Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/784 Esas 2015/366 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2013/784
Karar No: 2015/366

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/784 Esas 2015/366 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2013/784 E.  ,  2015/366 K.
  • TAKSİRLE ÖLÜME SEBEP OLMA
  • TAKDİRİ İNDİRİM NEDENLERİ
  • KISA SÜRELİ HAPİS CEZASINA SEÇENEK YAPTIRIMLAR
  • TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 85
  • TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 50
  • TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 52
  • TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 53
  • TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 62
  • CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 232
  • CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 34
  • TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 455
  • TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 59
  • CEZALARIN İNFAZI HAKKINDA KANUN (MÜLGA) (647) Madde 4
  • CEZALARIN İNFAZI HAKKINDA KANUN (MÜLGA) (647) Madde 6
  • 1982 ANAYASASI (2709) Madde 141
  • CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) (1412) Madde 322

"İçtihat Metni"

Taksirle ölüme neden olma suçundan sanık Ö.. S.."ın 5237 sayılı TCK"nun 85/1, 50/1, 52/4 ve 53/6. maddeleri gereğince 45.500 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye ve meslek veya sanatın icrasından altı ay süreyle yasaklanmasına ilişkin, Tarsus 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 07.01.2011 gün ve 240-4 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 18.04.2013 gün ve 6870-10377 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 09.06.2013 gün ve 6870 sayı ile;
“...Yerel mahkemenin oluşa uygun kabulü ve uygulaması yasal düzenlemeler ışığında gözlemlendiğinde, hükmedilen hapis cezası TCK’nun 50. maddesinin uygulanması suretiyle, adli para cezasına çevrilmiştir. Ne var ki, 5237 sayılı TCK’nun 50. maddesinin uygulanmasına karar veren yerel mahkemece, sanığın "aynı nitelikteki taksirli eylemlerinden dolayı olumsuz kişiliği" dikkate alınarak aynı kanunun 62. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesinde, sanık yararına uygulanma olasılığı mutlaka tartışılması ve karara bağlanması gereken hususlar olan takdiri indirim nedenleri olarak ‘failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi’ hususlar irdelenmemiş ve kararda gösterilmemiştir.
Ayrıca, 5271 sayılı CMK"nun 232/6. maddesindeki; sanık hakkında kurulan mahkumiyet hükmünün hüküm fıkrasında uygulanan yasa ve maddelerinin gösterilmesi gereklidir.
Yerel mahkemece sanık hakkında gün olarak belirlenen adli para cezası, paraya çevrilerek sonuç adli para cezası belirlenirken 5271 sayılı CMK’nun 232/6. maddesi hükmüne aykırı olarak TCK’nun 52/2. maddesinin gösterilmemesi, 5271 sayılı CMK’nun 232/6. maddesine aykırıdır.
Anılan sebeplerle; hükmedilen hapis cezasının TCK’nun 50. maddesinin uygulanması suretiyle, adli para cezasına çevrilmiş olmasına, aynı kanunun 62. maddesinin uygulanmamasına karar verilmesi ve 52/2. maddesinin hükümde gösterilmemesi kanuna aykırı olup, bu aykırılığın gözetilmemesi nedeniyle yerel mahkeme hükmünün bozulması yerine, hükmün onanmasına karar verilmesinde isabet görülmediği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesi tarafından 03.10.2013 gün ve 16450-22499 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme sanık Ö.. S.. yönünden yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında TCK’nun 62. maddesinin uygulanmamasına ilişkin gösterilen gerekçenin yasal ve yeterli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
1989 doğumlu ölenin prematüre doğum nedeniyle doğuştan itibaren yürüme engelli olduğu, 2002 yılından itibaren sanığa ait özel hastanenin takipli hastası olduğu, olay öncesi birkaç kez ameliyat olan ölenin 30.10.2005 tarihinde yapılan kontrolden sonra sanık tarafından tekrar ameliyat edildiği, ancak ameliyat sonrası hematüri ve hematomon problemlerinin gelişmesi nedeniyle 10.11.2005 günü Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevk edildiği, 24.11.2005 tarihine kadar tedavi gördüğü, ancak kardiyak arrest sonucu öldüğü,
Adli Tıp Kurulu 1. İhtisas Dairesinin 30.05.2007 tarihli raporunda; ölümün vertebra cerrahilerden sonra nadir görülen ancak beklenir bir komplikasyon olan rabdomiyoliz sonucu gelişen akut böbrek yetmezliği ve gelişen komplikasyonlardan ileri geldiğinin belirtildiği,
