Esas No: 2008/5-161
Karar No: 2008/212
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2008/5-161 Esas 2008/212 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2008/5-161 E., 2008/212 K.
"İçtihat Metni"
Zorla ırza geçme suçundan sanık M..... N...Emre E...’nin yapılan yargılaması sonucunda 765 sayılı TCY.nın 416/1, 418/2, 59/2, 31 ve 33. maddeleri uyarınca 8 yıl 9 ay ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına, ömür boyu kamu hizmetinden yasaklanmasına, hapis hali sona erinceye kadar yasal kısıtlılık halinde bulundurulmasına ve gıyaben tutuklanmasına ilişkin Ankara 6.Ağır Ceza Mahkemesince 24.12.2003 gün ve 161-425 sayı ile verilen hükmün sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 08.11.2004 gün ve 5115-7174 sayı ile;
“Mağdurenin olayı, yanında çalışmakta olduğu Dr.C..... B....’nın darp edildiğini görüp, şikayet etmesini söylemesine kadar çevresinden saklanması, keza hayatın olağan akışına uygun düşmeyen tüm aşamalardaki çelişen ve değişen anlatımları karşısında, sanığın olayda mağdurenin rızası olduğuna dair savunması ve bunu teyit eden tanıklar E.... A.... ve Z.... Ü...."in anlatımları gözetilerek sanığın yüklenilen suçu zorla işlediği yolunda savunmasının aksini kabule elverişli mahkumiyete yeter kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı halde, beraatı yerine yazılı gerekçelerle mahkumiyetine karar verilmesi...”
” isabetsizliğinden bozulmasına ve sanık hakkındaki gıyabi tutuklama kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme bozmaya uyarak 29.03.2006 gün ve 37-140 sayı ile sanığın beraatına hükmetmiş, katılan vekilinin temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5.Ceza Dairesince 14.04.2008 gün ve 12815-3447 sayı ile hüküm onanmıştır.
Yargıtay C.Başsavcılığınca 04.06.2008 gün ve 169786 sayı ile;
“...Toplanan tüm deliller karşısında sanığın, katılanın zorla ırzına geçtiğine ilişkin kuşku bulunmamaktadır. Suç istatistiklerindeki, cinsel şiddet içeren suçların diğer suçlara oranla göreceli olarak daha az oranda görülüyor gibi gözükmesine karşın aslında cinsel şiddet oranının bilinenden çok daha yüksek olduğuna dair haklı inanç ile cinsel şiddete maruz kalan bireylerin, suçlanacağına, her hangi bir şey olmayacağına, kendilerinin ve yakın çevrelerinin zarar göreceğine inanarak olayı gizlemeyi tercih edebildikleri yönündeki, yüksek dairenin uygulamalarında ve doktrinde de kabul gören bilimsel ve yaşamın olağan akışına uygun değerlendirmeler gözetildiğinde, katılanın gecikmiş bir şikâyetinden söz edilemeyeceği de açık bulunmaktadır.
Nitekim doğrudanlık ve yüzyüzelik ilkesi gereğince sanık, mağdur ve tanıkları dinleyip, savunma ve anlatımları bu çerçevede oluşan vicdani kanaatine göre değerlendirme olanağına sahip olan yerel mahkemece verilen ilk karar da sanığın mahkûmiyeti yönünde ve yerindedir.
Açıklanan sebeplerle, maddi olayımızda hükümlülüğe yeterli, kesin ve inandırıcı delil mevcut iken sanık hakkında verilen beraat kararının onanması isabetli bulunmamaktadır...”
” gerekçesiyle, itiraz yasayoluna başvurularak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına,
Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi istenilmiştir.
Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık M..... N...i E...’nin zorla ırza geçme suçundan beraatına karar verilen olayda Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanığın 19.04.2003 tarihinde katılana karşı zorla ırza geçme suçunu işleyip işlemediğine yani suçun sübutuna ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
10.07.1983 doğumlu olan katılan F.... Kaya kolluk tarafından 19.04.2003 alınan ifadesinde aynen; “
“Tedavi merkezinde asistan olarak çalışmaktayım. Sanıkla bir aya yakın duygusal yakınlığım oldu, birlikte kafeye ve yemeklere gitmiştim. Benimle evleneceğini söyleyip ailesiyle tanıştırmıştı. Fakat bir hafta önce kendi sorunlarımdan dolayı kendisiyle görüşmek istemediğimi söyleyip ayrıldım.
