Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2006/4-112 Esas 2006/112 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2006/4-112
Karar No: 2006/112

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2006/4-112 Esas 2006/112 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Karşıyaka 4. Asliye Ceza Mahkemesi, etkili eylem suçundan beraat vermiştir, ancak Yargıtay 4. Ceza Dairesi bozma kararı vermiştir. Yerel Mahkeme direnme kararı vermiş, ancak bu karar usul hataları nedeniyle Ceza Genel Kurulu tarafından bozulmuştur. Bu usul hataları; son sözün sanığa verilmemesi ve gerekçenin yasal, yeterli ve geçerli olmamasıdır. Kararda geçen kanun maddeleri şunlardır: 5271 S. Ceza Muhakemesi Kanunu [Madde 216] ve 1412 S. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu (Mülga) [Madde 251].
Ceza Genel Kurulu 2006/4-112 E., 2006/112 K.

Ceza Genel Kurulu 2006/4-112 E., 2006/112 K.

  • SÜBUTA ERDİRİLEMEYEN İDDİA
  • 5271 S. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [ Madde 216 ]
  • 1412 S. CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) [ Madde 251 ]
  • "İçtihat Metni"

    Sanığın etkili eylem suçundan beraatına ilişkin Karşıyaka 4. Asliye Ceza Mahkemesince 30.05.2002 gün ve 6-417 sayı ile verilen kararın, o yer C.savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 15.03.2004 gün ve 4031-3077 sayı ile;

    "Yakınanın aşamalarda değişmeyen tutarlı yakınması ile aynı doğrultudaki tanık Güllü Yıldız"ın anlatımı, ilgili rapor ve 6.12.2001 tarihli tanıma tutanağı yöntemince irdelenip reddedilmeden, iddia dışında başkaca kanıt bulunmadığından söz edilerek yasal olmayan yetersiz gerekçeyle beraat kararı verilmesi" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

    Yerel Mahkeme ise 29.12.2004 gün ve 383-850 sayı ile;

    "Mahkememizce verilen 30.05.2002 gün ve 2002/6-417 E-K sayılı beraat kararında yazılı gerekçe dosya kapsamına ve olaya uygun düşmüş olup Yargıtay 4. Ceza Dairesinin anılan bozması dosya kapsamı karşısında usul ve yasaya uygun bulunmadığından" gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.

    Bu hükmün de o yer C.savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının "bozma" istekli 16.09.2005 gün ve 26162 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay 3. Ceza Dairesine ve Özel Dairece Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup, düşünüldü;

    TÜRK MİLLETİ ADINA

    CEZA GENEL KURULU KARARI

    Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, somut olayda sanığa yüklenen etkili eylem suçunun sübuta erip ermediğine ilişkindir.

    Ancak, dosyanın incelenmesinde;

    1- Yerel Mahkemece, direnme hükmünün verildiği 29.12.2004 tarihli oturumda, sanıktan bozma kararına karşı diyecekleri sorulduktan sonra, C.savcısından da görüşünün sorulduğu ve en son söz sanığa verilmeyerek, başkaca bir işlem yapılmadan yargılamaya son verildiği görülmektedir.

    CYUY.nın 251. maddesi uyarınca "....en son söz sanığındır." Maddenin son fıkrasında ise, "sanık namına müdafii tarafından müdafaada bulunulsa dahi müdafaaya ilave edecek bir şeyi olup olmadığı sanığa sorulur." hükmü yer almaktadır. Bu hüküm gereğince katılmış olduğu takdirde duruşma mutlaka son söz sanığa verilerek bitecektir. Direnme hükmünün verilmesinden sonra 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasasının 216/3. maddesinde de hükümden önce son sözün sanığa verileceği kuralı getirilmiştir. Ceza Genel Kurulunun yerleşik kararlarında da vurgulandığı üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili bulunan bu usul kuralı buyurucu nitelikte olup uyulmaması yasaya mutlak aykırılık oluşturmaktadır. Ceza yargılamasında sanığın en önemli hakkı savunma hakkı olup, bu hak hiç bir şekilde kısıtlanamaz.

    İlk defa hüküm kurulurken "son sözün sanığa verilmesi" kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamada da kamu davasının kesintisizlik ve süreklilik ilkesinin doğal sonucu olarak aynen geçerlidir. Çünkü, dava sonuçlanmamış yargılama devam etmektedir. Bu nedenle, "en son söz"ün sanığa verilmemesi CYUY.nın 251. maddesine aykırıdır.

    2- Yerel mahkemece direnme kararı verilirken, dosyadaki kanıtların tartışması yapılmadığı gibi, direnme nedenleri de açıklanmadan, bozulmakla ortadan kalkan önceki hükmün gerekçesine atıf yapılarak doğru olduğunun belirtilmesiyle yetinilmiştir.

    Anayasanın 141 ve CYUY.nın 32. maddeleri gereğince mahkeme kararlarının gerekçeli olması zorunludur. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasasının 34. maddesinde de aynı nitelikte bir kural getirilmiştir. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, yasa koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açar. Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş uygulamalarına göre de, bir karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, Yerel Mahkemece CYUY.nın 260, 261, 268 ve 308. maddeleri uyarınca yeniden hüküm kurulması ve gerekçenin gösterilmesi zorunludur.

    Ancak, Yerel Mahkemece önceki hükümde direnilirken bu ilkeler doğrultusunda işlem yapılmamış olup, kanıtların tartışılmaması, bozulmakla tamamen ortadan kalkan eski hükümde direnilmesine karar verildikten sonra, direnme nedenlerinin kararda gösterilmemesi, bozma kararına niçin uyulmadığının denetlenebilir düzeyde açıklanmaması yasaya aykırıdır.

    Bu itibarla diğer yönleri incelenmeyen direnme hükmünün öncelikle saptanan bu iki usuli yanılgı nedeniyle bozulmasına karar verilmelidir.

    SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;

    1-Yerel Mahkeme direnme hükmünün diğer yönleri incelenmeksizin öncelikle saptanan usuli yanılgılar nedeniyle BOZULMASINA,

    2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 11.04.2006 tarihinde sonuçta tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara