Esas No: 2016/433
Karar No: 2022/17
Karar Tarihi: 13.01.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2016/433 Esas 2022/17 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2016/433 E. , 2022/17 K."İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Sanıklar ..., ..., ..., ... ve ...’nın suç işlemek amacıyla kurulmuş olan silahlı örgüte yardım etme suçundan TCK’nın 220/2-3-7, 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 1 yıl 1 ay 26 gün hapis cezası; ayrıca sanık ...’ın nitelikli yağma suçundan TCKnın 149/1-a-c-d-f-g, 62/1, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl 10 ay hapis cezası; tehdit suçundan da aynı Kanun’un 106/2-a-c-d, 62/1, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına, cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin ... (Kapatılan) 10. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK’nın 250. maddesi ile görevli) verilen 24.01.2013 tarihli ve 119-10 sayılı hükümlerin, sanıklar ..., ... ve İlkay müdafileri ile sanıklar Hakan ve ... ... tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 03.01.2012 tarih ve 14746-41688 sayı ile; sanık ... hakkında kurulan mahkûmiyet hükümlerinin yargılama gideri açısından düzeltilerek onanmasına; sanıklar ..., İlkay, Hakan ve ... ... hakkında kurulan mahkûmiyet hükümlerinin ise onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 10.12.2015 tarih ve 391821 sayı ile;
“Tüm sanıklar hakkında kurucu ve yöneticiliğini sanıklar ... ve...'ın yaptığı suç işlemek amacıyla kurulan örgütle silah satışı, alacak ve borç tahsili, borcun ödenmemesine yardım suretiyle ilişki kurdukları ve örgütün ortaya çıkarılmasıyla da haklarında soruşturma yapılıp suç örgütüne üye olmak suçundan kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonrasında da örgütle organik bağlarının olmadığı ve örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmadıkları gerekçesiyle suç örgütüne bilerek yardım suçundan mahkûmiyet ve 58/9 maddesi uyarınca tekerrür hükümleri uygulanmasına karar verildiği ve bu mahkûmiyet hükmünün Yüksek Daire tarafından onandığı anlaşılmaktadır. Sanık ... hakkında ayrıca yağma ve tehdit suçlarından kurulan hükümler de onanmış, sanıklardan ... hakkındaki aynı neviden ve 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçundan kurulan hükümler ise temyiz edilmeksizin kesinleşmiş, sanık ... hakkında suç örgütüne bilerek yardım suçundan karar verilmiş ise de, Yüksek Daire ilamının 3. sayfasının ( II ) başlığı altında sehven suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak şeklinde yazım yapılmıştır.
Suç işleme amacıyla kurulan örgüte bilerek yardım suçundan mahkum olan sanıklar hakkında ayrıca uygulanmasına karar verilen 5237 Sayılı Yasa'nın 58/9. maddesindeki düzenlemede;
‘Mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin, itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kişi veya örgüt mensubu suçlu hakkında da uygulanmasına hükmedilir.’ metni yer almaktadır. Dolayısıyla, sanıklar hakkında 58/9 maddesinin uygulanabilmesi için örgüt üyeliği (mensupluğu) suçundan mahkûmiyet kararı verilmiş olması gerekmektedir. Oysa ki sanıklar hakkında suç örgütüne bilerek münferiden yardım suçundan mahkûmiyet kararı tesis edilmiş ve bu karar da Yüksek Daire tarafından onanmıştır. 5237 sayılı Yasanın 6. maddesindeki tanımlar bölümünde ise, örgüt mensubu suçlu ‘bir suç örgütünü kuran, yöneten, örgüte katılan veya örgüt adına diğerleriyle birlikte veya tek başına suç işleyen kişi’ olarak tarif edilmiştir. Bu düzenlemeler karşısında, suç örgütüne münferiden yardım suçundan mahkûmiyet hükmü kurulmuş olması sebebiyle sanıklar hakkında 5237 sayılı Yasanının 58/9 maddesindeki tekerrür hükümlerinin uygulanmasına yasal imkan bulunmamaktadır. Nitekim; Yüksek 6. Ceza Daireniz tarafından benzer bir suç örgütü dosyasının temyiz incelemesi sırasında, 07.01.2014 tarihli, 2013/13454 esas, 2014/19 karar sayılı kararla, suç örgütüne yardım suçundan mahkûm olan sanıklar hakkında koşulları oluşmadığından 5237 sayılı Yasa'nın 58/9. maddesinin uygulanamayacağına hükmedilmiştir.
