Esas No: 2022/5276
Karar No: 2022/11011
Karar Tarihi: 22.09.2022
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2022/5276 Esas 2022/11011 Karar Sayılı İlamı
10. Hukuk Dairesi 2022/5276 E. , 2022/11011 K."İçtihat Metni"
Mahkemesi : Sinop 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava 27.7.2019 tarihli yurtdışı borçlanma işleminin geçerli olduğunun tespiti istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne ilk derece mahkemesi hükmünün kaldırılmasına davanın kabulüne karar verilmiştir.
Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesince verilen kararın, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM:
Davacı 27.7.2019 tarihinde yurt dışı hizmetlerini borçlanma talebinin davalı Kurum tarafından süresinde tüm belgelerinin sunulmaması nedeniyle hukuka aykırı olarak iptal edildiğini, aksine Kurum işleminin iptali ile 3201 sayılı kanun kapsamındaki 27.7.2019 tarihli yurtdışı hizmet borçlanmasının aynı tarih itibariyle geçerli olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
II-CEVAP:
Davalı Kurum vekili, davacının borçlanma talep dilekçesi ekinde sunması gereken belgeleri üç ay içinde sunmaması nedeniyle yurtdışı borçlanmasının iptal edildiğini, Kurum işlemlerinin usul ve yasaya uygun olduğunu beyanla davanın reddini istemiştir.
III-İLK DERECE MAHKEME KARARI
Mahkemesince “... Dava, 3201 sayılı kanuna göre davacının 27.07.2019 tarihinde davalı kuruma borçlanma talebinde bulunduğunun tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilin 27/07/2019 tarihinde 7186 sayılı torba kanun ile getirilen değişikliklerden olumsuz bir şekilde etkilenmemek için yurt dışı hizmet borçlanması talebinde bulunduğunu, bu talebine SGK başkanlığı ... SGK İl Müdürlüğü'nün ...-...-... sayılı 05/10/2019 tarihli cevabi yazı ile cevap verildiğini, bu cevabi yazıda müvekkilin verdiği dilekçenin ıslak imzalı olmadığının tespit edildiğini yurt dışı hizmet borçlanması başvurusunun işleme alınmadığının beyan edildiğini, oysa müvekkilin başvurusunun ıslak imzalı belge ile imzalandığını savunmuş, davalı kurumdan davacının yurt dışı borçlanma talep dilekçesi aslı istenilmiş, dilekçenin incelenmesinde davacı imzasının ıslak imza olmadığı görülmüş ve usulüne uygun başvuru bulunmaması sebebiyle davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçesi ile “...Davanın reddine,...” karar verilmiştir.
IV-BAM KARARI
Bölge Adliye Mahkemesince, “...Her ne kadar; davacının 08.08.2019 tarihinde kurum kayıtlarına intikal eden 27.07.2019 tarihli yurtdışı hizmet borçlanma talep dilekçesi fotokopi mahiyetinde ise de, söz konusu dilekçe ekinde borçlanma talebine ilişkin diğer evrakların bulunmasına ve davacının yurt dışı borçlanma talebini ortaya koymasına rağmen, kurum tarafından iki aya yakın bir süre içerisinde herhangi bir işlem yapılmadığı, kurumun 2011/48 sayılı genelgesinin 1.4 maddesinde posta yoluyla alınan dilekçelerin geciktirilmeden kontrol edilerek varsa eksik olduğu belirlenen bilgi ve beyanların tamamlanması için başvuru sahibine iade edileceğinin belirtilmesine rağmen davacıya bu hususta eksikliği tamamlaması için imkan tanınmadığı, dilekçesinin işleme konulmadığının davacıya 20.10.2019 tarihinde bildirilmesi üzerine 21.10.2019 tarihinde hem 27.07.2019 tarihli "“Yurtdışı Hizmet Borçlanma Talep Dilekçesi" nin ıslak imzalı bir örneğini, hemde ayrı bir yazılı dilekçe gönderdiği, kurum tarafından 2011/48 sayılı genelgenin 1.4 maddesinde evrak eksikliği bulunduğu taktirde Kurumun yazılı bildirisine rağmen eksik bilgi, beyan ve belgelerini üç ay içinde ibraz etmeyenlerin borçlanma işlemleri durdurulacağının bildirilmesine rağmen 11.11.2019 tarihli yazı ile belge eksikliğinin ikmali yönünden herhangi bir bildirimde bulunulmadan borçlanma talebinin reddine karar verildiği; yurtdışında yaşayan davacının kurumun kendisine yaptığı bildirimlerin hemen ardından makul süre içerisinde talebinin ardına düştüğü, ilk başvuru dilekçesinin ıslak imzalı örneği ile birlikte ilk dilekçesine geçerlilik tanınmasına ilişkin yazılı başvuruda bulunduğu, ikinci bildirim üzerine de ilgili evrak eksikliğini tamamladığı anlaşıldığından, yurt dışı borçlanma başvuru dilekçesinin işleme alınmamasına ilişkin 05.10.2019 tarihli ve talebin reddine ilişkin 11.11.2019 tarihli kurum işlemmlerinin yerinde olmadığı, bu nedenle de davanın kabulü yerine yazılı gerekçelerle reddine karar verilmiş olması hatalıdır...” gerekçesi ile “...Davacının istinaf başvurusunun kabulü ile yukarıda belirtilen ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nın 353/1-b.2 hükmü gereğince kaldırılmasına,
1-Davanın kabulüne, davacının 27/07/2019 tarihli yurt dışı hizmet borçlanma talebinin geçerli olduğunun ve borçlanmanın o tarihte geçerli olan yasal hükümler kapsamında yapılması gerektiğinin tespitine,... karar verilmiştir.
