Esas No: 2001/214
Karar No: 2001/29
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 2001/214 Esas 2001/29 Karar Sayılı İlamı
Hukuk Bölümü 2001/214 E., 2001/29 K.
"İçtihat Metni"
OLAY : Hazineye ait İstanbul İli, Beşiktaş İlçesi, Ortaköy"de, tapunun 38 pafta, 30 ada, 23 parsel sayısında kayıtlı taşınmaz üzerinde gecekondusu bulunan Mustafa Kavaller, 2981 sayılı Yasa"ya göre haksahibi olarak tespit edilmiş olup; sözüedilen taşınmazın kayıt maliki olan Maliye İdaresi"nce, 15.3.1985 tarihinde gecekondunun işgal ettiği 289 m2"lik yer adıgeçene tahsis edilerek, tapu sicilinin beyanlar hanesine şerh düşüldükten sonra Tapu Tahsis Belgesi verilmiştir.
Adıgeçenin mirasçıları olan davacıların vekilince, 18.4.1995 gününde Beşiktaş Tapu İdaresine başvurulduğu; tapunun beyanlar hanesinde yazılı olan murisin adının terkin edilerek mirasçıların adının yazılmasının istenildiği; ancak bu isteğin reddedildiği ileri sürülerek, tapunun beyanlar hanesinde muris Mustafa Kavaller adına olan tapu tahsis kaydının terkini ile mirasçılar adına yazılmasına karar verilmesi istemiyle Maliye Hazinesi aleyhine, 10.7.1995 gününde adli yargı yerinde dava açılmıştır. İSTANBUL 7. ASLİYE HUKUK HAKİMLİĞİ"nce; 24.10.1995 gün ve E: 1995/411, K: 1995/617 sayı ile, aynen "(...) Dava ile ilgili belgeler dosyaya alınmış, yazışmalar yapılmış, tüm bu deliller birlikte incelendiğinde, dava yasal görülmediği gibi Mahkememizle de ilişiği bulunmadığı idari mahiyet arzettiği görülmüş olmakla; GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ
Davanın reddine, (...)" karar verilmiştir.
Davacılar vekilince temyiz edilen karar, YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ"nin 22.3.1996 gün ve E: 1996/1397, K: 1996/1974 sayılı kararıyla onanmak suretiyle kesinleşmiştir.
Bunun üzerine davacılar vekilince, tapunun beyanlar hanesindeki kaydın terkini ile mirasçıların adının yazılması isteğinin tapu idaresince reddinin iptali istemiyle Maliye Hazinesi ile Beşiktaş Tapu Sicil Muhafızlığı aleyhine, 10.5.1996 gününde idari yargı yerinde dava açılmıştır.
İSTANBUL 5. İDARE MAHKEMESİ; 18.3.1997 gün ve E: 1996/460, K: 1997/249 sayı ile, hernekadar davalı idarelerce tapu tahsis belgesinin geçici bir belge olduğu ve ıslah imar planı yapıldıktan sonra verilecek tapuya esas teşkil ettiği nedeniyle davacıların taleplerinin kabul edilemeyeceği belirtilmiş ise de, sözkonusu tapu tahsis belgesinin murise mevzuat gereğince verildiği, bunun kazanılmış bir hak olduğu, davacıların mirasçı olmaları nedeniyle bu kazanılmış haktan yararlanmaları gerektiği, bu durumda davacıların tapu tahsis belgesinin beyanlar hanesine kendi adlarının yazılması taleplerini reddeden dava konusu işlemde hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle iptal kararı vermiştir.
Davalı idarelerce temyiz edilen karar, DANIŞTAY ALTINCI DAİRESİ"nce; 29.9.1998 gün ve E: 1997/4607, K: 1998/4168 sayı ile, olayda, tapu tahsis belgesini düzenleyen idareye yapılmış bir başvurunun bulunmadığı, davacıların doğrudan tapu idaresine giderek sözlü olarak müracaat ettikleri ve "şu anda tapu kayıtlarında mevcut hisse görülmediğinden istenilen devir işleminin yapılmasına imkan olmadığı" yolunda cevap verilmesi üzerine istemlerinin reddedildiğinden bahisle bu davayı açtıkları, dolayısıyla, idari yargının konusuna giren bir uyuşmazlığın bulunmadığı, bu konuda adli yargının görevli olduğu anlaşıldığından davanın görev yönünden reddedilmesi gerekirken esasa girilerek karar verilmesinde hukuki isabet görülmediği gerekçesiyle, anılan Mahkeme kararı bozulmuştur.
İSTANBUL 5. İDARE MAHKEMESİ; 14.9.1999 gün ve E: 1999/169, K: 1999/991 sayı ile, Danıştay bozma kararına uymayarak ısrar kararı vermiştir. Davalı idarelerin temyiz başvurusu üzerine DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU"nca; 23.6.2000 gün ve E: 2000/25, K: 2000/920 sayı ile, İdare Mahkemesi kararının Danıştay Altıncı Dairesinin bozma kararı doğrultusunda bozulmasına karar verilmiştir.
İSTANBUL 5. İDARE MAHKEMESİ; 29.9.2000 gün ve E: 2000/1077, K: 2000/672 sayı ile, bozma kararındaki gerekçeyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
Davacılardan Zeynep Nilgün İncili"nin vekili tarafından, adli ve idari yargı yerlerince verilmiş ve kesinleşmiş görevsizlik kararları nedeniyle doğduğunu öne sürdüğü olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi istemiyle verilen dilekçe üzerine, idari yargı dosyası, İstanbul 5. İdare Mahkemesi Başkanlığının 1.2.2001 günlü yazısı ekinde Uyuşmazlık Mahkemesi"ne gönderilmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü"nün, Ali HÜNER"in Başkanlığında, Üyeler: Mahir Ersin GERMEÇ, Ümran SAYIŞ, Sabriye KÖPRÜLÜ, Dr. Serdar ÖZGÜLDÜR, Turgut ARIBAL ve Hıfzı ÇUBUKLU"nun katılımlarıyla yapılan 11/6/2001 günlü toplantısında, Raportör-Hakim İsa YEĞENOĞLU" nun 2247 sayılı Yasada öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mustafa EKİNCİ ile Danıştay Savcısı Emin Celalettin ÖZKAN"ın başvurunun reddi gerektiğine ilişkin yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: USULE İLİŞKİN İNCELEME:
2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş Ve İşleyişi Hakkında Kanun"un 14. maddesine göre; olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararın kesin veya kesinleşmiş olması gerekmekte; bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi ise, hukuk uyuşmazlıklarında ancak davanın taraflarınca ileri sürülebilmektedir. Aynı Yasa"nın 27. maddesinde ise, Uyuşmazlık Mahkemesi"nin, uyuşmazlık çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce şekil ve süre açısından inceleyeceği; yöntemine uymayan veya süresi içinde ileri sürülmemiş istemleri reddedeceği kuralına yer verilmektedir.
Olayda, adli ve idari yargı yerlerinde açılan davaların tarafları, konusu ve sebebinin aynı olduğu görülmektedir. Ancak, İdare Mahkemesi"nce görevsizlik kararı verilmiş olmasına karşılık, olumsuz görev uyuşmazlığının varlığı bakımından adli yargı yerince verilen kararın göreve ilişkin olup olmadığının anlaşılabilmesi için, davanın konusunu oluşturan isteğin ve dayanağı mevzuatın incelenmesi gereklidir.
