Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 2012/25 Esas 2012/75 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Hukuk Bölümü
Esas No: 2012/25
Karar No: 2012/75

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 2012/25 Esas 2012/75 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Bölümü         2012/25 E.  ,  2012/75 K.
  • 2247 SAYILI YASA?NIN 10. MADDESINDE ÖNGÖRÜLEN KOŞULLARI TAŞIMAYAN BAŞVURUNUN, AYNI YASANIN 27. MADDESI UYARINCA REDDİ GEREKTIĞI HK.
  • UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNİN KURULUŞ VE İŞLEYİŞİ HAKKINDA KANUN (2247) Madde 27

"İçtihat Metni" Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

            Davacı           : H.K.

            Vekilleri         : Av. M.G., Av. M.K.

            Davalılar        : 1- Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü

                                     2- Maliye Hazinesi

                                     3- A.S.

            O L A Y          : Davacı vekili, müvekkilinin Gebze, Muallim Köyü, 49 pafta 1411 parsel sayılı taşınmazda 362 m²lik kısmın maliki olduğunu, bu yeri 16.11.1987 tarihinde davalı A.S.’dan satın aldığını, davalı Hazine vekilliği tarafından açılan davada, Gebze 3.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin E:2005/22, K:2005/367 sayılı kararı ile yerin 280,00 m2lik kısmının orman alanı içinde kalması nedeniyle müvekkili adına kayıtlı tapunun iptali ile davalı Maliye Hazinesi adına tesciline karar verildiğini, kararın Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiğini, müvekkilinin taşınmazı tapu kaydına güvenerek satın aldığını, satın aldığı tarihten bu güne kadar da tüm vergilerini ve resmi borçlarını ödediğini, taşınmazı satın aldığında tapu kaydında herhangi bir şerhin olmadığını, müvekkilinin taşınmazı satın almasından sonra 20 yıla yakın süre geçtikten sonra dava açıldığını, tescilde yerin orman tahdidinde kaldığına ilişkin bir şerhin verilmemesi nedeniyle sicile güven ilkesi uyarınca satın alınması nedeniyle müvekkilinin zarara uğradığını, uğranılan zararın hazine tarafından karşılanması gerektiğini, bu nedenlerle fazlaya dair dava ve talep hakları saklı kalmak üzere tapuya güvenerek satın aldığı taşınmazın 280 m²lik kısmının tapusunun iptali sebebi ile uğradığı maddi zararlara karşılık toplam 62.000,00TL maddi tazminatın iptal kararının kesinleştiği günden bu yana kanuni gecikme bedeli ile birlikte, müvekkilinin uğradığı manevi zarara karşılık olmak üzere 8.000,00TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren hesap edilecek kanuni gecikme bedeli ile birlikte davalıdan tahsili istemiyle 04.07.2007 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

GEBZE 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 22.01.2010 gün ve E:2007/277, K:2010/18 sayı ile; davaya konu tazminat isteğinin orman kadastrosu esas alınmadan yapılan aynı yerdeki mükerrer arazi kadastrosundan kaynaklandığı, bu sırada hazinenin askıya çıkan tutanaklara o bölgenin orman kadastro sınırları içerisinde olduğu yolunda itiraz etmesi gerektiği halde itirazını yapmadığı, böylece dosyanın davacısına varan oluşan silsilede asıl kadastro sırasında yapması gereken görevini yapmayarak ihmali bir eylem ile idari işlem tesis edip tam yargı davası ile bu kusuru sonucu davacının zararına neden olacak şekilde ihmali hareket ile idari işlem yapmış olduğu anlaşılıp; Yargıtay 4 Hukuk Dairesi’nin 2007/7140 Esas 2008/2642 karar sayılı 3.3.2008 tarihli kararında belirtildiği gibi; hatalı tescil oluşmasına ve böylece sicile güvenerek taşınmaz üzerinde hak sahibi olan davacının yanılmasına neden olunduğundan hazinenin yasalar uyarınca kendisine verilen bu görevleri yapmaması sonucu doğan zararın, ihmali nitelikteki idari eylemden doğmuş olduğu, bu tür idari eylemlerden kaynaklanan tazminat davalarının görüleceği yerin idari yargı yerleri olduğu, Mahkemece yargı yolu bakımından görevsizlik kararı verilmesi gerekirken davanın esastan red edilmiş olmasının bozmayı gerektirdiği yolundaki bozma esas alınarak Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce 2008/228 esas 602 karar sayılı kararın görevsizlik nedeni ile dilekçenin reddine karar verilip Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 2009/10088 esas 10928 karar sayılı 8.10.2009 günlü ilamı ile onanmasına karar verilmiş olduğu görüldüğünden, bu davanın da idari yargıda görülmesinin gerekeceği belirtilerek;  davanın idari yargıda görülmesi gerekeceğinden davacının dilekçesinin görev yönünden reddine karar vermiş, bu karar temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

Davacı vekili bu kez, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü ve Maliye Hazinesi’ni davalı göstererek, aynı istemle idari yargı yerinde dava açmış; İdare Mahkemesi, Maliye Hazinesi’nin hasım mevkiinden çıkarılmasına, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nün gerçek hasım olarak tespit edilmesine karar vermiştir.

