Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/72 Esas 2022/25 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2020/72
Karar No: 2022/25
Karar Tarihi: 18.01.2022

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/72 Esas 2022/25 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2020/72 E.  ,  2022/25 K.

    "İçtihat Metni"


    Kararı Veren
    Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 20. Ceza Dairesi
    Mahkemesi : İSTANBUL 4. Çocuk
    Sayısı : 35-203

    Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda İstanbul 4. Çocuk Mahkemesince 12.07.2012 tarih ve 791-646 sayı ile sanık hakkında TCK'nın 191/2-3-4 ve 5. maddeleri uyarınca denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilmiş, söz konusu karar itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir.
    Denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmadığının bildirilmesi üzerine sanık hakkında yargılamaya devam eden İstanbul 4. Çocuk Mahkemesince 12.02.2014 tarih ve 701-23 sayı ile sanığın TCK'nın 191/1, 31/3, 62, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 4.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verilmiştir.
    Hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 20. Ceza Dairesince 18.01.2017 tarih ve 7638-507 sayı ile;
    "Sanık hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurma suçundan dolayı başka dava olup olmadığı, varsa sanığın bu suçu diğer davaya konu olan suç nedeniyle verilen tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işleyip işlemediği belirlendikten sonra;
    a) Sanık hakkında aynı suçtan açılmış başka dava yoksa veya sanık bu suçu daha önce işlediği suçtan dolayı verilen tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işlemiş değilse, bu suç nedeniyle tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanmamış olan sanık hakında, hükümden sonra 28.06.2014 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun'un 68. maddesi ile değiştirilen TCK'nın 191. maddesi ve aynı Kanun'un 85. maddesi ile 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 7. maddenin 2. fıkrası uyarınca, 191. madde hükümleri çerçevesinde 'hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına',
    b) Sanık bu suçu, daha önce işlediği suçtan dolayı yapılan kovuşturma aşamasında hükmolunan tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işlemiş ise, 6545 sayılı Kanun'un 68. maddesi ile değiştirilen TCK'nın 191. maddesinin 5. fıkrasında öngörülen 'Erteleme süresi zarfında kişinin kullanmak için tekrar uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması, dördüncü fıkra uyarınca ihlâl nedeni sayılır ve ayrı bir soruşturma ve kovuşturma konusu yapılmaz' hükmü uyarınca, ikinci suçtan açılan bu davanın kovuşturma şartının ortadan kalkması nedeniyle, CMK'nın 223. maddesinin 8. fıkrası uyarınca 'davanın düşmesine',
    Karar verilmesinde zorunluluk bulunması..." isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.
    Bozmaya uyan İstanbul 4. Çocuk Mahkemesince 21.11.2017 tarih ve 35-203 sayı ile; sanığın TCK’nın 191/1, 31/3, 62, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 4.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verilmiş, hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 20. Ceza Dairesince 11.11.2019 tarih ve 3738-6036 sayı ile;
    "...
    Hükümden önce, 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunla TCK'nın 191. maddesinde yapılan değişiklik nedeniyle, TCK'nın 191. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendinde yer alan, 'kişinin, erteleme süresi zarfında; kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi hâlinde, hakkında kamu davası açılır' hükmü gözetildiğinde dosya kapsamına göre; Bakırköy Denetimli Serbestlik Müdürlüğü'nün 07.11.2012 tarihli çağrı yazısının sanığa 07.12.2012 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen sanığın müdürlüğe başvurmadığının, Denetimli Serbestlik Müdürlüğü'nce dosyanın kapatılarak 23.01.2013 tarihinde Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildiğinin anlaşılması karşısında; sanığın kendisine yüklenen yükümlülüklere veya tedavinin gereklerine uygun davranmamakta 'ısrar' ettiğinin kabul edilebilmesi için önceki tebligat gereğince başvuruda bulunmadığı, bu tebligat üzerine öngörülen süre içinde de başvurmaması