Esas No: 2008/8-64
Karar No: 2008/107
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2008/8-64 Esas 2008/107 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2008/8-64 E., 2008/107 K.
"İçtihat Metni"
Sanığın lehe yasa olan 5237 sayılı Yasanın 215, 62 ve 50/1-a maddeleri uyarınca sonuç olarak 500 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Tunceli Sulh Ceza Mahkemesince verilen 01.12.2005 gün ve 180-248 sayılı hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 21.01.2008 gün ve 9919-327 sayı ile, Daire Üyesi H.Y.Aktan’ın, “
“hükmolunan adli para cezasının kesinlik sınırında kalması nedeniyle temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerektiği”
” yönündeki karşı oyuyla onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 14.03.2008 gün ve 41980 sayı ile;
“…Sanığın asıl mahkûmiyeti, 5237 sayılı Yasanın 50/5. madde ve fıkrası uyarınca kısa süreli hapis cezasından çevrilen adli para cezasıdır ve hükmolunan 500 Yeni Türk Lirası adli para cezası da CMUK. nun 305. maddesinde belirtilen ikimilyar liralık kesinlik sınırı içerisindedir.
Diğer yandan, sanık müdafiinin suç niteliğine ilişkin bir temyizi olmadığı gibi, sanığın eyleminin, yasada öngörülen cezasının cins ve süre ve miktarı itibarıyla temyizi olanaklı başka bir suça dönüşmesi olasılığı da bulunmamaktadır...”
” gerekçeleriyle itiraz yasa yoluna başvurarak Özel Dairenin onama kararının kaldırılıp, sanık müdafiinin temyiz isteminin 1412 sayılı CYUY’ nın 305 ve 317. maddeleri uyarınca reddine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın 1 Haziran 2005 tarihinden önce işlediği, “
“suçu ve suçluyu övme”
” suçundan lehe olan 5237 sayılı TCY’nın 215, 62 ve 50/1-a maddeleri uyarınca sonuç olarak 500 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, hükmün temyiz edilebilir olup olmadığına ilişkindir.
5320 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesi uyarınca, iki milyar liraya kadar (iki milyar dâhil) para cezalarına dair olan hükümler ile yukarı sınırı onmilyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri ve yasalarda kesin olduğu belirtilen hükümlerin temyiz yeteneği bulunmamaktadır.
Bir kısım hükümlerle ilgili olarak yasa yollarına başvurulması olanağının sınırlandırılması, iç hukukta olduğu kadar uluslararası sözleşmelere de konu olmuş, konuyla ilgili olarak, İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerin Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesine Ek 7 Nolu Protokol’ün, “
“Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı”
” başlıklı 2. Maddesinde;
“1.Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkûm edilen her kişi, mahkûmiyet ya da ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceletme hakkına haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanabilme gerekçeleri de dahil olmak üzere, yasayla düzenlenir.
2.Bu hakkın kullanılması, yasada düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatını müteakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkûmiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir.”
” hükmüne yer verilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti tarafından 14.03.1985 tarihinde imzalanan bu ek protokol, TBMM tarafından henüz onaylanmaması nedeniyle Anayasanın 90. maddesi uyarınca yasa hükmü niteliğini kazanmamış ise de, konu ile ilgili açıklamalarda bulunan, Kunter-Yenisey; “
“Sözleşmeye aykırı düşmemeğe çalışmak için 7 numaralı Protokolün yürürlüğe girmesini yani kanun hükmünde sayılmasını beklemeğe ihtiyaç yoktur. Kaldı ki bu protokol şimdiden Anayasamızın hukuk diye adlandırdığı ‘
‘hukukun genel prensipleri”
” olarak ‘
‘yazılı olmayan hukuk’u oluşturmakta ve mahkemelerimiz, kanuna olduğu kadar hukuka da uygun karar vermek mecburiyetindedirler.”
” görüşlerini belirttikten sonra protokolün bu hükmünü de nazara almak suretiyle kesinlik için aranan ölçütleri;
“a) Suç hürriyeti bağlayıcı ceza gerektirmemeli veya gerektirmiyor sayılmalıdır.
b) Ödenmeyen para cezası hapse çevrilememelidir.
c)Öngörülmüş olan para cezası da belirlenmiş sınırı aşmamalıdır.”
” şeklinde açıklamışlardır.(Ceza Muhakemesi Hukuku, İkinci Kitap, 12. Bası, sh.1157 vd.)
O halde CYUY’nın 305. maddesinin 1. fıkrasındaki kesinlik sınırını, maddede belirtilen kesinlik sınırları içinde kalmak koşuluyla, başkaca hiçbir hak kısıtlaması sonucunu doğurmayan, para cezasına ilişkin veya para cezası öngörülmüş hükümlerle sınırlı olarak yorumlamak yasanın ruhuna ve uluslararası sözleşmelerle getirilen ilkelere daha uygun bir çözüm olacaktır.
647 sayılı Yasanın yürürlükte bulunduğu dönemde işlenen suçlar yönünden 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uygulanmak suretiyle kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezadan çevrilen para cezalarının, anılan maddenin 4. fıkrasındaki; “
“Bu hükmün uygulanması, kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez.”
” hükmü uyarınca, miktarına bakılmaksızın temyizi olanaklı ise de, kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaların paraya veya maddede yazılı tedbirlere çevrilmesi yönünde 647 sayılı Yasanın 4. maddesindeki ilkelere benzer şekilde yer veren 5237 sayılı TCY’nın 50. maddesinde, “
“Uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbirdir.”
” hükmüne yer verilmesine karşın, “
“Bu hükmün uygulanması, kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez.”
” hükmüne yer verilmemesi nedeniyle 5237 sayılı Yasanın 50. maddesi uyarınca kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaya seçenek olarak hükmedilen, gerekse 52. madde uyarınca doğrudan hükmedilen 2 milyar lira (2000 YTL.)’yı aşmayan adli para cezalarına ilişkin hükümlerin temyiz yeteneği bulunmamaktadır.
5739 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği 1 Mart 2008 tarihinden önce, 5237 sayılı Yasanın 50. madde uyarınca seçenek yaptırım olarak hükmedilen adli para cezası ile 52. maddede öngörülen adli para cezalarının farklı infaz yöntemlerine tabi kılınması ve 50. madde uyarınca hükmedilen adli para cezasının ödenmemesi halinde karşılığı olarak belirlenecek hapis cezasının infazının zorunlu olması nedeniyle, temyiz edilebilme koşulları yönünden bir ayrım yapılarak doğabilecek adaletsizliklerin önlenmesi bakımından temyiz edilebilir sayılmasının gerektiği ileriye sürülebilir ise de, bu görüşün yasal dayanağı bulunmadığı gibi, yeni bir hüküm ihdas etme şeklindeki bu kabul yasa koyucuya ait bulunan yasama yetkisinin de elinden alınmasına yol açar. Kaldı ki, yasakoyucu tarafından da bu sakıncalar 5739 sayılı Yasa ile 5237 sayılı Yasanın 50. maddesinin 6. fıkrası ve 5275 sayılı Yasanın 106. maddelerinde yapılan değişikliklerle giderilmiştir.
Bu itibarla;
Suç niteliğine yönelik temyiz başvurusunun bulunmaması ve 5237 sayılı Yasanın 50. maddesi uyarınca hükmedilen 500 YTL adli para cezasının kesinlik sınırında bulunması nedeniyle Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire onama kararının kaldırılıp, sanık müdafiinin temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8 ve 1412 sayılı Yasanın 317. maddeleri uyarınca reddine karar verilmelidir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 21.01.2008 gün ve 9919-327 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- 5320 sayılı Yasanın 8 ve 1412 sayılı Yasanın 317. maddeleri uyarınca sanık müdafiinin temyiz isteminin REDDİNE,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 13.05.2008 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.