Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/1-37 Esas 2007/68 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2007/1-37
Karar No: 2007/68

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/1-37 Esas 2007/68 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu 2007/1-37 E., 2007/68 K.

Ceza Genel Kurulu 2007/1-37 E., 2007/68 K.

  • KANUNUN ZAMAN BAKIMINDAN UYGULANMASI
  • LEHE OLAN HÜKÜMLERİN UYGULANMASINDA USÜL
  • TAKDİRİ İNDİRİM SEBEBLERİ
  • 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 62 ]
  • 765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 39 ]
  • 765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 40 ]
  • 765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 452 ]
  • 765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 51 ]
  • 765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 59 ]
  • 765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 81 ]
  • "İçtihat Metni"

    Kastın aşılması suretiyle adam öldürme suçundan yapılan yargılama sonunda; "…

    ….Sanıkla maktûlün arkadaş olup olaydan bir yıl öncesinden beri aynı evde yaşadıkları, hayat tarzları itibarıyla devamlı olarak alkol kullandıkları, olay günü saat 23.30 sıralarında sanığın maktûlü havuzlu park tabir edilen mevkide görerek tezgahın başına gitmeyi teklif ettiği, 07.07.2002 tarihli otopsi raporuna göre alkollü olan maktûlün sinkaflı sözlerle sanığa söverek eve gitmek istemediğini söylediği, bu sözlerin husule getirdiği basit haksız tahrik altında sanığın maktûlün sol omzuna yumruk attığı; dengesini kaybeden maktûlün sonradan yapılan keşfe göre 50 cm. derinliğinde su bulunan havuza düştüğü, sanığın maktûle kızması ve havuzdan çıkabileceğini düşünmesi nedeniyle maktûle yardımcı olmadan olay yerinden ayrıldığı, kısa bir süre sonra maktûlün olay yerinde bulunan vatandaşlar tarafından havuzdan çıkartılarak kendisine yardımcı olunmaya çalışıldığı, ancak saat 23.30 itibarıyla Karaman Devlet Hastanesine eks duhul olarak getirildiği; Adli Tıp raporlarına göre maktûlün ölüm sebebinin kesinlikle belirlenemediği, bu suretle sanığın müessir fiil eylemiyle ölüm olayı arasında illiyet bağının bulunduğu, sanığın öldürme kastına dair yeterli delilin elde edilemediği; mekanizması kesin olarak tespit edilemeyen ölüm olayının "Failin fiilinden evvel mevcut olup, failce bilinmeyen bir sebepten mi yoksa beklenmeyen sebeplerin eklenmesi ile mi meydana geldiği" hususlarında tereddüt oluştuğu; şüpheli bu durumun sanık lehine değerlendirilmesi gerekeceği anlaşılmakla, sanığın kastı aşan müessir fiil sonucu ölüme sebebiyet verme eylemine uyan TCK nun 452/2,51/1,81,39,40. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar vermek gerekmiştir…

    …." gerekçesi ile; sanığın 765 sayılı Yasanın 452/2,51/1,59/2 ve 81/1-3 maddeleri gereğince 3 yıl 1 ay 16 gün ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, mahsuba, yargılama giderine…

    …" dair Karaman Ağır Ceza Mahkemesince verilen 22.01.2004 gün ve 116-4 sayılı hükmün sanık müdafi tarafından temyiz edilmesi üzerine; Yargıtay 1. Ceza Dairesince 19.10.2005 gün ve sayı ile;

    "Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın fiili ile ölüm arasında nedensellik bağı bulunmadığından suçunun etkili eylem derecesinde kaldığı,

    Ancak;

    Hükümden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK nun 7. ve 5252 sayılı TCK nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 9. maddesi hükümleri uyarınca sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması…

    …." isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

    Karaman Ağır Ceza Mahkemesince 16.03.2006 gün ve 175-46 sayı ile;

    "…

    …..illiyet bağının varlığı ve kastın aşılması suretiyle adam öldürme suçunun unsurlarının oluştuğu şeklinde" önceki hükümde kısmen direnildikten sonra;

    "765 sayılı TCK ile 5237 sayılı TCK"nun karşılaştırılması:

    Sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK"daki karşılığı 87. maddenin 4. fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre sanığın cezası 8 yıldan 12 yıla kadar hapistir. Bu durumda 765 sayılı TCK"nun sanık lehine olduğu aşikardır. Bu nedenle sanık hakkında 765 sayılı TCK hükümleri gereğince hüküm kurulmuştur." gerekçesiyle; önceki kararda direnilmesine, sanığın, 765 sayılı Yasanın 452/2,51/1,59/2 ve 81/1-3 maddeleri uyarınca 3 yıl 1 ay 16 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, mahsuba, yargılama giderine…

    …." biçiminde bozmanın diğer kısmına uyularak karar verilmiştir.

    Bu hükmün de, sanık müdafi ve Yerel Cumhuriyet savcısı tarafından (sanık lehine) temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "onama" istekli, 22.01.2007 gün ve 115460 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup, düşünüldü;

    TÜRK MİLLETİ ADINA

    CEZA GENEL KURULU KARARI

    Soruşturma ve kovuşturma evresinde hukuka uygun yöntemle derlenen bilgi ve belgelere göre;

    1-Yargılama konusu maddi olayın;

    "Yakın arkadaş olup, aynı evde kalan Recep Y.... ile Şükrü Ç....."un, olay gecesi parkta karşılaşmaları ve sarhoş olan Şükrü Ç....."a, Recep Y...."ın haydi gel eve gidelim demesi üzerine, Şükrü"nün Recep"e sövmesi nedeniyle Recep"in omzuna yumruk vurmak suretiyle Şükrü"yü 2,5 metre yükseklikten, içerisinde 50-60 cm su bulunan havuzun içine düşürmesi ve oradan ayrılması, akabinde de havuzun içinden çıkamayan Şükrü"nün belirlenemeyen bir nedenle ölmesi" tarzında gerçekleştiği,

    2-Yargıtay 1. Ceza Dairesi ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nca çözümlenmesi gereken hukuki ihtilafın;

    Sanığın eylemi ile maktulün havuza düşmesi sonucu gerçekleşen olayda; eylemin Yerel Mahkemece benimsendiği gibi kastın aşılması suretiyle adam öldürme suçunu mu, yoksa Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından değerlendirildiği üzere kasten yaralama suçunu mu oluşturduğu, dolayısıyla suç vasfının belirlenmesinden ibaret bulunduğu,

    3-Genel Kurul"ca yapılan değerlendirmede;

    A-Olayın başlama, gelişme ve sonuçlanma biçiminin özetlenen tarzda olduğu, bu konuda gerek Yerel Mahkeme, gerekse Özel Daire arasında bir çelişkinin bulunmadığı, bu kapsamda;

    Maktûlün;

    a- Parktaki havuzun kenarında oturup içki içtiği sırada, sanık tarafından yumrukla vurularak 2,5 metre yükseklikten, içerisinde 50 veya 60 cm. su bulunan havuza düşürüldüğünün 06.07.2002 tarihinde 23.30 da düzenlenen olay tutanağı, daha sonra düzenlenen olay yeri tespit tutanağı ve keşif tutanağından,

    b-Havuza düştükten sonra kendi başına havuzdan çıkamadığı ve orada bulunanlarca havuzdan çıkarıldıktan hemen sonra havuzun kenarında öldüğünün, sanığın dolaylı ikrarı ile tanıklar Arif A........, Recep Ç…

    ….., Süleyman Ç…

    …. ve Ali G…

    ……"in aşamalarda değişmeyen beyanlarından,

    c-Sürekli alkol aldığı, sol kolunu felç nedeniyle kullanamadığı, kalp ve şeker hastası olduğu, barsaklarında ve midesinde rahatsızlıklarının bulunduğunun oğlu Şükrü Ç..... ve sanığın ifadelerinden,

    d-Kesin ölüm nedeninin belirlenemediğinin, otopsi tutanağı ile Adli Tıp Kurumu raporlarından,

    e-Havuza sanık tarafından vurularak düşürüldüğünün, başta sanığın ikrarı olmak olmak üzere onu destekleyen tanık Arif A........"nün anlatımından,

    Anlaşılması karşısında, dosyadaki bilgi ve belgeler itibarıyla bu kabulde isabet bulunduğunun da netlik kazandığı,

    B-Olayın 06.07.2002 tarihinde gece saat 23.00 ile 23.30 saatleri arasında, ölümün ise 23.30 sıralarında gerçekleşmesi, bir başka ifadeyle, olayla ölüm arasında yarım saatten daha az bir süre bulunması,

    Sanığın maktûle yumrukla vurup onu 2,5 metre yükseklikten, içerisinde 50 veya 60 cm. su bulunan havuza düşürdüğünün tereddütsüz belirlenmesi,

    Sanığın aynı zamanda sarhoş, hasta ve sakat olduğunu bildiği maktulü bu durumda bırakarak biraz ilerideki mısır tezgahının başına gitmesi, oraya gider gitmez de, havuzun başında bir kalabalık görerek bunun maktulle ilgili olabileceğini düşünüp üzülmesi, hatta kendisinin de ifade ettiği gibi üzüntüden birahaneye gidip, bir bira içip tekrar dönmesi biçiminde havuza düşme ile ölümün gerçekleşmesi arasındaki olayların kesintisiz olarak birbirini takip etmesi,

    Sanığın maktule karşı eylemiyle, maktûlün ölümü arasına illiyeti kesen başka bir olayın girmediğini göstermektedir.

    Bununla birlikte;

    Maktulün kesin ölüm sebebi belirlenememiş olsa da, ölümün sanığın eylemi sonucu havuza düşmekten kaynaklandığı hususunda kuşku yoktur.

    Bu durumda;

    Maktul ister başını çarpmış olsun, ister asfiksi sonucu ölmüş olsun, ister kalp krizi geçirmiş olsun, isterse şu an belirlenemeyen başka bir nedenle ölmüş olsun, sonucun değişmeyeceği, belirlenemeyen bu nedenin ancak ve sadece sanığın eylemine eklenen sebep olarak değerlendirilebileceği, kaldı ki söz konusu değerlendirmenin yerel mahkemece yapılmış olduğu, Adli Tıp Kurumu tarafından tıbbi açıdan ölüm nedeninin kesin olarak belirlenememiş olmasının, illiyet bağının adli soruşturma ile ispatlanmasına engel teşkil etmediği, adli soruşturma sonucunda varılan noktada ise, ölüm ile sanığın eylemi arasında illiyet bağının bulunduğu konusunda şüphe kalmadığı,

    Görüş ve kanaati benimsenmiş olmakla birlikte;

    Özel Daire kararındaki bozma nedenlerinin sadece illiyet bağının bulunmadığı ile sınırlı olmaması; bunun yanında, yeni yasal düzenlemeler karşısında değerlendirme yapılması gerektiğine ilişkin bozmaya yerel mahkemenin 765 ve 5237 sayılı Yasalar arasında karşılaştırma yapmak suretiyle eylemli olarak uyduğunun da görülmesi karşısında; hükmün, uyulan yönleri itibarıyla Özel Dairesi tarafından henüz denetlenmemiş olması nedeniyle, Genel Kurulun illiyet bağının bulunup bulunmadığı hususunu çözdükten sonra sair incelemelerin yapılması için dosyayı Daireye göndermesi gerekir.

    Bu itibarla; ölüm neticesi ile sanığın eylemi arasında illiyet bağının bulunduğu belirlenen olayda, eylemin kastın aşılması suretiyle adam öldürme suçunu oluşturacağı kabul edilmekle, yerel Mahkemenin direnme kararı yerindedir. Özel Dairenin bozma kararı ise isabetli değildir. Hangi yasanın lehe olduğunun belirlenmesine yönelik karşılaştırma açısından ise Yerel Mahkeme hükmünün öncelikle Yargıtay 1.Ceza Dairesi tarafından denetlenmesi gerekeceğinden, bu konuya hasren temyiz incelemesi yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

    İlliyet bağının bulunduğu konusundaki çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Genel Kurul Üyesi ise; "maktulün ölüm nedeninin kesin olarak belirlenememesi nedeniyle illiyet bağının bulunmadığını" ileri sürerek, Özel Daire kararının isabetli olduğu yönünde karşı oy kullanmışlardır.

    SONUÇ:

    Açıklanan nedenlerle;

    1- Karaman Ağır Ceza Mahkemesinin 16.03.2006 gün ve 175-46 sayılı hükmünde yer alan DİRENME KARARININ İSABETLİ OLDUĞUNA,

    2-Sair uyulan hususların değerlendirilmesi için dosyanın Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine 20.03.2007 günü direnme kararının isabetli olduğu yönünden oyçokluğu ile sair uyulan hususlarla ilgili incelemenin Yargıtay 1. Ceza Dairesinde yapılması gerektiği yönünden ise oybirliği ile karar verildi.

    Hemen Ara