Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2006/5-276 Esas 2007/55 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2006/5-276
Karar No: 2007/55

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2006/5-276 Esas 2007/55 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu 2006/5-276 E., 2007/55 K.

Ceza Genel Kurulu 2006/5-276 E., 2007/55 K.

  • BELLİ HAKLARI KULLANMAKTAN YOKSUN BIRAKILMA
  • KANUNUN ZAMAN BAKIMINDAN UYGULANMASI
  • LEHE OLAN HÜKÜMLERİN UYGULANMASINDA USÜL
  • SUÇA TEŞEBBÜS
  • 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 250 ]
  • 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 35 ]
  • 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 53 ]
  • 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 7 ]
  • 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 204 ]
  • 5252 S. TÜRK CEZA KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ ... [ Madde 9 ]
  • 5275 S. CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA ... [ Madde 99 ]
  • "İçtihat Metni"

    İrtikap ve resmi evrakta sahtecilik suçundan sanıklar Ali K...... ve Cengiz A......"nın eylemleri sabit görülerek ve sonradan yürürlüğe giren yasa hükümlerinin lehlerine olduğu kabul edilerek, ayrı ayrı, irtikaba kalkışma suçundan 5237 sayılı TCY.nın 250/1, 35. maddeleri uyarınca 3"er yıl hapis cezasıyla, resmi evrakta sahtecilik suçundan 5237 sayılı TCY.nın 204/2. maddesi uyarınca 4"er yıl hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, haklarında 53. maddenin uygulanmasına, sanıklara verilen hapis cezalarının 5275 sayılı Yasanın 99. maddesi uyarınca koşullu salıverilmeye esas olmak üzere toplanarak sonuçta cezalarının 7"şer yıl hapis cezası olarak infazına, yargılama giderlerinin sanıklardan müteselsilen tahsiline ilişkin Muğla 1. Ağır Ceza Mahkemesince 29.06.2005 gün ve 519-111 sayı ile verilen kararın sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 22.12.2005 gün ve 17305-23175 sayı ile;

    "... sanıklardan kaynaklanan ve icbar teşkil ettiği iddia edilen fiillerin öğreti ve uygulamanın kabul ettiği anlam ve oranda belli bir şiddete ulaşmaması nedeniyle eylemin irtikap suçunu oluşturmayacağı ancak kamu görevlileri olan sanıkların görevlerinin gereklerine aykırı olarak yasal zeminde bulunmayan müşteki ile belirli bir işin yapılması veya yapılmaması hususunda haksız bir yarar karşılığında rızaların uyumu ile rüşvet anlaşmasının gerçekleştiği, rüşvet anlaşması meydana geldikten sonra vaki pişmanlığın suçun oluşumunu ve niteliğini değiştirmeyeceği gözetilerek sanıkların rüşvet alma suçundan mahkûmiyetleri yerine suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde irtikaptan hüküm kurulması,

    Bodrum Sulh Ceza Mahkemesinin 24.06.2003 gün ve 2003/183 sayılı kararının kaçak sigaraya ilişkin olarak alındığı ve yapılan aramada kaçak sigara bulunmadığını saptayan 24.06.2003 günlü arama tutanağının içeriği itibarı ile sahih bir keyfiyetin tespiti niteliğinde olduğu, ayrıca bu hususun dinlenen tanık polis memurlarının anlatımları ile doğrulandığı başkaca sahtecilik suçunun maddi konusunu oluşturacak belgenin söz konusu olmadığı cihetle, sanıkların sahtecilik suçundan beratları yerine yazılı gerekçelerle mahkûmiyetlerine karar verilmesi,

    Kabule göre de;

    5237 sayılı Kanunun 7. ve 5252 sayılı Kanunun 9. maddeleri uyarınca olaya tatbik imkanı bulunan yasaların leh ve aleyhteki hükümleri ayrı ayrı ele alınarak sonuçları karşılaştırılıp, lehe olanın belirlenmesi, her iki yasayla ilgili değerlendirme sonuçlarının denetime olanak verecek biçimde kararda gösterilerek hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

    Yerel Mahkeme ise 08.03.2006 gün ve 49-86 sayı ile irtikap suçu ile ilgili bozma nedenine uyarak gereğini yerine getirmiş, ancak resmi evrakta sahtecilik suçu ile ilgili bozma nedeni yönünden;

