Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/102 Esas 2022/18 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2018/102
Karar No: 2022/18
Karar Tarihi: 13.01.2022

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/102 Esas 2022/18 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2018/102 E.  ,  2022/18 K.

    "İçtihat Metni"

    Kararı Veren
    Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Ağır Ceza
    Sayısı : 356-367

    Sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve...’nun nitelikli yağma suçundan TCK’nın 37/1. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 149/1-c, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluklarına, sanık ...’ın TCK’nın 58. maddesi uyarınca cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, ayrıca sanıklar ... ve ...’in TCK’nın 109/2, 109/3-a, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluklarına ilişkin İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 09.07.2013 tarihli ve 356-367 sayılı hükümlerin, sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 15.06.2015 tarih ve 11443-41401 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 20.12.2017 tarih ve 69448 sayı ile;
    “İstanbul ilinde otomotiv sektöründe faaliyet gösteren bir firmanın finans ve muhasebe yetkilisi olan sanıklardan ...'in Kartal 1. Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamada hizmet sebebiyle güveni kötüye kullanma suçundan mahkûmiyetine de konu olacak şekilde çalıştığı şirketi zarara uğrattığı ve şirketten sanıklar ... ve ...'nun satın aldıkları mantı ve börek üzerine faaliyet gösteren başka bir şirkete satılan 3 adet aracın bedellerini tahsil etmediği, araçlar için verilen senetleri vadesi gelmesine rağmen icraya koymadığı, oyaladığı bunu öğrenen katılan sanık ...'ın da sanığı polise ihbar edip şirket sahiplerine haber vereceği tehdidiyle şantaj yapmaya başladığı ve yaklaşık 1 yıl süreyle 140.000 TL civarında bir parayı bölümler hâlinde sanıktan aldığı, sanık ...'un bu taleplerden bunalması üzerine çare aramaya başladığı ve kuzeninin tanıdığı olan diğer sanık ... Tezören'e olayı anlattığı, onun da çözebileceğini söyleyerek bu sanığı önce yağma suçundan beraat eden diğer sanıklar ...ve ... ile tanıştırdığı ancak sonuç alamaması üzerine de yaptıkları plan doğrultusunda suç gününde katılan sanık ... ile para vereceği vaadiyle buluşan sanık ... ve yanındakilerin katılan sanığı zorla araca bindirerek bir iş yerinde hapsettikleri ve cebir kullanarak suça konu 500.000 TL bedelli alacaklısı ..., borçlusu ... olan senedi imzalattıkları anlaşılmaktadır. Olayın cereyan şeklinde taraf ifadelerine göre farklılıklar var ise de, mahkemenin kabulüne bu şekilde konu edilen olayda katılan sanık ...'un, zorla tutulduğu iş yerinde cebindeki 570 TL ile banka hesabındaki 70 TL paranın da alındığı iddiası var ise de bu iddiadan öteye geçmemiş sübuta erdirilememiştir. Fakat, dosya içerisinde mevcut olan senet ele geçirilmiş olup bu senedin ele geçiriliş şekli de yağma suçuna ilişkin itirazımızın konusunu oluşturmaktadır. Şöyle ki; dosya içeriğinde mevcut olan olay yakalama geçici el koyma ve savcı görüşme tutanağı başlıklı 02.04.2009 tarihli, 19.30 saat ibareli, 8 görevli polis memuru tarafından tutulan tutanağın son paragrafında aynı ibarelerle ‘... ... ile en son buluştuğunda bu olaylara karşılık 500.000 TL senet imzalatıldığını senedin evinde olduğunu ve olaya karışan oğlu ... refakatinde senedin görevlilere teslim etmesi üzerine senede geçici olarak el konulmuş ...’ cümleleri yer almakta ve tutanak görevlileri olan polis memurları da duruşmada içeriğin doğru olduğunu teyit etmişlerdir. Bu tutanağın 3. paragrafının başında da ‘...... isimli şahsın çalışmış olduğu Karalar Hyundai Servisine telefon açılarak kendisi asayiş büro amirliğimize davet edilmiş konu kendisine aktarıldığında ...’ şeklinde giriş yapılarak sanığın kendi rızasıyla karakola geldiği belirtilmiştir. Bu tutanaktan anlaşıldığına göre, sanık kendisine konu polis tarafından bildirildiğinde ve telefonla davet edildiğinde hemen karakola gelmiş ve suça konu senedin evinde olduğunu söyleyerek oğlu vasıtasıyla senedi evden getirterek polise rızasıyla teslim etmiş bulunmaktadır. Bu durum karşısında, rızai iadeyi düzenleyen TCK’nın 168. maddesinde düzenlenen rızai iadeden istifadesine engel bir durum bulunmamaktadır. Keza, 640 TL nakit paranın alındığına dair de delil bulunmamasına göre bu katılanın rızasına bağlı olmayan tam rızai iade olarak kabul edilmelidir ve tüm sanıklar hakkında uygulanmalıdır.
    Hürriyeti tahdit suçuna ilişkin sanıklar ... ve ... hakkında itiraz konusuna gelince; mahkemenin kabulüne ve Yüksek 6. Ceza Dairesinin hürriyeti tahdit suçunun mağduru, şantaj suçunun sanığı olan ... hakkında mahkemece şantaj suçundan kurulan hükmü aynı ilam ile onamış olmasına ve daha sonra işlenen hürriyeti tahdit suçunun mağdurunun sanığa şantaj yaptığına ilişkin mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş olmasına göre, bu sebeple ağır baskı altında, kendisine yapılan hukuka aykırı haksız hareketin etkisiyle şantaj yaptığı mahkemece kabul edilen şahsı başkalarıyla birlikte alıkoyan sanık ... ile yine aynı gerekçeyle babasına yapılan eylemin etkisiyle ve ona yardım niyetiyle hareket eden öz oğlu sanık ... hakkında hürriyeti tahdit suçundan uygulama yapılırken haksız tahrik sebebiyle cezada indirimi düzenleyen TCK’nın 29. madde hükümlerinin tatbiki gerekmektedir.” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 01.02.2018 tarih ve 315-625 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    İtirazın kapsamına göre inceleme sanıklar hakkında nitelikli yağma suçundan; ayrıca sanıklar ... ve ... hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
    1- Sanıklar ... hakkında TCK'nın 168. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının,
    2- Sanıklar ... ve ... hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu yönünden haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığının,
    Belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Sanıklar ... ve...’un katılan ...’tan kurtulmaya karar vererek bu durumu sanıklar...ve ...’a bildirdikleri, hep birlikte yaptıkları plan doğrultusunda katılanı arayıp buluştukları sırada sanık ...’un haber verdiği sanık ..., oğlu sanık ... ve onun arkadaşı olan sanık ..., kendisine yardım sözü veren sanık ... ile onun kardeşi olan sanık ...’ın da buluşma yerine gelerek katılanı hep birlikte darbedip etkisiz hale getirdikten sonra bir araca bindirip sanık ...’a ait oto tamirhanesine götürerek bağladıkları, burada katılana zorla 500.000 TL’lik senet imzalatarak bu senedi sanık ...’a verdikleri, yaklaşık olarak bir gün boyunca katılanı bağlı tuttukları, katılanın bir fırsatını bularak buradan kaçtığı iddiası ile kamu davası açıldığı,
    Olay, yakalama, geçiçi el koyma ve savcı görüşme tutanağından; sanık ...’un çalışmış olduğu Karalar Hyundai Servisine telefon açılarak Asayiş Büro Amirliğine davet edildiği, konu kendisine aktarıldığında sanık ...’un, bu tarihten 1.5 yıl kadar önce çalıştığı iş yerine ait üç adet değişik tiplerde Hyundai marka araçların mantıcıya satıldığını, mantıcının da sanıklar... ve ... kardeşlere borcu ile devredildiğini, ancak şahısların şu an araçlarla ilgili ödeme yapamayacaklarını bildirdiklerinde “Yardımcı oluruz.” diyerek geçiştirdiğini, geçiştirmenin biraz uzun sürdüğünü, sanıkların yanına takılan katılan ...’un bu durumu öğrenerek “İş yeri sahibine söylerim idare ettiğini,” diyerek baskı yapmak suretiyle muhtelif tarihlerde kendisinden 40.000-50.000 TL civarında para aldığını, katılanın isteklerinin bitmediğini ve sürekli para isteyerek kendisini zamanlı zamansız aradığını, hatta iş yerine kadar geldiğini, bu şahıstan kurtulmak için yakın akrabası olan teyzesinin kızı ...’nun kocası olarak bildiği sanık ... isimli şahıstan yardım istediğini, bunun üzerine sanık ...’in bu konuda kendisine yardımcı olabileceğini beyan ederek Tuzla ilçesinde bulunan açık kimliklerini bilmediği, mafya diye tabir edilen şahıslarla tanıştırdığını ve “Senin konunu bu arkadaşlar çözecekler artık merak etme!” dediğini, aradan geçen süre içerisinde mafya diye tabir edilen bu şahıslara da toplam 550.000 TL ödeme yaptığını, ancak katılanın kendisini arayarak borç para niteliğinde para istemeye devam ettiğini, bu olaylar sürecinde katılan ile en son buluştuğunda bu olaylara karşılık 500.000 TL senet imzalatıldığını, bu senedin evinde olduğunu söylediği, olaya karışan sanık ...’ın refakatinde senedin görevlilere teslim edilmesi üzerine senede geçici olarak el konulduğu,