Adli Tıp Kurulu 3. İhtisas Dairesinin 28.11.2007 tarihli raporunda; operasyon öncesi ve sonrası hemoglobin farkının fazla olmasının nedeninin kişiye yeterli miktarda kan verilmediğini veya fazla miktarda sıvı verildiğini düşündürdüğü, kişideki kan kaybının doğru olarak karşılanmamış olmasının da böbrek yetmezliği oluşumunu hızlandırdığı, kişinin bir gün içinde hipovolemik şok, akut böbrek yetmezliği ön tanıları ile Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevk edilmiş olduğu, tanımlanan eksik eylemleri nedeniyle Tarsus Ö.. S.. Hastanesinde kişiyi ameliyat ve takip eden uzmanların eylemlerinin tıp kurallarına uygun olmadığı tespitine yer verildiği,
Yüksek Sağlık Şurasının 14.05.2010 tarihli raporunda; hastanın sıvı takibinin iyi yapılmadığı inop, sinir uyarıcı testlerin yapılmadığı, postop yoğun bakım gerektiren vakanın yoğun bakıma alınmadığı, hastanın kaybedilmesinde yanlış kan transfüzyonunun ilgisinin olmadığı, hipovolemi+rabdomiyolize bağlı akut böbrek yetmezliği nedeniyle kaybedilen hastanın takibinin iyi yapılmaması nedeniyle sanığın kusurlu olduğu görüşlerine yer verildiği,
Sanığın adli sicil kaydının incelenmesinde; 24.06.2000 tarihinde işlediği taksirle ölüme neden olma suçundan 765 sayılı TCK’nun 455/1-son, 59, 647 sayılı Kanunun 4. maddesi uyarınca para cezasıyla cezalandırıldığı, 14.09.2000 tarihinde işlediği taksirle ölüme neden olma suçundan 765 sayılı TCK’nun 455/1-son, 59, 647 sayılı Kanunun 4 ve 6. maddesi uyarınca para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilerek cezanın tecil edildiği,
Usulüne uygun davetiyeye rağmen ilk duruşmaya katılmayan sanığın ikinci celse zorla getirilmesine karar verilerek savunmasının alındığı, sonraki duruşmalara ise sadece sanık müdafiinin katıldığı,
Yerel mahkemenin sanığın aynı nitelikteki taksirli eylemlerinden dolayı olumsuz kişiliğini dikkate alarak TCK’nun 62. maddesini uygulamadığı, sosyal ve ekonomik durumu ile suçun işlenmesindeki özellikleri dikkate alarak hapis cezasını adli para cezasına çevirdiği, bir gün karşılığı adli para cezasının miktarı takdir edilirken uygulama maddesi olan TCK’nun 52/2. maddesinin hüküm fıkrasında gösterilmediği,
Anlaşılmaktadır.
İnceleme dışı sanık A.. İ..; son ameliyatta anestezi uzmanı olarak bulunduğunu, ameliyatın normal geçtiğini, ertesi gün telefon gelince yeniden hastaneye gittiğini, müdahalede bulunan doktora kendi açısından tavsiyelerde bulunduğunu, kendi kusuru olmadığını, suçlamayı kabul etmediğini ifade etmiş,
Sanık Ö..; ölenin 2002 yılından beri takipli hastası olduğunu, gerekli ameliyatların yapıldığını, son ameliyatın ertesi günü idrarından kan gelmesi üzerine dahiliye uzmanını çağırarak gerekli tahlilleri yaptıklarını, daha sonrada üniversite hastanesine sevk ettiklerini, herhangi bir kusurunun bulunmadığını, üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini savunmuştur.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Takdiri indirim nedenleri” başlıklı 62. maddesindeki; “Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş yıl hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda birine kadarı indirilir. Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir” şeklindeki düzenleme 765 sayılı TCK’nun 59. maddesindeki; “Kanuni tahfif sebeplerinden ayrı olarak mahkemece her ne zaman fail lehine cezayı hafifletecek takdiri sebepler kabul edilirse ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası yerine müebbet ağır hapis ve müebbet ağır hapis yerine 30 sene ağır hapis cezası hükmolunur, diğer cezalar altıda birden fazla olmamak üzere indirilir” biçimindeki düzenleme ile temelde aynı olmakla birlikte, ikinci fıkra yönünden kısmen farklıdır.
5237 sayılı TCK’nun 62. maddesinin ikinci fıkrasında takdiri indirim nedenleri sayıldıktan sonra “gibi” denilmek suretiyle takdiri indirim nedenlerinin kanunda sayılanlarla sınırlı olmadığı, aksine bunların örnek olarak sayıldığı açıkça vurgulanmıştır. Burada sayılan “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri” gibi nedenler, uygulamada hâkimi sınırlayıcı değil, yol gösterici nitelikteki gerekçelerdir. Bunun sonucu olarak da 5237 sayılı TCK’nun, tıpkı 765 sayılı TCK’nda olduğu gibi takdiri indirim nedenleri yönünden sınırlayıcı sistemi değil, serbest değerlendirme sistemini benimsediği kabul edilmektedir.
