Esas No: 2007/16HD-25
Karar No: 2007/49
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/16HD-25 Esas 2007/49 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2007/16HD-25 E., 2007/49 K.
"İçtihat Metni"
Emel ve Mustafa"nın ticareti terk hükmüne aykırı davranmak eyleminden dolayı ayrı ayrı olmak üzere; "...5326 sayılı Kabahatler Yasası"nın 24. maddesi ve 5252 sayılı Yasa"nın 5379 sayılı Yasa ile değişik 7. maddesi gözönüne alınarak, İcra ve İflas Yasası"nın 44, 337/a maddeleri uyarınca 3"er ay karşılığı idari para cezası ile cezalandırılmalarına, verilen cezanın 5237 sayılı Yasa"nın 52. maddesi uyarınca günlüğü 20 YTL"den 1.800 YTL idari para cezasına çevrilmesine, İcra ve İflas Yasası"nın 354. maddesi gereğince takibe konu borcun ödenmesi halinde cezanın tamamen düşeceğinin ihtarına, vekalet ücretine, yargılama giderine..." dair; 5326 sayılı Yasa"nın 27/5 ve 28/9. maddesi uyarınca kesin olarak (Mersin İkinci İcra Ceza Mahkemesi)"nce duruşmalı inceleme sonucunda verilen 27.12.2005 gün ve 1730-1699 sayılı karar, her iki sanık müdafii tarafından temyiz edilmişse de, Mersin İkinci İcra Ceza Mahkemesi"nce 20.02.2006 gün ve 1730-1699 sayı ile; hüküm, "5326 sayılı Yasa"nın 27/5 ve 28/9. maddeleri gereğince kesin karar niteliğinde olduğundan, temyiz isteminin reddine" karar verilmiştir.
Bunun üzerine; her iki sanık müdafii 03.03.2006 günlü dilekçe ile yasa yararına bozma yoluna gidilmesi için Adalet Bakanlığı"na başvurmuştur. Aynı şekilde, Mersin Cumhuriyet Başsavcılığınca da 22.06.2006 gün ve 1111 sayılı yazı ile Adalet Bakanlığından hükmün yazılı emir yoluyla bozulması için talepte bulunulması istenilmiştir.
TC Adalet Bakanı"nın yasa yararına bozma talebi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 10.10.2006 gün ve 220138 sayı ile;
"...Miktar itibarıyla 2.000 YTL"nin altında kalan tutarların kesin olduğu düşünülerek yapılan incelemede;
5358 sayılı Yasa ile değişik 2004 sayılı İcra ve İflas Yasası"nın 44. maddesinde "Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur." 337/a maddesinde "44. maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikayeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." 347. maddesinde ise "Bu bapta yer alan fiillerden dolayı şikayet hakkı, fiilin öğrenildiği tarihten itibaren üç ay ve her halde fiilin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl geçmekle düşer." şeklindeki düzenlemeler karşısında; mahkemenin sanıklar hakkındaki suç tarihini 05.05.2003 olarak kabulüne göre müşteki tarafın şikayet süresinin bu tarihten itibaren 3 ay ve her halde 1 yıl sonra dolacağı, keza şikayet tarihi olan 12.07.2004 tarihinde süresinde yapılmış bir şikayet bulunmadığından açılan davanın düşürülmesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin mahkumiyete hükmolunmasında isabet görülmemiştir" şeklindeki açıklama ve "5271 sayılı Yasa"nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması..." istemiyle Yargıtay Onaltıncı Hukuk Dairesi"ne ihbar olunmuştur.
