Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2008/8-188 Esas 2008/208 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2008/8-188
Karar No: 2008/208

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2008/8-188 Esas 2008/208 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu 2008/8-188 E., 2008/208 K.

Ceza Genel Kurulu 2008/8-188 E., 2008/208 K.

  • HÜRRİYETİ BAĞLAYICI CEZA
  • ÖDENMEYEN PARA CEZALARI
  • ZAMAN BAKIMINDAN UYGULAMA
  • 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 7 ]
  • 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 9 ]
  • 5252 S. TÜRK CEZA KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ ... [ Madde 9 ]
  • 5271 S. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [ Madde 231 ]
  • 765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 456 ]
  • 1412 S. CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) [ Madde 305 ]
  • "İçtihat Metni"

    Sanık Ç.... D....’nın yaralama suçundan, 765 sayılı Yasanın 456/4. maddesi uyarınca 218.103.000 TL ağır para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 13.06.2003 gün ve 315-139 sayılı hüküm,

    Katılan vekili ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 23.11.2005 gün ve 1300-10915 sayı ile;

    “5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 7. maddesinde “

    “zaman bakımından uygulama”

    ”, 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddesinde “

    “lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul”

    ” kurallarının düzenlenmesi, aynı Kanunun 12. maddesi ile 765 sayılı Türk Ceza Kanununun yürürlükten kaldırılması, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve bu Kanunların hükümden sonra 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunması karşısında;

    5237 sayılı Kanunun 7. ve 5252 sayılı Kanunun 9. maddeleri uyarınca sanığın hukuki durumunun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri de nazara alınarak yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,”

    ” gerekçesiyle bozulmuştur.

    Bozmaya uyan Yerel Mahkemece 11.10.2006 gün ve 68-379 sayı ile;

    765 sayılı Yasanın sanık lehine bulunduğu gerekçesiyle, sanığın aynı Yasanın 456/4. maddesi uyarınca 216 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiş,

    Sanık müdafii tarafından temyiz edilen bu hüküm de dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 14.04.2008 gün ve 4553-3948 sayı ile;

    “Hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 562. maddesiyle değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231. maddesindeki koşulların varlığı halinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünde mahkemesince değerlendirme yapılması zorunluluğu,”

    ” gerekçesiyle bozulmuştur.

    Yargıtay C.Başsavcılığınca 14.07.2008 gün ve 69694 sayı ile;

    “21.07.2004 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 5219 sayılı Yasa ile değişik 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 305/1. maddesi uyarınca 2000 YTL’ye kadar (2000 YTL dâhil) para cezasına dair hükümlerin kesin olduğu gerekçesiyle itiraz yasayoluna başvurularak bozma kararının kaldırılması ve temyiz isteminin reddine karar verilmesi talep edilmiştir.

    Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

    TÜRK MİLLETİ ADINA

    CEZA GENEL KURULU KARARI

    Sanığın 1 Haziran 2005 tarihinden önce işlediği, yaralama suçundan 765 sayılı TCY’nın 456/4. maddesi uyarınca 216 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, hükmün temyiz yeteneğinin bulunup bulunmadığının saptanmasına ilişkindir.

    5320 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesi uyarınca, iki milyar liraya kadar (iki milyar dâhil) para cezalarına dair olan hükümler ile yukarı sınırı onmilyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri ve yasalarda kesin olduğu belirtilen hükümlerin temyiz yeteneği bulunmamaktadır.

    Bir kısım hükümlerle ilgili olarak yasa yollarına başvurulması olanağının sınırlandırılması, iç hukukta olduğu kadar uluslararası sözleşmelere de konu olmuş, konuyla ilgili olarak, İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerin Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesine Ek 7 Nolu Protokol’ün, “

    “Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı”

    ” başlıklı 2. Maddesinde;

    “1.Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkûm edilen her kişi, mahkûmiyet ya da ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceletme hakkına haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanabilme gerekçeleri de dahil olmak üzere, yasayla düzenlenir.

    2.Bu hakkın kullanılması, yasada düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatını müteakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkûmiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir.”

    ” hükmüne yer verilmiştir.

    Türkiye Cumhuriyeti tarafından 14.03.1985 tarihinde imzalanan bu ek protokol, TBMM tarafından henüz onaylanmaması nedeniyle Anayasanın 90. maddesi uyarınca yasa hükmü niteliğini kazanmamış ise de, konu ile ilgili açıklamalarda bulunan, Kunter-Yenisey; “

    “Sözleşmeye aykırı düşmemeğe çalışmak için 7 numaralı Protokolün yürürlüğe girmesini yani kanun hükmünde sayılmasını beklemeğe ihtiyaç yoktur. Kaldı ki bu protokol şimdiden Anayasamızın hukuk diye adlandırdığı ‘

    ‘hukukun genel prensipleri”

    ” olarak ‘

    ‘yazılı olmayan hukuk’u oluşturmakta ve mahkemelerimiz, kanuna olduğu kadar hukuka da uygun karar vermek mecburiyetindedirler.”

    ” görüşlerini belirttikten sonra protokolün bu hükmünü de nazara almak suretiyle kesinlik için aranan ölçütleri;

    “a) Suç hürriyeti bağlayıcı ceza gerektirmemeli veya gerektirmiyor sayılmalıdır.

    b) Ödenmeyen para cezası hapse çevrilememelidir.

    c)Öngörülmüş olan para cezası da belirlenmiş sınırı aşmamalıdır.”

    ” şeklinde açıklamışlardır.(Ceza Muhakemesi Hukuku, İkinci Kitap, 12. Bası, sh.1157 vd.)

    O halde CYUY’nın 305. maddesinin 1. fıkrasındaki kesinlik sınırını, maddede belirtilen kesinlik sınırları içinde kalmak koşuluyla, başkaca hiçbir hak kısıtlaması sonucunu doğurmayan, para cezasına ilişkin veya para cezası öngörülmüş hükümlerle sınırlı olarak yorumlamak yasanın ruhuna ve uluslararası sözleş¬

    ¬melerle getirilen ilkelere daha uygun bir çözüm olacaktır.

    647 sayılı Yasanın yürürlükte bulunduğu dönemde işlenen suçlar yönünden 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uygulanmak suretiyle kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezadan çevrilen para cezalarının, anılan maddenin 4. fıkrasındaki; “

    “Bu hükmün uygulanması, kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez.”

    ” hükmü uyarınca, miktarına bakılmaksızın temyizi olanaklı ise de, kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaların paraya veya maddede yazılı tedbirlere çevrilmesi yönünde 647 sayılı Yasanın 4. maddesindeki ilkelere benzer şekilde yer veren 5237 sayılı TCY’nın 50. maddesinde, “

    “Uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbirdir.”

    ” hükmüne yer verilmesine karşın, “

    “Bu hükmün uygulanması, kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez.”

    ” hükmüne yer verilmemesi nedeniyle gerek 5237 sayılı Yasanın 50. maddesi uyarınca kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaya seçenek olarak hükmedilen, gerekse 52. madde uyarınca doğrudan hükmedilen 2 milyar lira (2000 YTL.)’yı aşmayan adli para cezalarına ilişkin hükümler ile 1 Haziran 2005 tarihinden önce işlenip, ilgili yasasında yaptırım olarak para cezası öngörülen suçlardan dolayı doğrudan hükmedilen 2000 YTL’ye kadar adli para cezasına ilişkin mahkümiyet hükümlerinin temyiz yeteneği bulunmamaktadır.

    Bu itibarla;

    Suç niteliğine yönelik temyiz başvurusunun bulunmaması ve 765 sayılı Yasanın 456/4 maddesi uyarınca doğrudan hükmedilen 216 YTL adli para cezasının kesinlik sınırında bulunması nedeniyle Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılıp, sanık müdafiinin temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8 ve 1412 sayılı Yasanın 317. maddeleri uyarınca reddine karar verilmelidir.

    SONUÇ: Açıklanan nedenlerle,

    1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

    2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 14.04.2008 gün ve 4553-3948 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

    3- 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı Yasanın 322 ve 317. maddeleri uyarınca sanık müdafiinin temyiz isteminin REDDİNE,

    4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 23.09.2008 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara