Esas No: 2022/5348
Karar No: 2022/9726
Karar Tarihi: 23.06.2022
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2022/5348 Esas 2022/9726 Karar Sayılı İlamı
10. Hukuk Dairesi 2022/5348 E. , 2022/9726 K."İçtihat Metni"
Mahkemesi : ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi
İlk DereceMahkemesi : ... 1. İş Mahkemesi
Dava, davacının aylıklarının kesilmesine yönelik Kurum işleminin iptali ile kesilen aylıkların yeniden bağlanması ile muaccel oldukları tarihten itibaren yasal faiziyle birlikte tahsili istemlerine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalı Kurum vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 11.Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
... Bölge Adliye Mahkemesi 11.Hukuk Dairesince verilen kararın, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının aylıklarının kesilmesine yönelik kurum işleminin iptali ile kesilen aylıkların yeniden bağlanması ile muaccel oldukları tarihten itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
II-CEVAP:
Davalı Kurum vekili tarafından sunulan cevap dilekçesi ile davacının vergi mükellefiyeti nedeniyle 20.04.1982 tarihinde Bağ-Kur sigortalısı olarak tescil edildiği, 09.02.2000 tarihli vergi dairesinden onaylanan belgede 17.05.1979 tarihinden itibaren vergi mükellefi olduğunun bildirilmesi nedeniyle 01.04.2000 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlandığı, daha sonra yapılan incelemede davacının vergi kaydının 20.02.1984 tarihinde sona erdiğinin tespit edildiği, bir kısım vergi kaydının da zirai kazanca dayandığının tespit edilmesi üzerine davacının aylığının kesildiği ve savcılığa suç duyurusunda bulunulduğu, Kurum işlemlerinin yerinde olduğu özet olarak belirtilerek davanın reddine karar verilmesi talep edilmiştir.
III- MAHKEME KARARI :
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI:
İlk Derece Mahkemesince, “davacının 10.10.1991 tarihli dilekçesiyle isteğe bağlı sigortalı olma talebinde bulunduğu, söz konusu tarihten önce yaptığı ödemelerin isteğe bağlı sigortalılık statüsünde kabul edilmesini talep ettiği, davalı Kurumca davacının isteğe bağlı sigortalılığının kabul edilerek, daha sonra prim borçlarının 4247 sayılı Yapılandırma Kanunundan yararlandırılarak tahsil edildiği, davalı Kurum tarafından ödemelerin kabul edilmek suretiyle nemalandırıldığı, davacının gerçek dışı beyanla Kurumu yanıltıcı bir davranışta bulunmadığı, nitekim ... Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/6 E., 2014/350 K. Sayılı ilamıyla da (davacının Kurumu yanıltmak amacıyla hareket etmediği yönünde beraat kararı sonrası zamanaşımı nedeniyle davanın düştüğü) yazılı istek üzerine ödenen primlerin bilahare iptalinin objektif iyi niyet kurallarına uygun olduğu, mevcut hizmet süresiyle davacının 1479 sayılı Kanuna göre tabi olduğu 15 tam yıl sigortalılık süresi ve 55 yaşını tamamlamış olması nedeniyle 01.04.2000 tarihi itibariyle yaşlılık aylığına hak kazandığı, davalı Kurum tarafından kesilen yaşlılık aylıklarının kesilme tarihleri de nazara alınarak davacıya ödenmesi gerektiği” gerekçesine dayalı olarak “davanın kabulü ile davalı Kurumun davacının yaşlılık aylığının 01/04/2000 tarihi itibariyle kesilmesine ve ödenen aylıkların iadesine ilişkin işlemlerinin iptali ile bu tarih itibariyle davacıya yaşlılık aylığı bağlanmasına”, şeklinde karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI:
