Esas No: 2005/7-171
Karar No: 2006/4
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2005/7-171 Esas 2006/4 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2005/7-171 E., 2006/4 K.
"İçtihat Metni"
Adıyaman Sulh Ceza Mahkemesince 28.02.2001 gün ve 626-234 sayılı ceza kararnamesi ile sanıklar S…
….. Uçar, Z…
…. Sönmez, M…
…. Sönmez, H…
…. Emlik, A…
… Altun ve F…
…. Uçar"ın, 3285 sayılı Yasanın 47 ve TCK"nun 119/5. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 136.890.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmalarına ilişkin karara, sanıklardan Salih Uçar, Ziya Sönmez ve Mehmet Sönmez tarafından itiraz edilmesi üzerine;
Adıyaman Asliye Ceza Mahkemesince 04.07.2001 gün ve 126 müt sayı ile;
Duruşma açılmak suretiyle sanıklar hakkında ceza kararnamesi ile ceza hükmü tesisi ve ceza uygulaması esnasında 3285 sayılı Yasanın 47. maddesindeki üst sınır aşılmak suretiyle ceza tayini gerekçeleriyle, Adıyaman Sulh Ceza Mahkemesinin 28.02.2001 gün ve 626-234 sayılı ceza kararnamesinin kaldırılmasına,
Sanıklardan S…
…. Uçar, Z…
…. Sönmez ve M…
….. Sönmez hakkında duruşma açılıp, yargılama yapılması amacıyla dosyanın Adıyaman Sulh Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Bu karar üzerine Adıyaman Sulh Ceza Mahkemesince, sanıklardan S…
…. Uçar, Z…
…. Sönmez ve M…
…. Sönmez haklarında duruşma açılıp, yargılama yapılmak suretiyle 23.01.2002 gün ve 566-76 sayı ile;
Sanıkların 3285 sayılı Yasanın 47 ve TCK"nun 119/5. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 119.550.600 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmalarına karar verilmiş,
Sanıklar Z…
…. Sönmez ve M…
….. Sönmez haklarında temyiz yoluna başvurulmaksızın kesinleşen bu hükümle ilgili olarak, Adalet Bakanlığınca hükümlü M…
…. Sönmez hakkında yazılı emir yoluna başvurulması üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 05.10.2005 gün ve 6707-16981 sayı ile;
"Adıyaman Asliye Ceza Mahkemesinin anılan kararı üzerine Sulh Ceza Mahkemesince duruşma açılmak suretiyle verilen 23.01.2002 gün ve 566-76 sayılı mahkûmiyet kararının yok hükmünde olduğunun kabulüyle yapılan incelemede;
Ceza kararnamesi ile sanık hakkında ağır para cezası hükmedilmiş bulunmasına ve itirazın kabul edilerek ceza kararnamesinin kaldırılmasına karar verilmiş olmasına göre, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 302/2. maddesi uyarınca itirazın mevzuu olan mesele hakkında da bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, duruşma açılmak üzere dosyanın Sulh Ceza Mahkemesine gönderilmesine dair, yazılı şekilde karar verilmiş olunmasında isabet görülmemiş CMUK.nun 343. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu yazılı emre atfen ihbar olunmuş bulunmakla Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü.
Yargıtay C.Başsavcılığının yazılı emre dayanan ihbarname münderecatı yerinde görüldüğünden Adıyaman Asliye Ceza Mahkemesinin 04.07.2001 gün ve 2001/126 müteferrik sayılı kararının CMUK.nun 309. maddesi uyarınca bozulmasına, müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince düşünülmesine" oyçokluğuyla karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 13.12.2005 gün ve 92495 sayı ile;
"Sulh hâkimi tarafından baştan itibaren işin ceza kararnamesi ile sonuçlandırılması amaçlanmış, sanıklara ait doğum ve adli sicil kayıtları getirtildikten sonra dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ceza kararnamesi ile hüküm kurulmuştur. Duruşmaya ilişkin işlemlere ve dolayısıyla yargılama işlemlerine başlanmış değildir. Ortada, temyize tâbi olmayan, itiraz yolu açık bir karar bulunmaktadır.
