Esas No: 2006/1-97
Karar No: 2006/132
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2006/1-97 Esas 2006/132 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2006/1-97 E., 2006/132 K.
"İçtihat Metni"
Resmi nikahlı eşini öldürmeye kalkışmak suçundan sanık D…
…. K…
….."nın, 765 sayılı TCY.nın 449/1, 62, 81/2-3-4, 31, 33, 193/1, 81/1 ve 74. maddeleri uyarınca sonuç olarak 15 yıl 1 gün ağır hapis ve 6 ay 1 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, müebbeten kamu hizmetlerinden yasaklanmasına, tutukluluk halinin devamınca yasal kısıtlılık altında bulundurulmasına, suçta kullanılan bıçak ve nacağın TCY.nın 36. maddesi uyarınca zoralımına ilişkin Kırşehir Ağır Ceza Mahkemesince 13.11.2003 gün ve 121-111 sayı ile verilen hükmün, resmi nikahlı eşini öldürmeye kalkışmak suçundan verilen ceza yönünden kendiliğinden temyize tabi olması nedeniyle, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 15.03.2005 gün ve 1671-437 sayı ile;
"Sanığın eşi olan mağdure H...."nın geçimsizlik nedeniyle evden ayrılarak babasının evine taşındığı, aralarındaki sürtüşmenin devam ettiği, sanığın olay günü mağdurenin bulunduğu eve giderek eve dönmesini istediği, bu nedenle tartıştıkları, sanığın, bıçakla mağdureye üç kez vurduğu, sol 6. interkostal aralıktaki yaranın toraksa nafiz olup hayati tehlike geçirmesine sebebiyet verdiği, kafa ve sol femurdaki kesilerin basit düzeyde kaldığı, sanığın kendiliğinden olay yerinden ayrıldığı, müessir fiil kastı ile hareket ettiği anlaşıldığı halde, TCK.nun 456/2, 457/1, 457/1, 59, 81/2-3. maddeleri ile ancak cezanın asgari haddin üzerinde belirlenmesi suretiyle cezalandırılması yerine yazılı şekilde öldürmeye tam teşebbüsten hüküm kurulması" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise, 28.04.2005 gün ve 39-58 sayı ile;
"Yargıtay bozma ilamı göz önünde bulundurulduğunda burada tartışılması gereken hususun müşteki H.... K....."nın vücudunda meydana gelen yara yerleri ve mahiyetleri nazarı ile eylemin vasıflandırılmasıdır. Sanığın, mağdureye doktor raporunda belirtildiği üzere 3 defa vurduğu, kafa ve sol femurda 2 adet kesi her ne kadar basit düzeyde kalsa da diğer kesi olan 3. yaranın ise sol 6. interkostal aralıktaki toraksa nafiz olup mağdurenin hayati tehlike geçirmesine sebebiyet verdiği, bu yüzden sanığın eyleminin müessir fiil kastını aşıp, öldürme kastını taşıyacağından Yargıtay"ın bu yöndeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.
Yine Yüksek Yargıtay 1. Ceza Dairesinin bozma ilamına konu ettiği, "sanığın kendiliğinden eylemlerine son verme" davranışı ise, mahkememizce olayın oluş şekline uygun düşmemiştir. Çünkü her ne kadar müşteki H.... K....."nın 13.10.2002 tarihinde hastane polisi tarafından alınan ifadesinde, kendisinin eve döneceğini belirtmesi üzerine sanığın olay yerini terk ettiğini söylemiş ise de, adı geçen müşteki bundan sonraki tüm aşamalarda ve mahkememiz huzurunda sanık kocasının kendisinin öldüğünü zannederek olay yerini terk ettiğini beyan etmiştir. Müştekinin bu çelişkili beyanlarının hangisine itibar edileceği hususunda ise hastaneye ilk vardığında hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığı ve şuurunun yerinde olmadığı, o anki ruh hali nazarı ile bu beyanlarının samimi iradesine havi olmayacağı ve itibar edilemeyeceği düşünülmüştür. Nitekim olay mahallinde bulunan tanıklar Sevgi Alakuş ve Erhan Alakuş da sanık D.... "ın, H.... K....."ya karşı eylemlerini devam ettirdiği sırada olaya müdahale etmek istediklerini, fakat adı geçen sanığın kendilerini yaklaştırmadığını, ancak müşteki H.... K..... yerde hareketsiz yattığında öldüğü zannına kapılarak olay yerini terk ettiğini söylemeleri karşısında sanığın olay yerini kendiliğinden terk etmediği düşünülmüş ve Yargıtay"ın bu yöndeki bozma gerekçesinin de uygun olmadığı anlaşılmıştır." gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Hükmün kendiliğinden temyize tabi olması nedeniyle gönderilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığı 05.07.2005 gün ve 120628 sayı ile; 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 8/2. maddesi uyarınca, yeniden değerlendirme yapılmak üzere dosyayı mahalline iade etmiştir.