Bu sebeplerle; sanıklar hakkında 5237 Sayılı Yasa'nın 58/9. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümün hükümden çıkarılması, ayrıca sanık ... yönünden ilamın 3. sayfasının (II) numaralı başlığı altındaki ‘suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak şeklindeki yazım hatasına ilişkin ibarenin ‘bilerek ve isteyerek örgüte yardım etme’ olarak düzeltilmesi, hakkındaki hüküm kesinleşen sanıklarla aynı durumdaki ...'e de bozma sebebinin CMUK. 325. maddesi uyarınca sirayet ettirilmesi” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 01.03.2016 tarih ve 9797-1548 sayı ile; sanık ... yönünden ilamın 3. sayfasının (II) numaralı başlığı altındaki yazım hatasına ilişkin kısım kabul edilerek diğer itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında nitelikli yağma, tehdit ve suç işlemek amacıyla kurulmuş olan silahlı örgüte yardım etme suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş olan silahlı örgüte yardım etme suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Suç tarihinde tekerrüre esas sabıkaları bulunmayan sanık ... hakkında nitelikli yağma, tehdit ve suç işlemek amacıyla kurulmuş olan silahlı örgüte yardım etme; sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında ise suç işlemek amacıyla kurulmuş olan silahlı örgüte yardım etme suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri yönünden TCK'nın 58. maddesinin 9. fıkrası uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezalarının infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesinin isabetli olup olmadığının,
2- İsabetli olmadığının kabulü hâlinde bu hususun hakkındaki hükümler Yargıtayca incelenmeyen hükümlü ...'e sirayetinin gerekip gerekmediğinin,
Belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
İnceleme dışı sanıklardan ... ...ın, kardeşi olan inceleme dışı sanık... ile birlikte cebir şiddet kullanarak haksız ekonomik çıkar sağlamak amaçlı suç örgütü kurduğu, örgüt yapılanması içerisinde kendisine bağlı birçok üyenin bulunduğu, örgütün bu kapsamda çek senet tahsilatı yapmak suretiyle yağma suçlarını işlediği, örgüt üyelerinin silahlı oldukları, bu kapsamda;
Sanık ...’ın alacakların tahsili konusunda suç örgütü lideri ... ...dan yardım istediği, bu şekilde sanığın örgüte ... vermesi sonucunda mağdurlar ... ... ve...’e yönelik yağma suçlarının işlendiği,
Sanık ...’nın ticari faaliyetleri sırasında tahsil edemediği alacaklarının tahsili konusunda sanık ... ...liderliğindeki örgüte ... verdiği, bu kapsamda mağdur ... Arslanbaba’dan olan alacağını örgüt yardımıyla tahsil ettiği,
Sanık ...’nin mobilya aksesuarları malzemeleri satışı yaptığı, taahütlerini yerine getirememesi ve borçlarını ödeyememesi nedeniyle suç örgütü lideri ... ...a sığındığı, örgütün koruması altında hareket ettiği, icralık olan taşınmazların satış işlemlerine başkalarının girmesini önlemek için suç örgütünün yardımından yararlandığı,
Sanıklar ... ve ... ... Ürektürk’ün ... ...liderliğindeki örgüte örgütün gücünden yararlanmak isteyen kişileri yönlendirdiği,
Bu şekilde sanıkların örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmaksızın örgüte bilerek ve isteyerek yardım ettikleri kabul edilerek haklarında suç işlemek amacıyla kurulmuş olan silahlı örgüte yardım etme suçundan, sanık ... hakkında ayrıca nitelikli yağma ve tehdit suçlarından mahkûmiyet hükümleri kurulduğu, ayrıca sanıkların örgüt mensubu suçlu olduğundan bahisle haklarında TCK'nın 58. maddesinin 9. fıkrası uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezalarının infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verildiği,
Silah tamir atelyesi bulunan hükümlü ...’in de ... ...liderliğindeki örgüte silah temin ettiği ve örgütün gönderdiği kişilere silah teminine çalıştığı bu şekilde örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmaksızın örgüte bilerek ve isteyerek yardım ettiği kabul edilerek hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş olan silahlı örgüte yardım etme ve 6136 sayılı Kanun’a muhalefet suçlarından mahkûmiyet hükümleri kurulduğu, hükümlünün örgüt mensubu suçlu olduğu kabul edilerek hakkında TCK'nın 58. maddesinin 9. fıkrası uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezalarının infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verildiği, söz konusu mahkûmiyet hükümlerinin temyiz edilmeksizin kesinleştiği,
Sanıkların suç tarihinde tekerrüre esas sabıklarının bulunmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
1- Suç tarihinde tekerrüre esas sabıkaları bulunmayan sanık ... hakkında nitelikli yağma, tehdit ve suç işlemek amacıyla kurulmuş olan silahlı örgüte yardım etme; sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında ise suç işlemek amacıyla kurulmuş olan silahlı örgüte yardım etme suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri yönünden TCK'nın 58. maddesinin 9. fıkrası uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezalarının infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesinin isabetli olup olmadığı;
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi için öncelikle tekerrür, özel tehlikeli suçlular, mükerrirlere özgü infaz rejiminin mahiyeti ve uygulanma şartları üzerinde durulması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK'nın "Suçta tekerrür ve özel tehlikeli suçlular" başlıklı 58. maddesinin dokuzuncu fıkrasında "Mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin, itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kişi veya örgüt mensubu suçlu hakkında da uygulanmasına hükmedilir." düzenlemesi yer almaktadır.
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 108. maddesinde düzenlenen mükerrirlere özgü infaz rejimi; özel bir infaz rejimi olmayıp, tekerrür veya özel tehlikeli suçluluk hâllerinde hükümlünün şartlı salıverilmeden yararlanabilmesi için infaz kurumunda geçirmesi gereken süreyi uzatan özel bir durumdur. Maddeye göre, mükerrir ve özel tehlikeli suçlular, mahkûm oldukları ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının otuz dokuz yılını, müebbet hapis cezasının otuz üç yılını ve süreli hapis cezasının dörtte üçünü infaz kurumunda iyi hâlli olarak geçirmeleri durumunda şartlı salıvermeden yararlanabilecektir. Bununla birlikte, 5237 sayılı TCK’da tekerrür, mahkûm olduğu hapis cezasının infazından sonra kişi hakkında denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasının nedeni olarak görülmüştür.