V-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ
Davalı Kurum vekili, eksik araştırma ve inceleme sonucu verilen kararın bozulmasını istemiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Dosya kapsamından davacının 27.7.2019 tarihli dilekçesi ile yurt dışı hizmetlerini borçlanma talebinde bulunduğu, davalı Kurumun 5.10.2019 tarihli yazısı ile borçlanma talebinin ıslak imzalı olması gerektiği ancak fotokopi belgenin sunulduğu gerekçesi ile yeniden başvuru talebinde bulunduğu, davacının itirazı üzerine bu defa Kurumun 11.11.2019 tarihli yazıyla tercümeli ikamet belgesinin eksik olduğunu ve eksik belgelerin üç ay içinde tamamlanmamış olduğunu belirterek 27.7.2019 tarihli yurtdışı borçlanmasının iptal edildiğini bildirdiği, davacının 16.12.2019 tarihinde eksik belgelerini sunduğu, Kurumca işlem yapılmaması üzerine 16.8.2020 tarihinde eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
5754 sayılı Kanunun 79'uncu maddesiyle ve 7186 sayılı yasanın 9. maddesi ile değişik 3201 sayılı Kanunun "Borçlanma Tutarı ve Borçlanma Tutarının İadesi" başlıklı 4'üncü maddesi, "borçlanılacak her bir gün için tahakkuk ettirilecek borç tutarı, başvuru tarihindeki 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 82'nci maddesinde belirtilen prime esas asgari ve azamî günlük kazanç arasında seçilecek günlük kazancın % 45’idir. Ancak, prime esas asgari günlük kazancın altında olmamak üzere borçlanma tutarına esas alt sınırı farklı bir miktarda belirlemeye Cumhurbaşkanı yetkilidir. Tahakkuk ettirilen borç tutarı, tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içerisinde ödenir. Ödeme yapılan gün sayısı prim ödeme gün sayısına ve prime esas kazanca dahil edilir. Tahakkuk ettirilen prim borcunu tebligat tarihinden itibaren üç ay içerisinde ödemeyenler için yeniden başvuru şartı aranır.
Borçlanmadan sonradan vazgeçenler ile yapılan borçlanma sonrasında aylık bağlanması için gerekli şartları yerine getiremeyenlere ve bunların hak sahiplerine talepleri üzerine yaptıkları ödemeler, faizsiz olarak iade edilir…” hükmünü içermekte olup; anılan madde içeriğinden de açıkça anlaşılacağı üzere, 3201 sayılı Kanun kapsamındaki borçlanmalarda, borçlanma tutarının belirlenmesinde “borçlanma başvuru tarihi" esas alınmaktadır.
3201 sayılı Kanun'dan yararlanarak yurtdışında geçen sürelerini borçlanmak isteyenler ile Kurum arasında borçlanma işlemine, bunun sonucu olarak ödenecek prim miktarına ilişkin de uyuşmazlıklar çıkmaktadır. Kurumun aktüeryal dengesi ve hakkaniyet ölçüleri gözetilerek ödenecek primin hangi tarihteki prime esas kazanç miktarları esas alınarak belirleneceği üzerinde durulmalıdır. Bu yönde, 3201 sayılı Kanunun 4'üncü maddesinin önceki düzenlemesinde açıkça “ödeme tarihi” esas alındığından, bu konuda çıkabilecek uyuşmazlık ödeme tarihine göre çözümlenmekte iken, yürürlükte olan düzenleme tahakkuk tarihindeki primin tebliğden itibaren üç aylık süre içinde ödenmesi şeklinde olup, bu üç aylık sürenin geçirilmesi durumunda borçlanma bedeli olarak ödenecek prim miktarının nasıl belirleneceği irdelenmelidir.
