Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2005/10-127 Esas 2006/2 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2005/10-127
Karar No: 2006/2

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2005/10-127 Esas 2006/2 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Sanık Mete Niğdelioğlu'nun karşılıksız çek keşide etmek suçundan yargılandığı bir dava söz konusu. Dosyanın incelenmesinde, çekte keşide yerinin net bir şekilde gösterilmesi gerektiği belirtiliyor. Bu nedenle çek fotokopisindeki \"ESK\" şeklindeki kısaltmanın keşide yeri olarak kabul edilemeyeceği ifade ediliyor. Ayrıca, yasal unsurların tam olup olmadığına bağlı olarak suç niteliğinin belirlenmesi gerektiği vurgulanıyor. Dosya sürecinde ise sanığın savunma hakkının sınırlı kaldığı, ilgili kanun maddelerine uyulmadığı ve tebliğat yapılmadan yargılama sürecinin sonuçlandırıldığı belirtiliyor. Bu nedenle yerel mahkeme direnme hükmünün öncelikle saptanan usule aykırılık nedeniyle bozulmasına karar veriliyor. Kararda geçen kanun maddeleri ise 3167 S. Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanunun 16/1. maddesi ve TCK'nun 692 ve 693. maddeleri olarak belirtiliyor.
Ceza Genel Kurulu 2005/10-127 E., 2006/2 K.

Ceza Genel Kurulu 2005/10-127 E., 2006/2 K.

  • KARŞILIMSIZ ÇEK KEŞİDE ETMEK SUÇUNDAN YARGILANAN SANIĞIN HUKUKİ DURUMU
  • 3167 S. ÇEKLE ÖDEMELERİN DÜZENLENMESİ VE ÇEK HAMİLLERİN... [ Madde 16 ]
  • "İçtihat Metni"

    Karşılıksız çek keşide etmek suçundan sanık Mete Niğdelioğlu"nun 3167 sayılı Yasanın 16/1. maddesi uyarınca 1 yıl hapis ve 1 yıl süreyle bankalarda çek hesabı açtırmaktan ve çek keşide etmekten yasaklanmasına ilişkin Ankara 23. Asliye Ceza Mahkemesince 08.05.2000 gün ve 2146-505 sayı ile verilen kararın sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 14.04.2003 gün ve 18144-7018 sayı ile;

    "1- Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun 14.12.1992 gün ve 1992/1-5 sayılı kararında belirtildiği gibi çeklerde keşide yerinin neresi olduğunun hiçbir duraksamaya yer vermeyecek ve başka yerleşim biçimlerini çağrıştırmayacak biçimde açık, net ve herkes tarafından anlaşılabilir şekilde gösterilmesi zorunluluğu göz önüne alındığında, dava konusu çek fotokopisindeki "ESK" şeklindeki kısaltmanın keşide yeri olarak kabulünün mümkün olmadığı dikkate alınarak TTK.nun 692 ve 693. maddeleri amir hükmüne göre çek olarak kabulü mümkün olmayan belgeyi ödeme vasıtası olarak vermek şeklindeki sanığın eyleminin diğer unsurları da gerçekleştiği takdirde dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağının tartışılması gerektiğinin düşünülmemesi,

    2- Kabule göre;

    08.03.2003 tarih ve 25042 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik yapılmasına ilişkin 4814 sayılı Kanunun Geçici 1 ve 2. maddeleri ile TCK.nun 2/2. maddesi hükmü nazara alınarak uygulama yapılmasında yasal zorunluluk bulunması" gerekçeleriyle hükmün, diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.

    Yerel Mahkeme ise 24.12.2003 gün ve 906-1401 sayı ile 2 nolu bentte yer alan kabule göre bozma nedenine uymuş, 1 nolu bentteki bozma nedeni yönünden ise;

