Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2008/1-142 Esas 2008/171 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2008/1-142
Karar No: 2008/171

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2008/1-142 Esas 2008/171 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu 2008/1-142 E., 2008/171 K.

Ceza Genel Kurulu 2008/1-142 E., 2008/171 K.

  • KESİNLEŞMİŞ MAHKUMİYET HÜKMÜNDE DEĞİŞİKLİK YARGILAMASI
  • LEHE OLAN KANUN HÜKÜMLERİNİN UYGULANMASI
  • 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 29 ]
  • 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 62 ]
  • 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 81 ]
  • 5271 S. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [ Madde 193 ]
  • 5271 S. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [ Madde 196 ]
  • "İçtihat Metni"

    Siirt Ağır Ceza Mahkemesince 02.04.2002 gün ve 37-36 sayı ile sanık M.... Ş.... Küsek’in, 20.07.1999 tarihinde hafif tahrik altında maktul İskan’a doğru Devlet tarafından verilen korucu silahı ile ateş ettiği, maktulün yere düşmesi sonucu oluşan korku ve panikle maktulün yanında bulunan mağdurlar Osman ve Selahattin’in de kendisine ateş edeceği düşüncesiyle rast gele etrafa ateş ederek mağdurları da yaraladığı kabul edilerek, 765 sayılı TCY.nın 448, 281, 51/1, 59/2, 456/4, 457/1, 281, 51/1, 59/2, 456/1, 457/1, 281, 51/1, 59/2, 74. maddeleri uyarınca sonuçta 17 yıl 6 ay ağır hapis ve 16 ay 11 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hakkında 31 ve 33. maddelerin uygulanmasına karar verilmiş, bu hüküm Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 04.11.2003 gün ve 1136-2620 sayılı kararı ile “

    “TCK.nun 33. maddesinin uygulanmasında hükümde yer alan “

    “ceza müddetince”

    ” sözcüğü yerine “

    “TMK.nun 471. maddesi uyarınca TCK.nun 33. maddesinin tatbikine”

    ” karar verilerek, düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiştir.

    5237 sayılı TCY.nın yürürlüğe girmesi nedeniyle hükümlünün durumunun değerlendirilmesinin talep edilmesi üzerine, Siirt Ağır Ceza Mahkemesince evrak üzerinde yapılan inceleme sonucunda 20.06.2005 gün ve 37-36 sayılı ek karar ile;

    Mağdurlara yönelik yaralama eylemleri yönünden 5237 sayılı TCY.nın hükümlü lehine sonuç doğurmadığından bahisle önceki hükümlerin aynen infazına;

    Adam öldürme suçu yönünden ise 5237 sayılı TCY.nın 81, 29, ve 62. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hakkında 53. maddenin uygulanmasına temyizi kabil olarak karar verilmiştir.

    Hükmün adam öldürme suçundan verilen ceza yönünden kendiliğinden temyize tabi olması üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 21.12.2005 gün ve 4398-4590 sayı ile;

    “… 765 sayılı Türk Ceza Yasası uygulanarak verilmiş ve kesinleşmiş olan hükmün, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 7/2 ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddesi gereğince yeniden ele alınıp, lehe olan yasanın belirlenmesi ve uygulanması sırasında; uygulanan tahrik hükümleri nedeniyle takdir hakkının kullanılması söz konusu olduğundan, duruşmalı inceleme yapılarak hüküm kurulması gerekirken, duruşma yapılmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi”

    ” isabetsizliğinden hükmün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.

    Yerel Mahkemece bozmaya uyularak gereği yerine getirilmiş, duruşma açılarak yapılan yargılama sonucunda 28.03.2006 gün ve 36-92 sayı ile bu kez aynı şekilde mağdurlara yönelik yaralama eylemleri yönünden 5237 sayılı TCY.nın hükümlü lehine sonuç doğurmadığından bahisle önceki hükümlerin aynen infazına; adam öldürme suçu yönünden ise 5237 sayılı TCY.nın 81, 29, ve 62. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hakkında 53. maddenin uygulanmasına karar verilmiştir.

    Bu hükmün de adam öldürme suçundan verilen ceza yönünden kendiliğinden temyize tabi olması nedeniyle dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesi 17.04.2007 gün ve 7734-2895 sayı ile;

    “5271 sayılı Yasanın 193 ve 196. maddeleri uyarınca hükümlü M.... Ş.... Küsek’in duruşmada hazır edilip, huzurda dinlenmeden yazılı şekilde hüküm kurulmak suretiyle savunma hakkının kısıtlanması”

    ” isabetsizliğinden hükmü diğer yönleri incelenmeksizin bozmuştur.

    Yerel Mahkeme ise bozma kararından sonra 28.05.2007 tarihinde yaptığı tensibin 2 nolu bendinde hükümlünün CYY.nın 307/2. maddesi uyarınca meşruhatlı davetiye ile çağrılmasını kararlaştırmış, davetiye tebliğ olunamaması üzerine son oturumda hükümlünün yeniden çağrılmasına yer olmadığına ilişkin ara kararı verdikten sonra 26.07.2007 gün ve 110-154 sayı ile gündemde ayrıntılı gerekçesine yer verildiği üzere, bozmanın lehe olduğu, uyarlama yargılamasında kişinin hükümlü statüsünde olması da nazara alındığında, davetiye tebliğ olunamayan hükümlünün dinlenmesine gerek bulunmadığından bahisle önceki hükmünde direndiğini bildirmiş ve aynı şekilde hüküm kurmuştur.

    Bu hükmün de adam öldürme suçundan verilen ceza bakımından kendiliğinden temyize tabi olması ve hükümlü müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının “

    “bozma”

    ” istekli 288699 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

    TÜRK MİLLETİ ADINA

    CEZA GENEL KURULU KARARI

    Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında çözümü gereken hukuki uyuşmazlık, uyarlama yargılamasında hükümlünün duruşmada hazır edilerek dinlenmesinin gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.

    Hukuki uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir sonuca ulaşabilmek için öncelikle uyarlama yargılamasına hakim olan ilkelerin belirlenmesinde yarar vardır.

    Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında da vurgulandığı üzere, kesinleşmiş mahkûmiyet hükmünde değişiklik (uyarlama) yargılaması, asıl ceza yargılamasının bütünüyle sonuçlanıp hükmün kesinleşmesinden sonra, ancak infazın tamamlanmasından önce yürürlüğe giren bir ceza yasasının, kesinleşmiş mahkûmiyet hükmüne, dolayısıyla infaza etkisi bulunup bulunmadığının saptanmasına ilişkin ve esas itibariyle infazı ilgilendiren ve etkileyen bir yargılama faaliyetidir. Ancak bu yargılamanın amacı, kesinleşmiş hükümde suç olduğu saptanan olaya ilişkin lehe hükmün belirlenmesi ve uygulanması ile sınırlı olduğundan, yeniden bir olay yargılaması yapılmasını gerektiren ayrıksı durumlar dışında, önceki yargılamada iddia ve savunma olarak ileri sürülen görüşler ile delillerin tartışılması ve değerlendirilmesine gerek bulunmamaktadır. Temel özelliği, talî yargılama olmasıdır. Bu bağlamda, sonraki yasanın lehe sonuç doğurup doğurmadığının saptanması, lehe ise uygulanması ile sınırlı, kendine özgü bir yargılamadır. Bu talî yargılamada, aslî ceza yargılaması sürecinde kesinleşmiş bulunan önceki kararın dışına çıkılamayacak, oradaki suça konu sabit eyleme uygulanması olanağı bulunan yeni yasadaki hükümler bütünüyle tatbik olunduktan sonra yeni yasanın lehe sonuç doğurduğunun saptanması halinde, hükümlünün bu sonuçtan faydalanması için, infaza konu olabilecek nitelikte bir hüküm kurulmasıyla yetinilecektir.

    Bu özellikleri itibariyle uyarlama yargılamasında, asıl ceza yargılamasının esasları ancak zorunlu olduğu ölçüde uygulanacaktır; genel yargılama kurallarının bütünüyle uygulanması söz konusu değildir. Nitekim, sanığın sorguya çekilmesi, gelmeyen sanık hakkında duruşmaya devam olunamaması, sanığın beraberinde getireceği tanıkların dinlenmesinin zorunlu olması gibi bir çok kural hükümlüler hakkında uygulanmayabilecek, keza gerektiğinde duruşma açılmaksızın evrak üzerinden inceleme yapılarak karar verilebilecektir. Ayrıca, esas itibariyle yargılamanın yenilenmesine konu olabilecek biçimde yeni kanıt ileriye sürülmesi ve toplanması da mümkün olmadığından, olay yargılamasının zorunlu olduğu durumlar dışında sübut sorunu da çözümlenemeyecek, sadece hukuki değerlendirme yapılabilecektir.

    Uyarlama yargılamasına hakim olan ilkeler bu şekilde belirlendikten sonra, hükümlünün duruşmada hazır edilip dinlenmesinin gerekip gerekmediği sorununa gelince;

    Uyarlama yargılamasının yukarıda açıklanan özellikleri gözetildiğinde, olay yargılaması yapılmayan ve salt yeni yasal düzenlemenin daha lehe sonuç doğurup doğurmadığını saptamakla sınırlı olan bu yargılama faaliyetinde, hükümlü duruşmaya davet edilecek, davetiye tebliğine rağmen gelmediğinde ya da aramalara rağmen bulunamadığından tebligat yapılamaması halinde yokluğunda duruşmaya devam edilerek karar verilebilecektir. Ancak, olay yargılaması yapıldığı hallerde savunma hakkının kısıtlanamayacağı ilkesi gözetilerek hükümlünün duruşmada hazır edilip dinlenmesi söz konusu olacaktır.

    Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

    Hükümlünün sabit kabul edilen ve kesinleşmiş hükme konu eylemi tahrik altında bir kişiyi öldürmek ve iki kişiyi de yaralamak olduğunda kuşku yoktur. Uyarlama yargılamasında da lehe olduğu kabul edilen 5237 TCY hükümleri uygulanmak suretiyle infazı gereken ceza süresi indirilerek yeniden belirlenmiş olup, bir olay yargılaması yapılması söz konusu değildir. Yerel Mahkemece duruşma açılarak yapılan yargılamada hükümlü adına davetiye çıkarılmış, ancak davetiye tebliğ olunamaması ve yapılan adres araştırmasında yeni adresinin de belirlenememesi üzerine hükümlünün dinlenmesinden vazgeçilerek yokluğunda hüküm verilmiştir. Yerel Mahkemenin bu uygulaması yukarıda açıklanan ilkelere uygun olup, bu uygulaması yönünden direnme kararı vermesi de isabetlidir.

    Ancak, Özel Dairece hükmün usule aykırılık nedeniyle bozulması nedeniyle esasına yönelik inceleme yapılmadığı anlaşıldığından, bu aşamada Ceza Genel Kurulunca ilk kez esastan temyiz incelemesi yapılmasına olanak yoktur.

    Bu itibarla Yerel Mahkeme direnme kararı isabetli olduğundan, hükmün esasına yönelik temyiz incelemesi yapılması için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

    SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;

    1- Siirt Ağır Ceza Mahkemesinin 26.07.2007 gün ve 110-154 sayılı kararındaki direnme nedenlerinin İSABETLİ OLDUĞUNA,

    2- Dosyanın esasına ilişkin temyiz incelemesi yapılması için Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.06.2008 günü tebliğnamedeki isteme aykırı olarak oybirliği ile karar verildi

    Hemen Ara