Esas No: 2008/146
Karar No: 2008/235
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2008/146 Esas 2008/235 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 5.Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 14.12.2007
Sayısı : 113-503
Zimmet suçundan sanık ... hakkında; Balıkesir Ağır Ceza Mahkemesince 14.12.2001 gün ve 152-470 sayı ile; Sümerbank Balıkesir Şubesinde 2. Müdür olarak görev yapmakta olan sanığın 05.04.1995-04.01.1996 tarihleri arasında toplam değeri 4.382.969.162 lira olarak belirlenen Türk Lirası ve Alman Markını zimmetine geçirdiği kabul edilerek, “765 sayılı Yasanın 202/1 ve 80. maddeleri uyarınca 9 yıl 4 ay ağır hapis ve 4.382.969.162 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına, 219/son madde uyarınca müebbeten memuriyetten mahrumiyetine, 33. maddenin uygulanmasına, 202/4. madde gereğince 4.382.969.162 liranın sanıktan tahsili ile müdahil bankaya verilmesine ve irtikap ile hizmet nedeniyle emniyeti suistimal suçlarından hüküm kurulmasına yer olmadığına…” hükmedilmiş olup, bu hüküm Yargıtay 5. Ceza Dairesince 08.03.2004 gün ve 760-1533 sayı ile ağır para cezası “4.382.969.000 lira olarak düzeltilmek suretiyle” onanarak kesinleşmiştir.
Hükümlü tarafından yeni yasalardan yararlanma talebiyle verilen dilekçe üzerine; 05.09.2006 tarihinde infazın durdurulmasının ardından yapılan duruşmalı uyarlama yargılaması sonunda, Balıkesir Ağır Ceza Mahkemesince 05.07.2006 gün ve 744-405 sayı ile; “… sonuç hürriyeti bağlayıcı cezalar ile feri cezalar yönünden 5237 sayılı Yasanın, hükümlünün daha lehine olduğu kanaatine varıldığından; hükümlü hakkındaki mahkememizin 14.12.2001 tarih 1997/152 Esas 2001/470 Karar sayılı ilamı ile verilen hükmün 5237 sayılı TCK’nun 7/2 maddesi gereğince yargılama gideri, müdahilin şahsi haklarına ilişkin kısım ve vekalet ücreti hariç olmak üzere tüm sonuçları ile ortadan kaldırılmasına, sanığın sabit olan zimmet suçu nedeniyle lehe yasa uygulanarak 5237 sayılı TCK’nun 247/1 ve 43/1. maddeleri uyarınca 7 yıl 16 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezadan başkaca indirim ve artırım yapılmasına yer olmadığına, sanığın TCK’nun 53/5. maddesi gereğince cezasının infazından sonra başlamak üzere hükmolunan ceza süresi kadar TCK’nun 53/1-a maddesinde yazılı hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına ve mahsuba” ilişkin verilen hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; Yargıtay 5. Ceza Dairesince 24.01.2007 gün ve 13298-187 sayı ile;
“…Hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak 5237 sayılı TCK’nun 53/1. maddesinin uygulanmasına ve hükümlü hakkında, 5237 sayılı TCK’nun 55/2. maddesi uyarınca suçun işlenmesi ile elde edilen değerlerin müsaderesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi…” isabetsizliklerinden bozma kararı verilmiştir.
Balıkesir Ağır Ceza Mahkemesince 14.12.2007 gün ve 113-503 sayı ile,
“1- Sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nun 53/1. maddesinin uygulanmasına ilişkin karar verilmemiş olması,
TCK’nun 53. maddesi güvenlik tedbirleri başlığı altında düzenlenmiş olup, hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılmayı içermektedir.
765 sayılı TCK’nun 31. maddesinden farkı fer’i ceza olmayıp güvenlik tedbiri olarak yer almıştır. Ceza Kanununda yer almasına rağmen infaza ilişkin hükümler içinde düzenlenmiş, bu durum aynı Yasanın 7/3 maddesinde de açıklanmıştır. Hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olup TCK’nun 53/1 maddesi açısından uygulanmaması konusunda mahkemenin takdir yetkisi bulunmamaktadır.
Mahkemenin takdir yetkisine giren mutlak şekilde hükümde yer verilmesi gereken fıkralar aynı maddenin 5 ve 6. fıkralarıdır. Adli Sicil Yasası da TCK’nun 53/1 maddedeki yasaklamaların kararda gösterilmesini zorunlu kılmamıştır.