Yerel Mahkemece CMY.nın 150/3. maddesi uyarınca sanığa müdafi atanmış ve duruşma açılarak yapılan yargılama sonucunda 08.09.2005 gün ve 132-110 sayı ile önceki direnme gerekçelerini de tekrarlamak suretiyle;
"Sanık hakkında 765 sayılı TCK. gereğince mahkûmiyet hükmü kurulduğu, karar kesinleşmeden 01.06.2005 tarihinde 5237 sayılı TCK.nun yürürlüğe girdiği anlaşıldığından her iki kanunun lehe hükümlerinin tespiti açısından kıyaslanması gerekmiştir.
Buna göre; sanık hakkında 5237 sayılı TCK.nun hükümleri uygulandığında, sanığın eşini öldürmeye teşebbüs suçunu işlediği anlaşıldığından 5237 sayılı TCK.nun 82/1-d maddesi gereğince ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasının gerektiği, sanığın eyleminin teşebbüs aşamasında kaldığı anlaşıldığından sanığın meydana getirdiği zarar ve tehlikenin ağırlığı gözetilerek 5237 sayılı TCK.nun 35. maddesi gereğince cezasının 20 yıla indirilmesinin gerekeceği;
Sanık hakkında 765 sayılı TCK. hükümleri uygulandığında ise, kazanılmış hakları gözetilerek sanığın 15 yıl 1 gün hapis cezası ile cezalandırılmasının gerekeceği, dolayısıyla 765 sayılı TCK.nun sanığın daha lehine hükümler içerdiği anlaşıldığından bu Kanun gereğince hüküm kurulmuştur" gerekçesiyle sanığın 765 sayılı TCY.nın 449, 62, 81/2-3-4. maddeleri uyarınca 15 yıl 1 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hakkında 31 ve 33. maddelerin uygulanmasına karar verilmiştir.
Bu kararın da kendiliğinden temyize tabi olması ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının "bozma" istekli 13.03.2006 günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın, resmi nikahlı eşini öldürmeye kalkışmak suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, sanığın sabit olan eyleminin öldürmeye kalkışma suçunu mu yoksa yaralama suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
Eylemin hangi suç niteliğine uyduğunun belirlenebilmesi, sanığın kastının saptanması ile mümkündür. Esasen failin iç dünyasını ilgilendiren kastının belirlenmesinde, olay öncesinde, olay sırasında ve sonrasında failin dışa yansıyan davranışları ölçü olarak alınmalıdır. Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere, adam öldürmeye kalkışma ve yaralama suçlarını birbirinden ayıran başlıca ölçütler; fail ile mağdur arasındaki husumetin nedeni ve derecesi, failin cürümde kullandığı saldırı aletinin niteliği, atış veya darbe sayısı ile mesafesi, mağdurun vücudunda meydana getirilen yaraların yerleri, nitelik ve nicelikleri, hedef seçme olanağı olup olmadığı, olayın akış ve nedeni, failin işlemeyi kastettiği cürmün meydana gelmesine iradesi dışında engel bir nedenin olup olmadığıdır. Tüm bu olgular olaysal olarak değerlendirilip sanığın kastı belirlenmelidir.
Somut olayda suç niteliğinin belirlenebilmesi için dosyadaki tüm kanıtların birlikte ele alınarak değerlendirilmesi zorunludur.
