Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2006/8-186 Esas 2006/209 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2006/8-186
Karar No: 2006/209

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2006/8-186 Esas 2006/209 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2006/8-186 E.  ,  2006/209 K.
  • ADLİ SİCİL ARŞİVİNDEN BİLGİ SİLME
  • SİLAH RUHSATI VERİLMESİNİ ENGELLEYEN HALLER
  • RUHSATSIZ SİLAH BULUNDURNMA
  • KANUN YARARINA BOZMA
  • ALEYHE SONUÇ DOĞURMAMA
  • CEZALARIN İNFAZI HAKKINDA KANUN (MÜLGA) (647) Madde 4
  • ATEŞLİ SİLAHLAR VE BIÇAKLAR İLE DİĞER ALETLER HAKKINDA KANUN (6136) Madde 7
  • ATEŞLİ SİLAHLAR VE BIÇAKLAR İLE DİĞER ALETLER HAKKINDA KANUN (6136) Madde 13
  • CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 223
  • CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 309
  • ADLİ SİCİL KANUNU (5352) Madde 4
  • ADLİ SİCİL KANUNU (5352) Madde 9
  • ADLİ SİCİL KANUNU (5352) Geçici Madde 2

"İçtihat Metni"

Talep sahibi Sabri’nın isteği üzerine Muş Asliye Ceza Mahkemesi 12.07.2005 gün ve 189 Müt. sayı ile; “Sabri’nin Muş Asliye Ceza Mahkemesinin 16.06.1999 gün ve 244-546 sayılı ilamı ile 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan dolayı anılan Yasanın 13/1, 647 sayılı Yasanın 4 ve 765 sayılı TCY’nın 72. maddesi uyarınca 4.266.666 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin olan ve 29.09.1999 tarihinde infaz edilmiş bulunan mahkûmiyetin infazından sonra 5352 sayılı Yasanın Geçici 2/2 ve 3682 sayılı Adli Sicil Yasasının 8. maddesinde öngörülen sürenin geçmesi ve arşivden silinme koşullarının oluşması nedeniyle, bu mahkûmiyete ilişkin bilgilerin 5352 sayılı Yasanın Geçici 2/2 maddesi gereğince adlî sicil arşiv kaydından çıkartılmasına” karar vermiştir.

Adalet Bakanının yasa yararına istemde bulunması üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8.Ceza Dairesi 01.05.2006 gün ve 2946-3913 sayı ile;

“Tüm dosya kapsamına göre; 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun geçici 2. maddesi “Bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihte, Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce toplanmış olsun veya olmasın suç tarihi itibariyle bu Kanun’un yürürlük tarihinden önceki kayıtlar hakkında, 3682 sayılı Kanuna göre süre yönünden koşulu oluşanlar silinir, diğer kayıtlar için bu Kanun hükümlerine göre işlem yapılır. Anayasa’nın 76. maddesi ile özel hükümler saklıdır. Birinci fıkra gereğince işlem yapılarak arşive alınan kayıtlar hakkında, 3682 sayılı Kanun’un 8. maddesinde öngörülen sürelerin dolduğu veya ertelenmiş olan hükmün esasen vaki olmamış sayıldığı hallerde bu tarih esas alınarak, Anayasa’nın 75. maddesi ve özel kanunlarda sayılan suç ve mahkûmiyetler dışındaki kayıtlar için ilgilinin, Cumhuriyet Başsavcılığının veya Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün talebi üzerine hükmü veren mahkemece veya talep edenin bulunduğu yer Asliye Ceza Mahkemesince arşiv kaydının silinmesine karar verilir. “hükmü uyarınca hangi hallerde kaydının arşivden silinmesi gerektiği, bu hususun 6136 sayılı Kanun’un 7. maddesi “… affa uğramış olsalar bile…” ibaresi karşısında ve 5352 sayılı Kanun’un 10 ve 12. maddelerine aykırı şekilde adli sicil kaydının silinmesine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 15.02.2006 gün ve 5633 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay C.Başsavcılığından 29.03.2006 gün ve KYB/2006-31453 sayılı ihbarnamesi ile dairemize tevdii kılınmakla incelendi.