Sonuç olarak bu hükmün uygulanması mahkumiyetin kanuni sonucu olduğu için hükümde yazılmamış olması sanık veya hükümlü lehine kazanılmış hak doğurmayacaktır. Bu nedenle önceki hükümde direnme kararı verilmiştir.
2- 5237 sayılı TCK’nun 55/2 maddesinde kazanç müsaderesine yer verilmiştir.
Yeni Türk Ceza Kanununda benimsenen temel düşünceye göre; suç işlemek bir kazanç kaynağı olarak görülemez ve suçtan elde edilen gelir kişinin yanına kâr olarak kalamaz. Bu nedenle ekonomik çıkar amacına yönelik olarak işlenen suçlarda suçun işlenmesi suretiyle veya dolayısıyla elde edilen gelirin müsaderesi cihetine gidilecektir. (Prof.Dr.İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, Sayfa:698)
TCK’nun 55. maddesinin yasal düzenlemesi ve madde gerekçesinden de anlaşılacağı üzere; “müsadere kararı verilebilmesi için, maddi menfaatin suçun mağduruna iade edilememesi gerekir” (TCK’nun 55. madde 1.fıkra, son cümle). Bu hususta doktrin de, suçun işlenmesi suretiyle elde edilen ve suçun konusunu oluşturan mal varlığı değerlerinin müsadere edilebilmesi için bunların suçun mağduruna iade edilememesi gerekir. Örneğin hırsızlık suçunun konusunu oluşturan veya dolandırıcılık suçunun işlenmesi suretiyle elde edilen mal varlığı değerinin, meşru maliki veya zilyedi belli olduğunda müsaderesine hükmedilmeyip bu kişilere iade edilmesi gerekmektedir. Ancak belli bir mal varlığı değerini kişinin hırsızlık veya dolandırıcılık suçunu işlemek suretiyle elde ettiği muhakkak olmakla birlikte, bunların meşru malik veya zilyedinin belirlenemediği durumda müsaderesine karar vermek gerekecektir. (Prof.Dr.İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, Sayfa:699)
Dava konusu olayımızda; suçun mağduru bellidir. Suçun mağduru olup davaya katılan ...Ş. vekili, suç sonucu meydana gelen zararın giderilmesi için Hukuk Mahkemesinde tazminat davası açmıştır. Dolayısıyla zararın mağdura iadesi mümkündür. Ceza Mahkemesinde mağdura iadesi mümkün olan zararla ilgili müsadere kararı verildiğinde, zararın mükerreren tahsili mümkün olacağından, mahkememizce verilen önceki hüküm usul ve yasaya uygun bulunduğundan, direnme kararı vermek gerekmiştir.” gerekçeleriyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu kararın da katılan vekili tarafından, temyiz edilmesi üzerine; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08.05.2008 gün ve 99462 sayılı bozma istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yerel Mahkemece “sanığın TCK nun 53/5. maddesi gereğince cezasının infazından sonra başlamak üzere hükmolunan ceza süresi kadar TCK’nun 53/1-a maddesinde yazılı hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına” hükmedilmekle yetinilirken; Özel Dairece “hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak 5237 sayılı TCK’nun 53/1. maddesinin uygulanmasına ve 5237 sayılı TCK’nun 55/2. maddesi uyarınca suçun işlenmesi ile elde edilen değerlerin müsaderesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi” bozma nedeni yapılmıştır. Direnme kararı ise; “hapis cezasına mahkumiyetin doğal sonucu olan 5237 sayılı Yasanın 53/1. maddesinin kararda gösterilmesine gerek olmadığına ve suçun mağdurunun belli olduğu ve tazminat davası da açtığı olayda, kazanç müsaderesine karar verilemeyeceği” gerekçesine dayanmaktadır.
Görüldüğü gibi, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında ortaya çıkan ve Ceza Genel Kurulu’nca çözümlenmesi gereken hukuki uyuşmazlıklar, zimmet suçundan hakkında kesinleşmiş hüküm bulunan ... hakkında,
1- Olayda 5237 sayılı TCY’nın 55/2. maddesinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığı,
2- Hükümde 5237 sayılı TCY’nın 53/1. maddesinin uygulanması gerektiği ahvalde, bu hususun hüküm fıkrasında gösterilmesinin gerekip, gerekmediği ve gösterilmemesi halinde bu aykırılığın bozma nedeni oluşturup, oluşturmayacağının,
Belirlenmesi noktalarında toplanmaktadır.