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince “Mahkemece hükme esas alınan 02.04.2018 tarihli bilirkişi raporunda davacının vergi kaydı bulunmayan ve primleri ödenmiş olan 21.02.1984 ile 09.10.1991 tarihleri arasında isteğe bağlı sigortalı kabul edilmesi gerektiği kabul edilmişse de, 1479 sayılı Kanunda, 506 sayılı Kanunun 79. maddesine paralel geçmişe yönelik sigortalılık tesciline imkan veren yasal düzenleme bulunmadığından anılan sigortalılık niteliğine sahip olunmadığı döneme ait prim borçlarının daha sonraki tarihlerde Kurumca hatalı olarak geriye dönük tahsil edilmesi de ilgiliye zorunlu sigortalılık hakkı kazandırmaz. Ancak ödemelerin icra takibi sonucu gerçekleştiği veya 06.03.1992 günü yürürlüğe giren 3780 sayılı Kanun ile 16.05.1997 tarihinde yürürlüğe giren 4247 sayılı Kanun hükümleri (af) kapsamında yatırıldığı hallerde, Medeni Kanunun 2. maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralları çerçevesinde, Kurumun geçmişe yönelik prim borçlarını tahsil edip uzun süre nemalandırmasından sonra, anılan döneme yönelik sigortalılığın iptalinin iyiniyetle bağdaşmayacağı gözetilerek, geçmişe yönelik prim ödemelerinin kapsadığı sürenin sigortalılık süresi olarak kabulü gerekir. 21. Hukuk Dairesinin 02.03.2017 tarih ve 2016/13107 esas ve 2017/1589 karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, kendi nam ve hesabına bağımsız çalışma bulunması şartıyla vergi kaydının zirai kazanca dayalı olması 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalılığa engel teşkil etmeyeceği 20.04.1982 ile 21.03.2000 tarihleri arasında zorunlu Bağ-Kur prim borçlarının 4247 sayılı af Yasası kapsamında Kurumca tahsil edilmesi karşısında davanın kabulüne dair mahkemenin maddi vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı” gerekçesine dayalı olarak “ istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine,” karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından sunulan temyiz dilekçesi ile özet olarak Kurum işleminin yerinde olduğu belirtilerek Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılarak ilk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Dava, davalı Kurumca iptal edilen 1991-2000 dönemindeki Esnaf Bağ-kur sigortalılığının geçerli olduğu ve yaşlılık aylığı bağlanması işleminin hukuka uygun olduğunun tespiti ile aksine Kurum işlemin iptali hakkındadır.
01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Yasanın 24. maddesinde zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı için esnaf sicili veya kanunla kurulu meslek kuruluşu kaydı aranırken 20.4.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Yasa ile 1479 sayılı Yasanın 24. maddesi değiştirilecek zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı için gelir vergisi mükellefi olması şartı getirilmiş ancak gelir vergisinden muaf olanlar için meslek kuruluşuna kayıtlı olma yeterli görülmüş, 22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Yasa ile 24. madde değiştirilerek zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı için vergi kaydı veya esnaf sicil kaydı veya oda kaydının bulunması yeterli görülmüş, 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Yasa ile 24. madde değiştirilerek zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı için gelir vergisi mükellefi olma şartı getirilmiş ancak gelir vergisinden muaf olanlar için esnaf sicil kaydı ve oda kaydının bir arada bulunması yeterli görülmüştür.
Öte yandan, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 74. (818 sayılı Borçlar Kanunu 53.) maddesi hükmü gereğince, hukuk hâkimi kusur olup olmadığına karar vermek için ceza hukukunun sorumluluğa dair hükümleri ile bağlı olmadığı gibi, kusurun takdiri ve zarar miktarının belirlenmesi konusunda da ceza mahkemesi kararı ile bağlı değildir. Ancak ceza mahkemesinin mahkûmiyet kararındaki, fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağını saptayan maddi olaya ilişkin kabul yani kesinleşen ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu hukuk hâkimini de bağlar. Ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle ceza mahkemesinde saptanacak maddi olayın yargısal bir kararla saptanmış olması gerçeğinin hukuk hâkimini de bağlaması gerekir. Bu hal; Kamunun yargıya olan güveninin korunmasının bir gereği olduğu gibi, söz konusu Türk Borçlar Kanununun 74. maddesinde öngörülen kuralın da doğal bir sonucudur. Nitekim bu husus, Yargıtay'ın yerleşmiş ve kökleşmiş görüşleri ile de kabul edilmiş bulunmaktadır.
