Esas No: 2008/8-3
Karar No: 2008/60
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2008/8-3 Esas 2008/60 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2008/8-3 E., 2008/60 K.
"İçtihat Metni"
Sanık M..... İ...’in göçmen kaçakçılığı suçundan 5237 sayılı TCY’nın 79/1-a, 52/1. ve 62/2. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis ve 83 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına, 01 SP 973 plakalı aracın 5237 sayılı TCY’nın 54/1. maddesi gereğince zoralımına ilişkin Van 3. Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 26.04.2006 gün ve 102-217 sayılı hüküm sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 07.03.2006 gün ve 635-1756 sayı ile;
“Temel ceza belirlendikten sonra, takdiri indirim nedeniyle yapılan uygulamanın belirlenen bu ceza üzerinden yapılması gerekirken, doğrudan somut cezanın tayini ve gerekçeli kararda önce hükmün kurulması, gerekçenin sonradan yazılması suretiyle 5271 sayılı CMK. nun 230/1-c madde ve fıkrası ile 5237 sayılı TCK. nun 61. maddesine aykırılık yapılması...”
” isabetsizliğinden başka yönler incelenmeksizin bozulmuştur.
Yerel Mahkeme ise 26.04.2006 gün ve 102-217 sayı ile önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de süresi içinde sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay C.Başsavcılığının 06.12.2007 gün ve 210149 sayılı bozma istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın göçmen kaçakçılığı suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar; hükümde temel ceza, artırım ve indirim miktarları gösterilmeden doğrudan sonuç cezanın tayin edilip edilemeyeceği ve gerekçeli kararda önce hüküm fıkrası yazıldıktan sonra gerekçenin arkasından yazılmasının olanaklı olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
İncelenen dosya içeriğine göre;
1- Bozmadan sonra yapılan yargılamada, direnme kararının verildiği 26.04.2006 günlü oturumda hazır bulunan sanığa ve müdafiine bozma kararına karşı diyecekleri sorulduktan sonra iddia makamına söz verildiği ve hazır bulunan sanığa son söz verilmeden duruşmanın bitirildiği anlaşılmaktadır. Yargılamanın son söz sanığa verilmeden bitirilmesi yasaya aykırıdır.
1412 sayılı CYUY’nın 251. maddesine paralel düzenlemeler içeren 5271 sayılı CYY’nın 216. maddesinin son fıkrasında, “
“Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir.”
” hükmü yer almaktadır. Bu hüküm gereğince katılmış olduğu takdirde duruşma mutlaka son söz sanığa verilerek bitirilecektir. Ceza Genel Kurulunun yerleşik kararlarında da vurgulandığı üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili bulunan bu usul kuralı buyurucu nitelikte olup uyulmaması yasaya mutlak aykırılık oluşturmaktadır. Ceza yargılamasında sanığın en önemli hakkı savunma hakkı olup, bu hak hiç bir şekilde kısıtlanamaz.
İlk defa hüküm kurulurken “
“son sözün sanığa verilmesi”
” kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamada da kamu davasının kesintisizlik ve süreklilik ilkesinin doğal sonucu olarak aynen geçerlidir. Çünkü dava sonuçlanmamış yargılama devam etmektedir. Bu nedenle, “
“en son söz”
”ün sanığa verilmemesi CYY’nın 216. maddesine aykırıdır. Bu hükmün, kovuşturmanın sona erdirilmesi ve hükmün tesis ve tefhimine geçilmesi öncesinde, son konuşan tarafın hazır bulunan sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gerekmektedir.
2- “
“Son sözün sanığa verilmesi”
” kuralının ihlali ile Yerel Mahkeme ve Özel Daire arasında çıkan uyuşmazlıkların da usule ilişkin olması nedeniyle birlikte ele alınması olanaklı görülmekle yapılan değerlendirmede:
a- Yerel Mahkeme sanık hakkındaki hüküm fıkrasını, temel cezayı, artırım ve indirim miktarını göstermeden “
“5237 sayılı TCK. nun 79/1-a, 52/1 ve 62/2. maddeleri gereğince 2 yıl 6 ay hapis ve 83 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına”
” şeklinde oluşturmuş, Özel Dairenin buna ilişen bozma kararına da direnmiştir.
5237 sayılı TCY’nın “
“Cezanın belirlenmesi”
” başlıklı 61. maddesinde temel cezanın hangi ölçütlere göre tayin edileceği, artırma ve indirim nedenlerinin hangi sıraya göre uygulanacağı ve böylece sonuç cezanın nasıl belirleneceği ayrıntısıyla gösterilmektedir.
5271 sayılı CYY’nın “
“Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar”
” başlıklı 232. maddesinin 6. fıkrasında ise, hüküm fıkrasında, Yasanın 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin ve verilen ceza miktarının tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerektiği belirtilmektedir.
