"İçtihat Metni"
Görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçundan sanık O.... T....’nun 765 sayılı TCY’nın 240/2, 59, 647 sayılı Yasanın 4, 765 sayılı TCY’nın 72. maddeleri uyarınca neticeten 1635 YTL. adli para cezası ve 2 ay 15 gün memuriyetten yoksun bırakılma ile cezalandırılmasına, cezasının 647 sayılı Yasanın 6. maddesi uyarınca ertelenmesine ilişkin Yargıtay 11. Ceza Dairesince verilen 06.07.2007 gün ve 5027-4744 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “
“onama”
” istekli 04.10.2007 gün ve 105927 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın Fatih Cumhuriyet Savcısı olarak görev yaptığı sırada nöbetçi olduğu 05.12.2003 tarihinde yakın arkadaşı olan S.... E..... adına kendi el yazısı ile şikâyet dilekçesi yazarak altını imzaladığı, şikâyet dilekçesini hazırlığa kaydettirdikten sonra müşteki sanki huzurdaymış gibi ifadesini alıp onun adına imzalamak suretiyle Fatih Cumhuriyet Başsavcılığının 2003/29432 sırasına kayden hazırlık soruşturmasını başlattığı, bu suretle görevde yetkisini kötüye kullandığı iddiasıyla açılan kamu davası sonucunda suçu sabit görülerek mahkûmiyetine ilişkin verilen hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmiştir.
Olağan yasa yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davasının açılmış olması gerekir. 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasının 310. maddesi, temyiz davasının açılabilmesi için iki koşulun varlığını aramaktadır.Bunlardan ilki süre koşulu, ikincisi ise istek koşuludur.
Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan “
“davasız yargılama olmaz”
” ilkesine uygun olarak temyiz davası kendiliğinden açılmaz, bu konuda bir isteğin bulunması zorunludur. Bu kuralın istisnası olan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasının 305/1. maddesinde, onbeş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezalara ilişkin hükümlerin istek koşulu aranmaksızın kendiliğinden temyiz incelemesine tâbi olacağı kabul edilmiştir.
Şayet, süre ve istek koşullarına uygun temyiz davası yoksa ya da hüküm kendiliğinden temyiz incelemesine tâbi değilse, hükmün Yargıtay tarafından incelenmesi olanaklı değildir.
Öte yandan, temyiz davası sonuçlanıncaya kadar her aşamada temyiz isteminden vazgeçme imkânı bulunmaktadır. Nitekim 5271 sayılı CYY’nın “
“başvurudan vazgeçilmesi ve etkisi”
” başlıklı 266/1. maddesinde; “
“Kanun yoluna başvurulduktan sonra bundan vazgeçilmesi, mercii tarafından karar verilinceye kadar geçerlidir.”
” denilmek suretiyle bu husus açıkça vurgulanmıştır.
İncelenen dosyada, Özel Dairenin sanığın mahkûmiyetine ilişkin hükmü sanık müdafii tarafından temyiz edilmiş olup Ceza Genel Kurulu’nda 06.02.2008 günü yapılan birinci müzakerede Yargıtay İç Yönetmeliğinin 28. maddesi uyarınca yeterli çoğunluk sağlanamadığından dosya üzerindeki görüşmeler ikinci müzakereye kalmış, bu arada da sanık O.... T.... 29.02.2008 tarihli dilekçesiyle temyiz isteğinden vazgeçtiğini bildirmiştir.
Bu itibarla, vazgeçme nedeniyle ortada temyizen inceleme istemi kalmadığı gibi sanık hakkındaki mahkûmiyet hükmü kendiliğinden de temyiz incelemesine tâbi nitelikte olmadığından dosyanın incelenmeksizin Özel Daireye iadesine karar verilmelidir.
SONUÇ:Açıklanan nedenle,
1-Yargıtay 11. Ceza Dairesinin kendiliğinden temyiz incelemesine tâbi nitelikte bulunmayan 06.07.2007 gün ve 5027-4744 sayılı hükmüne karşı sanık müdafii tarafından açılan temyiz davasından vazgeçildiğinden hükmün TEMYİZEN İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,
2- Dosyanın incelenmeksizin Özel Daireye iade edilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.02.2008 günü yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 04.03.2008 günü yapılan ikinci müzakerede oybirliğiyle karar verildi.