Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2008/9-168 Esas 2008/210 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2008/9-168
Karar No: 2008/210

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2008/9-168 Esas 2008/210 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Tokat 2. Asliye Ceza Mahkemesi, sanıkların dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu yaralama suçundan beraatına karar verdi. Ancak, Yargıtay 9. Ceza Dairesi dosyayı inceledikten sonra, Yüksek Sağlık Şurasından görüş alınmadan hüküm kurulmasının yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle kararı bozdu. Yerel Mahkeme bu kez Adli Tıp Kurumu raporlarını inceleyerek, sanıkların kusurlu olmadığı yönünde karar verdi ve mahkeme kararı bozulduğu için direnme kararı aldı. Ancak, bu kez sanık ve katılımların haberi olmadan, yalnızca avukatlara tebligat yapılarak direnme hükmü kuruldu. Kararda geçen kanun maddeleri ise şöyle:
- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu Madde 307
- 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Madde 8
- 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun Madde 75
- 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu (mülga) Madde 326
Ceza Genel Kurulu 2008/9-168 E., 2008/210 K.

Ceza Genel Kurulu 2008/9-168 E., 2008/210 K.

  • DİKKATSİZLİK VE TEDBİRSİZLİK SONUCU YARALAMA
  • HÜKMÜN ALEYHE BOZULMASI
  • YÜKSEK SAĞLIK ŞURASININ GÖRÜŞLERİ
  • 5271 S. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [ Madde 307 ]
  • 5320 S. CEZA MUHAKEMESİ KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ... [ Madde 8 ]
  • 1219 S. TABABET VE ŞUABATI SANATLARININ TARZI İCRASINA ... [ Madde 75 ]
  • 1412 S. CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) [ Madde 326 ]
  • "İçtihat Metni"

    Sanıklar E... Y.... ve S.... B.......’nın, dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu yaralama suçundan beraatlarına ilişkin Tokat 2. Asliye Ceza Mahkemesince 21.04.2005 gün ve 724-191 sayı ile verilen kararın, katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 11.07.2006 gün ve 2852-4176 sayı ile;

    “Doktor ve Ebe olan sanıkların mesleklerinin icrasından doğan suç nedeniyle 1219 sayılı Kanunun 75. maddesi hükmü uyarınca kusurlu olup olmadıklarının Yüksek Sağlık Şurasından görüş alınmasından sonra hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, eksik incelemeyle karar verilmesi”

    ” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

    Yerel Mahkeme ise 11.12.2006 gün ve 380-545 sayı ile;

    “Sanıklara kusur isnadının mümkün olup olmadığı konusunda önce Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulundan rapor istenilmiş, bu kurul tarafından verilen raporda sanıklara kusur isnadının mümkün olmadığı yolunda oyçokluğu ile görüş bildirilmiştir. Kararın oyçokluğu ile verilmiş olması nedeniyle bu defa Adli Tıp Genel Kurulundan bu konuda görüş istenilmiştir. Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu 13.01.2005 tarihli 4 sayılı dört sayfalık gerekçeli raporunda meydana gelen olaydan dolayı sanıklara kusur isnadının mümkün olmadığı konusunda iki muhalif oya karşılık 37 oyla ve oyçokluğu ile görüş bildirmiştir. Kovuşturmanın bu şekilde tamamlanmış olmasına rağmen Yüksek Daire tarafından Adli Tıp Kurumu raporlarının yeterli olup olmadığı, yetersiz ise hangi noktalardan yetersiz olduğu, hangi noktalardan adalete ve hakkaniyete uygun düşmeyeceği konusunda hiçbir eleştiriye girilmeden soruşturmanın eksik yapıldığı gerekçesiyle mahkememizin kararı bozulmuştur. 1219 sayılı Yasanın 75. maddesinin düzenlemesi “

    “... mahkemelerin muvafık görecekleri muhtebilerin rey ve mütalaasına müracaat hakkındaki serbestileri baki kalmak şartıyla Meclisi Alii Sıhhinin mütalaası istifsar edilir”

    ” şeklinde olup, maddeden açıkça anlaşılacağı gibi Yüksek Sağlık Şurası görevden kaynaklanan suçlardan dolayı görüşüne başvurulması zorunlu olan bir meclis olmayıp görüşleri “

    “yol gösterici”

    ” niteliktedir. Buna karşılık 2659 sayılı Adli Tıp Kanununun 1. maddesinde kuruluş amacının “

    “adalet işlerinde bilirkişilik yapmak”

    ” olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunun raporu yeterli ve inandırıcı bulunmuştur”

    ” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.

