Esas No: 2006/9-29
Karar No: 2006/22
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2006/9-29 Esas 2006/22 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2006/9-29 E., 2006/22 K.
"İçtihat Metni"
Davacı H…
…. Kaya"ya haksız olarak tutuklu kaldığı günler karşılığında 466 sayılı Yasa uyarınca 200 YTL manevî tazminat ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, 100 YTL dilekçe yazım ücretinin davalı Hazine"den alınarak davacıya verilmesine ilişkin Bingöl Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 25.01.2005 gün ve 255-21 sayılı hükmün davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesi 08.12.2005 gün ve 5757-9365 sayı ile;
"1- Objektif bir kriter olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, tutuklanmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre ve benzeri hususlar da gözetilmek suretiyle, zenginleşme sonucu doğurmayacak şekilde hak ve nasafet kurallarına uygun makul ve makbul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekirken, bu ölçülere uymayacak miktarda az manevi tazminata hükmedilmesi,
2- Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 20.09.2005 tarihli kararında belirtildiği üzere, davacı yararına karar tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13. maddesi uyarınca tarifenin 3. kısmı gereğince ve ikinci kısmın ikinci bölümünün onuncu sıra numarasındaki ücretten az olmamak üzere vekalet ücreti tayini gerekirken dilekçe yazım ücretine hükmedilmesi," isabetsizliğinden hükmü bozmuştur.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise bu karara karşı 26.01.2006 gün ve 81128 sayı ile;
"466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Kanunun 3. maddesinin son fıkrasında temyiz süresi belirtilmiştir. Buna göre "Bu karar aleyhine tebliğ tarihinden başlayarak bir hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir." 466 sayılı Yasada bunun dışında temyiz ile ilgili hüküm yoktur. Bu nedenle Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.02.1981 tarih ve 443/33 sayılı kararında belirtildiği gibi "466 sayılı Yasa uyarınca açılan davanın Ceza ve Hukuk davalarındaki usul kurallarını içeren özel bir dava olduğunun kabulü ve yasadaki boşlukların Ceza ve Hukuk Usulü Yasalarındaki hükümlere göre doldurulması gerekir." Dava konusu tazminat olmakla düşüncemize göre temyiz ile ilgili olarak Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 427. maddesi hükümlerinin uygulanması gerekir.
HUMK"nun 427. maddesinde yapılan değişiklik 21.07.2004 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Tazminat davası ile ilgili kararın 25.01.2005 tarihinde verilmiş olması nedeniyle temyiz sınırının belirlenmesinde HUMK"nun 427. maddesinin 5219 sayılı Yasa ile değişik halinin dikkate alınması gerekir. Kaldı ki dava HUMK"nda yapılan değişiklikten sonra 05.10.2004 tarihinde açılmıştır.
Alacağın tamamının dava edilmiş olmasına ve kararda davacı lehine hükmedilen tazminat miktarının 200 YTL ve reddedilen kısmın 800 YTL olması nedeniyle 427/4. maddesi içeriği itibariyle tarafların temyiz hakkının olmadığı gibi, talep edilen manevi tazminat miktarının 1.000.000.000 TL (1000 YTL) olması itibariyle, HUMK"nun 427. maddesinin 2. fıkrasına göre de kesin nitelikte bir karardır. Bu kararın davacı vekilince de davalı vekilince de temyizi mümkün değildir." görüşü ile itiraz yasayoluna başvurarak, Özel Daire kararının kaldırılmasına, tazminat miktarı itibariyle hükmün HUMK"nun 427 ve CMUK"nun 305/3. maddesi gereğince temyizi mümkün olmadığından, aynı Kanunun 317. maddesi uyarınca davacı vekili ile davalı vekilinin temyiz istemlerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
TÜRK MİLLETİ ADINA
466 sayılı Yasa hükümlerine göre açılan davada; davacının beraatle sonuçlanan ceza davası sırasında haksız biçimde bir ay süreyle gözaltında ve tutuklu olarak kaldığı ileri sürülerek 1.000.000.000 TL (1.000 YTL) manevi tazminat isteminde bulunulmuştur.
Yerel Mahkeme, 200.000.000 lira (200 YTL) manevi tazminata hükmedip, fazlaya ilişkin istemi reddetmiştir.
Davacı vekilinin, hükmedilen tazminatın az olduğunu, davalı vekilinin de, reddedilen tazminat miktarı üzerinden davalı lehine avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiğini belirterek sair nedenlere de dayanmak suretiyle temyiz yasa yoluna başvurmaları üzerine Özel Daire bu hükmü; hükmedilen tazminat miktarının az olduğu ve davacı lehine eksik avukatlık ücretine hükmedildiğinden bahisle bozmuştur.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise; haksız tutuklamaya ilişkin tazminat kararlarının bir hafta içerisinde temyiz edilebileceğinin 466 sayılı Yasada belirtildiğini, anılan Yasada başkaca açıklayıcı bir hüküm bulunmaması karşısında, temyizin sınırlanması ile ilgili olarak HUMK"nun 427. maddesi hükümlerinin uygulanması gerektiğini, buna göre bir milyar lirayı aşmayan tazminat hükmünün, verildiği tarih itibariyle kesin nitelikte bulunması nedeniyle Yargıtay"ca incelenemeyeceğini belirterek itiraz yasa yoluna başvurmuştur.
Görüleceği üzere çözülmesi gereken hukuki sorun; haksız tutuklamadan doğan tazminat istemlerinin kabûlü veya reddine ilişkin kararların temyizi halinde HUMK"nun 427. maddesi hükmünün uygulanıp uygulanamayacağına ilişkindir.
Şahsî hakka ilişkin bulunan maddî ve manevî tazminat davaları esasen medenî yargılamanın konusuna girmekle beraber, suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı Türk Ceza Yasası"nın 38, 467 ve 486/son maddelerindeki düzenlemeler, şahsî davacı veya katılana, bazı suçlarda şahsî haklarının hüküm altına alınmasını ceza yargılaması makamlarından isteme hakkını vermiştir. Bu durumda, ceza davasının yanında, onunla birlikte yargılanacak ve sonuca bağlanacak bir uyuşmazlık daha ceza hakîminin önüne getirilmiş olmaktadır.
Haksız ve hukuka aykırı olarak yakalanan veya tutuklanan kimselere tazminat ödenmesi esası ise, ülkemizde ilk kez 1961 Anayasası"nda düzenlenmiş, 30. maddesinde, yakalama ve tutuklamanın hangi hallerde söz konusu olacağı açıklandıktan sonra maddenin son fıkrasında; "Bu esaslar dışında işleme tâbi tutulan kimselerin uğrayacakları her türlü zararlar kanuna göre Devletçe ödenir" hükmüne yer verilmiştir. Bu düzenleme doğrultusunda 466 sayılı "Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun" 1964 yılında kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.
Anılan Yasanın 1. maddesinde; tazminat verilmesini gerektiren kanun dışı yakalama ve tutuklama halleri, bir başka deyişle öngörülen tazminatın hangi durumlarda istenebileceği yedi bent halinde gösterilmiştir. Bunlardan ilk beş bentte, kurallara uyulmamasından kaynaklanan yasa ve yöntem dışı yakalamalar ile tutuklamalar, takip eden iki bentte ise, başlangıçta kurallara uyulmakla birlikte sonradan ortaya çıkan sonuç bakımından haksız bir görünüme bürünen yakalama ve tutuklamalar tazminat nedeni olarak öngörülmüştür.
Yasanın 2. maddesinde dava açmaya ilişkin koşullar ve yöntem açıklanarak bu davalara bakmakla ağır ceza mahkemeleri görevlendirilmiş, 3. maddesinde de tazminat davalarının incelenmesi ve mahkemece karara bağlanması süreç ve yöntemi, olağan ceza ve medeni yargılama yöntemlerinden farklı biçimde düzenlenmiş, ayrıca mahkemenin kararı aleyhine tebliğ tarihinden başlayarak bir hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir.
Görüleceği üzere, haksız yakalanan veya tutuklanan kimselere Devlet"çe tazminat verilebilmesi için bu hususta bir dava açılması gerekir. Şahsî hakka ilişkin diğer bazı davaların ceza mahkemesinde görülebilmesi ihtiyarî olduğu halde, haksız tutuklamaya ilişkin tazminat davasının ceza mahkemesinde görülmesi ve sonuca bağlanması zorunludur. 466 sayılı Yasada mahkeme kararının bir hafta içinde temyiz edilebileceği belirtilmiş, ancak haksız tutuklamaya ilişkin tazminat davası sonunda verilen kararlardan hangilerinin kesin nitelikte oldukları gösterilmemiştir. Anılan Yasada bu hususu düzenleyen bir kural bulunmaması, mahkemelerin haksız tutuklamaya ilişkin verdikleri tüm kararların herhangi bir sınırlamaya tâbi tutulmaksızın temyiz edilebileceğini göstermez. Ceza Genel Kurulu"nun 09.02.1981 tarih ve 443-33 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, 466 sayılı Yasaya göre açılan bu dava, ceza ve hukuk davalarındaki usûl kurallarını karma biçimde içeren özel bir dava olduğundan, 466 sayılı Yasadaki boşluklar, Ceza ve Hukuk Yargılama Yasalarındaki hükümlere göre doldurulmalıdır.
Bu yasalardan hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK"un 305. maddesinde, ceza mahkemelerinden verilen hükümlerin temyiz edilebileceği belirtilmektedir. Maddede sözü edilen hükümler, aynı Yasanın 253. maddesinde sayılan ve ancak bir ceza yargılamasına özgü olan beraat, mahkûmiyet, yargılamanın durması, düşme ve davanın reddine ilişkin kararlardır. Yine 305. maddede, temyiz edilemeyecek olan hükümler de belirlenmiştir. Bunlarla ilgili ölçütler ise, para cezası olarak saptanmıştır. Dolayısıyla ancak bir ceza hükmünde esas alınabilecek olan bu kıstas, şahsî hakka ilişkin bir talep üzerine verilen kararlar bakımından uygulanabilir nitelikte değildir. O bakımdan, haksız tutuklamaya ilişkin tazminat davasında verilen kararların temyizi halinde, sözü edilen boşluğun Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 427. maddesi uygulanmak suretiyle doldurulması gerekir.
HUMK"nun hüküm tarihinde ve halen yürürlükte bulunan 427. maddesi ise şu şekildedir;
"Mahkemelerden verilen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Davada haklı çıkmış olan taraf da hukuki yardımda bulunmak şartıyla, hükmü temyiz edebilir.
Miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.
Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması halinde, birmilyar liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir.
Alacağın tamamının dava edilmiş olması halinde, hükümde, asıl isteminin kabul edilmeyen bölümü birmilyar lirayı geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur; şu kadar ki karşı tarafça temyiz yoluna başvurulması halinde, düzenleyeceği cevap dilekçesinde temyize ilişkin itirazlarını ileri sürmesi mümkündür. ..........."
İncelenen olayda, haksız tutuklamaya ilişkin tazminat isteminin gerek mahkemece kabul edilerek hükme bağlanan gerek reddedilen kısımları HUMK"un 427/2. maddesinde belirtilen miktarın altında kalması nedeniyle hükmün kesin ve temyiz edilemez nitelikte olduğu açıktır. Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına ilişkin Özel Daire kararının kaldırılmasına, davacı ve davalı vekillerinin temyiz inceleme istemlerinin CMUK"un 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Kurul Üyesi ise; "haksız tutuklamadan doğan tazminat davasına ilişkin hükümlerin herhangi bir sınırlama olmaksızın temyiz yasa yoluna tâbi bulunduğunu, nitekim hükümden sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK"da bu davalar nedeniyle verilen hükümlere karşı herhangi bir sınırlama bulunmaksızın istinaf yasa yoluna başvurmanın mümkün kılınmasının da, bu prensibin yeni yasal düzenlemede de benimsendiğini ortaya koyduğunu, bu bakımdan somut olayda hükmedilen ve reddedilen tazminat miktarına bakılmaksızın temyiz incelemesi yapılması gerektiğini ileri sürerek Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmesi yolunda karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABÛLÜNE,
2- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 08.12.2005 gün ve 5757-9365 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Davacı vekili ile davalı vekillerinin temyiz inceleme istemlerinin 1412 sayılı CMUK"un 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
4- Dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 14.02.2006 günü oyçokluğu ile karar verildi.