Esas No: 2022/7981
Karar No: 2022/11425
Karar Tarihi: 28.09.2022
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2022/7981 Esas 2022/11425 Karar Sayılı İlamı
10. Hukuk Dairesi 2022/7981 E. , 2022/11425 K."İçtihat Metni"
Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
No : 2017/117-2022/285
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozmaya uyularak davanın, davalılardan ... ve ... Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı yönünden husumet yokluğundan usulden reddine, davalı ... yönünden ise usuli kazanılmış hak nadeneyle pasif husumet yokluğundan reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Mahkemece bozma ilamına uyularak; mahkemenin 06/06/2014 tarih 2011/411 Esas 2014/192 karar numarası ile davanın kısmen kabulüne kararı verilen hükümde davalılar İç İşleri Bakanlığı ve ... yönünden davanın reddine, SYDV ile SGK yönünden davanın kabulüne karar verildiğini, iş bu kararın Silvan SYDV ve SGK vekilleri tarafından temyiz edildiğini, davacı tarafından kararın temyiz edilmediğini, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 2015/244 Esas 2015/5490 K. sayılı kararı ile davalılar İç İşleri Bakanlığı ve ... yönünden verilen karara ilişkin kısmının bozulmadığıni yalnızca davalılar Silvan SYDV ve SGK yönünden verilen kararın bozulduğuni Yargıtay bozma ilamı sonrasında davacının davalı ... nezdinde davacının sömestir ve yaz tatilleri dışında yaz aylarında kısmi zamanlı kış aylarında sürekli çalıştığının tespit edildiği ancak ... hakkında verilen red kararı Yargıtay bozma ilamında değerlendirilmediği anlaşılmakla kesinleşmiş bu kısımlar, ... lehine usuli kazanılmış hak oluşturduğundan, davalı ... yönünden açılan davanın (usulü kazanılmış hak nedeniyle) pasif husumet yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Mahkeme kararı eksik inceleme ve araştırmaya dayalıdır.
Mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine, o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince; sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde, ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı kararı).
Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur. (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK)
Ayrıntıları Hukuk Genel Kurulunun 10.12.2019 günlü ve 2015/10-3241 Esas, 2019/1325 K. sayılı ilamında da belirtildiği üzere; mahkemece bozmaya uyulması sonucu artık bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak doğmuş olur. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Mahkemece tarafların beyanlarının alınıp bozmaya uyulmasına da karar verildikten sonra yapılacak iş; bozma gereklerinin yerine getirilmesi olmalıdır. Zira mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar, bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olur.
Hukuk Genel Kurulu'nun 18.10.1989 gün 541-534, 21.2.1990 gün 10-117; 7.10.1990 gün 439-562; 19.2.1992 gün 635-82; 23.2.1994 gün 936-94; 03.03.2010 gün ve 2010/12-81-118; 27.09.2006 gün ve 2006/19-635 E. 2006/573 K; 15.10.2008 gün ve 2008/19-624 E. 2008/632 K ile 17.02.2010 gün ve 2010/9-71 E. 2010/87 K. sayılı kararları da bu doğrultudadır. İlk Derece Mahkemesince (kapatılan) 21. Hukuk Dairesi tarafından verilen bozma kararına uyulmuş ise de, bozma gereğinin yerine getirildiğinden bahsedilmesi mümkün değildir.
Mahkemece uyulan Bozma ilamında “ 506 sayılı Kanunun 2. (5510 S.K. md. 4) maddesinde bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanlar sigortalı sayılmışlardır. Hizmet akdi, öğretide de kabul edildiği gibi; iş görme, bağımlılık ve ücret unsurlarından oluşmaktadır. Burada söz konusu olan iş, ekonomik bakımdan iş olarak değerlendirilebilen her türlü çalışmayı ifade etmektedir.
