Esas No: 2008/1-90
Karar No: 2008/100
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2008/1-90 Esas 2008/100 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2008/1-90 E., 2008/100 K.
"İçtihat Metni"
Mersin 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 27.04.2005 gün ve 1225-563 sayılı görevsizlik kararı üzerine; sanık Y.... T...’un, 765 sayılı Yasanın 456/2, 457/1, 51/1, 81/1-3. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay 1 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına hakkında 40. maddenin uygulanmasına, suçta kullanılan bıçağın zoralımına ve saldırgan sarhoşluk suçundan beraatine ilişkin Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.10.2005 gün ve 186-286 sayılı hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 08.05.2007 gün ve 1967-3496 sayı ile onanmıştır.
Yargıtay C.Başsavcılığınca 15.04.2008 gün ve 253585 sayı ile;
5271 sayılı CMK.nun 7. maddesinde yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hakim veya mahkemece yapılan işlemlerin hükümsüz olduğu yer almaktadır.
Bu hüküm doğrultusunda kural, görevsiz mahkemede yapılan işlemlerin yenilenmesidir. Kuralın istisnaları, madde içerisinde yenilenmesi mümkün olmayan işlemler olarak gösterilmiştir. Örneğin; görevsiz mahkemede dinlenilen tanığın ölmesi halinde önceki beyanı ile yetinilecektir.
Görevli mahkeme hükümsüz olan işlemlere dayanarak hüküm kuramaz, sağlıklı bir vicdani kanının oluşması için duruşmada edinilen izlenime göre hüküm kurulması gerekir.
Görevli mahkemede sanığın duruşmada hazır bulunması ve sorgusunun yapılması, yargılamanın yüze karşı olması, savunma hakkının kısıtlanamayacağı ve cezanın kişiselleştirilmesi ilkelerinin doğal bir sonucudur.
Yüze karşılık; duruşmada tarafların hazır bulunması demektir. Sağlıklı yargılama ile en doğru sonuca ulaşma en iyi bu şekilde mümkün olur, sanığın yokluğunda duruşma yapılması bazı hallerde istisna olarak kabul edilmiştir.
Sanığın ceza yargılamasının sujesi olarak en önemli hakkı savunma hakkıdır. Savunma hakkı temel haklardan olup, hem İnsan haklarına ilişkin Uluslararası metinlerde hem de Anayasa da güvence altına alınmıştır.
Sanığın duruşmada hazır bulunması yüze karşılık özelliğinin olduğu kadar savunma hakkının da bir sonucudur. Bunun içindir ki sanığın yokluğunda duruşma kural olarak kabul edilmemiştir. (CMK.193/1.md.) Sanığın yokluğunda duruşma yapılması istisnayı oluşturur.
Bu istisnalar suçun yalnız veya birlikte adli para cezasını veya müsadere cezasını gerektirmesi haline münhasır olup, sanığın bu hallerde dahi duruşmaya aynı zamanda temsilcisi olan müdafiini gönderme hakkı kabul edilmekle (CMK.nun 197. maddesi) sakınca önlenmeye çalışılmış, CMK.nun 196/2. maddesi uyarınca, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda sanığın istinabe yolu ile dahi savunmasının alınması kabul edilmemiştir.
CMK.nun 35/2. maddesi, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hakim veya mahkeme kararlarının hazır bulunmayan ilgilisine tebliğ olunacağını hüküm altına almıştır. Sanığın duruşmadan haberdar edilmesi için tebliğin sanıktan başkasına ve hele ilanla yapılmış olması yetmemekte, sanığın yokluğundaki duruşmaları düzenleyen taban kuralların birincisi sanığın çağrıldığını gerçekten öğrenmesi şartını koşmaktadır. Kusuru olmaksızın tebliğden haberdar olmama halinde eski hale getirme istenebilmesi (CMK.nun 198. md.) bu şartın gerçekleşmesini sağlamaktadır.
Sorgu bir çeşit savunma vasıtası olup sorguya çekilmek sanık için bir haktır, görevsizlik kararı üzerine sanığın görevli mahkemede duruşmaya çağrılarak, görevsizlik kararı okunup, diyeceklerinin sorulması işleminin niteliğine gelince;
Bu işlem, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.06.1996 tarih ve 1996/6-108-158 sayılı kararında açıklandığı üzere; teknik anlamda bir sorgu işlemi olmayıp, zamanaşımını kesen bir özelliğe de sahip bulunmamaktadır. Bu nedenle görevli mahkemede yeniden sanığın haklarının hatırlatılmasına da gerek bulunmamaktadır. Oysa CMUK.nun 135. (CMK.nun 147.) maddesi uyarınca yapılan sorgu işlemi bir takım hukuksal sonuçlar doğurmakta ve zamanaşımını kesen bir özelliğe sahip bulunmaktadır. Buna göre görevsizlik kararına karşı sanıktan diyeceklerinin sorulması işleminin niteliği savunmasının alınmasından ibaret ise de, bu işleminde sorgu gibi bir hak olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Zira sanığa savunma imkanı verilmesi, kendisini bizzat veya seçeceği bir Avukat aracılığı ile savunması, duruşmaya çıkabilme durumuna sokulması, kendi seçtiği bir Avukatın yardımını almaktan yoksun bırakılmaması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin muhtelif içtihatlarında da vurgulanan sanık haklarındandır. Sanığın duruşmada hazır edilmemesi ve kendisine mahkemece müdafii atanması durumunda, atanan müdafiinin sanığın duruşmada bulunmama nedenini bilmediğinden, duruşmanın ertelenmesi talebinde de bulunamadığı, bunun ise sanığı pratik ve etkili bir savunmadan yoksun bıraktığı da AİHM.nin içtihatlarında vurgulanan bir başka husustur.
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.10.2005 tarih ve 2005/186-286 sayılı hükmünün aşağıda sayılan nedenlerle usul ve yasaya aykırı olduğu kanaatine varılmıştır;
Mersin 4. Asliye Ceza Mahkemesince görevsizlik kararı verilmesi üzerine davayı görmeye başlayan Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesince, sanığın duruşmada hazır edilmesi için CMK.nun 199. maddesinde yer alan zorla getirilme veya yakalama emriyle getirilmesi yoluna gidilmeyerek, sanığa kendiliğinden veya zorla duruşmada bulunma imkanı verilmemiştir. Somut olaydaki beyanına göre sanık başka bir suçtan tutuklu olduğu için duruşmadan haberdar olamamıştır. Bilahare kesinleşen hükmün infazı için bir şekilde yakalanmış olması da sanığın nerede olduğunu belirlemenin mümkün olduğunu ve sanığı duruşmada hazır etmeye yarayan imkanların zamanında etkili bir şekilde kullanmadığını göstermektedir.
Mahkemece sanığın bilgisi ve istemi dışında CMK.nun 150/3. maddesi uyarınca görevlendirilen müdafii huzuru ile dava görülüp sonuçlandırılması da sanığın savunma hakkını kısıtladığı gibi kendi seçtiği bir Avukatın hukuki yardımını almaktan da yoksun bırakmış, görevlendirilen müdafii bakımından ise sanığın duruşmada bulunmama nedenini bilmedi¬
¬ğinden, duruşmanın ertelenmesi talebinde bulunamamasına ve dolayısıyla sanığın da pratik ve etkili bir savunmadan yoksun bırakılmasına neden olmuştur. Aksi halde sanıkların bulunamadıkları hallerde müdafii tayin edilip gıyapta yargılama yapılarak savunma hakkı tanınmadan davaların sonuçlandırılabileceği gibi yanlış bir uygulamaya da yol açılabilecektir.
Görevli mahkemece CMK.nun 191 ve 147. maddeleri uyarınca, sanığın yeniden sorgusunun yapılması yerine, görevsizlik kararı verilmeden önce Asliye Ceza mahkemesinde yapılan sorgusu yeterli kabul edilerek cezalandırılmasına kararı verilmesi ise “
“sanığın görevsiz mahkemede yapılan sorgusunun hükümsüz olduğuna”
” ilişkin CMK.nun 7. maddesine açıkça aykırılık oluşturmaktadır.
Yargılama sanığın yokluğunda yapıldığı halde mahkemenin sanığı görmediği gerçeği ile çelişecek şekilde temel cezayı alt sınırın üzerinde tayin ederek sanık hakkında takdiri indirim uygulamaması da, hükmün yüze karşı yargılamada edinilen izlenime göre kurulması ve cezanın kişiselleştirilmesi şeklindeki muhakeme ilkelerine aykırıdır.
Bu açıklamalar doğrultusunda ve CMK.nun 7. maddesi hükmü karşısında, görevli mahkemece iddianamede veya görevsizlik kararında yer alan sevk maddelerinden hangisi ile uygulama yapıldığı hususunda bir ayrıma gidilmeden ve aksi durumun sanığın savunma ve duruşmada bulunma hakkını ihlal edeceği de gözetilerek, görevli Ağır Ceza Mahkemesinde sanık hazır edilip usulüne uygun şekilde yeniden sorgusunun yapılması yerine, görevsizlik kararı veren mahkemece yapılan sorgu ile yetinilerek hüküm kurulması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması, usul ve yasaya aykırıdır.”
” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurularak, 08.05.2007 gün ve 1967-3496 sayılı onama kararının kaldırılarak, Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.10.2005 tarih ve 186-286 sayılı hükmünün bozulmasına karar verilmesi istenilmiştir.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, görevsizlik kararı veren mahkemece yapılan işlemlerin, görevli mahkemece tekrarlanmasında zorunluluk bulunup, bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Konu 5271 sayılı CYY’nın; Görevli olmayan hâkim veya mahkemenin işlemleri, başlığını taşıyan 7. maddesindeki, “
“Yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hâkim veya mahkemece yapılan işlemler hükümsüzdür.”
” normunun yorumlanmasıyla ilgilidir.
Anılan hüküm, tasarıda olmamasına rağmen, Adalet Komisyonunca yasaya eklenmiş olup, eklenme gerekçesi şu şekildedir;
Adalet Komisyonunca; Tasarıya 6 ncı maddeden sonra gelmek üzere "Görevli olmayan hâkim veya mahkemenin işlemleri" başlığı altında; görevli olmayan hâkim veya mahkemenin işlemlerinin akıbetinin doktrin ve uygulamada tartışmaya yol açmasının önüne geçmek amacıyla tasarıya yeni bir 7 nci madde eklenmiştir.
Konu öğretide tartışılmış olup, konuyla ilgili şu görüşler serd edilmiştir.
“Madde bakımından yetkisiz hâkimin yaptığı işlemler geçersizdir. Böyle bir durumda, yetkisiz mahkemece tüm işlemler yenilenecek, o iş yargılama makamının önüne yeni gelen bir iş gibi görülerek, yeni bir yargılama yapılacak, sadece tekrarlanması mümkün olmayan işlemler varlığını sürdürecektir.”
” (Öztürk-Erdem; Uygulamalı Ceza Muhakemesi, 11. Baskı, sh.256)
“Öğretide, madde bakımından yetkisiz mahkemenin yaptığı işlemler bakımından kural olarak bu işlemlerin geçersiz olduğu kabul edilmekte, tekrarlanması mümkün olanların yok hükmünde sayılacağı ileri sürülmekteydi, yeni düzenleme yasada var olan boşluğu öğretideki baskın görüşe uygun şekilde doldurmuştur.”
” ( Özbek; Ceza Muhakemesi Hukuku, 1. Baskı, sh. 540)
“Duruşmanın sözlülüğü ve doğrudan doğruyalığı ilkeleri madde yönünden yetkisiz hakimin yaptığı işlemlerin yenilenmesini zorunlu kılar. Ancak, yetkisiz (madde yönünden) mahkemenin tanık ve bilirkişi dinleme tutanaklarını erken dinleme tutanağı olarak kabul etmek, tanıkları ve bilirkişiyi bir daha dinleme olanağı yoksa, yetkisiz mahkemenin işlemleriyle yetinmek gerekir.
Bu bağlamda, bir tanık hastalığı veya oturduğu yerin uzaklığı nedeniyle istinabe yoluyla dinlenmiş ise bu tutanaklar geçerli sayılmalıdır. Çünkü, yetkili mahkeme kendisi de doğrudan doğruya tanığı dinleyemeyecek istinabe olunan hakime başvurmak zorunda kalacaktır. Aynı şekilde, sanık vareste tutulmayı talep etmiş veya sanık hazır bulunmadan yapılabilecek bir istisnai duruşma sözkonusu ise yetkili mahkeme, yetkisiz mahkemenin işlemlerine dayanabilmeli ve onları geçerli saymalıdır.”
” (Centel-Zafer; Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Baskı, sh. 514)
“Biz, işlemin “
“yenilenmesi mümkün olan ve mümkün olmayan”
” ayrımından ziyade, işlemin madde yönünden yetki kavramına, yani asıl ceza davasının kovuşturma evresi bakımından yargılama yetkisinin bölüşülmesine sıkı sıkıya bağlı olup olmamasına göre bir ayrım yapılmasını öneriyoruz. Birinciler, ancak madde yönünden yetkili mahkemece yapılabilecek işlemlerdir. Bunlar, madde yönünden yetkili sayılan ikinci mahkemece mümkünse yeniden yapılabilmeli, bunun için onların ortadan kaldırılmasına (iptaline) ihtiyaç duyulmamalı, yani kaide müeyyidenin hukuk bakımından yok sayılması olmalıdır.
Bu kaideye (mesela birinci mahkemece dinlenmiş olan tanığın ölmesinde olduğu gibi) yeniden yapmanın mümkün olmaması veya (birinci mahkemece dinlenmiş olan tanığın istinabe ile dinlenmiş tanık gibi sayılabilmesinde olduğu gibi) yeniden yapmağa ihtiyaç duyurulmaması hallerinde gerektikçe diğer hallerde istisnalar elbet kabul edilebilecektir.
