Esas No: 2020/1726
Karar No: 2022/9812
Karar Tarihi: 24.06.2022
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2020/1726 Esas 2022/9812 Karar Sayılı İlamı
10. Hukuk Dairesi 2020/1726 E. , 2022/9812 K."İçtihat Metni"
Mahkemesi : ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
İlk Derece Mahkemesi : Malatya 2. İş Mahkemesi
Dava, hacizli taşınmazın kıymet takdirine itiraz ve yeniden kıymet takdiri istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın hukuki yarar yokluğundan reddine dair verilen karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince verilen kararın, davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Davacılar vekili, davalı Kurum alacaklarının tahsiline yönelik takipler kapsamında haciz uygulanan, Malatya ili Battalgazi ilçesi Bulgurlu Köyü 238 ada 7 ve 1 parsellerde kayıtlı taşınmazların usulüne uygun yapılmayan kıymet takdirlerinin iptali ile anılan taşınmazların kıymetinin gerçeğe uygun olarak yeniden tespitine karar verilmesini istemiştir.
II-CEVAP
Davalı vekili, davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
"Yapılan yargılama, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; davanın İÎK uyarınca açılan kıymet takdirine itiraz davası olduğu , mahkememizce yapılan keşif sonucu aldırılan usul ve yasaya uygun bulunan bilirkişi raporunda tespit edilen taşınmazların değerinin SGK tarafından tespit edilen değerden daha düşük çıktığı, bu durumda davacının dava açmakta hukuki yararı bulunmadığından; davanın hukuki yarar yokluğunda HMK 114/1-h maddesi uyarınca dava şartı yokluğundan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur." gerekçesiyle, "1-Davanın hukuki yarar yokluğu nedeni ile reddine," karar vermiştir.
B-BAM KARARI
Davacılar vekilinin, Malatya 2. İş Mahkemesinin 15.05.2019 tarih ve 2018/614 Esas - 2019/263 Kararına yönelik istinaf başvurusunun, HMK'nin 353/1-b maddesinin (1) numaralı alt bendi uyarınca esastan reddine, karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacılar vekili, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, reddine karar verilmesinin usul ve kanun hükümlerine aykırı olduğunu, davalı Kurum tarafından yaptırılan kıymet takdirlerinden dahi düşük tespit edilen bilirkişi raporuna yapılan itiraz dikkate alınmadan davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesi usul ve kanun hükümlerine aykırı olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Özel hukuk gerçek ve tüzel kişileri, üçüncü kişilerden olan alacaklarını “kamu gücü”nün yardımını kullanarak tahsil edebilirler. Söz konusu kamu gücünün yardım ve kullanımına ilişkin usul ve esaslar 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlenmiştir. Şüphesiz Devlet de özel hukuk kişisi olarak davrandığında, anılan kanun hükümlerinden yararlanarak alacağını tahsil edecektir. Ancak, kamu hizmetinin karşılanması amacıyla devletin kamu gücüne göre koyduğu mali yükümlerden doğan alacaklar olarak tanımlanan kamu alacaklarının tahsilinde Devlet kamu gücünün kullanımını Özel Hukuk’tan doğan alacaklar bakımından yetkili kılınan mercilerden istemez. Kamu gücünü Devlet bizzat kendisi kullanır. Bu konudaki usul ile ilgililerin hak ve ödevleri 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’la düzenlenmiştir. (Turgut Candan; Açıklamalı A.A.T.U.H.K. Maliye ve Hukuk Yayınları, Mart 2007, s;3)
