Esas No: 2022/4990
Karar No: 2022/8325
Karar Tarihi: 01.06.2022
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2022/4990 Esas 2022/8325 Karar Sayılı İlamı
10. Hukuk Dairesi 2022/4990 E. , 2022/8325 K."İçtihat Metni"
Mahkemesi : Adana Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi
İlk Derece Mahkemesi : Niğde 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı davacı Kurum vekili ile davalılardan ..., ..., ... ve Tokat Elektrik İnş. San. Tic. Ltd. Şti. vekillerince istinaf yoluna başvurulması üzerine, Adana Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesince istinaf isteminin esastan reddine karar verilmiştir.
Adana Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesince verilen kararın temyizen incelenmesi tüm taraf vekilleri tarafından istenmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM:
Davacı vekili, Tokat Elektrik İnşaat Sanayi Ticaret Limited Şirketi sigortalısı ...’in 17/11/2011 tarihinde Kırşehir Petlas Mucur Niğde Enerji Nakil hattı yapım işinde çalışırken elektrik akımına kapılarak hayatını kaybettiğini, sigortalı ...'in hak sahiplerine 29/03/2012 onay tarihli peşin sermaye değerli gelir bağlanmış olup kurum zararının, 141.498,11 TL olduğunu belirtip kusur ve miktar yönünden fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla kurumlarının uğradığı 141.498,11 TL zarardan şimdilik 10.000,00 TL'sinin gelirlerin onay tarihi olan 29/03/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini arz ve talep etmişlerdir.
Davacı vekili 11.04.2018 havale tarihli bedel artırım dilekçesi ile; dava konusu miktarı 92.749,85 TL olmak üzere artırmıştır.
II-CEVAP:
Davalılar Tokat Elektrik İnşaat Sanayi Ticaret Limited Şirketi , ..., ..., ... cevap dilekçesinde özetle; davalı bulunan şirketin bünyesinde ve ömrünü doldurmuş ağaç direkli Niğde-Üçkapılı-Ören Enerji nakil hattının 139 adet Galvanizli örme demir direk ile değiştirme işini üstlenmiş olduğunu, olayda müteveffa işçi ...'in ağır kusurlu olduğunu, davanın reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini arz ve talep etmiştir.
Davalı ... Japan sigorta vekili cevap dilekçesinde özetle; kazanın meydana geldiği iş yerine ait davalı şirket nezdinde düzenlenmiş bileşik ürün sigorta poliçesinin bulunduğunu teyit ettiklerini, bahsi geçen poliçede işveren mali sorumluluk teminatı bulunmakta olduğunu, poliçe teminat miktarının 150.000,00 TL olduğunu, tarafların kusur oranlarının tespitinin gerektiği, kazanın işyerinde meydana geldiğinin tespitinin gerektiği gibi poliçe limiti ile sorumlu tutulmasının icap edildiğini ve davanın reddini ile yargılama giderlerinin davacılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini arz ve talep etmiştir.
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
İlk Derece Mahkemesince; "Davanın kabulü ile;
-92.749,85 TL ilk peşin sermaye değerli gelirin davalılar ..., ..., ... ve Tokat Elektrik İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi yönünden gelir bağlama onay tarihi olan 29.03.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte, davalı ... Japan Sigorta A.Ş. yönünden sigorta limiti olan 150.000,00 TL ile sorumlu olmak kaydıyla dava tarihi olan 26/08/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı kuruma verilmesine, ..." şeklinde karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Davacı Kurum vekili ile davalı vekillerinin istinaf istemlerinin 6100 sayılı HMK'nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine, dair karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; kusuru kabul etmediğini ayrıca; bilirkişi raporunda kurumlarının talep edeceği miktarın hesaplanan gerçek zarar tavanı olduğunun yani gelir artışlarının da istenebileceğinin göz ardı edilerek ilk peşin sermaye değeri ile sınırlı olduğu görüşüne ve buna göre yapılan hesaplamaya katılmadıklarını, yine bilirkişi raporunda iş kazasının meydana gelmesinde kusuru tespit edilen davalılardan ..., ...’nın ve ...’in meydana gelen davacı kurum zararından kendi kusurları oranında sorumlu olduklarına yönelik bu görüşe dayanılarak yapılan hesaplamayı kabul etmediklerini, yasa ve yargıtay içtihadı gereği müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu belirterek kararın bozulmasını istemiştir.
Davalı ... Elektrik İnşaat Sanayi Ticaret Limited Şirketi, ..., ..., ... vekili temyiz dilekçesinde, davaya cevaplarını tekrarlamış yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini gerektiğini belirterek kararın bozulması istemiştir.
Davalı ... Japan Sigorta AŞ vekili temyiz dilekçesinde; işçiye verilen kusurun az olduğunu ayrıca, hesap raporunda, TRH2010 cetveli kullanılması gerektiğini, kararın hatalı olduğunu belirterek kararın bozulması istemiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre tüm taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava; Tokat Elektrik İnşaat Sanayi Ticaret Limited Şirketi sigortalısı ...’in 17/11/2011 tarihinde Kırşehir Petlas Mucur Niğde Enerji Nakil hattı yapım işinde çalışırken elektrik akımına kapılarak hayatını kaybetmesi ile birlikte vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan ilk peşin sermaye değerli gelirin tahsili istemine ilişkin olup, davanın yasal dayanağı olay tarihinde yürürlükte bulunan ve 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 21. maddesidir.
Meydana gelen olay nedeniyle hükme esas alınan kusur raporunda Tokat Elektrik İnşaat Sanayi Ticaret Limited Şirketi’ne %60, firma sahibi ve yetkilisi ...’a % 5, elektik mühendisi ...’e %2,5, teknisyen ...’ya %2,5, kazalıya da % 30 oranında kusur yüklendiği ve bu haliyle kurum zararının % 70 oran üzerinde hesaplanıp kabul edildiği anlaşılmıştır. Mahkeme, gerekçesinde; 5510 sayılı Yasa’nın 21/4. fıkrasının iç ilişkide davalıların kendi aralarında rücu davasında gözetilebileceğinden bahsederek davalıların %70 oranındaki toplam kusur üzerinden yapılan hesap ile yazılı şekilde hüküm tesis edilmiştir. Mahkemenin gerekçesi isabetli bulunmamıştır.
5510 sayılı Kanunun 21/1. maddede işverenin, 21/4. maddede üçüncü kişinin rücu alacağından sorumlulukları düzenlenmiş olup bu maddelere göre açılan rücuan tazminat davalarında işveren ile üçüncü kişi arasında müteselsil borçluluk ilişkisi bulunduğundan konuya ilişkin olarak 818 sayılı Borçlar Kanununun irdelenmesi de gerekmektedir.
Söz konusu Kanunun 141 – 148. maddelerinde müteselsil borçlara yer verilmiş olup 141. maddede, alacaklıya karşı, her biri borcun tümünden sorumlu olma yükümü altına girdiklerini beyan eden birden çok borçlu arasında teselsül bulunduğu, böyle bir beyanın yokluğunda teselsülün ancak kanunun belirlediği durumlarda olacağı, 142. maddede, alacaklının, müteselsil borçluların tümünden veya birinden borcun tamamen veya kısmen ödenmesini istemekte serbest olduğu, borç tamamen ödeninceye dek borçluların tümünün sorumluluklarının devam edeceği, 145. maddede, yaptığı ödeme veya takas ile borcun tamamını veya bir kısmını sona erdirmiş olan müteselsil borçlulardan birinin, sona eren borç oranında diğer borçluları borçtan kurtarmış olacağı, 146. maddede, borcun niteliğinden aksi anlaşılmadıkça, müteselsil borçlulardan her birinin alacaklıya yapılan ödemeden birbirine eşit birer payı üzerine almak zorunda olduğu ve payından çok ödeme yapanın, fazla tutar yönünden diğer borçlulara rücu hakkının bulunduğu, 147. maddede, rücu hakkından yararlanan müteselsil borçlulardan her birinin, ödediği tutar oranında alacaklının haklarına halef olacağı bildirilmiştir. Diğer taraftan Kanunun haksız eylem yönünden müteselsil sorumluluğa ilişkin 50. maddesinde, birden çok kimseler birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri takdirde, önayak olan (kışkırtan) ile asıl gerçekleştiren ve yardımcı olanların, ayırım gözetilmeksizin müteselsilen sorumlu olacakları, hakimin, bunların birbiri aleyhinde rücu hakları olup olmadığını takdir ve gerektiğinde bu rücunun kapsamının derecesini saptayacağı belirtilmiş, çeşitli nedenlerin birleşmesi bakımından müteselsil sorumluluğa dair 51. maddesinde, birden çok kimseler çeşitli nedenlere (haksız eylem, sözleşme, kanun) dayanarak sorumlu oldukları takdirde haklarında, birlikte bir zarara sebebiyet veren kimselere ilişkin hükümlere göre işlem yapılacağı, kural olarak haksız bir eylemi ile zarara sebebiyet vermiş olan kimsenin en önce, tarafından hata gerçekleşmemiş ve üzerine borç alınmamış olmasına karşın yasal olarak sorumlu olan kimsenin de en sonra, zarar ile yükümlü tutulacağı açıklanmıştır.