5275 sayılı Kanun’un 107. maddesinin dördüncü fıkrası da "Suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan dolayı mahkûmiyet hâlinde; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuzaltı yılını, müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuz yılını, süreli hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar cezalarının dörtte üçünü infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler..." şeklinde düzenlenmiştir.
Özel tehlikeli suçlular düzenlenmesine ilk kez 5237 sayılı TCK'da yer verilmiş olup, kanun koyucu itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kişi ve örgüt mensubu suçluyu özel tehlikeli suçlu olarak kabul etmiştir. Özel tehlikeli suçlular bakımından, mükerrerliğin şartları oluşmaksızın mükerrirlere özgü infaz rejimi ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması esası getirilmek suretiyle, cezanın özel önleme amacı ön plana çıkarılmıştır. Söz konusu kişilerin özel tehlikeli olarak kabulünün sebebi ise diğer suç faillerine göre suça eğilimlerinin yüksek olmasıdır.
Konumuza ilişkin olarak, özel tehlikeli suçlular arasında sayılan "örgüt mensubu suçlu" 5237 sayılı TCK'nın "Tanımlar" başlıklı 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendinde;
"Örgüt mensubu suçlu deyiminden; bir suç örgütünü kuran, yöneten, örgüte katılan veya örgüt adına diğerleriyle birlikte veya tek başına suç işleyen kişi, anlaşılır.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu bakımdan söz konusu kavramın kapsamının belirlenmesi için öncelikle 5237 sayılı TCK'nın “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesine değinmek gerekmektedir.
5237 sayılı TCK'nın “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesinin suç tarihinde yürürlükte bulunan hâli;
“(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Örgütün silahlı olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.
(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur.
(5) Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.
(6) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan dolayı cezalandırılır.
(7) Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır..." şeklinde düzenlenmişken, 05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un 85. maddesiyle, 220. maddenin 6. fıkrasına “Örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir”, 7. fıkrasına da "Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir" cümleleri; 30.04.2013 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 85. maddesiyle de; 220. maddenin 6. fıkrasına “Bu fıkra hükmü sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır” cümlesi eklenmiştir.
Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında da belirtildiği üzere, TCK'nın 220. maddesi anlamında bir örgütten bahsedilebilmesi için,
a) Üye sayısının en az üç veya daha fazla kişi olması gerekmektedir.
b) Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp, örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.
c) Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup, örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibarıyla somutlaştırılması mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi halinde, fail, örgütteki konumuna göre, üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında, ayrıca işlenen suçtan da cezalandırılacaktır.
d) Örgüt niteliği itibariyle devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.
e) Amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip olunması gerekmektedir.
TCK’nın 220. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Bu nedenle örgüte üye olma suçunda kastın varlığı için fail, örgütün, kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu bilerek ve isteyerek üye olma iradesine sahip bulunmalıdır (İzzet Özgenç, Suç Örgütleri, 10. Baskı, Seçkin Yayıncılık, ..., 2017, s. 25). Buna göre failin; örgütün kurucu, yönetici ve diğer üyeleriyle kurduğu ilişki ve irtibatı, örgüt amacına sunduğu katkı ve dış dünyaya yansıyan diğer hareketleri, eylemlerini gerçekleştirdiği yer ve zaman ile dosya kapsamındaki diğer deliller somut olayın şartlarına göre bir bütünlük içerisinde değerlendirilerek örgüt üyesi olup olmadığı hiç bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenmelidir.
Öte yandan, örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişilerin örgüt üyesi olarak cezalandırılacağı hüküm altına alınırken, örgüte yardım sayılan eylemlerin TCK'nın 220. maddesinin yedinci fıkrasının ilk hâlinde nitelik bakımından örgüt üyeliğine denk sorumluluğu gerektirdiği kabul edilmiştir. Buna göre, örgüt üyesi olmaksızın, bilerek ve isteyerek örgütün bir ..., görev ya da hizmetinin yerine getirilmesi eylemi örgüt üyeliği olarak cezalandırılmakta iken; anılan fıkrada 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle, yapılan yardımın niteliğine göre cezanın üçte birine kadar indirilebileceği hüküm altına alınmıştır.
Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte yardım fiilinin oluşması için, failin örgüt üyeleriyle önceden bir anlaşma yapması veya yapılan planlara dahil olması zorunlu değildir. Yardım fiilinin örgüt üyelerinin tamamına veya üyelerden birine yapılması arasında bir fark bulunmamaktadır. Fakat, örgütün amacı ve kolektif faaliyetleri bilinerek ve istenerek yardım edilmesi zorunludur (Osman Yaşar, ... Tahsin Gökcan, ... Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 6. Cilt, ... Yayınevi, ..., 2014, s. 8934). Yardım edenler zamanlarının büyük bir bölümünü örgüte hasretmiş kişiler olmayıp kendi hayatlarının akışı içerisinde bazen örgüte ait işleri kabul eden şahıslardır.