    Kartal (Kapatılan) 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 03.04.2009 tarihli ve 2009/470 değişik iş sayılı kararı ile de söz konusu el konulma işleminin onanmasına karar verildiği,
    Katılan hakkında düzenlenen 13.04.2009 tarihli rapordan; her iki dizde ekimoz ve laserasyonlar, sol tibiada 3-4 cm.lik laserasyon, oksipitalde 2 cm.lik hematom, her iki orbita çevresinde ekimoz, sağ frontalde 2-3 cm.lik laserasyon, sol el sırtında hematom ağrı, sol kolda yayğın 10x10 cm. ekimoz, sağ dizde 2x1 cm ve sol ayak bileğinde 2x1 cm.lik krutlu yara, sol TM’de etrafı hemorojik travmatik perforasyon, nazal dorsumda 1 cm. uzunluğunda 0.5 cm genişliğinde laserasyon mevcut olduğunun, bu yaralanmanın kişinin yaşamını tehlikeye sokmadığının ancak basit bir tıbbi müdahele ile giderilemez nitelikte olduğunun belirtildiği,
    Katılan ...’ın sanık ...’e yönelik şantaj suçunu işlediğinden bahisle yapılan yargılama sonucunda İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesince 09.07.2013 tarih ve 356-367 sayı ile; katılanın aynı suçtan mahkûmiyetine karar verildiği, söz konusu mahkûmiyet hükmünün, katılan ... müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince onanmak suretiyle kesinleştiği,
    Anlaşılmaktadır.
    Katılan ... aşamalarda; bir sene kadar önce Maltepe Hyundai Karalar servisinde muhasebe müdürü olarak çalışan sanık ... ile tanıştıklarını, 1996 yılından beri arkadaşı olan sanık ...’ın da börek satan bir şirket satın aldığını, bu şirketin üç tane Hyundai marka aracının olduğunu, şirketi alması nedeniyle bu araçların da sanık ...’a geçtiğini, bu araçların borcunun bulunduğunu, ancak sanık ...'ın bu borcu ödemediğini, bu olayları bildiği için sanık ...’un yanına giderek ...’ı tanıdığını, bu araçları alıp kendilerine teslim edebileceğini söylediğini, bu hususla ilgili herhangi bir maddi talebinin olmadığını, sadece hatır için yapacak olduğunu, sanık ...’un teklifini kabul ettiğini ancak kendisine inanmayıp sanık ... ile görüştüğünü, bunun üzerine sanık ...’ın kendisini Opel servisine çağırarak “Sen kimsin lan, gel buraya görüşelim.” dediğini, ancak kendisinin gitmediğini, daha sonra ofisine gittiği sanık ...’un kendisine “Sen bu işlere karışma, al şu 1.000 TL’yi, git buradan!” dediğini, kendisinin de parayı alıp oradan ayrıldığını, bu tarihten sonra ara sıra sanık ...’dan borç para aldığını, aldığı paraların toplamının ortalama 40.000-50.000 TL civarında olduğunu, ev ve arazilerini satıp borcunu ödeyeceğini söylediğinde sanık ...’un borç vermeyi kabul ettiğini, ailesini ziyaret için Mersin’de bulunduğu 23.03.2009 tarihinde sanık ...’u arayarak “Abi paraya sıkıştım. Bana borç verir misin?” diye sorması üzerine onun “Cuma günü gel vereyim.” diye cevap verdiğini, parayı hesaba yatırmasını istemesine rağmen elden vereceğini söylediğini, 27.03.2009 tarihinde Mersin'den İstanbul’a geldiğini, saat 18.30 sıralarında taksiyle vardığı yere...’un da arabasıyla vardığını, taksiden inerek sanık ...’un arabasının yanına vardığını, arabanın sağ ön kapısını açıp bineceği sırada sanık ...’a ait olan beyaz renkli minibüsün sanık ...’un aracının önüne yanaştığını, bu arabanın içinden sanık ... ile onun abisi olan sanık ...’ın ve tanımadığı erkek bir şahsın indiğini, bu kişileri görünce sanık ...’un arabasına binmekten vazgeçip uzaklaşmak istediğini, sanık ...’ın yanına gelerek “Seninle konuşalım.” dediğini, bu sırada sanık ...’ın üzerine gelmesi üzerine “Hasan abi sen gelme, ...’la konuşalım.” dediğini, onun ise “Ben niye gelmeyeceğim?” dediğini, sanık ... ile konuştuğu sırada daha sonradan sanık ...’un oğlu olduğunu öğrendiği, sanık ...’ın kendisini göstererek “Neredesin lan sen?” diye bağırdığını duyduğunu, arkasına baktığında 8-9 kişilik bir grubun gelmekte olduğunu görünce bu kişilerin anlaşmalı olarak kendisini kıstırmaya çalıştıklarını anlayarak kaçmaya başladığını, ancak bu şahısların kendisini yakaladıklarını, tekme ve yumruklarla kendisini darbetmeye başladıklarını, sanıklar ... ve...’ın arabayla gelerek “Bırakın!” deyip kendisini bu şahısların elinden aldıklarını, minibüse bindirip... Otomativ isimli iş yerine götürdüklerini, bu iş yerinin üst katına çıkarttıklarını, kısa bir süre sonra bulundukları yere sanıklar... ve...ile 10-15 kişinin daha geldiklerini, sanık ...’un ayakkabısını çıkararak topuğu ile kafasına, eline ve dizlerine vurduğunu, bu grup içerisindeki tanımadığı kişilerin de kendisini darbettiklerini, sanıklar... ve ...’ın da kendisine tokat attıklarını, "İt, şerefsiz” gibi hakaret içerikli sözler söylediklerini, üzerindeki cüzdanı alıp içerisindeki 570 TL’yi aldıklarını, banka kartlarını alıp zorla şifrelerini söylettiklerini, sanık ... ile yanında bulunan birkaç arkadaşının kartları alıp yanlarından ayrıldıklarını, yarım saat kadar sonra geri dönerek “Banka hesabında 70 TL varmış, onu da çektik.” dediklerini, sanık ...’ın gelirken yanında boş senet getirdiğini, kendisine kalem vererek zorla bu senedi imzalatmak istediklerini, bu senedin üzerine adres yazdığını, rakam hanesine 500.000 TL yazdırdıklarını ve zorla imzalattıklarını, bu sırada kendisine ara sıra tekme ve yumruk vurduklarını, gece geç saatlerde ellerini ve ayaklarını bağlayarak iş yerinin yazıhanesinde bırakıp gittiklerini, yan odada iki kişinin nöbetçi kaldığını, 28.03.2009 tarihinde sabah saatlerinde sanık ...’ın gelerek el ve ayaklarını çözdüğünü, bu sırada ihtiyaçlarını giderdiğini, akşam saatlerinde sanık ...’un tekrar gelerek kendisine hakaretlerde bulunduğunu, başında sürekli birkaç kişinin nöbet tuttuğunu, bu şahıslardan olan ve ismini ... olarak öğrendiği bir kişinin belinden kamaya benzer bir şey çıkartarak “Senin gibi adamları yerim.” dediğini, o günün akşamı da tanımadığı birkaç kişi ve sanık ... ile burada kaldıklarını, buradan kaçma şansının olmadığını, Pazar günü sabahı iş yerine sanık ... ve tanımadığı bazı kişilerin gelerek sanık ...’a hitaben “Biz Gülsuyu’nda depo ayarladık, Yusuf’u oraya götüreceğiz.” dediklerini, ancak sanık ...’ın kendisini bu şahıslara vermediğini ve buradan alarak Opel servisine götürdüğünü, kendisini buraya kilitleyerek başına sağır dilsiz erkek bir şahıs bıraktığını, gece geç saatlerde bu şahıs uyuduktan sonra iş yerinin açık olan kepenklerinden boşluk bulup kaçtığını, üç gün boyunca zorla tutulduğu sırada Işık isimli şahsın da orada olduğunu ve diğerleriyle beraber hareket ettiğini, 30.03.2009 tarihinde bu şahıslar hakkında şikâyetçi olup olmama konusunda çok düşündüğünü, ertesi gün de şikâyetçi olmak için merkeze geldiğini, sanıklar... ve ...’dan şikâyetçi olmadığını, sanıklar... ve...ile tanımadığı kişilerden ise şikâyetçi olduğunu,
    Tanık ...; sanık ...’un tehdit ve şantaja uğradığından bahisle kendilerine müracaat ettiğini, bunun üzerine tahkikata başladıklarını, sanık ...’un, çalıştığı şirketten habersiz üç araba sattığını, karşı tarafın da bu durumu öğrenerek şirkete bildirmekle kendisine şantajda bulunduğunu, 140.000 TL’sini aldıklarını söylediğini, tutanak içeriğinin doğru olduğunu,
    Tanık .....; 02.04.2009 tarihli olay tutanağının doğru olduğunu ve altındaki imzanın kendisine ait olduğunu,
    Tanık ...; olay ile ilgili tutanağın doğru olduğunu ve altındaki imzanın kendisine ait olduğunu,
    İfade etmişlerdir.