Mağdure H.... K....., 13.10.2002 tarihinde hastane polisi tarafından saat 20.45"de alınan ifadesinde aynen;
"Ben D.... K.....ile evliyim, bundan bir yıldır eşimle ayrı yaşıyoruz. Ben bir yıldır babamın evinde kalıyorum. Bugün yani 13.10.2002 günü saat 18.00 sıraları idi, avlu içerisinde çamaşır yıkamıştım.Yanımda kardeşim G…
….. da vardı. Çamaşırları asarken avlu duvarından elinde nacakla eşim olan D.... K.....atlayarak içeriye girdi. O esnada kardeşim G…
…… avlu dışında olan çocuğunu almak için yanımdan ayrıldı. Eşim olan D.... K.....bana, "sen niye eve dönmüyorsun" diyerek keser sapı kadar uzunluğundaki nacağı kafama, bacaklarıma vurdu, daha acıdan nerelerime vurduğunu tam anlamadan beni yere yatırdı, rasgele elindeki kesici nacakla beni kesti. Kendisine yalvardığım halde beni bırakmadı. Çığlık attım yardım istedim, kimse yardıma gelmedi. Ben kendisine eve döneceğim deyince bana vurmayı bıraktı. Ben gidiyorum deyip avludan atlayarak, sen eve gel diye kaçtı. Daha önceden de beni bıçaklamıştı, kendisine boşanma davası açmıştım. Şu anda kocamla mahkemeliğiz. Olay yerine kardeşim ve komşular geldi, beni Yerköy hastanesine getirdiler. Orası da Yozgat Devlet Hastanesi acil servisine ambulansla gönderdi. Beni döven ve nacakla kesen eşim olan D.... Karaca"dan davacı ve şikayetçiyim" şeklinde beyanda bulunmuştur.
30.10.2002 tarihide C.savcısı tarafından alınan ifadesinde ise; sanık D.... "ın resmi nikahlı eşi iken ifadesinin alındığı bugün itibariyle boşanma davalarının sonuçlandığını ve boşanmalarına karar verildiğini, evlenip ilk çocukları olduktan sonra sanık D.... "ın, kendisini para karşılığında erkeklere satmaya başladığını, istemeyip uyardıysa da gerek tehdit gerekse dayakla 2 yıl kadar böyle devam ettiklerini ve daha fazla dayanamayarak bir yıl kadar önce babasının evine döndüğünü, boşanma davası açtığını, bu süre zarfında sanığın gerek kendisine gerekse aile efradına karşı bir sürü suç işlediğini, C.savcılığında ve mahkemelerde bu konuda dosyalarının bulunduğunu, olaydan 5-6 gün önce de sanığın eve dönmesi konusunda kendisine boşanma davasının duruşma gününe kadar süre verdiğini belirtip dönmemesi halinde ölümle tehdit ettiğini, olay günü babasının evinde çamaşır yıkarken önce mahalleden N.. adında küçük bir çocuğun gelip küçük kardeşini sorduğunu, o gittiğinde kardeşi G…
……"ın neden konuştuğunu sorup, çocuğun az öncesinde sanık D.... ile konuşmakta olduğunu gördüğünü belirttiğini, çamaşır işine devam ettiğini, biraz sonra bir gürültü duyarak arkasına baktığında sanığı gördüğünü, sanığın, "sana eve dön demedim mi? Ben senin kelleni keserim demedim mi?" diyerek belinden nacak çıkarttığını, kaçmaya çalıştıysa da başaramadığını, sanığın nacağın keskin tarafıyla kafasına vurmaya başladığını, nacağı elinden almaya çalışırken yapmaması için yalvardığını, sanığın ise nacakla kafasına vurmaya devam ettiğini, bu sırada "seni öldüreceğim" diye bağırmakta olduğunu, mücadele sonucunda elinden nacağı alıp uzağa atmayı başardığını, bu sefer cebinden siyah saplı bir bıçak çıkarttığını, eline sarılıp bıçağı açmasına engel olmaya çalıştığını ve açmadan elinden alıp onu da uzağa fırlattığını, sanığın ise nacağı fırlattığı yerden alarak bu sefer neresine denk gelirse vurmaya başladığını, en son vurduğunda nacağı göğsünde hapsettiğini ve yüzükoyun yere düştüğünü, bu sırada sanığın, "ben sana seni öldürürüm demedim mi, bu bütün kadınlara ibret olsun" dediğini ve kaçıp gittiğini, sanığın kendisini, yere düşüp hareketsiz kalınca öldü diye bıraktığını, bıçağı sanığın elinden alırken elini ısırmış olabileceğini, 12-13 gün hastanede yattığını, şikayetçi olduğunu beyan etmiş, duruşmada da olayı C.savcılığındaki ifadesinde olduğu gibi anlatmıştır.
Sanık D.... Karaca, C.savcılığındaki ifadesinde, eşi H.... K..... ile 10 aydır ayrı yaşadıklarını, olay günü arkadaşı Aslan Yıldız ile birlikte çarşıda 3-4 bira içtiklerini ve birkaç şişe daha alarak eve döndüklerini, evin dış tarafında oturup 2-3 şişe bira da burada içtiklerini, bu sırada eşi H.... K....."nın bahçe kapısına çıkıp kendilerine baktığını, halk arasında M…
…… adıyla bilinen A…
…. adlı arkadaşı gittikten sonra mahalleden olan ve askerden dönen F…
….. Ş…
….. adlı kişinin ilerideki tepecikte oturduğunu görüp hoş geldin demek için yanına gittiğini, hatta ona da bir bira götürdüğünü, o arada da eşinin akrabası olan Nuh adlı çocuktan, eşi H.... K....."ya gidip küçük çocukları için nüfus kağıdı çıkartıp çıkartmadığını sormasını istediğini, çünkü 30.10.2002 tarihinde boşanma davaları olduğunu ve sorun çıkmasını istemediğini, Nuh adlı çocuğun gidip kısa bir süre sonra döndüğünü ve eşinin "sen karışma" diye haber gönderdiğini söylediğini, Ferhat"ın yanından dönerken eşi H.... K....."yı bahçe kapısının ağzında görünce bu meseleyi konuşmak için yanına gittiğini, duruşmada pürüz çıkmaması için çocuğun kimliğini çıkartmak istediğini, bunda ne var dediğinde eşi H.... K....."nın bir anda kendisine ağza alınmayacak küfürler etmeye başladığını, bu arada eşi ile ayrılacakları için yeniden evlenmek için bir kızın ailesi ile görüşmüş olduklarını, her halde eşinin bu durumu öğrendiğini, çünkü Jilet Mehmet diye tanınan kişi ile evleneceğini söylediğini, bu kişinin kadın ticareti yaptığını, eşinin kendisini tahrik etmek amacıyla adı geçenle evlenip o işi yapacağını söylediğini, ayrıca "şerefsiz pezevenk, kavat" gibi sözler söylemeye devam ettiği gibi küçük bir nacak ile kendisine saldırdığını, sağ elinin baş parmağının bu sırada kesildiğini, nacağı eşinin elinden aldığını, gördüğü hakaretler ve almış olduğu alkolün etkisiyle daha sonra ne yaptığını hatırlamadığını, olay yerinde bulunan bıçağın da arkadaşı Aslan"a ait olup bira açmak için kullandıklarını, ancak giderken unuttuğu için ona vermek üzere yanına aldığını, yoksa bıçak taşımadığını, olayın eşinin aşırı tahriki ile meydana geldiğini, eşinin ailesi ile aralarında meydana gelen bir olay nedeniyle cezaevine girip 16.08.2002 tarihinde tahliye olduğunu, eşi ve ailesinin, yeniden cezaevine girmesi için sürekli kendisine sataşmakta olduklarını, gördükleri yerde sürekli üzerine geldiklerini, olay sırasında eşini bıçaklayıp bıçaklamadığını, ona nacakla vurup vurmadığını hatırlamadığını, yapmış olabileceğini ancak öldürmeye kalkışmadığını, öldürecek olsa bunu yapabileceğini, eşinin, "D.... bana vurma, beni öldürme, ben seni kıskandırmak için böyle yaptım, seni seviyorum" demesi üzerine bırakıp gittiğini, hatta eşinin kendisine kaçmasını söylediğini, yaptığından çok pişman olduğunu beyan etmiş, aynı gün Sulh Ceza Hakimliğindeki sorgusunda, müdafii de hazır olduğu halde; benzer şekilde anlatımda bulunmuş, eşini öldürmek amacıyla hareket etmediğini, istese öldürebileceğini, çünkü bir engel bulunmadığını belirtmiş, sanık müdafii de sanığın öldürme kastı ile hareket etmediğini, ağır tahrik altında eşini yaraladığını savunmuştur.
Duruşmada 12.12.2002 günlü oturumda; benzer şekilde savunma yapmış, ayrıca olayda kullanılan nacağın eşi H.... K....."nın ailesine ait olduğunu, beraberinde getirmediğini söylemiştir.