Örgüte yardım etme suçuna ilişkin olarak öğretide; “Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte bilerek ve isteyerek yardım edilmiş olması gerekir. Başka bir ifadeyle, yardım fiilinin örgütün suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğu bilinerek gerçekleştirilmiş olması gerekir. Fıkra metninde geçen 'bilerek' ibaresi doğrudan kastı ifade eder. Doğrudan örgüte değil de örgüt mensuplarına yardım edilmesi hâlinde, yardım edilen kişilerin suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt mensubu olduklarının da bilinmesi gerekmektedir. Örgüt mensuplarına yapılan yardım, aynı zamanda örgüte yapılan yardım olarak değerlendirmek gerekir. Ancak, bu yardımın örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet eden bir yardım olması gerekmektedir” (İzzet Özgenç, s. 41.); “Yardımın maddî bir yardım olması gerekli değildir. Örneğin suç örgütüne belli bir hususta bilgi ve belge sağlanması da yardım olarak kabul edilmelidir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus yardımın örgüte yapılmasıdır. Kanun koyucu, yardımın niteliğini belirlemediği için örgüte bilerek ve isteyerek herhangi bir yardımda bulunan kişi bile bu durumda örgüt üyesi olarak cezalandırılacaktır. Örgüte sadece bir kez önemsiz nitelikte bir yardımda bulunan kişi bile, örneğin örgüt üyeleri arasında bir kez iletişim sağlayan kişi, bu hüküm nedeniyle örgüt üyesi gibi cezalandırılabilecektir” (Feridun Yenisey, Örgütlü Suçlar ve Terör Suçları Eğitim Modülü, s. 70.) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
Bu açıklamalara ek olarak, örgüt mensubu suçlu kavramına dahil olan kişiler arasında “örgüte katılan”, diğer bir ifadeyle TCK’nın 220. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen örgüte üye olma suçunu işleyen kişilerin sayılması ve aynı maddenin yedinci fıkrasında düzenlenen suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte yardım etme suçunun yaptırımı yönünden örgüte üye olma suçuna atıf yapılmış olması karşısında, örgüte yardım etme eyleminin normatif niteliğinin de irdelenmesi gerekmektedir.
TCK’nın 220. maddesinin yedinci fıkrasının gerekçesi; “...Örgüte hâkim olan hiyerarşik ilişki içinde olmamakla beraber, örgütün amacına bilerek ve isteyerek hizmet eden kişinin, örgüt üyesi olarak kabul edilerek cezalandırılması öngörülmüştür. Bu nedenle ‘örgüte yardım ve yataklık’ adıyla ayrı bir suç tanımlaması yapılmamıştır. Bu kavram altında söz konusu edilen fiiller, nitelik bakımından örgüte üye olmak dolayısıyla sorumluluğu gerektirmektedir.”, bu fıkrada 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin gerekçesi ise; “...Örgüt üyesi olmaksızın, örgütün niteliğini bilerek örgütün yararına herhangi bir ..., göre veya hizmet yapılması örgüt üyeliği ile eşdeğer kabul edilmekte ve örgüt üyeliği ile benzer şekilde cezalandırılmaktadır. Mevcut düzenlemeler göz önüne alındığında, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan bir örgütün hiyerarşik yapısına dahil olarak, bu örgütün amaçları doğrultusunda diğer üyelerle birlikte veya tek başına aktif olarak suç işleyen örgüt üyelerine verilecek ceza ile söz konusu hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgütün çağrısı üzerine herhangi bir eyleme katılana örgüt üyesi gibi ceza verilmesi, ceza adaleti yönünden uygun görülmemiştir. Bu itibarla maddede yapılan değişikliklerle bu adaletin sağlanması amaçlanmaktadır" şeklinde ifade edilmiştir.
Doktrinde, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314. maddesinde bağımsız bir suç tipi olarak düzenlenen “örgüt üyelerine yardım ve yataklık” fiilinin 5237 sayılı TCK’da örgüt üyeliği kapsamında değerlendirildiği şeklinde yorumlanarak örgüte yardım eden fail “örgüt üyesi” olarak kabul edildiği gibi (İzzet Özgenç, s. 39), örgüte yardım etmenin kişiyi örgüt üyesi yapmayacağı, bu kişinin sadece cezalandırma bakımından örgüt üyesine verilen ceza ile cezalandırılacağı, TCK’nın 220. maddesinin yedinci fıkrasındaki indirim sebebinin suç örgütü üyeliği açısından kabul edilmemesinin, ikinci ve yedinci fıkralarda farklı iki kurumun düzenlendiğini gösterdiği (Önder Tozman, Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu, 2. Baskı, ... Yayınevi, Haziran 2017, s. 326-327.), dolayısıyla bu suçun bağımsız bir suç tipi olarak düzenlendiği, ancak kanun koyucunun bu suçu işleyen kimseler açısından uygulanacak yaptırım noktasında suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olma suçuna atıf yaptığı ve yine de bu suç için öngörülen ceza miktarının örgüte yardım fiili için uygulaması aşamasında indirim yapılmasına imkân tanıdığı, kanun koyucunun etkin pişmanlık ve infaz rejimi açısından da ilgili hükümlerde bu suç tiplerini ayrıca zikretme gereği duyduğu da belirtilmektedir (Erkan Sarıtaş, Suç İşlemek Amacıyla Örgütlenme Suçları (TCK m. 220-221), ... Ceza Hukuku ve Kriminoloji Arşivi, Yayın No:13, On İki Levha Yayıncılık, 1. Baskı, ..., 2018, s. 179-180, 676.).
