Esas No: 2019/3510
Karar No: 2022/9813
Karar Tarihi: 24.06.2022
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2019/3510 Esas 2022/9813 Karar Sayılı İlamı
10. Hukuk Dairesi 2019/3510 E. , 2022/9813 K."İçtihat Metni"
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, ölüm aylığı tahsisi ile ödenmeyen aylıkların ödenmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece uyulan bozma ilamı sonrası, yazılı gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı, 4447 sayılı Kanunun geçici 5. Maddesi gereğince annesinin ölüm tarihi olan 17.08.1999 tarihini takip eden ay başından olmak üzere annesinden yetim aylığı kazandığının tespiti ile ödenmeyen aylıkların toplu olarak ödenmesini talep etmiş, mahkemece uyulan bozma ilamı sonrası, davanın kısmen kabulü ile, “...'nun 1999 depreminde vefat eden annesi ...'dan dolayı 4447 sayılı Kanunun geçici 5.maddesi uyarınca 506 sayılı Kanun hükümleri doğrultusunda 01/10/2008 tarihinden itibaren yetim aylığı bağlanması ve o tarihten itibaren birikmiş aylıkların ...'ya ödenmesi gerektiğinin tespitine,” dair karar verildiği anlaşılmış ise de, söz konusu hüküm eksik araştırmaya dayalıdır.
Davanın yasal dayanaklarından olan 4447 sayılı Yasa’nın Geçici 5. Maddesi “17/8/1999 tarihinde ve daha sonraki tarihlerde meydana gelen depremler sonucunda malul kalan sigortalı veya iştirakçiler ile ölen sigortalı veya iştirakçilerin hak sahiplerine en az 360 gün prim veya 12 aylık prim veya kesenek ödenmiş ve her ne ad altında olursa olsun sosyal güvenlik kurumlarından aylık veya gelir almamak şartıyla; 506, 2925, 5434, 1479 ve 2926 sayılı kanunlarda öngörülen prim veya kesenek ödeme süresi aranmaksızın ilgili kurumca kendi mevzuatlarına göre aylık bağlanır. Bu şekilde bağlanan aylıklarla ilgili söz konusu kanunlarda öngörülen prim veya keseneklerin eksik olan kısmı Hazinece kurumlara ödenir. Bu konudaki usul ve esaslar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanlığınca müştereken tespit edilir." hükmüne amir olup, yasada belirtilen “ilgili kurumca kendi mevzuatlarına göre aylık bağlanır” ibaresinden hareketle 506 sayılı Yasa’nın aylık bağlanmasına ilişkin hükümlerinin burada irdelenmesi gerekecektir.
Bilindiği üzere, sosyal güvenlik hakkı temel insan haklarından olup, uluslararası hukuk normları ile Anayasada güvence altına alınmıştır. Bireyleri toplum içinde iktisadi bakımdan desteklemeyi, muhtaçlığa düşmesini önlemeyi, sosyo – ekonomik ve fizyolojik risklerin sonuçlarına karşı korumayı hedef alan bir haktır (K. Arıcı, Türk Sosyal Güvenlik Hukuku, ... 2015, s.95).
Ölüm ise gerçekleşmesi mutlak, ancak ne zaman gerçekleşeceği bilinmeyen tipik bir sosyal güvenlik riskidir (K. Arıcı, Türk Sosyal Güvenlik Hukuku, ... 2015, s.386). Bu risk hak sahibi konumunda olan dul eş ve yetim çocuk yönünden etkili olacaktır. Sigortalının ölümü ile birlikte sağ kalan hak sahibi aile bireyleri gelir kaybına uğrayacak bu nedenle sosyal güvenlik yönünden bir korumaya gereksinim duyacaklardır. İşte bu noktada ölüm sigortası ile risk altında olan hak sahiplerinin sosyal güvenlik hakları koruma altına alınmıştır.
Ancak Sosyal güvenlik hakkının kullanımı yasa ile sınırlanmış ve belirli koşulların varlığına bağlanmıştır. Sigortalının ölümü ile birlikte sosyal güvenlik hakları koruma altına alınan hak sahiplerinin de ölüm sigortasından yararlanabilmeleri için kanun koyucu tarafından belirli sınırlamalar getirilmiştir. İşte 506 sayılı Kanunun 68. maddesinin son fıkrası da bu sınırlamalardan biridir.
506 sayılı Kanun kapsamında hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla, ölüm aylığı bağlanma koşulları ile bağlanmış ölüm aylığını kesme nedenleri anılan Kanunun 68. maddesinde düzenlenmiştir.
506 sayılı Kanun'un 02.07.1973 tarihli 1753 sayılı Kanun'un 2. maddesi ile yeniden düzenlenen 68. maddesinin I/C-a bendine göre; "yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan", "Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi bir işte çalışmayan, buralardan gelir veya aylık almayan" kız çocuklarına ölüm aylığı bağlanabilecektir. Aynı maddenin VI. bendi hükmüne göre de; kız çocuklarına bağlanan ölüm aylıkları Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi işlerde çalışmaya başladıkları ya da evlendikleri tarihi takip eden devre başından itibaren kesilecektir. Ayrıca VI. bendin son cümlesinde; "... evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kimseye bu aylıklardan fazla olanı ödenir..." düzenlemesine yer verilmiştir.
06.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4958 sayılı Kanun'un 35. maddesi ile 506 sayılı Kanun'un 68. maddesine ek düzenleme yapılarak, anılan maddenin VI numaralı bendindeki "çalışmaya" kelimesinden sonra gelmek üzere "buralardan gelir veya aylık almaya" ibaresi eklenmiştir.
Öte yandan 4958 sayılı Kanun'un 53. maddesi ile 506 sayılı Kanuna getirilen Ek 47. madde ile de "kız çocuklarının sosyal güvenlik sözleşmesi akdedilmiş ülkelerdeki sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi çalışmaya başlamaları veya bu ülkelerin sosyal güvenlik kuruluşlarından gelir veya aylık almaya başlamaları" bağlanmış gelir ve aylıklar bakımından kesme nedeni sayılmıştır.
Yine davanın yasal dayanaklarından olan 506 sayılı yasanın 29.07.2003 tarihli 4958 sayılı Yasayla gelen değişiklikten önceki 93 üncü maddesinde yer alan "sigortalı olan ana ve babaların ölümlerinde her ikisinden de gelir veya aylık bağlanmasına hak kazanan çocuklara, bunlardan intikal eden gelir ve aylıklardan yüksek olanın tümü, eksik olanın yarısı bağlanır" hükmü mevcuttur.
Diğer taraftan, 506 sayılı Yasanın “Zamanaşımı ve Hakkın Düşmesi” başlıklı 99. maddesi ile "Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, iş kazalarıyla meslek hastalıkları ve ölüm sigortalarından hak kazanılan gelir ve aylıklar, hakkı doğuran olay tarihinden itibaren beş yıl içinde istenmezse zamanaşımına uğrar. Bu durumda olanların gelir ve aylıkları, yazılı istek tarihini takibeden aybaşından itibaren başlar.
İş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından kazanılan diğer haklar ile hastalık ve analık sigortalarından doğan haklar ise, hakkı doğuran olay tarihinden itibaren beş yıl içinde istenmezse düşer.
Geçici iş göremezlik ödeneğini veya herhangi bir döneme ilişkin gelir veya aylığını beş yıl içinde almayanların, söz konusu ödenek, gelir veya aylıkları ödenmez." düzenlemesine yer verilmiş iken bu maddeye koşut bir düzenleme olarak 01/10/2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Yasanın 97. maddesinin 1. fıkrası ile
“Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, iş kazası, meslek hastalığı, vazife malûllüğü ve ölüm hallerinde bağlanması gereken gelir ve aylıkların, hakkın kazanıldığı tarihten itibaren beş yıl içinde istenmeyen kısmı zamanaşımına uğrar. Kuruma müracaat etmemenin haklı bir sebebe dayandığını genel hükümlere göre ispat edenler hakkında, yukarıdaki hükümler uygulanmaz.” hükmüne amirdir.
Belirtile açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde, 01.09.2007 tarihinden itibaren babası üzerinden 1479 sayılı Yasa kapsamında ölüm aylığı alan davacının, annesi üzerinden 23.09.2013 tarihli tahsis talebi üzerine 01.10.2008 tarihinden itibaren 506 sayılı Yasa kapsamında aylık bağlandığı, daha sonra bu aylığın yersiz olduğundan bahisle başlangıçtan itibaren kesildiği belirgin olan işbu davada, mahkemece yukarıda belirtilen mevzuat çerçevesinde değerlendirme yapılıp sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken bu hususlar tartışılmaksızın karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde; taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, Üyeler ... ve ...'nın muhalefetlerine karşı, Başkan ... ile Üyeler ... ve ...'ün oyları ve oy çokluğuyla, 24/06/2022 gününde karar verildi.
KARŞI OY
4447 sayılı Kanunun geçici 5’nci maddesi ile 17.8.1999 Marmara depreminden sonra malul, dul/yetim kalanlara kolaylaştırılmış malullük ve ölüm aylığı bağlanması kabul edilmiştir. Maddede kolaylaştırılmış malullük/ölüm aylığı için sigortalı yönünden 360 gün prim ödenmiş olması yeterli görülmüş; ancak hak sahipleri yönünden de malullük/ölüm aylığı bağlanabilmesi için “her ne ad altında olursa olsun sosyal güvenlik kurumlarından gelir veya aylık almamak şartı” getirilmiştir. Daha sonra 21.1.2000 tarihli ve 592/2 sayılı KHK ile 17.8.1999 tarihinden sonraki tarihlerde meydana gelen depremler sonucunda malul kalan veya ölen sigortalıları da kapsayacak şekilde maddenin kapsamı genişletilmiştir. Bu bakımdan 4447/geçici 5 hükmü, gelecekte meydana gelecek depremler bakımından da uygulanabilecek niteliktedir.
Belirtilen maddeye göre kolaylaştırılmış ölüm aylığından yararlanılabilmesi için hak sahibinin sosyal güvenlik kurumlarından her ne ad altında olursa olsun gelir veya aylık almamaları yasa gereği bulunmaktadır. Bu nedenle babasından ölüm aylığı alan hak sahibinin, aynı zamanda annesinden de ölüm aylığı alması mümkün değildir. Bunlardan fazla olan hangisi ise onun bağlanması yasa gereğidir.
Burada bir kanun boşluğu söz konusu değildir. Kanunların, sözüne ve amacına göre yorumlanması gerekir. Ülkemizde yıkıcılık etkisi yüksek olan 17.8.1999 Marmara depremi ile çok sayıda bina yıkılmış ve ölümler meydana gelmiştir. Kanun koyucu mağdur kalan kişilere destek olmak maksadıyla kolaylaştırılmış ölüm veya malullük aylığı bağlanmasını kabul etmiştir. Ancak devlet bu yardımları mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirebilecektir (Anayasa m.65). Bu nedenle büyük bir depremle ülkenin zor durumda olduğu dönemde kolaylaştırılmış ölüm aylığı için Kurumdan başka gelir/aylık alınmaması şartı bulunmaktadır. Kanunun bu hükmü göz ardı edilerek babasından ölüm aylığı alan kişiye, annesinden de ölüm aylığı bağlanması yasanın sözüne ve özüne aykırı olmuştur.
Belirtilen sebeplerle Yüksek çoğunluğun görüşlerine katılamıyoruz.