"İçtihat Metni"
Güveni kötüye kullanma suçundan sanık Barış S....."nun beraatına ilişkin Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesince 25.03.2004 gün ve 1017-262 sayı ile verilen kararın katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 14.03.2005 gün ve 10590-1075 sayı ile eksik soruşturma ile karar verildiğinden bahisle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise, 22.06.2005 gün ve 410-530 sayı ile;
"Mahkemelerin görevi hazırlık soruşturması yapmak olmayıp, dosyadaki deliller çerçevesinde bir an önce yargılamanın sonuçlandırılmasını sağlamaktır. Aksi takdirde benzer her beraat kararında yargılama yapan mahkemelerin bozma kararında belirtilen ayrıntıya girmelerini düşünmek ellerindeki tüm yargı dosyalarını incelemek gibi bir sonucu doğurabilir ki; mahkeme dosyadaki delil durumu çerçevesinde kanaatini açıkça belirtmiş, ayrıca Yargıtay C.Başsavcısının da işaret ettiği gibi taraflar arasındaki meselenin çok açık bir şekilde hukuk mahkemelerinde halledilebilecek bir davaya konu olacağı bilinmekle ısrar kararı verilerek hüküm tesis edilmiştir" gerekçeleriyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosya Yargıtay C.Başsavcılığının "bozma" istekli 26.04.2006 günlü tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Güveni kötüye kullanmak suçundan sanığın beraatına karar verilen somut olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, soruşturmanın genişletilmesinin gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
Ancak dosyanın incelenmesinde;
Yerel Mahkemece, bozmadan sonra yapılan yargılamada sanık adına duruşma davetiyesi çıkartıldığı, davetiyenin tebliğ olunamamasına rağmen, aleyhine olan bozma kararına karşı diyecekleri sorulmadan sanığın yokluğunda önceki hükümde direnme kararı verildiği anlaşılmaktadır.
Hükmün aleyhe bozulması halinde davaya yeniden bakacak mahkemece, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY.nın 326. maddesi uyarınca sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunludur. Kaldı ki, direnme hükmünün verilmesinden sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasasının 307/2. maddesinde de aynı kurala yer verilmiştir. Anılan bu yasa hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğuracak olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki kanıtlarını sunma olanağı tanınmalıdır. Bu yasa hükümleri, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayanmakta olup, uyulmasında zorunluluk bulunan buyurucu kurallardandır.
Somut olayda Yerel Mahkemece, bozma kararının sanık aleyhine olduğu nazara alınarak, bu karara karşı diyecekleri saptanmadan, yokluğunda karar verilmesi yasaya aykırıdır.
Bu itibarla diğer yönleri incelenmeyen direnme hükmünün öncelikle saptanan bu usul yanılgısı nedeniyle bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ
: Açıklanan nedenlerle;
1-Yerel Mahkeme direnme hükmünün, öncelikle saptanan bu usul yanılgısı nedeniyle BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, tebliğnamedeki isteme uygun olarak, 06.02.2007 günü oybirliği ile karar verildi.