Davalı olarak belirlenen Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nce, birinci savunma dilekçesinde, davada adli yargının görevli olduğu ileri sürülerek görev itirazında bulunulmuştur.

            KOCAELİ 2. İDARE MAHKEMESİ: 07.10.2010 gün ve E:2010/623 sayı ile, 2709 sayılı TC. Anayasası’nın 125. maddesinde; idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğu hükmünün yer aldığı, 2576 sayılı Kanun’un İdare Mahkemesi"nin Görevleri başlıklı 5. maddesinin (b) bendinde, tam yargı davalarının idare mahkemesinin görevleri arasında sayıldığı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanun’un 2/1 -b maddesinde de, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davalarının idari dava türleri kapsamında olduğunun belirtildiği;   bakılan davada, davacı vekili tarafından, tapu sicillerini düzenli tutmakla yükümlü olan idarenin bu görevini gereği gibi yerine getirmemesi ve müvekkilinin taşınmazı satın aldığı tarihte taşınmazın üzerinde 2-B arazisi sınırları içerisinde kaldığına ilişkin şerh bulunmaması ve taşınmazın Hazine adına tescilli olduğuna ilişkin bir veri olmaması karşısında tapuya güven ilkesi sebebiyle uğradığı zararların tazminine karar verilmesinin istenildiğinin anlaşıldığı; bu bağlamda, tazminat isteminin davalı idarenin kanunlarla kendisine verilen görevini gereği gibi yerine getirmemesinden, başka bir deyişle hizmetin kusurlu işletilmesinden kaynaklandığı ileri sürülen bir zararın tazminine ilişkin olduğundan, davanın görümü ve çözümünün idari yargı yerine dolayısıyla mahkemelerine ait olduğu sonucuna varıldığı gerekçesiyle; davalı idarenin görev itirazının reddine ve Mahkemelerinin görevliliğine karar vermiştir.

Davalı İdarenin olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması yönündeki dilekçesi üzerine, dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Davacının tapu siciline güvenerek satın aldığı taşınmazın 2-B kapsamında orman sınırları içinde bulunması nedeniyle tapunun bir kısmının iptaline karar verilmesi ve temyiz incelemesi sonucunda anılan kararın kesinleşmesi üzerine uğradığı zararın tapu iptal kararının kesinleşme tarihinden itibaren faiziyle birlikte tazmin edilmesi talebiyle davalı idare aleyhine idari yargı yerinde açtığı iptal davasında, davalı idarenin görev itirazında bulunduğunun görüldüğü;   dava konusu olayda, davacı tarafından tapuda adına kayıtlı taşınmazın "2- B kapsamında orman sınırları içinde bulunması" nedeniyle tapunun iptaline karar verilmesi sonucu mülkiyetinden çıkmasında sorumluluğun devlete ait olduğu belirtilerek, uğranılan zararın devletçe karşılanması gerektiğinin ileri sürüldüğü;   Mevzuatımızda bazı durumlarda yargısal işlemlere yardımcı kimi idari faaliyetlerden dolayı Devletin sorumluluğunu öngören istisnai düzenlemelerin bulunduğu;  yargılama sürecine katkıda bulunan işlemler nedeniyle Devletin sorumluluğunun kabul edildiği durumlarda, bu sorumluluğun denetiminin de aynı yargı düzeni içinde yapılmasının gözetildiği; nitekim, Medeni Kanun"un 1007. maddesinde "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder. Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür." hükmünün yer aldığı; dava konusu olayda, davacı tarafından taşınmazın kesinleşmiş orman sınırları içinde bulunması nedeniyle tapunun kısmen iptaline karar verilmesi ve mülkiyetinden çıkmasının sorumluluğunun devlete ait olduğu, bu nedenle uğranılan zararın devletçe karşılanması gerektiği ileri sürülmüş ise de, taşınmazın mahkeme kararı üzerine tescilinin iptal edildiği, bu kararın ise yargısal bir nitelik taşıdığı için idari bir işlem veya eylem olarak kabul edilemeyeceği, öte yandan davalı idarenin taşınmazın tescilinin iptaline ilişkin herhangi bir işleminin de bulunmadığının görüldüğü;  belirtilen duruma göre, Asliye Hukuk Mahkemesi’nin ilamı sonucu olarak tapu kaydının iptal edilmesi dolayısıyla uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle açılan davada; tapu sicilinin tutulmasından doğan zarar nedeniyle devletin özel hukuk ilkeleri gereğince sorumluluğunu düzenleyen Türk Medeni Kanunu"nun 1007. maddesinde yer alan düzenleme uyarınca davanın görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli bulunduğu gerekçesiyle; 2247 sayılı Kanun"un 10. ve 13. maddeleri gereğince, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına, dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 09.04.2012 günlü toplantısında: Raportör-Hakim Taşkın Çelik’in 2247 sayılı Yasa’da öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın başvurunun reddi gerektiği yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :

            2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 10. maddesinin birinci fıkrasında, “Görev uyuşmazlığı çıkarma; adli, idari ve askeri bir yargı merciinde açılmış olan davada ileri sürülen görev itirazının reddi üzerine ilgili Başsavcı tarafından görev konusunun incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesinden istenmesidir” hükmüne yer verilmiştir.

            Anılan Yasa hükmü ile, belirtilen yargı mercilerinden birinde açılmış olan bir davanın görülmesi sırasında yapılan görev itirazının reddi üzerine, ilgili Başsavcı tarafından, görevli bulunduğu kendi yargı düzeninin görev alanına vaki müdahalenin önlenebilmesini sağlamak için konunun Uyuşmazlık Mahkemesi’ne götürülmesi suretiyle davanın henüz başlangıç safhasında iken görev sorununun çözüme kavuşturulması amaçlanmıştır.

            Nitekim, 2247 sayılı Yasa’nın 10. madde gerekçesinde, “Uyuşmazlık çıkarma, yürürlükte bulunan kanunun getirdiği bir yeniliktir. Görülmekte olan bir davanın görev uyuşmazlığını, bu safhada halletmek imkânını verir. Bu madde ile uyuşmazlık çıkarma adli, idari ve askeri yargıya teşmil edilmiştir.

            Bu yetki, yargı merciince görev itirazının reddi üzerine, kanun yararına olarak, uyuşmazlığın konusuna göre ilgili Başsavcı veya Başkanunsözcüsü tarafından kullanılacaktır. Bu suretle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının kabul ettiği adli, idari ve askeri yargı mercilerinin ayrılığı prensibinin ihlâli ve ayrı tanzimlere tabi tutulan adli, idari ve askeri yargı mercilerinin yekdiğerinin görev hudutlarına tecavüzleri önlenmiş olacaktır” denilmiştir.

            Buna göre, ortada henüz açılmış bir dava ve bu davada bir yargı merciince verilmiş görevlilik kararı bulunması; diğer bir ifadeyle, yararına görev itirazında bulunulan yargı merciince aynı davada görevsizlik kararı verilmemiş olması gerekeceği açıktır.

            Olayda, uyuşmazlığa konu edilen Kocaeli 2. İdare Mahkemesinin görevlilik kararından önce, Gebze 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada verilmiş ve kesinleşmiş bir görevsizlik kararının bulunması karşısında, idari yargı yerince adli yargının görev alanına müdahalede bulunulduğundan söz etmek olanaksızdır.

            Öte yandan, 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen olumsuz görev uyuşmazlığının oluşabilmesi için tarafları, sebebi ve konusu aynı olan davada en az iki yargı merciince kendilerini görevsiz görerek verilmiş ve kesinleşmiş görevsizlik kararlarının bulunması; 17. maddesinde öngörülen olumlu görev uyuşmazlığının doğabilmesi için ise, yine tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada en az iki yargı merciince kendilerini görevli sayan kararlar verilmesi; 19. maddeye göre yargı mercilerince Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulabilmesi için de, daha önce diğer yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine aynı davada kendisinin de görevsiz bulunduğu ve görevsizlik kararı veren yargı merciinin görevli olduğu kanısına varılması; 20. madde uyarınca görev uyuşmazlığı çıkarılmasında, temyiz incelemesi yapan yüksek mahkeme tarafından Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulması gerekmekte olup, incelemeye konu olan adli yargı yerinin görevsizlik kararı üzerine idari yargı yerince aynı davada verilen görevlilik kararı nedeniyle, anılan maddelerde düzenlenen görev uyuşmazlığı türlerinden biri de oluşmamıştır.

Açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen yönteme uygun bulunmayan başvurunun, aynı Yasanın 27. maddesinde yer alan “Uyuşmazlık Mahkemesi, uyuşmazlık çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce şekil ve süre açısından inceler; yöntemine uymayan veya süresi içinde ileri sürülmemiş istemleri reddeder” kuralı uyarınca reddi gerekmiştir.

SONUÇ   : 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİNE, 09.04.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

Hemen Ara