Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2008/9-147 Esas 2008/206 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2008/9-147
Karar No: 2008/206

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2008/9-147 Esas 2008/206 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu 2008/9-147 E., 2008/206 K.

Ceza Genel Kurulu 2008/9-147 E., 2008/206 K.

  • DİKKATSİZLİK VE TEDBİRSİZLİK SONUCU ÖLÜME SEBEP OLMAK
  • HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI
  • 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 7 ]
  • 5252 S. TÜRK CEZA KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ ... [ Madde 9 ]
  • 5271 S. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [ Madde 231 ]
  • "İçtihat Metni"

    Sanık Y.... A.’ın, tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme neden olmak suçundan 765 sayılı TCY.nın 455/1-son, 59, 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca sonuçta 1.703.682.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına, bu cezanın 647 sayılı Yasanın 5. maddesi uyarınca 15 eşit taksitte alınmasına ve ödenmemesi halinde gecikme zammı uygulanmasına, 2918 sayılı Yasanın 119. maddesi uyarınca sürücü belgesinin 7 ay süreyle geri alınmasına, 647 sayılı Yasanın 6. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına ilişkin Manisa 2. Asliye Ceza Mahkemesince 22.09.2003 gün ve 914-483 sayı ile verilen kararın, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza

    Dairesince 21.06.2005 gün ve 1589-3989 sayı ile;

    “Hükümden sonra 12 Ekim 2004 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Yasası ile 765 sayılı Türk Ceza Yasasının tümüyle değiştirilmiş bulunması ve 13 Kasım 2004 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5252 sayılı Türk Ceza Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasanın 12. maddesi ile 765 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlükten kaldırılmış olması nedeniyle;

    5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 7. maddesi ve 5252 sayılı Türk Ceza Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasanın 9. maddesi hükümleri uyarınca sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması”

    ” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

    Yerel Mahkeme ise 13.12.2005 gün ve 510-659 sayı ile bozma kararına uyarak gereğini yerine getirmiş, 765 sayılı TCY.nın sanık lehine olduğunu kabul ederek, bu kez de sanığın 765 sayılı TCY.nın 455/1-son, 59. maddeleri uyarınca 7 ay 15 gün hapis ve 68 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, 2918 sayılı Yasanın 119. maddesi uyarınca sanığın sürücü belgesinin takdiren 7 ay süreyle geri alınmasına, “

    “sanığın kişiliğine ve sair hallerine ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre”

    ” gerekçesine dayalı olarak sanık hakkında verilen hapis cezasının 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uyarınca para cezasına çevrilerek 1.350 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, 765 sayılı TCY.nın 72. maddesi uyarınca para cezalarının toplanması ile sonuçta 1.418 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, bu para cezasının 647 sayılı Yasanın 5. maddesi uyarınca birer ay ara ile 15 eşit taksitte alınmasına, “

    “sanığın geçmişteki hali ve suç işleme hususundaki eğilimine göre bu cezasının ertelenmesi halinde ileride bir daha suç işlemekten çekinmesine sebep olacağı hakkında mahkememizde tam bir vicdani kanı oluşmadığından”

    ” gerekçesine dayalı olarak da 647 sayılı Yasanın 6. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar vermiştir.

    Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 24.09.2007 gün ve 1215-6754 sayı ile;

    “1- 765 sayılı TCK.nun 59. maddesinin uygulanması sırasında yapılan hesap hatası nedeniyle sanığa fazla para cezası tayini,

    2- “

    “Sanığın kişiliği ve sair halleri”

    ” sanık lehine kabul edilerek hapis cezası adli para cezasına dönüştürüldüğü halde “

    “geçmişteki hali ve suç işleme eğilimi”

    ” olumsuz olarak değerlendirilip sanığa verilen adli para cezasının ertelenmemesi suretiyle gerekçelerde çelişkiye düşülmesi”

    ” isabetsizliğinden hükmün birinci neden yönünden oybirliğiyle ve ikinci neden yönünden oyçokluğuyla bozulmasına karar verilmiş;

    Daire Üyelerinden E.Ertuğrul ise, “

    “Dosyadaki bilgi ve belgeleri isabetle değerlendiren yargılama sürecinde sanığı gözleyen mahkeme olayda 3/8 oranında kusurlu olan sanık hakkında alt sınırdan ceza belirlemiş, cezayı kişiselleştirerek sanığın kişiliğine ve sair hallerine, suçun işlenmesindeki özelliklere göre hapis cezasını paraya çevirmiş, ertelemeye ilişkin olarak da geçmişteki hali ve suç işleme hususundaki eğilimine göre ileride suç işlemekten çekineceğine dair tam bir vicdani kanaate ulaşamadığından talebi reddetmiştir.

    Dosya kapsamına göre hapis cezasının para cezasına çevrilmesine ve sonuç cezanın ertelenmesine yönelik gösterilen gerekçeler tamamen birbirinden farklı birbiriyle çelişmeyen nedenlere dayandığından sayın çoğunluğun 2 nolu bozma görüşüne katılmıyorum”

    ” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.

    Yerel Mahkeme ise 04.02.2008 gün ve 562-33 sayı ile 1 nolu bozma nedenine uyarak gereğini yerine getirmiş, 2 nolu bozma nedeni yönünden ise;

    “Hapis cezasının para cezasına çevrilmesine karar verilirken göz önünde tutulan kriterler ile cezanın ertelenmesine yönelik kriterler tamamen birbirinden farklı ve birbirleriyle çelişmeyen nedenlere dayandığından mahkememizce bozma kararı yerinde görülmemiş ve bozma kararına muhalif üyenin görüşü doğrultusunda uyulmamıştır”

    ” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiş, bu kez aynı maddeler uyarınca sanığın sonuçta 1417 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir.

    Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının daire bozması gibi ve 5271 sayılı CYY.nın 5728 sayılı Yasa ile değişik 231. maddesi uyarınca sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiğinden bahisle “

    “bozma”

    ” istekli, 08.05.2008 gün ve 87706 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

    TÜRK MİLLETİ ADINA

    CEZA GENEL KURULU KARARI

    Sanığın dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu ölüme neden olmak suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında çözümlenmesi gereken hukuki uyuşmazlık, sanığın cezasının kişiselleştirilmesinde, özgürlüğü bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesinde ve sonuç cezanın ertelenmesine yer olmadığına karar verilirken gösterilen gerekçelerin birbirleriyle çelişkili olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

    Ancak, dosyanın esasının görüşülmesine geçilmeden önce, sanığın durumunun öncelikle Ceza Yargılaması Yasası’nın, 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile değişik 231. maddesi yönünden değerlendirilmesi gerektiği hususu ileri sürülmüş ve bu husus Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca önsorun olarak ele alınmıştır.

    Buna göre;

    Sanığın cezalandırılmasına ilişkin hükmün verilmesinden sonra yürürlüğe giren 23.01.2008 gün ve 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile Ceza Yargılaması Yasası’nın 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında gerçekleştirilen değişiklikler sonucunda, bu maddede öngörülen objektif ve subjektif koşulların varlığı halinde uygulanması olanağı bulunan “

    “hükmün açıklanmasının geri bırakılması”

    ” kurumunun tatbik alanı genişletilmiş ve somut olayda uygulanabilir bir hale gelmiştir. Kurulan hükmün sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmamasına olanak sağlayan ve bu yönüyle sanık lehine sonuç doğurduğunda kuşku bulunmayan bu hukuki kurumun sanık hakkında uygulanıp uygulanmayacağı ise öncelikle birinci derece yargılamasını yapan mahkemece ele alınıp değerlendirilmelidir.

    Sanık hakkında, ilk hükümde 647 sayılı Yasanın 4 ve 6. maddelerinin uygulanmış ya da uygulanmamış olması da, hükmün açıklanmasının ertelenmesi halinin cezanın şahsileştirme normlarından önce ve re’sen uygulanması zorunluluğu karşısında, ulaşılan bu sonucu değiştirmeyecektir.

    Şöyle ki cezanın kişiselleştirilmesi nedenini oluşturan 647 sayılı Yasanın 4 ve 6. maddelerinin uygulanma koşulları ile 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinin 5. fıkrasındaki koşullar benzer olmakla birlikte farklılık arz etmektedir.

    647 sayılı Yasanın 4. maddesinin uygulanmasındaki ölçüt, suçlunun kişiliği, sair halleri ve suçun işlenmesindeki özellikler olup, 6. maddesinin uygulanmasında ise geçmişteki hali ve suç işleme hususundaki eğilimidir.

    5271 sayılı Yasanın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi için aranan koşul ise; sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışlarıdır.

    Görüldüğü gibi, 5271 sayılı CYY’nın 231.maddesindeki ölçütler daha geniş olup, hâkime daha geniş bir taktir yetkisi tanımaktadır. Maddelerin uygulanma koşullarındaki farklılıklar dahi, yeni bir değerlendirme ve taktiri zorunlu kılmaktadır. Bu değerlendirme ve taktir de inceleme mercilerince değil, hüküm mahkemelerince yapılarak yeni bir yasayolu denetimine konu olmalıdır.

    Diğer yönden karma nitelikte olan bu müessesenin koşula bağlı bir düşme nedenini oluşturduğu nazara alındığında, cezanın ertelenmesi veya paraya çevrilmesinden daha lehe olduğu da yadsınamaz bir gerçektir.

    Bu itibarla, diğer yönlerinin bu aşamada incelenmesine gerek bulunmayan hükmün, öncelikle bu yasal değişikliğin değerlendirilebilmesi için bozulmasına karar verilmelidir.

    ………………..

    Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Başkanı O.... Ş....;

    “5728 sayılı Yasanın 562. maddesiyle 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinde yapılan ve “

    “hükmün açıklanmasının geri bırakılması”

    ” müessesesinin kapsamını genişleten değişikliğin açılan temyiz davasının incelenmesini, suçun sübutunun ve vasfının değerlendirilmesini usulen engelleyecek hiçbir hüküm taşımadığı açıktır. Bu açıklık 5728 sayılı Yasanın geçici 1. maddesinin hükmüyle tartışılamaz netliğe ulaşmıştır. Geçici 1. maddede ifadesini bulan “

    “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Yargıtay ilgili ceza dairesinde bulunan dosyalar hakkında bu Kanunun lehe hükümlerinin derhal uygulanabileceği hallerde, usule aykırılık bulunmadığı takdirde, dosya esastan incelenmek, acele işlerden sayılmak ve Türk Ceza Kanununun 7 nci maddesi dikkate alınmak suretiyle karar verilir.”

    ” hükmünün temyiz davasının esasının incelenmesine engel olur nitelikteki “

    “hukuka kesin aykırılık halleri”

    ”yle sınırlı olduğunda ve bunun dışındaki her halde hükmün esasının incelenmesi gerekeceğinde duraksama olmamalıdır.

    Temyiz davasında gerek re’sen gerekse talep üzerine sanığın beraatine hükmedebilmek asla ve kesinlikle geciktirilemeyecek bir temel hedef olduğuna göre, esası inceleyerek bu yönde bir karar vermek yerine sadece ve yalnız usul bozması yaparak yargılamayı ilk derece mahke¬

    ¬mesine göndermenin ve beraatı olanaklı kişiyi 5271 sayılı CYY.nın 231. maddesinde öngörülen beş yıllık denetim süresine tabi tutarak hak kısıtlamalarına muhatap kılmanın kabul edilebilir hiçbir yönü bulunmamaktadır.

    Aynı yorumu, açılmış temyiz davasında yerel mahkeme hükmünü suç vasfı ya da cezayı artırıcı veya indirici nedenler yönünden temyiz eden süjenin hakları ve haklılığı yönünden de yapmak olanaklıdır. Örneğin yerel mahkemenin cezayı 2 yıl ya da altına indiren uygulamasını yasaya aykırı bularak temyiz davası açan ve yapılacak inceleme ile uygulamayı bozdurabilmeyi uman C.savcısı veya müdahilin haklı olabilecek bu temyizi incelenemeyecek, salt ceza 2 yılı aşkın değildir denilerek hükmün açıklanmasının ertelenmesi yönünde bir yeni hükme yerel mahkeme zorlanacak, yerel mahkeme kendi hükmündeki isabetsizliği denetleme yetkisinde olmadığından, hatalı biçimde 2 yıllık yaptırıma konu edilen nice suç, hükmün açıklanmasının ertelenmesiyle yaptırım dışı kalabilecektir.

    “Hükmün açıklanmasının ertelenmesi”

    ” kararlarının sadece itiraz yasa yoluna tabi tutulduğu gözönüne alındığında, bu tür ihlallerin itirazı inceleme mercilerince usule ilişkin denetleme statüsü alışkanlığıyla değerlendirmeye konu edilemeyeceği ve hukuk düzeninin geçerli kıldığı ölçüde giderilemeyeceği açıktır. İtiraz mercilerinin esası da incelemesi gerektiği keyfiyeti ise ayrı bir yasal düzenlemenin konusu olabilir ki, bu da temyiz mercii ile itiraz merciinin görev ve yetkilerinin sınırları konusunda çok kapsamlı bir tartışmayı gündeme taşır.

    Bu itibarla yasanın açık hükmüne ve hukukun vazgeçilemez ve ertelenemez usul normlarına aykırı biçimde esası incelemeyi gereksiz sayan, sübuta ve vasfa ilişkin temyiz davasını inceleme sorumluluğunu öteleyen ve yeni yasal düzenlemeyi usul bozmasını zorunlu kılıyormuşçasına değerlendiren çoğunluğun görüşüne katılmıyor, esasın incelenmesinden sonra suçun sübutuna ve uygulamanın isabetli oluşuna karar verilmesi sonrasında ertelenmeye engel bir halin bulunmadığını saptama halinde, hükmün 5728 sayılı Yasayla değişik CYY’nın 231. maddesince değerlendirme yapılmak üzere bozulmasına hükmedilmesi gerektiğini düşünü¬

    ¬yorum.”

    ” gerekçesiyle,

    Bir kısım Kurul Üyesi ise; “

    “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması hususunda yapılan yasal değişikliğin Yargıtay’da yapılan inceleme sırasında davanın diğer yönlerinin ve esasının değerlendirilmesine engel olmayacağını belirterek öncelikle davanın esasının incelenmesi, sübut, nitelendirme gibi hususlarda hükmün denetimi yapıldıktan sonra sözü edilen yasal değişiklik nedeniyle hükmün bozulması gerektiğini”

    ” ileri sürerek karşı oy kullanmışlardır.

    SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;

    1- Manisa 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 04.02.2008 gün ve 562-33 sayılı direnme hükmünün diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,

    2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 15.07.2008 günü yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 23.09.2008 günü yapılan ikinci müzakerede tebliğnamedeki isteme uygun olarak oyçokluğu ile karar verildi.

    Hemen Ara