18.04.2004 günü saat 21.00 sıralarında arkadaşımın doğum günü nedeniyle Kurtuluş Körler Derneğine gittim. Saat 23.45 sıralarında ayrılıp arkadaşımın otosu ile eve gelmekte iken kardeşim G.... beni cepten arayıp sanığın yanında olduğunu, evimizin önünde oto içinde beklediklerini sanığın benimle görüşmek istediği bir konu olduğunu söyledi. Evin önünde inip sanığın ve kız kardeşimin içinde beklediği beyaz Opel Astra araca gittim. Kardeşim arkaya geçip ben de öne oturdum. Sanığa kendisiyle görüşmek istemediğimi beni neden rahatsız ettiğini sordum. Bana ‘
‘sen benimsin benden başkasının olamazsın’ dedi. Ben oto içinde kız kardeşimle ne işi olduğunu sorup bağırınca sanık kardeşim G....’ü benimle yalnız olarak konuşup birkaç dakika sonra beni bırakacağını söyleyip indirdi. Ben de inmek istedim ama otoyu hareket ettirdi. Oto içinde beni tokatla dövmeye başladı. Bağırdıysam da kimse duymadı. Beni kendisine ait olduğunu söylediği K.....i Caddesi 1../5 nolu yere getirdi. Ağzımı kapatarak beni 5 nolu eve zorla götürdü. Kapıyı kilitleyerek bana tekme tokat atarak ‘
‘sen benim olacaksın bunun başka yolu yok seni sinkaf edeceğim’ diyerek yarım saat beni darp etti. Ben bu sırada dayağın etkisiyle bayıldım. Uyanınca kendimi evin salonundaki koltukta çıplak vaziyette buldum. Üzerimdeki elbiseleri nasıl çıkarttığını anlamadım. Baygınlığım esnasından sanığın beni dudaklarım ve çeşitli yerlerimden öptüğünü hissettim ama gücüm olmadığından karşı koyamadım. Ayılınca sanık benim yanımda yatıyordu kızlığımın bozulduğunu ve benimle ilişkiye girdiğini anladım. Ben bakireydim. Sanık beni darp etmek suretiyle baygınlık geçirdiğim esnada isteğim dışında ilişkiye girdi.
Kilitli bulunan kapının anahtarını aradığım sırada sanık uyandı beni tekrar darp etmeye başladı. Ağlayarak sürekli beni bırakmasını söyledim şoka girmiştim. Sanık ‘
‘seninle mi uğraşacağım, çek git bana hiçbir şey yapamazsın’ diyerek hakaret dolu sözler ve alaycı bir tavırla evden çıkarttı. Ben de ticari bir taksi ile eve gittim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Bir süre dinlendikten sonra 09.30 sıralarında işe gittim. Yanında çalıştığım Dr. C..... B.... benim darbedildiğimi görmesi üzerine tecavüze uğradığımı söylemeden darb edildiğimi söyledim. Benim şikayetçi olmamı söyleyince karakola geldim. Sanık benim Siemens C 5. marka cep telefonumu da duvara vurarak kırdı. Şikâyetçiyim.”
” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Katılanın el yazısıyla Ankara C.Başsavcılığına hitaben yazdığı 20.04.2003 tarihli dilekçesi ise aynen; “
“Hernekadar erkek arkadaşım M..... N...i E...’den şikayetçi olmuş isem de aramızda zorla herhangi bir şey olmadığından ve aramızda kıskançlıktan dolayı darp olduğundan şikayetimden vazgeçiyorum. Kendisi bana zorla tecavüz etmemiştir.”
” biçiminde olup aynı tarihli C.Savcılığı ifadesinde de; “
“Sanık benim rızam ile ırzıma geçip kızlığımı bozdu aramızda bundan sonra münakaşa çıkıp kavga oldu bende emniyete gidip o şekilde beyanda bulundum. O ifadem kısmen doğru değildir. Sanık beni alıkoymadı kendi rızamla gittim. Kendi rızamla sanıkla cinsel ilişkide bulundum. Daha sonra kavga ettik yüzüm gözümdeki yaralar bu kavgadan oldu. Şikâyetçi değilim.”
” demiştir.
28.04.2003 tarihinde katılan bu kez C.Savcılığına verdiği dilekçede, kolluk ifadesindeki iddialarını sıralandıktan sonra gözaltına alınınca gerek sanığın kendisi ve gerekse ailesinin kendisini ve ailesini ölümle tehdit etmesi sonucunda avukatların söylediği feragat dilekçesinin yazdırıldığını, şikayetçi olduğunu beyan etmektedir.
Katılanın mahkeme beyanı içerik olarak kolluk ifadesinin benzeri mahiyetinde olup bundan farklı olarak;“
“... Savcılığa verilen dilekçe benim yazımla ancak sanığın avukatı tarafından yazdırılmıştı kabul etmem, baskı kurulmuştu çok yorgun ve bitkindim Savcılığa verdiğim ifadede ne dediğimi bilemiyorum... sanığın ailesi savcılığın önünde gelinimiz olacaksın diye baskı yaptılar...”
” demiştir.
Katılanın 1985 doğumlu kardeşi tanık G.... A.... K... kolluktaki 19.04.2003 tarihli ifadesinde aynen; “
“18.04.2003 günü 00.30 sıralarında M..... N... E... evimizi arayarak bana ‘
‘ablanın nerede olduğunu bilmiyorum arayacağım, evinizin önünde otomda bekliyorum sende gel’ dedi. Ben çıkmak istemediğimi söyledim ancak defalarca aradığı için ailemin duymasından korkarak binanın önüne indim. Binanın önüne indiğimde M..... N... çalışmakta olan beyaz bir Opel Astra aracın içinde oturmakta idi. Yanına gidip ne istediğini sorduğumda bana kendi cep telefonumdan ablamın telefonunu arayarak çağırmamı istedi. Bende arayarak ablama M..... N... E...’nin evimizin önünde beklemekte olduğunu benimde yanında olduğumu kendisiyle görüşmek istediğini söyledim. Ablam 20 dakika sonra davetli gittiği yerden geldi. Ablam gelene kadar sanık bana ablamın nerede olduğunu sordu ve onu ne kadar çok sevdiğinden konuştu. Ablam gelince ben arka koltuğa geçtim ablam ön koltuğa oturdu. Aralarında tartışırlarken ablam kendisiyle görüşmek istemediğini söyleyince ablama küfür ederek tokat attı. Daha sonra M..... N... ablamı birkaç dakika sonra geri getireceğini kendisiyle özel konuşacağını söyleyerek beni otodan indirdiler ben de eve gittim. Saatler geçmesine rağmen ablam geri gelmedi. Ben uyuduğum için eve geldiğini görmedim sabah işe giderken yüzünde morluklar gördüğümden darbedildiğini anladım. Ben ablamın tecavüze uğradığını karakolda öğrendim. Eve gelince bana bir şey anlatmadı. Ablam sanıkla kısa bir süre arkadaşlık yaptı son zamanlarda görüşmüyordu”
” şeklinde beyanda bulunmuş, mahkemede kolluk beyanına ilave olarak; “
“...ablam arabaya benim için bindi, evimizin 100 metre ilerisinde oldu, olaydan sonra ablam eve gelip eve görücü geleceğini söyledi, ailem bilmiyordu, ablam korktuğu için anlatmadı daha sonra anlattı”
” demiştir.
Soruşturma aşamasında ifadesi bulunmayan tanık E.... A.... mahkemedeki beyanında aynen; “
“Olayın ertesi günü sanığın babası aradı, başlarına olay geldiğini söyleyip yardım istedi, karakola gelip mağdur tarafla konuşmak istedik, ortada iki sevgilinin düşmanca tavırları vardı, ben ikisini de buluşturarak konuştum, hatta mağdurenin teyzesinin kızı A...... Ö....’da yanımızda idi. Mağdure zorla değil gönlüyle gittiğini ve beraber olduklarını söyledi, hatta sanığı kıskandırmak için bir erkek arkadaşını aradığını o sırada sanığın kendisine tokat vurduğunu alkol alarak ilişkiye girdiklerini anlattı. Olay nedeni ile mağduriyetin giderilmesi için senet verilmiştir. Senetteki yazılar bana aittir. İmza M.Ş....(sanığın babası) beye aittir. Art niyet görüldüğü için verildi, senedi verince artniyet çıktı”
” demiştir.
Bu tanığın beyanı üzerine mahkemece ifadesine başvurulan tanık A......l Ö.... aynen ; “
“F....’nın teyzesinin kızıyım olay günü saat 11.00 sıralarında müşteki beni aradı, karakola gittiğini benim de gelmemi şokta olduğunu söyledi, karakola gittim yüzündeki darp izini gördüm korktum, üstü başı hırpalanmıştı çantası kopmuştu, fazla konuşamadı, konuşacak halde değildi, sonra E... tarafından kaçırıldığını, kendisine tecavüz ettiğini anlattı. Tanık E.... A....’un anlattıkları doğru değildir. F.... zorla kaçırılmadığını söylemedi, bu tanık ve sanığın babası bizi iknaya çalışıyordu, ‘
‘evlenmen gerekir aksi halde ailen duyacak kötü olacak’ diye sözler söylediler. Ailemizin duymasından tedirgin olacağımızı bildiklerinden bu şekilde konuştular. Mağdur zorla kaçırıldığını ve zorla tecavüz edildiğini söylüyordu. Sanığın babası oğlunun ODTÜ mezunu olduğunu belirterek oğlunun hapse gireceğinden endişe ediyordu. E...’nin babası etrafına sivil polisleri toplamış savcılıkta da bizi kıskaç altına alıp baskı mahiyetinde sözler söylüyordu, ben şikayetçi olmasını onlar ise olmamasını söylüyordu. ‘
‘Biz onları evlendireceğiz’ şeklinde konuşarak baskı yapıyorlardı. Sanık vekilinin bürosuna gittik F....’nın ikna edilmesi ile ilgili konuşmalar oldu. Devamlı F....’nın yanına götürüp ikna etmemi söylüyorlardı. Ş.... E... Savcılıkta bize 10 milyarlık senet verdi, elinizde bulunsun dediler, senet bana verildi değeri 10 milyardı”
” biçiminde beyanda bulunmuştur.
Kollukta müdafii huzurunda susma hakkını kullanan sanık 20.04.2003 tarihli C.Savcılığı ifadesinde; “
“Müştekiyi zorla kaçırıp ırzına geçmedim. Kendisiyle arkadaşlığımız vardır, olay tarihinde rızasıyla birlikte babamın işyerine gittik orada birlikte olduk daha sonra aramızda kıskançlık nedeniyle tartışma çıktı ve kavga ettik olay bu şekilde oldu”
” şeklinde savunmada bulunmuştur.
Mahkemede ise aynen; “
“Müşteki ile beraber olduk ama kızlığını ben bozmadım, ırzına geçmedim gönlüyle beraber oldum, duhul olmamıştır, duhul olmadan kızlık zarı bozulmadan içeriye girmeden ne derece sevişilebilir ise o derece seviştim, şubat ayında tanıştık. Ben 10 milyarlık senedin neden verildiğini bilmiyorum. Ben savcıya duhul olmadığını söylemiştim, o anda ikimizin arkadaş olduğunu söylediğimiz için fazla önemsenmedi ”
” demiştir.
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Ankara Şube Müdürlüğünce 19.04.2003 gün ve 20534 sayı ile saat 15.27’de düzenlenen raporda;
"F.... Kaya’nın yapılan muayenesinde,
a-Alkol almadığı,
b-Hymen muayenesinde; saat 7 hizasında kaideye kadar inen "taze yırtık" tespit edilmiş olup bu haliyle bakire olmadığı,
c- Anus ve civarında fiili livatanın maddi delillerine rastlanılmadığı,
d- Frontal orta bölgede 1x2 cm. çapında hafif ödem ve hafif ekimoz, sol üst göz kapağında dış kısımda ve sol alt göz kapağında tamamen olmak üzere ekimoz, boyunda sağ tarafta yüzeysel abrazyon, sol skapula üzerinde halka şeklinde diş izine uyar ekimoz, her iki göğüste hassasiyet, ayrıca vajinal muayenede basmakla ağrı tespit edilmiş olup arızasının 5 gün mutad iştigaline engel teşkil ettiği”
” belirtilmektedir.