Tüm dosya kapsamından davacının, Silvan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfından yardım alarak ...'na bağlı Çatakköprü İlköğretim Okulu'nda çalıştığı, yaptığı çalışmaların iş görme ve bağımlılık unsurlarını içerdiği, zira davacının müstahdemlik yaptığı ve bu çalışmayı okul bünyesinde aldığı talimatlar doğrultusunda yani bağımlılık ilişkisi içinde gerçekleştirdiği, bu sırada vakfın, yapmış olduğu yardım karşılığında davacıyı çalışmaya sevk ettiği görülmektedir. Gerçekte vakfın anılan yardımı bir sosyal yardım olup karşılıksız olması gerekirken dava konusu olayda bu ödeme için bir karşılık mevcuttur. Bu halde anılan ödemenin sosyal yardım niteliği ortadan kalkmakta ve davacının söz konusu çalışmalarının karşılığını oluşturmaktadır ki bu durumda bahse konu ödemeyi ücret olarak nitelendirmek mümkün olur.
4857 sayılı İş Kanununun 7. maddesinde düzenlenen geçici iş ilişkisi kavramı içerisinde, davacı sigortalının, davalılardan vakıf tarafından başka bir işyerine iş görme edimini yerine getirmek üzere geçici olarak devredilmesi durumundaki ilişkilerde üç kişinin yani işçi, onun iş akdiyle bağlı olduğu işveren ve bu işverenle geçici işçi sağlama sözleşmesi yapan diğer (geçici) işverenin iradeleriyle oluşan üçlü bir ilişki bulunup; bu ilişkiye dayanılarak işçi, yapmakta olduğu işe benzer işlerde çalıştırılması koşuluyla başka bir işverene iş görme edimini yerine getirmek üzere geçici olarak devredilebilir. Bu durum, işverenlik ilişkisinin kurulduğu vakfın işveren olarak sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. İşin görüldüğü yerin vakfa ait olmamasının bu durumu değiştirmeyeceği; anılan düzenlemede yer alan, “…Geçici iş ilişkisi altı ayı geçmemek üzere yazılı olarak yapılır, gerektiğinde en fazla iki defa yenilenebilir…” hükmü ile aynı maddede yer alan geçici iş ilişkisinin kurulabilmesi için işçinin "devir sırasında yazılı rızasını alma” koşullarının bulunmamasının vakıf ile sigortalı arasında devam eden varsayımsal (farazi) bağımlılık sebebiyle sigortalılık haklarını etkilemeyeceği düşünülmelidir.
Açıklamaların ışığı altında eldeki davada, davalılardan ... yönünden davanın reddi isabetlidir. Ne var ki; davacının iş görme edimini başkasına sunmasının, az yukarıda anılan bağımlılık ilişkisini zedeleyecek yoğunluğa ulaştığı, geçici iş ilişkisini aşan bağımlılığın gerçekleştiği anlaşılmakla, davalı vakfın sorumluluğunun bulunmadığı ve iş ilişkisinin kurulduğu ...'nın işveren olarak çalışmalardan sorumlu olacağı gözetilmeli, yine 4857 sayılı Kanunun 32. maddesinde; bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutarın ücret olarak tanımlandığı dikkate alındığında, Bakanlık nezdinde geçen hizmet karşılığı olan ücretin, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından ödenmesinin, adı geçen Bakanlığın sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı da dikkate alınmalıdır.” belirtilen bozma gerekleri yerine getirilmemiş ve davanın usuli kazanılmış hak nedeniyle pasif husumet yokluğundan reddine karar verilmiştir.
Mahkemece yapılacak iş; davalı ... Yönünden Usuli kazanılmış hak oluşmadığının göz önüne alınarak, bozma ilamında belirtilen şekilde inceleme ve araştırma sonucunda toplanan ve toplanacak delillere göre hüküm kurulmalıdır.
Mahkemece, yukarıda belirtilen hukuki ve fiili durumlar gözetilip, hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve araştırma ile hüküm kurulmuş olması, usule ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, temyiz eden davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde ilgilisine iadesine, 28/09/2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.