halinde yükümlülüklere ve tedavinin gereklerine uymamakta "ısrar etmiş sayılacağı" uyarısı ile yeniden tebligat yapılması, bu tebligata karşın başvuruda bulunmaması halinde sanığın yükümlülük ihlalinden söz edileceği, somut olayda hükümlünün Denetimli Serbestlik Müdürlüğünce çıkarılan çağrı yazısına karşın 10 gün içinde Müdürlüğe başvurmamasının tek başına ısrar olarak değerlendirilemeyeceği, ısrar şartının gerçekleşmediği gözetilmeden, yargılama sonucunda denetimli serbestlik tedbirinin devamına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulması..." isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 13.12.2019 tarih ve 8803 sayı ile;
    "...28.06.2014 tarihinden önce işlenen kullanmak için uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan verilen tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin infazı amacıyla usulüne uygun olarak tebliğ edilen çağrı davetiyesine rağmen, süresi içinde denetimli serbestlik şube müdürlüğüne başvurmayan sanık hakkında ikinci bir tebligat yapılmasına gerek olmadığı, bu hususun Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 02.05.2019 tarihli ve 172-373 sayılı kararı ile de hüküm altına alındığı, sanık hakkında suç tarihinden önce aynı suçtan dolayı açılmış başka bir dava nedeniyle verilip kesinleşmiş, herhangi bir tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin bulunmadığı, 28.06.2014 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 68. maddesi ile değiştirilen TCK’nın 191. maddesinin 5. fıkrasının sanık lehine uygulanma koşullarının bulunmadığı, denetimli serbestlik şube müdürlüğüne başvurması konusunda sanığa ikinci bir tebligatın yapılmasına ilişkin Özel Daire bozma kararının hukuka aykırı olduğu, bu bağlamda usul ve yasaya uygun olan Yerel Mahkeme mahkûmiyet hükmünün onanması gerektiği..." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 20. Ceza Dairesince 06.01.2020 tarih ve 7377-92 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 5237 sayılı TCK'nın 191. maddesinde 6545 sayılı Kanun'un 68. maddesi ile yapılan ve 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren değişiklikten önce verilip infazına başlanılan, tedavi ve denetimli serbestlik uygulanmasına ilişkin kararın infazı amacıyla yapılan çağrı yazısının tebliğine rağmen başvuruda bulunmayan sanığa, Denetimli Serbestlik Şube Müdürlüğünce bu hususta ikinci bir tebligat yapılmasına gerek olup olmadığının, bu bağlamda ısrar şartının aranmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    26.09.2011 tarihli olay tutanağına göre; Fatih İlçe Emniyet Müdürlüğü görevlilerince, 25.09.2011 tarihinde saat 23.30 sıralarında Hayriye Tüccarı Caddesi üzerinde gerçekleştirilen devriye görevi esnasında davranışlarından şüphelenilen sanık ...’ın durdurulduğu, görevlilerce sanığın sağ elinde bulunan bir maddeyi saklamaya çalıştığının fark edilmesi üzerine, şeffaf jelatine sarılı hâldeki maddenin sanıktan alındığı, yapılan incelemede söz konusu maddenin daralı ağırlığı yaklaşık 1,5 gram gelen suç konusu esrar olduğunun tespit edildiği, konu hakkında bilgilendirilen Cumhuriyet savcısının talimatı üzerine, sanık hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan işlem yapıldığı,
    İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarının 30.09.2011 tarihli raporuna göre; ele geçirilen 1 gram ağırlığındaki yeşil renkli toz maddenin esrar olduğu,
    13.06.1994 doğumlu olan ve suç tarihi itibarıyla 15-18 yaş grubunda bulunan sanık hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 24.10.2011 tarihli ve 1568-1390 sayılı iddianamesiyle; TCK'nın 191/1-2, 31/3, 54 ve 63. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
    İstanbul 4. Çocuk Mahkemesince 12.07.2012 tarih ve 791-646 sayı ile; sanık hakkında TCK'nın 191/2-3-4 ve 5. maddeleri uyarınca denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verildiği, söz konusu kararın itiraz edilmeksizin 04.10.2012 tarihinde kesinleştiği,
    Kesinleşen bu kararın infaz edilmesi amacıyla dosyanın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, 04.11.2012 tarihinde Bakırköy Denetimli Serbestlik Şube Müdürlüğüne gönderildiği, söz konusu kurum tarafından 2012/1695 sırasına kaydı yapılan dosyada sanığın bildirdiği adresine, 10 gün içerisinde şube müdürlüğüne müracaat etmesi gerektiği, haklı, geçerli ve gerektiğinde belgelendirilebilen bir mazereti olmaksızın gelmemesi durumunda kaydın kapatılarak dosyanın mahkemesine iade edileceği ve hakkındaki kamu davasına devam olunarak ceza verileceği ihtaratını içeren 07.11.2012 tarihli çağrı yazısının 18.12.2012 tarihinde tebliğ edildiği,
    Sanığın, çağrı yazısının tebliğine rağmen 10 günlük yasal süre içerisinde başvuruda bulunmaması üzerine Bakırköy Denetimli Serbestlik Şube Müdürlüğünce, 5402 sayılı Denetimli Serbestlik Hizmetleri Kanunu'nun 5. maddesinin ikinci fıkrası ile Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Yönetmeliği'nin 121. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca kaydının 23.01.2013 tarihinde kapatılmasına karar verildiği, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 19.11.2013 tarihli yazısı ile de denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin karara uymadığı anlaşılan sanık hakkında TCK'nın 191. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca yargılamaya devam edilmesinin talep edildiği,
    25.11.2013 tarihi itibarıyla yargılamaya tekrar başlayan İstanbul 4. Çocuk Mahkemesince 12.02.2014 tarih ve 701-23 sayı ile; sanığın kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan TCK'nın 191/1, 31/3, 62, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 4.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verildiği,
    Hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 20. Ceza Dairesince 18.01.2017 tarih ve 7638-507 sayı ile; 28.06.2014 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 68. maddesi ile değiştirilen TCK’nın 191. maddesinin sanık yönünden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği,
    Bozmaya uyan İstanbul 4. Çocuk Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 21.11.2017 tarih ve 35-203 sayı ile; sanığın kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan TCK'nın 191/1, 31/3, 62, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 4.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verildiği,
    Hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 20. Ceza Dairesince 11.11.2019 tarih ve 3738-6036 sayı ile; “...Sanığın kendisine yüklenen yükümlülüklere veya tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ‘ısrar’ ettiğinin kabul edilebilmesi için önceki tebligat gereğince başvuruda bulunmadığı, bu tebligat üzerine öngörülen süre içinde de başvurmaması halinde yükümlülüklere ve tedavinin gereklerine uymamakta ‘ısrar etmiş sayılacağı’ uyarısı ile yeniden tebligat yapılması, bu tebligata karşın başvuruda bulunmaması halinde sanığın yükümlülük ihlalinden söz edileceği, somut olayda hükümlünün Denetimli Serbestlik Müdürlüğünce çıkarılan çağrı yazısına karşın 10 gün içinde Müdürlüğe başvurmamasının tek başına ısrar olarak değerlendirilemeyeceği gözetilmeden, yargılama sonucunda denetimli serbestlik tedbirinin devamına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulması...” isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği, söz konusu bu karara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, sanığın çağrıya uymaması ile ihlâl şartının oluştuğu, ikinci bir ihtaratta bulunulmasına gerek olmadığı ve Yerel Mahkeme hükmünün onanması gerektiği düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurulduğu,
    Anlaşılmıştır.
    Sanık aşamalarda; suç konusu esrarı kullanmak amacıyla açık kimlik bilgilerini bilmediği bir şahıstan satın aldığını, daha önce hiç uyuşturucu madde kullanmadığını,olay günü denemek amacıyla ilk defa esrar satın aldığını, görevlilerce durdurulduğunda uyuşturucu maddeyi cebinden çıkarıp görevlilere verdiğini, Denetimli Serbestlik Müdürlüğünce çağrı kâğıdının gönderildiği tarihte köyde bulunduğu için ilgili kuruma zamanında gidemediğini, bozma ilamına uyulmasını talep ettiğini savunmuştur.
    5237 sayılı TCK'nın “Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak” başlıklı 191. maddesinin suç tarihindeki hâli;
    “(1) Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (2) Bu suçtan dolayı açılan davada mahkeme, birinci fıkraya göre hüküm vermeden önce uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine; kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, denetimli serbestlik tedbirine karar verebilir. Bu karar, durma kararının hukuki sonuçlarını doğurur.
