Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2012/7679 Esas 2012/13387 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
22. Hukuk Dairesi
Esas No: 2012/7679
Karar No: 2012/13387

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2012/7679 Esas 2012/13387 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Davacı, birlikte genel sekreter olarak çalışırken haklı bir neden olmadan işten çıkarıldığını iddia etti ve idari yargıda açtığı davada görev yönünden reddedildikten sonra iş mahkemesine başvurarak fesih işleminin iptal edilmesi ve işe iadesi talebinde bulundu. Davalı ise davacının iş sözleşmesinin yasal hükümlere uygun bir şekilde feshedildiğini savundu. Mahkeme, davacının yanlış yargı yerine başvurması nedeniyle açtığı davanın hak düşürücü süresi geçtiği gerekçesiyle davayı reddetti. Ancak, uygulamada idari ve adli yargı arasındaki görev uyuşmazlığı niteliğindeki durumlarda davaların açılacak yerine ilişkin kanun hükümlerinin kıyasen uygulanması gerektiğinden dolayı karar bozuldu. Kanunlar ise şöyle: İdari Yargılama Usulü Kanunu madde 9, Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 193/2, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 20.
22. Hukuk Dairesi         2012/7679 E.  ,  2012/13387 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : Ankara 1. İş Mahkemesi
    TARİHİ : 01/06/2010
    NUMARASI : 2010/249-2010/227

    Davacı, birlikte genel sekreter olarak çalışmakta iken haklı ve geçerli bir neden olmadan işten çıkarıldığını görevden alınmasına ilişkin kararın iptali ile görevine iadesi için idari yargıda açtığı davanın Ankara 7. İdare Mahkemesince uyuşmazlığın adli yargı alanında iş mahkemelerinin görevine girdiği gerekçesi ile görev yönünden reddine karar verildiğini belirterek davalı birliğin yasa ve yönetmelik hükümlerine aykırı fesih işleminin iptali ile işe iadesine karar verilmesini istemiştir.
    Davalı, davacının iş sözleşmesinin fesih bildiriminin davacıya 23.10.2009 tarihinde tebliğ edildiğini, davacının bu davayı fesih bildiriminin üzerinden 6 ay geçtikten sonra açtığını dolayısıyla hak düşürücü sürenin geçirildiğini ayrıca davacının işletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili olduğunu, işveren vekilinin işe iade isteğinde bulunamayacağını ileri sürerek ve ve esasa yönelik olarak da 5910 sayılı Kanun ile “personel giderlerinin % 40"ını aşan birliklerin genel sekreterlikleri bu Kanun"un yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 3 yıl içerisinde personel giderlerini bu seviyeye getirmekle yükümlüdür” hükmünün getirildiğini, davacının iş sözleşmesinin bu hüküm gereğince alınan karar doğrultusunda feshedildiğini, fesihin yasaya aykırı olmadığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.
    Mahkemece davalı birliğin yönetim kurulu kararı ile iş sözleşmesi feshedilen davacının görevine 23.10.2009 tarihinde son verildiğini, davacının işe iade edilmesi için idari yargıda açtığı davanın Ankara 7. İdare Mahkemesince iş mahkemesinin görevine girdiği gerekçesi ile görev yönünden reddine karar verilmesinden sonra davacının iş mahkemesine başvurduğu, 4857 sayılı İş Kanunu"nun 20/I maddesinde yer alan açık hükmüne göre işe iade davasının fesih bildiriminin tebliğinden itibaren bir ay içerisinde iş mahkemesinde açılması gerektiği, idare mahkemesinde açılan davanın sözü edilen hak düşürücü  süreyi  kesmeyeceği, görevsiz mahkemeye başvurulmasının yasaya karşı hile olduğu belirtilerek davanın hak düşürücü süre geçildikten sonra açılması sebebi ile reddine karar verilmiştir.
    Hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
    Dosya içeriğine göre; davacının davalı birlikte işçi statüsünde çalışmakta iken iş sözleşmesinin Birlik Yönetim Kurulunun 21.10.2009 tarihli kararı  gereğince feshedilerek 23.10.2009 tarihinde fesih bildiriminin tebliği ile iş ilişkisinin sona erdirildiği, davacı tarafından 19.11.2009 tarihinde iş sözleşmesinin feshine ilişkin işlemin iptali istemiyle idari yargıda açılan davada Ankara 7. İdare Mahkemesince yapılan inceleme sonucunda taraflar arasındaki ilişkinin iş sözleşmesine dayandığı ve iş sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklarda adli yargının görevli olduğu gerekçesi ile davanın görev yönünden reddine 21.01.2010 tarihinde karar verildiği, kararın davacıya 21.02.2010 tarihinde tebliğ edildiği, temyiz edilmeyerek kesinleştiği ve davacının görevsizlik kararından sonra 10.03.2010 tarihinde adli yargıya başvurarak eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
    Öncelikle belirtmek gerekir ki; mahkemece, davacının ilk önce idari yargıya başvurması yasaya karşı hile olarak nitelendirilmiş ise de olayda yasaya karşı hile değil yanlış yargı yerine başvurulması durumu söz konusu olduğundan mahkemenin bu nitelendirmesi yerinde bulunmamıştır.
    Mahkemece oluşturulan gerekçeye göre; yanlış yargı yerine başvurulmasının 4857 sayılı Kanun"un 20. maddesinde öngörülen ve hak düşürücü nitelikte olan bir aylık dava açma süresinin işlemesine engel olup olmayacağı yönü uyuşmazlık konusu olduğundan yanlış yargı yoluna başvurulmasının dava açma süresinin işlemesine engel olup olmayacağının belirlenmesi ve buna göre sonuca gidilmesi gerekeceği açıktır.
    Adli yargıda açılan bir davada idari yargının görevli olduğunun anlaşılması halinde, idari yargıya başvurmanın usulü ve tabi olduğu süre 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 9. maddesinde düzenlenmiş olup, anılan maddede yer alan hükme göre; “Danıştay"ın, İdare ve Vergi Mahkemelerinin görevlerine girdiği halde Adli ve Askeri yargı yerinde açılmış olan davanın bu husustaki kararın kesinleşmesini izleyen günden itibaren 30 gün içinde görevli mahkemede dava açılabilir. Görevsiz yargı merciine başvurma tarihi Danıştay"a, İdare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edilir. Adli ve askeri yargı yerlerine açılan davalar ve görevsizlik nedeniyle reddedilen davalarda görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra birinci fıkrada yazılı 30 günlük süre geçirilmiş olsa dahi idari dava açılması için öngörülen süre dolmamış ise bu süre içinde idari dava açılabilir.” Adli yargıda açılan bir davada idari yargının görevli olduğunun anlaşılması halinde idari yargıya başvurmanın usulü ve tabi olduğu süre İdari Yargılama Usulü Yasasında belirtildiği gibi düzenlenmiş ise de adli yargının görevine girdiği halde idari yargıda açılan davada görevsizlik kararı verilmesi üzerine adli yargıya yapılacak başvurunun idari yargıdaki davanın devamı olup olmadığı ve başvuru süresi hakkında açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Uygulamada idari yargı ile adli yargı arasında doğan yargı yolu uyuşmazlığı görev uyuşmazlığı niteliğinde olduğu kabul edilerek karar tarihinde yürürlükte olan mülga HUMK"nun 193/2. maddesi ile sonradan yürürlüğe girmiş olan 6100 sayılı Kanun"un 20. maddesinde yer alan görev uyuşmazlığına ilişkin hükmün kıyasen uygulanması gerektiği kabul edilmekte ve idari yargıda açılan davada verilen görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren 10 günlük hak düşürücü süre içerisinde adli yargıya başvurularak dava açılması halinde idari yargı yerine başvurma tarihi adli yargı yerine başvurma tarihi olarak kabul edilmekte ve bu suretle yanlış yargı yerine başvurulması nedeniyle oluşabilecek hak kaybı önlenmektedir. 
    Mahkemece yukarıda yazılı ilke ve esaslar dikkate alınmadan yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 12/06/2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara