Esas No: 2012/1285
Karar No: 2012/14895
Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2012/1285 Esas 2012/14895 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ankara 14. İş Mahkemesi
TARİHİ : 03/11/2011
NUMARASI : 2011/64-2011/976
Davacı vekili; müvekkilinin davalı ... sözleşmeli temizlik şirketlerinde Eylül 2002 tarihinden itibaren belirsiz süreli iş akdi ile çalıştığını, 04.01.2011 tarihinde işveren tarafından iş sözleşmesinin haklı ve geçerli bir neden yokken feshedildiğini iddia ederek feshin geçersizliğine ve müvekkilinin işine iadesine karar verilerek işe başlatmama durumunda ödenecek ücretin 8 aylık olarak belirlenmesine, boşta geçen süre için 4 aylık ücret ve diğer haklarının ödenmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı ........vekili; Kamu kurumlarının tamamında uygulandığı şekilde genel temizlik hizmetlerinin gördürülmesine yönelik olarak 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu hükümleri çerçevesinde kural olarak birer yıl süreli, istisnaen de iş bazında olmak üzere dönemlik hizmet alımı sözleşmeleri yapıldığını, işi alan müteahhit firmaların sözleşme konusu işi kendi elemanları ile gerçekleştirdiklerini, davacının gördüğü işle ilgili olarak müteahhit firmalarla sözleşme imzaladığını, bu nedenle davanın husumet yönünden reddi gerektiğini, davacı ile müvekkili kurum arasında hiçbir zaman iş sözleşmesi yapılmadığını, davacının iş sözleşmesinin de müvekkili tarafından sona erdirilmediğini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirket davaya cevap vermemiştir
Mahkemece, toplanan kanıtlara ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalı şirketin son alt işveren olmadığı, davacının iş sözleşmesinin geçerli nedenle feshedildiğinin ispat edilemediği gerekçesiyle davalı şirket yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine diğer davalı .... açısından ise davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı davalı .... vekili temyiz etmiştir.
Davacı ile davalılar arasındaki uyuşmazlık davalı ....ile hizmet alımı yaptığı müteahhit şirketler arasında geçerli bir alt işverenlik ilişkisi olup olmadığı, iş sözleşmesinin işveren tarafından geçerli nedenle feshedilip feshedilmediği noktasında toplanmakta olup öncelikle çözümlenmesi gereken problem taraf teşkilinin sağlanıp sağlanmadığıdır.
Alt işveren işçisi tarafından, feshin geçersizliğine karar verilmesi istemiyle yalnızca alt işveren hakkında veya geçersizlik yahut muvazaa iddiasıyla sadece asıl işveren aleyhine açılan davalarda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayandığının belirlenmesine bağlı olarak, davalı olarak gösterilen kişinin işçinin gerçek işvereni olmadığının belirlenmesi halinde taraf sıfatı sorunu ortaya çıkmaktadır. Davanın taraf sıfatı yokluğu nedeni ile reddedilmesi halinde, gerçek işverene karşı açılacak davada işçi, çoğunlukla, işe iade davaları için öngörülen bir aylık dava açma süresini kaçırma tehlikesi ile karşılaşmaktadır. Böyle bir sonuç işçiyi mağdur edeceği gibi, bir aylık süre geçmemişse yeni bir dava açılmasını gerektirmesi nedeni ile usul ekonomisine de uygun düşmez. Gerek daha önce işe iade davalarına bakan Yargıtay 9. Hukuk Dairesince ve gerek Dairemiz tarafından davacının temsilcide yanıldığı veya taraf sıfatında maddi hataya düştüğü kabul edilmek suretiyle taraf değişikliği konusunda mülga 1086 sayılı HUMK’nın katı kuralları aşılarak sorun çözülmeye çalışılmıştır.
Ne var ki, işe iade davası asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açıldığında asıl işveren hakkında taraf sıfatı yokluğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmezken, sadece asıl işveren hakkında dava açılmışsa taraf sıfatının bulunmadığı ve taraf sıfatında yanılgı olduğunun kabulüne karar verilmesi sözü edilen çözümün çelişkisi olarak dikkat çekmiştir.
Öte yandan, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Kanun"un 124. maddesinde kabul edilebilir yanılgıya dayanan iradi taraf değişikliği taleplerinin mahkemece kabul edilmesi yönünde düzenleme yapılmıştır. Ancak sözü edilen düzenlemede taraf değişikliğinin talep şartına bağlanması karşısında, hâkim tarafından bu hususta taraflara hatırlatmada bulunulması mümkün değildir. Bu nedenle talep olmadığı halde, taraf sıfatında maddi hataya düşüldüğünden söz edilmek suretiyle mahkeme kararının bozulmasına yönelik uygulamaya devam edilmesinin, kanunun belirtilen açık düzenlemesi karşısında, mümkün olmadığı görülmektedir.
Hal böyle olunca, Dairemizde yukarıda belirtilen içtihadın yeniden gözden geçirilerek değerlendirilmesi ihtiyacı doğmuştur.
Mahkemece verilecek hükmün etkisi bakımından mecburi dava arkadaşlığı, maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ve şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı olarak ikiye ayrılmaktadır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı, maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi zorunlu hallerde söz konusu olur (6100 sayılı HMK.m.59). Şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ise, kanunun özel hükümleri ve davanın niteliğinden kaynaklanan, birden fazla kişiye karşı dava açılmasının ve yürütülmesinin zorunlu olduğu hallerde oluşan dava arkadaşlığına denir (PEKCANITEZ Hakan/ATALAY Oğuz/ÖZEKES Muhammet, Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, Ankara 2011, s.223). Şekli dava arkadaşlığı, gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılması ve taraflar arasındaki ilişkinin doğru karara bağlanmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Bu durumda, dava konusu hukuki ilişki hakkında bütün dava arkadaşlarına yönelik tek ve aynı doğrultuda bir karar verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usulî işlemler birbirinden bağımsızdır.
4857 sayılı Kanun"un 2. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarına göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olup olmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik re’sen yapılması gereken yargısal denetim, ilişkinin taraflarının, yani asıl işveren ve alt işverenin davada yer almalarını ve kendi hukuklarını koruyacak açıklama ve ispat haklarını zorunlu kılmaktadır. Aksince bir düşünce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6.maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde öngörülen hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil eder. Buna göre, işe iade davalarına özgü olarak, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin söz konusu olduğu davalarda, davalı taraf yönünden bir çeşit şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığının mevcut olduğu kabul edilmelidir.
Görüldüğü üzere, bu çözüm tarzı hem işçi hem de işveren yönünde hukuka uygun maddî ve usûlî bakımdan her iki tarafın haklarını korumasını sağlayan bir çözümdür.
Böyle olunca, işe iade davasının yalnızca asıl işveren veya alt işveren aleyhine açılması durumunda, mahkemece, dava hemen reddedilmemeli, davalı olarak gösterilmeyen asıl işveren veya alt işverene davanın teşmili için davacı tarafa süre verilmeli, verilen süre içinde, diğer dava arkadaşına teşmil edilirse davaya devam edilmeli, aksi halde dava sıfat yokluğundan reddedilmelidir.
Taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına yönelik olarak yapılacak inceleme sonucunda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayanması nedeni ile feshin geçersizliğine yönelik karar gerçek işveren hakkında kurulmalı, geçersiz veya muvazaaya dayalı ilişkinin diğer tarafı hakkında sıfat yokluğu davanın reddine karar verilmelidir. Ancak, HMK’nın 327. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca taraf sıfatı olmadığı halde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltarak kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verdiği için, davanın sıfat yokluğu nedeni ile hakkındaki davanın reddine karar verilen taraf lehine vekâlet ücreti takdir edilmemelidir.
Somut olayda; davanın asıl işveren olarak davalı Ortadoğu Teknik Üniversitesi ile alt işveren olarak davalı ...İnşaat Şirketi’ne yöneltildiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte dosyadaki bilgi ve belgelere göre son alt işverenin davalı ..... Şirketi olmadığı, dava dışı ... Şirketi olduğu belirlendiğinden yukarıda açıklanan esaslar çerçevesinde taraf teşkilinin sağlanmasına yönelik olarak kararın bozulması gerekmiş olup bozma sebebine göre sair temyiz sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 28.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.