Eldeki dava dosyasında, davacının 17 yıl 11 ay 1 gün (6451 gün) bağ-kur sigortalılığının bulunduğu, prim borcunun bulunmadığı sebebiyle; 01.04.2000 tarihinden itibaren “15 yıl sigortalılık ve 55 yaş koşullarının oluşması nedeniyle” yaşlılık aylığı bağlanmıştır. Bilahare davacının gerçek dışı belge ile borçlanma yaptığı, borçlanılan 1991-2000 döneminde esnaf bağ-kur çalışmasının fiilen bulunmadığı, hatta bu günlerde 2926 sayılı Kanun kapsamına giren sigortalılığı gerektirecek zırai vergi kaydının bulunduğu sebebiyle, belirtilen süreler iptal edilmiş, böylece yaşlılık aylığı koşullarını kaybettiğinden yersiz ödenen aylıkların iadesi istenmiştir. Davacı sigortalı, Kurum işleminin iptali isteğiyle bu davayı açmıştır.
Davacı adına 17.5.1979-1.2.1986 tarihleri arasında nakliyecilik faaliyetiyle ilgili vergi kaydı yine 02.02.1981-20.02.1984 tarihleri arasında mükerrer olarak nakliyecilik faaliyetiyle ilgili vergi kaydı mevcuttur. Ayrıca 29.3.1995-29.12.1998 ve 1.1.1999 tarihleri arasında zirai nitelikte biçerdöver işletmesi nedeniyle vergi kayıtları bulunmaktadır. Şoförler odası kaydı ise 10.08.1973-21.10.1983 dönemine aittir. Davacının esnaf bağ-kur sigortalılık talebi üzerine 20.04.1982-01.02.1986 dönemi Bağ-Kur sigortalılığı tescillidir. Ayrıca 01.02.1986-10.10.1991 dönemi ise 1997 Af kanunu uyarınca prim ödemesi sebebiyle isteğe bağlı bağ-kur sigortalı olarak Kurumca tescil edilmiştir. Yine, davacı 26.01.1965-26.01.1967 tarihleri arası askerlik süresini 720 gün olarak borçlanmıştır. Bu döneme kadar davacının 12 yıl 2 ay 1 gün sigortalılığı bulunmaktadır. Buraya kadar belirtilen hususlar taraflar arasında nizasızdır.
Davacı, 21.03.2000 tarihinde Delice Mal Müdürlüğünden aldığı yazıyı davalı Kuruma ibraz etmiştir. Bu yazıda davacının 17.05.1979’da başlayan nakliyecilik işi nedeniyle vergi kaydının (21.3.2000 itibariyle) halen devam ettiği bildirilmiştir. Davacı bu yazıyı Kuruma ibraz etmiş 21.3.2000 tarihine kadar borçlanma istemiştir. Kurumca talebi kabul edilmiş, yapılan ödemeler sonucunda yukarıda belirtilen sigortalılık sürelerine ilaveten 11.10.1991-21.3.2000 dönemi de esnaf bağ-kur sigorta süresi olarak tescil edilmiştir. Bu süre ile birlikte davacının toplam 17 yıl 11 ay 1 gün (6451 prim günü) sigortalılığının bulunduğu (2 yıllık askerlik borçlanması hariç) belirlenmiş; 21.03.2000 itibariyle prim borcunun bulunmadığı, 15 yıl sigortalılık ve 55 yaş koşullarının sağlandığı sebepleriyle tahsis talebini takip eden 01.04.2000’den itibaren yaşlılık aylığı bağlanmıştır.
Kurumca, daha sonradan davacının ibraz ettiği Delice Mal Müdürlüğünden gelen yazının gerçeğe aykırı olduğu, davacının 17.05.1979’da başlayan nakliyecilik vergi kaydının gerçekte 01.02.1986’da sona erdiği; oda kaydının ise 1983’de sona erdiği, davacının gerçeğe aykırı düzenlenen belge ile kazandığı 10.10.1991-21.3.2000 dönemindeki bağ-kur sigortalılığı ile çakışacak şekilde 29.3.1995-29.12.1998 tarihleri ve 1.1.1999-4.5.2004 tarihleri arasında zırai nitelikte biçer döver işletmesi vergi kayıtlarının da bulunduğu, 1991-2000 arası esnaf bağ-kur sigortalılığının geçerli sigortalılığa dayanmadığı sebebiyle iptal işlemi yapılmıştır. Sigortalılık süresinin iptali üzerine yaşlılık aylığı koşullarını da kaybettiğinden yaşlılık aylığı da iptal edilmiştir. Ayrıca davacının mal müdürlüğünden aldığı belgeyi Kuruma ibraz ederek haksız şekilde sigortalılık süresi ve yaşlılık aylığına hak kazandığından, sigortalı aleyhinde ceza davaları açılmıştır. ... Ağır Ceza Mahkemesi 2013/307-254 esas ve karar sayılı dosyasında ‘kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık’ suçundan yargılanmış, dava zamanaşımı nedeniyle düşürülmüştür. ... Ağır Ceza Mahkemesi 2009/6 E. 2014/350 K. dosyasında ‘memurun resmi evrakta sahtekârlığı, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık’ suçundan yargılanmış delil yetersizliği nedeniyle sanıkların beraatlerine karar verilmiştir. Mahkemece 1991 ila 2000 arasındaki bağ-kur sigortalılığının geçerli olduğunu, yaşlılık aylığı koşullarının da oluştuğunu beyan eden bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kabulüne karar verilmişse de hüküm maddi vakalara aykırı niteliktedir.
Davacının 10.10.1991-20.3.2000 dönemindeki esnaf bağ-kur sigortalılığı; davacı tarafından Delice Mal Müdürlüğünden alınan gerçeğe aykırı bilgiler içeren belgeye dayanılarak oluşturulmuştur. Davacının esnaf bağ-kur sigortalılığına sebep olan nakliyecilik vergi kaydı gerçekte 1986’da sona erdiği halde; gerçek dışı olarak 20.3.2000 itibariyle devam ettiği bildirilmiştir. Suç duyurusu üzerine açılan ceza davalarında; nitelikli dolandırıcılık suçunun zamanaşımından düşmüş, resmi evrakta sahtekârlık ve resmi kurumlar zararına dolandırıcılık suçundan açılan ceza davası ise delil yetersizliğinden beraatlerine karar verilmişse de ceza davalarında belgenin gerçeğe uygun olduğu yönünde, maddi bir tespit yapılmamıştır. Söz konusu belgenin gerçeğe aykırı olduğu ise açıktır. Ceza davalarında maddi olaya ilişkin tespit yapılmadığından, hukuk mahkemesi yönünden bağlayıcı değildir. Davacıya verilen 1991-2000 dönemine ilişkin esnaf bağ-kur sigortalılığı gerçek ve fiili çalışmaya dayalı değildir. Davacı gerçeğe aykırı bilgi içeren belgeye dayanarak sigortalılık kazandığından bu döneme ilişkin sigortalılığın, Kurum tarafından iptali hukuka uygundur. Kurumca, aylık tahsisi yapıldıktan sonra usulsüzlük tespit edilmiş ve sigortalılık süresi ile yaşlılık aylığı iptal edilmiştir. Gerçekten bu dönem içinde davacının esnaf bağ-kur sigortalısı olmasını gerektirecek nitelikte vergi kaydı olmadığı gibi nakliyecilik oda kaydı da 1983’de sona ermiştir. Ayrıca 29.3.1995-29.12.1998 tarihlerinde ve 1.1.1999-4.5.2004 tarihleri arasında biçerdöver işletmesinden zırai nitelikte vergi kaydı da bunu doğrulamaktadır. Bu durum karşısında Kurum işlemi yerinde olup davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur.
