Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2011/16248 Esas 2012/13117 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
22. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/16248
Karar No: 2012/13117

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2011/16248 Esas 2012/13117 Karar Sayılı İlamı

22. Hukuk Dairesi         2011/16248 E.  ,  2012/13117 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : İstanbul 3. İş Mahkemesi
    TARİHİ : 11/10/2011
    NUMARASI : 2011/535-2011/763

    Davacı  vekili,  28.07.2009 tarihinde davalı  ...A.Ş. nezdinde çalışmaya başlayan davacının  iş sözleşmesinin haklı ya da geçerli sebep olmaksızın 07/04/2011 tarihinde feshedildiğini  ileri sürerek feshin geçersizliğine ve davacının işe iadesine  karar verilmesini, boşta geçen süre ücret ve diğer haklar ile işe başlatılmama halinde  ödenmesi  gereken  tazminatın  belirlenmesini istemiştir.
    Davalı vekili, davalı şirket ile dava dışı ...Ltd.Şti.arasında imzalanan 18.08.2009  tarihli  Eleman Temini  ve  İstihdamı  Sözleşmesi gereğince  davacının  ...Ltd.Şti."nde  görevlendirildiğini,  ayrıca davalı şirkette çalışan işçi sayısının otuzdan  az  olduğunu  belirterek davanın  reddine karar   verilmesi   gerektiğini  savunmuştur.
    Mahkemece,  davalı  şirket ile ihbar olunan D. Şirketi arasında akdedilen "Eleman Temini ve İstihdamı Sözleşmesi" kapsamında dava dışı D.Şirketinin elemanı olarak kayden istihdam edilmesine karşın doğrudan davalı işveren işinde çalıştığı,  dolayısıyla ... ile ... arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğu,  davacının iş sözleşmesi feshinin yazılı bildirim olmaksızın gerçekleştirildiğinden geçersiz olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. 
    Karar  davalı vekili  tarafından temyiz edilmiştir.
    Taraflar arasında temel uyuşmazlık davalı şirket ile davanın ihbar edildiği ...Ltd. Şti. arasındaki  asıl  işveren alt  işveren ilişkisinin kanuna uygun kurulup kurulmadığı ve muvazaaya dayanıp dayanmadığı, iş sözleşmesi feshinde geçerli neden bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Davacı, davalı işverenin  gerçek işvereni olduğunu, davalı şirket ile ...Ltd. Şti.arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğunu, feshin gerçek işveren olarak davalı şirket tarafından  yapıldığını  iddia  etmiştir.
    Alt   işveren   işçisi  tarafından,  feshin   geçersizliğine   karar  verilmesi   istemiyle yalnızca  alt  işveren hakkında veya geçersizlik  yahut  muvazaa iddiasıyla  sadece  asıl  işveren  aleyhine açılan davalarda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayandığının belirlenmesine bağlı olarak, davalı olarak gösterilen kişinin işçinin gerçek işvereni olmadığının belirlenmesi halinde taraf sıfatı sorunu ortaya çıkmaktadır. Davanın taraf sıfatı yokluğu nedeni ile reddedilmesi halinde, gerçek işverene karşı açılacak davada işçi, çoğunlukla, işe iade davaları için öngörülen bir  aylık  dava açma süresini kaçırma tehlikesi ile karşılaşmaktadır. Böyle bir sonuç işçiyi mağdur edeceği gibi, bir aylık süre geçmemişse yeni bir dava açılmasını gerektirmesi nedeni ile usul ekonomisine de uygun düşmez. Gerek daha önce işe iade davalarına bakan Yargıtay 9. Hukuk Dairesince ve gerek Dairemiz tarafından davacının temsilcide yanıldığı veya taraf sıfatında maddi hataya düştüğü kabul edilmek suretiyle taraf değişikliği konusunda mülga 1086 sayılı HUMK’nun katı kuralları aşılarak sorun çözülmeye çalışılmıştır.
    Ne  var ki, işe iade davası asıl işveren ve alt işverene  karşı  birlikte açıldığında asıl işveren hakkında taraf sıfatı yokluğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmezken, sadece asıl işveren hakkında dava açılmışsa taraf sıfatının bulunmadığı ve taraf sıfatında yanılgı olduğunun  kabulüne  karar  verilmesi sözü edilen çözümün çelişkisi olarak dikkat çekmiştir.    Öte yandan, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Kanun"un 124.maddesinde kabul edilebilir yanılgıya dayanan iradi taraf değişikliği taleplerinin mahkemece kabul edilmesi yönünde düzenleme yapılmıştır. Ancak sözü edilen düzenlemede taraf değişikliğinin talep şartına bağlanması karşısında, hâkim tarafından bu  hususta taraflara hatırlatmada bulunulması  mümkün değildir. Bu sebeple  talep olmadığı halde, taraf sıfatında maddi hataya düşüldüğünden söz edilmek suretiyle mahkeme kararının bozulmasına yönelik uygulamaya devam edilmesinin, kanunun belirtilen açık düzenlemesi karşısında, mümkün olmadığı görülmektedir.
    Hal böyle olunca, Dairemizde yukarıda belirtilen içtihadın yeniden gözden geçirilerek değerlendirilmesi ihtiyacı doğmuştur.
    Mahkemece verilecek hükmün etkisi bakımından mecburi dava arkadaşlığı, maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ve şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı olarak  ikiye ayrılmaktadır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı, maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla  kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve  tamamı hakkında tek hüküm verilmesi zorunlu hallerde söz konusu olur (6100 sayılı HMK.m.59). Şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ise, kanunun özel hükümleri ve davanın niteliğinden kaynaklanan, birden fazla kişiye karşı dava açılmasının ve yürütülmesinin zorunlu olduğu hallerde oluşan dava arkadaşlığına denir (PEKCANITEZ Hakan/ATALAY Oğuz/ÖZEKES Muhammet, Medeni Usul Hukuku, 12. Baskı, Ankara 2011, s.223). Şekli dava arkadaşlığı, gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılması ve taraflar arasındaki ilişkinin doğru karara bağlanmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Bu durumda, dava konusu hukuki ilişki hakkında bütün dava arkadaşlarına yönelik tek ve aynı doğrultuda bir karar verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usulî işlemler birbirinden bağımsızdır.
    4857 sayılı İş Kanunu"nun 2. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarına göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olup olmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik re’sen yapılması gereken  yargısal  denetim, ilişkinin taraflarının, yani asıl işveren ve alt  işverenin  davada  yer  almalarını  ve  kendi   hukuklarını   koruyacak  açıklama ve  ispat
    haklarını zorunlu kılmaktadır. Aksince bir düşünce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6.maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun  27. maddesinde öngörülen hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil eder. Buna göre, işe iade davalarına özgü olarak, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin söz konusu olduğu davalarda, davalı taraf yönünden bir çeşit şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığının  mevcut  olduğu  kabul  edilmelidir.
    Görüldüğü üzere, bu  çözüm  tarzı  hem  işçi  hem  de işveren yönünde hukuka uygun  maddî  ve  usûlî  bakımdan  her iki tarafın haklarını korumasını sağlayan bir çözümdür.
    Böyle olunca, işe iade davasının yalnızca asıl işveren veya alt işveren aleyhine açılması durumunda, mahkemece, dava  hemen  reddedilmemeli, davalı  olarak gösterilmeyen  asıl  işveren  veya alt işverene davanın teşmili için davacı tarafa süre verilmeli, verilen  süre  içinde,  diğer  dava  arkadaşına teşmil edilirse davaya devam edilmeli,  aksi  halde  dava  sıfat  yokluğundan  reddedilmelidir. 
    Taraf  teşkili  sağlandıktan  sonra  işin esasına yönelik olarak yapılacak inceleme sonucunda,  asıl işveren-alt işveren  ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayanması sebebi ile feshin geçersizliğine yönelik karar gerçek işveren hakkında kurulmalı, geçersiz veya muvazaaya  dayalı  ilişkinin  diğer  tarafı hakkında sıfat yokluğu sebebi ile davanın reddine karar verilmelidir. Ancak, HMK’nun 327. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca taraf sıfatı olmadığı halde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltarak kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verdiği için, davanın sıfat yokluğu sebebi ile hakkındaki davanın reddine  karar  verilen  taraf  lehine  vekâlet  ücreti  takdir  edilmemelidir.
    Somut olayda,  davalı  ile  ihbar olunan  ...Ltd.  Şti. arasında  eleman temini ve istihdamına yönelik hizmeti alımı için sözleşme yapıldığı anlaşılmaktadır. Dosya arasında davacı ile D. Danışmanlık şirketi arasında yapılmış olan Belirli Süreli Hizmet akdi başlığı altında sözleşme de bulunmaktadır. Davalı şirket ile  ... Ltd. Şti. arasında  düzenlenen  hizmet  alımı sözleşmesinin 4857 sayılı İş Kanunu"nun  2/6-7 maddesi  yönünden  incelenmesi gerektiği  açıktır. Söz konusu sözleşmenin İş Kanunu"nun hükümleri uyarınca geçerliliği veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına  yönelik  yapılacak  yargısal denetim sözleşmenin diğer tarafını yani ...Ltd. Şti."nin hak alanını da etkileyeceğinden,  davanın  ... Ltd. Şti."ne de  teşmili için davacıya usulüne uygun süre verilmeli, verilen süre içinde davacı tarafından bu dava arkadaşına davanın teşmil edilmesi halinde yargılamaya devam edilerek taraflara savunma ve delillerini sunmaları için olanak tanınmalı, tarafların  savunmalarına  ve  ortaya  konacak  delil  durumuna  göre   Mahkemece  davalı şirketle  ihbar  olunan  şirket  arasında  bağıtlanmış  olan  hizmet  alım sözleşmeleri ile son ihale belgeleri dikkate alınarak davalı şirket ile ...Ltd. Şti. arasında 4857 sayılı Kanunu"nun 2/6-7 maddesine  uygun  bir asıl işveren-alt işveren ilişkisinin bulunup bulunmadığı irdelenmeli, devamında feshin geçerli sebebe dayanıp dayanmadığı da belirlenerek sonuca göre bir karar verilmelidir. Eksik incelemeyle hüküm kurulması  hatalı  olup  bozmayı  gerektirmiştir.   
    SONUÇ: Temyiz olunan  kararın  yukarıda yazılı  sebeplerden  BOZULMASINA, sair  hususların  incelenmesine  şimdilik  yer olmadığına 11.06.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara