Esas No: 2022/6050
Karar No: 2022/8618
Karar Tarihi: 07.06.2022
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2022/6050 Esas 2022/8618 Karar Sayılı İlamı
10. Hukuk Dairesi 2022/6050 E. , 2022/8618 K."İçtihat Metni"
Mahkemesi : ... Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesi
İlk Derece Mahkemesi : ... 1. İş Mahkemesi
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı, davalı vekili ve fer’i müdahil SGK vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesince, istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
... Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesince verilen kararın, fer’i müdahil SGK vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Davacı vekili, davacının davalı işyerinde 20/07/1999 tarihinde çalışmaya başladığını, davalı işyeri tarafından işe giriş tarihinin SGK’ya 17/12/1999 olarak bildirildiğini ileri sürerek, davacının 20/07/1999-17/12/1999 tarihleri arasında çalıştığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
II-CEVAP
Davalı şirket davaya cevap vermemiştir.
Fer’i müdahil SGK vekili cevap dilekçesinde özetle, davanın reddini istemiştir.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda, 1- Davacının davasının kabulü ile;
A)-Davacı ...'in davalı ... Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ye ait iş yerinde 20/07/1999-16/12/1999 tarihleri arasında 146 gün süre ile asgari ücretle fiilen ve kesintisiz bir şekilde çalıştığının tespitine, karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Mahkeme kararında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, davalı şirket ve fer’i müdahil Kurumun istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ
Fer’i müdahil SGK vekili, davacının davalı işveren nezdinde çalışma olgusunun resmi delil ve mevcut tanık anlatımları ile kuşku yaratmayacak mahiyette net olarak tespit edilemediğini belirterek, usul ve yasaya aykırı verilen kararın, temyizen bozulmasını istemiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME
Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 79/10. maddesi olup bu tür sigortalı hizmetlerin tespitine ilişkin davaların, kamu düzeniyle ilgili olduğu ve bu nedenle de özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmesinin zorunlu ve gerekli bulunduğu açıktır. Bu çerçevede, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde resen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.
506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi ya da çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davalı işyerinden davacı adına 17.12.1999 - 30.06.2000 tarihleri arasında hizmet bildiriminde bulunulduğu, ... Tekstil San. Tic. A.Ş. unvanlı işyerinin “ev tekstili imalatı” mahiyetinde 15.10.1998-31.01.2007 tarihleri arasında kanun kapsamında olduğu, dönem bordrolarının getirtildiği, tanıkların dinlendiği, mahkemece talep gibi davanın kabulüne dair karar verilmiş ise de, hüküm eksik inceleme ve araştırmaya dayalıdır.
Somut olayda, davanın 30/07/2015 tarihinde açıldığı, 17.12.1999 öncesi işveren tarafından herhangi bir bildirimde bulunulmadığı ve çalışmanın geçtiği yılı takip eden 5 yıllık sürede davanın açılmamış olduğu gözetildiğinde, kabul kararı verilen 20/07/1999-17/12/1999 arası süre yönünden hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu değerlendirilerek, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.
Açıklanan maddi ve hukuki esaslar göz önünde tutulmaksızın, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, fer'i müdahil SGK vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak, İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: ... Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesi kararının HMK'nın 373/1. maddesi gereğince kaldırılarak, temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, Üye ...’in muhalefetine karşı, Başkan ... ile Üyeler ..., ... ve ...’ün oyları ve oy çokluğuyla, 07/06/2022 gününde karar verildi.
KARŞI OY
Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin katılmadığımız çoğunluk görüşünce 20.07.1999 - 17.12.1999 tarihleri arası tespite konu sürenin hak düşürücü süre kapsamında kaldığı değerlendirilerek, bozma kararı verilmiş ise de, aşağıda belirtilenen nedenlerle bozma kararına katılamamaktayım.
Hak düşürücü süre ile ilgili olarak;
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi son olarak bildirilminin yapıldığı yıldan itibaren beş yıl içinde dava açılması halinde, aynı şekilde yıllar önce verilen işe giriş bildirgesinden önceki sürelerin tesbitini kabul etmektedir.
Sigortaya işveren tarafından hiç bildirimi olmayan sigortalıların işten ayrıldıkları tarihten itibaren beş yıl içine dava açmaları halinde, geçmişe doğru kesintisiz olarak 10 yıl 15 yıl hatta 20 yıl hizmet tesbitine karar verilmesi halinde hakdüşürücü süre sözkonusu olmamaktadır.
Somut olay ve benzer durumdaki olaylarda, işveren dilediği zaman işe giriş bildirgesi düzenleyerek vermekte ve hizmetleri kısmen bildirmektedir. Sigortalının bu bildirime itiraz etme şansı yoktur. İşe bildirgesini imzalamak zorunda kalmaktadır.
Hiç bildirimi olmayan ve kısmen çalışmaları bildirilen sigortalıların çalışmalarının kesintisiz olarak devam ettiği durumlarda, hukuk önünde aynı haklara sahip olması gerekir.
Sigortalı hizmetin tespiti davaları kamu düzenini ilgilendirmekte olup, bu niteliği gereği özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerekmektedir. Bu davaların kanuni dayanağı Mülga 506 sayılı Kanun'un 79. maddesinin 10. fıkrası olup bu bentte “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalıların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak hizmet tespiti isteyebilecekleri” açıklanmıştır.
Bu kapsamda işe giriş bildirgesi düzenlenmediği veya düzenlenmesine karşın kanuni hak düşürücü süre içerisinde Kuruma verilmediği, bu süre içerisinde Kuruma verilen dönem bordroları ile bildirimin yapılmadığı, sigorta primlerinin Kuruma yatırılmadığı, çalışmanın varlığı yönünde sigorta müfettişince herhangi bir saptamanın söz konusu olmadığı durumlarda, hizmetin varlığını ileri süren kişilerin hak düşürücü süre gerçekleşmeden yargı yoluna başvurması zorunludur.
İşverenin, çalıştırmış olduğu sigortalılara ait hangi belgeleri Kuruma vermesi gerektiği 506 sayılı Kanun'un 79. maddesinin 1. fıkrasında açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Atıf yapılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinde işverence verilecek belgeler düzenlenmiştir. Bunlar, aylık sigorta primleri bildirgesi, dört aylık sigorta primleri bordrosu, sigortalı hesap fişi vs.dir. Yönetmelikte sayılan bu belgelerden birisinin dahi verilmiş olması halinde artık Kanun'un 79. maddesinin 10. fıkrasında yer alan hak düşürücü süreden söz edilemez. Yargıtay uygulamasında anılan maddenin yorumu geniş tutulmakta; eğer sayılan belgelerden birisi işveren tarafından verilmişse burada kurumun işçinin çalışmasından haberdar olduğu ve artık hizmet tespiti davası için hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemeyeceği kabul edilmektedir. Diğer taraftan, Kurum tarafından yapılan bir tespitin olması halinde de aynı kabul şekline ulaşılmaktadır. Bu kabul şeklinin temelinde yatan neden, hiç bildirim yapılmayan sigortalılarla, kısmi bildirim yapılan sigortalıların aynı hukuksal statüye tabi tutulmalarının hukuka ve hakkaniyete aykırı olacağının düşünülmesidir.
Somut olayda, davacının kısmi çalışmalarının bildirilmesi nedeniyle kesintisiz devam eden birleşen blok çalışmalarının bulunması hâlinde 506 sayılı Kanun'un 79. maddesinde düzenlenen hak düşürücü sürenin dolduğundan söz edilemez. (HGK 02.07.2019 gün 2016/10-917 E-2019/833 K ) sayılı kararı da aynı yöndedir.
Bu nedenlerle, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin hak düşürücü süre nedeniyle bozma yönündeki çoğunluk görüşüne katılamamaktayım.