Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/532 Esas 2022/46 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2019/532
Karar No: 2022/46
Karar Tarihi: 25.01.2022

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/532 Esas 2022/46 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2019/532 E.  ,  2022/46 K.

    "İçtihat Metni"

    Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu
    Mahkemesi :Ceza Dairesi

    Temyiz Edenler : Sanık ve müdafileri, Yargıtay Cumhuriyet savcısı
    Silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan sanık hakkında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 28.05.2019 tarih ve 60-85 sayı ile; sanığın TCK'nın 314/2, 3713 sayılı Kanun'un 5/1, TCK'nın 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 11 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba karar verilmiştir.
    Hükmün sanık ve müdafileri ile Yargıtay Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "bozma" istemli 09.10.2019 tarihli ve 97366 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
    Sanık ve müdafilerinin duruşmalı inceleme istemlerinin, İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılan yargılama esnasında silahların eşitliği ile çelişmeli yargılama ilkeleri doğrultusunda savunmaya yeterli imkân sağlanıp bu hakkın etkin şekilde kullandırılmış olması, temyiz denetiminde herhangi bir sınırlamaya tabi olmayacak şekilde yazılı savunma imkânının kullanılabilme olanağının bulunması karşısında savunma hakkının kısıtlanması söz konusu olmadığından 01.02.2018 tarihli ve 7079 sayılı Kanun'un 94. maddesi ile değişik CMK'nın 299/1. maddesi uyarınca takdiren reddine oy birliğiyle karar verilmiştir.
    Ceza Genel Kurulunca, sanık hakkında silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan cezalandırılma istemiyle açılan davada, İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesinde yapılan yargılama sonunda, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün hukuki yönüne ilişkin temyiz incelemesi yapılacaktır.
    I) TEMYİZ EDENLERİN SIFATI, BAŞVURULARIN SÜRESİ VE TEMYİZ NEDENLERİNE GÖRE YAPILAN İNCELEMEDE:
    A) Uygulanacak Temyiz Hükümleri:
    07.10.2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete'de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmekle birlikte 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK'nın, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
    Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 7 nolu protokolün "Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı" başlıklı 2. maddesinin "Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkum edilen her kişi, mahkumiyet ya da ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceletme hakkını haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanılabilme gerekçeleri de dahil olmak üzere, yasayla düzenlenir. 2. Bu hakkın kullanılması, yasada düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatini müteakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkumiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir." hükmü doğrultusunda, bazı kamu görevlilerin özel yetki kuralları uyarınca Yargıtayda veya Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanmaları hâlinde istisna getirebilme olanağına rağmen iç hukukumuzda, ilk derece olarak Yargıtayda yargılanacak kişiler bakımından verilen hükümlerin temyiz edilebileceği öngörülerek, iki dereceli sistem benimsenmiştir.
    B) Temyiz Süresi ve Neden Bildirme Yükümlülüğü:
    Hüküm fıkrasında, verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağı bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresinin, mercisi ve şekillerinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilerek hazır bulunan sanığa ve müdafisine bildirilmesi gerekmektedir.
    Temyiz istemi, tutuklu bulunan sanıklar hakkında CMK'nın 263. madde hükmü saklı kalmak üzere, hükmün açıklanmasından itibaren eğer temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılmasının gerekliliği, temyiz sebebinin ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabileceği gözetilerek, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorunda olduğu, başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilmesi gerekliliğine uyularak usulüne uygun başvuru yapıldığı anlaşılmakla işin esasına geçilmiştir.
    C) Temyiz Nedenleri ve İncelemenin Kapsamı:
    İstinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK'dan farklı şekilde resen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür. Gerekçeli temyiz dilekçesi, (ek dilekçe, temyiz layihası) temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek temyiz dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir.
    Bir muhakemede, çözümü amaçlanan iki temel sorun vardır. Bunlar, maddi sorun ve hukuki sorundur. Maddi sorun, "olgusal dünya"ya; hukuki sorun, "normatif dünya"ya aittir. Mahkemede önce maddi sorun, sonra hukuki sorun çözülür. Maddi sorunun çözümü geçmişte yaşanmış bir olayın temsili, nasıl gerçekleştiğinin tespitidir. Bu çözüm de sadece hukukun izin verdiği yöntemlerle gerçekleşecektir. Maddi olayın gerçeğe uygun temsil edilebilmesi öncelikle, eksiksiz soruşturma yapılması ve toplanan tüm delil araçlarının doğru değerlendirilmesine bağlıdır. Hâkim; delil araçlarını, akıl yürütmek ve bu arada tecrübe kurallarına başvurmak suretiyle, vicdanına göre değerlendirecektir. Yine akıl yürüterek boşlukları dolduracaktır. Dolayısıyla vicdani kanaate sezgilerle değil akıl yoluyla ulaşılacaktır.
    Temyiz denetiminde, maddi olayın tespitinde ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin, sözlülük, doğrudan doğruyalık ve yüzyüzelik ilkeleri uyarınca elde edilen delilleri vicdani kanaatleri ile serbestçe takdir ederken, delillerle varılan sonucun hukuk kurallarına, akla, mantığa, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel görüşlere uygun olup olmadığının tespiti bakımından somut dosya üzerinden görüşülüp incelenebileceği gibi maddi sorunla ilgili vaka değerlendirmelerindeki hukuka aykırılıkları da gerekçe üzerinden denetlenebilecektir.
    Temyiz dilekçesinde bir temyiz nedeni var olmasına rağmen muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak gösterilmemesi ya da gösterilmekle birlikte hükme etki edecek nitelikte olmadığının anlaşılması durumunda usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesi kapsamındaki hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılacak, inceleme sırasında tespit edilen ancak hükmü etkilemeyen muhakeme hukukuna aykırılıklar Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılmayarak kararda bu aykırılıklara işaret edilmekle yetinilecektir.
    Temyiz nedeninin, maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması hâlinde ise maddi hukuka aykırılık nedeniyle hükmün temyiz edilmesi yeterli olup cezai yaptırımların kişiler üzerindeki telafisi mümkün olmayan ağır sonuçları da gözetilerek somut olayda adaleti gerçekleştirme ve doğru bir hüküm oluşturma ile yükümlü olan Yargıtayca dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar tespit edilip temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılması gerekecektir.
    CMK'nın 289. maddesinde yazılı olan "Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır" kuralı, hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda, mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetileceği şeklinde anlaşılamaz. Bu noktada dilekçe yalnızca bir veya birden fazla nispî temyiz nedeni içeriyorsa, bu nedenler kabul edilmese dahi 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde yer alan mutlak hukuka aykırılık hâllerinden birine dayanarak hükmün bozulması mümkündür.
    D) Temyiz istemlerinin süresinde ve geçerli olup olmadığının değerlendirilmesi ve süresi içinde verdikleri temyiz dilekçelerinde gerekçeli kararın tebliğini talep eden sanık ve müdafisine, 5271 sayılı CMK'nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin gerekçeli kararın tebliğinden itibaren (7) gün içerisinde verilmesi gerektiğinin bildirilmesinin zorunlu olup olmadığının değerlendirilmesi:
    a) Özel Dairece ilk derece mahkemesi sıfatıyla gerçekleştirilen yargılama sonucunda 28.05.2019 tarihinde yapılan oturumda hüküm özünün, hazır bulunan sanık ve müdafisine, karara karşı başvurulacak kanun yolu, süresi, mercisi ve şekilleri de belirtilmek suretiyle açıkça okunup usulen anlatıldığı,
    Mahkumiyet hükmüne yönelik olarak sanığın 30.05.2019, sanık müdafilerinin 29.05.2019 ve 03.06.2019, Yargıtay Cumhuriyet savcısının ise 31.05.2019 tarihli ve süresi içerisinde sundukları dilekçelerle temyiz kanun yoluna başvurdukları,
    b) Temyiz dilekçeleri içeriklerinden; sanığın beraat etmesi gerekirken haksız ve ağır ceza aldığı nedenine dayanmak, sanık müdafilerinin nedenlerini ayrıntılı şekilde bildirmek ve Yargıtay Cumhuriyet savcısının ise hükmün oluşa ve yasaya aykırı olduğunu belirtmek suretiyle gerekçeli kararın kendilerine tebliğ edilmesini talep ettikleri,
    c) Gerekçeli kararın sanığa 10.07.2019, sanık müdafisi Av. ...'a 15.07.2019 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edildiği,
    Sanığın 22.07.2019 tarihinde süresinden sonra, sanık müdafisi Av. ...'ın 19.07.2019 tarihinde ve süresi içinde ek temyiz dilekçelerini sundukları, sanık müdafisi Av. ... tarafından ek temyiz dilekçesi verilmediği, Yargıtay Cumhuriyet savcısının gerekçeli kararın UYAP'ta 08.07.2019'da onaylanmasını takiben ek temyiz dilekçesini 10.07.2019 tarihinde süresi içinde sunduğu,
    Anlaşılmaktadır.
    Söz konusu ön sorun, Ceza Genel Kurulunun 17.03.2021 tarihli ve 495-116 sayılı kararında yer verilen açıklamalar nazara alınarak değerlendirildiğinde;
    Süresi içinde vermiş olduğu dilekçeyle sebep göstermeksizin hükmü temyiz eden tarafın, kararın kendisine tebliğinden itibaren 7 gün içinde sunacağı dilekçeyle sebep bildirmesi gerekmektedir. Bu sürenin "hak düşürücü" veya "düzenleyici" nitelikte olduğu uygulamada ve doktrinde tartışmalıdır. Hukuki bir konuda kesin çizgilerle ayrışmış bir tartışma varsa ve yargı organları aynı konuda farklı sonuçlara varıyorlarsa taraflar açısından yasanın öngörülebilirliği ilkesinde sorun olduğu sonucuna ulaşılabilecektir. Nitekim 1412 sayılı CMUK'nın yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay tarafından sebep içermeyen temyiz taleplerinin incelenmesine ilişkin yerleşik uygulama, sistemde değişiklik yapan ve istinaf mahkemelerini faaliyete geçiren 5271 sayılı CMK'nın uygulandığı ilk dönemlerde yanılgı hâli olarak makul görülebilecektir.
    Hukuk devleti olmanın sorumluluğu bağlamında verilen kararlar ile kurulan hükümlere karşı yasa yolları, şekli, süreleri ve sonuçlarının ilgililere açıkça bildirilmemesi veya eksik bildirilmesi hâlinde, yasal sürelerin tebligat tarihinden itibaren değil ancak öğrenme tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı, öğrenme tarihi kesin olarak belirlenebilen hâller dışında taraf beyanının esas alınması gerekliliğinden hareketle, usulüne uygun sebep içeren dilekçe var ise bu kapsamda temyiz incelemesinin yapılması, aksi hâlde ilgiliye yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda yapılacak meşruhatlı tebligatla 7 günlük süre içinde yasal düzenlemeye uygun sebep bildirmemesi hâlinde sebep yokluğundan dolayı temyiz talebinin reddedileceği ihtar edilmeli, sonucuna göre esasa ilişkin temyiz incelemesi yapılıp yapılmayacağına karar verilmelidir.
    Bu açıklamalara göre, bahsi geçen ihtaratın yapılmamış olduğu belirlenmekle sanığın temyiz nedenlerini sunduğu 22.07.2019 tarihli dilekçesinin süresinde olduğunun kabul edilmesi ve temyiz incelemesinin anılan bu dilekçeye hasren yapılması gerekmiştir.
    E) Heyetin Oluşumu ile İlgili İtirazlar:
    Özel Dairece yapılan yargılama sırasında bazı oturumlarda heyetteki en kıdemli üye yerine kıdemsiz üyenin heyet başkanlığı yapmasının usul ve yasaya uygun olup olmadığının değerlendirilmesi;
    İncelenen dosya kapsamından;
    İlk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılan yargılamadaki 16.04.2019 ve son celsenin yapıldığı 28.05.2019 tarihli duruşmaların ... sicil numaralı ...başkanlığındaki heyet tarafından gerçekleştirildiği ve bu heyette üye olarak görev yapan ... ...'un Yargıtay üyeliğine seçilme tarihi itibarıyla heyet başkanından daha kıdemli olduğu,
    Görülmüştür.
    Ceza Genel Kurulunun 17.03.2021 tarihli ve 495-116 sayılı kararında bu hususa ilişkin olarak yer verilen açıklamalar ışığında ön sorun konusu değerlendirildiğinde;
    Suç tarihindeki görev ve statüleri gereğince ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtayın 9. Ceza Dairesinde yargılanmaları gereken sanıkların, Dairenin iş yoğunluğu gözetilerek davaların makul sürede sonuçlandırılabilmesi için birden çok heyet oluşabilecek sayıda Yargıtay üyesinin görevlendirildiği, daire başkanının oluşan heyetlerin hepsine başkan olarak katılmasına fiili olarak imkân bulunmadığından Yargıtay Kanunu'nun 40. maddesindeki düzenleyici hüküm doğrultusunda kıdemli üyenin heyete başkanlık yapması-uygulaması yerine daire başkanı tarafından görevlendirilen üye oluşturulan heyete başkanlık görevini ifa etmiştir. Bu durumda yapılan ve yukarıda açıklanan düzenleyici işlemlere ilişkin mevzuata aykırılığın, yapılan işlemleri yoklukla batıl hâle getirecek durumlardan olmaması, heyet başkanının duruşmaları idaresinde usule aykırılıklar nedeniyle hakkaniyete uygun olmayan yargılama yapıldığının taraflarca ileri sürülmemesi, esası etkileyen kararların duruşma heyeti tarafından oy birliğiyle alınmış olması, ara kararlar veya hüküm kurulurken yapılan oylama sırasının belli bir Yargıtay üyeliği deneyimine sahip üyeleri etki altında bıraktığına dair görüşün dayanaktan yoksun olup buna ilişkin somut olguların ortaya konulmaması karşısında CMK'nın 289. maddesi kapsamında mahkeme heyetinin oluşumunda hukuka aykırılıktan söz edilemeyecektir.
    Bazı oturumlarda heyet başkanlığını kıdemsiz üyenin yapmış olması kararın esasını etkileyecek biçimde hukuka aykırılık olarak görülmediğinden ve sanığın adil ve hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğinin kabulüne olanak bulunmadığından, hükmün bu nedenle bozulmasının makul sürede yargılanma hakkı bakımından engel oluşturacağı gözetildiğinde yasanın düzenleyici nitelikteki kuralına aykırı uygulamanın hükmün esasını etkileyecek nitelikte olmadığından bozma kararı verilmemiştir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri ... ve ...; "Özel Dairece yapılan yargılama sırasında heyetteki en kıdemli üye yerine kıdemsiz üyenin heyet başkanlığı yapmasının usul ve yasaya aykırı olduğu"
    Şeklindeki düşünceyle karşı oy kullanmışlardır.