Sanıklar M...... Sönmez, Z…
…. Sönmez ve S..... Uçar"ın bu karara yönelik itirazları üzerine Adıyaman Asliye Ceza Mahkemesi, esas itibariyle sanıklar hakkında duruşma hazırlığı mahiyetinde olan tensip zaptı düzenlendiği, duruşmaya ilişkin işlemlere girişildikten sonra yargılama işlemlerine başlanmış sayılacağı bu nedenle davanın ceza kararnamesi ile sonuçlandırılamayacağı gerekçesiyle itirazın kabulüne, ceza kararnamesinin kaldırılmasına, sanıklar hakkında duruşma açılıp yargılama yapılması için dosyayı yetkili ve görevli Sulh Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Ancak, itiraz merciinin kararı aleyhine bu aşamada olağanüstü yasa yoluna başvurulmamıştır.
Mercii kararı üzerine Sulh Ceza Mahkemesince duruşma açılarak ilk karara itiraz eden sanıklar hakkında yeni bir hüküm kurulmuş, hatta bu yeni hükme yönelik olarak sanık Salih Uçar"ın temyiz talebi üzerine Yargıtay 7. Ceza Dairesi tarafından temyiz incelemesi yapılmış bulunmaktadır.
Karar ve hükümlere karşı kanun yollarına başvurulması sonucu yetkili ve görevli mercilerce verilen kararlar üzerine; hâkim veya mahkemelerce ittihaz edilen yeni karar ve hükümler, yasa yollarına başvurularak ortadan kaldırılmadıkları sürece hukuken geçerli olup, yok sayılamazlar. Olayda, ceza kararnamesine yapılan itiraz üzerine görevli ve yetkili merciin verdiği karar uyarınca duruşma açılarak yargılama yapılmış ve yeni bir hüküm kurulmuştur. Bu yeni karar, olağan veya olağanüstü yasa yollarına başvurulması neticesinde bozulup, ortadan kaldırılıncaya kadar hukuken geçerlidir, yok sayılamaz. Dolayısıyla, yetkili ve görevli merciin kararı üzerine mahkemece verilen yeni kararı yok sayarak mercii kararının kanun yararına bozulmasının istenmesi mümkün değildir.
Ancak, itiraz merciin kararı üzerine yapılan yargılama sonucunda verilen 23.01.2002 tarih ve 566-76 sayılı mahkûmiyet kararı, 4648 sayılı Yasa ile değişik 3285 sayılı Kanunun 47. maddesi uyarınca eyleme uygulanabilecek yaptırımın idari cezaya dönüşmesi nedeniyle yasaya aykırıdır. Dolayısıyla, hükümlü Mehmet Sönmez hakkındaki 23.01.2002 tarihli mahkûmiyet kararının belirtilen nedenle kanun yararına bozulması için istemde bulunulması gerekir iken, itiraz merciinin kararının kanun yararına bozulmasının istenmesinin isabetli olmadığı düşünülmüştür." gerekçeleriyle itiraz yasayoluna başvurularak, Özel Daire bozma kararının kaldırılarak, kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi isteminde bulunulmuştur.
Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Sanık hakkında menşei şehadetnamesiz hayvan nakletmek suçundan, Sulh Ceza Mahkemesince ceza kararnamesi ile verilen para cezasına itiraz üzerine, Asliye Ceza Mahkemesince bu kararın kaldırılarak, yargılama yapılmak suretiyle hüküm verilmesi için dosyanın anılan mahkemeye gönderilmesi üzerine, anılan mahkemece itiraz üzerine merciince verilen karar benimsenerek yapılan yargılama sonunda, sanığın bu kez 3285 sayılı Yasanın 47 ve TCK"nun 119. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık; ceza kararnamesine itiraz üzerine, itiraz merciince karar verilmesi zorunluluğu bulunan bir halde, merciince itirazın kabulüne karar verilerek, dosyanın mahkemesine gönderilmesi ve mahkemece de bu kararın benimsenerek, yargılama yapılıp hüküm verilmesi halinde, itiraz merciinin kararı üzerine Sulh Ceza Mahkemesince verilen kararın yok hükmünde sayılıp sayılmayacağı, bir başka anlatımla da, hangi kararın yazılı emir (kanun yararına bozma) konusu edilebileceğine ilişkindir.
