Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2022/5499 Esas 2022/7733 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
10. Hukuk Dairesi
Esas No: 2022/5499
Karar No: 2022/7733
Karar Tarihi: 24.05.2022

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2022/5499 Esas 2022/7733 Karar Sayılı İlamı

10. Hukuk Dairesi         2022/5499 E.  ,  2022/7733 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi :İş Mahkemesi



    Dava, iş kazasından vefat eden sigortalının hak sahibi eş ve çocuklarının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
    İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle maddi tazminat istemlerinin reddine, manevi tazminat istemlerinin ise kısmen kabulüne dair verilen karara karşı, taraf vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi tarafından istinaf başvurusunun değerlendirilerek esastan reddine dair karar verilmiştir.
    ... Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesince verilen kararın taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine, Dairemizce ... Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesince verilen karar kaldırılarak İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiş, bozmaya uyan İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabul ve kısmen reddine dair karar verilmiştir. İlk Derece Mahkemesince verilen kararın davacılar ve davalı vekili tarafından süresi içerisinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
    1-Anayasamızın 141. maddesinde, yargılamanın aleniyeti ilkesi benimsenmiştir. Bunun anlamı yargılama açık olarak yapılacak ve yargılamanın sonunda verilen karar da açıkça belirtilecektir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 149. (HMK’nun 28.) maddesinde de bu husus belirtilmiştir.
    Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 294. maddesi gereğince mahkeme, hazır olan tarafları iddia ve savunmalarını dinledikten sonra yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Kararın tefhimi en az aynı Kanunun 297. maddesinde belirtilen hüküm sonucunun tutanağa geçirilerek okunması suretiyle olur.
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297/1-c. maddesinde, bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiği açıklanmıştır.
    01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesinde ise:
    “(1) Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
    a)Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
    b)Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
    c)Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.
    ç)Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
    d)Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
    e)Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
    (2)Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” şeklinde düzenleme getirilmiştir.
    Yine Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 298. maddesinde de hüküm kısmında iki tarafa yükletilen hak ve borçların tereddüde yer vermeyecek şekilde belirtilmesi zorunluluğu tekrarlanmıştır. Bu hükümden anlaşılacağı gibi, mahkeme hükmünü gerekçesi ile birlikte tam olarak yazmış olsa bile, bunu duruşma tutanağına tamamen yazdırması ve okunması gerekir. Bir başka ifade ile mahkeme hükmünün hukuki varlık kazanabilmesi için onun tefhim edilmesi, verilen kararla, ne şekilde tefhim edildiğinin duruşma tutanağına yazılması zorunludur. Aynı maddenin son fıkrası gereğince de zorunlu nedenlerle yalnız hüküm sonucunun tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın sonradan belli bir süre içinde yazılması mümkündür.
    Kısa karar, bir davayı sona erdiren (Nihai) temyizi mümkün olan son kararlardandır. Bu kararla mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur. Asıl olan kısa karardır. Bu gibi hallerde de Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 297. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren kısa karar ile daha sonra yazılan gerekçeli kararında buna uygun olarak düzenlenmesi gereklidir. (10.04.1992 gün ve 7/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı) Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu'nun 2011/21-23 E., 268 K., 2012/6–97 E., 203 K., 2012/10–149 E., 291 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
    Somut olayda, İlk Derece Mahkemesince verilen kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasında maddi tazminatların hesabı noktasında 09/03/2019 tarihli hesap raporuna itibar edildiği belirtilmesine karşın gerekçeli kararda 14/10/2021 tarihli hesap raporuna itibar edildiğinin belirtilmesi ve çocuk Burçak için maddi tazminat istemi “29.700,00 TL” olduğu halde talep aşılarak “45.012,52 TL’ye” karar verilmesi, aynı zamanda manevi tazminat olarak kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasında davacı ... lehine “29.700,00 TL’ye” hükmedildiği belirtilmesine karşın, gerekçeli kararda hataen bu şekilde karar verildiği belirtilerek davacı eş lehine “50.000,00 TL” manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğine işaretle karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur.
    2- Mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine, o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince; sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde, ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı Kararı).
    Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. (Prof. Dr. Baki Kuru, Usuli Müktesep Hak (Usule İlişkin Kazanılmış Hak) Dr. A. Recai Seçkin’e Armağan, ... Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No. 351 ..., 1974, sayfa 395 vd.)
    Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur. (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).
    Somut olayda İlk Derece Mahkemesince verilen ilk kararın Dairemizin 29.12.2020 tarihli kararıyla “davalı işverenin, malarya (sıtma) hastalığına maruz kalarak sigortalının ölümü ile sonuçlanan olayda %100 oranında kusurlu olduğunun kabul edilmesi, bu kusur oranına göre hesap bilirkişiden alınan 02/05/2017 tarihli raporun da dosya kapsamında bulunduğu gözetilerek davacıların maddi tazminat alacakları ile manevi tazminat alacaklarının belirlenmesi, öte yandan davanın maddi tazminat istemleri yönünden belirsiz alacak davası niteliğinde açılıp, alacağın belirlenmesine müteakiben talep artırımında bulunulduğu da dikkate alınarak, bu tür davalarda fazlaya ilişkin talep hakkının saklı tutulup tutulamayacağının da hüküm de tartışılarak sonucuna göre usuli kazanılmış haklar da gözetilerek bir karar verilmesi” yönünden bozulduğu bozmaya uyan mahkemece işaret olunan 02/05/2017 tarihli hesap raporunda davalı lehine oluşan usuli kazanılmış hak teşkil eden hususlar değerlendirilmeden 09/03/2019 tarihli hesap raporuna itibar edilerek karar verilmesi öte yandan davanın hukuki niteliği hakkında bir değerlendirme yapılmadan, fazlaya ilişkin talep hakkının saklı tutulmasına hükmedilmiş ise de bu hüküm gerekçesinin belirtilmeyerek uyulan bozma kararı gereklerine aykırı karar verildiği anlaşılmaktadır.
    Bu aşamada davanın hukuki mahiyeti üzerinde durulması da faydalı olacaktır. Dairemizin 19/04/2022 tarih ve 2021/3834 E-2022/5880 K sayılı ilamında da belirtildiği üzere “davanın açıldığı tarih itibariyle davacının maddi tazminat alacağını tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyecek olması halinde hukuki nitelendirmenin Hakime olduğu hususu da dikkate alınarak davayı 6100 sayılı H.M.K’nun 107.maddesine dayalı belirsiz alacak davası olarak değerlendirerek” karar verilmesi gerektiği açıktır. Somut olayda da davanın açıldığı tarih itibariyle davacı hak sahiplerinin maddi tazminat alacaklarının belirlenebilir nitelikte olmadığı bu yönle davanın belirsiz alacak davası niteliğinde olduğu gibi alacağın belirlenebilir olması ile davacının HMK 10/2.maddesi kapsamında talebini artırabileceği gözetilerek bu tür davalarda fazlaya ilişkin talep hakkının saklı tutulmasının mümkün olmamasına göre; hüküm fıkrasında fazlaya ilişkin talep hakkının saklı tutulmasına karar verilmesi de hatalı olmuştur.
    3- Önceki temyiz incelemesinde incelenmediği anlaşılarak, taraflar arasında hesaba esas alınan ücret noktasında da uyuşmazlık bulunduğu anlaşılmaktadır.
    Somut olayda olduğu gibi çalışmanın yurtdışında gerçekleştiği hallerde işçinin yurtdışındaki çalışma süresi belirlenip, bu süre için yurtdışında aldığı veya alması muhtemel olan emsal ücretler dikkate alınarak hesap yapılması, yurda dönüş tarihinden itibaren ise yurt içinde aldığı veya alması muhtemel emsal ücretler dikkate alınarak hesap yapılması Dairemizin yerleşmiş görüşlerindendir.
    Bu açıklamalar doğrultusunda sigortalı ...’in davalı şirketin ...’daki şantiyesinde “fore kazık işinde” çalıştığı gözetilerek, bu ülkede zararlandırıcı sigorta olayına uğramasa idi ne kadar süre ile çalışabileceği hususunun iş sözleşmeleri ve taraflarca ibraz edilen delillere göre tespit edilip, bu dönemin yurtdışında elde ettiği ücretlere göre hesaplanması, zararlandırıcı sigorta olayına uğramasa idi ülkeye hangi tarihte döneceği belirlenerek bu dönemden aktif dönem sonu (60 yaşa kadar) ise yaptığı işe göre TÜİK, Çevre Şehircilik ve Meslek Odalarından ücret araştırması yapılarak ücretin belirlenmesi, belirlenecek bu ücretlere göre hesaplanması, davalının talep artırım dilekçesinin dayanağı olan bu yönle davalı lehine usuli kazanılmış hak teşkil ettiği anlaşılan 02/05/2017 tarihli hesap raporuna uygulanması bu raporda esas alınan işlemiş devre tarihinden sonra yürürlüğe giren asgari ücret değişikliklerini rapora yansıtmadan yapılacak hesabı, taleple bağlılık ilkesi kapsamında davacı taleplerini de gözeterek hükme esas alarak sonucuna göre davacıların maddi tazminat istemleri hakkında bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur.
    Mahkemece, açıklanan bu maddi ve hukuki esaslar gözetilmeden yazılı biçimde hüküm tesisi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
    O halde, davacılar ve davalı vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları dikkate alınarak bozma sebeplerine göre bu aşamada temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin İlk Derece Mahkemesi hükmü bozulmalıdır.
    SONUÇ: Temyiz edilen İlk Derece Mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harçlarının istem halinde temyiz eden davacılar ve davalıya iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine 24.05.2022 gününde oyçokluğuyla karar verildi.





    Hemen Ara