    II) İDDİA:
    ''30948 sicil numarası ile Hanak/Ardahan Hakimliği, İskilip/Çorum Hakimliği, Batman Hakimliği, Mardin Hakimliği, Bakırköy Hakimliği, Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2. Daire Başkanlığı, Bakırköy Hakimliği görevlerinde bulunduğu, (Ek 7/301-306)
    Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu’nun, 16.07.2016 tarih ve 2016/345 sayılı kararı ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı bulunduğu değerlendirilerek hakkındaki soruşturmanın sonuçlanmasına kadar görevden uzaklaştırılmasına karar verildiği, (Ek 7/278-283)
    Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu’nun 24.08.2016 tarih ve 2016/426 sayılı kararı ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı bulunduğu değerlendirilerek meslekten çıkarılmasına karar verildiği tespit edilmiştir. (Ek 7/213-275)
    Şüpheli Savunması:
    Bakırköy Cumhuriyet Savcılığında alınan ifadesinde: "Ben uzun zamandan bu yana ... ve... numaralı telefon hattını kullanmaktayım. Ayrıca benim adıma kayıtlı olmasına rağmen oğlum ... tarafından kullanılan ... numaralı hatta bulunmaktadır.... numaralı hatta benim adımadır ancak kardeşim... tarafından kullanılmaktadır. ... numaralı hattı ise bilgisayarımdan internet kullanmak üzere aldığım VIN hattıdır. Ben by-lock uygulamasını veya terör örgütü üyelerinin kendi aralarındaki iletişimlerinde kullanmış oldukları diğer uygulama veya programları kullanmış değilim.
    Ben by-lock programını hiç bir şekilde telefonuma indirmedim kullanmadım. Birileri benim IMEI numaramı kopyalamak suretiyle kendi telefonuna indirdiği halde benim telefonumda da indirilmiş olarak görünmesine sebebiyet vermiş olabilir. Veya FETÖ terör örgütünün beni bir kumpasın içerisine çekmek amacıyla benim bilgim dışında benim telefonuma indirmiş olabilirler. Ben kurulda çalışırken telefonumu masamda çantamda bırakarak başka odalara da geçmiş olabilirim. Haftada üç kez toplantı salonuna giderken telefonumu odamda bırakıyordum. Benim yokluğumda bilgim dışında telefonuma bu uygulama indirilmiş olabilir.
    Benim FETÖ-PDY terör örgütü ile bilerek bir ilişkim olmamıştır. Ancak çok sayıda meslektaşımız darbe teşebbüsü olayından sonra bu suçlardan dolayı tutuklanmışlardır. Bu kişiler ile mesleki ilişkiler içerisinde bir araya gelip çalışmış olabiliriz. Bunlarla ilişkim mesleki ilişki çerçevesindedir. Benim bu suçlama ile tutuklanan kişiler ile olan ilişkilerim terör örgütü kapsamında değildir. Ben bunların toplantılarına veya herhangi bir sohbetine katılmış değilim.
    Ben kendine öz güveni fazla olan bir kimseyim. Salya sümük ağlayarak vaaz veren ilk okul mezunu bir kimsenin sözlerine itibar edecek bir kişi değilim. Ben Kuran-ı Kerim'in Türkçe mealini okuyan bir kimseyim. Allah bana akıl fikir vermiş kendi doğrularımı okuyarak bulabilirim.
    Ben sosyal demokrat görüşlü bir aileden gelen bir kişiyim. Dünya görüşü olarak başlangıçta bende sosyal demokrat düşünen biriydim. Ancak sonradan muhafazakar düşüncelere sahip oldum. Halende bana sorulduğunda dünya görüşü olarak Müslüman ve liberal görüşlü olduğumu söyleye bilirim28 Şubat sürecinde muhafazakar insanlara baskılar arttığından benim bir kısım dini kitaplarımı ...'daki annemin evine götürüp bodruma bıraktığım doğrudur. Ancak bu kitaplar arasında Fetullah Gülen'in kitapları bulunmamaktadır. Benim götürdüğüm kitaplar Ali Şeriyati, Mevdudi, Ramazan El Gutni ve Türkçe Kuran-ı Kerim mealleri, Elmalı Hamdi Yazır meallerine ilişkindir. Kardeşim dini litaratüre uzak olduğu için kitapların ayrıntısını bilemeyebilir. Ayrıca bahsedilen bu olay 1996-1997 yıllarına ait 20 yıl önceki bir olaydır.
    Kardeşim bu ifadeyi verirken tutuklu olduğu için muhtemelen baskı altında kalarak kendisini tahliye etmeye yönelik olarak beyanlarda bulunmuştur. Böyle bir şey yaşanmamıştır. Annem 2010 yılı Ocak ayında vefat etmiştir. Ben Fetullah Gülen'den hediye almadım. Benim hayatımda hiç bir zaman Fetullah Gülen ile bir ilgim ve alakam olmadı. Kendisinden yada örgüt üyelerinden hediye kabul etmedim. Ben gezmeyi seven bir kimseyim. Hafta sonları trekking gezilerine gittiğim için görüşememiş olabiliriz. Kendisi tutukluluk şartları nedeni ile bu şekilde ifade vermiş olabilir.
    Ben 2010 seçimlerinde hangi şartlarda aday olduğumu 19/07/2016 tarihli savunmamda ayrıntılı olarak anlatmıştım. Ancak benim dışımdaki diğer adayların nasıl belirlendiğini bilmiyorum. Adayları belirleme işini o dönemde kimin yaptığını tam olarak bilemiyorum. Ancak bana o dönemde ... ve ... ulaşmışlardı. Diğer adaylara da teklifi onlar götürmüş olabilir. Hatta ben adayların bir çoğunu önceden tanımıyordum. Hatta ... ile seçim yapıldıktan sonra yemin töreninde tanıştım.
    Genelde bakanlığa ziyaretlere ... ile ... birlikte gitmekte idiler. Ben Daire Başkanı olduğum halde bana haber verilmiyordu. Ben bunları dile getirdiğimde de buna çok takıldığımı ve bunun önemli olmadığı anlamında şeyler söylüyorlardı. (Ek 6/49-58)
    21.11.2017 tarihli ifadesinde:"Uzun zamandan bu yana kamu oyunda bir kısım FETÖ üyesi yargı mensuplarının itirafları yer almaktadır. Ben de başlangıçta bir algı oluşturmaması düşüncesi ile hakkımdaki soruşturmanın sonuçlanıp kovuşturma aşamasına geçildiğinde örgüt üyesi olmamakla birlikte HSYK seçimlerinden sonra 2010-2014 yıllan arasında kendime örgütün elemanlanyla birlikte çalışır durumda bulduğum için bildiklerimi anlatarak etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istemiştim. Ancak kovuşturmanın başlaması henüz olmadığından 16 aydır tutuklu olduğumu da düşünerek avuklarımla görüşüp bu konuda ifade vermek istediğimi bildirmiştim. Etkin pişmanlıktan faydalanmak istiyorum.
    Mazbata töreninden sonra bana kurul üyelerinin tanışması ve kaynaşması için bir kahvaltı yapılacağını pazar sabahı Ankarada olup olmadığımı ... sordu. Ben de tamam dedim ve bir gün önce ... beni arayarak yarın sabah eşimle gelip sizi alacağız birlikte kahvaltıya gideceğiz dedi. Ve gelip beni pazar sabahı kardeşim ...'in oturduğu ... Lojmanlarından eşi ile arabayla gelip beni aldılar. Birlikte Yaşam Kent Lojmanlarındaki ...'in evine gittik. Ben onların da geleceğini zannederken ... hanım beni daire kapısına bırakarak ... Bey'e tamam Genel Müdürüm diyerek gitti. Ben içeri girdiğimde ... beyin eşinden başka kimsenin eşi ile gelmediğini ve yalnız olduğumu fark ettim. Üstünden 10 yıl geçtiği için tam bütün isimleri hatırlayamıyorum, ancak ..., ..., ..., ..., ...,...., ... isimli Yargıtay Tetkik Hakiminin orada orada olduğunu hatırlıyorum... Kahvaltının sonunda ... yada ..., şu anda net hatırlayamıyorum, bu seçimlerden dolayı sadaka vermemiz gerektiğini tam olarak hakim maaşı ile üye maaşı arasında 2.000 TL fark olduğunu bu farkın sadaka olarak toplanmasını ve ihtiyaç sahibi insanlara iletileceğini söyledi. Hatta bu farka güvenerek yatırım yapmadınız inşallah bu 2.000 TL yi her ay almak istiyoruz dedi. Orada bulunanlardan kimse itiraz etmedi ancak ben ...'ya benim bütçemin buna müsait olmadığını böyle bir şeyi veremeyeceğimi söyledim. Hatta ortamda soğuk bir hava oluştu. ... da gülerek tabiki kimseyi zorlamıyoruz. Verebilseniz çok iyi olurdu dedi.
    .... kendilerinin zaman zaman kurban kestirebildiklerini kurban ve sadaka vermek istediğimde kendisine vermemi istedi. Ben de sık sık adak kurbanı kestiren bir insan olduğum için yılda 5 kurban kestiriyorsam 2-3 tanesini yurt dışında kesilecek ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılacak dedikleri için ...'a iş yerinde elden verdim. ...’ın "kendileri" diye kastedilenin FETÖ olduğunu anlamıştım. Ancak o tarihlerde herhangi bir örgüt sıfatı şeklinde basında yada halk arasında anılmıyorlardı. Dini bir cemaat olarak öne çıkmışlardı. Hatta ... ile konuşurken ben yada ... veya bazı üyeleri ...'a bazı hakim-savcılar için "senin arkadaşların" ifadesini kullandıklarını fark ettiğimde bunların birbiri ile irtibatlı olduğunu anladım. Ancak, çalışma ortamım nedeni ile aynı ortamda çalıştığım bu kişilere doğrudan doğruya cephe almam mümkün değildi. Onlarla birlikte hareket etmeden kendi doğrularım çerçevesinde onlanda ürkütüp kendimi hedef haline getirmeyecek şekilde hareket etmeye çalıştım.
    Benim HSYK üyesi seçilmemden önceki dönemde o dönemde cemaat adı ile bilinen örgütsel hiçbir toplantıya katılmadım. FETÖ ile irtibatım HSYK üyesi seçildiğim dönemden sonra başlamıştır.
    Benim çalıştığım dönemde ... ve ... çalışma ortamında odalarımızın da yan yana olması sebebi ile sürekli olarak benimle birlikte dolaşıp birlikte hareket ediyorlardı. Öğlen yemeğine bile çıktığımda beni yalnız bırakmıyorlardı.
    Sekreterya seçiminde Bakanlık kadrolarının kurulun hafızası olduğunu ve onlann seçilmesi gerektiğini söylediler. Bende Bakanlık bürokrasini bilmediğim için daha önceki ifademde de belirttiğim üzere ..., ... ve ...'in önerileri doğrultusunda oy kullandım.
    ...ben Yargıtay üyeliğine seçilen ... isimli şahıs hakkında ek bir açıklamada bulunmak istiyorum. O tarihlerde Özel Yetkili Mahkemelerin kararlarının temyiz incelemesine bakan Yargıtay 9. Ceza Dairesinde yargıtay tetkik hakimi olarak çalışmaktaydı. Aynı daireye yargıtay üyesi olarak seçildi. O ve aynı dairede çalışan tetkik hakimi ve üyelerden bir grubun, İstanbul Özel Yetkili Mahkemelerdeki özellikli davalar ile ilgili davaların kararlarının gerekçelerini hazırladıklarını tahmin ediyorum. Zira iş ortamında bir kaç sefer bu konuda davaların Yargıtayda bozulabileceğini çok sanıklı ve çok klasörlü dosyalarda hata yapma ihtimalinin yüksek olduğunu eski bir ağır ceza başkanı olarak söylediğimde bana ... gülerek "merek etme başkanım onların hiçbiri bozulmaz işin kaynağında hazırlandılar" dedi.
    Özel Yetkili Mahkemeler ile ilgili bir takım düzenlemelerle ilgili olarak sık sık İstanbul Savcıları ve İstanbul Başsavcı vekili kurulu ziyaret ettiğinde bizim haberimiz olmuyordu. Sadece Genel Sekreter ve 1. Daire Başkanı ile görüşüp gidiyorlardı. Hatta özel yetkili mahkemelerle ilgili bu şekilde bir haberleşme olduğunu örgütsel hareket edildiğini farkkettim. 2011 yılının başında çıkan kararnamede örgütün memnun olmadığı hakimlerin başka yerlere gönderdiklerini gördüm. ... gibi isimler özel yetkili mahkemelereden alınarak başka mahkemelerde görevlendirildiler. Hatta hatırladığım kadarıyla ... Eskişehir'e tayin olmuştu.
    2012 yılında Deniz Feneri savcılarının hakkında soruşturma açılması için ve kovuşturma izni verilmesi için 3. Dairede soruşturma izni verilmişti. Ve soruşturma da yapılmıştı. Ardından Başkanı olduğum 2. Daireye müfettiş raporları gelmişti. Ben Eylül ayında sol dizimden bir operasyon geçirdiğim için raporluydum. Toplantıya katılmadım. Benim katılmadığım toplantıda 6 kişi 3-3 olmak üzere Deniz Feneri savcıları hakkında yargılama yapılıp yapılmaması konusunda eşitlik olduğu için karar çıkmamış ve dosyanın toplantı tarihi benim raporum bittikten sonraki bir tarihe ertelenmiş. Raporum bittiğinde kurulun Bürüksel'e bir ziyareti vardı....Ankaraya döndüğümüzde toplantıdan bir gün önce öğleden sonra saatlerinde ... beni odamdan dahili telefondan arayarak benimle dairenin toplantı salonunda yalnız görüşmek istediğini söyledi....Bana yann bu Deniz Feneri dosyasında savcıların yargılanmasına dair karar çıkacak diye sesini yükselterek tehdit vari konuştu. Bende sesimi yükselttim. Benimle böyle konuşamayacağını söyleyince bana bağırarak "sen kimlerle düşüp kalkıyorsun, nereden böyle fikirlere sahip oluyorsun, biz ne diyorsak o" diye bağırmaya başlayınca bende kendisine bağırarak "bu söylediğiniz söz yüzünden benim memleketimde adam öldürülür namusuma dil mi uzatıyorsun" dedim. Bu sırada bağmşmalar üzerine kapı açıldı içeriye genel sekreter ... girdi. ... beyi sakinleştirerek dışarıya çıkarttı. Bana da sakinleştirici şeyler söyledi ve ben odama geçtim. Ancak o gece düşündüğümde bunun bir plan olduğunu anladım. Zira ...'nın oradan tesadüfen geçmesi mümkün değildi. Onun odası iki kat alttaydı. ... Beyin odası bir kat alttaydı. Toplantı salonunun bulunduğu katta benim odam vardı ve salonun kapısının önünden tesadüfen geçerken sesi duyup içeriye girmesi mümkün değildi. Muhtemelen ... bey konuşurken onun da haberi vardı ve kapıda bekliyordu. Sonuçta kovuşturma açılmasına izin verdik.