Serbest takdir sisteminin bir gereği olarak da olayda sanık yararına takdiri indirimin uygulanmasını gerektiren nedenlerin varlığını veya yokluğunu belirleme yetkisi yargılamayı yapan hâkime ait olacaktır. Zira yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti sağlama yolunda çaba harcayan hâkim, sanığı birebir gözlemleyen ve bu bağlamda takdiri indirim nedenlerinin varlığı ya da yokluğunu en iyi tespit edebilecek konumdaki kişidir. Hâkim; “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri”nin yanında, her somut olaya göre değişebilecek ve önceden öngörülemeyecek nedenleri de birlikte değerlendirerek, bu hususta hak, adalet ve nasafet kurallarına uygun biçimde uygulama yapacaktır.
07.06.1976 gün ve 3-4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile bu doğrultudaki birçok Ceza Genel Kurulu kararında açıkça vurgulandığı üzere; kanun koyucu, hâkime takdiri indirim hükmünün uygulanması konusunda geniş bir takdir yetkisi tanıyarak, uygulamada çıkabilecek olan ve önceden öngörülme imkanı bulunmayan çeşitli halleri kapsayacak bir kalıp bulmanın zorluğu karşısında, hâkimin bu yetkisini sınırlamaktan özenle kaçınmış, bu tavrını 5237 sayılı TCK’nda da devam ettirmiştir.
Ancak, hâkimin bu konudaki takdir yetkisi sınırsız değildir. Bütün kararlarda olduğu gibi takdiri indirimin uygulanmasına veya uygulanmamasına ilişkin kararlar da gerekçeli olmalıdır. Bununla birlikte gösterilen gerekçelerin hak, adalet ve nasafet kuralları ile dosya içeriğine uygunluğunun Yargıtay denetimine tâbi olacağında da şüphe bulunmamaktadır.
Anayasamızın 141. ve 5271 sayılı CMK"nun 34. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının gerekçeli yazılması zorunludur. Gerekçe, verilen hükmün dayanaklarının akla, hukuka ve dosya içeriğine uygun olarak izah edilmesidir. Yasal ve yeterli olmayan, dosya içeriğine uymayan bir gerekçeyle karar verilmesi hem kanun koyucunun amacına uygun düşmeyecek, hem de tarafları tatmin etmeyerek keyfiliğe yol açacaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Davetiye tebliğine rağmen duruşmaya katılmadığı için zorla getirilmesine karar verilen, aynı nitelikte suçtan birden fazla sabıkası olan sanık hakkında, savunmasını tespit eden, tutum ve davranışlarını bizzat gözlemleyen yerel mahkemece gösterilen; “sanığın aynı nitelikteki taksirli eylemlerinden dolayı olumsuz kişiliği dikkate alınarak sanık hakkında TCK"nun 62. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına” şeklindeki gerekçenin, dosya kapsamı ile uyumlu, denetime elverişli, yasal ve yeterli olup, TCK’nun 50. maddesinin uygulanmasına ilişkin gösterilen gerekçe ile de çelişmediği, dolayısıyla yerel mahkemece sanık hakkında TCK"nun 62. maddesinin uygulanmamasının isabetli olduğunun kabulü gerekmektedir.
Öte yandan, 5271 sayılı CMK"nun 232/6 maddesindeki; "Hüküm fıkrasında, 223 üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir" şeklindeki kanuni düzenlemeden de anlaşılacağı üzere, hüküm fıkrasında sanık hakkında uygulanan kanun maddelerinin tereddüde yer vermeyecek şekilde gösterilmesi gerektiği, gösterilmemesi halinde bu durumun CMK"nun 232/6. maddesine aykırı olacağı açıktır.
Bununla birlikte, Anayasamızın 141/4. maddesinde; davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğu belirtilmiş, ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma hakkına ilişkin 6. maddesinde de davaların makul bir süre içinde bitirilmesi gerektiği vurgulanmış olması gözetildiğinde, dosya kapsamına ve kararın gerekçesine göre hükümde gösterilmeyen kanun maddesinin hangi kanunun hangi maddesi olduğunun anlaşılabildiği durumlarda Özel Dairelerce bu eksikliğin tek başına bozma nedeni yapılamayacağı, bu eksikliğin mahallinde düzeltilmesinin mümkün olduğuna işaret edilebileceği gibi 1412 sayılı Kanunun, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesi uyarınca Özel Dairece de hükme ilave edilebileceği, bununla birlikte bu eksikliğin, hükmün bozulmasını gerektirecek nitelikte başkaca bir nedenin bulunması halinde bozma nedenlerine eklenebileceği kabul edilmelidir.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 18.06.2013 gün ve 1542-314; 28.05.2013 gün ve 61-269 ile 09.10.2012 gün ve 375-1809 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu itibarla, yerel mahkemece TCK’nun 62. maddesinin uygulanmamasına ilişkin gösterilen gerekçe yasal, yeterli ve dosya kapsamına uygun olduğundan, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.11.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

Hemen Ara