Mağdurenin kız kardeşi olan tanık G…
…… A…
…… kollukta, ablası H.... K....."nın evin yanında bulunan tandırlıkta çamaşır astığı sırada, ablasının eşi D.... "ın duvardan atladığını gördüğünü, D.... "ın nacakla ablasına vurduğunu ve olay yerinden uzaklaştığını beyan etmiştir.
18.10.2002 tarihinde C.savcısı tarafından alınan ifadesinde; yol kenarında oynayan çocuğunu almak için dışarıya çıktığında sanık D.... "ın, ablası H.... K....."nın çamaşır astığı taraftaki duvardan atlayarak bahçe içerisine girdiğini, sapı beline sokulu olan nacağı çıkartarak vurmak için ablasına doğru kaldırdığını gördüğünü ancak vurduğunu görmediğini, ablasının da sanığı elleriyle iteklemeye çalıştığını, bunun üzerine avluya girmeden komşularına gittiğini, orada kendisini kaybetmiş olduğunu, kendisine geldiğinde ablasını kanlar içerisinde gördüğünü, sanığın kullandığı nacağın kendilerine ait olmadığını, söz konusu nacağı sanığın üzerinde taşımakta olduğunu daha önce de annesi ve kendisinin önünü kestiğinde de gördüğünü belirtmiş, kovuşturma aşamasında talimat yoluyla Çiçekdağı Asliye Ceza Mahkemesince alınan ifadesinde de benzer şekilde anlatım bulunmuştur.
Tanık S…
…. A…
….. kollukta, evde televizyon izlediği sırada ablası H.... K....."nın, "D.... yalvarırım yapma" dediğini duyduğunu, dışarı çıktığında eniştesi D.... "ın, küçük nacak ile ablasına vurduğunu gördüğünü ve elinden nacağı almak istediğini, ancak sanığın kendisini itince korkarak uzaklaştığını, daha sonra sanığın da olay yerinden ayrıldığını beyan etmiştir.
18.10.2002 tarihinde C.savcısı tarafından alınan ifadesinde; benzer anlatımda bulunmakla beraber sanığın kendisini ittirdikten sonra bıçak çıkartı ablasına vurmaya başladığını, olayda kullanılan nacağın kendilerine ait olmadığını, sanığın nacağı belinden çıkarttığını belirtmiş, kovuşturma aşamasında talimat yoluyla Çiçekdağı Asliye Ceza Mahkemesince alınan ifadesinde de benzer şekilde anlatımda bulunmuştur.
Tanık E…
…. A…
…… kollukta, sanık D.... "ın bahçe duvarından atlayarak girdiğini ve ablası H.... K....."yı sırtından tutarak elinde bulunan bıçakla rasgele vurmaya başladığını, sonra belinde bulunan nacağı çıkarttığını ve onunla vurduğunu ve olay yerinden uzaklaştığını beyan etmiştir.
18.10.2002 tarihinde C.savcısı tarafından alınan ifadesinde; dışarıda bisiklet tamir ettiği sırada sanık D.... "ın duvardan atlayarak avluya girdiğini, belinden çıkarttığı nacakla ablası H.... K....."nın önce beline sonra da dönünce alnına vurduğunu, diğer ablası Sevgi"nin müdahale etmek istediğinde ise sanığın onu iteklediğini, bu arada ablası H.... K....."nın, sanığın elinden nacağı alarak uzak bir yere fırlattığını, bunun üzerine sanığın cebinden bıçak çıkarttığını ve ablasını saçından tutarak bıçağı beline dürtmeye başladığını, bu arada zorla ekinliğe doğru götürerek ablasını oraya sokmaya çalıştığını, daha sonra ablası kıpırdamaz hale gelince bırakarak duvardan atlayıp kaçtığını belirtmiş, kovuşturma aşamasında talimat yoluyla Çiçekdağı Asliye Ceza Mahkemesince alınan ifadesinde de benzer şekilde anlatım bulunmuştur.