Yine doktrinde, TCK’nın 220. maddesinin yedinci fıkrasında yapılan değişiklik ve bu değişikliğe ilişkin gerekçe birlikte değerlendirildiğinde, örgüte yardım fiilinin “örgüt üyeliği ile benzer şekilde cezalandırıldığı” ve örgüte yardım eden kimselere “örgüt üyesi gibi ceza verilmesi” gerektiği ifadelerine yer verilmesi ve hatta bu durumun ceza adaleti açısından uygun görülmemesi de örgüte yardım fiilinin örgüt üyeliği kapsamında değil, bağımsız bir suç tipi olma vasfını muhafaza edecek şekilde düzenlendiğini ve kanun koyucunun tipik hareketlerini belirlediği bu suç tipi açısından, münhasıran yaptırım noktasında örgüte üye olma suçuna atıf yaptığını gösterdiği ifade edilmektedir (Erkan Sarıtaş, s. 178-179). Buna göre örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden failin; fiilin niteliği itibarıyla “örgüt üyesi” kabul edilmeyeceği, yalnızca ceza tatbiki yönünden “örgüt üyesi gibi” muamele göreceği değerlendirilmektedir (Ersan Şen, Suç Örgütü, Seçkin Yayıncılık, Mayıs 2018, ..., s. 200.).
Bununla birlikte, TCK’nın 220. maddesinin 6352 sayılı Kanun'la değişik yedinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla açılan iptal davasında Anayasa Mahkemesince verilen iptal isteminin reddine ilişkin 04.07.2012 tarihli ve 100-84 sayılı kararda değinilen; “...Dava konusu kuralda, örgütlü suçlarla etkin mücadele edilmesinin sağlanması amacıyla örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olmasa bile örgütün amacına ulaşmasını sağlamak üzere örgüte bilerek ve isteyerek yardım edenler yönünden bağımsız bir suç tipi oluşturulmakta ve bu fiil örgüte üye olmakla ortaya çıkan tehlikeye eşdeğer görülerek, örgüt üyeliği suçuyla aynı şekilde cezalandırılmaktadır. Dolayısıyla kuralda aynı eyleme ilişkin mükerrer bir yargılama ve cezalandırmanın söz konusu olmadığı açıktır. Bu yönüyle kanun koyucunun izlediği ceza politikası uyarınca yaptığı değerlendirme sonucunda örgüte yardım etme eylemini bağımsız bir suç olarak nitelemesi ve bu eylemi suç olarak tanımladığı başka bir eylemle aynı tehlikede görerek aynı şekilde cezalandırmasında Anayasa'ya ve ceza hukukunun genel ilkelerine aykırı bir yön bulunmamaktadır.” şeklindeki anlatımda da suç örgütüne yardım etme suçunun bağımsız bir suç tipi olduğu açıkça vurgulanmıştır.
Anılan suça ilişkin kanuni düzenlemeler ve yapılan değişiklikler, bu değişikliğin hukuki mahiyeti ve gerekçesi ile Anayasa Mahkemesinin kararı birlikte değerlendirildiğinde; suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte yardım etme suçunun, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olma suçunun seçimlik hareketlerinden biri olmayıp unsurları itibarıyla bağımsız bir suç tipi olduğu, yalnızca bu suça ilişkin temel cezanın belirlenmesi açısından örgüt üyeliğine ilişkin öngörülen cezaya atıf yapıldığı, dolayısıyla örgüte yardım eden kişinin TCK'nın 220. maddesinin ikinci fıkrası anlamında örgüt üyesi olarak kabul edilemeyeceği anlaşılmaktadır.
Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte yardım etme suçunun normatif niteliği itibarıyla bağımsız bir suç tipi olduğunun belirlenmesi karşısında, bu suçtan mahkûmiyetine karar verilen failin “örgüt mensubu suçlu” olarak kabul edilip edilmeyeceğinin irdelenmesine gelince;
TCK'nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendinde örgüt mensubu suçlular arasında sayılan “örgüte katılan” kişi tabirinin TCK’nın 220. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen örgüt üyeliği suçuna yönelik olduğu, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte örgüte yardım eden kişinin de örgüt üyesi ve bu hâliyle de “örgüte katılan” olarak kabul edilemeyeceği anlaşılmakla, örgüte yardım eden kişinin örgüt mensubu suçlu olarak kabul edilip edilmeyeceği hususunun, failin bu tanımda gösterilen diğer kişilerden olup olmadığına göre değerlendirilmesi gerekmektedir.