    Toplu halde çalışmanın verdiği zorluklar ve kurulun resmi toplantılarının dışında herkesin birbiri ile ilişkili olduğu ve adını koyamadığım ancak garip bir bağ ile bağlı olduklarını tahmin ettiğim bir ortam oluştu. Ben bunu aynı cemaat mensubu olmaları nedeni ile birbirlerini koruma ve kollamaya yönelik olduğunu düşünüyordum. Çünkü örneğin benim verdiğim hiçbir isim yurtdışı gezilerine yada doktara, mastır gibi olaylara kabul edilmedi, gönderilmedi. Ve bir meslektaşımın tayinini veya talebini ilettiğimde 1. Daire Sekrekeryasında ciddi direnç ile karşılaşıyordum. 1 Dairede ... ... Genel Sekreter yardımcısıydı. Ve ...'de tetkik hakimiydi. Ordaki tetkik hakimleri doğrudan İbrahim Beye bağlı şekilde ve daha değişik çalışıyorlardı. Kurul içinde olan herşeyden haberleri oluyordu. Hatta ben ... Beye bir kurul toplantısında neden kararname hazırlandığından bizim haberimiz olmuyor dediğimde "biz personelciyiz, Bakanlık geleneğimiz böyle, sır küpüyüz" demişti.
    Dershanelerin kapatılmasına yönelik hükümetin çalışmalarının yoğunlaşması üzerine örgüt ele başının bedduaları kaset olarak televizyonlarda yayınlanınca bunun doğru olmadığını aleyhe bir harekete dini bir cemaat liderinin beddua etmesini doğru bulmadığımı söylediğimde, ..., ... ve ... beyler tarafından bir kaç sefer her aklıma geleni heryerde söylememem gerektiği konusunda uyarıldım.
    2014 yılı HSYK seçimleri için kendi arkadaşlarımla görüştüğümde bana yeniden aday ol sen bizim kuruldaki teminatımızsın dediler. Bende kurulda 2010-2014 yılları arasındaki yapı olmadan daha rahat ve özgürce yeniden çalışabilmek için aday oldum.
    2014 yılı Ağustos ayının sonlarına doğru birgün ..., ... ve ... benim odama geldiler. Kendi aralarında kullandıkları bir yazışma sisteminden bahsederek ücretsiz olduğunu ve yüklemesinin kolay olduğunu google play arama motorunda da var olduğunu söyleyerek yükle seçimler sırasında kolaylık olur dediler. Ben o anda odamda bulunan kurulun sabit bilgisayarından google playe baktığımda bu yazılımın varlığını gördüm. Neyse sonra bakarız dedim. O arada ... masanın üzerindeki telefonumu alıp sonra bakarız deme şimdi hemen yükleyelim dedi. Telefonumun markasını şuanda hatırlamıyorum. Ancak yarı akıllı eski bir telefondu telefonuma kendileri yüklediler. Daha sonra ben buradan gelen mesajlara bakmadığım için yaklaşık bir hafta kadar sonra ... bana, "Başkanım sen hiç bu bylock mesajlarına bakmıyor musun" dedi. Ben de bakmadığımı vaktim olmadığını söyledim. Bana kullan bazen oradan oradan mesaj atıyoruz, görmüyorsun dediler.
    Ben bu bylock sistemi ile en fazla 2 ya da 3 mesaj atmışımdır. Mesajlar da genel seçim gezileri ile ilgilidir. Ben telefonumdan by-lock programını sildikten sonra hafta sonu İstanbul'a geldiğimde Bakırköyde meydanda bir bilgisayarcıya gidip programı silmiş olmakla telefonumun temizlenip temizlenmeyeceğini sordum. O da telefonumun bu şekilde temizlenemeyeceğini bazı tip casus yazılımların çok farklı özellikleri olduğunu söyledi. 2014 yılı Ekim veye Kasım aylarında bu programdan kurtulabilmek amacıyla telefonumu kırdım ve yeni bir telefon satın aldım. Benim telefonumda by-lock yüklü olduğu dönemde by-lock programında ..., ..., ..., ... kayıtlıydı. Başka kimsenin kayıtlı olup olmadığını hatırlamıyorum.
    Benim 2010 yılı öncesinde örgütle herhangi bir ilgim olmamıştır. 2010 sonrasındaki ilişkimi de bugünkü ifademde olduğu gibi anlattım. Ben FETÖ üyesi olduğumu kabul etmiyorum...doğrudan örgüt üyesi olmamakla birlikte etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istiyorum.." (Ek 6/35-48)
    Bakırköy 6. Sulh Ceza Mahkemesindeki 20.07.2016 tarihli sorgusunda: "Cumhuriyet savcılığındaki ifademi tekrar ediyorum."
    Şeklinde beyanda bulunmuştur. (Ek 6/6-20)
    Deliller:
    ... alınan ifadesinde: "2013 yılı yaz kararnamesi ile birlikte ... isimli hakimin Çorlu'daki evinde toplandık. Bu toplantılar 2015 yılı Nisan Ayına kadar genelde aylık periyotlar halinde devam etti. 2014 yılı HSYK seçim sürecinde bu ... Kod isimli kişi bağımsız adaylardan ..., ..., ..., ... ....listesinde olan...isimlerine oy vermemiz ve bunlarla ilgili çalışmamız noktasında ... kod isimli kişi beyanda bulundu, hatta hakim savcıları ziyaret edip oy istememiz gerektiğini söyledi, şehir dışında olanlara da gidebileceğimizi söyledi, ... ... kod isimli kişi bizden bu belirlenen adayların bizim yapıdan olduğunu net bir şekilde ifade etti ve demokrasi adına bu adaylara çalışmamız gerektiğini söyledi. (Ek/5/2.kl/8)
    ... alınan ifadesinde:"2010 HSYK seçimleri gündeme gelince ... adaylar arasında..., ..., ..., kocasından dolayı ..., Fetullah Gülen cemaatinin adayı diye listeye girdiğini biliyorum.
    Seçim olduktan sonra o akşam Hakimevinde bir araya geldik. İdari yargıda yedek kalan ... bize dönerek, bazı şahıslar burada oyun oynamış, o nedenle yedek kaldık, dedi...burada Fetullah Gülen cemaati mensuplarının cemaat mensubu olmayan, kendisi dahil olmak üzere, İdari Yargıda...ile kendisinin yedekte bırakılmasının gerçekleştirildiğini ve bu şekilde oy kullanılmasının sağlandığını belirtmek için söylemiştir.
    Ben yeni HSYK seçimleri sırasında ..., ..., ... ve...'nin cemaat adayları olduğunu biliyordum. Üyelerin HSYK içerisinde hangi dairede görev yapacağı bir anlaşma sonucu oldu. Fetullah Gülen cemaati mensupları sadece ...'nin 1. Dairede görev yapmasmda ısrar ettiler ve bu ısrar yerine getirilmek zorunda kalındı.
    2010 yılında Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu belirlendikten sonra Adalet Bakanı... ve müsteşar ... bey bana yeni kanun hazırlığı var, en az 50 Danıştay üyesi ile en az 150 Yargıtay üyesinin seçiminin yapılacağını ve hazırlık yapmamızı istedi. Hatta acele edin kanun çıkar çıkmaz hemen seçimleri yapmanız gerekir dedi. Bu konuşmayı ben Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun Genel Kurulunda bu hususu belirttim. Bu konuşmadan kısa bir süre sonra genel sekreter olan ... bizi kendi evine yemeğe çağırdı. Bu yemekte belirlenecek Yargıtay ve Danıştay üyelerinin isimlerinin de çalışmasının yapılacağını biliyorduk. Bu amaçla ben, ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ...'nın evine gittik...Fetullah Gülen cemaati mensupları olduklarını da bildiğim , ..., ... ile genel sekreter yardımcıları ... ve ... ...'ün de olduğunu gördük....bu hareketin Fetullah Gülen cemaatinin bize bir emri vakisi olduğunu bu şekilde anladık. Biz bu evde aslında Fetullah Gülen cemaati mensubu olan HSYK üyeleri ve o yemeğe katılan diğer hakimlerin belirleyeceği isimler için orada toplandık.
    Yargıtay tetkik hakimlerinin ismi geçince evde bulunan cemaat mensubu tetkik hakimler ile Fetullah Gülen cemaat mensubu olan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri bu kişi hakkında olumlu veya olumsuz görüş belirtiyorlardı....Sayının 80 civarında olduğu anlaşıldı. Bunun üzerine toplantıda bulunan Fetullah Gülen cemaatine mensup kurul üyesi ... ile birlikte , ... evin holüne doğru gittiler, yaklaşık 3-4 dakika sonra geri geldiler. ... bize dönerek "hoca efendiye danışılmış, arkadaşların 140'tan aşağı razı olmaması gerektiğini" belirten söz sarf etti. .... sert bir şekilde cevap verdi. Tartışma başladı, hatta ... kapıyı çarparak evi terk etti.
    Bu toplantıda anlaşma sağlanamayınca biz Yargıtay tetkik hakimleri hariç aynı ekip ile yaklaşık iki ay bu isimleri belirlemek için bir araya geldik. Bu toplantılara Fetullah Gülen cemaati mensubu olmayan ..., ..., ...u çağırmadık.
    Kurul üyesi olduktan sonra Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimine kadar cemaat toplantıları olmadı. Bu üyeliklerin seçiminden sonra genel sekreter ...'nın yerine gelen ... cemaat toplantılarını ve sohbetlerini düzenlemeye başladı. ...'ın çağırısı üzerine biz sohbet yapılacak bir kurul üyesi arkadaşın evine gidiyorduk. Bu sohbetlere ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ile HSYK genel sekreteri ... ile HSYK genel sekreter yardımcısı ... ... katılıyordu. Bu sohbetler çoğunlukla yemekli oluyordu. Bu sohbet toplantılarına eşler katılmıyordu. Sohbet toplantıları...daha çok dini sohbetler, Fetullah Gülen sohbetleri şeklinde gelişiyordu... sohbetlerin Fetullah Gülen cemaati sohbetleri olduğunu hepimiz bilirdik. Bu toplantılarda amaç bizi bir araya getirip maneviyatı yükseltmek ve birlikteliği korumak olduğunu anladım.
    HSYK'da UYAP ortamında denetim yapılması için proje çalışması vardı. Bu proje sayesinde HSYK müfettişleri mahalli mahkemelere ve savcıların bulunduğu yere gitmeksizin UYAP üzerinden soruşturma dosyalarını inceleyip, rapor yazma imkanı bulacaktı...Fetullah Gülen cemaati mensubu olan ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... bu talebimize karşı çıkmaya başladılar. Cemaat mensuplarının bu ortak tavırlarına karşı biz diğer üyelerin sayesinde yeni HSYK müfettişlerinin kurulda görevlendirilmesini sağladık.
    Cemaatin belirlediği isimler Yargıtay için 108 kişi aynen kendini korudu. Bizim ve diğer üyelerin belirlediği bazı isimler de listeye girince sayı 180’e kadar çıktı. Ancak resmi seçim sonucu Fetullah Gülen cemaatinin daha önce belirlediği 108 adaydan 107 kişi aynen Yargıtay üyesi seçildi. Danıştay'da ise cemaatin belirlediği tüm adaylar seçilmiş oldu.
    HSYK'daki sohbet toplantılarında...., ...Bu kişilerin bize tavsiyelerde bulunması bulunduğumuz konum itibariyle doğru olmadığı ortadadır. Ancak o dönemde bu şekilde davranılmasının cemaat içinde uygun olduğuna inandığımız için ... ile ...n bu şekildeki tavsiyelerinin uygun olduğunu kabul edip, sohbetlerde konuşmalarının uygun olduğunu kabul ediyorduk.
    ....Ben o dönem için ... aracılığı ile bu kişilerin cemaat mensubu olduğunu bildiğim diğer üyelere mesajlar ve talimatlar gönderdiğini tahmin ediyor ve biliyordum.
    Aralık 2013 tarihinde Adli Kolluk Yönetmeliği ile ilgili HSYK Genel Kurul kararının hazırlanmasını.... bana bu metnin hazırlanması talimatını verdiğini ve arkadaşların hazırlayıp getirdiğini belirterek metni bana uzattı....Bu metni ben ve ... bakan olan ...beye götürdük...hazırlanan metni kamuoyuna açıklamasını istedik. Kendisi bu metni okudu ve bu metni açıklayamayacağını, benim için de sen de açıklama dedi. Söz alan ...'da sayın bakanım, hakim ve savcılar arasında yoğun bir rahatsızlık var, telefonlarımız susmuyor, siz bu metni açıklamazsanız biz genel kurulu kararı şeklinde yayınlayacağız, dedi. Daha sonra biz makamdan ayrıldık. Ben kurul başkan vekili olarak bu metni HSYK genel kurulunun gündemine aldım. Gündemde tartışıldı ve genel kurul kararı olarak oy çokluğu ile yayımlanmasına karar verildi. Bu karara ..., ..., ..., ... ve ... muhalefet kaldı. ... muhalefet yazacağım diye dosyayı aldı...Bu karar internette yayımlandığı esnada İstanbul Savcısı olan cemaat mensubu olduğunu bildiğim 17-25 Aralık 2013 tarihli soruşturmalardan birinden sorumlu ... adliye önünde dosyanın elinden alındığını belirterek basın mensuplarını bildiri dağıttığını gördüm...Burada beni birilerinin oyuna getirdiğini, getiren kişilerin de Fetullah Gülen cemaati mensupları olduğunu anladım.... bizim bildiri yayımlanmadan bu bildiriden haberi varmış gibi basın mensuplarına yazılı metin dağıttı...Bu tesadüf yayımlanma nedeni ile ... bey ile de bir sohbetimiz oldu. O da bana ...'ı mutlak suretle kuruldan cemaat mensuplarının yönlendirdiğini bana söyledi.
    Bu dönemde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yapısını değiştirmek üzere Adalet Komisyonunun çalışma yaptığını biliyordum.... bana yaklaşık 66 sayfa olduğunu anladığım bir metni önüme koydu. Bu komisyonda bulunan HSYK yapısı ile ilgili arkadaşlar ile birlikte yaptığımız çalışmadır...bu metni basına da verelim dedi...beni ikna etti. ... cemaatin almış olduğu tavır ve hareketleri beni herhangi bir şekilde ikna edip yönlendirerek beni oyuna getirmiştir. Bu dönemde belirttiğim şekilde yoğun biçimde kurulda bulunan cemaatçilerin baskısı ile bu şekilde davranmak zorunda bırakıldım.
    Benim çalıştığım dönemde Fetullah Gülen cemaati mensubu olan kurul üyelerinin alınmasını istediği, benim de cemaat mensubu oldukları kanaatine vardığım hakim ve savcıların bir kısmının ismini size belirtmek isterim. ..., ..., .... isimli hakimlerdir.
    Kenan İpek bey müsteşar olunca Fetullah Gülen cemaati mensubu olan kurulda görev yapan hakim ve savcıların kuruldan uzaklaştırılmasını teklif etti...genel kurulda oylama yapılması gündeme geldi. Ben bir kısım hakim ve savcının kuruldan gönderilmesine muhalefet kaldım.