    Sanık ... aşamalarda; parça alıp iş yerlerine döndükleri sırada kardeşi sanık ...’ın daha önceden ticaret yapmış olduğu sanık ... ile telefonla görüştüğünü, sanık ...’un görüşmek üzere sanık ...’ı iş yerinin önüne çağırdığını, gittiklerinde yol kenarında park hâlinde bulunan arabanın içerisinde sanık ... ile daha önceden sanık ...’ın yanında çalışan ve bir kaç kez gördüğü katılan ...’un olduğunu, arabanın yanına gidip katılana “Ne haber?” demesi üzerine katılanın kendisinden uzaklaşıp sanık ... ile konuşmak istediğini ve onunla konuştuğunu, aralarında epey bir mesafe olduğu için ne konuştuklarını duymadığını, aradan birkaç dakika geçtikten sonra önceden tanımadığı ancak şu an nezarette bulunan sanıklar...ve Tolga’nın koşarak sanık ... ve katılanın üzerine doğru gitmeye başladıklarını, bu esnada katılanın kaçmaya çalıştığını, orada bulunan yüksek duvardan atlarken yere düştüğünü ve kalkıp tekrar kaçmaya başladığını, asfalt olan kısma tekrar çıktığında sanık ... ile katılanı korumak amacıyla yakaladıklarını, arkadan gelen şahısların katılanı dövmek istediklerini, hatta aralarında kavga da ettiklerini, kendilerinin araya girdiklerini, sanık ...’ın katılanı bu kişilerin elinden alarak arabaya bindirdiğini ve atolyesine götürdüklerini, katılan ile sanık ...’ın atolyenin üst katında bulunan yazıhaneye çıktıklarını, yaklaşık yarım saat kadar sonra sanık ... ile oğlu ...’ın atolyeye gelerek onların da yazıhaneye geçtiklerini, zaman zaman yanlarına gittiğinde katılana bağırıp çağırdıklarını gördüğünü, ancak katılanı darbettiklerini ve senet imzalattıklarını görmediğini, bilahare senet imzalatıldığını öğrendiğini, daha sonra sanıkların buradan ayrıldıklarını, katılanın ağrılarını bahane ederek burada kalmak istediğini söylediğini, kendisinin de rıza göstermesi üzerine katılanın geceyi burada geçirdiğini, kapıyı kilitleyerek iş yerinden ayrıldığını, iş yerinde katılanın dışında kimsenin olmadığını, ertesi gün iş yerini açıp katılan ile kahvaltı yaptıklarını, daha sonra sanık ...’ın katılanı aldığını ve gittiklerini, nereye gittiklerini bilmediğini, daha sonra katılanı bir daha görmediğini, orada bulunduğu süre içerisinde tespit ettiği kadarıyla; katılanın sanık ...’un ticari sırlarını bildiğinden dolayı bunu kullanarak sanık ...’dan para koparması ve kopardığı paraları sanık ...'ın adına alıyormuş gibi görünmesi nedeniyle tartışmalar yaşandığını, kendisinin olaya müdahale etmediğini,
    Sanık ... aşamalarda; sigortacılık yaptığını, katılanı tanımadığını ve suçlamalarla alakasının olmadığını, sanık ...’u nişanlısı ...’nun teyzesinin oğlu olmasından dolayı tanıdığını, uzun süredir ailece görüştüklerini, Çarka Restoran'ın sahibi olan inceleme dışı sanık Alparslan ile sanık ...’u özellikle tanıştırmadığını, bir gün yanında başka bir restoranın sahibi de varken sanık ...’un yanlarına geldiğini ve beraber yemek yedikleri sırada sanık ... ile Alparslan’ın tanıştıklarını, Alparslan ve arkadaşlarının sanık ...’dan para almadıklarını, sanık ...’un psikolojik sorunlarından bahsetmesi üzerine onu 2008 yılının 11. ayında psikoloğa götürdüğünü, katılanı kimin götürüp senet imzalattığını bilmediğini, kendisinin yapmadığını, senet imzalatılmasıyla alakasının olmadığını,
    Sanık ... müdafisi huzurunda kollukta; tarihini hatırlamadığı bir cuma günü iş çıkışı babası sanık ...’u yolda gördüğünü ve arkadaşı olan sanık ... ile birlikte onu takip etmeye başladıklarını, babasının Dargos mevkisinde yol kenarında durduğunu, yanına bir ticari taksi yanaştığını ve içerisinden daha öncesinden tanıdığı katılan ...’un indiğini, katılan, babasının arabasına bineceği sırada arabanın önüne beyaz renkli bir minibüsün durduğunu, bu minibüsten daha öncesinden tanıdığı sanıklar Yusuf ve...’ın indiklerini, babasının arabasına bitmeden katılanı çekip aldıklarını, kendilerinin bu olayları onların haberi olmaksızın izlediklerini, katılan ve sanık ...’ın çömelmiş vaziyette konuştukları sırada sanık ... ile koşarak yanlarına gittiklerini, bu esnada katılanın kaçmaya başladığını, kendilerinin de kovaladıklarını, kovalamaca sonunda katılanı yakaladıklarını ve babasına kötülük ettiği için katılana yumruk ile vurduğunu, sanık ...’ın yapmamalarını söyleyerek katılanı elinden aldığını ve arabaya bindirdiğini, ardından sanık ...’yı evine bıraktığını, daha sonra babası ile birlikte sanık ...’ın atölyesine gittiklerini, atölyede babası ile katılanın yüzleştiklerini, kendisi aşağıda beklediği sırada arkadaşlarının da geldiğini ancak onları olaya karıştırmadan geri gönderdiğini, kendisinin de olaya karışmadığını ancak sanık ...’a katılanı kendisine vermesini, onu alıp babasının patronu olan Alaettin’e götürmek istediğini söylediğini, ancak sanık ...’ın kabul etmediğini, üç aydır babasına çektirdiklerinden dolayı katılana kızgın olduğunu, tahrik olduğunu, katılanın tehditle sürekli babasından para istediğini ve aldığını, katılanın, babasının iş yerinden para çaldığından bahisle şantaj yapıp para istediğini, babasının uzaktan akrabaları olan sanık ...’a yardım amaçlı gittiğinden haberinin olduğunu, sanık ... ile ilgili babasının MİT’ten emekli ondan yardım bulabilirim diye bahsettiğini, ancak bu kişinin olayı başka tarafa çekip sözde katılandan kurtarmak için babasını "Serdarlar" diye anılan kişilere götürdüğünü, daha sonra bu kişilerin mafya olduklarını öğrendiklerini ve onlardan yardım görmediklerini, bu şahısların evlerini bastıklarını, babasından para istediklerini ve aldıklarını, babasının bu kişilerin katılandan daha çok para aldıklarını söylediğini ancak kendisinin görmediğini, katılanın kendilerine çok çektirdiğini, bu nedenle katılana sadece bir kez vurduğunu, bundan da pişman olduğunu, sanık ...’ın da olayın içerisinde olduğunu,
    Mahkemede: babasının yaşadığı olayları ablasından duyduğunu ve çok üzüldüğünü, olay günü katılanın taksiden inerek babasının arabasına binip onun yakasını sıktığını, hatta birbirlerini salladıklarını gördüğünü, daha sonra katılanın olay yerine gelen sanıklar ... ve...’dan korkarak kaçmaya başladığını, bir yandan da sanık ...’a bir şeyler anlatmaya çalıştığını, babasına zarar vereceklerini düşündüğünü, katılanın babasının boğazını sıktığını görünce sinirlenip onun peşinden koştuğunu, sanık ...’nın da kendisini tutmak için arkasından koştuğunu, koşarken katılana çelme taktığını ve onu düşürdüğünü, katılanın tekrar kalkarak koşmaya devam ettiğini, katılana kesinlikle vurmadığını, katılanın daha sonra 2.5-3 metre civarında yükseklikte bir duvardan atladığını, bundan dolayı yaralandı mı bilmediğini, katılanın Karalar Otomative doğru koştuğunu, sanık ... ile birlikte katılanı yakaladıklarını, sanık ...’ın kendisine olaya karışmamasını, başına bela almamasını, kendisinin bu olayı hâlledeceğini söylediğini, polise gitmelerini söylemesine rağmen sanık ...’ın hâlledeceğini belirtip gitmesine engel olduğunu, ardından sanık ...’yı bırakıp babasını arayarak nerede olduğunu sorduğunu, sanık ...’ın iş yerinde olduğunu söyleyince kendisinin de oraya gittiğini ancak içeri girmediğini, burada sanık ...’ı gördüğünü ancak katılanı ve babası ile sanık ...’ı görmediğini, babası ile birlikte katılanı kaçırıp zorla hürriyetinden yoksun kılmadıklarını, senetten de karakolda haberinin olduğunu,
    Sanık ... aşamalarda; on yıllık arkadaşı olan sanık ... ile birlikte onun babası olan sanık ...’un iş yerine ziyarete gittikleri bir gün sanık ...’un işten çıktığını görüp onu takip ettiklerini, sanık ...’un yanaştığı yere bir taksinin gelip durduğunu, taksiden katılanın indiğini, katılanın adının Yusuf olduğunu sanık ...’ın kendisine söylediğini, katılanın sanık ...’un arabasına bindiği sırada bu arabanın önüne bir minibüsün geldiğini, bu minibüsün içerisinden ilk kez gördüğü sanıklar ... ve...’ın indiğini, sanık ...’ın katılan tarafındaki kapıyı açtığını, aralarında bir süre konuştuktan sonra katılanın arabadan indiğini, katılan ile sanık ...’ın konuşarak uzaklaşmaya başladıklarını, katılanın sanık ...’ın yanına gelmesini engellemeye çalıştığını, daha sonra katılan ile sanık ...’ın çömelerek konuşmaya başladıklarını, kendilerinin buraya kadar onları izlediklerini, bu sırada sanık ...’ın arabadan indiğini, kendisinin de onun peşinden indiğini, yaya olarak yanlarına doğru ilerledikleri sırada katılanın kendilerini fark edip kaçmaya başladığını, kendisinin de kovaladığını, katılanın 3 metre kadar yükseklikteki bir duvardan atladığını ve yuvarlandığını, daha sonra tekrar ayağa kalktığını, kendisinin de arkasından atlayarak kovalamaya devam ettiğini, katılanın asfalta çıktığı sırada sanık ...’ın önüne çıktığını ve onu yakaladığını, sanık ... ile katılanın boğuştuklarını ancak kendisinin karışmadığını, bu sırada sanık ...’ın “Vurmayın!” diyerek gelip katılanı ellerinden aldığını ve arabaya binerek oradan ayrıldıklarını, bu olaydan sonra sanık ...’ın kendisini eve bıraktığını, katılana zorla senet imzalatmadığını ve sanık ...’ın iş yerine gitmediğini,
    Sanık ... müdafisi huzurunda kollukta; Cuma günü akşam saatlerinde sanık ... ile telefonda görüşerek arabayla kaza yaptığından dolayı sigorta belgesini istediğini, ona uğrar lazım olan belgeyi alır oradan da iş yerine geçerim diyerek sanık ...’u aradığını, Dragoz’da bulunan iş yerinin önünden geçen sahildeki yolun üzerinde buluşmaya karar verdiklerini, abisi sanık ... ile birlikte sanık ...’un yanına gittiklerinde kendileriyle aynı anda gelen bir taksinin sanık ...’un arabasının arkasında durduğunu, kendisinin de sanık ...’un arabasının önüne yanaşarak durduğunu, arabadan indiğinde sanık ...’un arabasının içerisinde bu tarihten iki sene kadar önce bir buçuk ay kadar yanında çalışan katılan ...’u gördüğünü, katılanın kendi adını kullanarak usulsüz bir şekilde sanık ...’dan para sızdırdığını, sanık ...’a şantaj yaptığını, bu nedenle katılanı görünce konuşmak istediğini, katılan kendisini görünce arabadan inip yanına geldiğini ve sanık ...’ın söze karışmamasını istediğini, sanık ...’a “Dur!” deyince onun yanlarına gelmediğini, katılan ile birkaç adım yürüyerek orada bulunan dürümcünün arkasındaki bir yere oturduklarını ve konuşmaya başladıklarını, bu esnada sanık ...’un oğlu olan sanık ...’ın gelerek sanık ... ile birlikte katılana saldırmaya çalıştıklarını, kendisinin araya girerek buna izin vermediğini ve sanık ...’ı tuttuğunu, bu esnada katılanın duvardan yaklaşık 3 metre kadar aşağı atlayarak yuvarlandığını, tahminince ellerini, ayaklarını ve dizlerini burada yaraladığını, daha sonra katılanın yerden kalkarak koşmaya başladığını, sanıklar...ve Tolga’nın da onu kovaladıklarını, kendisinin de arabayı almaya gittiğini, sanık ...’ın da onların peşinden gittiğini, kendisinin de onları gözleriyle takip ettiğini, sanıklar Tolga ve ...’ın katılanı yakalayarak fena şekilde darbetmeye başladıklarını, sanık ...’ın katılanın üstüne atlayarak onu korumaya çalıştığını, kendisinin de arabayı alarak olay yerine geldiğini, sanıkların elinden katılanı alıp arabaya oturttuğunu ve sanıklara gitmelerini söylediğini, daha sonra sanık ...’ın da yanlarına geldiğini ve onun dükkanına gittiklerini, katılanın darptan dolayı perişan hâlde olduğunu, doktora götürmek üzere katılanın önce elini yüzünü yıkattığını ancak katılanın doktora gitmek istemediğini, telefonla kurdukları irtibat sonucu sanık ...’un da yanlarına geldiğini, ondan 15-20 dakika kadar sonra da sanık ...’ın geldiğini, sanık ... ile katılanı karşısına alarak yüzleştirdiğini, kavga gürültü istemediğini söylediğini, burada öncelikle katılana “Benim adımı kullanarak bu adamdan para istemişsin, niye yaptın?” diye sorduğunu, zira ara sıra sanık ...’un kendisine katılanı ona göndererek para sızdırmaya çalıştığını söylediğini, ancak böyle bir durumun hiç olmadığını, kendisini aklamak için sanık ... ile katılanı yüzleştirdiğini, kendisinin bulunduğu süre içerisinde katılanı darbetmediği gibi sanıklar... ve ...’a da darbettirmediğini, daha sonra sanıklar... ve ...’a buradan gitmelerini ve katılana dokunmamalarını söylediğini, onları gönderdikten bir süre sonra kendisinin de ayrıldığını, aynı gün saat 21.30 sıralarında tekrar geri döndüğünde sanık ... ile katılanın oturduklarını gördüğünü, katılanın korktuğunu ve burada kalmak istediğini söylediğini, bu süreçte kimsenin katılana senet imzalattırmadığını, senetten haberinin olmadığını, ertesi gün sabah saat 10.00 sıralarında kardeşinin dükkanına tekrar gittiğini ve üçünün birlikte kahvaltı yaptıklarını, öğle saatlerine doğru da katılanı buradan aldıklarını, katılanı buraya zorla getirmediklerini, burada ona herhangi bir kötü muamelede bulunmadığını, sağır ve dilsiz olan Ercan isimli şahısla dükkanda kalmalarına müsaade ettiğini, zorla senet imzalattırma ve diğer konuların asılsız olduğunu, sanık ...’ı sanık ...’un yanında bir kez gördüğünü, söz konusu arabaları 30.03.2009 tarihinde Aleattin Kara’ya bizzat teslim ettiğini,