    "Ülkemizde kısaltması yapılan "ESK" harfleriyle başkaca bir il ve ilçe çağrışımı yapılmayıp, tüm toplumda tereddüde yer bırakmayacak şekilde Eskişehir olduğu anlaşılmaktadır. Anlaşılması mümkün kısaltma yapılması çek unsurunu etkilemeyecektir. Nitekim Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 16.12.1993 tarih, 14607 esas 1622 karar sayılı ilamında "K.yaka" sözcüğünün Karşıyaka ilçesini ifade ettiği, 6. Ceza Dairesinin 10.06.1993 tarih, 4188/5455 sayılı kararında "İST" kelimesinin İstanbul anlaşılması gerektiği şeklindeki kararları da bu görüşümüzü teyit etmekte olduğundan, bozmaya karşı ısrar edilmiştir" gerekçesiyle önceki hükümde direnmiş, bu kez sanığın, 3167 sayılı Yasanın 4814 sayılı Yasa ile değişik 16/1. maddesi uyarınca çek bedeli olan 200.000.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına ve 1 yıl süreyle bankalarda çek hesabı açtırmaktan ve çek keşide etmekten yasaklanmasına karar vermiştir.

    Bu kararın da süresi içinde katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının "bozma" istekli 10.10.2005 günlü tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle Yargıtay Ceza Genel Kurulunda okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

    TÜRK MİLLETİ ADINA

    Sanığın karşılıksız çek keşide etmek suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, davaya konu çekin yasal unsurlarının tam olup olmadığının, buna bağlı olarak da suç niteliğinin belirlenmesine ilişkindir.

    Ancak incelenen dosya içeriğine göre;

    Yerel Mahkemenin direnme kararı verdiğini belirtmesine rağmen, sanık hakkında, daha önceki hükümden farklı olarak 3167 sayılı Yasanın 4814 sayılı Yasa ile değişik 16. maddesi uyarınca hüküm kurulması karşısında, son uygulamanın daha önce Özel Dairece denetlenmemiş yeni bir hüküm niteliğinde olduğu anlaşılmakta ise de;

    Sanığın yokluğunda verilen ilk hüküm, adresini terk etmiş olması nedeniyle kolluk araştırması sonucunda eşi Sevilay Niğdelioğlu"na, Kurtuluş Mahallesi, Ziyapaşa Caddesi No:87/11 Eskişehir adresinde tebliğ edilmiş ve sanığın haberdar olması sonucunda da müdafii tarafından temyiz edilmiştir. Bozmadan sonra yapılan yargılamada, sanığın bozma kararına karşı diyeceklerinin sorulması için Eskişehir Asliye Ceza Mahkemesine talimat yazılmış, ancak adres olarak sanığın terk etmiş olduğu önceki adresi bildirildiği için sanık bulunamadığından bozmaya karşı diyecekleri saptanmadan, müdafii bulunduğu halde o dahi dinlenmeden, bozma kararının lehine olduğundan bahisle yokluğunda yapılan yargılama sonucunda direnme kararı verilmiştir.

    Hükmün aleyhe bozulması halinde davaya yeniden bakacak mahkemece, CYUY.nın 326. maddesi uyarınca sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunludur. Kaldı ki, direnme hükmünün verilmesinden sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasasının 307/2. maddesinde de aynı kurala yer verilmiştir. Anılan bu yasa hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğuracak olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki kanıtlarını sunma olanağı tanınmalıdır. Bu yasa hükümleri, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayanmakta olup, uyulmasında zorunluluk bulunan buyurucu kurallardandır.

    Somut olayda ilk hüküm yönünden Özel Daire bozma kararının içeriğine göre, suç niteliğinin dolandırıcılık olarak belirlenmesi halinde aleyhe sonuç doğurabileceğinden, sanık aleyhine kabul edilmelidir. Kaldı ki, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararları gereğince, sanığa tebligat yapılarak taraf teşkilinin sağlanması olanağının bulunduğu hallerde, sanığın hakkındaki bozma kararından haberdar edilmeksizin yargılamanın sonuçlandırılması CYUY.nın 326. maddesine aykırıdır. Öte yandan, sanık müdafii dahi dinlenmeden direnme kararı verildiği nazara alındığında, savunma hakkı kısıtlanmıştır.

    Bu itibarla hükmün öncelikle saptanan bu usule aykırılık nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.

    SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

    1- Yerel Mahkeme direnme hükmünün öncelikle saptanan usule aykırılık nedeniyle BOZULMASINA,

    2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 24.01.2006 günü sonuçta tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliği ile karar verildi.

    Hemen Ara