    HSYK içerisinde Fetullah Gülen cemaat mensubu hakimlerin çalışmasını sağlamak, Fetullah Gülen cemaati mensubu müfettişlerin çalışmasını sağlamak, onların etkili olmasını bu suretle sağlamakta ben de sorumluyum, bunu kabul ediyorum. Ancak atamalar ile ilgili ... ben başkan vekili olduğum halde beni bu işlere karıştırmıyordu, karıştırmak ta istemiyordu. ...'da Fetullah Gülen cemaati mensubuydu. 2012 yılına kadar ...'da Fetullah Gülen cemaat sohbetlerine gelirdi. Konuşmalarda cemaat mensubu olmadığını dile getiriyordu. Ancak cemaatin taleplerini red edemiyordu. Tayin ve yetkilendirmelerde de cemaatin hareket tarzı ile hareket ediyordu...., ... ... ve ...'in Fetullah Gülen cemaati mensubu olduklarını biliyordu. Onların önerdikleri kişilerin bu cemaat mensubu olduğunu da biliyor ve tahmin edebiliyordu.
    2010 Anayasa referandumunda Fetullah Gülen'in talimatları doğrultusunda tüm cemaat mensupları bu referandumda evet çıkması için yoğun şekilde çalıştıklarını, hatta Fetullah Gülen'in mezardaki ölüleri bile sandığa götürün talimatı üzerine, Çin'den dahi insanların gelip oy kullandığını biliyorum. Referandumdan sonra oluşan HSYK seçimlerinde de Fetullah Gülen cemaati mensubu hakim ve savcıların yoğun şekilde çalıştıklarını ve yeni oluşan kurulun bu kişiler sayesinde oluştuğunu biliyorduk. Ben ve cemaat mensubu olmayan Danıştay ve Yargıtay üyelerinden gelen üyeler hariç tüm üyeler Fetullah Gülen cemaatinin etkisinde ve gücünün etkisi altında kalarak bazı kararlar verdiğimiz olmuştur. İlk Yargıtay ve Danıştay'a üyelerin seçiminde, 1. Dairenin ilk çıkardığı kararnamede bu gücün etkisinde kalarak Fetullah Gülen cemaat mensuplarının çok etkin yerlere getirilmesi sağlanmıştır. Bu çalışmalarda cemaat çok etkin olarak kullanılmıştır." (Ek 5/2.kl/304)
    ... alınan ifadesinde :"Ben öncelikle bu yapının içerisinde yer aldığını ve bu yapıyla hareket eden kişilerin isimlerini yazdırmak istiyorum. 1-Teftiş kurulundan ... 5- Yargıtayda tetkik hakimi olan ..., 6- Yargıtayda görevli ..., 7- Bakanlıkta görevli ..., 8- daha sonra HSYK' da görevlendirilen ve genel sekreterlik yapan .... 12- o zamanlar Müsteşar yardımcısı olan ..., 13- daha sonra kurul üyesi olan ..., 14- o zamanlar Düzce Ağır Ceza Mahkemesi başkanı olan ..., 16- daha sonra kurul üyesi olan...,...34- sonradan kurul üyesi olan ...,.. Bu kişiler FETÖ yapılanması içinde olan kişilerdi. Bana da o şekilde davrandılar, hatta bazıları ''aramıza hoş geldin gibi cümleler kurarak benimle iletişim sağlıyorlardı." (Ek 5/1.kl/12)
    ... alınan ifadesinde: "...Bizden sorumlu kod adı ... evinde o dönemde HSYK 2. Daire si Başkanı olan ...'in gelmesi vesilesi ile toplantı düzenlenmişti ve ...'i o eve getirmişlerdi. ... zaten yapı üyesidir. FETÖ/PDY nin bağımsız adaylarının listelerinin kesinleşmesinden sonra seçime yakın dönemde eşim bana kime oy vereceğimiz yönündeki listeyi getirdi.... Bakırköy stajı sırasında adliyede yapılan yemekte tanışmış ve konuşmuş olmamız nedeniyle bildiğim ... için ..oy istedim. ....' de yapı üyesidir. "
    ...'e, Tokat C. Başsavcılığınca yürütülmekte olan FETÖ/PDY soruşturması kapsamında şüpheli sıfatı ile avukatı huzurunda yaptırılan 04.11.2016 tarihli teşhiste; "FETO/PDYnin üyesi olduğunu bildiğim kişilerden İkincisi; Cumhuriyet Savcısı...ve hakim olan eşi ...'dır. Bizden sorumlu kod adı ... evinde o dönemde HSYK 2. Dairesi Başkanı olan ...'in gelmesi vesilesi ile toplantı düzenlenmişti ve ...'i o eve getirmişlerdi. ... zaten yapı üyesidir. Normal şartlarda Şule ve ...'in bize yapmış olduğu toplantılara yukarıda bahsettiğim kişiler dışında kimse katılmıyordu, ancak bu toplantıya Cumhuriyet Savcısı... da katılmıştı. Bu toplantıda bunların da yapı üyesi olduğunu öğrendim. Yukarıda resimleri bulunan şahıslardan "F” sırasında bulunan ... (TC kimlik No: ...) isimli şahsı kesin ve net olarak teşhis ettim." (Ek 5/1.kl/20, Ek 5/2.kl/213)
    ... alınan ifadesinde: "2013 Mayısta ...Denizli /Kale ye hakim olarak atandım,..... aradı, İzmirde bi abi olduğunu bizi çağırdığını söyledi,.....beni aradı,..Denizli adliyesine yakın bir cemaat evine götürdü, burada ... isimli sivil bir kişiyle tanıştım,..ne iş yaptığını bilmiyorum, kendisi bana zaman zaman bu eve gelirsen namaz kılarız kitap okuruz gibi şeyler söyledi, ayrıca benden para da istedi,.. HSYK seçimlerinden önceydi, 2014 ün Ağustos ayı gibiydi, çok ısrar ettiler bende aynı eve gittim, ...HSYK seçimi var diyip oy istediler, benden ..., ..., ..., ..., ... isimli yargıtay tetkik hakimi,...'e oy vermemi ve kendi hakim savcı arkadaşlarımdan oy istememi istediler." (Ek 5/2.kl/223)
    Gizli Tanık ... alınan ifadesinde:"2010 yılı HSYK seçimlerinde sivil imamlannı kullanarak organizasyon yaptılar. İdari yargıdan ...,... ve ...'e oy verilmesini sağladılar ve diğer adaylan yedek bıraktırdılar. Adli Yargıda ise ..., ..., ..., ..., ..., ..., ...'a oy verilmesini istediler. Bu şekilde ... yedek bıraktırdılar. Bu dönemde bu saydığım kurul üyeleri ünvanlı göreve getirdikleri kişileri arayarak atananların kendine minnet duymasını sağlıyorlardı. Bir keresinde 3 aylık dil eğitimi amaçlı yurtdışma çıkıldı Bu eğitime öncelikle yabancı dilde yüksek puanı olan genelde örgüt mensubu olmayanlar gönderildi. Hemen akabinde bu kişiler elenerek iki yıllık yurtdışı dil eğitimi ilanına çıkıldı. Bu uzun süreli eğitim de genelde örgüt mensupları faydalandırıldı. 17-25 aralık sürecinden sonra yargıda örgütten kopuş hemen hemen hiç olmadı. Bunun sebebi örgüt mensuplarının sürekli rüyalar, sohbetlerle duygusal baskı altına alınmasıydı. Örgütten ayrılmak isteyen eleştiri getirenler yakın markaja alınıyor. Sürekli ziyaret ile kopuşlar engellenmeye çalışılıyordu..." (Ek 5/1.kl/22 )
    ... alınan ifadesinde:"... in grup abiliği yapmış olduğu dönemde HSYK seçimleri oldu, bu seçimlerden önce 17-25 Aralık süreci yaşanmıştı,..Seçim öncesinde ...bağımsız adayların cemaatçi olduğunu ve bu kişilere oy vermemiz gerektiğini söyledi, ... in dışında da bilmediğim bir dershanede öğretmen olduğunu söyleyen tanımadığım bir şahısta bağımsız adaylara oy vermemiz gerektiğini söylüyordu, bu sivil kişiyi ...’ in ve ...’ ün evinde gördüm..Seçim sürecinde ... ..., ... ve... Çerkezköy Adliyesine geldi...bu kişilerin cemaatçi olduğunu ...’ ün bana oy listesi verdiğinde anladım. Bu listede bütün cemaatçi adaylar vardı,... ve ...’ de bu isimler arasında idi. HSYK seçiminde bu kişilere oy verdim.." (Ek 5/1.kl/28)
    ... alınan ifadesinde: "Bu süre içerisinde ...terfilerde de usulsüzlük yaptığım düşünüyorum çünkü yeni kurul gündemine dosya hazırlarken üst tarafa bazı hakim ve savcıların terfılerini koyup dosyanın altına ise fetöcü olan kendi arkadaşlarının dosyalarını koyuyordu ve bu şekilde kurul gündeminde onları da çıkarttırıyordu ben bu konuşmalara bizzat şahit oldum ayrıca terfilerde bazen 7-8 ortası dahi olanlar yıllara bakılarak terfi ettiriliyor birinci sınıfa ayrılıyor diğerleri ise yıllarca beklemesine rağmen terfi ettirilmiyordu bunlara da birçok kez dosyayı kurula hazırlayan bu hakimler olduğu için şahitlik ettim. Ayrıca evde kaldığımız dönemde şoförler kendi aralarında konuşuyorlardı. HSYK üyelerinin imamlarının Genel Sekreter ... olduğunu ...'a bağlı çalıştıklarını gülüşerek konuşuyorlardı bu şeklide duydum. Hatta ...'ın da Genel Sekreter Yardımcısı ...'a bağlı çalıştığının bu sistemi de kibirlenmesinler anlamında bir üste görevli bir alttakine bağladıklarım düşünüyorum. O zaman HSYK'da konuşulan kendi büromuzda kendi arkadaşlarımız arasında ..., ..., ..., ..., ...,.. ... ve ...'in cemaatçi olduğunu kendi aramızda ve personel arasında konuşuluyordu bunu da şoförlerde söylüyorlardı. Hatta şoförler arasındaki konuşmalarda Fetullah GÜLEN'in ... için "o bizim anamız veya buna benzer bir benzetme ile" konuştuğunu bunu da daha önceki yerde davaya bakmasından dolayı söylediğini şoförlerden duydum." (Ek 5/3.kl/629)
    ... alınan ifadesinde: "Yapılan çalışmalar sonucunda cemaatin göstereceği HSYK üye adaylarının belirleneceğini söylüyordu. Devamında 12.10.2014 tarihinde yapılan HSYK üye seçimlerine üç hafta kala ..., Kayseri il merkezindeki evinde sohbet toplantısı amacıyla toplandığımız bir günde ... bana bylock isimli mesajlaşma programından bahsetti..bir şifre verdi...bylocka girip ... attığı mesajı görüyordum.
    ... ilk attığı mesajında HSYK seçimlerinde cemaatin oluşturduğu 11 kişilik HSYK üyeliğine aday listesini gönderdi. Bu listede ..., ..., ..., ..... ...,..isimli şahıslar vardı. Bu mesajda Mete Kıvrak bana cemaat olarak bunları destekliyoruz, çevremizden bunlara oy isteyeceğiz yazmıştı." (Ek 5/2.kl/29)
    ... alınan ifadesinde: "Ben asla kararname taslağını hiç kimseye sızdırmadım...ben HSYK üyelerinden cemaat mensubu olarak bilinen hiç kimseyle hiç bir zaman ve hiç bir yerde görüşmüş değilim. Rasim İsa Bilgen ile görüşmelerimizde kendisinin cemaat mensubu olduğunu söylediği HSYK üyeleri ..., ..., ..., ..., ...'dır." (Ek 5/1.kl/41)
    ... alınan ifadesinde: "Anayasa Mahkemesinin liste şeklinde oy verilmesi gerektiği konusundaki iptali üzerine..aday belirlemek için yurt içinde geziler de düzenlendi...Bayanlar arasında ... dahil olmak üzere farklı isimler gündeme geldi. Hakim ...'in .... olduğunu belirtip itiraz ediyordu...., ismini İstanbul'daki iftar yemeğinde belirlemiştik. ...'ya geldiğimizde ... bize ...'in için iyi bir tercih olduğunu, kendisinin arkadaşı olduğunu söyledi.
    Fetullah Gülen cemaati olarak listeye aldığımız kişiler ... ile..., İdari Yargıdan da ...'dur. Listede netice itibariyle Adli Yargıdan ben, ..., ..., ..., ..., ...,..yer aldı.
    Yarsav da bulunan Fetullah Gülen cemaat mensuplarının sayısının 350-400 olduğunu, bunların bize oy vereceklerini cemaat mensupları söyledi. Fetullah Gülen cemaatinin toplam 1500 kadar oyları olduğunu kabul edip kendilerine liste içinde yer verdik. Bu kişilerin oylarına ihtiyacımız vardı. Bu amaçla ..., ... ve ... Fetullah Gülen cemaatinden listeye girdi. ...'in eski eşinin Fetullah Gülen cemaati ile ilgisi olduğunu duymuştum. Kendisini araştırdık, bu cemaatten olmadığını, hatta bazılarının ... isimli şahsın cemaatinden olduğunu söylediler. Biz de bu bilgiye inanmayarak ...'i kadın olması nedeni ile listeye aldık... En çok oy alan kişi bendim. Sıra ile..., ..., ..., ..., ...ve ...'ın asil listede HSYK'ya girdiğini gördük... illerde ben birinci sırada değildim. Birinci sıraya genellikle... ve ...'in yerleştiğini gördüm.
    Ekim 2010 tarihinde HSYK seçimleri yapıldıktan sonra Yargıtay ve Danıştay'da boş olan üyelerin seçimi Kasım 2010 tarihinde gündeme geldi. Aralık sonunda seçimi yapalım dedik, bu seçim çalışmaları sırasında seçilen ..., ..., ..., ..., ..., ..., ...'ın Fetullah Gülen cemaat mensubu olduklarını anladım. Çünkü birlikte hareket etmeye başladılar. Cumhurbaşkanımız tarafından seçilen ...'nin de Fetullah Gülen cemaati mensubu olduğunu anladım. Bu da diğer Fetullah Gülen cemaati mensupları ile birlikte hareket etmeye başladı...
    Ben cemaat kültürü olarak hatta özellikle Fetullah Gülen cemaat mensubu olan bir kişinin cemaatten gelen istekleri kayıtsız olarak yerine getirmesini anlarım. Bu kişinin bu durumdan cemaatçi olduğunu değerlendiririm. Bu kişiler kendi iradesini kullanamaz. Fetullah Gülen cemaati mensubu olan ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...'nin kendi iradeleri ile değil Fetullah Gülen cemaat kültürü ile cemaatten gelen istekler, talimatlar doğrultusunda hareket ettiklerini biliyorum.
    Bu isimler arasında hayret ettiğim iki isim öne çıkmaktadır. ... ve ...'dur. Ben ...'in baskın karakteri nedeni ile dominant bir yapısı vardı. Bu yapısı nedeni ile ön plana çıkma içinde olduğu ve bu nedenle cemaat kültürü içinde emir komuta zinciri içerisinde iş yapmayacağını tahmin ediyordum. Ancak bu kişinin de Fetullah Gülen cemaat mensupları ile birlikte hareket etmesi beni şaşırtmıştı. Bilahare de Fetullah Gülen cemaat mensubu olduğunu öğrendim...