Öğretide "olağanüstü temyiz" denilen, 23.03.2005 gün ve 5320 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun"un 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CMUK"nda "yazılı emir" olarak adlandırılan bu olağanüstü yasayolu, 5271 sayılı CMK"nın 309 ve 310. maddelerinde "kanun yararına bozma" olarak yeniden düzenlenmiştir.
5271 sayılı Yasanın 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanı, o karar veya hükmün Yargıtay"ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay"ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Bozma nedenleri;
5271 sayılı Yasanın 223 üncü maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4.fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için, verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, "tekriri muhakeme" yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
4"üncü fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Kanun yararına bozma yasayolu ile ilgili bu genel açıklamalardan sonra, somut olaydaki uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir sonuca ulaşmak için, dosyanın yargılama aşamasında geçirdiği sürecin değerlendirilmesi gerekmektedir.
Sanıklar, S…
…. Uçar, Z…
… Sönmez, M…
….. Sönmez, H…
… Emlik, A…
…. Altun ve F…
… Uçar"ın, menşei şahadetnamesi ve dr. raporları bulunmayan hayvanları naklettikleri ve yapılan önödeme önerisine uymadıkları iddiasıyla 3285 sayılı Yasanın 47 ve TCK"nun 119/5. maddeleri uyarınca cezalandırılmaları istemiyle Sulh Ceza Mahkemesine açılan kamu davasında;
Adıyaman Sulh Ceza Mahkemesince 13.10.2000 tarihli tensip zaptı ile;
1-Davanın CMUK"nun 386 vd. maddeleri uyarınca karara bağlanmasına,
2-Sanıkların nüfus ve adli sicil kayıtlarının celbine,
3-Kayıtlar geldikten sonra dosyanın ele alınıp karar verilmek üzere günsüz elde tutulmasına karar verilip,
Sanıkların doğum ve adli sicil kayıtlarının gelmesi üzerine 28.02.2001 gün ve 626-234 sayılı ceza kararnamesi ile;
Tüm sanıkların 3285 sayılı Yasanın 47 ve TCK"nun 119/5. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 136.890.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmalarına hükmedilmiştir.
Bu karara sanıklardan Salih Uçar, Ziya Sönmez ve Mehmet Sönmez tarafından itiraz edilmesi üzerine;
Adıyaman Asliye Ceza Mahkemesince 04.07.2001 gün ve 126 müt sayı ile;
Duruşma açılmak suretiyle sanıklar hakkında ceza kararnamesi ile hüküm tesisi ve ceza uygulaması esnasında 3285 sayılı Yasanın 47. maddesindeki üst sınır aşılmak suretiyle ceza tayini gerekçeleriyle, Adıyaman Sulh Ceza Mahkemesinin 28.02.2001 gün ve 626-234 sayılı ceza kararnamesinin kaldırılmasına,
Sanıklardan S…
…. Uçar, Z…
…. Sönmez ve M…
…. Sönmez hakkında duruşma açılarak yargılama yapılması için dosyanın Adıyaman Sulh Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Bu karar üzerine Adıyaman Sulh Ceza Mahkemesince sanıklardan S…
…. Uçar, Z…
…. Sönmez ve M…
… Sönmez haklarında yargılama yapılmak suretiyle 23.01.2002 gün ve 566-76 sayı ile;
Her üç sanığın 3285 sayılı Yasanın 47 ve TCK"nun 119/5. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 119.550.600 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmalarına hükmedilmiş,
Sanıklardan M…
…. Sönmez hakkında temyiz yoluna başvurulmaksızın kesinleşen bu hükümle ilgili olarak, Adalet Bakanlığınca yazılı emir yoluna başvurulması üzerine, Yargıtay 7. Ceza Dairesince Adıyaman Sulh Ceza Mahkemesince duruşma açılmak suretiyle verilen 23.01.2002 gün ve 566-76 sayılı mahkûmiyet kararının yok hükmünde olduğunun kabulüyle, Adıyaman Asliye Ceza Mahkemesinin 04.07.2001 gün ve 2001/126 müteferrik sayılı kararının CMUK"nun 309. maddesi uyarınca bozulmasına, müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince düşünülmesine" karar verilmiştir.
