Esas No: 2007/9-275
Karar No: 2008/49
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/9-275 Esas 2008/49 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Sanık S.... S.... taksirle iki kişinin ölümüne ve bir kişinin yaralanmasına neden olduğu gerekçesiyle cezalandırılmıştır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itiraz ederek bilinçli taksir koşullarının olduğunu iddia etmiştir. Ancak, Ceza Genel Kurulu, neticeyi öngöremeyen sanığın sorumluluğunun taksir düzeyinde olduğuna karar vermiştir. Kararda geçen kanun maddeleri: 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 22. maddesi. Bu madde taksir suçlarını düzenlemektedir.
Ceza Genel Kurulu 2007/9-275 E., 2008/49 K.
"İçtihat Metni"
Sanık S.... S....’ın taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma suçundan dolayı 5237 sayılı TCY’nın 85/2 ve 62. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, 53/6. maddesi uyarınca sürücü belgesinin bir yıl süreyle geri alınmasına ilişkin Bolu Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 16.11.2006 gün ve 269-315 sayılı hüküm sanık müdafii ile katılan vekillerinin temyizi nedeniyle dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12.11.2007 gün ve 7343-8149 sayılı kararı ile oyçokluğu ile onanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 10.12.2007 gün ve 14725 sayı ile; olayda bilinçli taksir koşullarının oluştuğunu belirterek itiraz etmiş, Özel Daire kararının kaldırılmasını, Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasını istemiştir.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın taksirle iki kişinin ölümüne, bir kişinin yaralanmasına neden olduğu kabul edilerek cezalandırılmasına karar verilen olayda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Özel Daire çoğunluk görüşleri arasında ortaya çıkan hukuki uyuşmazlık, suçun bilinçli taksirle işlenip işlenmediği hususunda toplanmaktadır.
İncelenen olayda;
13.04.2006 günü 14.30 sıralarında Yeniçağa ilçesinden Mengen yönüne gitmekte olan bir kargo firmasına ait kamyonetin sol arka tekerleğinin bijonlarının seyir sırasında kesilmesi nedeniyle tekerleğinin çıktığı, araç sürücüsünün arızalı aracı karayolunun sağına, kısmen banket kısmen de yola isabet edecek biçimde park ettiği, aracın 17 metre gerisine reflektör ve stepne koyarak güvenlik önlemi aldıktan sonra jandarmaya haber vermek üzere oradan ayrıldığı, bundan kısa bir süre sonra aynı yöne doğru arka arkaya belirli mesafelerle seyretmekte olan üç araçtan öndeki kamyonun sağda parkeden arızalı aracı görerek fren yapması üzerine arkasından seyreden 1. F. 62. plakalı kamyonun sürücüsünün de fren yaparak hızını azalttığı, konvoyun sonundaki 3. Z. 48.. plakalı tankeri kullanmakta olan sanık sürücü S.... S.....’ın da önündeki aracın aniden fren yaptığını görünce fren tedbirine başvurduğu, ancak sıvı yüklü aracın dengesinin bozulması nedeniyle kontrolü kaybettiği ve öndeki aracın sol arka kısmına çarptıktan sonra sol şeride geçerek karşı yönden gelmekte olan 06 A. 99.. plakalı özel araçla çarpıştığı, karşı yönden gelen aracın sürücüsü S...... M.... R..... ile yolculardan G.... A... A....’ın öldüğü, H..... Ö......’in ise yaralandığı, olayın 7,5 metre genişliğinde, her iki yanda 130 cm genişliğinde banket bulunan, çift şeritli, asfalt kaplama karayolu üzerinde meydana geldiği, olay sırasında görüşün açık, zeminin kuru olduğu dosyadaki bilgi ve belgelerden kuşkuya yer bırakmayacak biçimde anlaşılmaktadır.
Belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı hareket kurallarına uymaları zorunludur. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, devlet müdahalesiyle de varlık kazanmış olabilirler. Ayrıksı bir kusurluluk biçimi olan taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmadığı için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradî bir hareketle neden olmaktır.
Taksirin unsurları ise gerek öğretide gerek uygulamada;
1-Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2-Hareketin iradiliği,
3-Neticenin iradi olmaması,
4-Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması
5-Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılması,
6-Neticenin öngörülebilmesi, şeklinde kabul edilmiştir.
Taksir, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 22/1. maddesinde olduğu üzere, fail tarafından öngörülebilir olan neticenin öngörülememesi şeklinde ortaya çıkabileceği gibi, 22. maddenin 2. fıkrasında belirtildiği üzere, neticenin öngörüldüğü halde istenmemesi şeklinde de ortaya çıkabilir. Birinci halde taksir (basit taksir –
– bilinçsiz taksir), ikinci halde ise bilinçli taksir (öngörülü taksir) söz konusu olur. Taksirin bu iki çeşidini birbirinden ayıran temel özellik, öngörme kavramında kendini gösterir. Neticenin öngörülmesi kavramı ile murat edilen, neticenin fail tarafından, hareketin yapıldığı zaman ve koşullara göre tahmin edilebilmesidir.
Bilinçli taksirde, neticenin gerçekleşmesini istemeyen fail, hareketinin tipe uygun, hukuka aykırı bir sonuca neden olabileceğini öngörmesine rağmen, hareketine devam ederek neticeyi meydana getirmektedir. Hukuka aykırı neticeyi öngördüğü halde gerçekleşmeyeceğine güvenen ve bu güvenle hareketini sürdüren failin söz konusu güveninin dayanağı, talih, bilgi, yetenek, deneyim vb. gibi çeşitli etkenler olabilir.
Bu açıklamalardan sonra somut olayı değerlendirdiğimizde;
Sanık sürücünün önünde seyreden aracın ani fren yapması üzerine kendisinin de fren tedbirine başvurmasına rağmen kullandığı tankerdeki sıvı yükün etkisiyle duramayıp aracıyla öndeki aracın sol arka köşesine vurması ve kontrolden çıkarak diğer şeride geçtiğinde karşı yönden gelen araçla çarpışması biçiminde gelişen olayda, neticeyi öngöremeyen failin sorumluluğu taksir düzeyindedir. Olayda bilinçli taksirin öngörme koşulu gerçekleşmemiştir. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddi gerekir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Kurul Üyesi ise; haklı nedenlere dayanan itirazın kabulü gerektiğini belirterek karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 11.03.2008 günü oyçokluğu ile karar verildi.