Yargıtay Onaltıncı Hukuk Dairesi"nce 01.12.2006 gün ve 5771-7678 sayı ile;
"Miktar itibarıyla 2.000 YTL"nin altında kalan tutarların kesin olduğu düşünülerek yapılan incelemede; 5358 sayılı Yasa ile değişik 2004 sayılı İcra ve İflas Yasası"nın 44. maddesinde "Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur." 337/a maddesinde "44. maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikayeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." 347. maddesinde ise "Bu bapta yer alan fiillerden dolayı şikayet hakkı, fiilin öğrenildiği tarihten itibaren üç ay ve her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren bir yıl geçmekle düşer." şeklindeki düzenlemeler karşısında; mahkemenin sanıklar hakkındaki suç tarihini 05.05.2003 olarak kabulüne göre müşteki tarafın şikayet süresinin bu tarihten itibaren 3 ay ve her halde 1 yıl sonra dolacağı, keza şikayet tarihi olan 12.07.2004 tarihinde süresinde yapılmış bir şikayet bulunmadığından açılan davanın düşürülmesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin mahkumiyete hükmolunmasında isabet görülmemiştir." biçimindeki açıklama ve "5271 sayılı Yasa"nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü"nün 13.09.2006 gün ve 41291 sayılı Yazılı Emirlerine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10.10.2006 gün ve 2006/220138 sayılı tebliğnamesiyle istenilmiş olmakla,
Gereği düşünüldü:
Sanıklar hakkında İstanbul Üçüncü İcra Müdürlüğü"nün 2002/21197 esas sayılı takip dosyası ile takibe geçildiği, alacaklı vekilinin de hazır bulunduğu 05.05.2003 tarihinde yapılan hacizde sanıkların belirtilen adreste bulunmadığı, 6 ay önce adresten ayrıldıklarının anlaşılması karşısında müştekinin fiili öğrenme tarihi 05.05.2003 olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Oysa şikayet tarihi 12.07.2004 olup, 5358 sayılı Kanunla değişik 2004 sayılı İcra İflas Kanunu"nun 44. maddesi delaletiyle 337/a ve 347. maddeleri gözönüne alındığında, müştekinin fiili öğrendiği tarihten itibaren İÎK"nın 347. maddesinde düzenlenen süreler (...fiilin öğrenildiği tarihten itibaren üç ay ve her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren bir yıl) geçtikten sonra şikayette bulunduğu anlaşılmakla, açılan davanın düşürülmesine karar verilmesi yerine, yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.
Bu nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Yazılı Emre atfen düzenlediği tebliğname yerinde görülmekle ve Kanuna aykırılık halinin giderilmesinin de başkaca hailinin mümkün bulunmadığı anlaşılmakla, uygulamada birliğin sağlanması amacıyla Mersin İkinci İcra Mahkemesi"nin 27.12.2005 gün ve 2004/1730 esas ve 2005/1699 sayılı kararının 5271 sayılı Yasa"nın 309. maddesi uyarınca bozulmasına..." karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 19.01.2007 gün ve 220138 sayı ile;
V.Somut olayda, sanıklar Mustafa ve Emelin, aleyhine icra takibi yapılan şirketin yetkili temsilcileri oldukları, adı geçenlerin yetkili olduklarının ve şirketin ticareti 05.05.2003 tarihinde terk ettiğinin alacaklı vekili tarafından bilindiği, sanıklar hakkındaki şikayetin İÎK"nın 347. maddesinde yazılı süreler geçtikten sonra yapıldığı, dava ve icra takip dosyalarının içeriği ile Mersin Ticaret Sicil Memurluğumun 03.06.2004 tarihli yazısı, Mersin Birinci İcra Müdürlüğü"nün 2002/3970 sayılı takip dosyasında mevcut şirket yetkilisi Mustafa"nın sunduğu 25.10.2002 havale tarihli mal beyanı dilekçesi ile eki Mersin Birinci Noterliği"nin 09.01.2001 gün ve 753 yevmiye sayılı imza sirküsü, Mersin Birinci İcra Ceza Mahkemesi"nin 2003/4065-2004/1779 sayılı dosyasında bulunan Mustafa"nın 13.11.2003 havale tarihli dilekçesi ile buna ekil Mersin Birinci Noterliği"nin 02.09.2002 gün ve 14323 yevmiye nolu vekaletname kapsamı ile sabit bulunmaktadır.
Yerel mahkemenin, şikayetin yasal süreden sonra yapılması nedeniyle davanın düşürülmesine karar vermesi gerekirken, yazılı şekilde karar vermesi yasaya aykırıdır.
Kanun yararına bozma isteminin davanın esasını çözümleyen bir karara, bozma nedeninin ise cezanın kaldırılmasını gerektirmesi nedeniyle kanun yararına bozma isteminin kabulü ile yerel mahkemenin kararının bozulmasına müteakip cezanın kaldırılmasına da Yargıtay Dairesi"nce doğrudan hükme-dilmesi zorunludur (5271 sayılı Yasa"nın 309/4-d maddesi).
Özel Daire"ce, mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiş, ancak cezanın kaldırılmasına karar verilmemiştir. Belirtilen nedenle. Yüksek Daire"nin kararının yasaya aykırı olduğu kanaatine varılmıştır." açıklamasıyla, "Özel Daire"nin 01.12.2006 gün ve 2006/5771-7678 sayılı kararına ek olarak sanıklar hakkında hükmolunan cezaların kaldırılmasına karar verilmesi..." itiraz yoluyla istenmiştir.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığı"na gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
Görüldüğü gibi; Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, hükmü yasa yararına bozan Yüksek Daire"nin cezanın kaldırılmasına da karar vermesinin gerekip gerekmediğine ilişkindir.