Tanık F…
….. Ş…
…. kollukta, saat 17.30 sıralarında evlerinin karşısındaki tepede oturmaktayken komşuları D.... Karaca"nın yanına geldiğini ve askerden izinli geldiği için kendisine hoş geldin dediğini, D.... "ın elinde bira şişesi olduğunu ve ağzının da içki koktuğunu, kendisine de içmesi için teklif ettiğini, ancak kabul etmediğini, çocuğunun nüfus kağıdını yeni çıkarttığını, ona bakmak için L…
…. A…
….."un evine gideceğini söyleyerek yanından ayrıldığını ve adı geçene ait evin bahçesine girdiğini, bu sırada elinde herhangi bir şey olmadığını, birkaç dakika sonra bahçeden bağırtı sesleri gelmeye başladığını ve G…
….. A…
….."un, "ablamı kurtarın, D.... ablamı bıçaklıyor, öldürüyor" diye bağırdığını, daha sonra D.... "ın koşarak bahçeden çıkıp kaçtığını, asker olduğu için olaya müdahale etmek istemediğini, olayın hangi nedenden kaynaklandığını bilmediğini beyan etmiştir.
18.10.2002 tarihinde C.savcısı tarafından alınan ifadesinde ise; olay sırasında amcasının oğlu Hasan ile birlikte evlerinin karşısındaki tepede oturmakta olduklarını, kendilerinden yaklaşık 10 metre ileride sanık D.... "ın, M…
…… ile bira içmekte olduklarını, D.... "ın kalkarak yanlarına geldiğini ve askerden izinli geldiği için kendisine hoş geldin dediğini, daha sonra çocuğun nüfus cüzdanına bakayım diyerek yanlarından ayrıldığını ve mağdur H.... K....."nın bulunduğu Latif A…
….."un evinin bahçesine kapıdan yürüyerek girdiğini, bu sırada tepeden ayrılıp 5-10 dakika sonra geri döndüğünü, geri gelirken D.... "ı bahçeden çıkarken gördüğünü, evine giden D.... "ın 5-10 dakika sonra tekrar yanına geldiğinde elindeki birayı kendisine teklif ettiğini, içki kullanmadığını söyleyince bira şişesini bırakarak tekrar L…
….. A…
….."un evine yöneldiğini, bahçe kapısından içeriye girdiğini, bu sırada G…
….. A…
….."un çocuğu ile birlikte oturmakta olduğunu, sanığın onun müdahale etmesine imkan vermeden aradan hemen bahçeye girdiğini, bahçeden H.... K....."nın çığlıklarının gelmeye başladığını, bu sırada G…
…."ın da "ablamı öldürüyorlar" diyerek kendilerine doğru koşmaya başladığını, asker olduğu için olaya karışmak istemediğini, sanığın bahçe duvarından atlayarak kaçtığını gördüğünü fakat elinde bir şey olmadığını, mağdurenin yanına giderken de elinde herhangi bir şey olmadığını ama üzerinde mont olduğunu, onun altına sakladıysa bilmesinin mümkün olmadığını belirtmiştir.
Kovuşturma aşamasında talimat yoluyla İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesince alınan ifadesinde de benzer şekilde anlatımda bulunmuş, ayrıca olay öncesinde sanığın ağzının bira koktuğunu ancak kendisine göre sarhoş olmadığını, çevreden sanık D.... "ın karısını başka erkeklere sattığını duyduğunu ama doğruluğunu bilmediğini söylemiştir.
Mağdure H.... K..... hakkında düzenlenen doktor raporlarının incelenmesinde;
Yerköy Devlet Hastanesi Acil Polikliniğince 13.10.2002 tarihinde düzenlenen raporda; sol kol arka yüzde 3 cm. deri ve derialtında kesi, sağ ön kolda 2 cm. deri ve derialtı kesi, sağ temporalde 6 cm. kemiğe kadar uzanan deri ve derialtında kesi, sağ frontalde 5 cm.lik deri ve deri altında kemiğe dayanan kesi, sırtta sol akciğere kadar kesi tespit edilerek hayati tehlikesi bulunduğundan bahisle Yozgat Devlet Hastanesine sevk edildiği belirtilmiştir.
Yozgat Devlet Hastanesi kalp ve damar cerrahisi uzmanı tarafından 31.10.2002 tarihinde düzenlenen raporda; kesici delici alet yaralanması sonucunda pnomotoraks gelişen hastada femur ön yüzde 4 x 4 cm. kesi bulunduğu, hayati tehlike geçirip 30 gün iş ve güçten kalacağı belirtilmiştir.
Aynı hastanenin beyin ve sinir cerrahisi uzmanı tarafından aynı tarihte düzenlenen raporda ise; skalpteki kesinin 7 gün iş ve gücüne engel olacağı, hayati tehlike yaratmadığı bildirilmiştir.