    Yeni HSYK yapısında üç daire oluşmuştu...Toplantılar sonucu kanunda belirtilen hususlar da nazara alınarak başkanlar konusunda 1. Dairede ben, 2. Dairede ..., 3. Dairede ise ...'nin başkan olması ön plana çıktı. Bu isteği bakan ve müsteşar bey dile getirmişti. Basında üçümüzün başkan olacağı gündeme gelince ... bey başkan olmak istemedi. Kendi yerine seçimle gelen tek kadın üye ...'in başkan olmasının daha uygun olduğunu söyledi. Üyelerin hangisinin hangi dairede görev yapması hususunda Fetullah Gülen cemaat temsilcisi olan üyeler ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... ile de tek tek görüşüldüğü gibi, toplu olarak da görüşmeler yapıldı...
    ..Aslında ... ve ... dışında seçilen üyeler dahil tüm üyeler 1. Dairede çalışmak istiyordu. Yapılan görüşmeler sonucu kendileri de ikna edilerek dairelerdeki üyeler belirlendi.
    ...'in başkan olması tamamen ... bey'in başkanlığı istememesinden kaynaklanmaktadır. Bu ismi de ... önermiştir. Fetullah Gülen cemaat mensuplarının başkanlar konusunda herhangi bir itirazları yoktu. Bu konuda talepleri de olmadı. Daireler arasındaki dağıtımda Fetullah Gülen cemaat mensuplarının çoğunluğu ele geçirmemeleri için belirlenen hareket tarzı bu şekilde sağlanmış oldu. O dönemde biz kendimizce Fetullah Gülen cemaat mensuplarını 3-2-3 şeklinde dağıttık diye düşünüyorduk."
    HSYK içerisindeki personel görevlendirilmeleri ve yer değişiklikleri genel sekreterlik tarafından yapılmaktaydı. Genel sekreterin teklifi ve Başkan Vekilinin onayı ile bu işlemler yürütülürdü.
    Benim sorumlu olduğum 1. Dairede tetkik hakimi olarak ...'in 2. Daireden alınması ile ilgili bir süreç yaşanmıştı. Kendisini abisi Mustafa Elçim'den dolayı da çok eskiden beri yakinen tanıdığım bakanlıkta disiplin kısmında çalıştığını bildiğim ve sevdiğim bu arkadaşı kararname bürosunda görevlendirmeyi düşünmüştük. Bu talebi yetkili olduğu için başkan vekili olan ... ile paylaştım. O da uygun buldu ve yazısı yazıldığı halde 2 - 2,5 ay 1. Daireye gönderilmedi. Bunun üzerine Genel Sekreter ... ile konuşarak kararname çalışmalarının başladığını ve ihtiyacımız olduğunu belirttim. Kendisi Güven'de bazı disiplin dosyaları olduğunu ve bunları bitirmediği için ... tarafından yazının tebliğ edilmediğini söyledi.
    Talebin kimden geldiğini hatırlamamakla birlikte bir akşam ... bey bizi evine çağırdı. Genel Sekreter ...'nın evine ..., ... ile birlikte gittik. Biz bu eve yemekten sonra Yargıtay üyelerinin seçimi ile ilgili ön çalışma yapmak amacıyla gittiğimizi biliyordum. Eve gittiğimizde evde..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ile birlikte genel sekreter yardımcılarımız ..., ... ..., Yargıtay Savcısı ..., Yargıtay Tetkik Hakimleri ... ile ...'nin de olduğunu gördüm...Yemekten sonra eve projektör kurulduğunu gördüm. ... bana arkadaşlar 350-400 isim belirlemişler dedi. Ben bu isimleri kurul üyelerinin belirlediği isimler olarak zannetmiştim. Ama ilerleyen aşamada Fetullah Gülen cemaat mensuplarının çıkardığı isimler olduğunu anladım.
    ...'nın evinde bulunan HSYK üyeleri..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ...'nun Fetullah Gülen cemaat mensubu olduklarını belirtmiştim. Yargıtaydan gelen savcı ... ile hakimler ... ve ...'nin o günkü sunum ve tavırlarından Fetullah Gülen cemaat mensupları olduklarını anlamıştım."
    ...'nin evinde toplantıya Fetullah Gülen cemaat mensupları olan kurul üyeleri..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ile birlikte ben ve ...'de vardı. HSYK Genel Sekreteri ..., Genel Sekreter Yardımcıları ..., ... ... ile Yargıtay'dan gelen ..., ..., ... ve ...'de vardı. Bu evde toplanmamızın amacı Yargıtay'a seçilecek Fetullah Gülen cemaat mensuplarının isimlerinin belirlenmesiydi.
    Kurul üyesi olduktan sonra yukarıda da belirttiğim gibi Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçilmesi için ... ve ...'nin evinde toplantı yapmıştık. Bu toplantılar diğer hususlar için de yapılmaya başlandı. Bir araya gelmelerimiz bilahare Fetullah Gülen cemaat toplantılarına dönüştü. Ben bu toplantılara 7 Şubat 2012 tarihine kadar gittim.
    Bu toplantılara ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ben ile genel sekreterlik kadrosunda bulunan ..., ... ve ... ... katılıyordu.
    Bu toplantılara kurul üyesi olan ..., ..., ... ve ... katılmazlardı. Bu toplantılara bu kişiler çağrılmazdı.
    Toplantılar belirli periyodlar içinde yapılmazdı. Müsait olup olmadığımız sorulur, müsaitsek belirlenen yere giderdim. Bu şekilde toplantının olduğunu ... ile ... ... bana bildirirdi. Bu toplantılar eşli olarak yapılmazdı. Genellikle yemek şeklinde olmazdı. Sadece evi uzak olanlar için ev sahibi yemek ikram ederdi. Genellikle pastalı börekli şeklinde gelişirdi. Toplantılar esnasında Fetullah Gülen'e ait makaleler okunur, bu okumalarda bazı toplantılar esnasında olurdu. Hepsinde olmadığını da belirtmek isterim. Bu makale okumalarını genellikle ev sahibi ya da ... yapardı.
    MİT Kanunundaki değişiklik meclise sunuldu. Cuma günü öğleye doğru ise televizyonda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından dört MİT personeli hakkında yakalama çıkarıldığı, MİT Müsteşarı ... için ise ... Cumhuriyet Başsavcılığına talimat yazıldığına ilişkin alt yazı geçmeye başladı. Biz bu alt yazı geçtiğinde kurulda bakan beyin odasındaydık. Ben derhal ...ı telefonla aradım. Bu nedir, çarşamba günü neye karar verdiniz, şimdi ne yapıyorsunuz? diye sordum. O da acz halde cevap verip ...'in yanında olduğunu söyledi. Ben de telefona onu istedim. ...'e sorduğumda evrak onu gerektiriyor diye cevap verdi. Aynı gün öğlen saatlerinde de televizyondaki haber kanallarında ...'ın görüntülerinin verilip, alt yazı şeklinde Adana'da da aralarında Mitçilerin de bulunduğu 5 kişinin gözaltına alındığının haberi geçti. Hatta haberde Albay Harnuş'un kamptan kaçırılarak rejim güçlerine para karşılığı Mit görevlilerince satıldığı bilgisi geçiyordu. Haber Adana Başsavcılığının basın açıklaması olarak bildiriliyordu. Bu olayın yaklaşık 3 ay önce olduğunu bildiğim için Adana Başsavcısı...'ı telefonla aradım. Olayın 3 ay önce olduğunu, neden açıklama yapma gereği duyduklarını, kendilerinin bu şekilde bir basın açıklaması yapmadıkları halde bu olayı yeni olmuş gibi neden basın açıklaması şeklinde duyurduklarını söyledim. O da bana İstanbul'daki olay ile karışmaması için açıklama yaptıklarını, hatta 5 kişiden birinin o gün yakalandığı için bu açıklamayı bugün yaptıklarını belirtti. Ben bu sırada kendi odama girip çıkıyor ve gelişmeleri takip ediyordum. O anda odama ... ile ... geldi. Benim odamda ise ... ile ... oturuyordu. Gelişmeleri onların da bildiğini anladım. ... MİT Müsteşarı da ifade vermeye gidecek, kimsenin ayrıcalığı yok dedi. Ben ve ... ile ... bu gelişmelerden dolayı ne kadar gerginsek, ... ile ...'in o kadar rahat olduklarını görüyorduk. Ben acil olarak dışarı çıktığımda ...'in konuşmaya devam ettiğini, niye kendisini ortaya atıyor diye cevaplar verdiğini, bu işlere karışmamam gerektiği şeklinde beyanlarda bulunduğunu diğer arkadaşlar bana iletti.
    ...'un vekilinin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi başkan ve üyeleri hakkında yaptıkları şikayetlere 3. Daire soruşturma izni vermemesi üzerine 02/07/2014 tarihinde genel kurula yapılan itirazın incelenmesinde benimle birlikte ......soruşturma açılması yönünde oy kullandılar.
    Ancak Fetullah Gülen cemaat mensupları olarak belirttiğim ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve Fetullah Gülen cemaat mensubu olmadığını belirttiğim ... ile ...'in oyları sonucu soruşturma açılamamıştır. Bu toplantıda da 12 rakamını bulamadığımız için Fetullah Gülen cemaat mensupları olarak bilinen hakim ve savcılar hakkında soruşturma yapılamamıştır. (Ek 5/1.kl/414)
    ... alınan ifadesinde: "Küçükçekmece’de görev yaptığım süre boyunca bu yapı ile ilgili herhangi bir sohbet ya da toplantıya katılmadım. Yalnızca 33 ve 34 dönem hakim savcılarının katıldığı o dönem Bakırköy Savcısı olan...(soruşturmalar kapsamında ihraç oldu)'ın düzenlediği dönem gezilerine katıldım. Bu gezilerde cemaat içerisinden olan ya da olmayan tüm hakimler ve savcılar bulunuyordu. 2014 seçimleri öncesinde Süreyya bana SMS ile bir liste gönderdi bende bu listeyi o dönemde küçük çekmece savcısı olan halen Bakırköy Başsavcı Vekili ...a gösterdim. Kendisinin yaptığı araştırmalar sonucunda söz konusu listenin cemaat listesi olduğunu ve listeden uzak durmamı söyledi. O dönemde yine ...organize ettiği ... Sofrası isimli lokantada gittiğim kahvaltıda ben kahvaltının dönem arkadaşlarım ile olduğunu düşünürken ...'in orada bulunduğunu fark ettim....2011 temmuzunda hakkımda isimsiz imzasız bir dilekçe üzerine soruşturma başlatılması ve 2012 yılında teftiş kurulunun ...'in hakkımda lehime olan delilleri toplamaksızın yanlı hazırladığı rapor neticesinde Yargıtay'da hakkımda dava açılmıştı. Bu süreçte ben bu yargılamadan beraat ettim. Aynı zamanda o dönem ki kurul tarafından bana yer değiştirme cezası verilmişti. Ben bu durumu doğrudan ...'e söyledim. Bu tür hareketler yapmak için mi tekrar seçilmek istiyorsunuz dediğimde aramızda gerginlikler de yaşandı." (Ek 5/3.kl/638)
    ... alınan ifadesinde: "..Ağrı il merkezine atandım. Ağrıya gittiğimde cep telefonumu ankesörlü telefondan aradılar. Buluşma yerini söylediler. Erzurum da adres verdiler. Erzurum da Palandöken yolunda bir petrol ofisinde görüştük. ... isminde bizim meslekten olmayan biri beni karşıladı. ...HSYK seçimi sürecinde Ağrı ilinde yaşadım. Seçim sürecinde bizi ... isimli şahıs yönlendiriyordu. Bağımsızlar adı altında cemaatin gösterdiği adayların ismini bana verdi. Bu adaylar ..., ..., ..., ... ., ... ve ... hatırladığım kadarıyla bu isimler vardı. Bunlara oy verileceğini, ayrıca adliyede bunların propagandasının yapılmasını, sosyal paylaşım sitelerinde ve çevremizde bu adayları övücü sözler söylenilmesi ve adliyeleri gezip tanıdıkları gezip oy istememizi söylediler." (Ek 5/1.kl/427)
    Kamil Yaşar alınan ifadesinde: "Tüm edindiğim bilgi, deneyim ve tecrübelerimden son 5 yılın hakim ve savcılarının Türkiye imamının kartal kod ismini kullanan ve Yargıtay Tetkik Hakimliğinden, Yargıtay üyeliğine seçilen İlyas isimli şahıstır. (soyadını hatırlamıyorum - sicili 33000-35000 arasıdır). Bunun yardımcıları eski Yargıtay Ceza Dairesi Üyesi ..., HSYK eski Genel Sekreteri ..., Adalet Akademisi eski Başkanı ...'dır. Yargıdaki tüm FETÖ örgütü yargı planlamalarını bu isimler yapmıştır. Bu kişilere geçmiş donem HSYK üyeleri ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve sonradan HSYK üyeliğine seçilen ve Bakanlıktaki işleri yürüten ..., Aile Bakanlığı müsteşar yardımcılığı da yapan... yardımcı olmaktadır. Yine HSYK Genel Sekreter Yardımcıları ... ve ... ve altında özellikle 1. Dairede görev yapan şu an isimlerini hatırlayamadığım tetkik hakimleri FETÖ’nün yargıdaki tayin, terfi, soruşturma, aklama ve cezalandırma işlemlerinde silsile halinde görev yapmaktaydılar. Ben bu isimleri 105 gündür aynı koğuşta kaldığım ve uzun yıllar önceden tanıdığım arkadaşlık ilişkim olan beni başsavcılıkta refere edip bu yapıyı hem tanıtan, hemde bağ kuran ...dan bizzat dinledim. Yine kendimde meslekte yaşadığım, gördüğüm olaylardan, tarafıma yapılan telkin ve sıkıştırmalardan bu isimleri tespit ediyorum." (Ek 5/1.kl/442)
    ... alınan ifadesinde: "Cemaatin adayları olarak belirtilen kişiler ..., ..., ..., ..., ..., ....dır." (Ek 5/1.kl/465)
    Mahmut Akkoyun alınan ifadesinde: "Ben HSYK seçimlerinden sonrada Asliye Ceza hakimi olarak bir süre çalışmaya devam ettim. Ben Asliye Ceza hakimi olarak çalışırken 2011 yılı başında; Yargıtaya yeni üyeler seçileceğini öğrendim bunun üzerine ...’ya gelerek o dönem Adalet Bakanı müsteşarı olarak görev yapan ..., HSYK Başkanvekili ... ve HSYK Daire Başkanı İbrahim Okuru, HSYK Daire Başkanı ...’i ve Adalet Akademisi Başkanı olan ...ı daha önceden tanışıklığımız olması ve ... ve ... dönem arkadaşım olması nedeniyle ziyaret ettim. Ben adı geçen kişilere; " eğer beni Yargıtay üyesi seçerlerse memnun olacağımı " söylemiştim. Onlar ise bana net bir cevap vermediler. Fakat seçimin yapıldığı gece saat 24:00 civarında ... ve ... beni telefonla arayarak seçildiğimi söylediler ve beni tebrik ettiler. Benim seçimimde ..., ..., ..., ..., ...'nin katkılarının olduğunu düşünüyorum." (Ek 5/1.kl/470)
    ...alınan ifadesinde : "... 2010 yılındaki HSYK seçimlerinden bir ay kadar evvel yapılan sohbette/ görüşmemizde Afşin ve Elbistan'da görev yapan iki hakim de katılmıştı...İsimlerini bilmediğim bu iki hakim bize seçimde oy verilecek cemaat listesini vermişler ve "bu bakanlık listesi olarak lanse edilecek ancak esasen bizim listemizdir" demişlerdi. Hatta "adliyedeki arkadaşlarınızı ikna edin onlar da bu listeye oy versinler" şeklinde ifadeler kullanmışlardı. Nitekim söz konusu cemaat listesindeki adaylar HSYK üyesi olarak seçildiler. Bize açıkça bu cemaatçidir, bu değildir şeklinde söz sarfedilmedi. Zira bununla gizliliğin korunmasının amaçlandığını düşünüyorum. HSYK üyesi seçilen ve fakat şu an tutuklu bulunan ...'in cemaat mensubu olduğunu düşünüyorum; zira mensup olmasaydı cemaat listesinde gösterilmezdi. Öte yandan hiç bir cemaat mensubu da ... cemaatten olmamasına rağmen listede gösterildi şeklinde bir beyanda bulunmadı." (Ek 5/1.kl/519))
    ... alınan ifadesinde:"... kurul üyesi olunca 2011 yılının Şubat ayında Bakırköy Adliyesi Adalet Komisyonu üyeliğine seçildim. Benim talebim de yoktu. Ancak daha sonradan öğrendiğim kadarıyla seçim çalışmalarına katılmam nedeniyle beni komisyon üyesi yapmışlar. Hatta ... hanım bile kendisinin haberinin olmadığını ... ...'ün kendisine senin asistanı komisyonu üyesi yaptık diye bir şey söylediğinden bahsetti."
    2014 yılındaki HSYK seçimlerinde...bağımsız adaylardan sadece birlikte çalışmam ve gönül bağı olması nedeniyle ... ve ....Hanım ile birlikte gezdim.
    2011 yılında yargıtaya seçilen 160 kişinin seçimi bizzat ..., ... ve ...'nin organize etitğini ve bu isimleri bunların belirlediğini duymuştum. Bunu da bana söyleyen ...'dir. Çünkü kurul üyeliği sırasında ... ve ... sürekli çekişirdi. Ben ...'in cemaatçi olduğunu bilmezdim. Ben o nedenle kendisi ile samimiydim. Hatta şunuda söyleyebilirim oturup birlikte şarap içmişliğimiz vardır. Ben cemaatten biri olduğunu bilsem bu kadar samimi olmazdım, dedi." (Ek 5/2.kl/229)
    ... alınan ifadesinde: "2010 yılı HSYK seçimlerinde bakanlık listesi olarak bir listenin çıktığı doğrudur. Bu seçimler esnasında sohbet toplantılarında bana listede olan şu adaya oy verin, şu adaya oy vermeyin diye bir şey söylenmedi. Ancak taşrada görev yapan cemaat mensuplarının ..., ..., ..., ..., ..., ...,... asil üye, diğer kişiler olan ...yedek kalması için hareket tarzı belirlediklerini daha sonra öğrendim.
    Asil olarak seçilen..., ..., ..., ..., ..., ....cemaatin desteklediği adaylardır. Bu kişilerden ... ve ...'yı daha önceden tanırım. ...'un durumunu daha önce anlattım. Tetkik hakimi olduğumuz dönemlerde benim bulunduğum Fetullah Gülen cemaati mensuplarının yapmış olduğu sohbet toplantılarına katılırdı. ...'nın Fetullah Gülen cemaati mensubu olduğunu biliyordum. Ancak hangi konumda olduğunu bilmiyordum. Diğer şahısları seçildikten sonra tanıdım. ...'nu daha önce bilirdim. Cemaat ile ilişkisini tam olarak bilmiyordum. Daha sonra cemaat ile mesafe koymaya başladığını biliyorum. ..., ..., ...'in cemaat mensubu olduğunu sonradan öğrendim." (Ek 5/1 kl/87, Ek 5/2 kl/261)
    ... alınan ifadesinde: "Ben 2014 HSYK seçimleri sırasında Beyşehirde görev yapıyordum, fiilen bağımsız denen adaylara oy istemedim fakat bazen telefonda görüştüğüm arkadaşlara ben karışık oy vereceğimi söylüyordum. Adliyedeki toplantılarda da bazen bunu dile getiriyordum...Seçim döneminde adaylardan ..., ...,ve... geldiğinde kahvaltıya gittik. Fakat... akşam yemeğinede gelmiş olabilir tam olarak hatırlamıyorum." (Ek 5/1kl/553)
    ... alınan ifadesinde: "Ben Fetullah Gülen cemaatinin oluşturduğu örgüt içerisinde yer almadım. Bu örgütün hiyerarşisi içinde olmadım. Ancak bir önceki Hakimler ve Savcılak Yüksek Kurulu'nun üyesi ve 2. Daire Başkanlığını yapan ablam ...'den dolayı bu yapılanma ile ilgili bildiklerim ve duyduklarım vardır. Ablam ... Fetullah Gülen cemaati içerisindedir. Birazdan anlatacağım gibi Fetullah Gülen cemaatinin talimatı doğrultusunda da HSYK adayı olup, seçilerek bu kurulda görev yapmıştır.
    Ablam ... aynı meslekten olan ... ile evlendikten sonra dünya görüşünde değişiklikler başladı. Biz ailece sosyal demokrat bir yapıya sahiptik. Ablam da evlenene kadar bu şekildeydi. Evlendikten sonra hakim adaylığı döneminde de dışarıda başörtü takıp adliye içerisinde çıkarıyordu. Biz bunu eniştem ...e bağlıyorduk. Ablam Mardin ilinden İstanbul iline tayin olduktan sonra yaz aylarında birlikte olduğumuz ... Keçiören ilçesinde oturan annem ..in evinde bir araya geldik. Ben kiler de siyah bir spor çanta gördüm. Çantanın içerisine baktığımda içerisinde dini kitaplar ve Fetullah Gülen tarafından kaleme alındığı anlaşılan kitapları gördüm. Ayrıca çanta içerisinde teyp kasetleri de vardı. Bu kasetlerin birini teybe taktığımda, Fetulluh Gülen'in vaazları olduğunu anladım. Bu çantanın ve içerisindekilerin kime ait olduğunu sorduğumda ablam ... kendisine ait olduğunu, 28 Şubat dolayısıyla başörtüsünü takmadığını, bu kitap ve kasetleri bir tedbir olarak buraya getirdiğini, bilahare alacağını bana söyledi. Hatta ben bu kitaplar ve kasetler yasak ise anneme sıkıntı olmasın dedim. O da olmaz dedi. Ben bu olaydan ve yapmış olduğumuz konuşmalardan ablam ... ve eşi ...n Fetullah Gülen cemaati mensubu olduğunu anladım.
    2009 yılı içerisinde ablam ... eşi ... ile boşanma eşiğindeydi. Hafta sonları ben ve annem onu aradığımız zaman bulamıyorduk. Hatta cep telefonu kapalı olmaktaydı. Bu durumu annem de bana söyleyince önce yeğenlerimle konuştum. Daha sonra ablam ... ile bu hususu konuşmak gereği duydum. Yanına gittiğimde eşi ile boşanma aşamasında olduğunu, cep telefonlarının hafta sonu ulaşılmaz olduğunu, hayatında başka birimi var diye sordum. O da bu soruma sinirlenerek anlatayım dinle dedi. Bana Fetullah Gülen cemaatinin Bolu, Düzce gibi yakın illerde hafta sonları toplantılar yaptığını, bu toplantılara katıldığını söyledi. Bu konuşmadan da ben ablamın cemaat içerisinde görev üstlendiğini anladım. Bu konuşmalardan sonra hafta sonu annemi veya anneme ulaşamadığı zaman beni arayarak hafta sonu İstanbul'da olmayacağını, telefonların kapalı olacağını, merak etmememizi söylerdi.
    O dönemlerde Fetullah Gülen cemaatine soğuk bakılmazdı. Hatta sempati ile yaklaşılmaktaydı. O dönemde ablam ve eniştem bu nedenle içlerinde olmadığım için benimle alaycı şekilde konuşurlardı. Ablam ... ve eniştem ... bu cemaati kendi işleri içinde kullanırlardı. Hakim ve savcılık yaptıkları dönemlerde bir işleri olduğu zaman İstanbul'dan gelip o dönem ... ile görüşüp giderlerdi. İşlerini de bu şekilde yaparlardı. Ben ablam ve eniştemin yaşamlarını kendi tercihleri deyip herhangi bir şekilde eleştiri konusu yapmamıştım. Ancak eniştem ... ile dini konularda tartıştığımız, hatta karşılıklı olarak fiziki müdahaleye dönüşen sohbetlerimiz olmuştur. Bu nedenle yaklaşık iki yılda eniştem ... ile görüşmediğim de olmuştur. Bu nedenle dini konularda konuşmamaya karar verdik.
    Ben 2010 yılında ... Ticaret Mahkemesi başkanıydım. Ablam ... ise Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi başkanıydı. Anayasa referandumundan sonra ablam ...'da benim yanıma geldi. Bana HSYK adayı olduğunu söyledi. Ben de nedir diye sorduğumda bana, geçen hafta sonu Hakimevine kendisinin davet edildiğini, gittiğinde ..., ... ve ...'ın kendisini karşıladığını ve yaptıkları toplantıda aday olmasını istediklerini belirttiklerini, kendisinin eşinden yeni boşanması ve iki çocuğunun olması nedeni ile kabul etmediğini, ancak ...'ın ertesi gün telefonla arayarak tabanın kendisini istediğini, isminin marka olduğunu belirtip aday olması gerektiğini ifade ettiğini, bu nedenle aday olmak zorunda kaldığını söyledi.
    Ablam ... Fetullah Gülen cemaatinin desteklediği bir isim olarak bu seçimlere girmiştir. O dönemde bu yapılanma cemaat ismi ile anılırdı. Ben Yargıtay'da görev yaptığım esnada paralel olarak anılmaya başlandı. Şimdi de FETÖ olarak isimlendirilmektedir. Ablam ... Fetullah Gülen cemaatinin bir adayı olarak ortaya çıkmış ise de, o dönem girmiş olduğu listenin bakanlık listesi olarak bilindiğini de belirtmek isterim. Bakanlık listesi olarak bilinen listedeki hakim ve savcıların HSYK seçimlerinden sonra ablamın da 2. Daire başkanı olduğunu biliyorum. Ancak Daire Başkanı seçilmesinin ayrıntısını bilmiyorum.
    Bu seçimlerden ve diğer bir sonraki seçimlerde ticaret mahkemesi başkanı olduğum halde beni Yargıtay üyeliğine seçmemeleri üzerine ablam ...'in yanına gittim. Yapılacak Yargıtay üyesi seçimleri için aday olduğumu ve üyeleri gezeceğimi belirttim. Aslında ondan yardım istemiştim. O açıkça bir şey söylemedi ve gezmemin uygun olduğunu belirtti.
    Ben bu süreç içerisinde cemaat üyeleri olarak bildiğim..., ... gibi üyeleri de gezdim. Mesai saati içerisinde saat 11:00 gibi ablam ... beni telefonla aradı. Öğlen birlikte yemek yiyelim, seni birileri ile tanıştıracağım dedi. Ben de hayırdır abla birşey mi var dedim. O da gel konuşuruz dedi. Bunun üzerine öğleye doğru kendi arabam ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu binası önüne gittim. Ablamı aldım, bana Emek'te bulunan Tavacı Recep'e gideceğimizi, oradan Yargıtay üyelerinin seçimi için etkin olan kişiler ile beni tanıştıracağını söyledi. Ben kendisine cemaat mensubu olan HSYK üyelerini de gezdim dedim. O da bana şimdi tanıştıracağım kişiler cemaat içinde etkin insanlar, onlar ne derse o olur, karar merciinde bu insanlar var dedi. Tavacı Recep'e gittiğimizde henüz kimse gelmemişti.
    Bir süre sonra HSYK genel sekreterliğinden Yargıtay üyeliğine seçilen ve HSYK genel sekreterliği döneminde yanına adliyedeki hakim arkadaşlar ile gittiğimiz ... ile bir kişinin daha masamıza geldiğini gördüm. Bu kişiler bizim masaya oturdu. ...'nın yanındaki kişiyi benimle tanıştırdılar. Bu kişinin Yargıtay genel sekreteri ... olduğunu bu şekilde öğrendim. Ben tanışmadan sonra bu kişilere kendimi anlatmaya başladım. Terfilerimi, çalıştığım yerleri hızlı hızlı anlatıyordum, bu esnada ... eli ile bana dur işareti yaparak hakim bey bizim için bunların önemi yok, biz sizi ... hanım'ın kardeşi olarak ve onun arada olması nedeni ile tanıyoruz. Bizim için önemli olan ... hanım'ın arada olması, sizin aynı anne ve babadan olmanızdır dedi. Ayrıca bana bizim de sizden bir ricamız olacak. Yargıtay üyesi seçildiğiniz taktirde göreceksiniz ki Yargıtay'da çok sık seçim olacak. Bu seçimlerde bizim belirlediğimiz adaylara destek vermenizi bekliyor ve umuyoruz dedi. Bu istek bende rahatsızlık yarattı. Hatta kendilerine o zaman benim oyuma ipotek mi koyacağız dedim. O da hayır böyle bir şey olmayacak dedi. Ben sizin gösterdiğiniz adayların makul olduğunu anladığım zaman elbette sizin adaylarınıza da oy vereceğim dedim. Bunun üzerine ...’de bana "biz her zaman makulu seçer, makulu isteriz" dedi. Yemek ve konuşmalar bittikten sonra Yargıtay'a gideceğini belirten ...'yı ben arabam ile bıraktım. Oradan adliyeye geçtim. Ablam ... ise, ... ile birlikte gittiler. Akşam ablamla bu konuşmanın kritiğini yaptık. Kendisi bana konuşmanın olumlu geçtiğini, senin işin tamam dedi. Nitekim yaklaşık 10 gün sonra yapılan seçimde Yargıtay üyesi seçildim.
    O dönemde Fetullah Gülen cemaatinin destek vermediği kişilerin Yargıtay üyesi olamayacağını herkes bilmekteydi. Benim Yargıtay üyesi olmam da ablam ... sayesinde Fetullah Gülen cemaati mensubu olan ..., ... ile cemaat mensubu olduğunu bildiğim HSYK üyeleri sağlamıştır.
    Divan üyelerinin seçiminde de mevcut başkan ...ın da bulunduğu ılımlı solcular ile birlikte cemaat mensuplarının da yer aldığı bir liste belirlemiş, bu listeyi Fetullah Gülen cemaat mensupları da desteklemekteydi. Ben bu listeyi desteklemiştim ve bu yönde oy kullanmıştım. Hatta seçim sürecinde ablam ... bana telefonla mesaj atarak ...destekle dedi. Ben bu kişilerin cemaat mensubu olduğunu biliyordum. Ablamın isteğini de yerine getirip belirlenen tüm isimlere oy verdim.