Doktrinde örgüte yardım eden kişinin TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendinde belirtilen örgüt mensubu suçlular arasında sayılmadığı, dolayısıyla bu suçtan mahkûm olan fail hakkında TCK’nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulanamayacağı görüşü hâkim olup (Ersan Şen, s. 715, Erkan Sarıtaş, s. 678.) Özel Dairelerin istikrarlı uygulamalarında da TCK’nın 220. maddesinin yedinci fıkrası gereğince suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte yardım etme suçundan mahkûm olan kişilerin benzer gerekçeyle örgüt mensubu suçlu sayılamayacakları, bu nedenle TCK’nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca haklarında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanamayacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Örgütün faaliyeti çerçevesinde işlendiği ve neticeleri itibarıyla failin örgüte yaptığı yardım kapsamında olduğu kabul edilen araç suçlar yönünden TCK’nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesinde ise;
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda suça iştirakte, faillik ve şeriklik ayrımı öngörülmüş, azmettirme ve yardım etme şeriklik kavramı içinde değerlendirilmiştir.
Aynı Kanun’un "Bağlılık kuralı" başlıklı 40. maddesi de;
"(1) Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır.
(2) Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olabilir. Bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişiler ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur.
(3) Suça iştirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun en azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir" biçiminde düzenlenmiştir.
Suçun icrasına iştirak etmekle birlikte, işlenişine bulunduğu katkının niteliği gereği kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen diğer suç ortaklarına “şerik” denilmekte olup, 5237 sayılı TCK’da şeriklik, azmettirme ve yardım etme olarak iki farklı şekilde düzenlenmiştir. Buna göre, kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen veya özel faillik vasfını taşımadığı için fail olamayan bir suç ortağı, gerçekleşen fiilden 5237 sayılı Kanun’un 40. maddesinde düzenlenen bağlılık kuralı uyarınca sorumlu olmaktadır.
Ancak, söz konusu sorumluluk işlenen ya da iştirak edilen suça ilişkin cezai sorumluluğa yönelik olup anılan kural aralarında tekerrüre ilişkin hükümlerin de yer aldığı ve TCK’da “güvenlik tedbirleri” başlığı altında düzenlenen hükümleri kapsamamaktadır. Güvenlik tedbirleri, işlenen suçun ağırlığıyla orantılı olarak değil, failin tehlikelilik durumu göz önünde bulundurularak uygulanan ceza hukuku yaptırımları olduğundan, söz konusu tehlikelilik; kural olarak işlenen suçun niteliği yerine, kanunda o tedbire ilişkin uygulama şartları dikkate alınarak belirlenecektir. Aksi hâlde bağlılık kuralının kapsamının, örneğin iştirak hâlinde işlenen bir suçta tekerrüre esas sabıkası bulunan faillerden biri hakkında uygulanan tekerrür hükümlerinin, sabıkası bulunmayan diğer fail hakkında da uygulanacağı şeklinde yorumlanması, güvenlik tedbirlerinin kanuniliği ve şahsiliği ilkeleri ile kanun koyucunun amacına aykırı olacaktır.
Bununla birlikte, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 17. maddesi;
“Bu Kanun kapsamına giren suçlardan mahkûm olanlar hakkında, koşullu salıverilme ve denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması bakımından 13.12.2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107 nci maddesinin dördüncü fıkrası ile 108 inci maddesi hükümleri uygulanır.
...” şeklinde düzenlenmiş olup bu maddeye ilişkin Komisyon gerekçesi de;
“Terörle Mücadele Kanununun, Tasarının çerçeve 11 inci maddesiyle değiştirilen 17 nci maddesinin birinci fıkrasında, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107 nci maddesine yapılan yollamanın, bu maddenin dördüncü fıkrasıyla sınırlandırılmasına yönelik değişiklik yapılmıştır. Böylece, örgüt mensubu suçlu olmasalar bile, Terörle Mücadele Kanununun örneğin 6 ncı maddesi ile 7 nci maddesinin ikinci fıkrasında tanımlanan suçların failleri hakkında da Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107 nci maddesinin örgüt mensubu suçlulara ilişkin koşullu salıverilme ve hatta, mükerrirlere özgü güvenlik tedbirlerine ilişkin hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.” biçiminde ifade edilmiştir. Bu hükümde açık bir ifadeyle TCK'nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrasından söz edilmemekle birlikte, bu fıkrada öngörülen infaz koşullarını düzenleyen 5275 sayılı Kanun'un 107 ve 108. maddelerine yapılan atıf karşısında, 3713 sayılı Kanun’da sayılan suçların işlenmesi amacıyla kurulan silahlı örgütler açısından özel ve istisnai düzenleme getirildiği, dolayısıyla bu Kanun'da sayılan suçları işleyen faillerin tehlikelilik durumları dikkate alınarak haklarında söz konusu infaz usulünün uygulanabilmesi için “örgüt mensubu suçlu” olma şartının aranmadığı anlaşılmaktadır.
İştirak hâlinde işlenen suçlarda sorumluluk rejimine ilişkin TCK'nın 40. maddesinde öngörülen bağlılık kuralının güvenlik tedbirleri açısından uygulama alanının bulunmaması, bunun yanında 3713 sayılı Kanun'da yer alan infaz usullerine ilişkin düzenlemenin bu Kanun'da sayılan suçları işleyen faillerin özel tehlikelilik hâlleri öngörülerek getirilen istisnai bir düzenleme olması karşısında, uygulama alanının 3713 sayılı Kanun'da sayılmayan suçlar yönünden kıyasen genişletilememesi hâli birlikte değerlendirildiğinde; 3713 sayılı Kanun kapsamında olmayan suç örgütüne yardım ettiği kabul edilen failin, neticeleri itibarıyla bu yardım kapsamında işlediği ya da iştirak ettiği suç yönünden tehlikelilik durumu da, örgüt mensupları hakkında uygulanan güvenlik tedbirlerinden bağımsız biçimde kendi hukuki durumuna, bu bağlamda da sonuç olarak “örgüt mensubu suçlu” olarak kabul edilip edilmemesine göre belirlenmelidir.
Öte yandan sanık ... Aksin yönünden yapılacak incelemeye esas olmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yetkisi üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır. Söz konusu düzenleme 5271 sayılı CMK'nın olağanüstü kanun yollarının yer aldığı "Altıncı Kitap", "Üçüncü Kısım", "Birinci Bölüm"de yer alan 308. maddede;
“1) Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re'sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.
(2) İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
(3) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.” şeklinde düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasında açıkça yer aldığı üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının olağanüstü kanun yollarından olan itiraz yoluna gidebilmesi için ön koşul; Yargıtay ceza daireleri tarafından temyiz incelemesi yapılarak bir karar verilmesidir. Hakkında temyiz incelemesi yapılarak hüküm kurulmayan sanık hakkında itiraz kanun yoluna başvurulması mümkün değildir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık ...’nin taahütlerini yerine getirememesi ve borçlarını ödeyememesi nedeniyle suç örgütü lideri inceleme dışı sanık ... ...a sığındığı ve icralık olan taşınmazların satış işlemlerine başkalarının girmesini önlemek için suç örgütünün yardımından yararlandığı, sanık ...’ın alacaklarının tahsili konusunda ... ...dan yardım istemesi üzerine mağdurlar ... ... ve...’e yönelik yağma suçlarının işlendiği, sanık ...’nın ticari faaliyetleri sırasında tahsil edemediği alacağının tahsili konusunda inceleme dışı sanık ... ...liderliğindeki örgüte ... vermesi sonucunda mağdur ... Arslanbaba'ya yönelik yağma suçunun işlendiği, sanıklar ... ve ... ... Ürektürk’ün de örgütün gücünden yararlanmak isteyen kişileri inceleme dışı sanık ... ...liderliğindeki örgüte yönlendirdiği, bu şekilde sanıkların inceleme dışı sanık ... ...tarafından kurulan suç örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olmaksızın örgütün yapısını bilerek ve isteyerek yardım ettikleri, dolayısıyla eylemlerinin 5237 sayılı TCK'nın 220/7. maddesi yollamasıyla 220/2. maddesi kapsamında kaldığı Yerel Mahkemece kabul edilen ve eylemlerin sübut bulduğu hususunda Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında bir uyuşmazlık bulunmayan olayda; Yerel Mahkemece sanıklar hakkında silahlı örgüte yardım etme, sanık ... hakkında ayrıca nitelikli yağma ve tehdit suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri yönünden TCK'nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezasının infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmiş ise de 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun aksine TCK'da örgüte yardım etme suçunun örgüte üye olma suçundan ayrı ve bağımsız bir suç tipi olarak düzenlendiği, örgüte yardım eden kişinin aynı Kanun'un 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendinde belirtilen örgüt mensubu suçlular arasında sayılmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde; suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte yardım eden sanıkların "özel tehlikelilik" hâlinin varlığından bahsedilemeyeceğinden örgüt mensubu olmayan sanıklar hakkında TCK'nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulanma imkânının bulunmadığının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmelidir.
2- Bu hususun hakkındaki hükümler Yargıtayca incelenmeyen hükümlü ...'e sirayetinin gerekip gerekmediği;
Çok sanıklı dosyalarda, sanıkların her biri birbirlerinden bağımsız olarak kanun yoluna başvurma hakkına sahiptir. Kural olarak sanıklardan birinin verilen karara karşı yaptığı kanun yolu başvurusu, diğer sanıklar hakkında verilen hükümleri kapsamaz. Kanun yoluna başvurulmayan diğer sanıklar hakkında verilen hüküm, kanun yoluna başvurma için öngörülen sürenin sonunda kesinleşir. Bu durum, “davasız yargılama olmaz” ilkesinin bir sonucudur.
Ancak temyiz kanun yolu bakımından, gerek 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda gerekse 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, ilgili hükümlerdeki koşullar oluştuğu takdirde, temyiz edenler lehine oluşacak durumdan, temyiz yoluna başvurmayan, süresinden sonra başvuran veya temyize başvurmakla beraber başvurusu kabul edilmeyen sanıkların da yararlanmaları kabul edilmiştir. Buna; bozma kararının "sirayeti”, “genişleme etkisi” ya da “teşmili (yayılma) etkisi” denilmektedir.
Karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın “Hükmün bozulmasının diğer maznunlara sirayeti” başlıklı 325. maddesi; “Hüküm, cezanın tatbikatında kanuna muhalefet edilmesinden dolayı maznun lehine olarak bozulmuşsa ve bozulan cihetlerin temyiz talebinde bulunamamış olan diğer maznunlara da tatbiki kabil olursa bu maznunlar dahi temyiz talebinde bulunmuşcasına hükmün bozulmasından istifade ederler.” şeklinde,
Benzer düzenlemeyi içeren 5271 sayılı CMK'nın “Hükmün bozulmasının diğer sanıklara etkisi” başlıklı 306. maddesi ise “Hüküm, sanık lehine bozulmuşsa ve bu hususların temyiz isteminde bulunmamış olan diğer sanıklara da uygulanması olanağı varsa, bu sanıklar da temyiz isteminde bulunmuşçasına hükmün bozulmasından yararlanırlar.” biçiminde düzenlenmiş olup hükmü temyiz etmeyenlerin veya temyiz istemi reddedilenlerin, temyiz edenlerden daha ağır bir ceza ile cezalandırılmaları adaletsizliğini gidermek amacı ile yasaya konmuştur. Bu suretle temyiz edenler lehine oluşacak durumdan, temyiz etmeyenlerin de istifadesi sağlanmış olacaktır. Bozmanın sirayetinde yerel mahkeme hükmü, temyiz etmeyen sanık yönünden bozulmamakta, anılan maddeler uyarınca sanık, bozma kararının sonucundan yararlandırılmaktadır.
Hükmü temyiz etmeyen ya da temyiz istemi reddedilen sanık, bozma kararının sonucundan yararlanacağı için, öncelikle bozmaya uyulması ve cezanın uygulanmasında temyiz eden sanık lehine yeni bir karar verilmesi zorunludur. Lehe bozma bu takdirde, hükmü temyiz etmeyen sanığa sirayet ettirilecektir. Bunun sonucu olarak önceki kararda direnilmesi hâlinde, sirayetten söz edilemeyecektir. Aksi takdirde temyiz davası açan sanık için kabul edilmeyen bir bozma nedeninin, kanun yoluna başvurmayan sanık lehine kabulü gibi bir sonuca ulaşılacaktır. Bu sonuç ise temyiz edenin aleyhine, temyiz etmeyenin lehine olup çelişkili bir uygulamaya neden olacağından sirayet müessesesinin amacına aykırıdır. Diğer taraftan temyiz incelemesi sırasında, bozma nedeninin hükmü temyiz etmeyen sanığa sirayet ettirilmesine işaret edilmesi de zorunlu olmayıp lehe bir bozma sebebinin bulunması durumunda mahkemelerce bu hususunun kendiliğinden dikkate alınması gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Silah tamir atelyesi bulunan hükümlü ...’in, inceleme dışı sanık ... ...liderliğindeki örgüte silah temin ettiği ve ayrıca örgütün gönderdiği kişilere silah teminine çalıştığı, bu şekilde örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım ettiği kabul edilerek hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş olan silahlı örgüte yardım etme ve 6136 sayılı Kanun’a muhalefet suçlarından mahkûmiyet hükümleri kurulduğu, kurulan bu mahkûmiyet hükümlerinde hükümlü ...’ın örgüt mensubu suçlu olarak kabul edilerek hakkında TCK'nın 58. maddesinin 9. fıkrası uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezalarının infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verildiği, söz konusu mahkûmiyet hükümlerinin de temyiz edilmeksizin kesinleştiği olayda; örgüt mensubu olmayan sanıklar hakkında TCK'nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulanma imkânının bulunmadığının kabulünün sanıklarla aynı hukuki durumda olan hükümlü ...’e de sirayetinin gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 17.06.2015 tarihli ve 14746-41688 sayılı ilamının, sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş silahlı örgüte yardım etmek suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına ilişkin kısmının KALDIRILMASINA,
3- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin, sanık ... hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş silahlı örgüte yardım etmek, tehdit ve nitelikli yağma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerine yönelik 17.06.2015 tarihli ve 14746-41688 sayılı düzeltilerek onama kararına “3- Suç işlemek amacıyla kurulmuş silahlı örgüte yardım eden sanığın ‘örgüt mensubu suçlu’ olarak kabul edilemeyeceği gözetilmeden hükmolunan hapis cezalarına yönelik olarak TCK'nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezasının infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesi,” ibaresinin, ayrıca “Yargılama giderlerinden olan 688’er TL zorunlu müdafi ücretinin sanıklar Oğuz Dede, ... Ünver, ... ve Orhan Karabudak’a yüklenmesine” kısmından sonra gelmek üzere de “sanık ... hakkında hüküm fıkralarındaki TCK'nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulanmasına” ibaresinin EKLENMESİNE,
4- ... (Kapatılan) 10. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK’nın 250. maddesi ile görevli) verilen 24.01.2013 tarihli ve 119-10 sayılı, sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş silahlı örgüte yardım etmek suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin, suç işlemek amacıyla kurulmuş silahlı örgüte yardım eden sanıkların "örgüt mensubu suçlu" olarak kabul edilemeyecekleri gözetilmeden hükmolunan hapis cezalarına yönelik olarak TCK'nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca sanıklar hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezalarının infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
Ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu hususun, 1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrası gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün görüldüğünden, sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında hüküm fıkralarındaki TCK'nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulanmasına ilişkin bölümlerin çıkartılması suretiyle hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
5- Bu hususun hakkındaki mahkûmiyet hükümleri Yargıtayca incelenmeksizin kesinleşen hükümlü ...'e SİRAYETİNE,
6- Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 13.01.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.