Suç ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan, 1412 sayılı CMUK"nun 386. maddesi uyarınca, Sulh Mahkemelerinin, görevleri içinde bulunan suçlarda ceza kararnamesi ile karar verebilecekleri, 390. maddesinin 1 inci fıkrasında ise, ceza kararnamesi ile hafif hapse hükmedilmesi halinde itiraz üzerine duruşma yapılacağı, Anayasa Mahkemesinin 30.06.2004 gün ve 2001/481 E. 2004/91 K. Sayılı ilamı ile iptaline karar verilen son fıkrasında ise; hafif hapis dışındaki cezalara veya tedbirlere hükmedilmesi halinde, itirazın 301, 302 ve 303. maddelere göre inceleneceği, 302. maddenin ikinci fıkrasında ise itirazı inceleyen merciinin, itirazı yerinde görmesi halinde aynı zamanda itiraz konusu hakkında da karar vereceği hükmüne yer verilmiştir.
Somut olayda, Sulh hâkimi tarafından davanın CMUK"nun 386.ve müteakip maddeleri uyarınca ceza kararnamesi ile karara bağlanmasına, sanıkların nüfus ve adli sicil kayıtlarının celbine, kayıtlar geldikten sonra dosyanın ele alınıp hüküm kurulmasına karar verilip, istenen kayıtların gelmesi üzerine de 28.02.2001 gün ve 626-234 sayılı ceza kararnamesi ile tüm sanıkların ağır para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Sanıklar M…
….. Sönmez, Z…
…. Sönmez ve S…
…. Uçar"ın bu karara yönelik itirazları üzerine Adıyaman Asliye Ceza Mahkemesince, hükmedilen yaptırım itibariyle itiraz konusu hakkında da karar verilmesi gerekirken, yanılgılı bir değerlendirme ile, itirazın kabulüne, ceza kararnamesinin kaldırılmasına, sanıklar hakkında duruşma açılıp yargılama yapılması için dosyanın yetkili ve görevli Sulh Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, Sulh Ceza Mahkemesince de, bu karar benimsenip, duruşma açılarak ilk karara itiraz eden sanıklar hakkında yeni bir hüküm tesis edilmiştir.
Asliye Ceza Mahkemesince itiraz üzerine verilen karar hukuka aykırı ise de, bu karara karşı herhangi bir yasayoluna başvurulmamıştır. Diğer yönden, esasen bu konuda görevsiz bulunan ancak Asliye Ceza Mahkemesinin, bu hukuka aykırı kararı ile görevli hale gelen Sulh Ceza Mahkemesince de, bu karar benimsenerek sanıklar hakkında yeniden hüküm tesis edilmiş, bu hüküm de, yasayollarına başvurulmaksızın kesinleşmiştir.
Görevsiz mahkemece verilen kararın ve yapılan işlemlerin hukuki sonuçlarının ne olacağı konusunda 1412 sayılı CMUK"da bir hüküm bulunmamakta ise de, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK"nun 7. maddesinde, yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hakim veya mahkemece yapılan işlemlerin hükümsüz olduğu belirtilmek suretiyle, görevsiz mercilerce yapılan işlemlere yasal bir çözüm bulunmuştur.
Ancak mahkemenin yasaya aykırı olarak, kendisini görevli veya yetkili görerek verdiği hükmün geçersizliği konusunda yasalarımızda bir düzenlemeye yer verilmemiş, aksine böyle bir hükmün temyizi halinde, bu hal 1412 sayılı CMUK"nun 308/4 ve 5271 sayılı CMK"nın 289/1-d maddelerinde hukuka kesin aykırılık nedeni arasında sayılarak, bu nitelikteki hükme karşı olağan yasayoluna başvurulduğunda verilen hükmün bozulmasına karar verileceği belirtilmek suretiyle, görevsiz mahkemece de verilmiş olsa, usulünce ortadan kaldırılıncaya kadar hukuki değere sahip olacağı kabul edilmiş, bu husus Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 21.12.1987 gün ve 483/614, 17.02.2004 gün ve 16/33 sayılı kararlarında da ayrıntılı bir şekilde vurgulanmıştır.