    Bu süreçte kürsü hakimleri arasında HSYK üyeliği için yapılan seçimlerde de bizim dairede görev yapan ... tetkik hakimlerimizin yanına gidelim oy isteyelim dediler. Ben kendilerine bu hareketin şık olmayacağını, bu seçimlerde bizim ilgimiz olmadığını belirttim. ş... ablam ...'in söylemesi ile cemaat mensubu olduğunu anladım. Ablam onun için bizim iyi arkadaşımızdır dedi. Diğer kişilerin ise cemaatçi olup olmadığını 2014 yılı içerisinde bir internet sitesinde cemaatçi olan üyeler diye isim geçince anladım. Bu listede benim ismim dahi yer almamıştı.
    Genel kurulda ilk oylamada 2/3 oy'un lehe olması gerekmektedir. Genel kurul 47 kişi ile toplanmaktadır. Gelmeyenlerin yerine mutlaka yedek üye katılmak zorundaydı. 2/3 çoğunluk ise 34 üyeye tekabül etmekteydi. Bu oran sağlanamadığı taktirde oylama 15 gün sonra yapılacak toplantıya kalmaktadır. Bu toplantıda ise salt çoğunluk yetmektedir. Belirttiğim genel kurulda bir oy bozma yönünde olsaydı bu karar bozulup mahalli mahkemeye gönderilecekti. O gün çoğunluk bozma yönündeydi. Ancak 2/3 çoğunluğu sağlayamadıkları için 15 gün sonraki toplantıya kaldı. O tarihte yapılan genel kurula nöbetim bittiği için ben katılmadım. Ancak o toplantıda salt çoğunluk onama yönünde oy kullandığı için mahalli mahkemenin kararı onanmış.
    Bu olaydan yaklaşık 1- 1,5 ay sonra ablam ... bize akşam yemeğine geldiğinde, Akit gazetesinin bir olayı varmış, sen aleyhe oy kullanmışsın dedi. Bunun üzerine kendisine olayı etraflıca anlattım. Tazminata hükmedilmesi gerektiğini belirttim. O da bana ya bu işi takip ediyorlar, bize ETÖ'cü (Ergenekoncuları) seçiyorsunuz diye sitemler geldi, sen kararında haklı olabilirsin, ancak dikkat et bunları takip ediyorlar, yarın bir yere gelmek istediğinde bunları önüne çıkarırlar dedi. Ben de ya ben Yargıtay üyesi olarak emekli olmayı tercih ederim, bir yeri de istemiyorum dedim. O da bunları bil sen bilirsin dedi.
    Ben 2012 yılında ablam ...'in üyeliğini yaptığı HSYK tarafından Yargıtay üyeliğine seçildim. 2014 yılında yapılan seçimle HSYK'nın yapısı değişti. Bu tarihten sonra yeni HSYK 144 yeni üye daha seçti. Bu üyelerin gelmesine kadar önceki HSYK'nın seçtiği üyeler kendi dünya görüşlerini dahi söyleyemez ve birlik haline gelmemişlerdi. Yeni 144 üye gelince Yargıtay üyeleri kendi dünya görüşlerine göre birlik haline gelmeye başladılar. Sosyal demokrat üyeler bir arada, milliyetçi üyeler bir arada, muhafazakar üyeler bir arada, Fetullah Gülen cemaat mensupları olan üyeler de bir arada toplanmaya başladılar. Bu ayrıklık sayesinde Fetullah Gülen cemaati mensubu olan üyelerin kimler olduğu netleşti ve bu kişilerin sayıları tam olarak belirlendi. Bu dönemde cemaat mensuplarının da katkısıyla seçilen sosyal demokrat, milliyetçi ve muhafazakar olarak bilinen üyeler Fetullah Gülen cemaat mensubu üyelerden ayrıldılar ve Fetullah Gülen cemaati mensupları ile birlikte hareket etmemeye başladılar.
    Yargıtay'daki yapılan oylamaların kilitlenmesi esnasında da HSYK üyesi seçilemeyen ve kürsü hakimliğine dönen ablam ... bana telefon edip seçimleri sormaya başladı. Konuşmalarından niye seçemiyorsunuz? sayılara bakın demeye başladı. Bu konuşmasından sosyal demokratlar ile Fetullah Gülen cemaatinin ittifak yapması gerektiğini belirttiğini anladım.
    Bylock isimli programı da cezaevinde duydum. Duyduğum kadarıyla cemaat mensupları bu programı kullanarak kendi aralarında haberleşmişler. Bu haberi duyduktan sonra ben de bir panik havası doğdu. Çünkü ablam ... bizim eve geldiğinde, evde bulunan wifi'yi kullanarak internete bağlanıyor ve haberleşiyordu. Acaba ablam bizim interneti kullanıp bu haberleşmeye girdi mi diye paniklemeye bile başladım.(Ek 5/1.kl/97)
    Oğuz Aydın alınan ifadesinde :"...: Kendisini her ne kadar milliyetçi olarak tanıtsa da Fetullahçı yapılanma üyesi kişilerin soruşturmaları hızla ve en az zararla kapatılırken bu yapıya mensup olmayan kişiler sürekli onun 2.daire başkanlığı sırasında zarar görmüştür. ... ne derse o olacağını ben dahil birçok kişiye HSYK üyeliği döneminde söylemiştir." (Ek 5/2.kl/273)
    ... alınan ifadesinde: "2010 HSYK seçimlerinden sonra Yargıtay ve Danıştay'a yeni üyelerin seçilmesi gündeme geldi. Bu toplantıların ilkini ...'nın evinde yaptık. Bu eve ben ...'in arabasıyla gittiğimi hatırlıyorum. Bu toplantıda kurul üyeleri olan ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... vardı. Bu üyeler dışında ..., ... ..., ..., ..., ..., ... ile bir iki hakim, savcıda vardı. Kurul üyesi olmayan kişilerin gelmesi toplantıda bir rahatsızlık yarattı. Ancak bu kişilerin Yargıtay'ı iyi tanımalarından dolayı çağrıldıkları söylendi.
    Bu toplantıya ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... çağrılmadı.
    ...'nın evinde yemekten sonra duvara yapılan yansıtıcı ile Yargıtay üyesi olabilecek hakim ve savcıların isimleri yansıtılmaya başlandı. Önce cemaat mensubu olarak belirtilen hakim ve savcıların belirlenmeye başlandı. Bu kişilerin isimlerinin belirlenmesinde ..., ..., ..., ..., ..., ... ..., ..., ... ve ismini hatırlayamadığım kurul üyesi dışında ki kişilerin etkin olduğunu gördüm...Fetullah Gülen cemaatinin seçilecek 160 adaydan 140'nın kendilerinden olmasını istediklerini anladım.... Toplantıda tartışmalar uzayınca ... kızarak evi terk etti. Bu toplantı esnasında Fetullah Gülen cemaati mensubu olmayan kişilerden hangilerinin Yargıtay üyesi seçileceği de gündeme geldi.
    Fetullah Gülen cemaat mensuplarının belirledikleri 89 sayısını yeterli olmadığı söylemeleri ve başlayan tartışma sonucu ayağı kalktık, evin değişik yerlerinde kümeleşmeye ve yüksek sesle konuşmaya başladık. Benim bulunduğum grupta ... 140'tan aşağı olmayacaklarını yüksek sesle söyledi. ... benim bulunduğum grup dışında olduğundan bu konuşmayı ben duymadım. Ancak ortam çok gerilmişti, bu tartışmalar esnasında ...'in de kızgın bir şekilde evi terk ettiğini gördüm. Tartışmalar uzayınca ...'den sonra bizde evi terk ettik.
    Yargıtay üyelerinin belirlenmesi amacıyla ...'nin evinde de bir araya geldik. Bu evdeki toplantıya ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ben kurul üyesi olarak katıldım. Bizim dışımızda ..., ..., ... ..., ..., ..., ..., ... katıldı.
    Buradaki toplantıda ...'nın evindeki toplantı olmamış gibi tekrar isimler üzerinde konuşulmaya başlandı. Cemaat mensubu olduğunu bildiğim üyeler ile diğer hakimler burada sayı belirtmiyorlardı. Ancak toplantı sonucu Fetullah Gülen cemaat mensuplarının 108 sayısına razı olduklarını gördüm. Ancak daha sonra bu sayının aslında 108 değil kendilerinden olmadıkları belirttikleri fakat Fetullah Gülen cemaati mensubu olduğu anlaşılan dört kişiyi de bu listeye girmesini sağlamışlar. Fetullah Gülen cemaati mensupları dışında diğer kişilerin ismi de bu toplantıda belirlendi.
    Bu kişilerin seçilme sayısı olan 12 sayısı garantiye alındı. Örneğin bana verilen listedeki isimlerin tümünü öncelikle işaretledim. Daha sonra isimleri ise oy vermek istediğim kişiler arasında paylaştırdım. Serbest olarak işaretleyeceğim sayıdaki üyeleri de ben kendim takdir ettim. Oy pusulası yaklaşık 5100'e yakın kişiden oluşmaktaydı. Seçimler sonucu daha önce yapılan toplantıda belirlenen adaylar seçilmesi bu şekilde sağlanmış oldu. Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçilmesi birden fazla tur şeklinde yapıldı. Dışarıya önceden isimler belirlenmiş imajı yaratmamak için 17 kurul üyesine 12 sayısını bulacak şekilde liste dağıltıldı. Daha önceden belirlenen isimlerden bir kısmı birinci turda, diğer isimler ise ikinci turda seçilmesi gerçekleştirildi. Bu hareket tarzıyla 17 kurul üyesinin tamamının önceden belirlenen aynı adaya oy vermediği imajı yaratıldı.
    Ancak daha önceki 160 sayısı içerisinde bulunmayan ...'de seçildi. Daha sonra anlaşıldı ki ... kendi listesinde bulunan kişiyi çizip ...'in ismini yazmış. Diğer üyeler gibi bende ...'e oy verince ... seçilmiş oldu. Bu durum daha sonra anlaşılınca ...'ın ...'e sitem ettiğini gördüm.
    Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçiminden sonra Fetullah Gülen cemaat mensubu olarak bildiğim ... bizi cemaat dayanışması ve arkadaşlık ilişkilerimizin gelişmesi amacıyla biraraya topluyordu. Bu toplantıları ... organize ediyordu. Dönüşümlü olarak kendi evlerimizde toplanıyorduk. Bu toplantılara ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ... ve ben katılıyordum.
    HSYK üyesi olarak ...'ya geldikten sonra 2011 yılı başında yapılan Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçimi, diğer zamanında yapılan Yargıtay ve Danıştay üye seçiminlerinde ..., ..., ..., ..., ..., ... gibi Fetullah Gülen cemaati mensuplarının yargı içerisinde cemaatin etkin insanları olduğu gördüm, anladım. Bu cemaatin yapılanmasında bu kişilerin etkin olduğunu gördüm. Özellikle Yargıtay ve Danıştay üye seçimlerinde bu kişilerin istekleri, talepleri ve isim belirlemedeki rolleri nedeniyle ön plana çıktıklarını gördüm. Bu kişiler o dönemde Yargıtay üyesi olmadıkları halde kurul üyeleriyle konuşmaları, hangi kişilerin yüksek yargıya seçilmesi gerektiği konusunda isim belirlemeleri ve Fetullah Gülen cemaati kontenjanından seçilecek kişilerin sayısını belirleme konusunda etkinliklerini de bizzat gördüm. Bu kişilerin İlyas Şahin ile bağlantılı olduklarını da duyuyordum. Hatta hal ve hareketlerinden bu kişilerin konuşmaları, isteklerinin İlyas Şahin'in de haberi olduğunu anlıyabiliyor ve hissebiliyordum. Fetullah Gülen cemaat mensubunun kurul içerisinde temsilcileri olduğunu bildiğim..., ..., ..., ..., ..., ..., ... cemaatin görünün yüzleriydi. Bu kişiler ön planda olduğu için düzenlemelerin ve yapılanmaların belirttiğim İlyas Şahin, ..., ..., ..., ..., ..., ... tarafından yapıldığı görülmektedir. Bu izlenimi aldım." (Ek 5/1.kl/123)
    ... alınan ifadesinde: "....’i ... tanıyordu. (... deyince aklıma geldi aday belirleme sürecinde bakanlıkta yapılan görüşmelerin bir kısmına sanıyorum o sırada akademide bulunan ... da katıldı. Zaten kısa denilebilecek bir süre önce bakanlıktan ayrılmıştı. Kendisinin hem bakanlık hem akademi geçmişi olunca onun fikirlerine de başvuruldu) ...’i ... önerdi. Hem bir bayan adayımızın olması gerekir hem de hakim sayısı bakımından teşkilat içinde ciddi bir ağırlığı olan İstanbul’dan en az bir iki aday gösterilmesi gerekir diye düşünüldü. Epey bir tartışmadan hatta İstanbul’da hakimlerle yapılan toplantıda da ismi gündeme getirildikten sonra aday yapılmasına karar verildi.
    Kurulda blok halinde bu yapıyla birlikte hareket eden 8 üye vardı. Adli yargıdan 5 üye, bunlar ..., ..., ..., ... ve ...’ydu. (... %60-70 oranında) İdari yargıda; ... ve ... bir de sayın Cumhurbaşkanımız tarafından seçilen üyelerden Prof. .... Bütün kritik konularda bu 8 üye birlikte hareket ediyordu. ... de çoğunlukla onlarla birlikte hareket etmekle birlikte önemli konularda İbrahim Bey ile birlikte onunla görüşüyor ve bizimle birlikte hareket etmesini sağlayabiliyorduk.
    Ben müsteşar olunca yeniden kurula döndüm ve 1. Daire’de çalışmaya başladım. Kararname bürosunda güvenip not vereceğim kimse kalmamıştı. İbrahim Bey ve ... ile de konuşarak 2. Daire tetkik hakimi olan ...’in 1. Daire’de görevlendirilmesi istedim. Onlar da olur dediler. Genel sekreterliğe talimat verdiler. Genel sekreterlik ve 2.Daire Başkanı tam altı ay direndi. Ben ısrarımı sürdürdüm ve iki başkanın yanında genel sekreteri çağırarak arkadaş bir tetkik hakimini altı aydır göndermiyorsunuz diye çıkıştım, bunun üzerine genel sekreter ... “Efendim ... Hanım bırakmadı, Güven Bey’in elinde bazı önemli dosyalar varmış onları bitirmesini istedi, o dosyalar da sonuçlandı, hemen görevlendiriyoruz” dedi ve ... 2012 yaz kararnamesi öncesinde kararname bürosunda çalışmaya başladı. Güven’in kararname bürosuna gelmesinden müthiş rahatsız oldular ve Güven’den nasıl kurtuluruz diye kara kara düşünmeye başladılar. Bir baktım Güven’i yurt dışına dil kursuna gönderiyoruz dediler. Ben bunun bir operasyon olduğunu düşündüm ve önce karşı çıktım, Güven’i de çağırıp konuştum. “Efendim ben gitmek istiyordum ama kararname bürosuna geçince bu süreç hızlandı “dedi. Eğer Güven kararname bürosuna gelmeseydi, aynı 1.Daire’ye istediğimiz sırada öne sürdükleri bahaneler gibi elinde dosya var diyeceklerdi, başka sebepler ileri süreceklerdi yurt dışına göndermeyeceklerdi ama Güven bey kararname bürosuna gelince, onun daha önce yapmış olduğu talebini de dikkate alarak hemen yurt dışına göndermeyi teklif ettiler.