    (3) Hakkında tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilen kişi, belirlenen kurumda uygulanan tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmakla yükümlüdür. Hakkında denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kişiye rehberlik edecek bir uzman görevlendirilir. Bu uzman, güvenlik tedbirinin uygulama süresince, kişiyi uyuşturucu veya uyarıcı maddenin kullanılmasının etki ve sonuçları hakkında bilgilendirir, kişiye sorumluluk bilincinin gelişmesine yönelik olarak öğütte bulunur ve yol gösterir; kişinin gelişimi ve davranışları hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hâkime verir.
    (4) Tedavi süresince devam eden denetimli serbestlik tedbirine, tedavinin sona erdiği tarihten itibaren bir yıl süreyle devam olunur. Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanma süresinin uzatılmasına karar verilebilir. Ancak, bu durumda süre üç yıldan fazla olamaz.
    (5) Tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranan kişi hakkında açılmış olan davanın düşmesine karar verilir. Aksi takdirde, davaya devam olunarak hüküm verilir.
    (6) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi, hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı cezaya hükmedildikten sonra da iki ilâ dördüncü fıkralar hükümlerine göre tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulabilir. Bu durumda, hükmolunan cezanın infazı ertelenir. Ancak, bunun için kişi hakkında bu suç nedeniyle önceden tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilmemiş olması gerekir.
    (7) Kişinin mahkûm olduğu ceza, tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranması halinde, infaz edilmiş sayılır; aksi takdirde, derhal infaz edilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
    Diğer taraftan TCK'nın 66. maddesinde, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde beş yıldan fazla olmamak üzere hapis ya da adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin sekiz yıl olacağı hüküm altına alınmış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, bu sürenin yarısının; on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle kamu davasının düşeceği belirtilmiştir.
    Dava zamanaşımı kural olarak tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği günden, teşebbüs hâlinde kalan suçlarda son hareketin yapıldığı günden, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günden, çocuklara karşı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından işlenen suçlarda çocuğun on sekiz yaşını bitirdiği günden itibaren işlemeye başlayacaktır. Suçun işlendiği gün zamanaşımı süresinin birinci günüdür. Zira suçun işlendiği gün dahi kamu davasının açılması mümkündür. Bu nedenle dava zamanaşımının da dava açmak hakkı mevcut olduğu andan itibaren başlaması tabiidir. Kanun koyucu bazı hâllerde dava zamanaşımının süresinin başlangıcını özel olarak belirlemek gereğini hissetmiştir. Örneğin, iftira suçunda mağdurun fiili işlemediğinin sabit olduğu, evlenme yasaklarına aykırılık suçlarında ise evlenmenin iptali kararının kesinleştiği tarihten itibaren dava zamanaşımının işlemeye başlayacağı kabul edilmiştir (TCK m. 267/8 ve 230/4.).
    Dava zamanaşımı suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri de göz önünde bulundurularak kanunda öngörülen soyut cezası ve şüpheli veya sanığın yaşına göre belirlenen sürenin son günün hitamı ile gerçekleşecektir. Zamanaşımı süresinin son günü zamanaşımı süresine dâhildir.
    Dava zamanaşımı süresinin kesintisiz bir şekilde işleyip tamamlanması mümkün ise de sürenin işlemesi sırasında bir takım engellerle karşılaşılması da söz konusu olabilir. Bu engeller zamanaşımının durması ve kesilmesi hâlleridir.
    Dava zamanaşımının durması, kanunda açıkça sayılan bazı hâllerde soruşturma veya kamu davasının yürütülememesinden dolayı, bu hâlin ortaya çıkmasından, kalkması anına kadar geçen sürede zamanaşımının işlememesini ifade etmektedir. Zamanaşımını durduran nedenlerin varlığı hâlinde, zamanaşımı süresi en son kesen işlemden itibaren, durdurucu nedenin ortaya çıktığı ana kadar işleyecek, bu engelin kalkmasıyla duran zamanaşımı süresi kaldığı yerden işlemeye başlayacaktır. Zamanaşımı süresinin hesaplanmasında ise önceden işleyen süre ile sonradan işleyen süreler birbirine eklenmek suretiyle zamanaşımı süresi belirlenecektir. Dava zamanaşımının durmasının kabul edilmesinin nedeni, suçun soruşturma veya kovuşturma makamlarınca takip ediliyor olmasına rağmen kanunda sayılan bazı engel nedenlerden dolayı soruşturma veya kovuşturmanın yürütülmesinin mümkün olmamasına dayanmaktadır (Faruk Erem, Ahmet Danışman, Mehmet Emin Artuk, Ümanist Doktrin Açısından Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1997, s. 1013.). Durma kabul edilmezse ortaya çıkan engel hâl nedeniyle işin uzaması sonucu davanın zamanaşımına uğraması söz konusu olabilecektir. Ancak davanın devam etmesini önleyebilecek her türlü engel dava zamanaşımının durdurmasını haklı göstermeyeceğinden, kanun açıkça bu sonuç ve etkiyi doğurabilecek hâlleri sınırlı bir şekilde saymıştır. Bu kapsamda 765 sayılı TCK'nın 107. maddesinde; "Hukuku âmme dâvasının ikamesi mezuniyet veya karar alınmasına yahut diğer bir mercide halli lâzım gelen bir meselenin neticesine bağlı bulunduğu takdirde mezuniyet ve kararın alınmasına yahut meselenin halline kadar müruruzaman durur.", 5237 sayılı TCK'nın 66/1. maddesinde ise "Soruşturma ve kovuşturma yapılmasının, izin veya karar alınması veya diğer bir mercide çözülmesi gereken bir meselenin sonucuna bağlı bulunduğu hâllerde; izin veya kararın alınmasına veya meselenin çözümüne veya kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı durur." hükümlerine yer verilmiştir. Her iki düzenleme arasındaki fark 5237 sayılı TCK'da, 765 sayılı TCK'daki "hukuku âmme dâvasının ikamesi" ibaresi yerine "soruşturma ve kovuşturma yapılması" ibaresinin tercih edilmesi ve yeni bir durma nedeni ihdas edilerek kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı duracağının kabul edilmesidir. Dava zamanaşımını durduran sebepler anılan maddelerde sayılanlarla sınırlı olmayıp Ceza Muhakemesi Kanunu’nda ve özel ceza kanunları ile ceza içeren kanunlarda bu konuda hükümler mevcuttur.
    Dava zamanaşımının kesilmesi ise kanunda açıkça sayılan bazı hukuki fiillerden dolayı, o ana kadar işlemiş olan dava zamanaşımı süresinin işlememiş sayılmasını ve dava zamanaşımı süresinin yeni baştan işlemeye başlamasını ifade etmektedir. Suçun doğurduğu içtimai sarsıntı devam ettiği müddetçe suçlunun cezalandırılmasında kamu faydası olduğu esasından, dava canlı ve harekette iken zamanaşımı olmayacağı, davanın canlı ve hareketli olduğunu gösteren hadiselerin zamanaşımını keseceği sonucu çıkarılmıştır (Nurullah Kunter, Ceza Hukukunda Zamanaşımı, Yayımlanmamış Doçentlik Tezi, s. 92.). Durma sebepleri gibi kesme sebeplerinin de kanunda açıkça gösterilmesi gerekir. 765 sayılı TCK’da dava zamanaşımını kesen nedenler bakımından, dava zamanaşımı süresi bir yıldan az ve fazla olan suçlar olmak üzere ikili bir ayrıma gidilmiş ve bu suçlar için birbirlerinden farklı kesme nedenleri belirlenmiş, birinci gruba giren suçlarda her türlü usuli muamelenin dava zamanaşımını keseceği kabul edilmiş iken ikinci gruba giren suçlarda kesme nedenleri tek tek ve sınırlı sayıda gösterilmiştir. 5237 sayılı TCK'da ise bu şekilde bir ayrıma gidilmeksizin bütün suçlar bakımından kesme nedenleri ortak olarak düzenlenmiştir. 765 sayılı TCK'nın 104. maddesinde dava zamanaşımının; mahkûmiyet hükmü, yakalama, tevkif, celb veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda sanığın sorguya çekilmesi, sanık hakkında son tahkikatın açılmasına dair karar veya Cumhuriyet savcısı tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesileceği öngörülmüş, 5237 sayılı TCK'nın 67/2. maddesinde ise yakalama, celb, ihzar müzekkereleri ve sanık hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karara yer verilmeyerek daha dar kapsamlı biçimde ve kesme nedenlerinin sirayeti konusunda nesnel sistem esas alınarak bir suçla ilgili olarak şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi, şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi, iddianame düzenlenmesi, sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi hâlinde dava zamanaşımının kesileceği kabul edilmiştir. Aynı maddenin üçüncü fıkrası gereğince kesen bir nedenin bulunması hâlinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak, dava zamanaşımını kesen birden fazla nedenin bulunması hâlinde ise son kesme nedeninin gerçekleştiği tarih esas alınacak, dördüncü fıkrası uyarınca da kesilme hâlinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
    Anayasa’nın 38. maddesinde dava zamanaşımının kanunilik ilkesi kapsamında olduğu benimsenmiş olup dava zamanaşımını durduran veya kesen nedenlerin kanunda açıkça gösterilmesi gerekir, bu nedenlerin yorum veya kıyas yoluyla genişletilmesi mümkün değildir.
    Öte yandan Ceza Genel Kurulunun süreklilik gösteren birçok kararında açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hâllerden biri olan zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi hâlinde, mahkeme ya da Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
    Bu açıklamalar ışığında ön sorun konusu değerlendirildiğinde;
    Sanığa atılı kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunun yaptırımı, TCK'nın 191. maddesinin birinci fıkrasının suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan metnine göre, bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası olarak öngörülmüştür. Diğer yandan, anılan maddenin suç tarihinde yürürlükte bulunan ikinci fıkrasında; tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin kararların, durma kararının hukuki sonuçlarını doğuracağı hüküm altına alınmıştır. TCK'nın 66. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi gereğince bu suçun asli dava zamanaşımı süresi sekiz yıl, 67. maddenin dördüncü fıkrası dikkate alındığında kesintili dava zamanaşımı süresi ise on iki yıldır. Sanığın suç tarihi itibarıyla on beş yaşını bitirmiş, ancak on sekiz yaşını tamamlamamış olduğu gözönünde bulundurulduğunda, TCK'nın 66. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca asli dava zamanaşımı süresi 5 yıl 4 ay, kesintili dava zamanaşımı süresi ise 7 yıl 12 aydır. Daha ağır başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 25.09.2011 tarihinde gerçekleştirilen eylemle ilgili olarak 5237 sayılı TCK'nın 66. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde, 66. maddesinin ikinci fıkrasında ve 67. maddesinin dördüncü fıkrasında öngörülen 7 yıl 12 aylık kesintili dava zamanaşımının, denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin kararının kesinleştiği 04.10.2012 tarihi itibarıyla durduğu, usulüne uygun tebliğe rağmen 10 günlük yasal süre içerisinde Bakırköy Denetimli Serbestlik Şube Müdürlüğü’ne başvurmayarak, denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin kararının gereklerine uymayan sanık hakkında TCK'nın 191. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca yargılamaya tekrar başlandığı 25.11.2013 tarihinde zamanaşımının yeniden işlemeye başladığı, bu hâliyle zamanaşımının 04.10.2012 ile 25.11.2013 tarihleri arasında 1 yıl 1 ay 21 gün süreyle durduğu, sanığın sorgusunun yapıldığı 12.07.2012 ile sanık hakkında mahkûmiyet kararlarının verildiği 12.02.2014 ve 21.11.2017 tarihlerinde ise kesildiği gözetildiğinde, 7 yıl 12 aylık kesintili zamanaşımı süresinin durma süreleri de eklendiğinde, Ceza Genel Kurulu inceleme tarihinden önce 16.11.2020 tarihinde dolduğu anlaşılmaktadır.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulü ile Özel Daire kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkemenin mahkûmiyet hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle bozulmasına, ancak yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK’nın, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince uygulanması gereken 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının TCK'nın 66/1-e, 66/2 ve CMK'nın 223/8. maddeleri uyarınca zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,
    2- Yargıtay (Kapatılan) 20. Ceza Dairesinin 11.11.2019 tarihli ve 3738-6036 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
    3- İstanbul 4. Çocuk Mahkemesinin 21.11.2017 tarihli ve 35-203 sayılı mahkûmiyet hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle BOZULMASINA,
    Ancak, yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda 1412 sayılı CMUK'nın, 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün olduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının TCK'nın 66/1-e, 66/2 ve CMK'nın 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
    4- Dosyanın mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 18.01.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.




    Hemen Ara