Bununla birlikte; uyuşmazlık konusuna geçmeden önce, incelenen kararla ilgili olarak yazılı emir yoluna başvurma olanağının bulunup bulunmadığı konusunu çözüme kovuşturmak gerekecektir.
Önceki yasal düzenlemeler karşısında bir suç sayılan ticareti terk halinde bildirimde bulunmamak eylemi, hafif hapis cezası gerektirmekte idi. Bu nedenle, 01.06.2005 tarihinden daha önce 11.05.2005 tarihinde yayımlanıp, 01.06.2005 tarihinde gece saat 00.00"da yürürlüğe giren 5349 sayılı Yasa ile değişik 5252 sayılı Yasa"nın 7. maddesine göre; İcra ve İflas Ya-sası"nın 337/a maddesinde yer alan hafif hapis cezası, kendiliğinden idari para cezasına dönüşmüştür. Dolayısıyla, bu maddede düzenlenen eylem kabahatler arasına alınmıştır. Ancak, yine 01.06.2005 tarihinde fakat ileriki saatlerde Resmi Gazete"nin mükerrer sayısında yayımlanarak yürürlüğe giren 5358 sayılı Yasa"nın 8. maddesi ile İcra ve İflas Yasası"nın 337/a maddesi değiştirilmiş ve maddede düzenlenen eylemin yaptırımı "hapis"e dönüştürülmüştür. Böylece eylem yeniden suç olarak düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler karşısında; 5358 sayılı Yasa"nın 01.06.2005 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girmesinden önceki eylemler için tayin edilen hapis cezalan zaten 5349 sayılı Yasa"nın aynı gün, fakat daha önce yürürlüğe girmiş olması nedeniyle idari para cezasına dönüşmüştür. Bu nedenle 01.06.2005 tarihinden önce işlenen eylemler için sonuç cezanın idari para cezası olarak tayin edilmesi doğrudur.
01.06.2005 tarihinden sonra işlenen eylemler için ise durum farklıdır. Bunlar hakkında 5358 sayılı Yasa ile getirilen hapis cezasının uygulanması gerekir. Bu düzenlemelerin doğal sonucu olarak 01.06.2005 tarihinden sonraki eylemler için kurulan hükümler İcra ve İflas Yasası"nın 5358 sayılı Yasa ile değişik 353/2. madde ve fıkrası uyarınca temyiz yasa yoluna tabidir. Daha önceki eylemlerden verilecek cezalar ise bu kapsama girmeyeceğinden, bunlar için gidilebilecek yasa yolunun eylemin bir kabahati oluşturduğu düşünülerek belirlenmesi gerekir. Kesinlik sınırı da buna göre değerlendirilmelidir.
Şu halde; gidilebilecek yasa yolu hangisidir ve kesinlik sınırı var mıdır, sorularına yanıt arandığında:
Kabahatler Yasası"nda iki ayrı yasa yolunun düzenlendiği görülmektedir. Bunlar başvuru yasa yolu ve itiraz yasa yoludur.
5326 sayılı Yasa"nın 27. ve 28. maddelerinde idare tarafından verilecek olan idari yaptırım kararlarına karşı başvuru yolu düzenlenmiştir. Başvuruyu inceleyecek olan merci sulh ceza mahkemesidir.
İtiraz yasa yolu ise, 5326 sayılı Yasa"nın 29. maddesinde düzenlenmiş olup, gerek başvuru üzerine verilen kararlara karşı, gerekse doğrudan mahkemelerin verdiği idari yaptırım kararlarına karşı itiraz yasa yoluna gidilmesi mümkündür. İtiraz, ağır ceza mahkemesi tarafından incelenir. İtiraz edilen kararı da ağır ceza mahkemesi vermişse, bu takdirde inceleme yetkisi en yakın ağır ceza mahkemesine aittir.
"Başvuru yasa yoluna" sadece idare tarafından hükmedilecek idari yaptırım kararlan üzerine gidilebilecektir. Nitekim, 27. maddenin 06.12.2006 gün ve 5560 sayılı Yasa"nın 34. maddesiyle değiştirilen 5. fıkrasına göre; "İdari yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi halinde, bu karara karşı ancak itiraz yoluna gidilebilir". Aynı fıkranın değişiklikten önceki hali ise; "İdari yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi halinde bu madde hükmü uygulanmaz" biçimindedir. Görüldüğü gibi, değişiklikle idari yaptırım kararını mahkemenin vermesi halinde itiraz yoluna gidilebileceği somutlaştırılmıştır. Bunun dışında; gerek değişiklikten önce, gerekse sonra; mahkemece verilen idari yaptırım kararlarına karşı Yasa"nın 27. ve 28. maddelerinde yer alan "başvuru yasa yoluna" gidilmesi mümkün değildir.