    Cumhuriyet Başsavcılığında; Unmaks isimli bir şirketi satın aldığını, bu şirketin Karalar Otomotivden üç tane araç kiralamış olduğunu, öncesinden de tanıdığı sanık ...’un bu araçların geçmiş borçlarının olduğunu, bunları kendisinin ödemesi gerektiğini söylediğini, kendisinin bunu kabul etmediğini, sadece geleceğe yönelik olarak tanesi 3.750 TL olmak üzere toplam on tane senet verdiğini, bir tanesini geri aldığını, diğerlerinin sanık ...’da kaldığını, bu sırada katılanın geçici olarak iş yerinde takılmaya başladığını, katılan bu olayları öğrenince sanık ...'un anlattığına göre bunu kullanıp ona şantaj yaptığını, sanık ...’un da katılana para verdiğini söylediğini, sanık ...’un katılandan kurtulabilmek için mafyadan para istediğini, en son bu araçlardan birine sigorta poliçesini almak için sanık ...’un yanına gittiğini, çünkü bu otomobilleri Karalar Otomotivin kendi adına satın aldığını ve Unmaks Şirketine kiraladıklarını, ağabeyi olan sanık ... ile birlikte Kartal Oto Sanayiden parça alıp Dragos’ta sanık ... ile buluştuklarını, katılanı kendi aracına bindirip sanık ...’ın iş yerine götürdüğünü, bu sırada da sanık ...'u çağırarak “Bu işi konuşarak halledin!” dediğini, katılana da “Bu işi neden benim adımı kullanarak söyledin?” diyerek kızdığını, sonra iş yerinden çıkıp gittiğini, sanık ... ile katılanın baş başa kaldıklarını, sonra katılanın sanık ...’a senet vermiş olduğunu, kendisi geri döndüğünde iş yerinde sanıklar... ve ...’ın olmadığını, katılanın ise orada olduğunu, katılana memleketine gitmesini söylediğini, katılan korkup dışarı çıkmak istemeyince katılanı kendi iş yerine götürdüğünü, ancak bir an önce İstanbul’u terk etmesini söylediğini, katılanı kaçırıp senet imzalatmadığını,
    Mahkemede; sanık ...’u yirmi yıldır tanıdığını, sanık ...’ı da onun oğlu olması nedeniyle tanıdığını, diğer sanıkları tanımadığını,
    Sanık ... müdafisi huzurunda kollukta; Karalar Motorlu Araçlar Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinde yaklaşık on beş yıldır finans ve muhasebe müdürü olarak çalıştığını, bu iş yerinin sahibinin Aleattin Kara olduğunu, bu tarihten üç sene kadar önce Unmaks isimli firmaya şirket adına kayıtlı üç tane arabayı vadeli olarak sattıklarını ve ödemelerini vadeli şekilde tahsil ettiklerini, ancak bu şirketin sahibinin iflas ettiğini ve ortadan kaybolduğunu, daha sonra bu şirketi daha önceden tanıdığı sanık ...’ın aldığını, bu işle ilgili sanık ... ile görüştüğünü, araçların ödemelerini sanık ...’ın yapacağını, bu işin üzerine fazla düşmediğini, sanık ...’ın o tarihlerde 1.900 TL vererek “Beni bir süre daha idare et, elime büyük bir çek gelecek, hepsini toptan kapatacağım.” dediğini, kalan 40.000 TL civarındaki borç karşılığında sanık ...’dan 3.750 TL’lik 11 tane senet aldığını, bu senetleri ve 1.900 TL’yi şirketin kasasına koyduğunu, senetler ödenmeyince tekrar sanık ... ile görüştüğünü, bir süre daha kendisini idare etmesini istediğini, kendisinin de kabul ettiğini ve sesini çıkartmadığını, bu durumu şirkete de duyurmadığını, zaman içerisinde bu senetlerin ödenmediğini ve hâlâ da ödenmediğini, sanık ... ile tartıştıklarını ancak tahsilat yapamadığını, bu arada sanık ...’ın yanında çalışan katılan ...’un, kendisini takip ederek olaylara tanık olduğunu ve kendisini aradığını, telefon numarasını nereden bulduğunu bilmediğini, kendisini Selçuk ismiyle ve Unmaks firmasının sahibi olan Altan’ın yeğeni olarak tanıttığını, katılan ile ertesi gün akşam saatlerinde bir restoranda buluştuklarını, katılanın önce sanık ... ile aralarındaki sorunu çözmek istediğini söylediğini, alkol aldıktan sonra tavrı değişen katılanın tehditkâr konuşmalar yapmaya başladığını, sanık ...’dan korkmamasını, çevresinin geniş olduğunu söylediğini, daha sonra taksi parasının olmadığını söyleyerek kendisinden 70 TL aldığını, alkollü olduğu için vermek zorunda kaldığını, gecenin ilerleyen saatlerinde katılanın kendisini tekrar arayarak tehdit ettiğini, bunun üzerine dayısı olan Altan ile görüşmek istediğini söylediğini, katılanın bir süre sonra telefonu başkasına verdiğini, bu kişinin Altan olmadığını söyleyince katılanın küfredip telefonu kapattığını, kendisinin de aynı gece sanık ...’ı arayarak durumu anlattığını, sanık ...’ın Altan’ın böyle bir yeğeninin olmadığını söyleyerek arayan kişinin telefon numarasını istediğini, telefon numarasını verince bu kişinin onun dükkanında takılan katılan ... olduğunu söylediğini, daha sonra sanık ... ile katılanın görüştüklerini, katılanın kendisini tekrar arayarak tehdit ettiğini, ertesi gün de iş yerine geldiğini, kendisine bağırıp tehdit etmeye başlayınca dışarı çıkarttığını ve derdinin ne olduğunu, kendisinden para mı istediğini sorduğunu, onun da “Evet, vermezsen senin için iyi olmaz.” diyerek kendisini tehdit ettiğini, aynı gün iş yerinin kasasından 1.000 TL alarak katılana verdiğini, katılanın iki gün sonra iş yerine tekrar gelmesi üzerine bu sefer 5.000 TL vermek zorunda kaldığını, o tarihten bu zamana kadar katılanın kendisini ölümle tehdit ederek toplam 140.000 TL aldığını, bazen kendisinin geldiğini, bazen de başkasını yolladığını, kendisinin öncesinde bir açığının olmadığını ancak bu paraları şirket kasasından ödediği için şirkete karşı açık vermiş olduğunu, bu durumu ailesine anlattığını ve birlikte çözüm aradıklarını, kuzeninin nişanlısı olan sanık ...’dan yardım istemeye karar verdiklerini, sanık ... ile buluşarak içinde bulunduğu durumu ona anlattığını, sanık ...’in mitçi olarak bahsettiği yeğenini aradığını, ancak ulaşamadığını, buarada kendisini Tuzla’da bulunan ...isimli bir şahsa götüreceğini, bu şahsın cezaevinde bulunan bir kabadayının adamı olduğunu söylediğini, birlikte onun göstermiş olduğu Tuzla’da bulunan ... isimli restoranta gittiklerini, burada kendisini inceleme dışı sanıklar ...ve Alparslan ile tanıştırdığını, bu kişilere durumunu anlatıp kendisini katılandan kurtarmalarını istediğini, kendisine bunun çocuk oyuncağı olduğunu söylediklerini, ...’ın ertesi gün gelerek kendisinden 5.000 TL alıp “Bu işi bitmiş bil, artık sana kimse bir şey yapamaz.” dediğini, daha sonra sanık ...’in bu işin bittiğini, katılandan artık kurtulduğunu söylediğini, katılan artık kendisini rahatsız etmez diye düşünürken katılanın kendisini tekrar aradığını, daha sonra akşam saatlerinde ...’ın kendisini arayarak “...’ın işi tamam, ben onun dükkanını taradım, yarın da ...’ı Tuzla’ya alacam.” dediğini, ertesi gün sanık ...’ın iş yerinin taranmadığını tespit ettiğini ve kendisine yalan söylediklerini anladığını, bir müddet sonra sanık ...’ın kendisini arayarak görüşmeleri gerektiğini söylediğini, yanında oğlu sanık ...’da olduğu hâlde kahvehanede buluştuklarını, sanık ...’ın kendisini uyararak “Neler döndüğünden haberin var mı?” deyip iş yerinin tarandığını, bir takım insanların kendisinden araba ve para istediğini, bu işten vazgeçmesini, bir hafta içerisinde katılanı getirip köpek gibi ayaklarına atacağını söylediğini, düşünmesi gerektiğini söyleyerek sanık ...’