O hâlde, davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 11.Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararı kaldırılarak, İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: ... Bölge Adliye Mahkemesi 11.Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak temyiz edilen İlk Derece Mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, Üye ...'ın muhalefetine karşı, Başkan Vekili ... ve Üyeler ..., ... ve ...'ün oyları ve oy çokluğuyla, 23.06.2022 gününde karar verildi.
KARŞI OY GEREKÇESİDİR
1.Çoğunluk ile aradaki temel uyuşmazlık ilk dönem nakliyecilikten vergi kaydı ve oda kaydı nedeni ile zorunlu Bağ-kur sigortalılığı bulunan, daha sonra aynı faaliyetten 10.10.1991 tarihine kadar isteğe bağlı sigortalılığı, daha sonra biçerdöver işletmesinden dolayı vergi kaydı neden ile 11.10.1990- 01.04.2000 tarihine kadar isteğe bağlı sigortalılığı kurum tarafından kabul edilerek prim borçları af kapsamında ve icra yolu ile tamamen tahsil edilen ve 01.04.2000 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanan davacı sigortalının biçer döver işletmesi ile ilgili vergi kaydının sahteliği neden ile 2004 yılında kesilen aylıklarla ilgili kurum işleminin yerinde olup olmadığı, davacı sigortalı hakkında bir çok kişi ile beraber açılan dolandırıcılık ve sahtecilik suçundan açılan kamu davası sonrası düşme ve beraat kararlarının hukuk hakimini bağlayıp bağlamayacağı noktasında toplanmaktadır.
2. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; “Davacının 10.10.1991 tarihli dilekçesiyle isteğe bağlı sigortalı olma talebinde bulunduğu, söz konusu tarihten önce yaptığı ödemelerin isteğe bağlı sigortalılık statüsünde kabul edilmesini talep ettiği, davalı Kurumca davacının isteğe bağlı sigortalılığının kabul edilerek, daha sonra prim borçlarının 4247 sayılı Yapılandırma Kanunundan yararlandırılarak tahsil edildiği, davalı Kurum tarafından ödemelerin kabul edilmek suretiyle nemalandırıldığı, davacının gerçek dışı beyanla Kurumu yanıltıcı bir davranışta bulunmadığı, nitekim ... Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/6 E., 2014/350 K. Sayılı ilamıyla da (davacının Kurumu yanıltmak amacıyla hareket etmediği yönünde beraat kararı sonrası zamanaşımı nedeniyle davanın düştüğü) yazılı istek üzerine ödenen primlerin bilahare iptalinin objektif iyi niyet kurallarına uygun olduğu, mevcut hizmet süresiyle davacının 1479 sayılı Kanuna göre tabi olduğu 15 tam yıl sigortalılık süresi ve 55 yaşını tamamlamış olması nedeniyle 01.04.2000 tarihi itibariyle yaşlılık aylığına hak kazandığı, davalı Kurum tarafından kesilen yaşlılık aylıklarının kesilme tarihleri de nazara alınarak davacıya ödenmesi gerektiği” gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
3. Kararın davalı kurum tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince “Mahkemece hükme esas alınan 02.04.2018 tarihli bilirkişi raporunda davacının vergi kaydı bulunmayan ve primleri ödenmiş olan 21.02.1984 ile 09.10.1991 tarihleri arasında isteğe bağlı sigortalı kabul edilmesi gerektiği kabul edilmişse de, 1479 sayılı Kanunda, 506 sayılı Kanunun 79. maddesine paralel geçmişe yönelik sigortalılık tesciline imkan veren yasal düzenleme bulunmadığından anılan sigortalılık niteliğine sahip olunmadığı döneme ait prim borçlarının daha sonraki tarihlerde Kurumca hatalı olarak geriye dönük tahsil edilmesinin ilgiliye zorunlu sigortalılık hakkı kazandırmayacağı, ancak ödemelerin icra takibi sonucu gerçekleştiği veya 06.03.1992 günü yürürlüğe giren 3780 sayılı Kanun ile 16.05.1997 tarihinde yürürlüğe giren 4247 sayılı Kanun hükümleri (af) kapsamında yatırıldığı hallerde, Medeni Kanunun 2. maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralları çerçevesinde, Kurumun geçmişe yönelik prim borçlarını tahsil edip uzun süre nemalandırmasından sonra, anılan döneme yönelik sigortalılığın iptalinin iyiniyetle bağdaşmayacağı gözetilerek, geçmişe yönelik prim ödemelerinin kapsadığı sürenin sigortalılık süresi olarak kabulünün gerekeceği, 21. Hukuk Dairesinin 02.03.2017 tarih ve 2016/13107 esas ve 2017/1589 karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, kendi nam ve hesabına bağımsız çalışma bulunması şartıyla vergi kaydının zirai kazanca dayalı olması 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalılığa engel teşkil etmeyeceği 20.04.1982 ile 21.03.2000 tarihleri arasında zorunlu Bağ-Kur prim borçlarının 4247 sayılı af Yasası kapsamında Kurumca tahsil edilmesi karşısında davanın kabulüne dair mahkemenin maddi vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı” gerekçesi ile istinaf isteminin esastan reddine karar verilmiştir.