Burada, Kurum işleminin hukuka uygun olması kriter olarak alınmalıdır. Kurum, yapılan borçlanma başvurusunu hukuka uygun olarak değerlendirmiş ve yaptığı borç tahakkukunu tebliğ etmiş, buna rağmen borçlanma bedeli Yasada belirtilen üç aylık süre içinde ödenmemiş ise, 3201 sayılı Kanunun 4'üncü maddesi gereği borçlanmak için Kuruma yeniden başvuru gerektiğinden, davanın açıldığı tarihe bakılmaksızın buna ilişkin isteğin reddine karar verilmelidir. Örneğin, Türkiye’de sigortalı olarak tescili bulunmayanların borçlanması 5510 sayılı Kanunun 4/1-b maddesi kapsamında değerlendirilerek borç tahakkuku yapılması Kanun gereği olup, Kurum işlemi hukuka uygun olacağından, tahakkuk ettirilen prim borcunu ödeme yerine, borç tahakkukunun 5510 sayılı Kanunun 4/1-a maddesine göre yapılması ve prim borcunun da başvuru tarihindeki prim miktarları esas alınarak belirlenmesine ilişkin davanın reddi gerekecektir.
Kurum işleminin hukuka uygun bulunmaması durumunda ise, prime ilişkin uyuşmazlığın makul süre gözetilerek çözümlenmesi gerekir. Makul sürenin belirlenmesinde, 5510 sayılı Kanunun 42'nci maddesinden yararlanılabilir. Anılan maddede, “Kurum, sigortalıya veya hak sahiplerine bağlanacak gelir, aylık veya toptan ödemeleri, gerekli belgelerin ve incelemelerin tamamlandığı tarihten itibaren en geç üç ay içinde hesap ve tespit ederek sonuçlarını yazı ile bildirir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Benzer düzenlemeye Mülga 506 sayılı Kanunun 116'ncı maddesinde de yer almakta idi. Ayrıca, 3201 sayılı Kanunun 4'üncü maddesinde de üç aylık ödeme süresi belirlenmiş olup; tüm bu düzenlemeler, 3201 sayılı Kanunla ilgili uyuşmazlıklarda üç aylık sürenin makul süre olarak alınabileceğini göstermektedir.
Buna göre, Kurumun hukuka aykırı işlemine karşı, Kurum işleminin tebliğ tarihinden itibaren üç aylık makul süre içinde dava açılması durumunda, borçlanılacak prim miktarının başvuru tarihindeki primler esas alınarak belirlenmesi; üç aylık makul süre geçtikten sonra dava açılması durumunda ise, dava yeni borçlanma iradesi sayılarak davanın açıldığı tarihindeki primler esas alınarak borçlanma bedeli belirlenmesi gerekir. Örneğin, Türk vatandaşlığından izinle çıkan kişilerin, Türk vatandaşı oldukları dönemde yurtdışında geçen süreleri borçlanma hakkının varlığı gözetildiğinde, başvuru tarihinde Türk vatandaşı olunmadığı gerekçesiyle borçlanma başvurularının reddi hukuka aykırı olacağından, ödenecek borçlanma bedelinin burada belirtilen kriterlere göre belirlenmesi gerekir.
Diğer bir olasılık da, Kurumun borçlanma talebini değerlendirmeyip cevapsız bırakmasıdır. Bu durumda, 5510 sayılı Kanunun 42'nci maddesinde belirtilen üç aylık süre geçtiğinde Kurumun talebi reddetmiş olduğu esas alınarak, anılan üç aylık bekleme süresine yukarıda belirtilen üç aylık makul süre (3 + 3 =6 ay) eklenmeli; davanın Kuruma başvuru tarihinden itibaren 6 aylık süre içinde açılması durumunda yine Kuruma ilk başvurunun yapıldığı tarihteki prime esas kazancın esas alınması; başvuru tarihinden itibaren altı aylık sürenin geçmesinden sonra dava açılması durumunda ise, makul sürenin geçtiği ancak Kurum tarafından da başvuruya bir cevap verilmediği gözetilerek borçlanma bedelinin davanın açıldığı tarihteki prime esas kazanç miktarı esas alınarak belirlenmesi gerekecektir.
Somut olayda, davacının 27.7.2019 tarihli borçlanma başvurusunun eksik belgeler içermesi nedeniyle Kurum tarafından 11.11.2019 tarihli yazı ile iptal edildiğinin bildirdiği ancak eldeki davanın makul süreyi aşacak şekilde 16.8.2020 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında, makul sürede açılmayan iş bu dava yönünden dava tarihindeki prime esas kazanç üzerinden borçlanmaya karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde talep tarihindeki prim üzerinden borçlanılmasına karar verilmesi hatalı olup bozma nedenidir.
Bölge Adliye Mahkemesince, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve araştırma sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun kabulüne ilişkin kararı kaldırılarak verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 8.Hukuk Dairesi kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle HMK'nun 373/2. maddesi gereği BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine 22.9.2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.