ın yanından ayrıldığını, daha sonra katılanın kendisini tekrar aradığını ve 15.000 TL istediğini, kendisinin ise parayı vermeyerek sonra arayacağını söylediğini, ancak aramadığını, katılanın hafta sonu kendisini tekrar araması üzerine istediği parayı vereceğini, sahilde buluşmak istediğini söylediğini, bu esnada sanık ...’ı da çağırdığını, katılan ile sahilde arabanın içerisinde buluştuklarını, katılan ile tartıştıkları sırada sanık ...’ın arabasıyla yanlarına yanaştığını ve katılanı arabadan indirdiğini, dışarıda aralarında konuştukları sırada katılanın kaçtığını dikiz aynasından gördüğünü, sanık ...’ın katılanı kovalayarak yanındakilerle birlikte zorla arabaya bindirip götürmüş olduğunu, ancak bunu kendisinin görmediğini, aynı gün sanık ... ile birlikte bulundukları sırada kendisini arayarak katılanı götürdükleri yere çağırdıklarını, buraya sanık ... ile birlikte gittiklerini, burada sanıklar ... ve... ile katılanın olduğunu, sanık ... ile de kapıda karşılaştıklarını, sanıklar ..., Mehmet ve katılan ile birlikte yazıhanenin içerisinde konuştuklarını, arada yanlarına sanık ...’ın da girip çıktığını, burada sanık ...’ın katılana sitem ederek “Benim ismimi kullanarak niye bu adamı sıkıntıya soktun?” diye sorduğunu, katılanın ise borç istediğini söylediğini, katılana kendisini neden tehdit ettiğini sorması üzerine patronun oğluna zimmetine para geçirdiğini söyleyeceğini belirterek kendisini tekrar tehdit ettiğini, kızarak katılana 1-2 kez tokat attığını, “Madem borcunu kabul ediyorsun o zaman bana öde veya evrak ver!” dediğini, daha sonra katılandan rızası ile görevlilerin şu an elinde bulunan 27.03.2009 tarihli 500,000 TL tutarlı senedi aldığını, katılanın imzalayarak kendisine verdiğini, daha sonra iş yerinden ayrıldığını, bildiği kadarıyla sanık ...’ın o gece katılanı misafir ettiğini, katılanı dövmediğini ve rehin tutmadığını, inceleme dışı sanık ... ve arkadaşları ile katılana verdiği paraların kendisine ait olmadığını, Karalar Şirketine ait olduğunu,
    Savcılıkta; çalıştığı otomotiv şirketindeki üç tane aracı Unmax isimli bir firmaya sattıklarını, bu firmanın battığını, sattıkları araçları da bulamadıklarını, daha sonra bu firmayı devralan sanık ...’ın yanına gelerek araçları aldığını, kendisine bir insanlık yapmasını ve bir süre idare etmesini istediğini, bu araçların borçlarını ödeyeceğini söylediğini, hatta az bir miktar da para verdiğini, bu parayı alıp kasaya koyduğunu, sanık ...’ın ödeme yapmadan kendisini oyalamaya başladığını, daha sonra sanık ...’ın bir ödeme planı çıkararak karşılığında kendisine her biri 3.750 TL’lik on tane senet verdiğini, fakat bu senetleri de ödemediğini, bu sırada sanık ...’ın adamı olan katılanın, bu durumu öğrendiğini, iş yerine gelerek bunları patrona aktaracağını ve kendisini işten kovduracağını söyleyerek tehdit ve baskı ile kendisinden para istediğini, kendisinin de kurtulmak için bir miktar verdiğini, daha sonra katılanın tehditlerini sürdürdüğünü, her seferinde para vermek zorunda kaldığını, sanık ... ile görüşerek katılanın kendisini tehdit ettiğini, işinden olacağını söyleyerek kendisini kurtarmasını istediğini, sanık ...’ın bir şey yapmadığı gibi elindeki araçları da vermediğini, fakat bu durumu avukata iletemediğini, çünkü şirket yönetiminden başta bunu gizlediğini, bu süre zarfında sanık ...’ın kendisini tehdit etmediğini ancak katılanın sürekli tehdit ettiğini, olay günü de katılan ile buluştuklarını, sanık ...’ın gelerek katılanı yanından aldığını, kendilerini takip etmiş olan sanık ...’ın da yanlarına geldiği sırada katılanın kaçtığını, ancak onu yakaladıklarını, sanık ...’ın katılanı alıp sanık ...’ın iş yerine götürdüğünü, bu durumu öğrenince oğlunu da alarak oraya gittiğini, oğlunun dışarıda kaldığını, sanık ...’ın katılana bağırarak “Sen bu adamı neden bu hale soktun?” diye sorduğunu, katılan da yalan söyleyerek kendisine iftira atması üzerine ona 1-2 kez tokat attığını, bu sırada sanık ...’in katılana “Biz senin telefonlarını dinliyoruz, kiminle konuştuğunu biliyoruz.” dediğini, kendisini kastederek “Bundan aldığın paraları uyuşturucuya yatırıyorsun.” gibi sözler söylediğini, kendisinin de sanık ...’a “Şimdi bu adamı bırakınca gidecek. Benim alacağım ne olacak?” diye sorduğunu, sanık ...’ın da “Bir senet sana versin.” diyerek bir senet çıkarıp verdiğini, katılanın da kendi rızasıyla bunu imzaladığını, bundan sonra oradan ayrıldığını,
    Mahkemede; katılanın kendisinden şantajla peyderpey 140.000 TL aldığını, bu paranın çalıştığı Karalar Otomotiv Şirketine ait olduğunu, 140.000 TL’yi yaklaşık bir yıllık sürede verdiğini, olay günü katılanın kendisini arayarak “10.000 TL’yi hazırla, senden alacağım.” dediğini, katılanın geleceğini sanık ...’a söylediğini, saat 19.00 sıralarında şirketin aracı ile giderken katılanın ticari bir taksi ile önünü kestiğini, gelmesi için sanık ...’a haber vermediğini ancak onun katılanın geleceğini tahmin ettiği için peşinden gelmiş olabileceğini, katılanın kendisinden para istediğini, parasının olmadığını söylemesi üzerine kendisine saldırdığını ve vurmaya çalıştığını, elini beline attığını, büyük bir ihtimalle silahının olduğunu, bu sırada sanık ...’ın geldiğini, yanında abisi sanık ...’ın da bulunduğunu, sanık ...’ın katılana “Arabadan in! Gel seninle konuşalım.” dediğini, ikisi birlikte kol kola girip arabadan uzaklaştıklarını, bu sırada katılanın vurduğu darbelerden dolayı şokta olduğunu, katılanın arabadayken boğazına sarıldığını ancak kendisine vurmadığını, sanık ... gelmeseydi katılanın kendisine vuracak olduğunu, sanık ... ile katılan uzaklaştıktan sonra nasıl olduğunu anlayamadığı bir şekilde katılanın kaçmış olduğunu, sanık ...’ın katılana vurduğunu görmediğini, bundan sonraki olayları hatırlamadığını, daha sonra sanık ...’ın yanına gelerek “Yusuf kaçtı, abimin dükkanına gel, orada konuyu hallederiz.” dediğini, burada sanık ...’ın katılana “Sen bu adamdan ne istedin, niye zarar verdin, üstelik niye benim ismimi kullanarak bu adamın hayatını mahvettin? Zararını gider!” dediğini, katılanın bir şey söylemeden boynunu büküp durduğunu, bunun üzerine sanık ...’ın “Ben senin bu işleri yaptığını çok iyi biliyorum, sen sabıkalısın, bu adama bu işleri nasıl yaptıysan aldıklarını fazlasıyla geri vereceksin!” dediğini ve üzerinden boş bir senet çıkarıp katılana verdiğini, katılanın da senetteki her şeyi doldurarak verip “Teminat olarak bu senet sizde dursun.” dediğini, katılanı hürriyetinden yoksun kılmadığını,
    Savunmuşlardır.
    Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
    1- Sanıklar ... hakkında TCK'nın 168. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığı;
    "Pişmanlık" sözcüğü Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nde; "Yaptığı bir iş ya da davranışının olumsuz sonucunu görerek üzülme, nadim olma" şeklinde tanımlanmaktadır.
    Öğreti ve uygulamada; "Bir suçun işlenmesinden sonra failin, herhangi bir dış etken bulunmaksızın kendi hür iradesiyle, meydana gelen neticeyi ortadan kaldırmaya yönelik davranışlarına etkin pişmanlık" denilmektedir.
    TCK’nın kabul ettiği suç teorisi uyarınca, suçun kanuni tanımında yer alan unsurların gerçekleşmesiyle, ortaya cezalandırmayı gerektirir bir haksızlık çıkmakta ve kusurluluğu kaldıran bir sebebin bulunmaması hâlinde, fail hakkında bir ceza ya da güvenlik tedbirine hükmolunmaktadır. Fakat bazı hâllerde kanun koyucu, failin cezalandırılması için başka birtakım unsurların da bulunması veyahut bulunmamasını aramıştır. İşte haksızlık ve kusur isnadı dışında kalan bu gibi hususlar "suçun unsurları dışında kalan hâller" başlığı altında ele alınmaktadır. Bunlardan failin cezalandırılması için gerekli olanlara "objektif cezalandırılabilme şartları," bulunmaması gerekenlere ise "şahsi cezasızlık sebepleri" ya da "cezayı kaldıran veya azaltan şahsi sebepler" denilmektedir (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara 2016, 9. Baskı, s. 359). Bu yönüyle etkin pişmanlık, cezayı kaldıran veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebepler arasında yer almaktadır.
    İşledikleri suç nedeniyle şahısların cezalandırılması kural olmakla birlikte, bir kısım şartların gerçekleşmesi durumunda kişi hakkında ceza davasının açılmasından, açılmış olan davanın devamından ve sonuçta ceza verilmesinden veya mahkûm olunan cezanın infazından vazgeçilmesi izlenen suç politikasının bir gereğidir. Bilindiği üzere suç, bir süreç içerisinde işlenmekte olup, buna suç yolu ya da "iter criminis" denilmektedir. Bu süreçte fail, önce belli bir suçu işlemek hususunda karar vermekte, daha sonra bunun icrasına yönelik hazırlıkları yapmakta, son olarak icra hareketlerini gerçekleştirmektedir. Çoğu suç, fiilin icra edilmesiyle tamamlanırken, kanuni tarifte ayrıca bir unsur olarak neticeye yer verilen suçlarda, suçun tamamlanması için fiilin icra edilmesinden başka ayrıca söz konusu neticenin gerçekleşmesi de aranmaktadır. Türk Ceza Kanunu’nun 36. maddesindeki "gönüllü vazgeçme" düzenlemesi ile failin suç yolundan dönerek, suçun tamamlanmasını veyahut da neticenin gerçekleşmesini önlemesi; etkin pişmanlığa ilişkin düzenlemeler ile de, suç tamamlandıktan sonra hatasının farkına vararak nedamet duyup neden olduğu haksızlığın neticelerini gidermesi için teşvikte bulunulması amaçlanmıştır.
    Etkin pişmanlık kavramıyla ilgili bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlığa konu TCK'nın 168. maddesindeki etkin pişmanlık müessesesini irdeleyecek olursak:
    TCK'nın 08.07.2005 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle değişik 168. maddesi;
    "1)Hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık, hileli iflâs, taksirli iflâs ve karşılıksız yararlanma suçları tamamlandıktan sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuşturma başlamadan önce failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisine kadarı indirilir.
    2)Etkin pişmanlığın kovuşturma başladıktan sonra ve fakat hüküm verilmezden önce gösterilmesi halinde, verilecek cezanın yarısına kadarı indirilir.
    3)Yağma suçundan dolayı etkin pişmanlık gösteren kişiye verilecek cezanın, birinci fıkraya giren hallerde yarısına, ikinci fıkraya giren hallerde üçte birine kadarı indirilir.
    4)Kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, ayrıca mağdurun rızası aranır" şeklinde iken; 6352 sayılı Kanun’un 84. maddesi ile yapılan değişiklikle "ve karşılıksız yararlanma" ibaresi madde metninden çıkarılmış ve maddeye eklenen 5. fıkrada karşılıksız yararlanma suçlarında etkin pişmanlıkla ilgili farklı bir düzenlemeye gidilmiştir.
    Anılan madde bu düzenleniş şekliyle, 765 sayılı TCK'nın 523. maddesinden oldukça farklıdır. 29.06.1955 tarihli ve 10-16 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile Ceza Genel Kurulunun 11.11.1997 tarihli ve 248-288 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında açıklandığı üzere, 765 sayılı TCK'nın 523. maddesi, "iade ve tazmin" esasına dayalıdır. 5237 sayılı TCK'nın 168. maddesi ise tazminden çok "pişmanlık" esasını ön plana çıkarmaktadır.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 27.05.2008 tarihli ve 127-147 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere; TCK'nın 168. maddesinde yer alan "etkin pişmanlık" hükümlerinin uygulanabilmesi için, maddede sınırlı bir şekilde sayılan suçların işlenmesi hâlinde, failin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı, aynen geri verme ya da tazmin suretiyle gidermesi gerekmektedir.
    Öğretide hâkim olan görüşe göre de; 5237 sayılı TCK'nın 168. maddesinin, 765 sayılı TCK'nın 523. maddesinden farklı olarak; "tazminden çok pişmanlık" esasına dayandığı kabul edilmektedir (Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Murat Önok, Teorik Ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 11. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2014, s. 696-702; Veli Özer Özbek-Mehmet Nihat Kambur-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 8. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2015, s. 615-618).
    Bu açıklamaların sonucu olarak; iade ve tazminin cebri icra yoluyla gerçekleştirilmesi, zararın failin rızası hilafına veya ondan habersiz olarak üçüncü kişilerce giderilmesi, eşyanın failin yakalanmamak için kaçarken atması sonucu veya kaçarken yakalanan failin üzerinde ele geçirilmiş olması gibi hâllerde, failin gerçek anlamda pişmanlığından söz edilemeyeceğinden, TCK'nın 168. maddesinin uygulanma şartları oluşmayacaktır. Bununla birlikte, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için mağdurun uğradığı zararın aynen geri verme veya tazmin suretiyle giderilmesi şartı yerine getirilirken duyulan pişmanlığın mutlaka sözle ifade edilmesi zorunluluğu bulunmayıp davranışlar yoluyla da gösterilebileceği; yine sanığın en azından pişmanlığını ya da iade ve tazmine rıza gösterdiğini ortaya koyacak söz veya davranışlarda bulunması, karşı duruş sergilememesi koşuluyla, suç nedeniyle meydana gelen zararın, sanık adına, üçüncü kişilerce giderilmesi hâlinde de sanık hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması olayın özelliklerine göre mümkün olabilecektir.
    Maddenin uyuşmazlık konusunu ilgilendiren kısmen iade veya tazmin hâlinde etkin pişmanlığı düzenleyen TCK'nın 168. maddesinin dördüncü fıkrasının; “Kısmen geri verme veya tazmin hâlinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için ayrıca mağdurun rızası aranır.” şeklindeki açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere kanun koyucu, kısmen iade veya tazmin nedeniyle etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasında, mağdurun iradesini esas almak suretiyle, bu hükmün uygulanabilmesini mağdurun rızası şartına bağlamış, mağdurun kısmi iade ve tazmine rıza göstermemesi hâlinde ise, failin etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanamayacağını hüküm altına almıştır.