24.2.1984 tarih ve 2981 sayılı İmar Ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler (...) Hakkında Kanun"un 3290 sayılı Kanun ile değişik 10. maddesinin (a) bendinde, bu Kanun hükümlerine göre hazine, belediye, il özel idaresine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare ettiği arsa veya araziler üzerinde, gecekondu sahiplerince yapılmış yapılar, 12. madde hükümlerine göre tespit ettirildikten sonra, kayıt maliki kamu kuruluşunca bu yerin hak sahibine tahsis edileceği ve bu tahsisin yapıldığının tapu sicilinin beyanlar hanesinde gösterilerek ilgilisine "Tapu Tahsis Belgesi" verileceği, tapu tahsis belgesinin, ıslah imar planı veya kadastro planları yapıldıktan sonra hak sahiplerine verilerek tapuya esas teşkil edeceği öngörülmüş; aynı bendin 3366 sayılı Kanun ile değişik son fıkrasında, ıslah imar planı veya kadastro planları ile belirlenen alanlarda tapu tahsis belgesi yerine hak sahiplerine doğrudan tapularının verilebileceğine işaret edilmiş; öte yandan, aynı maddenin (b). bendinin son fıkrasında, hak sahibi olmadığı halde tapu verilen kişilerin tapularının resen iptal edileceği belirtilmiştir.
Anılan yasal düzenlemeden, bu Yasa"ya göre hak sahibi olduğu saptanan kişilere tahsis yapılması, tapu tahsis belgesi veya tapu verilmesi ya da verilen tapunun resen iptal edilmesi konusunda, taşınmazın kayıt maliki olan kamu kuruluşuna yetki verildiği; imar uygulaması kapsamındaki bu işlemlerin tapu siciline idari tescil yoluyla kaydının yapılacağı; dolayısıyla tapu sicili kayıtlarının tashih, terkin ve tescilinin, Medeni Kanun hükümlerinin dışında idari işlem yoluyla gerçekleştirileceği anlaşılmaktadır. Olayımızda, davacılar tarafından, tapu tahsis belgesini veren kayıt maliki idareye başvurulmayıp, tapu sicilinin beyanlar hanesindeki bir kaydın terkini ve adlarına tescili isteklerinin Tapu İdaresince yerine getirilmediğinden bahisle doğrudan mahkemede dava açılması üzerine, İstanbul 7. Asliye Hukuk Hakimliğince "... dava yasal görülmediği gibi Mahkememizle de ilişiği bulunmadığı idari mahiyet arzettiği ..." gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hukukumuzda, hüküm fıkrası kararın aslı olarak kabul edilmekte ve maddi anlamda kesinlik, kural olarak, kararın yalnız hüküm fıkrasına hasredilmekte ise de; hüküm fıkrasının açık olmadığı, bir davanın usulden reddedilip reddedilmediğinin anlaşılamadığı ve gerekçenin sıkı sıkıya hüküm fıkrasına bağlı olduğu hallerde gerekçenin de "maddi anlamda kesinlik" ile ilgisinin olduğu, öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul edilmiş bulunmaktadır. Buna göre, Asliye Hukuk Hakimliğince verilen kararda, davanın yargı yolu yönünden görevsizliğe ilişkin açık bir ifadeye yer verilmeyip, "davanın yasal görülmediği" ibaresinden işin esasının çözümlendiği, "Mahkememizle de ilişiği bulunmadığı idari mahiyet arzettiği" ibaresiyle ise, istemin yargı yetkisi dışında kaldığı ve idari işlem tesisine yönelik bulunduğuna ilişkin davacılara yol gösterildiği dikkate alındığında "davanın reddi" yolundaki hükmün, gerekçe ile birlikte değerlendirilmesi sonucunda esasa ilişkin bulunduğunun kabulü gerekir. Nitekim, Yargıtay onama kararında, sözkonusu kararın göreve ilişkin olduğu yolunda bir belirtme de yoktur.
Bu durumda, Asliye Hukuk Hakimliğince davanın esası hakkında karar verilmiş olması karşısında, ortada olumsuz görev uyuşmazlığı doğmasına neden olacak şekilde adli yargı yerince verilmiş göreve ilişkin bir karar bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Yasa"nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan başvurunun, anılan Yasa"nın 27. maddesi uyarınca reddi gerekmektedir.
SONUÇ : 2247 sayılı Yasa"nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN, aynı Yasa"nın 27. maddesi uyarınca REDDİNE, 11.6.2001 gününde KESİN OLARAK OYBİRLİĞİ İLE karar verildi.