Adli Tıp Kurumu Kayseri Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 08.01.2003 günlü raporda önceki raporlara ve bulgulara atıf yapılmış ve toraksa nafiz pnomotoraks oluşturan kesici delici alet yarasının şahsın hayatını tehlikeye maruz kıldığı, 25 gün iş ve gücüne engel olacağı belirtilmiştir.
Bütün bu bilgi ve belgeler ışığında somut olay ele alınıp değerlendirildiğinde;
Sanık aşamalarda birbiriyle uyumlu anlatımlarında, olay yerine ayrı yaşadığı eşiyle müşterek çocuklarının durumunu konuşmak için gittiğini, aralarında başlayan tartışmada alkol almasının da verdiği etkiyle kendini kaybederek mağdureye vurmaya başladığını, ancak öldürme amacının olmadığını, istese bunu yapabileceğini, mağdurenin yapma demesi üzerine de eylemine son verdiğini savunmuş, bu savunma, mağdurenin olayın sonrasında hastane polisince alınan ifadesiyle de doğrulanmıştır. Olayın saat 18.00 sıralarında meydana gelmiş olması ve olaydan iki saat kırkbeş dakika sonra mağdurenin ifadesinin saat 20.45"de gözetildiğinde, bu ifadenin alındığı sırada mağdurenin ifade verecek ölçüde kendisinde olduğunu göstermektedir. Kaldı ki, tanıkların soruşturma aşamasında alınan ifadeleri de savunmayı doğrulamaktadır. Gerek mağdurenin gerekse yakınları olan tanıkların sonraki aşamalarda, ilk anlatımlarından farklılık gösteren ifadelerine itibar edilmesi olanaksızdır.
Sanığın, aralarındaki tartışma nedeniyle aniden gelişen olayda hem nacak hem de bıçak kullandığı ve mağdureyi, sol 6. interkostal aralıkta toraksa nafiz olan ve pnomotoraks oluşturan tek sayıda kesici delici alet darbesiyle hayati tehlikeye neden olacak şekilde, kafa ve sol femurdaki diğer iki kesici alet darbeleriyle ise hayati tehlikeye neden olmayacak halde üç yerinden yaraladığı, herhangi bir engel neden bulunmadığından eylemine devam etme olanağı olduğu halde, mağdurenin yapmamasını söylemesi üzerine, eylemini sürdürmeyerek bırakıp gittiği anlaşılmaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kuruluyla, 1. Ceza Dairesinin kararlarına süreklilik kazandırır düzeyde yansımış müşterek kabule göre, delici kesici aletle vaki olup hayati tehlike yaratan darbın bir adette kalması durumunda failin kastının öldürmeye yönelik bulunduğu hususu kuşkulu kalacağından ve aşılamayacak kuşku da lehe yorumlanmak gerektiğinden eylemin yaralama olarak kabul ve takdirinde zorunluluk bulunmaktadır. Bu kabulün sonrasında, neticenin ağırlığının, mağdurenin hayati tehlike geçirmiş olması ve birden çok silah darbesine maruz bırakılmasının ve oluşuma etken sair unsurların temel ceza belirlenirken alt sınırdan ayrılma hususundaki takdir hakkı yönünden nazara alınması gerekir. Yerel Mahkemece kanıtların yanlış değerlendirilmesi ve kasıt konusunda yenilememiş kuşkunun aleyhte yorumlanması sonucunda, dosya kapsamına uymayan gerekçeler ve kabulle, savunmayı doğrulayan mağdure ve tanık anlatımları da gözetilmeksizin, eylemin, adam öldürmeye kalkışmak olarak tavsifiyle direnme kararı verilmesi ve hüküm tesisi isabetsizdir.
Bu itibarla direnme hükmünün bozulmasına ve tutuklu kaldığı süre dikkate alınarak sanığın gereksiz hürriyet kaybına uğramaması yönünden tahliyesine karar verilmelidir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle,
1- Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA,
2- Bozma kararının içeriği ve tutuklu kaldığı süre dikkate alınarak sanık D.... Karaca"nın TAHLİYESİNE, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu bulunmadığı takdirde derhal salıverilmesi için gereğinin telle mahalline bildirilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına yazı yazılmasına,
3- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 02.05.2006 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliğiyle karar verildi.