Esas No: 2021/6872
Karar No: 2022/9873
Karar Tarihi: 27.06.2022
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2021/6872 Esas 2022/9873 Karar Sayılı İlamı
10. Hukuk Dairesi 2021/6872 E. , 2022/9873 K."İçtihat Metni"
Mahkemesi : ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
İlk Derece Mahkemesi Malatya 2. İş Mahkemesi
Dava, kıymet takdirine itiraza ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı taraf vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esasdan reddine karar verilmiştir.
... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince verilen kararın taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi
I-İSTEM
Davacı, kuruma borcu olduğundan bahisle maliki bulunduğu taşınmazın kıymet takdiri yapıldığını yapılan kıymet takdirine itiraz ettiklerini, öncelikle müvekkillerine herhangi bir borç bildiriminde bulunulmadığını, usulüne uygun tebliğ edilmiş bir ödeme emrinin mevcut olmadığını, Borçlu şirketin malvarlığına gidilmeden müvekkili malvarlığının haczedilemeyeceğini, öncelikle yapılan kıymet takdirinin iptalini talep ettiklerini, müvekkilinin kıymet takdiri yapılan taşınmazlarından; Malatya ili Yeşilyurt ilçesi T.Özal mah. 4452 ada 4 parsel No.lu mesken niteliğindeki taşınmazın tamamına 384.000,00-TL, tutarında kıymet takdiri yapıldığını, bu tespit edilen değerin taşınmazın gerçek değerlerini yansıtmadığı gibi, taşınmazların bulunduğu konum ve diğer unsurlar dikkate alındığında taşınmazın gerçek değerinin altında olduğunu belirterek; öncelikle usulüne uygun yapılmayan kıymet takdirlerinin iptalini, Kıymet takdirlerine itirazlarının kabulü ile yeniden kıymet takdiri yaptırılmasını talep etmiştir.
II-CEVAP
Davalı vekili, açılan davanın haksız ve yersiz olduğundan davanın reddi gerektiğini, öncelikle, davanın açılış tarihi olan 14.03.2019 tarihi itibari ile 7 günlük itiraz süresi davacı tarafça kaçırılmış olduğundan davanın hak düşürücü süre yönünden reddi gerektiğini, Davacı tarafın, borçlu şahıslara herhangi bir borç bildiriminde bulunulmadığı, ödeme emrinin usulüne uygun tebliğ edilmediği, borçlu şirketin malvarlığına gidilmeden, şahısların malvarlığına yönelik haciz işlemi yapılamayacağı yönündeki itirazın isabetsiz olduğunu, davanın reddini talep etmiştir.
MAHKEME KARARLARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
İlk derece mahkemesi, davanın kabulüne, davalı Kurum tarafından yapılan kıymet takdirinin iptaline, kıymet takdiri yapılan dava konusu taşınmaz değerinin 517.500,00 TL.olması gerektiğinin tespitine karar verildi.
B-BAM KARARI
... Bölge Adliye Mahkemesi, taraf vekillerinin istinaf başvurularının HMK nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ayrı ayrı esasdan reddine karar verildi.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacı vekili, mahkemece alınan bilirkişi raporunun eksik hazırlandığı, dava konusu taşınmazın gerçek değerinin tespit edilemediği, davalı vekili, Kurum işleminin yerinde olduğu, davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı gerekçeleri ile kararın bozulmasını talep etmişlerdir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME
Özel hukuk gerçek ve tüzel kişileri, üçüncü kişilerden olan alacaklarını “kamu gücü”nün yardımını kullanarak tahsil edebilirler. Söz konusu kamu gücünün yardım ve kullanımına ilişkin usul ve esaslar 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlenmiştir. Şüphesiz Devlet de özel hukuk kişisi olarak davrandığında, anılan kanun hükümlerinden yararlanarak alacağını tahsil edecektir. Ancak, kamu hizmetinin karşılanması amacıyla devletin kamu gücüne göre koyduğu mali yükümlerden doğan alacaklar olarak tanımlanan kamu alacaklarının tahsilinde Devlet kamu gücünün kullanımını Özel Hukuk’tan doğan alacaklar bakımından yetkili kılınan mercilerden istemez. Kamu gücünü Devlet bizzat kendisi kullanır. Bu konudaki usul ile ilgililerin hak ve ödevleri 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’la düzenlenmiştir. (Turgut Candan; Açıklamalı A.A.T.U.H.K. Maliye ve Hukuk Yayınları, Mart 2007, s;3)
6183 sayılı Kanun kapsamında haczedilenlerin kıymet takdiri anılan Kanun’un 91’inci maddesinde düzenlenmiş olup, kıymet takdirine karşı başvurulacak kanun yolu gösterilmemiştir. Ancak bu yönde, Danıştay 3. Dairesinin 27/09/2013 tarih, 2013/7453 Esas, 2013/3731 Karar sayılı ilamında benimsendiği üzere, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun "Gayrimenkul Malların Haczi ve Satışı" başlıklı üçüncü bölümünde, satış öncesinde, haciz, satış komisyonlarının oluşturulması, değer biçme, satış şartnamesinin hazırlanması, satış ilanı ve ihale yapılması gibi bazı işlemlere ilişkin yasal düzenlemelere yer verilmiş olup, söz konusu işlemlerin herbirinin idarenin tek taraflı olarak idari icra gücüyle tesis edilen zincir işlem niteliğinde olduğu tartışmasız olup, satış komisyonunca takdir edilen bedel üzerinden taşınmazların satışa çıkarılacağı ve satış bedeli üzerinden vergi/prim borcunun karşılanacak olması nedeniyle davacının hukuksal durumunun etkilendiğinin açık olduğu göz önüne alındığında ortada iptal/itiraz davasına konu olabilecek nitelikte, kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem bulunduğu sonucuna varıldığından, söz konusu işleme karşı dava yoluyla iptal/itiraz ve yeniden bedel tespiti istenebileceği kabul edilmesi gerekmektedir.Öncelikle belirtilmelidir ki; arsa niteliğindeki taşınmazlara, banka alımları, açıkça muvazaalı satışlar, artık parsel satışları ve kamulaştırma alanlarındaki satışlar gibi özel amacı olanlar dışındaki satışlar, değerlendirme tarihinden öncesine ait olmaları şartıyla emsal alınmak suretiyle kıymet takdir edilmektedir.
İnceleme konusu dosyada; ... İnş.Ltd.Şti.'nin prim borçları nedeniyle davalı kurum tarafından davacının maliki olduğu evinin üzerine haciz konulduğu, dava konusu taşınmazın Malatya ili Yeşilyurt merkez ilçesi- Çilesiz mahallesi - Tapunun 4452 ada 4 parseline kayıtlı 14.579,00 m2 alanlı ara üzerinde bulunan D blok 100/14579 arsa psyb 2. Kat, 11 bağrmsız bölüm numaralı mesken nitelikli taşınmaz olduğu, mülkiyelinin tamamının ...'ye ait olduğu, borcun ödenmemesi nedeniyle taşınmazın değer takdirinin yapıldığı ve kurumun icra takip haciz ve satış birimince alınan 20.02.2019 tarihli raporda taşınmazın değerinin 384.000.00 TL olduğunun belirtildiği, dosyada alınan 17.09.2020 tarihli bilirkişi raporunda ise taşınmazın değerinin 517.500.00 TL olarak tespit edildiği ve söz konusu bilirkişi raporu esas alınarak karar verildiği anlaşılmaktadır.
Dosyada bulunan bilgi ve belgelerden; Davacının ... İnş.Ltd.Şti.'nin ortağı ve yöneticisi olduğu ve bir kısım ödeme emirlerinin bulunduğu görülmekte ise de, şirketin ticaret sicil kayıtları celp edilmemiş olup, ödeme emirlerine ilişkin belgeler okunaklı ve anlaşılır değildir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2011/10-642 E., 2012/38 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunmasıdır. Bu çıkarında karar verilene kadar sürmesi gerekir.
Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır (Arslan, Ramazan; aktaran: Hanağası, Emel: Davada Menfaat, ... 2009, önsöz VII).
Hukuk Genel Kurulu’nun 24.06.1992 gün ve 1992/1-347 E., 1992/396 K. ve 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E., 2001/458 K. sayılı kararlarında da belirtildiği üzere buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir (Rechts-schutzbedürfnis). Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır.
Mülga 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönem içinde öğreti ve yargısal kararlar, dava açarken hukuki yararın bulunması gereğini, "dava şartı" olarak kabul etmiştir. Bu şart, "dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri" olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan "olumlu dava şartları" arasında sayılmaktadır.
Nitekim, aynı görüş, Hukuk Genel Kurulu'nun 24.11.1982 gün ve 1982/7-1874 E.-914 K.; 5.6.1996 gün ve 1996/18-337 E.-542 K.; 10.11.1999 gün ve 1999/1-937 E.-946 K. ve 25.05.2011 gün ve 2011/11-186 E. 2011/352 K. sayılı kararlarında da, benimsenmiştir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda öğreti ve yargısal kararların bu uygulaması aynen benimsenerek, davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması “Dava Şartları” başlıklı 114. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendinde açıkça dava şartları arasında sayılmıştır.
Bir davada, hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.
Davacının hukuki ilişkinin derhal tespitinde menfaatinin (hukuki yararının) varlığı için öncelikle, davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel (halihazır) ve ciddi bir tehlike ile tehdit edilmelidir. Bu tehdit çoğunlukla davalının davranışları ile ortaya çıkar.
Söz konusu bu tehdidin davacı için bir tehlike oluşturabilmesi, bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumunun tereddüt içinde olmasına ve bu hususun, davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmasına bağlıdır (Hanağası, Emel: a.g.e., s.133 vd).
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının talebe konu taşınmazın değerine yönelik kıymet takdirine yönelik açılan davada korumaya değer hukuki yararının bulunduğu anlaşılmakta olup Mahkemece, esas yönden red veya kabul yönünde hüküm tesis etmesi gerekirken hukuki yarar ve dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi hatalı olup bozma nedenidir.
6183 sayılı Kanunun 58. maddesine göre; kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren yedi (7) gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunabilir. İtiraz etmezse borç kesinleşmiş olur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.04.2001 gün ve 2002/21-201 E. 2002/297 K.; 24.03.2004 gün ve 2004/10-164 E. - 2004/170 K. sayılı kararlarında da benimsendiği üzere itiraz davası için öngörülen yedi (7) günlük sürenin hak düşürücü nitelikte olduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır. Hak düşürücü süre, niteliği itibariyle defi değil, bir itiraz olup; sonuçlarını kendiliğinden meydana getirir ve resen gözönünde tutulmalıdır.
Kurum alacağı için 6183 sayılı Kanunun 55.maddesi uyarınca düzenlenip, tebliğ edilen ödeme emrine karşı borçlu, anılan Yasanın 58. maddesi uyarınca 7 gün içinde iş mahkemesine itiraz davası açabilir.
Anılan madde metninde, itirazın, “vergi itiraz komisyonuna yapılacağı” hükmü yer almakta ise de, mülga 506 sayılı Kanunun 80.maddesinin “Kurum alacaklarının tahsilinde 21.07.1953 tarih ve 6183 sayılı Kanunun uygulanmasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde, alacaklı Sigorta Müdürlüğünün bulunduğu yer İş Mahkemesi yetkilidir” düzenlemesi ve yürürlükte bulunan 5510 sayılı Kanunun 88. maddesinin “Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun uygulamasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde, Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesi yetkilidir” hükümleri ile birlikte davalı Kurum bünyesinde 6183 sayılı Kanunun itiraz mercii olarak belirttiği vergi itiraz komisyonunu bulunmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde, maddede belirtilen vergi itiraz komisyonuna itiraz yolunun; Sosyal Güvenlik Kurumu alacaklarının tahsili yönünden 6183 sayılı Kanunun uygulanmasından doğacak uyuşmazlıklarda, iş mahkemesine dava açılması gerekmektedir.
Yukarıda açıklamalar doğrultusunda, öncelikle davacıdan ödeme emirlerine ilişkin dava açılıp açılmadığının sorularak, açılmış ise dosyaların celp edilip incelenmeli ayrıca davalı Kurumdan haciz konulan tazınmazlara ilişkin davacıya gönderilen ödeme emirlerinin tamamının aslının veya okunaklı örneklerinin celp edilerek, hacze konu taşınmazlara ilişkin ödeme emirlerinin kesinleşip kesinleşmediği ve haczin geçerli olup olmadığının irdelenerek sonucuna göre karar verilmelidir.
Taraflara, dava konusu taşınmaza yakın bölgelerden ve yakın zamanda yapılan benzer yüzölçümlü emsal satışları bildirmeleri için uygun süre verilmeli, ilgili tapu müdürlüğünden taşınmazın değeri sorulmalı, ayrıca mahkemece re’sen emsal celbi yoluna gidilmeli ve aynı bölgede benzer nitelikte mülk sahibi olan birinin de mülk bilirkişisi olarak katılımı sağlanarak inşaat mühendisi ile mimarlardan oluşturulacak bilirkişi kuruluyla yapılacak keşif sonrasında, emsal satışlarla davaya konu taşınmaz nitelikleri karşılaştırılarak anılan taşınmazın değeri tespit edilip, sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Mahkemece yukarıda belirtilen hukuki ve maddi olgular göz önünde bulundurulmaksızın eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usûl ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararı kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden ilgiliye iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, karardan bir örneğin ilgili Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 27.06.2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.