İncelenen dosya içeriğine göre;
1- Olayda 5237 sayılı Yasanın 55/2. maddesinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığına ilişkin uyuşmazlık nedeninin değerlendirilmesinde;
Daha önce 765 sayılı Türk Ceza Yasasında yer verilmeyen, ancak bazı özel yasalarda yer verilmiş olan “kazanç müsaderesi kurumu”, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 55. maddesinde tüm suçları kapsayacak şekilde genişletilerek düzenlenmiştir.
5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nda bir güvenlik tedbiri olarak düzenlenen kazanç müsaderesinin konusunu; bir suçun işlenmesi ile elde edilen veya suçun konusunu oluşturan ya da suçun işlenmesi için sağlanan maddi menfaatler ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazançlar oluşturmaktadır. Bu durumda, suçun işlenmesi ile elde edilen bütün malvarlığı değerleri müsadere edilebilecektir.
Madde gerekçesinde de açıkça belirtildiği üzere; kazanç müsaderesi, suç işlemek yoluyla kazanç elde edilmesini engelleyecek etkin bir yaptırım olarak düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile güdülen temel amaç, suç işlemek yoluyla kazanç elde edilmesinin önüne geçilmesidir. Bu konu öğretide de aynı şekilde değerlendirilmiş, kazanç müsaderesiyle, suç işlemek suretiyle veya dolayısıyla elde edilmiş olan maddi menfaatin, kişinin yanında kâr olarak kalmasının önüne geçmenin amaçlandığı belirtilmiştir. (Prof. Dr. İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara, 2008, s.685; Artuk-Gökçen-Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara, 2007, s.1027)
5237 sayılı TCY’nın 55. maddesi ile yapılan düzenlemenin temel amaçlarından birisi de mağdurun haklarının korunmasıdır.
Bu husus, 55. maddenin 1. fıkrasının son cümlesinde; “… Bu fıkra hükmüne göre müsadere kararı verilebilmesi için maddi menfaatin suçun mağduruna iade edilememesi gerekir” hükmüne yer verilmek suretiyle vurgulanmıştır. Dolayısıyla, el konulmuş olan maddi menfaatlerin suçun mağduruna iade edilebildiği veya iade edilebilme olanağının bulunduğu ya da suçun mağdurunun belli olduğu durumlarda kazanç müsaderesine hükmetmeye gerek kalmayacağından, zoralım kararı da verilemeyecektir. Çünkü, bu durumda suçun mağduru, “kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan değeri”, sanıktan talep etme hak ve olanağına sahip olduğundan, mağdurun hakları korunmuş olacak, bu suretle de suçtan elde edilen değer failin yanına kâr olarak kalmayacaktır.
Burada üzerinde durulması gereken önemli bir husus da, maddedeki “suç mağduru” ibaresinden ne anlaşılması gerektiğidir. Dar anlamda suçtan zarar göreni, suçun maddi unsuruna muhatap olan ve bu nedenle suçla korunan hukuki yararı zedelenen, suçun zarar verdiği değerin sahibini ifade eden mağdur, çoğu suç tipinde suçtan zarar görenle birleşmekte ise de, suçtan zarar gören ve mağdur kavramları farklı anlamları ifade etmektedir. Örneğin hırsızlık ve yaralama suçlarında suçun mağduru ile zarar göreni aynı kişi olmasına karşın, öldürme suçlarında, suçun mağduru yaşamına son verilen kişi, zarar göreni ise bu öldürme eylemi nedeniyle, öldürülenin mirasçıları ve bu olay nedeniyle haklı çıkarları zedelenen üçüncü kişilerdir. Zimmet suçunun mağduru ise toplumu oluşturan tüm bireylerdir, zimmete geçirilen mal değerlerine sahip bulunanlar ise, bu suçun işlenmesi dolayısıyla suçtan zarar gören konumunda ve toplumu oluşturan bireyler olması nedeniyle de işlenen suçun mağdurudurlar.
Yasalarımızda, bazen “mağdur” ( 5271 sayılı CYY’nın 12 ve 237 md., 5237 sayılı TCY’nın 86/2, 131 md.), bazen de “suçtan zarar gören kişi” (5271 sayılı CYY’nın 237 md., 5237 sayılı TCY’nın 73.md.), denilen zarar gören ferde aktif veya pasif süje olarak haklar tanınır, ödevler verilirken, her hak ve ödevde yasa koyucunun farklı ölçü ile hareket etmesi mümkündür. Örneğin şikâyet hakkı tayin edilirken başka, kamu davasına katılma hakkı tayin edilirken başka ölçü tutulmuş olabilir. Dolayısıyla “suçtan zarar gören” terimi ihtiyaca göre yorumlanmalıdır. Örneğin; hâkimlerin objektifliğini en iyi biçimde sağlayabilmek amacı, hâkimin davaya bakamayacağı halleri düzenleyen CYY’nın 22. maddesinde geçen “suçtan kendisi zarar görmüşse” terimini en geniş biçimde yorumlanmayı gerektirir. (Kunter-Yenisey-Nuhoğlu Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, 16. Bası, s.361)
5237 sayılı Yasanın kazanç müsaderesini düzenleyen 55. maddesindeki “mağdur” ibaresi de, dar anlamda suçtan zarar göreni de kapsayacak şekilde yorumlanmalı, işlenen suç nedeniyle elde edilen kazancın, meşru hak sahiplerinin belirlendiği veya belirlenme olanağının bulunduğu ahvalde kazanç müsaderesine hükmedilmemelidir.
Öte yandan; 55. maddenin 2. fıkrasıyla, eşya ve maddi menfaatlere el konulamadığı veya bunların merciine teslim edilmediği durumlarda da, bunların karşılığını oluşturan değerlerin zoralımına olanak tanınmıştır. Bu durumda dahi, suçtan mağdur olanın belirlenebildiği durumlarda zoralım kararı verilemeyeceğinde kuşku yoktur.
Somut olayda; Sümerbank Balıkesir Şubesi’nde 2. Müdür olarak görev yapmakta olan ...’in 05.04.1995-04.01.1996 tarihleri arasında toplam 15 kişiye ait hesaplardan 2.401.662.486 TL. ve 41.234.22 Alman Markını kendisine yakınlığı bulunan kişilerin hesaplarına virman yapmak suretiyle zimmetine geçirdiği anlaşılmaktadır.
Hükümlü hakkında yürütülmekte olan ceza davası yanında, zimmete konu edilen zararın tazmini için Sümerbank A.Ş. tarafından açılmış bir hukuk davası bulunduğu anlaşılmakta ise de bu konuda dava açılıp, açılmamasının zoralım konusunda verilecek karara herhangi bir etkisi bulunmamaktadır.
Yargılamaya konu zimmet suçunun mağdurunun Sümerbank tüzelkişiliği olduğu açıkça anlaşıldığından olayda kazanç müsaderesinin uygulanma koşulları bulunmamaktadır. Bu nedenle Yerel Mahkemece kazanç müsaderesine karar verilmemiş olması isabetli ve yasaya uygundur.
2- Hükümde 5237 sayılı TCY’nın 53/1. maddesine ilişkin uygulama yapılmasının gerekip gerekmediğine ilişkin uyuşmazlık nedeninin değerlendirilmesinde;
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.06.2008 gün ve 56-156 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, kasten işlenen suçlarda hapis cezasına mahkûmiyet halinde, mahkûmiyetin yanı sıra güvenlik tedbirlerinin uygulanması gereken hallerde buna da hükmolunması zorunludur. Ancak, mahkûmiyetin yasal sonucu olması ve kazanılmış hakka konu olmaması nedeniyle her zaman infaz edilebileceğinden bu hususa ilişen eksiklik tek başına bozma nedeni olarak değerlendirilmemekte ve uygulamada eksikliğe işaret edilmekle yetinilmektedir. Hükmün başka bir nedenle bozulması halinde ise bu hususun da bozma nedeni olarak ekleneceğinde kuşku bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin bu nedene yönelik direnmesi isabetsiz ise de; bu hususun tek başına bozma nedeni yapılması, hükümdeki hukuka aykırılığı giderecek başkaca bir yöntemin bulunması nedeniyle yargılama ekonomisi ilkesiyle de bağdaşmayacaktır.
Kazanç müsaderesine ilişkin direnme nedeninin isabetli bulunması nedeniyle, hapis cezasına mahkûmiyetin doğal sonucu olarak uygulanması gereken 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 53. maddesinin 1. fıkrasının, yasaya aykırı olarak hükümde gösterilmemiş olması sonuca etkili görülmediğinden, katılan vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile eleştirilen husus dışında usul ve yasaya uygun olan direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Balıkesir Ağır Ceza Mahkemesinin 14.12.2007 gün ve 113-503 sayılı direnme hükmünün ONANMASINA,
2- Dosyanın Balıkesir Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak 16.12.2008 günü oybirliği ile karar verildi.