5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 10. maddesine istinaden istenildiğinde verilmek üzere arşiv kaydına alınan, adı geçene ait hükme konu sabıka kaydının 6136 sayılı Yasanın 7/son madde ve fıkrası gözetilerek, 5352 sayılı Yasanın 12. maddesi hükmüne aykırı şekilde arşiv kaydının silinmesine karar verilmesi,

Yasaya aykırı, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29.03.2006 gün ve 2006/31453 sayılı ihbarname içeriği bu itibarla yerinde görülmekle, Muş Asliye Ceza Mahkemesinin 12.7.2005 gün ve 2005/189 müteferrik sayılı kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca, aleyhe tesir etmemek üzere bozulmasına, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine” karar vermiştir.

Yargıtay C.Başsavcılığı ise 21.06.2006 gün ve 31453 sayı ile; “6136 sayılı Yasanın 7. maddesinin son fıkrasında “Ateşli silahla işlenen cürümlerden hükümlü bulunanlar ile taksirli suçlar hariç olmak üzere bir yıldan fazla hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum olanlara; affa uğramış olsalar bile hiçbir suretle ateşli silah taşıma ve bulundurma izni verilemeyeceğinin” öngörüldüğünü, silah taşıma veya bulundurma izninin verilmesini engelleyecek olan mahkûmiyetin, ateşli silahla işlenen bir mahkûmiyet olduğunu, salt ruhsatsız silah taşıma veya bulundurma suçuna ilişkin bir mahkûmiyetin, silah taşıma veya bulundurma izni verilmesini engelleyen bir suç olarak kabul edilmediğini, öte yandan, ruhsatsız silah taşıma suçunun, Anayasa’nın 76. maddesi ile diğer bazı özel yasalarda belirtilen bir kısım hakları kullanma konusunda bir sınırlama nedeni olarak da öngörülmediğini, dolayısıyla Sabri’nin ruhsatsız silah taşıma suçundan aldığı mahkûmiyete ilişkin bilgilerin arşiv kaydından silinmesine karar verilmesinin isabetli bulunduğunu, ayrıca kabule göre de, Yerel Mahkeme kararının davanın esasını çözümleyen kararlardan olmaması karşısında, CYUY’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendine uygun bulunduğunu, aynı maddenin (b) ve (c) bentlerinde belirtilen ‘aleyhe sonuç doğurmama’ ilkesinin burada uygulanamayacağını” belirterek itiraz etmiş,

a) Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, yasa yararına bozma isteminin reddine,   

b) Kabule göre ise; Özel Daire bozma kararından “aleyhe tesir etmemek üzere” ibaresinin çıkartılmasına ve “dosyanın müteakip işlemlerin yapılması için mahalline gönderilmesine” karar verilmesini istemiştir.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği görüşülüp düşünüldü.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

İncelenen olayda;

Sabri , 10.07.1998 tarihinde işlediği ruhsatsız silah taşıma suçundan dolayı Muş Asliye Ceza Mahkemesinin 16.06.1999 gün ve 244-546 sayılı ilamıyla 6136 sayılı Yasanın 13/1, TCY’nın 59 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uyarınca 4.266.666 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmış, kesinleşen bu ceza 14.12.1999 tarihinde yerine getirilmiştir.

Bilahare ilgilinin istemi üzerine yerel mahkeme, gerekli koşulların oluştuğunu belirterek, 5352 sayılı Adlî Sicil Yasasının Geçici 2/2 maddesi uyarınca ilgilinin bu mahkûmiyetine ilişkin arşiv kaydının silinmesine karar vermiştir.

Adalet Bakanının yasa yararına bozma isteminde bulunması üzerine Özel Daire, 6136 sayılı Yasanın 7. maddesinin, silah ruhsatı verilmesine engel mahkûmiyetleri düzenleyen son fıkrasında “affa uğramış olsalar bile” ibaresinin bulunması nedeniyle, ateşli silahlarla işlenen suçların kaydının arşivden çıkartılmasına yasal olanak bulunmadığını belirterek yerel mahkeme kararını aleyhe tesir etmemek üzere yasa yararına bozmuştur.

Yargıtay C.Başsavcılığı ise, ruhsatsız silah taşıma veya bulundurma suçunun, 6136 sayılı Yasanın 7. maddesinin son fıkrasında belirtilen ve “affa uğramış olsa bile” silah taşıma ruhsatı verilmesine engel suçlardan olmaması ve yine bu suçun Anayasa’nın 76. maddesi ile diğer bazı özel yasalarda gösterilen bir kısım hakları kullanma konusunda sınırlama nedeni olarak öngörülmemesi karşısında, bu suça ilişkin mahkûmiyet bilgilerinin adli sicil arşivinden silinmesine dair yerel mahkeme kararının isabetli bulunduğunu, kabule göre de; yerel mahkeme kararının davanın esasını çözen kararlardan olmaması nedeniyle, CYY’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (b) ve (c) bentlerinde belirtilen “aleyhe sonuç doğurmama” ilkesinin uygulanması olanağının bulunmadığını belirterek itiraz etmiştir.

Görüleceği üzere çözümü gereken uyuşmazlıklar;

1-) Ruhsatsız silah taşıma suçuna ilişkin mahkûmiyet bilgilerinin, adlî sicil arşivinden silinmesinin mümkün olup olmadığı,                                                               

2-) Kabule göre de; adlî sicil bilgilerinin arşivden silinmesine dair kararın aleyhe sonuç doğurabilecek biçimde yasa yararına bozulmasının mümkün olup olmadığı hususlarında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümüne dayanak tutulacak yasal düzenlemeler şöyledir;

1-) 5352 sayılı Adli Sicil Yasasının 4. maddesinde, adli sicile kaydedilecek bilgiler gösterilmiş, 9. maddesinde ise, adli sicil bilgilerinin silinmesi ve bunların arşiv kaydına alınması düzenlenmiştir. Buna göre, adli sicil bilgileri; cezanın veya güvenlik tedbirinin infazının tamamlanması, ceza mahkûmiyetini bütün sonuçlarıyla ortadan kaldıran şikâyetten vazgeçme veya etkin pişmanlık, ceza zamanaşımının gerçekleşmesi ya da genel af halinde Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce silinerek arşiv kaydına alınacaktır. Görüleceği üzere, adli sicil kaydının silinip, bilgilerin arşive alınması için infazın tamamlanması yeterli kabul edilmiştir.

Yasanın 14. maddesine göre, arşiv kaydındaki bilgilerin silinmesi ile ilgili kararlar üç hâkimden oluşan bir komisyon tarafından alınacaktır. 12. maddeye göre arşiv bilgileri ancak, ilgilinin ölümü veya kaydın girildiği tarihten itibaren seksen yılın geçmesi yahut fiilin yasayla suç olmaktan çıkartılması üzerine ya da yasa yararına bozma veya yargılamanın yenilenmesi sonucunda verilen beraat veya ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin kararların kesinleşmesi üzerine silinebilecektir.

Açıklandığı üzere; yeni adlî sicil sisteminde, yasanın yürürlüğe girdiği 1 Haziran 2005 tarihinden sonra işlenen suçlara ilişkin mahkûmiyet bilgilerinin adlî sicilden ve arşiv kaydından silinmesi hususunda mahkemeler yetkili kılınmamıştır. Ancak, önceki ve sonraki yasaların düzenlemeleri farklı bulunduğundan, 1 Haziran 2005 tarihinden önce işlenen suçlara dair mahkûmiyet bilgilerinin adlî sicilden silinmesi ve arşivden çıkartılması ayrı bir maddede düzenlenmiştir.

5352 sayılı Adli Sicil Yasasının Geçici 2. maddesinde;

“(1) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, Adalet Bakanlığı Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce toplanmış olsun veya olmasın, suç tarihi itibarıyla bu Kanunun yürürlük tarihinden önceki kayıtlar hakkında, 3682 sayılı Kanuna göre süre yönünden silinme koşulu oluşanlar silinir; diğer kayıtlar için bu Kanun hükümlerine göre işlem yapılır. Anayasanın 76 ncı maddesi ile özel kanun hükümleri saklıdır.

            (2) Birinci fıkra gereğince işlem yapılarak arşive alınan kayıtlar hakkında, 3682 sayılı Kanunun 8 inci maddesinde öngörülen sürelerin dolduğu veya ertelenmiş olan hükmün esasen vâki olmamış sayıldığı hallerde bu tarih esas alınarak, Anayasanın 76 ncı maddesi ve özel kanunlarda sayılan suç ve mahkûmiyetler dışındaki kayıtlar için ilgilinin, Cumhuriyet Başsavcılığının veya Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün talebi üzerine hükmü veren mahkemece veya talep edenin bulunduğu yer asliye ceza mahkemesince arşiv kaydının silinmesine karar verilir.” denilmektedir.

Geçici 2. maddenin 2. fıkrasındaki düzenlemeye göre, 1 Haziran 2005 tarihinden önce işlenen suçlara ilişkin bilgilerden adlî sicil arşivine alınanların silinmesine karar verme yetkisi münhasıran mahkemeye aittir. Bu hükme göre mahkemeler, 3682 sayılı Yasanın 8. maddesinde öngörülen süreler dolmuşsa veya ertelenmiş hükmün esasen vaki olmamış sayılması koşulları oluşmuşsa adlî sicil bilgilerinin arşivden silinmesine karar verebilecektir.

Öte yandan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın milletvekili seçilme yeterliliğini düzenleyen 76. maddesinin ikinci fıkrasında, “taksirli suçlar hariç toplam bir yıl veya daha fazla hapis ile ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar; zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlarla, kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma, terör eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle hüküm giymiş olanlar”ın, affa uğramış olsalar bile milletvekili seçilemeyecekleri hükme bağlanmıştır.

Bunun gibi çeşitli özel yasalarda,

Örneğin; 657 sayılı Devlet Memurları Yasasının 48., 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Yasasının 8/h, 1136 sayılı Avukatlık Yasasının 5/a, 1512 sayılı Noterlik Yasasının 7., 7397 sayılı Sigorta Murakabe Yasasının 2/b, 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Yasasının 4/d, 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Yasanın 10/d maddelerinde, affa uğramış olsa bile, belirli suçlardan mahkûmiyet, bazı görevlere getirilmeye ve bir kısım hakları kullanmaya engel olarak kabul edilmiştir.

Yine, 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Yasanın, ateşli silah taşıma ve bulundurma yetkisine sahip olanlarla ilgili düzenleme içeren 7. maddesinin 4534 sayılı Yasa ile değişik son fıkrasında da; “Ateşli silahla işlenen cürümlerden hükümlü bulunanlar ile taksirli suçlar hariç olmak üzere bir yıldan fazla hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum olanlara; affa uğramış olsalar bile hiçbir suretle ateşli silah taşıma ve bulundurma izni verilemez.” denilmektedir. Özel yasalarda yer alan bu hükümler nedeniyle, bu mahkûmiyetlerin adli sicil arşivinde muhafazası ve istenildiğinde ilgili kurumlara bildirilmesi gerekmektedir.

İşte bu nedenledir ki, 5352 sayılı Adlî Sicil Yasasının Geçici 2. maddesinde, Anayasa’nın 76. maddesinde veya bazı özel yasalarda sayılan ve “affa uğramış olsa dahi” bazı görevleri üstlenmeyi veya bazı hakları kullanmayı engelleyen suç ve mahkûmiyetlerin adlî sicil arşivinden silinemeyecekleri kabul edilmiştir.

Somut olayda;

Sabri’nin ruhsatsız silah taşıma suçundan aldığı adlî para cezasının yerine getirilme tarihinden bu yana, adli sicildeki sabıka kaydının silinebilmesi bakımından 3682 sayılı Yasanın 8. maddesinde öngörülen sürenin geçtiği anlaşılmaktadır. Bu mahkûmiyet Anayasa’nın 76. maddesinde ve diğer bazı yasalarda hakları kısıtlayıcı nitelikte olduğu kabul edilen mahkûmiyetlerden de değildir. Ancak ne varki; bu mahkûmiyetin 6136 sayılı Yasanın 7. maddesinin, silah ruhsatı alınmasına engel mahkûmiyetleri gösteren son fıkrasında belirtilen türde bir mahkûmiyet olup olmadığının saptanması önem kazanmaktadır.

Anılan fıkrada; affa uğramış olsa dahi “ateşli silahla işlenen cürümlerden hükümlü bulunma” keyfiyeti, affa uğramış olsa dahi ateşli silah taşıma ve bulundurma izni verilmesini engelleyen bir hal olarak düzenlenmiştir. Ateşli silahın araç olarak kullanması suretiyle işlenen herhangi bir suçun, örneğin: silahla yaralama veya silahla tehdit gibi suçlardan hükümlü bulunmanın bu fıkra kapsamına girdiğinde kuşku bulunmamaktadır. Ancak, ateşli silahı başka bir suçta kullanmaksızın salt ruhsatsız taşıyan veya bulunduran kişinin bu suça ilişkin mahkûmiyeti de anılan fıkra kapsamında değerlendirilmeli ve silah ruhsatı verilmesine engel bir hal olarak nitelendirilmeli midir? Bu sorunun sağlıklı biçimde yanıtlanabilmesi ve metnin doğru yorumlanabilmesi için metnin yasalaşma süreci gözden geçirilmeli, yasa koyucunun bu düzenlemedeki esas amacı dikkate alınmalıdır.

10.07.1953 tarih ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Yasaya ilişkin Hükümet Tasarısının, aşamalarda diğer bazı maddelerle birleştirilip değiştirilerek nihayetinde 7. madde olarak yasalaşan 10. maddesi:

“Ateşli silah taşımak müsaadesini haiz olanlar bu silâhları resmî ruhsatı haiz olanlardan başkalarına satamıyacakları gibi muvakkaten de olsa başkalarına veremezler.

Bu silâhlarla suç işlendiği takdirde izin kağıtları alınır ve kendilerine bir daha silâh taşıma izni verilmez.” şeklinde düzenlenmiştir.

Bu düzenlemenin amacı madde gerekçesinde; “.......Bu silâhlarla bir suç işlendiği takdirde, suçun cezası ayrıca tayin edilmekle beraber verilen müsaadenin geri alınması ve bu gibi kimselere bir daha silah taşıma müsaadesi verilmemesi gerekmektedir.” denilerek açıklanmıştır.

Bilahare Tasarı’nın 10. maddesi İçişleri Komisyonunda kısmen değiştirilerek 8. madde olarak kabul edilip düzenlenmiş olup, bu metinde; “İzin vesikasını haiz bir kimsenin kendi silâhı ile suç işlemesi veya ihmal veya kusuru neticesinde başkalarının eline geçen bu silâhla suç işlenmesi hallerinde izin vesikası geri alınır ve bir daha bu kimseye izin vesikası verilmez.” hükmü bulunmaktadır.

Bu metin de Geçici Adalet Komisyonu tarafından değiştirilerek 9. maddenin 2. fıkrasına alınmış ve Genel Kurul’a sunulmuştur. Bu metinde; “Silâh taşıma ruhsatını haiz olan kimsenin bu silâhla suç işlemesi veya silâhın muhafazasındaki ihmal ve kusuru neticesi başkaları tarafından bir suç işlenmesi veya intihar ve intihara teşebbüs edilmesi hallerinde silâh vesikası geriye alınır ve bir daha silâh taşıma izni verilmez” denilmektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılan görüşmeler sırasında tekrar gözden geçirilmesi gerektiği ileri sürülüp yeniden Geçici Adalet Komisyonuna gönderilen bu metin diğer bazı maddelerle birlikte tadilata uğramış ve 7. madde olarak düzenlenip bu haliyle yasalaşmıştır. Maddenin 3. fıkrasında; “Ateşli silahla işlenen cürümlerden biri ile mahkûm olanlara hiç bir suretle ateşli silah taşıma veya bulundurma izni verilemez.” kuralı bulunmaktadır.