Ankara Kriminal Polis Laboratuarının 20.05.2003 gün ve 1041 sayılı raporunda ise, mağdurenin iç çamaşırındaki kan örneğinin bir bayana, aynı iç çamaşırındaki vücut sıvısının da erkek bir şahsa ait olduğu tespitine yer verilmiştir.
Kolluk tarafından düzenlenen 19.04.2003 tarihli tutanakta, katılana ait Siemens C 55 marka telefonunun kullanılamayacak şekilde kırık olduğu tespit edilmiştir.
Tanıklar E.... ve A...... tarafından sanığın ailesince katılana verildiği belirtilen senedin fotokopisinin incelenmesinde; teminat için verildiği şerhi konulan tarihsiz 10 milyarlık senedin borçlusunun sanığın babası M.Ş.... E..., alacaklısının katılan F.... Kaya olduğu görülmektedir.
Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dahiliye Kliniğinin 24.09.2003 gün ve 156573 sayılı epikriz raporunda, katılanın 50 civarında hap içerek intihara kalkıştığı belirtilmektedir.
Dosyada bulunan bilgi ve belgeler bir bütün olarak ele alınıp değerlendirildiğinde;
Aralarında duygusal bir ilişki bulunan sanık ve katılanın olaydan bir süre önce ayrıldıkları, olay gecesi ısrarlı bir şekilde katılanla görüşmek isteyen sanığın otomobili ile katılanın evinin önüne gelip katılanın kız kardeşi tanık G.... A....’u çağırdığı, onun vasıtasıyla ulaştığı katılanı arabasına alarak babasının işyerine götürdüğü ve burada zorla ırzına geçerek kızlığını bozduğu tüm dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Katılanın şikayetten vazgeçme dilekçesini, ailesinin olaydan haberdar olacağı korkusu ve sanığın ailesinin sanık ile kendisini evlendirecekleri vaadi üzerine verdiği hatta bu konuda kendisine sanığın babası tarafından güvence olarak 10 milyar liralık senet verildiği tanık beyanlarıyla sabittir. Adli Tıp Kurumundan alınan, “
“hymen muayenesinde, saat 7 hizasında kaideye kadar inen taze yırtık”
” ve “
“Frontal orta bölgede 1x2 cm. çapında hafif ödem ve hafif ekimoz, sol üst göz kapağında dış kısımda ve sol alt göz kapağında tamamen olmak üzere ekimoz, boyunda sağ tarafta yüzeysel abrazyon, sol skapula üzerinde halka şeklinde diş izine uyar ekimoz, her iki göğüste hassasiyet, ayrıca vajinal muayenede basmakla ağrı”
” şeklindeki tespitleri içeren rapor ile Ankara Kriminal Polis Laboratuarının mağdurenin iç çamaşırındaki kan örneğinin bir bayana, vücut sıvısının da erkek bir şahsa ait olduğunu saptayan raporu da katılanın aşamalardaki özü itibarıyla birbiriyle uyumlu beyanlarını doğrulamaktadır. Buna karşın kollukta susma hakkını kullanan sanığın C.Savcılığındaki katılanla rızaen cinsel ilişkiye girdiği beyanı ile mahkemedeki cinsel ilişkiye girmeden seviştikleri şeklindeki savunması birbiriyle tamamen çeliştiği gibi dosya içeriğine de uygun düşmemektedir.
Bu itibarla, sanığın suç tarihinde katılanın zorla ırzına geçerek kızlığını bozduğu sübuta erdiği ve mahkumiyet hükmü kurulması gerektiğinden Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Dairenin onama kararının kaldırılmasına ve Yerel Mahkemenin beraat kararının bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım kurul üyesi, Yerel mahkemenin beraat kararı ile bunu onayan Özel Dairenin kararının isabetli olduğundan itirazın reddi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:Açıklanan nedenlerle,
1-Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2-Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 14.04.2008 gün ve 12815-3447 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 29.03.2006 gün ve 37-140 sayılı beraat hükmünün BOZULMASINA,
4-Dosyanın mahkemesine gönderilmek üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 07.10.2008 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.