Müteselsil borç, birden çok borçlunun alacaklıya karşı borcun tümünden sorumlu olduğu, alacaklının tamamen veya kısmen edayı her bir borçludan isteyebildiği, eda tamamen yerine getirilinceye dek borçluların sorumluluklarının süregeldiği, her borçlunun iç ilişkideki payına bakılmaksızın borcun tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu, borçlulardan birinin borcu ödemesi durumunda diğerlerinin de alacaklıya karşı borçtan kurtulduğu, borcun, her bir borçlu yönünden tali değil asli nitelik taşıdığı, alacaklı karşısında birden çok borç ve borçlunun bulunduğu borç ilişkisidir. Bu ilişkide ifa, asıl alacağı ortadan kaldırmayıp alacak hakkı, ödeme yapmak suretiyle rücu hakkını kazanan borçluya geçtiğinden, anılan borçlu, alacaklının halefi olarak diğerlerine rücu edebilmektedir. Bununla birlikte, rücua konu olan borcun müteselsil niteliği bulunmadığından, sorumluluktan kurtulmak için her borçlunun borcun tümü yerine, kendine düşen payını ödemesi yeterli olmaktadır ki burada kanundan doğan halefiyet söz konusudur. Kuşkusuz, ödeme yapan borçlu ile alacaklının öncesinde, halefiyeti ortadan kaldırıcı sözleşme yapmak yetkileri de bulunmaktadır. Öğreti ve yargı kararlarında, borçların aynı sebepten doğması durumuna “tam teselsül” denilmekte ve değinilen 50. maddenin bunu karşıladığı ifade edilmekte, borçların farklı nedenlerden (kanun, sözleşme, haksız eylem) doğması halinde ise “eksik teselsül”ün varlığından söz edilerek 51. maddenin de bunu tanımladığı kabul edilmektedir. 50. maddede, aynı zarardan dolayı birden çok kişinin birlikte müteselsilen sorumlu tutulmaları, birden çok kişinin ortak kusurlarıyla zarara birlikte sebebiyet vermiş olmaları koşuluna bağlanmıştır. 51. maddede ise, müteselsil sorumluluk, ortak kusur yerine farklı hukuksal nedenlere bağlanmıştır ve bunlar kanun, sözleşme veya haksız eylemdir. Birden çok kişi, kanun, sözleşme veya haksız eylem nedeniyle aynı zarar için, zarara uğrayana karşı sorumlu iseler, bunlar arasında, bir zarara ortaklaşa sebep olanlar hakkındaki dönmeye (rücu) ilişkin kurallar uygulanmakta, kural olarak ilk önce, haksız eylemiyle zarara yol açan sorumlu tutulmakta, en son olarak da kusuru olmaksızın ve sözleşme gereği sorumluluğu olmadığı halde kanun hükmü gereğince sorumlu tutulan kişiye başvurulmaktadır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 09.10.2013 gün ve 2013/9-1559 Esas - 2013/1461 Karar, 15.05.2015 gün ve 2013/17-2267 Esas - 2015/1352 Karar, 19.06.2015 gün ve 2013/10-2281 Esas - 2015/1727 Karar, 24.06.2015 gün ve 2014/13-19 Esas - 2015/1743 Karar sayılı ilamlarında aynı görüşlere yer verilmiştir.
Önemle vurgulanmalıdır ki 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda eksik ve tam teselsül ayırımına son verilmiş, 61. maddede, birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin uygulanacağı, 62. maddede, tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğunun göz önünde tutulacağı, tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişinin, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve zarar görenin haklarına halef olacağı bildirilmiştir.
İşveren veya üçüncü kişiye karşı açılan davalarda 5510 sayılı Kanunun 21. maddesine göre rücu alacağından sorumluluk belirlenirken kural olarak, işveren yönünden 1. fıkraya göre gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri ile yargılamada yöntemince hesaplanacak gerçek (maddi) zarar karşılaştırması yapılıp düşük (az) olan tutar esas alınmalı, üçüncü kişi bakımından 4. fıkra gereğince gerçek zarar gözetilmeksizin gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı benimsenmeli ve bunlara kusur oranları uygulanmalı ise de işveren ve üçüncü kişinin birlikte taraf olarak yer aldığı, başka anlatımla aynı anda 1. ve 4. fıkralara dayalı uyuşmazlıklarda, fıkralarda yer alan hükümlerin nasıl anlaşılması ve giderek ne şekilde uygulama yapılması gerektiği önem arz etmektedir.
Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığına uğramasına birden çok kişinin birlikte kusurlarıyla neden olmaları durumunda, anılan 50. ve 51. maddeler (6098 sayılı Kanunun 61. ve 62. maddeleri) gereğince teselsül hükümleri kapsamında bu kişilerin birlikte sorumlulukları vardır ve 146. maddeye (6098 sayılı Kanunun 62. maddesine) göre, kendi payından fazlasını ödeyenin diğer müteselsil borçlulara karşı rücu hakkı saklı kalmak kaydıyla, her bir borçlu yönünden kusurlarına karşılık gelen miktar ayrılmaksızın teselsül kurallarına göre sorumluluklarına karar verilmelidir. İş kazası veya meslek hastalığına birlikte sebebiyet veren sorumluların işveren ve üçüncü kişi olması durumunda ise, işverenin müteselsilen sorumlu olacağı tutar, 1. fıkra gereğince kendi kusur payı gözetilerek sorumlu tutulacağı miktarın (gelirin ilk peşin sermaye değeri X işverenin kusur oranı), üçüncü kişinin 4. fıkraya göre sorumlu olacağı tutar (gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı X üçüncü kişinin kusur oranı) ile toplamı kadar olmalı, kanun koyucunun getirdiği “gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı” sınırlaması karşısında üçüncü kişinin müteselsilen sorumlu tutulacağı miktarın ise, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı ile işveren de dahil olmak üzere tüm davalıların kusurları toplamının çarpımı sonucu elde edilecek tutar kadar olması gerekmektedir. Bu yaklaşım ve uygulama, işvereni, iç ilişkide üçüncü kişiye rücu edemeyeceği miktarı Kuruma ödemek zorunda bırakmadığından da hakkaniyete uygundur.
Belirtilen açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde, davalıların hukuki durumu açık bir ifade ile işveren vekili mi yoksa 3. kişi mi olduğu hususu değerlendirilip sonuca göre de; 3. kişi olan davalılar yönünden 5510 sayılı Kanun’un 21/4. fıkrası uygulanmalı, işveren ve işveren vekili yönünden ise 5510 sayılı Kanun’un 21/1. fıkra doğrultusunda az yukarıda açıklanan hesaplama yöntemine göre belirlenip sonucuna göre de davalıların teselsül sorumluluğu değerlendirilerek hüküm kurulmalıdır.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki ilkeler gözetilmeksizin, eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması, usûl ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, tüm taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Adana Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak, İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Adana Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi kararının, HMK'nın 373/1 maddesi gereğince kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine ve kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 01.06.2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.