Uygulanan yasa maddelerinin ardı ardına yazılarak, temel ceza miktarı ile artırım ve indirim miktarlarının denetime olanak verecek şekilde ve açıklıkta gösterilmeden doğrudan sonuç cezanın gösterilmesi halinde temel ceza miktarının ne olduğu, hangi oranda artırım ve indirim yapıldığı, uygulama sırasında hata yapılıp yapılmadığının tespiti olanaklı olmayacaktır. Bu nedenle 5237 sayılı TCY’nın 61. maddesinde yazılı yönteme göre oluşturulması gereken hüküm fıkrasının aynı Yasanın 232/6. maddesi uyarınca duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması gerektiğinden doğrudan sonuç cezanın gösterilmesinde ve dolayısıyla da Yerel Mahkeme¬
¬nin bu husustaki direnmesinde isabet bulunmamaktadır.
b- Gerekçeli kararda önce hüküm fıkrası yazıldıktan sonra gerekçenin arkasından yazılmasının olanaklı olup olmadığı hususuna gelinecek olursa;
YCGK’nun 07.10.2003 gün ve 223-239; 17.02.2004 gün ve 23-38 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi; sorun, gerekçe ve sonuç bölümlerinden oluşan ve gerekçeli karar olarak isimlendirilen belge, yargılamayı gerçekleştiren ve yargılananlarla ilgili bilgileri, iddiayı, savunmayı, kabul edilen ve reddedilen kanıtları, bunların tartışılmasını, gerekçeyi ve hükmü içermektedir. Olay ile suçun işlenmesindeki özellikler ve suçun ne şekilde işlendiğinin açıklandığı bölüme “
“sorun”
”, mevcut kanıtları ve kanıtların irdelenmesini, delillerle sonuç arasındaki bağı, diğer bir söylemle neden bu sonuca varıldığının anlatıldığı ve hukuki nitelendirmenin yer aldığı bölüme “
“gerekçe”
”, CYY’nın 232/6. maddesi uyarınca, verilen kararın ne olduğunun, uygulanan yasa maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterildiği hüküm kısmı da “
“sonuç”
” bölümüdür. Böylece olaydan hükmün verilmesine kadar geçen aşama kararda özetlenmekte ve gerekçesi açıklanmak suretiyle sonuca varılmaktadır. Başka bir açıdan karar, Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğüne göre, ayrı ayrı parçaları bir araya getirerek bir bütün oluşturma biçimi ve işi anlamına gelen kompozisyon olup hukuksal bir metin olmasının yanında edebî bir yapıttır.
5271 sayılı CYY’nın 230. maddesinde, mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar, iddiaya ve savunmada ileri sürülen görüşler, kanıtların tartışılması ve değerlendirilmesi, ulaşılan kanaat, suç oluşturduğu kabul edilen fiil ve nitelendirmesi, Yasadaki sıraya göre ceza tayini, güvenlik tedbirinin belirlenmesi, cezanın ertelenmesi veya seçenek yaptırımlara dönüştürülmesi olarak belirli bir sistematik içinde sayılmıştır. Bununla birlikte gerek 1412 sayılı gerekse 5271 sayılı Usûl Yasalarımızda gerekçeli kararda hangi hususların hangi sıraya göre yazılacağına ilişkin açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Esasen ceza yargılaması kurallarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usûl yasalarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve yasanın ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. 1412 sayılı CYUY uygulanması sırasında gerekçeli kararların yazımında önce “
“sorun”
”, sonra “
“gerekçe”
” ve en sonunda ise hüküm fıkrasının yazılması duraksamasız olarak uygulanmış ve Türk ceza yargılaması sisteminde bir teamül halini almıştır. Bu yasanın yerine yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasında da yasa koyucu bu konuda herhangi bir düzenleme yapmayarak mevcut uygulamanın devamına örtülü olarak rıza göstermiştir. Öte yandan herkesçe benimsenen mevcut uygulamanın değiştirilmesini gerektirecek haklı bir neden de bulunmamaktadır. Bu nedenle Yerel Mahkemenin bu hususa ilişkin direnmesinde de isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla en son sözün sanığa verilmemesi, hükümde temel ceza, artırım ve indirim miktarları gösterilmeden doğrudan sonuç cezanın tayin edilmesi ve infaza esas alınacak gerekçeli kararda önce hüküm fıkrası yazıldıktan sonra gerekçenin arkasından yazılması nedenlerinden dolayı Yerel Mahkemenin direnme kararında isabet bulunmadığından bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:Açıklanan nedenlerle,
1- Van 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 26.04.2006 gün ve 102-217 sayılı kararının BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.03.2008 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.