Sanık M.A..’nın sahtecilik suçundan 765 sayılı TCY’nın 342/1. maddesi uyarınca 2 yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 26.02.2003 gün ve 243-40 sayılı hüküm, sanık M.A. müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 23.03.2006 gün ve 5609-2918 sayı ile;
“Sanık savunmanının süresinden sonra yaptığı duruşmalı temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi göndermesiyle 1412 sayılı CMUK’nun 318. maddesi gereğince reddine,
Dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler kurulunun takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- Suça konu bonodaki düzenleme tarihinin belgenin kredi borcuna karşılık verildiği banka yetkililerince sonradan yazıldığının iddia edilmesi karşısında; bu husus duraksamaya yer bırakmayacak şekilde araştırılıp saptandıktan sonra sonucuna göre hukuki durumun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmesi,
2- Kabule göre de;
Sanığın eylemine uyan 765 sayılı TCY’nın 342/1. maddesine göre, hükümden sonra 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY’nın aynı suça uyan 204/1. maddesinde öngörülen özgürlüğü bağlayıcı cezanın türü, alt ve üst sınırları bakımından, anılan Yasanın 7/2, 5252 sayılı Yasanın 9/3. maddeleri ışığında sanık yararına olması ve 5237 sayılı Yasa hükümleri uyarınca yeniden değerlendirme ve uygulama yapılmasında zorunluluk bulunması” nedenlerine dayalı olarak bozulmuştur.
Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesi ise 06.12.2006 gün ve 331-495 sayı ile;
“Etibank kapanmıştır, söz konusu senedin verildiği Etibank’ta çalışan elemanların, bugün için nerede olduklarını bulmak mümkün değildir, bulunduklarını farz etsek bile, her gün bu şekilde yüzlerce işlem yapan Etibank görevlilerinin, 22.08.2000 tarihindeki bu olayı hatırlamaları mümkün değildir, kaldı ki, kural olarak bankalar tanzim ve vade tarihi yazılı olan senetleri alırlar, banka yetkilileri aldıkları senetlerin üzerlerine kendiliklerinden vade ve tanzim tarihi yazamazlar. Ayrıca, sanık M.A.. C.Savcılığında tanzim ve vade tarihini kendisinin yazdığını bizzat ifade etmiş bilahare o sözünün kendisi aleyhine olduğunu fark ederek, senetteki tanzim ve vade tarihini kendisinin doldurmadığını beyan etmek suretiyle suçtan kurtulmak istemiştir, bozma kararında belirtildiği şekilde araştırma ve saptama yapılması halinde davanın zamanaşımına uğrayacağı, bu nedenle mahkemece bu hususun araştırılmasına yer olmadığı” gerekçesi ile 1 nolu bozma nedenine uyulmadığı belirtilerek, ağır hapsin hapse dönüştürülmesi suretiyle yine aynı şekilde sanığın cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Baş¬savcılı¬ğının “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilmeyeceğinin takdir ve değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu” görüşüyle “bozma” istemli 09.10.2009 gün ve 99671 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkan¬lığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlan¬mıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, suça konu bonodaki düzenleme tarihinin banka yetkililerince sonradan yazılıp yazılmadığının araştırıl¬masına gerek bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; sanık hakkında hükmolu¬nan cezanın iki yıl olması nedeniyle 5271 sayılı Yasanın 5728 sayılı Yasa ile değişik 231. maddesinin uygulanma koşullarının değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Sanık hakkında iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasına hükmedilmesi ve bu suçun, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Yasalarında yer alan suçlardan veya 01.03.2008 tarihinden itibaren işlenen suçlar yönünden, ayrıca 15 yaşından büyükler açısından 3713 sayılı Yasa kapsamındaki suçlar ile 1632 sayılı Yasa kapsamında yer alan suçlardan olmaması halinde, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunan veya mahkûm olmasına karşın 3682 sayılı Adli Sicil Yasası uyarınca silinme koşulları oluşan, 01.06.2005 tarihinden sonra işlenen suçlar yönünden ise 5237 sayılı TCY’nın 58. maddesinde tekerrür hükümlerinin uygulanması için öngörülen sürelerin geçtiği mahkûmiyetlerde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin subjektif koşulların bulunup bulunmadı¬ğının değerlendirilmesi açısından, hükmün bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.
İnceleme konusu somut olayda; sanığın incelenen adli sicil kayıtlarında birden fazla mahkûmiyeti bulunmakta ise de, kesinleşmiş tüm mahkûmiyetlerin sanığa atılı sahtecilik suçunun işlendiği iddia edilen 22.08.2000 tarihinden sonraya tekabül ettiği, dolayısıyla suç tarihi olan 22.08.2000 tarihinde, sanık hakkında daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunma koşulunun gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Kurulan hükmün sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmamasına olanak sağlayan ve bu yönüyle de sanık lehine sonuç doğurduğunda kuşku bulunmayan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun, subjektif koşullar nazara alınarak sanık hakkında uygulanıp uygulanmayacağı, öncelikle yerel mahkemece değerlen¬dirilmelidir.
Bu itibarla, diğer yönlerinin bu aşamada incelenmesine gerek bulunmayan yerel mahkeme direnme hükmünün 5728 sayılı Yasa ile 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinin 4 ve 14. fıkralarında yapılan yasal değişiklik doğrultusunda değerlendi¬rme yapılmak üzere bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Kurul Üyesi, “dosyanın esasına ilişkin inceleme yapıldıktan sonra, 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması hususunun değerlendirilmesi” gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 06.12.2006 gün ve 331-495 sayılı direnme hükmü¬nün diğer yönleri incelenmeksizin öncelikle açıklanan nedenle BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.11.2009 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki isteme uygun olarak oyçokluğu ile karar verildi.