Görüldüğü gibi, Sulh Ceza Mahkemesince mercii kararı üzerine verilen yeni karar, olağan veya olağanüstü yasa yollarına başvurulması neticesinde bozulup, ortadan kaldırılıncaya kadar mercii kararının kanun yararına bozulmasının istenmesi mümkün değildir.
Diğer yönden, mercii kararının kanun yararına bozulmasına karar verilmesi veya Sulh Ceza Mahkemesi kararının kanun yararına bozulması üzerine, müteakip işlemlerin mahallince yapılmasına karar verilmesi de, 5271 sayılı CMK"da ceza kararnamesine yer verilmemesi ve 5320 sayılı Yasanın 10. maddesinin de henüz kesinleşmemiş ceza kararnameleri ile ilgili olması, ve dolayısıyla Asliye Ceza Mahkemesinin görevsiz hale gelmesi nedeniyle somut olayın çözümüne bir katkı sağlamayacaktır.
O halde nasıl bir çözüm tarzı benimsenmelidir.
Bu sorunun çözümünde sağlıklı bir sonuca ulaşmak için Sulh Ceza Mahkemesince mercii kararı üzerine verilen kararın da değerlendirilmesi zorunluluk arzatmektedir.
Sulh Ceza Mahkemesince, mercii kararı üzerine yapılan yargılama sonucunda, sanıkların 3285 sayılı Kanunun 47. maddesi ve TCK"nun 119/5. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 119.550.600 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmalarına ilişkin 23.01.2002 tarih ve 566-76 sayıyla verilen mahkûmiyet kararı, 3285 sayılı Yasanın 47. maddesindeki yaptırımın, 19.04.2001 gün ve 4648 sayılı Yasanın 4. maddesi ile idari para cezasına dönüşmesi, gerek 4648 sayılı, gerekse 4854 sayılı Yasalarla 3285 sayılı "Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu"nda yapılan değişikliklerle, bu cezayı vermeye o yerin en büyük mülki amirinin yetkili kılınması nedeniyle, hukuka aykırı olup, Sulh Ceza Mahkemesince görevsizlik kararı verilmesi yerine, esas hakkında karar verilmesi hüküm tarihinde yürürlükte olan mevzuata göre yasaya aykırıdır. Dolayısıyla, hükümlü Mehmet Sönmez hakkındaki 23.01.2002 tarihli mahkûmiyet kararı hakkında belirtilen nedenle kanun yararına bozma isteminde bulunulması yerine mercii kararının kanun yararına bozulmasının istenmesi isabetli değildir.
Diğer yönden Sulh Ceza Mahkemesince, mercii kararı üzerine verilen hüküm, eyleme uygulanacak yaptırımın idari para cezasına dönüşmesi ve hüküm tarihinde bu yaptırımı verme yetkisinin o yerin en büyük mülki amire ait olması nedeniyle, görevsiz mahkemece verilmiş ise de, sonraki yasal değişikliklerle bu kez Sulh Ceza Mahkemesinin de, idari yaptırım kararı vermekle yetkili kılınmış olması karşısında, Sulh Ceza Mahkemesi kararına karşı da kanun yararına bozma isteminde bulunulması sorunun çözümüne katkı sağlamayacak bir başvuru olacaktır.
Şöyle ki, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5326 sayılı Kabahatler Kanunu"nun 24. maddesinde açıkça; "Kovuşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması halinde mahkeme tarafından idari yaptırım kararı" verileceği belirtilmek suretiyle, Sulh Ceza Mahkemesi bu uyuşmazlığı çözmede görevli kılınmıştır. O halde kanun yararına bozma yasayoluna başvurulmadan da Sulh Ceza Mahkemesince 5326 sayılı Kabahatler Kanunu çerçevesinde hükümdeki bu hukuka aykırılığın giderilmesi olanaklı bulunmaktadır.
Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının açıklanan bu gerekçelerle kabulüne karar verilmelidir.
Kurul üyelerinden;
A.Kınacı; "A- 1412 sayılı CMUK"nun 302/2. maddesine göre, ceza kararnamesine yapılan itirazı kabul eden Asliye Ceza Mahkemesinin işin esası hakkında da bir karar vermesi gerekirken,duruşma açılmak üzere dosyanın Sulh Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar vermesi yasaya aykırıdır.
B- Asliye Ceza Mahkemesi"nin belirtilen kararı üzerine Sulh Ceza Mahkemesi"nin esas hakkında karar verme görevinin Asliye Ceza Mahkemesi"ne ait olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermesi gerekirken duruşma açarak hüküm kurmuş olması da yasaya aykırıdır.
C- Kanun yararına bozma isteği sadece Asliye Ceza Mahkemesi"nin kararına karşı yapılmıştır. Yargıtay 7. Ceza Dairesi"nce, Sulh Ceza Mahkemesi"nin merci kararı üzerine duruşma yaparak verdiği mahkûmiyet kararı yok hükmünde kabul edilerek, Asliye Ceza Mahkemesi"nin kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Sulh Ceza Mahkemesi"nin, mercii kararı üzerine, görevli olmadığı halde, duruşma yaparak verdiği ve temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün yok sayılmasını gerektirecek bir yasa normu bulunmamaktadır. Mahkemenin görevli olmadığı bir konuda verdiği ve temyiz yolu açık bulunan karar salt görev açısından yok hükmünde sayılamaz. Yokluk, ancak yapılan hatanın çok ağır olduğu ve kesin olarak verilen kararlar için kabul edilebilir.
D- Bu durumlara göre;
1) Yargıtay 7. Ceza Dairesi"nin 05.10.2005 tarih ve 6707-16981 sayılı kararı, Adıyaman Sulh Ceza Mahkemesi"nin 23.01.2002 tarih 566-76 sayılı kararını yok hükmünde kabul ettiği için yanlıştır.
2) Yok hükmünde sayılması mümkün olmayan, ancak belirtilen nedenlerle yasaya aykırı olan Sulh Ceza Mahkemesi"nin kararına karşı da kanun yarına bozma isteminde bulunulup bulunulmayacağının sorulması;
aa- Bulunulduğu takdirde, hem Adıyaman Asliye Ceza Mahkemesi"nce verilen 04.07.2001 tarih ve 2001/26 Müteferrik sayılı kararın hem de bu karar üzerine Adıyaman Sulh Ceza Mahkemesi"nin verdiği 23.01.2002 tarih ve 566-76 sayılı kararın bozulması,
bb- Aksi halde, sadece Asliye Ceza Mahkemesi"nin kararının bozulması sorunu çözmeyeceğinden kanun yararına bozma istediğinin reddi,
Gerekirdi. Yargıtay 7. Ceza Dairesi"nin kararı bu açıdan da yerinde değildir.
E- Sonuç olarak; itirazın, açıkladığım bu değişik gerekçe ile kabul edilmesi gerektiği düşüncesindeyim." değişik gerekçesi ile;
Kurul Üyelerinden B. Karakaş ise;
"Yazılı emre konu kararın Sulh Ceza Mahkemesinin 23.01.2002 tarih ve 2001/566, 2002/76 sayılı kararı ve konusunun da 3285 sayılı Kanunun 4648 sayılı Kanunla değişik 47. maddesi ile cezanın idari para cezasına dönüşmesi ve 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren Kabahatler Kanunu hükümlerinin olması gerektiği" görüşü ile,
Kabulü yönünde oy kullanmışlardır.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç kurul üyesi ise,
Adıyaman Asliye Ceza Mahkemesinin anılan kararı üzerine Sulh Ceza Mahkemesince duruşma açılmak suretiyle verilen 23.01.2002 gün ve 566-76 sayılı mahkûmiyet kararının yok hükmünde olduğu gerekçeleriyle itirazın reddi yönünde oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 05.10.2005 gün ve 6707-16981 sayılı, kanun yararına bozma isteminin kabulüne ilişkin kararının KALDIRILMASINA,
3- Adalet Bakanının, kanun yararının bozma isteminin REDDİNE,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 24.01.2006 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.