Esas No: 2009/3-161
Karar No: 2009/232
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2009/3-161 Esas 2009/232 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Mahkeme kararı, sanık D.T.'nin 765 sayılı TCY'nın 456/3, 55/3, 59. maddeleri uyarınca 2 yıl 9 ay 10 gün ağır hapis cezası almasıyla ilgilidir. Ancak daha sonra 5237 sayılı TCY yürürlüğe girdiğinde, sanık hakkında yapılan uyarlama yargılamasında yanlışlık yapılmıştır. Yapılan itirazlar sonucunda Yargıtay 3. Ceza Dairesi hükmü bozmuştur. Ancak yerel mahkeme, tekrar yargılama yaparak sanığın lehine olan kararını vermiştir. Temyizde ise, Yargıtay C.Başsavcılığı sanığın duruşmada C. savcısının bulunması gerektiği konusunda direnme hükmünün isabetli olduğunu belirtmiştir. 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasına göre, çocuk mahkemesinde duruşmalarda C.savcısının bulunmayacağı hükme bağlanırken, çocuk ağır ceza mahkemeleri için benzer hüküm yer almamıştır. Bu nedenle, Yerel Mahkeme direnme hükmü isabetli bulunmuştur. Kararda geçen kanun maddeleri ise; 765 sayılı TCY'nın 456/3, 55/3, 59. maddeleri ve 5237 sayılı TCY'nın 86/1, 87/2-b,
"İçtihat Metni"
Tebliğname : 2008/40532
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi : KOCAELİ 2. Ağır Ceza
Günü : 23.11.2007
Sayısı : 243-344
Sanık D.T..’ün, 08.09.2001 tarihinde mağdur E.A..’a, uzuv tatili oluşturacak şekilde etkili eylemde bulunmak suçundan 765 sayılı TCY’nın 456/3, 55/3, 59. maddeleri uyarınca, 2 yıl 9 ay 10 gün ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesince 16.07.2003 gün ve 1-149 sayı ile verilen hüküm, Yargıtay 3. Ceza Dairesince onanmak suretiyle kesinleşmiştir.
01.06.2005 tarihinde 5237 sayılı TCY’nın yürürlüğe girmesi üzerine, Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 23.06.2005 günlü ek karar ile sanığın lehine olduğu kabul edilen 5237 sayılı TCY’nın 86/1, 87/2-b, 31/3 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 13 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Hükümlü müdafiinin temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 23.01.2006 gün ve 10120-120 sayı ile;
“…
765 sayılı TCK’nu ile 5237 sayılı TCK’nu yaralama suçlarında farklı suç tipleri meydana getirmiş olup, farklı yaptırımlara bağlamıştır. Bu itibarla önce mahkemelerce duruşma açılarak 5237 sayılı Kanunun 86 ve 87 maddelerine uygun olarak rapor alınması ve yargılama yapılıp 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunun da nazara alınarak sonucuna göre eski kanun ve yeni kanundan hangisinin veya aleyhe olduğunun tartışmasını yapıp, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden hükmün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkemece bozmaya uyularak gereği yerine getirilmiş ve yapılan yargılama sonucunda 08.11.2006 gün ve 177-410 sayı ile; sanığın lehine olduğu kabul edilen, 5237 sayılı TCY’nın 86/1, 87/2-b, 31/3 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 13 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, sanığın geçmişteki hali ve suç işleme eğilimi nedeniyle aynı Yasanın 51. maddesinin ve 5395 sayılı Yasanın 23. maddesinin uygulanmasına takdiren yer olmadığına karar verilmiştir.
Bu kararın da hükümlü müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 11.07.2007 gün ve 4611-5893 sayı ile;
“15.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 25/1 ve geçici 1/3 madde ve fıkralarına aykırı olarak duruşmalarda Cumhuriyet savcısının bulunması” isabetsizliğinden hükmün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 23.11.2007 gün ve 243-344 sayı ile;
“5395 s. ÇKK’nun 25/1 maddesinde Çocuk Mahkemelerinde C.savcısının bulunmayacağının hüküm altına alındığı, 25/2 maddesinde Çocuk Ağır Ceza Mahkemelerinde C.savcısının bulunmayacağı yönünde herhangi bir hükmün bulunmadığı, kaldı ki fiili uygulamada da halen Çocuk Ağır Ceza Mahkemelerine C.savcılarının katıldıkları, yine 5395 s. ÇKK’nun geçici 1/3 maddesindeki hükme göre sanığın mahkememizdeki yargılama sırasında 18 yaşını doldurmuş olduğu” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu kararın da hükümlü müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay C.Başsavcılığının “onama” istekli, 30.06.2009 gün ve 40532 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulu’nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, suç tarihinde 18 yaşından küçük olan sanık hakkında yapılan uyarlama yargılamasında, duruşmada C.savcısının bulunup bulunmayacağının belirlenmesine ilişkindir.
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir çözüme varabilmek için, konu hakkındaki yasal düzenlemelerin incelenmesinde yarar vardır.
5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasının “Mahkemelerin kuruluşu” başlıklı 25. maddesi;
“(1) Çocuk mahkemesi, tek hâkimden oluşur. Bu mahkemeler her il merkezinde kurulur. Ayrıca, bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen ilçelerde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak kurulabilir. İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde çocuk mahkemelerinin birden fazla dairesi oluşturulabilir. Bu daireler numaralandırılır. Çocuk mahkemelerinde yapılan duruşmalarda Cumhuriyet savcısı bulunmaz. Mahkemelerin bulunduğu yerlerdeki Cumhuriyet savcıları, çocuk mahkemeleri kararlarına karşı kanun yoluna başvurabilirler.
(2) Çocuk ağır ceza mahkemelerinde bir başkan ile yeteri kadar üye bulunur ve mahkeme bir başkan ve iki üye ile toplanır. Bu mahkemeler bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen yerlerde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak kurulur. İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde çocuk ağır ceza mahkemelerinin birden fazla dairesi oluşturulabilir. Bu daireler numaralandırılır” hükmünü taşımaktadır.
Maddenin birinci fıkrasında düzenlenen Çocuk Mahkemeleri, tek hakimli olup, aynı Yasanın 26/1. maddesi uyarınca, asliye ceza mahkemesi ile sulh ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlar bakımından, suça sürüklenen çocuklar hakkında açılan davalara bakacak olan bu mahkemelerde, duruşmalarda C.savcısının bulunmayacağı hükme bağlanmış olmasına karşılık, maddenin ikinci fıkrasında düzenlenen ve çocuklar hakkında ağır cezalık suçlar nedeniyle açılan davalarda, heyet halinde çalışacak Çocuk Ağır Ceza Mahkemeleri için benzer düzenlemeye yer verilmemiştir. Esasen anılan Yasada, genel hükümlerden ayrılan haller, ayrı bir hüküm olarak açıkça düzenlenmiş olup, Çocuk Mahkemelerinde, duruşmalarda C.savcısının yer almaması da bu hükümlerden bir tanesidir. Çocuk Ağır Ceza Mahkemeleri için, anılan ayrıksı düzenlemeye yer verilmediğine göre, bu mahkemelerdeki duruşmalarda C.savcısının bulunacağı açıktır.
Öte yandan, 5235 sayılı Yasanın 9. maddesinde, mahkemelerin kuruluşları ile ilgili hükümlere yer verilmiş, ancak C.savcısının bu mahkemelerde bulunup bulunamayacağına ilişkin hiçbir ifadeye yer verilmemiştir. 5271 sayılı CYY’nın, “duruşmada bulunacaklar” başlıklı, 188. maddesinin birinci fıkrasında ise, duruşmada hükme katılacak hakimler ve C.savcısının hazır bulunması genel koşuluna yer verildikten sonra, 2. fıkrada açıkça, sulh ceza mahkemelerinde yapılan duruşmalarda C.savcısının bulunmayacağı hükme bağlanmıştır. Görüldüğü gibi, ceza yargılaması sistemimizde, C.savcısının duruşmalarda bulunması esas, bulunmaması ise istinayı oluşturmakta olup, bu istisnalar da yasada açıkça belirtilmiştir. Çocuk Koruma Yasasındaki düzenleme de yasa koyucunun bu iradesinin bir yansımasıdır.
Bu itibarla Yerel Mahkeme direnme hükmü isabetli olup, dosyanın esasa ilişkin temyiz incelemesi yapılmak üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 23.11.2007 gün ve 243-344 sayılı direnme hükmünün, İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Özel Dairece hükmün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmuş olması karşısında, esasa ilişkin temyiz incelemesi yapılması için dosyanın, Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.10.2009 günü yapılan müzakerede, tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliğiyle karar verildi.