    "... Yargıtay 5. Ceza Dairesinin bozma kararının aksine, Mahkememizce Bodrum Sulh Ceza Mahkemesinin 24.06.2003 tarih ve 2003/183 sayılı arama kararının kaçak sigaraya ilişkin olarak alındığı ve yapılan aramada kaçak sigara bulunmadığını saptayan 24.06.2003 tarihli arama tutanağının içeriği itibari ile sahih bir keyfiyetin tespiti niteliğinde olduğu kabul edilmemiştir. Zira mahkemelerce verilen arama kararları gereğince yapılan aramalar sonucunda eğer bir suç ya da suç unsuruna rastlandığında, mahkemelerden alınan arama kararının neye ilişkin olduğuna bakılarak tespit edilen bir suç ya da suç unsurunun tutanağa kasıtlı olarak geçirilmemesinin, tutanağa geçirilen hususlarla ilgili olarak sahih bir keyfiyetin tespiti olarak kabul edilmesi düşünülemez. Yapılan arama sonucunda eğer bir suç ya da suç unsuruna rastlanmış ise bunu kasıtlı olarak tutanağa geçirmemek resmi evrak niteliğindeki arama tutanağının içeriğinde sahteciliktir. Bu nedenle, bahse konu arama tutanağının, arama kararının neye ilişkin verildiği ile ilişkilendirilerek mevcut tespitlerin bir kısmının sanıklar tarafından kasıtlı olarak tutanağa geçirilmemesi sahteciliktir. Bununla birlikte suç ve suçluların tespiti ve adalete teslimi konusunda görevli olan emniyet mensubu sanıkların 6136 sayılı Yasa kapsamındaki ruhsatsız silahı arama sırasında diğer tutanak mümzisi polis memurlarından saklayarak, tutanağa kasıtlı olarak geçirmeyip tutanakta " ... yapılan aramada herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığının ..." belirtilmesi karşısında, sanıklar tarafından resmi evrak niteliğindeki arama tutanağının içeriğinde sahtecilik yapıldığı sabittir. Bu itibarla sanıkların resmi evrakta sahtecilik suçundan cezalandırılmalarına ilişkin mahkememizin 29.06.2005 tarih ve 2003/519 esas 2005/111 karar sayılı kararında direnilmesine ve sanıkların eylemlerine uyan suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK"nun 339. maddesi ile hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK"nun 204/2. maddesi kıyaslandığında alt ve üst sınırlar itibariyle sanıkların daha lehine olan 5237 sayılı TCK"nun 204/2. maddesi gereğince cezalandırılmalarına karar vermek gerekmiştir" gerekçesiyle önceki hükümde direnmiş, bu kez sanıkların rüşvet suçundan 5237 sayılı TCY.nın 252/1. maddesi uyarınca 6"şar yıl hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, kazanılmış hak nedeniyle cezalarının 3 yıl hapis cezasına indirilmesine, resmi evrakta sahtecilik suçundan 5237 sayılı TCY.nın 204/2. maddesi uyarınca 4"er yıl hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, haklarında 53. maddenin uygulanmasına, sanıklara verilen hapis cezalarının 5275 sayılı Yasanın 99. maddesi uyarınca koşullu salıverilmeye esas olmak üzere toplanarak sonuçta cezalarının 7"şer yıl hapis cezası olarak infazına, yargılama giderinin sanıklardan müteselsilen tahsiline karar vermiştir.

    Bu hükmün de sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosya Yargıtay C.Başsavcılığının "onama" istekli 14.08.2006 gün ve 129543 sayılı tebliğnamesi ile Özel Daireye ve Özel Daire Başkanlığınca da Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

    TÜRK MİLLETİ ADINA

    CEZA GENEL KURULU KARARI

    Ceza Muhakemesi Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca yürürlükte olan Ceza Yargılamaları Usulü Yasasının 318. maddesinde, Ceza Genel Kurulunda incelemenin duruşmalı yapılabileceğine ilişkin bir hüküm yer almadığından, sanıklar müdafilerinin temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin istemlerinin CYUY.nın 318. maddesi uyarınca reddine karar verildikten sonra dosya üzerinden yapılan incelemede;

    Özel Daire bozma kararının lehe olan yasanın değerlendirilmesini de içermesi ve Yerel Mahkemece bu hususta değerlendirme yapılması karşısında Yerel Mahkemenin son uygulamasının yeni hüküm niteliğinde olduğu, bu nedenle de temyiz incelemesinin Özel Dairece yapılması gerektiği ileri sürülmüş, bu konu önsorun olarak kabul edilerek öncelikle incelenmiş olup, Yerel Mahkemenin ilk hükmünde de lehe yasa değerlendirmesi yaptığı nazara alınarak, direnme kararının esastan incelenmesi oyçokluğuyla kararlaştırılmıştır.

    Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyeleri ise, Yerel Mahkemenin son uygulamasının yeni hüküm niteliğinde olduğu gözetilerek dosyanın, temyiz incelemesi yapılmak üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

    İncelenen dosya içeriğine göre;

    Oluşa uygun kabule göre, olay tarihinde Yakup adlı kişinin işyerinde Bodrum Sulh Ceza Mahkemesinin 24.06.2003 gün ve 2003/183 sayı ile verdiği ve gümrük kaçağı sigara bulunup bulunmadığının belirlenmesi için gündüz vakti bir defa arama yapılmasına ilişkin karar uyarınca kolluk görevlilerince yapılan aramada kaçak sigara bulunamadığı, ancak polis memuru olan sanık Cengiz"in iş yerindeki kasa içerisinde ruhsatsız bir tabanca ve mermilerini bularak bunu diğer görevlilere söylemeden beline koyduğu, işlemlerin tamamlanması için Yakup adlı kişinin emniyete çağırıldığı, emniyette sanık Cengiz"in, komiser olan diğer sanık Ali"nin odasına giderek bulduğu tabancayı verip diğer görevlilere bu konuyu söylemediğini belirtmesi üzerine, Yakup adlı kişiyi sanık Ali"nin odasına çağırıp, 2.500 Euro vermesi halinde tabanca için işlem yapmayacaklarını ve geri vereceklerini söyledikleri, Yakup adlı kişinin parayı bulmak için ayrıldığında sanık Ali"nin talimatıyla sanık Cengiz"in de aralarında bulunduğu görevlilerce işyerinde "herhangi bir suç ve suç unsuruna rastlanmadığı"na ilişkin tutanak düzenledikleri, olayın Bodrum Emniyet Müdürüne adını bildirmeyen bir kişi tarafından telefonla ihbar edilmesi üzerine Yakup adlı kişi getirtilip dinlendiğinde olayı doğrulaması üzerine, durumun C.savcılığına bildirildiği ve onun talimatıyla yapılan aramada söz konusu tabancanın sanık Ali"nin odasında masasının çekmecesinde bulunduğu, sanıkların kısmi kabule dayalı anlatımları, tanık beyanları, arama tutanakları ve tüm dosya kapsamından anlaşılmıştır.

    Sanıkların, yakalanan ruhsatsız tabancayı işleme koymamak için para istemeleri eyleminin rüşvet alma suçuna uyduğu konusunda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında bir uyuşmazlık mevcut değildir.

    Çözümlenmesi gereken hukuki uyuşmazlık; arama yapılan işyerinde ruhsatsız silah bulunmasına karşılık, suç unsuruna rastlanmadığına yönelik olarak tutanak düzenlenmesi eyleminin, resmi evrakta sahtecilik suçunu oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesine ilişkindir.

    Sanıkların fikir ve eylem birliği içerisinde, bulundurulması ve taşınması yasak olan tabancayı, yöntemine uygun bir arama işlemi sürecinde tesadüfi bir kanıt ve suç eşyası olarak elde ettikleri ve sahibini de belirledikleri halde, bu durumu C.savcısına haber vermedikleri ve arama tutanağında da maddi gerçeği göstermedikleri hususunda bir kuşku bulunmamaktadır.

    Sanıkların yaptıkları görev itibariyle tabi oldukları kurallar incelendiğinde;

    1- 2559 sayılı Polis Vazife ve Selâhiyet Yasasının Ek-4. maddesi uyarınca, polislerin görevli bulundukları mülki sınırlar içinde hizmet branşı, yer ve zamana bakılmaksızın, bir suçla karşılaştığında el koymak, önlemek, sanık ve suç kanıtlarını tespit etmek, bunları korumak ve yetkili kolluk görevlilerine teslim etmekle görevli ve yetkili oldukları açıktır. Aynı madde uyarınca, bu işlemleri yapan polisin işlediği suçların da görevli memurun işlediği suçlardan sayılacağı hükme bağlanmıştır.

    2- Suç tarihinde yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY.nın 100. maddesinde, arama sonucunda soruşturma konusu ile ilgili olmayan, fakat diğer bir suçun işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir eşya bulunursa geçici olarak el konulup, durumun C.savcılığına bildirileceği hükmü yer almaktadır.

    Açıklanan yasa hükümleri ışığında somut olay ele alınıp değerlendirildiğinde;

    Sanıkların polis görevlisi olmaları nedeniyle işlenen bir suçu tespit ettiklerinde, bu suça el koymak, suç eşyasını zapt etmek ve durumu C.savcılığına bildirmekle görevli oldukları açıktır. Olay günü sanıklardan Cengiz"in, mahkeme kararı uyarınca bir işyerinde yapılan aramaya görevli olarak katıldığı, bu sırada elde ettiği ruhsatsız tabancayı diğer görevlilere bildirmeden ve göstermeden yanına alıp, emniyete döndüklerinde durumu amiri olan diğer sanık Ali"ye açıkladığı ve ardından her bir sanığın fikir ve eylem birliği yaparak tabancanın sahibi olan kişiden hakkında işlem yapmamak karşılığında para istedikleri anlaşılmaktadır. Bu aşamadan sonra resmi belge niteliğindeki arama tutanağının bu sonuca hizmet eder biçimde düzenlendiği, sanıkların, tabancanın bulunduğunu diğer görevlilerden gizleyerek herhangi bir suça ve suç unsuruna rastlanmadığına ilişkin tutanak düzenlenmesini sağladıkları görülmektedir.

