Esas No: 2006/9-53
Karar No: 2006/57
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2006/9-53 Esas 2006/57 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2006/9-53 E., 2006/57 K.
"İçtihat Metni"
Sanıkların beraetine ilişkin Geyve Asliye Ceza Mahkemesince verilen 23.12.2003 gün ve 147/242 sayılı hüküm,
Maktülenin babası A…
….. Erkan tarafından 07.06.2004 tarihinde, davaya katılma olanağı sağlanmadan karar verildiği gerekçesiyle katılma isteminde bulunulması ve temyiz edilmesi üzerine;
Geyve Asliye Ceza Mahkemesince 24.06.2004 gün ve 94 müt. sayı ile; CMUK"nun 315/1. maddesi uyarınca temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.
Temyiz istemi reddedilen Ayhan Erkan"ın bu kararı da süresinde temyiz etmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 01.12.2005 gün ve 6187/9183 sayı ile;
"Suçtan zarar gören müştekinin temyiz dilekçesinin kapsam ve gerekçesine göre hükmü temyize yetkisi bulunduğu anlaşıldığından, temyiz talebinin reddine ilişkin 24.6.2004 tarihli karar kaldırılarak esasa yönelik yapılan incelemede;
Suç tarihinde yürürlükte olan 1412 sayılı CMUK.nun 207 ve hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK.nun 233, 234, 237 ve 238. maddeleri hükmü karşısında suçtan zarar gören kişinin davadan haberdar edilerek gerekirse celbedilip dinlendikten ve tüm deliller toplandıktan sonra sanığın hukuki durumunun takdir ve tayininde zorunluluk bulunması" isabetsizliğinden bozulmuştur.
Yargıtay C.Başsavcılığınca 07.03.2006 gün ve 188975 sayı ile;
Şikayetçinin temyiz gerekçelerinden biri, hazırlık ifadesinde ifadesine başvurulmaması, 07.08.2003 tarihli iddianame ile açılan davada tarafına herhangi bir tebligat yapılmaması ve davaya müdahale etme olanağı sağlanmamasına yöneliktir.
Bu nedenle, çözümlenmesi gereken birinci sorun mahkemece müştekinin mahkemeye celbinin gerekip gerekmediğine ilişkindir.
1412 sayılı CMUK.nun 207. maddesinde müştekinin duruşmaya çağrılacağına ilişkin bir düzenleme yoktur.
Ceza Genel Kurulunun 10.11.1986 tarih ve 502-54 sayılı kararına göre "....CMUK. da müştekinin mahkemeye celbine veya duruşma gününün müştekiye bildirilmesini zorunlu kılan herhangi bir hüküm yoktur." Ceza Genel Kurulunun 09.02.1976 tarih ve 3-12/45 sayılı kararı da aynı doğrultudadır.
Eğer müşteki, duruşmada hazır bulunmak ve davaya katılmak ve şahsi hukukunu korumak isteseydi, davanın açıldığını öğrenip, katılma talebini içeren dilekçesini vererek duruşma gününün kendisine tebliğini zorunlu hale getirebilirdi. Kaldı ki yargılamayı yapan Geyve Asliye Ceza Mahkemesinde yargılamaya başlama ve yargılamanın bitirilmesi arasında şikâyetçinin davaya katılmasına olanak sağlayacak makul bir sürenin geçtiği ve şikâyetçinin bu süre içinde davaya katılma talebinde bulunmadığı anlaşılmıştır.
İkinci sorun ise katılma ile ilgili olarak 1412 sayılı CMUK.nun mu yoksa hükümden sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK.nun hükümlerinin mi uygulanacağı noktasındadır.
Sorun, yargılama yasalarının zaman bakımından uygulanması ile ilgilidir.
Yargılama Yasalarının zaman bakımından uygulanmasında genel ilke derhal uygulama, hemen uygulama ilkesidir. Bunun istisnası yasada aksi uygulamanın belirtilmiş olması halidir. Derhal uygulama ilkesi uyarınca, usul işlemleri, yapılacağı sırada yürürlükte bulunan yargılama yasası hükümlerine tabidir. Yürürlükteki yasaya göre yapılmış işlemler de sonradan yürürlüğe giren yasa nedeniyle geçerliğini yitirmeyecektir. Yürürlüğe giren yeni yasa yargılaması devam eden davalarda hemen uygulanacaktır. Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30.09.2003 tarih 2003/1-226 Esas, 2003/229 karar ve 24.05.2005 tarih, 2005/7-24 Esas, 2005/56 Karar sayılı kararları da aynı doğrultudadır. Yargıtay 11.Ceza Dairesi de 18.10.2005 tarih 2005/6145-10032 sayılı kararında da "Sanık hakkında açılan kamu davasına karar tarihinde uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 366. maddesi uyarınca usulüne uygun şekilde katılma isteminde bulunup bu sıfatı kazanmayan şikayetçinin temyize yetkisi bulunmadığı cihetle, vakii temyiz isteminin REDDİNE...." karar verilmiştir.
5320 sayılı Ceza Mahkemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 4. maddesinin 1. fıkrasında kesin hükme bağlanmış olanlar hariç, görülmekte olan bütün soruşturma ve kovuşturmalarda 5271 sayılı CMK.nun uygulanacağı belirtilmiştir.
Somut olayda, karar 23.12.2003 tarihinde verilmiş olup, sanıklar ve C.Savcılarınca temyiz edilmediğinden, şikayetçinin temyiz tarihinde hükmün kesinleştiğinin kabulü gerekir.
Bu itibarla, 5271 sayılı CMK.nun olayda uygulama imkanı yoktur. Şikayetçi yargılama aşamasında yürürlükte olan 1412 sayılı CMUK.nun 366. maddesi hükümleri doğrultusunda katılma talebinde bulunmadığından hükmü temyize yetkisi de yoktur. Aksini kabul etmek sanık açısından kazanılmış hak kuralının da ihlali anlamına gelecektir." gerekçeleriyle itiraz yasayoluna başvurularak, Özel Daire bozma kararının kaldırılıp, temyiz isteminin reddine ilişkin kararın onanmasına karar verilmesi isteminde bulunulmuştur.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Sanıkların tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme neden olmak suçlarından beraatine karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, şikayetçinin duruşmadan haberdar edilmesinde zorunluluk bulunup bulunmadığı ve şikayetçinin hükmü temyiz etmesinin olanaklı olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının sonucu itibariyle hükümlü lehine olması nedeniyle, 30 günlük süreye tâbi olmayacağı ve süresinde olduğu saptanmakla, uyuşmazlık konuları değerlendirilmiştir.
Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK"nda şikayetçinin mahkemeye çağrılmasına veya duruşma gününün şikayetçiye bildirilmesini zorunlu kılan herhangi bir hüküm bulunmadığından, bu yöne ilişen Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile ikinci uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesine geçilmiştir.
Olağan yasa yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için, bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 8/1. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK"nun 310. maddesine göre iki koşulun varlığı gereklidir.
Bunlardan ilki süre koşuludur. Usul Yasası 310 uncu maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süreyi hükmün tefhiminden, tefhim edilmemişse, tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlemiştir. Temyiz süresi 1412 sayılı CMUK"nun 310. maddesinin 3. fıkrasındaki ayrıksı durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar yönünden bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlar.
Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli olan ve uyuşmazlık konusunu da ilgilendiren ikinci koşul ise istek koşuludur. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan "Davasız yargılama olmaz." ilkesine uygun olarak temyiz davası kendiliğinden açılmaz, bu konuda bir isteğin bulunması gereklidir. İstek koşulunun ise bu konuda hak ve yetkisi olan kişilerce yerine getirilebileceği yasa gereğidir. CMUK"nun halen yürürlükte bulunan 305. maddesinin 1. fıkrasında bu kuraldan uzaklaşılmış ve bazı ağır mahkûmiyetlerde istek şartından sanık lehine vazgeçilerek, temyiz incelemesinin kendiliğinden (re"sen) yapılması kabul edilmiş ise de, onbeş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezalara ilişkin olanlar dışında kalan hükümlerde, süre ve istek koşullarına uygun temyiz davası açılmamışsa hükmün Yargıtay"ca incelenmesi olanaksızdır.
Öte yandan, gerek öğretide gerekse yerleşmiş yargısal kararlarda, yeni yürürlüğe giren yargılama kurallarına ilişkin değişikliklerin, yapılacak yargılama işlemlerinde derhal uygulanması ilkesi benimsenmiştir. Bu ilke usule ilişkin yeni Yasanın eskisinden daha yeterli ve daha yararlı olduğu ön kabulüne ve ülkede aynı anda birden çok yargılama yasasının geçerli olmaması ilkesine, yasaların yürürlükte kalış süreleri içerisinde, düzenledikleri alanlarda uygulanacağı görüşüne dayanmaktadır. Açıklanan ilkenin istisnası da ancak yeni yürürlüğe konulan yasada geçici maddelerle yapılan düzenlemeler ile ayrık tutulan hallerde ortaya çıkmaktadır.
Derhal uygulanırlık ilkesinin doğal sonucu olarak, usul işlemleri, yapıldığı sırada yürürlükte bulunan yargılama yasası hükümlerine tâbi olacak ve ceza yargılaması sırasında, yasada değişiklik olduğunda yeni yasa hemen uygulanacak, ancak, bu durum, önceki yasanın yürürlükte bulunduğu dönemde, o yasaya uygun biçimde yapılmış işlemlerin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı gibi yenilenmesini de gerektirmeyecektir.
Bu ilkenin sonucu olarak;
1- Usul işlemleri mutlaka yürürlükteki yasaya göre yapılacaktır.
2-Yürürlükteki yasaya göre yapılmış işlemler, sonradan yürürlüğe giren yasa nedeniyle geçerliliğini yitirmeyecektir.
3- Yeni yasanın yürürlüğünden sonra yapılması gereken usul işlemleri yeni yasaya tâbi olacaktır.
4- Yeni yasanın uygulanmasında, sanığın leh veya aleyhinde sonuç doğurmasına bakılmayacaktır.
Açıklanan bu ilke doğrultusunda, kamu davasına katılma konusundaki yasal düzenlemeler incelendiğinde;
1412 sayılı CMUK"nun 365. maddesi gereğince, suçtan zarar gören herkesin davaya katılması olanaklıdır. Davaya katılma hakkı olan kişiler bu haklarını aynı Yasanın 366. maddesi uyarınca, ya yazılı olarak dilekçeyle ya da tutanak tutulmak üzere zabıt katibine yapılacak bir beyanla kullanabileceklerdir.
01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 237. maddesinde ise suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların davaya katılabilecekleri kabul edilmiş, ancak yasa yolu muhakemesinde bu hakkın kullanılamayacağı esası benimsenmiştir. Anılan Yasanın 238. maddesi uyarınca; davaya katılma hakkının kullanılması için dilekçe ile başvurma yönteminin yanı sıra, sözlü olarak yapılan istemin duruşma tutanağına geçirilmesi de yeterli görülmüş, hatta şikayetçi olduğunu bildiren kişiye mahkemelerce, davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulması hususunda zorunluluk getirilmiştir.
Açıklanan yasal düzenlemeler nazara alındığında, 01 Haziran 2005 tarihinden önce sonuçlandırılan yargılamalarda kamu davasına katılma konusunda 1412 sayılı CMUK"nun 365 ve devam eden maddelerine uygun olarak işlem yapılmış olması yeterlidir. Bu süreçte anılan yasal düzenlemeye uygun olarak son soruşturma (kovuşturma) aşamasında katılan sıfatını almayan bir kimsenin, olağan yasa yollarından olan temyiz davasında kamu davasına katılmasına yasal olanak bulunmamaktadır. 5271 sayılı CMK"nun yürürlüğe girmiş olması, daha önce yürürlükte olan yargılama yasasına uygun olarak sonuçlandırılan davalarda, yakınana yeni bir hak bahşetmeyecektir.
Ancak, 5271 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden sonra, yöntemine uygun bir temyiz başvurusu üzerine hükmün bir başka hukuka aykırılık saptanarak bozulması ile kovuşturma aşamasının kanun yollarından önceki evresine dönüleceğinden, yeniden yapılacak yargılamanın da artık yürürlükte olan 5271 sayılı Yasa hükümlerine göre yapılması gerektiği gözetilmelidir. Bu nedenle, diğer yargılama kurallarının yanında 233 ve devamı maddeleri hükümleri uyarınca mağdur ve şikayetçinin çağırılarak, onlara yeni yasanın bahşettiği hakların hatırlatılması ve dinlenmeleri ile 238. madde uyarınca kamu davasına katılma haklarının bulunduğunun hatırlatılmasının gerektiği de açıktır. Fakat, bu durumda da koşulları varsa sanığın kazanılmış hakkının dikkate alınması yasal bir zorunluluktur.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde;
Sanıkların sevk ve idaresindeki, 11206 sefer sayılı Boğaziçi Ekspres yolcu treni ile İstanbul-Eskişehir istikametine seyir halinde iken, Geyve İlçesi Doğançay köyü eski tren istasyonuna yaklaşık 200 metre mesafede maktüle K…
…. E…
…. Erkan"a çarparak ölümüne neden oldukları iddiasıyla olaydan 24 gün sonra her iki sanık hakkında 07.08.2004 tarihinde kamu davası açılmış ve 27 gün sonra tensip tutanağı düzenlenmiştir. Kamu davasının açılmasından 5 ay 9 gün sonra yargılama sanıkların beraetiyle sonuçlandırılmış, bu aşamada kamu davası katılma veya bu şekilde yorumlanacak bir istemde bulunulmamıştır. Katılma ve temyize ilişkin ilk istem 23.12.2003 tarihli hükümden 5 ay 15 gün sonra yapılmış, Asliye Ceza Mahkemesince 24.6.2004 gün ve 94 müt. Sayı ile; CMUK"nun 315/1. maddesi uyarınca temyiz isteminin reddine karar verilmiş, bu karar da temyiz istemi reddedilen A…
….. Erkan tarafından süresinde temyiz edilmesi üzerine, Özel Dairece, şikayetçinin temyize yetkisi bulunduğu kabul edilerek, temyiz isteminin reddine ilişkin karar kaldırılıp, hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Özel Dairece, 5320 sayılı Ceza Yargılama Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK"nun 317. maddesi uyarınca, hükmü temyiz etme hak ve yetkisi bulunmayan şikayetçinin temyiz isteminin reddine ilişkin kararın onanmasına karar verilmesi gerekirken, temyiz isteminin reddine ilişkin kararın kaldırılarak, hükmün bozulmasına karar verilmesi yasaya aykırıdır. Zira, verilen hüküm kendiliğinden temyize tabi olmadığı gibi, başvuru tarihinde yürürlükte bulunan yargılama kurallarına göre, temyiz davası açmaya yetkili bir kişi tarafından yöntemince açılmış bir temyiz davası da bulunmamaktadır
Bu itibarla, işlem tarihinde hükmü temyize hak ve yetkisi bulunmayan şikayetçinin temyiz isteminin reddine ilişkin kararda bir isabetsizlik bulunmadığından, Özel Daire bozma hükmü bu yönüyle isabetsiz olup, Yargıtay C.Başsavcılığının usul ve yasaya uygun itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, CMUK"nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak bu hususta Ceza Genel Kurulunca da karar verilmesi olanaklı bulunduğundan, Yerel Mahkemenin 24.6.2004 gün ve 94 Müt. sayılı kararının onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 01.12.2005 gün ve 6187-9183 sayılı bozma ilamının KALDIRILMASINA,
3- Hükmü temyize hak ve yetkisi bulunmayan şikâyetçinin temyiz inceleme isteminin reddine ilişkin Geyve Asliye Ceza Mahkemesinin 24.6.2004 gün ve 94 Müt. sayılı kararının ONANMASINA,
4-Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 21.03.2006 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.