6183 sayılı Kanun kapsamında haczedilenlerin kıymet takdiri anılan Kanun’un 91’inci maddesinde düzenlenmiş olup, kıymet takdirine karşı başvurulacak kanun yolu gösterilmemiştir. Ancak bu yönde, Danıştay 3. Dairesinin 27/09/2013 tarih, 2013/7453 Esas, 2013/3731 Karar sayılı ilamında benimsendiği üzere, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun "Gayrimenkul Malların Haczi ve Satışı" başlıklı üçüncü bölümünde, satış öncesinde, haciz, satış komisyonlarının oluşturulması, değer biçme, satış şartnamesinin hazırlanması, satış ilanı ve ihale yapılması gibi bazı işlemlere ilişkin yasal düzenlemelere yer verilmiş olup, söz konusu işlemlerin herbirinin idarenin tek taraflı olarak idari icra gücüyle tesis edilen zincir işlem niteliğinde olduğu tartışmasız olup, satış komisyonunca takdir edilen bedel üzerinden taşınmazların satışa çıkarılacağı ve satış bedeli üzerinden vergi/prim borcunun karşılanacak olması nedeniyle davacının hukuksal durumunun etkilendiğinin açık olduğu göz önüne alındığında ortada iptal/itiraz davasına konu olabilecek nitelikte, kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem bulunduğu sonucuna varıldığından, söz konusu işleme karşı dava yoluyla iptal/itiraz ve yeniden bedel tespiti istenebileceği kabul edilmesi gerekmektedir.Öncelikle belirtilmelidir ki; arsa niteliğindeki taşınmazlara, banka alımları, açıkça muvazaalı satışlar, artık parsel satışları ve kamulaştırma alanlarındaki satışlar gibi özel amacı olanlar dışındaki satışlar, değerlendirme tarihinden öncesine ait olmaları şartıyla emsal alınmak suretiyle kıymet takdir edilmektedir.
Sürmeli İnş Ltd Şti işyerine ait prim borçları nedeniyle şirket hakkında 6183 sayılı yasa kapsamında icra takibi yapıldığı, şirket yetkilileri olan ..., ..., ... hakkında 6183 sayılı kanunun 55. maddesi gereğince dosya kapsamına ve kurum cevabı yazılarına göre ödeme emri tebliğ edildiği, mülkiyetin tamamı davacılar adına kayıtlı olan; Malatya İli Battalgazi ilçesi 238 ada 7 parsel 1620 m2 susuz tarla ve Malatya İli Battalgazi ilçesi 238 ada 1 parsel 1620 m2 susuz tarla haciz konulduğu, Kurum davacı ...’ye 21.9.2017 tarihli yazı ile, Sürmeli İnş. Ltd Şti’nin borcundan dolayı hakkınızda 6183 sayılı yasa kapsamında icra takibine geçildiği, adınıza kayıtlı gayrımenkullere haciz konulduğu, her hangi bir ödemenin yapılmadığı, 6736 sayılı kanuna göre yapılandırmanın bozulduğunun tespit edildiği, 21.9.2017 tarihi itibariyle 1.968.000.000TL borç bulunduğunu ödenmesi ve taksitlendirme talebinde bulunulması aksi halde gayrimenkullerin satışının yapılacağının bildirildiği, ilgili yazı 6.10.2017 tarihinde tebliğ edildiği, Malatya Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Bilirkişi listesinde kayıtlı olan ayrıca İnşaat Mühendisler Odasına kayıtlı, Sermaye Piyasası Kurulu sertifikalı bilirkişiden rapor alındığı, raporda, Malatya ili Battalgazi ilçesi Bulgurlu Köyü 238 ada 1 parsel numaralı Susuz Tarla 648.000,00-TL , Malatya ili Battalgazi ilçesi Bulgurlu Köyü 238 ada 7 parsel numaralı Susuz Tarlaya 623.200,00-TL olarak değer tespiti yapıldığı, söz konusu kıymet takdir raporları 28.11.2018 tarih, 16134881, 16134938, 16134791 sayılı yazılarınız ekinde ...’ye 4.12.2018 tarihinde ...’ye 3.12.2018 tarihinde, ...’ye 3.12.2018 tarihinde tebliğ edildiği, davacılar tarafından öncesinde usulune uygun ödeme emirlerinin tebliğ edilmediğini, kıymet takdirlerinin düşük belirlendiğini belirterek 11.12.2018 tarihinde eldeki davanın açıldığı, Mahkemece, keşif yapılarak, rapor alındığı,15/02/2019 tarihli raporda; taşınmazların kıymet takdirlerinin yapıldığı tarih itibariyle değerlerinin Malatya ili Battalgazi ilçesi Bulgurlu Köyü 238 ada 1 parseline kayıtlı 1 bağımsız bölüm nolu taşınmazın değeri: 454,547,00 TL , Malatya ili Battalgazi ilçesi Bulgurlu Köyü 238 ada 7 parseline kayıtlı 2 bağımsız bölüm nolu taşınmazın değeri: 472,264,00TL olduğunun tespit edildiği, Mahkemece, eksik inceleme ve hatalı hukuki değerlendirme sonucu karar verildiği anlaşılmaktadır.
1-Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2011/10-642 E., 2012/38 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunmasıdır. Bu çıkarında karar verilene kadar sürmesi gerekir.
Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır (Arslan, Ramazan; aktaran: Hanağası, Emel: Davada Menfaat, ... 2009, önsöz VII).
Hukuk Genel Kurulu’nun 24.06.1992 gün ve 1992/1-347 E., 1992/396 K. ve 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E., 2001/458 K. sayılı kararlarında da belirtildiği üzere buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir (Rechts-schutzbedürfnis). Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır.
Mülga 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönem içinde öğreti ve yargısal kararlar, dava açarken hukuki yararın bulunması gereğini, "dava şartı" olarak kabul etmiştir. Bu şart, "dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri" olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan "olumlu dava şartları" arasında sayılmaktadır.
Nitekim, aynı görüş, Hukuk Genel Kurulu'nun 24.11.1982 gün ve 1982/7-1874 E.-914 K.; 5.6.1996 gün ve 1996/18-337 E.-542 K.; 10.11.1999 gün ve 1999/1-937 E.-946 K. ve 25.05.2011 gün ve 2011/11-186 E. 2011/352 K. sayılı kararlarında da, benimsenmiştir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda öğreti ve yargısal kararların bu uygulaması aynen benimsenerek, davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması “Dava Şartları” başlıklı 114. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendinde açıkça dava şartları arasında sayılmıştır.
Bir davada, hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.
Davacının hukuki ilişkinin derhal tespitinde menfaatinin (hukuki yararının) varlığı için öncelikle, davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel (halihazır) ve ciddi bir tehlike ile tehdit edilmelidir. Bu tehdit çoğunlukla davalının davranışları ile ortaya çıkar.
Söz konusu bu tehdidin davacı için bir tehlike oluşturabilmesi, bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumunun tereddüt içinde olmasına ve bu hususun, davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmasına bağlıdır (Hanağası, Emel: a.g.e., s.133 vd).
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacıların talebine konu tazınmazların değerlerine yönelik kıymet takdirine yönelik açılan davada korumaya değer hukuki yararının bulunduğu anlaşılmakta olup Mahkemece, esas yönden red veya kabul yönünde hüküm tesis edilmesi gerekirken hukuki yarar ve dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi hatalı olup bozma nedenidir.
2-Emsal dosyada davacı ... adına düzenlenen 2008/11266 sayılı 2005/4-2005/8 toplam 16450,52TL ödeme emri 9.4.2008 tarihinde, 2008/11265 sayılı 2007/6-2008/1 toplam 10901,94TL ödeme emri 9.4.2008 tarihinde, 2008/11262 sayılı 2005/9-2006/7 toplam 1098,62TL ödeme emri 26.2.2007 tarihinde, 2006/13041 sayılı 2006/8-2006/12 toplam 3337,62TL 4.10.2006 tarihinde, 2003/10686 sayılı 2005/9-2006/12 toplam 239,69TL ödeme emri 16.5.2003 tarihinde, 2008/11267 sayılı 2003/12-2005/3 toplam 13689,72TL ödeme emri 9.4.2008 tarihinde tebliğ edildiği, bir kısım ödeme emirlerinin okunaksız olduğu anlaşılmaktadır.
6183 sayılı Kanunun 58. maddesine göre; kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren yedi (7) gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunabilir. İtiraz etmezse borç kesinleşmiş olur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.04.2001 gün ve 2002/21-201 E. 2002/297 K.; 24.03.2004 gün ve 2004/10-164 E. - 2004/170 K. sayılı kararlarında da benimsendiği üzere itiraz davası için öngörülen yedi (7) günlük sürenin hak düşürücü nitelikte olduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır. Hak düşürücü süre, niteliği itibariyle defi değil, bir itiraz olup; sonuçlarını kendiliğinden meydana getirir ve resen gözönünde tutulmalıdır.
Kurum alacağı için 6183 sayılı Kanunun 55.maddesi uyarınca düzenlenip, tebliğ edilen ödeme emrine karşı borçlu, anılan Yasanın 58. maddesi uyarınca 7 gün içinde iş mahkemesine itiraz davası açabilir.
Anılan madde metninde, itirazın, “vergi itiraz komisyonuna yapılacağı” hükmü yer almakta ise de, mülga 506 sayılı Kanunun 80.maddesinin “Kurum alacaklarının tahsilinde 21.07.1953 tarih ve 6183 sayılı Kanunun uygulanmasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde, alacaklı Sigorta Müdürlüğünün bulunduğu yer İş Mahkemesi yetkilidir” düzenlemesi ve yürürlükte bulunan 5510 sayılı Kanunun 88. maddesinin “Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun uygulamasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde, Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesi yetkilidir” hükümleri ile birlikte davalı Kurum bünyesinde 6183 sayılı Kanunun itiraz mercii olarak belirttiği vergi itiraz komisyonunu bulunmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde, maddede belirtilen vergi itiraz komisyonuna itiraz yolunun; Sosyal Güvenlik Kurumu alacaklarının tahsili yönünden 6183 sayılı Kanunun uygulanmasından doğacak uyuşmazlıklarda, iş mahkemesine dava açılması gerekmektedir.
Yukarıda açıklamalar doğrultusunda, öncelikle davacılardan ödeme emirlerine ilişkin dava açılıp açılmadığının sorularak, açılmış ise dosyalar celp edilip incelenmeli ayrıca davalı Kurumdan haciz konulan tazınmazlara ilişkin davacılara gönderilen ödeme emirlerinin tamamının celp edilerek, hacze konu taşınmazlara ilişkin ödeme emirlerinin kesinleşip kesinleşmediği ve haczin geçerli olup olmadığının irdelenerek sonucuna göre karar verilmelidir.
3-Taraflara, dava konusu taşınmazlara yakın bölgelerden ve yakın zamanda yapılan benzer yüzölçümlü emsal satışları bildirmeleri için uygun süre verilmeli, ilgili tapu müdürlüğünden dava konusu taşınmazların ve bu taşınmazlara komşu emsal taşınmazların değeri resen sorularak bu taşınmazlara ilişkin kayıtlarında celp edilerek, aynı bölgede benzer nitelikte mülk sahibi olan birinin de mülk bilirkişisi olarak katılımı sağlanarak inşaat mühendisi ile ziraat bilirkişilerinden oluşturulacak bilirkişi kuruluyla yapılacak keşif sonrasında, emsal satışlarla davaya konu taşınmaz nitelikleri karşılaştırılarak anılan taşınmazın değeri tespit edilip, sonucuna göre bir karar verilmelidir.
O halde, davacılar vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin istinaf isteminin esastan reddine dair kararı kaldırılarak, ilk derece mahkemesince verilen karar bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/1. maddesi gereği kaldırılarak, ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden ilgililere iadesine, dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 24.6.2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.