    Gerek yerleşmiş yargısal kararlarda, gerekse öğretide genellikle kabul gören görüşe göre evrakta sahtecilik suçlarının hukuki konusu, kamunun güvenidir. Belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, gerçek bir belgeye eklemeler yapılması, tamamen veya kısmen değiştirilmesi eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek suç sayılıp yaptırıma bağlanmıştır.

    Yukarıda açıklanan yasa hükümleri uyarınca sanıkların, suç tarihinde yürürlükte olan 1412 sayılı CYUY.nın 100. ve 2559 sayılı PVSY.na ek 4. maddesi uyarınca el koydukları tabancanın yakalandığını tutanağa geçirmek ve durumu derhal C.savcılığına bildirmekle yükümlü oldukları halde, bu görev ve yükümlülüklerini terk ile, tutanakta, söz konusu tabancanın ele geçirildiği gereğine yer vermedikleri, böylece eksik ve saptırıcı beyanla maddi gerçeği gizledikleri sabittir.

    Görevlilerce düzenlenen ve resmi belge niteliğinde olan arama tutanağı, "herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığı" tarzıyla düzenlendiğinden içeriği itibariyle sahte bir belge niteliğindedir.

    Resmi belgeler, içerdikleri saptamalar ölçüsünde, içermesi gerekirken içeriğinden dışlananlar yönünden de ispat vasıtası olacaklarından, bu yöndeki bilinçli bir eksikliğin, yasaların yüklediği sorumluluk karşısında, sahtecilik kastı ve eylemi kapsamında mütalaa edilmesi gerekmektedir.

    Bu itibarla, Yerel Mahkemece resmi belgede sahtecilik suçunun oluştuğu kabul edilerek, sanıkların cezalandırılmalarına karar verilmesi isabetli olup, usul ve yasaya uygundur.

    Ancak, Yerel Mahkemece sanıklar hakkında rüşvet almak ve resmi evrakta sahtecilik suçlarından verilen cezaların toplanması, hüküm kesinleştiğinde uygulanma olanağı bulunan 5275 sayılı Yasanın 99. maddesine aykırılık teşkil ettiği gibi, her bir sanık için yapılan yargılama giderlerinin ayrı ayrı hükmedilmesi gerekirken, gider toplamının sanıklardan müteselsilen alınmasına karar verilmesi de 5271 sayılı CMY.nın 326. maddesine aykırıdır.

    Ne var ki; Yerel Mahkemece bozma kararının bir kısmına uyulması nedeniyle, hükmün, uyulan kısmı yönünden Özel Dairesince incelenmesi gerekmektedir. Kısmen uymaya, kısmen direnmeye ilişkin Yerel Mahkeme kararında saptanan ve yukarıda sıralanan yasaya aykırılıkların da Özel Dairesince yapılacak incelemede değerlendirilmesi gerekmektedir.

    Bu itibarla Yerel Mahkeme direnme hükmünün, usul ve yasaya uygun bulunduğundan isabetli olduğuna, bozma kararının uyulan kısmı yönünden temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın Özel Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.

    Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyeleri ise, "Bodrum Sulh Ceza Mahkemesinin arama kararı kaçak sigara araştırmasına ilişkin olup, yapılan arama sonucunda kaçak sigara bulunmadığı sabittir. Bu sonuca uygun olarak düzenlenen arama tutanağı da gerçeği yansıtmaktadır. Bu arama sonucunda elde edilen ruhsatsız tabanca ile ilgili olarak olay tarihinde yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY.nın 100. maddesi uyarınca ayrı bir tutanak düzenlenmesi gerekmektedir.

    Bu nedenle, düzenlenen arama tutanağı içeriği itibariyle doğru düzenlenmiş bir tutanak olup, sahtecilik suçuna konu olamaz. Bu itibarla Özel Daire bozma kararında gösterilen gerekçe isabetli olduğundan uyulması gerekirken, direnme kararı verilmesi yasaya aykırıdır. Direnme hükmünün bozulmasına karar verilmesi gerekir" görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

    SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;

    1- Yerel Mahkeme direnme hükmünün İSABETLİ OLDUĞUNA,

    a- Bozma kararının uyulan kısmı yönünden temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmesine,

    b- Yerel Mahkeme hükmünde saptanan yasaya aykırı hususların Dairece değerlendirilmesine,

    Dosyanın, Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, tebliğnamedeki isteme kısmen uygun olarak, 06.03.2007 günü oyçokluğu ile karar verildi.

    Hemen Ara