Keza işlemin bir başka makam tarafından ortadan kaldırılması için kanunyolu tanınmış olan hallerde, yokluk müeyyidesinin sözkonusu olamayacağı da açıktır. Bu da kaidenin bir istinasını oluşturacaktır. Buna karşılık (mesela tali bir davanın çözülmesinde olduğu gibi) madde yönünden yetki kavramının da dışında kalan ikinci grupta işlemlerin, sırf mahkeme madde yönünden yetkisiz diye, yeniden yapılması elbet gerekmez.
Bu nedenle mesela birinci mahkemenin verdiği tutuklama veya ihtiyati tedbir kararı, soruşturma evresinde verilen tutuklama kararının kovuşturma evresinde de hükmünü sürdürmesinde olduğu gibi, geçerliğini korumalıdır.”
” (Kunter-Yenisey-Nuhoğlu; Ceza Muhakemesi Hukuku, sh.384,385)
Görüldüğü gibi, görevsiz mahkemece yapılan işlemlerin, tekrarlanması olanağı bulunmayanlar dışındakilerin, görevli mahkemece yeniden usulüne uygun olarak yapılması zorunludur. Bu zorunluluk duruşmanın sözlülüğü, kanıtların doğrudan doğruyalığı ve adil yargılanma ilkesinin doğal sonucudur. Ancak 7. maddedeki hükümsüzlük ifadesini, yok anlamında değil, adil bir yargılama için tekrarlanma olanağı var ise yenilenmelidir şeklinde anlamak ve yapılan işlemlerin bizzat o mahkeme huzurunda yapılmasının zorunlu olup olmadığı ölçüsüyle değerlendirilmesi gerekir.
İnceleme konusu somut olayda;
23.08.2004 tarihinde aldığı alkolün etkisiyle, sanık Y....’un, mağdur A.... A....’ı hayati tehlike yaratacak şekilde yaraladığı iddiasıyla 765 sayılı TCY’nın 456/2, 457/1 ve 572. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle, Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açılmış,
Mersin 4. Asliye Ceza Mahkemesince, 08.10.2004 tarihli oturumda sanığa, yasal hakları hatırlatılarak sorgusu yapılıp, savunması saptanmış, 27.04.2005 tarihli oturumda ise tanıklardan Göksel Karabulut’un beyanı saptanıp, 1225-563 sayı ile, sanığın öldürmeye tam teşebbüs suçundan, 765 sayılı TCY’nın 448, 62, 31, 33, 39, 40 ve 572/1. maddeleri uyarınca Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanması için görevsizlik kararı vermiştir.
Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesince bu görevsizlik kararı benimsenerek, 17.05.2005 tarihli tensiple, sanık Y.... T..., mağdur A.... A.... K........ ve tanık G..... K........’un davetiye ile çağrılmasına karar verilmiş, sanık adına çıkarılan tebligatın bila ikmal iade edilmesi ve yapılan adres tahkikinden de olumlu yanıt alınamaması üzerine, 20.07.2005 tarihli oturumda, CYY’nın 150/3. maddesi uyarınca sanığa müdafii tayin edilmesi için Baro Başkanlığına yazı yazılarak, 24.10.2005 tarihli oturumda, sanık müdafii hazır olduğu halde, mağdurun dinlenmesinden vazgeçilip, bulunamayan tanıklar M..... C....., M.... K....... ve O.... Ö....’in de dinlenmelerine yer olmadığına karar verilip, mağdurun hastane, sanığın ise Asliye Ceza Mahkemesindeki savunmasının okunmasıyla yetinilmesi kararlaştırılıp,
Sanığın saldırgan sarhoşluk suçundan beraatine, yaralama suçundan ise 765 sayılı Yasanın 456/2, 457/1, 51/1, 81/1-3. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay 1 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hakkında 40. maddenin uygulanmasına, suçta kullanılan bıçağın zoralımına karar verilmiştir.
Üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesince, görevsizlik kararı benimsenerek yargılamaya başlanmış olduğuna göre, sanığın yeniden 5271 sayılı CYY’nın 147 ve 191. maddeleri uyarınca sorgusunun yapılması zorunludur. Görevsizlik kararı benimsenip yargılamaya başlanılmakla, tekrarlanması mümkün olmayanlar dışındaki tüm işlemlerin yenilenmesi zorunluluğu doğmuştur. Ağır Ceza Mahkemesince, Asliye Ceza Mahkemesinin görev alanında bulunan bir suçtan hüküm tesis edilmiş olması da, bu işlemlerin tekrarlanması zorunluluğunu ortadan kaldırmayacaktır.
Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 08.05.2007 gün ve 1967-3496 sayılı kararının kaldırılmasına ve Yerel Mahkeme hükmünün, sanığın savunmasının usulünce saptanarak hüküm tesis edilmesi zorunluluğu nedeniyle bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:Açıklanan nedenlerle,
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2-Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 08.05.2007 gün ve 1967-3496 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.10.2005 gün ve 186-286 sayılı hükmünün BOZULMASINA,
4-Dosyanın Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 06.05.2008 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.