Sonraki süreçte, 23.06.1981 tarih ve 2478 sayılı, yine 23.02.2000 tarih ve 4534 sayılı yasalarla 6136 sayılı Yasanın 7. maddesinde değişiklik yapılmış ve sözü edilen hüküm maddenin son fıkrası olarak bugünkü şeklini almıştır.

Görüleceği üzere, yasalaşma sürecinin başında, sadece ruhsatlı silahı ile suç işleyenlerin veya ruhsatlı silahının başkalarının eline geçmesini önleyecek tedbirleri almayıp bunlarla suç işlenmesine neden olanların ruhsatlarının geri alınması amaçlanmışken, süreç içinde yapılan değişikliklerle kapsam genişletilmiş, gerek ateşli silah kullanılarak işlenen bir başka cürümden mahkûm olunması, gerekse ruhsatsız silahın bizatihi taşınması veya bulundurulması nedeniyle bu suçtan hüküm giyilmesi, bu cezalar affa uğramış olsa bile, silah ruhsatı verilmesini engelleyen haller olarak düzenlenmiştir.    

Nitekim Danıştay 10. Dairesi de; 24.04.2000 gün ve 775-1840 sayılı kararında benzer bir yorumla, ruhsatsız ateşli silah bulundurma suçuna ilişkin mahkûmiyeti, ateşli silahla işlenen suçtan mahkûmiyet olarak değerlendirmiş ve affa uğramış olsa dahi böyle bir mahkûmiyetin ateşli silah ruhsatı alınmasını engellediğini belirtmiştir.     

Bu durumda, ateşli silah taşıma veya bulundurma suçuna ilişkin mahkûmiyet bilgilerinin adlî sicil arşivinden silinmesine yasal olanak bulunmamaktadır. Dolayısıyla yerel mahkeme kararının yasa yararına bozulması yerindedir. Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının bu yöne ilişen kısmı isabetli bulunmamıştır.

2-) Yargıtay C.Başsavcılığının itiraz yazısında belirtilen diğer nedene gelince;

Bir karar veya hükmün yasa yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hakim veya mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hallerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 1412 sayılı CYY’nın 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, yasa yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken, “karar” ve “hüküm” ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.

Hiç kuşku yoktur ki, yargılamanın değişik aşama ve evrelerinde gerek hakimlik makamı gerekse mahkemeler tarafından değişik nitelikte kararlar verilmektedir. CYY’nın 223. maddesinde bu kararlardan hangilerinin hüküm olduğu açıklanmıştır. Buna göre; "mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararlar”, birer hükümdür. Yine “adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları” da yasa yolu bakımından hüküm sayılır. Bunlardan mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine dair hükümlerin uyuşmazlığı sona erdiren, davanın esasını çözen nitelikteki hükümler oldukları konusunda öğretide genel bir mutabakat bulunmaktadır. (Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 3. Bası, 2005, s. 624, Nurullah Kunter-Feridun Yenisey, Ceza Muhakemesi Hukuku Özet Kitap, 2005, s. 519, Veli Özer Özbek, Yeni Ceza Muhakemesi Kanununun Anlamı, 2005, s. 1186)

03.06.1936 gün ve 9-11 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da; zamanaşımı, genel af ve davadan vazgeçme gibi düşme nedenlerinden birine dayanılarak verilen mahkeme kararlarının da davanın esasını çözümleyen ve suçlular hakkında kazanılmış hak sağlayan kararlardan olduğu vurgulanmıştır.

Öte yandan, adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararlarının, yasa yolu bakımından hüküm sayılmakla birlikte, davanın esasını çözen nitelikteki kararlardan olmadığı açıktır. Ayrıca, CYY’nın 223. maddesinde sayılan hüküm çeşitleri arasında yer almayan “durma kararları” da davanın esasını çözen kararlardan değildir.

Bu açıklamalar ışığında, CYY’nın yasa yararına bozmayı düzenleyen 309. maddesinde öngörülen sistematiği incelendiğinde;

Şayet yasa yararına bozulan hüküm bir mahkûmiyet hükmü ise ve bozma nedeni de mahkûmiyet hükmünün, davanın esasını çözmeyen yönüne yahut savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin ise, bu durumda hükmü veren mahkemece yeniden yargılama yapılarak hüküm verilecektir. Örneğin; hakimin reddi istemi karara bağlanmadan hüküm verilmesi veya müdafi tayininin zorunlu bulunduğu hallerde sanığa müdafi atanmadan yargılama yapılıp bitirilmesi gibi hukuka aykırılıklar nedeniyle mahkûmiyet hükmü yasa yararına bozulduğunda yerel mahkemede yeniden yargılama yapılacaktır. Ancak bu hükümde verilecek ceza, CYY’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendi uyarınca, önceki hükümde belirlenen cezadan daha ağır olamayacaktır.

Mahkûmiyet hükmü, sayılan ayrıksı haller dışında, cezanın kaldırılmasını veya daha hafif bir ceza verilmesini gerektiren diğer hukuka aykırılıklar nedeniyle bozulmuşsa, bu durumda hükmü veren mahkemede yeniden yargılama yapılmayacak, CYY’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca cezanın kaldırılmasına veya daha hafif cezaya Yargıtay’ca hükmedilecektir. Bozma aleyhe ise, bu durumda sadece hükmün yasa yararına bozulması ile yetinilecek, yeniden yargılama yapılması söz konusu olmayacaktır.

Yasa yararına bozulan hüküm, mahkûmiyet dışında ve davanın esasını çözer nitelikte diğer bir hükümse ve örneğin; beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın düşmesi hükümlerinden biri ise, anılan maddenin 4. fıkrasının (c) bendi uyarınca verilen bozma kararı aleyhte sonuç doğurmayacak ve yeniden yargılama yapılamayacaktır.

Hüküm çeşitlerinden sayılmakla birlikte, esası çözmeyen adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları ile hüküm niteliğinde olmayan yargılamanın durmasına dair kararlar ve diğer hâkimlik veya mahkeme kararları CYY’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca yasa yararına bozulduğunda, kararı veren hakimlik makamı veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma yapılacak, bu kabil kararların yasa yararına bozulmasının ilgililer aleyhine sonuç doğurmayacağı yolunda bir kurala Yasada yer verilmemesi nedeniyle, bu hususa bakılmaksızın yeni bir karar verilecektir.

Somut olayda, Yerel Mahkemenin istem sahibi Sabri ’nin mahkûmiyet bilgilerinin adlî sicil arşivinden silinmesine ilişkin kararı, 5271 sayılı CYY.nın 223. maddesinde yazılı hüküm türlerine dahil bulunmamakta niteliği ve hasıl ettiği etki ve neticeleri itibariyle de infaz hukukuyla ilişkili bir mahiyet taşımaktadır. Bu itibarla yasanın 309/4-a maddesi kapsamında değerlendirilemeyecek böyle bir kararın yasa yararına bozulmasının ilgili aleyhine sonuç doğurması mümkündür. Ayrıca kararı veren mahkemece bozma doğrultusunda yeniden bir karar verilmesi de zorunludur. Bu değerlendirmeler ışığında; Yargıtay C.Başsavcılığının anılan hususa ilişen itirazının kabulü ile, Özel Daire bozma kararından, “aleyhe sonuç doğurmamak üzere” ibaresinin çıkartılmasına, yerel mahkemece yasa yararına bozma kararı doğrultusunda yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahalline gönderilmesine karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;               

1- Yargıtay C.Başsavcılığının;

a) Yerel Mahkeme kararının yasa yararına bozulmaması gerektiğine yönelen itirazının REDDİNE,

b) CYY’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (b) ve (c) bentlerinde belirtilen “aleyhe sonuç doğurmama” ilkesinin somut olayda geçerli bulunmadığına ilişen itirazının KABULÜNE,          

2-  Yerel Mahkeme hükmünün yasa yararına bozulmasına ilişkin Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 01.05.2006 gün ve 2946-3913 sayılı ilâmından, “aleyhe tesir etmemek üzere” ibaresinin çıkartılmasına,                                           

3- Muş Asliye Ceza Mahkemesince yeniden yargılama yapılarak bozma doğrultusunda karar verilmesi için dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.10.2006 günü oybirliği ile karar verildi.

Hemen Ara