4. Kararın temyizi üzerine çoğunluk görüşü ile “Davacının 10.10.1991-20.3.2000 dönemindeki esnaf bağ-kur sigortalılığının; davacı tarafından Delice Mal Müdürlüğünden alınan gerçeğe aykırı bilgiler içeren belgeye dayanılarak oluşturulduğu, davacının esnaf bağ-kur sigortalılığına sebep olan nakliyecilik vergi kaydının gerçekte 1986’da sona erdiği halde; gerçek dışı olarak 20.3.2000 itibariyle devam ettiğinin bildirildiği, suç duyurusu üzerine açılan ceza davalarında; nitelikli dolandırıcılık suçunun zamanaşımından düşmüş, resmi evrakta sahtekârlık ve resmi kurumlar zararına dolandırıcılık suçundan açılan ceza davası ise delil yetersizliğinden beraatlerine karar verilmişse de ceza davalarında belgenin gerçeğe uygun olduğu yönünde, maddi bir tespit yapılmadığı, söz konusu belgenin gerçeğe aykırı olduğunun ise açık olduğu, ceza davalarında maddi olaya ilişkin tespit yapılmadığından, hukuk mahkemesi yönünden bağlayıcı olmayacağı, davacıya verilen 1991-2000 dönemine ilişkin esnaf bağ-kur sigortalılığı gerçek ve fiili çalışmaya dayalı olmadığı, davacının gerçeğe aykırı bilgi içeren belgeye dayanarak sigortalılık kazandığından bu döneme ilişkin sigortalılığın, Kurum tarafından iptalinin hukuka uygun olduğu, kurumca, aylık tahsisi yapıldıktan sonra usulsüzlük tespit edildiği ve sigortalılık süresi ile yaşlılık aylığının iptal edildiği, gerçekten bu dönem içinde davacının esnaf bağ-kur sigortalısı olmasını gerektirecek nitelikte vergi kaydı olmadığı gibi nakliyecilik oda kaydının da 1983’de sona erdiği, ayrıca 29.3.1995-29.12.1998 tarihlerinde ve 1.1.1999-4.5.2004 tarihleri arasında biçerdöver işletmesinden zirai nitelikte vergi kaydı da bunu doğruladığı, davanın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile kararın bozulmasına karar verilmiştir.
5. 6098 sayılı yeni TBK. 74.maddesine göre “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.” Hükme göre eğer suçun işlendiğine veya işlenmediğine ilişkin ceza mahkemesinin kesin bir kararı varsa, hukuk hakimi bu karara uyacak; böyle bir karar yoksa veya kanıt yetersizliği nedeniyle ya da suç kastı bulunmadığı gerekçesi ile aklama (beraat) kararı verilmişse, hukuk hakimi, haksız eylemin suç niteliğini doğrudan araştıracaktır. Ancak bunun içinde hukuk mahkemesi dosyasında eylemin haksız olduğuna ilişkin deliller bulunacaktır. Kısaca ceza mahkemesinin delil yetersizliğinden beraat kararı veya düşme kararı hukuk hakimine aksi yönde karar vermesi için bir karine oluşturmayacaktır.