    Kısmi iadeden ne kastedildiğine ilişkin kanun maddesinde ve gerekçesinde bir açıklama bulunmamakla birlikte, etkin pişmanlık müessesinin bir amacının da mağdurun suçtan gördüğü zararın giderilmesi ve uğradığı haksızlığın meydana getirdiği sonuçların onarılması olduğu göz önüne alındığında, kısmi iadenin mağduru tatmin edecek miktarda ve mağdur açısından doğrudan sonuç doğurucu nitelikte olması, ayrıca bunun sonucu olarak da mağdura ilave külfet yüklememesi gerekmektedir.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Karalar Otomotiv isimli şirketin finans müdürü olarak çalışan sanık ...’un Unmax isimli şirkete kredili olarak üç tane araç satışı yaptığı, daha sonra bu şirketi arkadaşı olan sanık ...’ın devraldığı, bu sebeple şirketten tahsil etmesi gereken araçların bedelini tahsil etmediği gibi sanık ...’ın araçları kullanmasına da ses çıkarmayarak menfaat temin etmesini sağladığı, bu durumu öğrenen katılan ...’un sanık ... ile görüşerek yaptığı usulsüzlükleri bildiğini, kendisine para vermesini, vermediği taktirde bildiklerini şirket yetkililerine anlatacağını belirterek şantaj yapmaya başladığı ve susması karşılığında para talebinde bulunduğu, sanık ...’un da korkarak bir yıl içerisinde çeşitli defalarda yaklaşık 140.000 TL’yi çalıştığı şirketin kasasından alarak katılana verdiği, yaşadığı bu olaylardan bunalan sanık ...’un bu durumu sanık ...’a anlattığı, bu olaylara onun sebebiyet verdiğini ve kurtulması için de yardım etmesi gerektiğini bildirmesi üzere sanık ...'ın kabul ettiği, sanık ...’un ayrıca bu durumu oğlu sanık ... ve sanık ...’a da anlattığı, hep birlikte yaptıkları plan doğrultusunda sanık ...’un katılan ...’u arayıp buluştukları sırada diğer sanıkların da yanlarına gelip katılanı darpederek araca bindirip sanık ...’ın iş yerine götürerek bağladıkları, orada katılana suça konu 500.000 TL’lik senedi zorla imzalattıkları olayda; katılanın şikâyetçi olması üzerine sanık ...’un çalışmış olduğu Karalar Hyundai Servisine telefon açılarak sanık ...’un Asayiş Büro Amirliğine davet edildiğinin, konu kendisine aktarıldığında katılana 500.000 TL’lik senet imzalatıldığını kabul edip senedin evinde olduğunu söylediğinin, olaya karışan sanık ...’ın refakatinde de senedin görevlilere teslim edildiğinin olay tutanağından anlaşılması, tutanak tanıklarının da tutanağın içeriğinin doğru olduğuna yönelik beyanda bulunmaları, diğer sanıkların da senedin iadesine karşı çıktıklarına veya rızalarının bulunmadığına dair beyanda bulunmamaları, her ne kadar katılan, sanıkların ayrıca 640 TL’sini aldıklarını beyan etmiş ise de söz konusu paranın iddianameye konu yapılmadığı gibi hükme de esas alınmaması karşısında; sanıkların birlikte gerçekleştirdikleri yağma eyleminden dolayı duydukları pişmanlık neticesinde, suça konu senedin varlığının şüpheli olduğu bir durumda suça konu senedi teslim etmek suretiyle aynen iadeyi sağlamışlardır. Bu oluş ve kabul karşısında, sanıklar hakkında TCK’nın 168. maddesinde düzenlenmiş olan etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasında zorunluluk bulunmaktadır.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
    2- Sanıklar ... ve ... hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu yönünden haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığı;
    İnsanın dış dünyaya yansıyan davranışlarını esas alan ceza hukuku, onun davranışlarında iç dünyasının, o anki ruh hâlinin ve genel psikolojik özelliklerinin önemi bulunduğunu kabul ederek bu psikolojik durumlara belli bir hukuki değer vermektedir. Bu itibarla modern ceza hukuku sadece işlenen suçu değil, suçun işlenmesinde etkili olan nedenleri göz önünde bulundurarak cezalandırma yoluna gitmektedir (Devrim Aydın, Yeni Türk Ceza Kanunu'nda Haksız Tahrik, AÜHFD, 2004, C. 54, s.225).
    Haksız hareketin kişi üzerinde ve onun psikolojik aleminde bir tepki doğuracağını kabul eden modern ceza hukuku, failin bu durumunu değerlendirmekte, cezai sorumluluğunu azaltan bir sebep olarak görmektedir. Failin bu subjektif durumuna önem veren çeşitli ülkelerin ceza kanunlarında, failin cezasında belli oranlarda indirim yapılması esası kabul edilmiştir (M. Muhtar Çağlayan, Yargıtay İçtihatları Işığında Haksız Tahrik üzerine Bir İzah Denemesi, Adalet Dergisi, Ocak –Şubat, 1982, S.1, s.14.).
    Bu düşünceden hareketle TCK'nın 29. maddesinde de haksız tahrik;
    "Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir" şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak kabul edilmiştir.
    Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.
    Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için;
    a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,
    b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
    c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,
    d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sadır olmalıdır.
    01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda, 765 sayılı Kanun'da yer alan "ağır – hafif tahrik" ayırımına son verilerek; tahriki oluşturan eylem, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip, sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle, maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda cezasından indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
    Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlememesi önemlidir. Mağdur ya da ölenden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hâllerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.
    Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail, gerekse mağdurun karşılıklı haksız davranışlarda bulunması hâlinde, tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hâl almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.
    Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı hâlinde, fail ve mağdurun biri diğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmediği göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması hâlinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir.
    Evrensel bir ceza hukuku temel ilkesi olan "kuşkudan sanık yararlanır" prensibi uyarınca bir olayda ilk haksız hareketin sanıktan mı, yoksa maktul ya da mağdurdan mı kaynaklandığının her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delillerle kanıtlanamaması hâlinde, oluşan kuşku sanık lehine yorumlanarak sanığın TCK'nın 29. maddesindeki haksız tahrik hükmünden yararlandırılması gerektiği hususunda herhangi bir tereddüt bulunmadığı açık ise de bu kabulün dosya kapsamından anlaşılan olayın gerçekleşme biçimine, somut olayın özelliklerine ve hayatın olağan akışına uygun düşmesi zorunluluğu karşısında her olayın kendine özgü koşulları değerlendirilerek bir sonuca varılmalıdır.
    Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Birinci uyuşmazlık konusunda anlatıldığı şekilde gelişen olayda; katılan ...’un sanık ... ile görüşerek yaptığı usulsüzlükleri bildiğini, kendisine para vermesini, vermediği taktirde bildiklerini şirket yetkililerine anlatacağını belirterek sanık ...'a karşı şantaj yapmaya başladığı, sanık ...’un da korkarak bir yıl içerisinde çeşitli defalarda yaklaşık 140.000 TL’yi çalıştığı şirketin kasasından alarak katılana verdiği, bu olaylar nedeniyle katılan ...’un şantaj suçundan mahkûmiyetine karar verilerek söz konusu mahkûmiyet hükmünün Yargıtayca onanmak suretiyle kesinleştiği hususları göz önünde bulundurulduğunda, katılan ...'un bu davranışları, haksız bir fiil olarak değerlendirilmeli ve bu haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında sanıklar... ve...tarafından işlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluştuğu kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
    SONUÇ :
    Açıklanan nedenlerle,
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
    2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 15.06.2015 tarihli ve 11443-41401 sayılı ilamının, sanıklar hakkında nitelikli yağma ve ayrıca sanıklar ... ile ... hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına ilişkin kısmının KALDIRILMASINA,
    3- İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 09.07.2013 tarihli ve 356-367 sayılı,
    a- Sanıklar hakkında nitelikli yağma suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin, sanıklar hakkında TCK'nın 168/1. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
    b- Sanıklar ... ve ... ... hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin, sanıklar hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşulları oluştuğu hâlde haklarında haksız tahrik indirimi yapılmamış olması,
    İsabetsizliklerinden BOZULMASINA,
    4- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabul edilip, Özel Daire onama kararının kaldırılarak Yerel Mahkeme hükümlerinin bozulmasına karar verilmesi nedeniyle sanıklar hakkındaki nitelikli yağma suçuna yönelik cezaların ve ayrıca sanıklar ... ve ... hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna yönelik cezaların İNFAZLARININ DURDURULMASINA ve atılı suçlardan sanıkların cezaevine alınmış olmaları hâlinde TAHLİYELERİNE, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu olmadıkları takdirde derhal salıverilmeleri için YAZI YAZILMASINA,
    5- Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 13.01.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.






    Hemen Ara