Sonuç olarak; 01.06.2005 tarihinden önce işlenen İcra İflas Yasası"nın 44. maddesindeki yükümlülüklere aykırı davranmak eylemi, aynı Yasa"nın 337/a maddesinde yer alan kabahati oluşturur, bu maddeden verilen cezalara karşı gidilebilecek yasa yolu ise Kabahatler Yasası"nın 29. maddesinde yer alan "itiraz yasa yoludur".
Bu durumda bir başka sorunla karşılaşılmaktadır. Acaba, Kabahatler Yasası"nın 28. maddesinde düzenlenmiş olan 2.000 TL kesinlik sınırı, somut olayda uygulanabilecek midir?
Kabahatler Yasası"nın 27. ve 28. maddeleri "başvuru yasa yolu"na ilişkindir. 28. maddenin 9. fıkrası iken, 06.12.2006 gün ve 5560 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikten sonra 10. fıkra olan düzenlemeye göre; "İkibin Türk Lirası dahil idari para cezalarına karşı "başvuru üzerine" verilen kararlar kesindir".
Görüldüğü gibi, buradaki düzenleme tamamen "başvuru yasa yolu" sonunda verilen kararlarla ilgilidir. Bir başka deyişle; başvuru yasa yolu sonunda verilen kararda yer alan idari para cezası ikibin Türk Lirası veya daha altında ise, buna karşı itiraz yasa yoluna gidilemeyecektir. Ancak, doğrudan mahkeme tarafından verilen idari para cezaları ile ilgili olarak böyle bir sınırlama bulunmamaktadır. Dolayısıyla, yürüttüğü yargılama sonunda mahkeme tarafından hükmedilen idari para cezasının miktarı ne olursa olsun, buna karşı 5326 sayılı Yasa"nın 29. maddesinde düzenlenen itiraz yasa yoluna gidilebilecektir. Somut olayda, 1.800 Türk Liralık idari para cezası herhangi bir idari ceza üzerine "başvuru yasa yolu" ile belirlenmiş türden olmayıp eylemin gerektirdiği yaptırım olduğu düşüncesiyle mahkemesinde belirlenen idari para cezası mahiyetinde bulunduğu için de itiraz yasa yolu açık bulunmakta, yasada ayrık bir hüküm de yer almadığından kesin hükümlerden sayılmamaktadır.
Dosya incelendiğinde;
Kararın sanıklar müdafii tarafından süresinde temyiz edildiği görülmektedir. Yanlış yasa yoluna yapılan bu başvurunun doğru yasa yoluna yapılmış gibi kabul edilmesi ve yasa yolu başvurusunu incelemeye yetkili mercie talebin yönlendirilerek hatanın düzeltilmesi Yargıtay"ın yerleşik uygulamaları arasındadır. Oysa yerel mahkemece başvuru itiraz mercii olan ağır ceza mahkemesine gönderilmek yerine, temyiz başvurusu olarak algılanmış ve kesinlik sınırı içerisinde yer aldığından bahisle ve hatta Kabahatler Yasası"nın anılan 27. ve 28. maddelerine de atıf yapılarak temyizin reddine karar verilmiştir. Yetkisiz merci tarafından verilen bu kararın, hukuki değerden yoksun ve yok hükmünde sayılması ve henüz itiraz yasa yolu incelemesi yapılmadığı için kararın kesinleşmediğinin kabulü gerekir. Karar kesinleşmediği için de, yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulamayacağı açıktır.
Bu nedenlerle, itirazın değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve itiraz incelemesinin yasal inceleme mercii olan ağır ceza mahkemesi tarafından yapılması için dosyanın mahalline iadesine karar vermek gerekmektedir.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle;
1-
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile KABULÜNE,
2-
Yasa yararına bozma yasa yolunun koşulları gerçekleşmediğinden Yargıtay Onaltıncı Hukuk Dairesi"nin 01.12.2006 gün ve 5771-7678 sayılı kararının KALDIRILMASIYLA, olağan yasa yolu incelemesinin yapılmamış olması nedeniyle karar kesinleşmediğinden TC Adalet Bakanı"nın yasa yararına bozma isteminin REDDİNE,
3-
Sanıklar müdafilerinin süresinde fakat yanlış yasa yoluna yapılan başvurularının kabulüyle, Mersin İkinci İcra Ceza Mahkemesinin 20.02.2006 gün ve 1730-1699 sayılı temyizin reddine ilişkin karar hukuki değer taşımadığından, itiraz incelemesinin 5326 sayılı Yasa"nın 29. maddesi gereğince MERSİN İLGİLİ AĞIR CEZA MAHKEMESİNDE YAPILMASINA,
4- Dosyanın Mersin İlgili Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığıma TEVDİİNE, 27.02.2007 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.