6. Çoğunluk gerekçesini “Davacının 10.10.1991-20.3.2000 dönemindeki esnaf bağ-kur sigortalılığının; davacı tarafından Delice Mal Müdürlüğünden alınan gerçeğe aykırı bilgiler içeren belgeye dayanılarak oluşturulması ve davacının esnaf bağ-kur sigortalılığına sebep olan nakliyecilik vergi kaydının ise gerçekte 1986’da sona erdiği halde; gerçek dışı olarak 20.3.2000 itibariyle devam ettiği bildirilmesi” olgusuna bağlamıştır. Oysa bu saptama zaten dolandırıcılık ve sahtecilik suçlarından açılan kamu davasında ileri sürülmüş, dolandırıcılık suçlamasında düşme, sahtecilik suçlamasında ise beraat kararı verilmiştir. Düşme ve delil yetersizliğine beraat kararı verilmesi bu gerekçeyi ortadan kaldırmaktadır.
7. Kaldı ki davacının sigortalılığına esas belge Devlet Kurumu olan delice Mal Müdürlüğü tarafından verilmiştir. Keza davacı her ne kadar 1991-2000 arası önceki zorunlu sigortalılığın başlangıcı olan nakliyecilik faaliyetinde bulunmasa da döverbiçer işletmeciliği nedeni ile anılan dönemde vergi kaydı bulunmaktadır. Zaten kurum burada bu faaliyetin zirai mi olduğunu Mal Müdürlüğüne sormuş ve zirai kazanç olduğunun bildirilmesi üzerine ise bu dönemi esnaf bağkurluluktan çıkararak iptal etmiştir. Biçerdöver işletmeciliğini ise zirai kazanç mı ticari kazanç mı olacağı tartışma konusudur. Dolayısı ile anılan dönemdeki faaliyetin tarım bağkur sigortalılığı mı yoksa esnaf bağkur sigortalılığımı sayılacağı uyuşmazlık konusu olacaktır. Somu bu tartışmaya göre de ortada bir sahtecilikten ve dolandırıcılıktan söz edilemez.
8. Davacı sigortalı 20.04.1982-20.02.1984 arası zorunlu sigortalılıktan sonra 21.02.1984-21.02.2000 arası hizmeti isteğe bağlı sigortalılık kapsamında af üzerine prim borçlarını icra yolu ile ödemiştir. Bu sigortalılık süresine tekabül eden 1991-2000 arası biçerdöver işletmeciliği faaliyeti bulunduğuna göre isteğe bağlı sigortalılığın kabulü gerekir. Zira ödemeler icra takibi sonucu gerçekleşmiştir. Ödemlerin 06.03.1992 günü yürürlüğe giren 3780 sayılı Kanun ile 16.05.1997 tarihinde yürürlüğe giren 4247 sayılı Kanun hükümleri (af) kapsamında yatırıldığı hallerde, Medeni Kanunun 2. maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralları çerçevesinde, Kurumun geçmişe yönelik prim borçlarını tahsil edip uzun süre nemalandırmasından sonra, anılan döneme yönelik sigortalılığın iptalinin iyiniyetle bağdaşmayacağı açıktır.
9. Bölge Adliye Mahkemesi karar gerekçesinde açıklandığı üzere “21. Hukuk Dairesinin 02.03.2017 tarih ve 2016/13107 esas ve 2017/1589 karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, kendi nam ve hesabına bağımsız çalışma bulunması şartıyla vergi kaydının zirai kazanca dayalı olması 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalılığa engel teşkil etmeyeceği 20.04.1982 ile 21.03.2000 tarihleri arasında zorunlu Bağ-Kur prim borçlarının 4247 sayılı af Yasası kapsamında Kurumca tahsil edilmesi karşısında davanın kabulüne dair mahkemenin maddi vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı” anlaşılmaktadır.
10. Yukarda açıklanan gerekçelerle kararın onanması gerektiğinden, çoğunluğun bozma gerekçesine katılınmamıştır.