    Bu hükmün de o yer C.savcısı ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “

    “bozma”

    ” istekli, 11.06.2008 gün ve 49716 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

    TÜRK MİLLETİ ADINA

    CEZA GENEL KURULU KARARI

    Sanıkların dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu yaralama suçundan beraatlarına karar verilen olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında çözümlenmesi gereken hukuki uyuşmazlık, 1219 sayılı Yasanın 75. maddesi uyarınca sanıklar hakkında Yüksek Sağlık Şurasından karar alınması suretiyle soruşturmanın genişletilmesinin gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.

    Uyuşmazlık konusuyla ilgili 1219 sayılı Yasanın 75. maddesi, “

    “Tababet ve şuabatı sanatlarının icrasından mütevellit ceraimde mahkemelerin muvafık görecekleri muhtebirin rey ve mütalaasına müracaat hakkındaki serbestileri baki kalmak şartıyla meclisi alii sıhhinin mütalaası istifzar edilir”

    ” hükmünü taşımaktadır.

    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında da vurgulandığı üzere;

    Bu yasa hükmüne göre, sağlık mesleği mensuplarının tedavi görevlerini yerine getirirken, bu görevin yerine getirilmesinden doğan suçlarının kovuşturulmasında Yüksek Sağlık Şurasından görüş sorulması gerekmektedir. Buyurucu nitelikteki bu hüküm, Hakime takdir hakkı tanımamakta, sağlık mesleği mensuplarının tedavi görevleri ile ilgili işledikleri suçlarda, Yüksek sağlık Şurasının görüşünün alınmasını yasal bir zorunluluk haline getirmektedir.

    Somut olayda sanıklara yüklenen suçun tedavi görevleri ile ilgili olduğu hususunda bir uyuşmazlık ve kuşku bulunmamaktadır. Yerel Mahkemece, anılan Yasa hükmünün yanlış yorumlanması sonucunda, Yüksek Sağlık Şurasının görüşü alınmadan yargılamaya devamla hüküm kurulması yasaya aykırı ve isabetsizdir.

    Öte yandan, bozmadan sonra yapılan yargılamada yalnızca sanık müdafii ve katılanlar vekiline tebligat yapılarak, duruşmada bozma kararına karşı diyeceklerinin sorulması ile yetinilmiş, sanık ve katılanlar duruşmadan ve bozma kararından haberdar edilmeden gıyaplarında yargılama yapılarak duruşma bitirilip direnme hükmü kurulmuştur.

    Beraata ilişkin hüküm, katılanlar vekilinin temyizi üzerine sanıklar aleyhine sonuç doğuracak şekilde bozulmuş, Yerel Mahkemece sanıklar vekiline davetiye tebliğ edilerek dinlenmesiyle yetinilmek suretiyle direnme hükmü kurulmuştur.

    Hükmün aleyhe bozulması halinde davaya yeniden bakacak mahkemece, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY.nın 326. maddesi gereğince sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunlu olup, bu zorunluluk 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasasının 307/2. maddesinde de aynı kurala yer verilmesi nedeniyle halen de sürmektedir. Anılan bu yasa hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğuracak olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki kanıtlarını sunma olanağı tanınmalıdır. Bu yasa hükümleri, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayanan ve uyulmasında zorunluluk bulunan buyurucu kurallardandır.

    Somut olayda, aleyhe sonuç doğurabilme olasılığı nedeniyle, sanıklar aleyhine olduğu yönünde kuşku bulunmayan bozma kararına karşı, sanıkların diyecekleri saptanmadan, yokluklarında karar verilmesi yasaya aykırıdır.

    Bu itibarla diğer yönleri incelenmeyen direnme hükmünün öncelikle saptanan bu usul yanılgıları nedeniyle bozulmasına karar verilmelidir.

    SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;

    1-Saptanan usul yanılgıları nedeniyle isabetsiz olan Tokat 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 11.12.2006 gün ve 380-545 sayılı direnme hükmünün diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,

    2-Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 07.10.2008 günü tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliği ile karar verildi.

    Hemen Ara