    Sonuç olarak, listeler hazırlandıktan sonra adaylığı kabul edilenlerden; İdari Yargıda ..., ... bakanlıktaki cemaat mensubu arkadaşların önerisi üzerine cemaat kontenjanından listeye girmiş oldu. Adlî Yargıda ise, yukarıda açıklandığı üzere ..., ..., ..., ... ve kısmen de ... yine bu arkadaşları temsilen listeye girmiş oldular. Bu adaylar içinde ... ve..., bu yapıya mensubiyetleri yanında akademideki çalışmaları nedeniyle özellikle genç hâkim ve savcılar arasında çok tanındıklarını ve seçime olumlu katkı yapacaklarını söyleyerek aday olmalarını sağladıklarını düşünüyorum.
    Ben direkt ...'in daire başkanı olması hususunda öneride bulunmadım. Ancak üyelerin görevlendirileceği dairelerin belirleneceği toplantıda böyle bir teklifte bulunuldu, bu teklifi kimin yaptığını hatırlamıyorum. Ben de ... Hanım'ın ağır ceza mahkemesi başkanlığı yapmış olması ve bayan olması nedeniyle kurulun dış görünüşü itibariyle olumlu bir görüntü oluşturacağı gerekçesiyle bu teklifi destekledim.
    ...'nın evine gittiğimizde, benim hatırladığım kadarıyla HSYK üyeleri; ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... vardı. Genel sekreterlikten de ..., ... ... ve ...'ın olduğunu hatırlıyorum. " (Ek 5/1.kl/261)
    ... alınan ifadesinde: HSYK seçimi döneminde...... ..., eşi ... ...,...Yargıtay Üyesi ... ve ...'nin kardeşi ... olduğu halde bir hafta sonu adliyenin yemekhanesine gelmişlerdi. ...Daha sonra ... gelmesi nedeniyle Kurşunlu Otel'de bir yemekli toplantı olduğunu, ...bildirmişlerdi. Sanıyorum önceden tanıyorlarmış. Oradaki yemeğe katıldık..."
    03.12.2017 tarihinde Kom Şube Müdürlüğündeki ek ifadesinde şüpheliyi fotoğrafından teşhis etmiştir.(Ek 5/3.kl/602)
    ... alınan ifadesinde: "2014 yılı HSYK seçimleri öncesi Denizli iline ... ... ve/veya ... gelmişti. Acıpayam Adliyesinde görevli savcı... ve bayan hakimler dışında hepimiz düzenlenen yemeğe katıldık. " (Ek 5/1.kl/30)
    ... alınan ifadesinde: "ByLock isimli programı kullanmadığım gibi...evimizde kullandığımız süper online internet servisi kablosuz olduğundan ve pek çok kişi şifresini bildiğinden başka meslektaşlarımızın ya da komşularımızın WİFİ üzerinden internete bağlandıkları olmuştur. Dilekçemde belirttiğim gibi evimize geldiklerinde ...'in ve Asuman Ulaş'ın sürekli cep telefonlarından iletişim kurduklarını hatırlıyorum.
    Cezaevinde kaldığım süre içerisinde özellikle ... ile ilgili yaşadığım, olanlar ve cezaevinden tahliye olduktan sonra geçmişe dönük yaptığım sorgulamalar ile anlıyorum ki, ... hanım pek çok konuda yalan söylemiş ve ya en azından bazı konuları bizden saklamış. Dilekçemde belirttiğim üzere örneğin önceden başörtü takıp takmadığını farklı ortamlarda ve zamanlarda sorduğumuzda bizden saklamıştı. Fakat cezaevinde yeniden sorduğumda, bir dönem eşinin ailesinin yanındayken başörtü taktığını anlattı. Keza ...'da memur olduğunu bildiğimiz bir kardeşinin aslında cezaevinde hükümlü olarak kaldığını,...sorduğumuzda "ben yalan söylemem ancak her şeyi de herkese anlatmam" şeklinde konuşurdu. Yine cezaevinde yaşadığı bir diğer hadise de ... koğuşta ... hitaben, hepimizin bir şekilde suçu var sen genel sekreterlik yaptın hatta yerimde de gözün vardı dedi." (Ek 5/3.kl/538)
    Vahit Kayaduman alınan ifadesinde: "... yapılan seçimlerde paralel yapının öne çıkardığı ...'e yakın olan onunla birlikte seçim aşamasında gezen kişidir." (Ek 5/2.kl/89)
    Selahattin Buluğtekin alınan ifadesinde: "Benim dönem arkadaşım olan hakim.... Ladik Savcısı ... ile birlikte, benim odama ziyarete geldiler. Bu ziyaret esnasında benden doğrudan oy istemediler fakat özellikle ...... ve ... hakkında olumlu ve onları övücü sözler söyledi. Bundan bir önceki kurulun yapı değiştirdiği dönemdeki komisyon başkanı ve cumhuriyet Başsavcılarının, değişikliklerine muhalif oy kullandıklarından bahsederek onlardan övgüyle, söz ettiler. (Ek 5/1.kl/139)
    ... alınan ifadesinde: "Bu yapılanma içerisinde yer aldığım sürede...17-25 aralık sürecinden sonra... tavsiye ve telkinlerle çalıştığımız yerlerde hangi parti güçlüyse Ak parti haricinde o partiye oy vermemiz söylendi. 2014 yılının Ağustos ayında... çalıştığı yer olan Silivri'ye gelmemi söyledi....ereğlisi savcısı...kod adlı şahıs da vardı. Kendisi telefonumu istedi. Kendisi bana bylock isimli programı yükledi. Artık buradan haberleşeceğimizi bana söyledi...Kendisi bana bylock üzerinden yapıya mensup hakim savcılann HSYK seçimleri ile alakalı gördükleri rüyalan paylaşıyordu. Bu yapıya mensup HSYK adaylarının listesini gönderdi. Yine HSYK adayı ...'in Çorlu ilçesinde yapacağı kahvaltı toplantısına katılmamı söyledi... eski Çorlu başsavcısı ... beni aradı ve ...'in kahvaltı toplantısına katılmamı söyledi...Bende şahsi aracımla ... ile birlikte ...'i hakim savcı lojmanlarının önünden alarak kahvaltı salonuna götürdüm. ... geldiği linea marka aracıyla yanındaki bir savcı ile birlikte beni takip ederek kahvaltı salonuna birlikte gittik. ...Yine ... kod adlı şahıs bana bylock üzerinden YBP adaylan hakkında bazı olumsuz bilgiler paylaştı ancak ben bu bilgileri herhangi bir yerde propaganda aracı olarak kullanmadım.
    Bylock programı yapılanma içerisinde yer aldığım dönemde edindiğim tecrübeye göre sadece beşinci derecede olan örgüt mensuplarına yüklenilen bir programdı. HSYK bünyesinde bu yapılanmaya mensup hakimlerin ve cumhuriyet savcılarının tamamında bylock programının yada diğer programların çıkacağını düşünmüyorum. Öğrendiğim kadarıyla 1700 kişi de bylock çıkması bu 1700 kişinin beşinci derece de olduğunu göstermektedir. Bunların haricinde bu yapıya mensup olan ancak daha alt derecede olan kişilere bylock programının yada başka bir programın yüklenmediği kanaatindeyim. Bylock yada diğer bir program çıkmasa dahi bu yapıya mensup kişilerin daha iyi araştınlması kanaatindeyim. Beşinci derecede olup da yine yüklenmeyen kişilerinde grup sorumluları ile irtibata geçerek talimatlar aldığını ve haberleştiğini düşünüyorum...Ben HSYK seçimlerinde bylock ile gelen FETÖ/PDY yapılanmasına mensup sözde bağımsız adaylara kül halinde 11 de 11 oy verdim." (Ek 5/2.kl/167,546 )
    ... alınan ifadesinde: 2014 HSYK seçim takvimi ve sürecinde aynı adliyede savcı olarak görev yapan ... ... benim yanıma gelerek "bağımsız aday ...’i beraber Adliye'de gezdirelim, arkadaşlara tanıtalım "dedi... 7-8 kişinin ismini verip "bunlar birlikte hareket ediyor, kesinlikle seçimi kazanacaklar, sen de oy ver" demişti... ... ve... bu listenin içindeydi...7-8 kişilik ...'ın listesi ile birlikte hareket eden bağımsız adaylardı, Seçim döneminde Sincan Adliyesinde görev yapan Cumhuriyet Savcısı Seyfullah Çakmak yanıma geldi. 5-6 kişilik liste vererek onlara oy vermemi istedi. Bu 5-6 kişilik liste içinde ..., ... vardı." (Ek 5/2.kl/548)
    Şenel Öz alınan ifadesinde: "2014 yılı sonu ve HSYK seçimleri öncesinde Florya ... Sofrasında bir kahvaltı....ailece gittiğim bu ortamda ... ve ona çok yakın olan ... ve eşi ... ile Anayasa Mahkemesinden 1 raportör ve bağımsız aday olan Niğde Başsavcısı ...'i burada görünce rahatsız oldum, çünkü belirttiğim kişilerin Fettullah GÜLEN cemaatine mensup olduklarını düşünüyorum."(Ek 5/2.kl/173)
    ... alınan ifadesinde: "...Eşimin... Gümüşhane ilindeki son 3-4 yılımızda kendisinin yapı içerisinde küçük esnaflardan sorumlu olduğunu biliyorum. Bu küçük esnaflara... sohbet verdiklerini biliyorum. 2012 ydında eşim evimize faal olarak görev yaptıklarını fakat hangi ilde olduklarını bilmediğim yapıya mensup Hakimleri çağırmaya başladı. Bu dönemde kendisi ... KOD adını kullanıyordu. Eve gelen Hakimler de kendi isimlerini kullanmıyorlardı....bende ... KOD adını kullanmaya başladım. Yine eve sohbete gelen Hakim eşleri de kod isim kullanıyorlardı. ..17-25 Aralık diye tabir edilen süreç sonrasında HYSK seçimleri ile alakalı tam tarihini hatırlayamamakla birlikte bir ay kadar önce ... isimli...evimize gelerek eşimin sorumlu olduğu ... isimli bayan hakimler...ile görüştü. Görüşme içeriği ağırlıkla HYSK seçimlerinde nasıl oy kullanacakları şeklinde oluyordu." (Ek 5/2.kl/182)
    ... alınan ifadesinde: "2010 yılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçimlerinden önce... bize bakanlık listesinde olan ancak cemaatin desteklediği adaylardan..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...'ya oy verilmesini istedi. Bana seçimden önce... bir liste vermişti.... bu listeyi cemaatin ev toplantılarının birinde verdi. Seçime çok az bir süre vardı. Herkese tek tek liste verip, tek tek yemin ettirdi. Yeminin konusu verdiği listenin kimse ile paylaşılmamasını istiyordu. Bize Allah ve namus üzerine yemin ettirmişti. Daha sonra... bana verdiği listede..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...'nın ismi ile birlikte bakanlık listesinde olan veya olmayan diğer dört adayın ismi yazılıydı. Diğer arkadaşlarıma verdiği listede..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...'nın ismi ile birlikte diğer başka isimler yazılı olduğunu öğrendim. Cemaat bu şekilde o dönem bakanlık listesi olarak bilinen .. ve ...'ün yedek kalmasını sağlamıştır." (Ek 5/2.kl/560)
    ... alınan ifadesinde: "Terör örgütünün dağılması için herkesin bilgi vermesinin gerektiğini düşünüyorum. İlk yıllarda Adliye yargı sorumlusunun Ahmet Can isimli bir şahıs olduğunu duymuştum...görevli hakim ve savcılar için ayrı bir yapılanma vardır. Bu tüm meslekler için geçerlidir. Polis öğretmeni, polis doktoru tanımaz. Askeri öğrenciler için özel birim olduğunu ve adına da "özel hizmet" dediklerini biliyorum....Başsavcı iken ....'ya gittiğimde akşam bir kaç arkadaş bir eve gittiğimizde kurul üyesi..., ... de geldi." (Ek 5/2.kl/55, 522)
    Gizli Tanık Sinop alınan ifadesinde:"FETÖ/PDY mensubu olduğunu düşündüğü kişiler arasında ismini saymıştır. (Ek 5/3.kl/599)
    Şüpheli hakkındaki delillerin bulunduğu CD iddianameye eklenmiştir. (Ek 5/3.kl/639)
    ByLock Kayıtları
    Şüphelinin, örgütün iletişimde kullandığı yargı kararları ile de kesinlik kazanan kriptolu haberleşme programı ByLock‘u bizzat kullandığı, 129.862 satırlık ByLock abone listesinin 86784. satırında kaydının olduğu, tespit edilen GSM aboneliğinin; 5052131636, tespit edilen cihaza ait IMEI numarasının; 01242100291206ve tespit edilen ilk tarihin 25.08.2014 olduğu görülmüş olup, şuana kadar yapılan çalışmalarda mesaj, mail vs. içeriklerine rastlanılmamıştır. Ek 2/1.kl/415-419)
    HTS Baz Analizi
    Şüphelinin, 01.09.2010 -31.10.2010, 01.09.2014-31.10.2014 tarihleri arasındaki ... ili dışında sivil imam denilen kişilerle ortak baz irtibatı olup olmadığı istenilmiş olup,
    Şüpheli adına kayıtlı olan telefonlar ile sivil imam soruşturması kapsamında HTS listeleri alınan numaraların BAZ verileri kullanılarak yapılan aynı gün 60 dakika içerisinde sinyal verilen ortak baz istasyon çalışmaları yıl yıl kronolojik sıralama ile belirtilmesi noktasında görevlendirilen bilirkişilerin düzenlediği rapor içeriğinde;
    ... Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/146249 esas sayılı soruşturmasında, örgütün sivil imamı listesinde yer alıp, bir kısmı ByLock kullanıcısı olan şahısların, şehirlerarası, şehir merkezlerinde en fazla 1 km, AVM, plaza, otel vb yerlerde ise bu alanların büyüklüğü kadar kapsama alanı olan baz istasyonları esas alınarak yapılan incelemede; şüpheli ... ile aynı gün 60 dakika içerisinde aynı baz istasyonu kapsama alanı içerisinde bulunan sivil imamların ardışık baz vermeleri (tekrarlayan sürede), birlikte olmaları ihtimalini güçlendiren bir bulgu olarak değerlendirilmiş olup, bu kapsamda şüphelinin, 29 sivil imam ile 60 dakika süregelen ardışık bazlarıda içerir şekilde sivil imam adı, baz çakışma noktası, yer ve tarih kriterleri aşağıya işlenmiştir.
    .....
    Ve aynı şahıs ile 18.03.2012 saat;12.28/14.44 Tv vericileri Kızılcahamam ... adresinde ortak baz, ...'da çok sayıda baz çakışması,
    Baz birlikteliğinin 2 gün süre ile devam ettiği, bu durumun, sivil imam ile şüphelinin örgütsel anlamda görüşme için Kızılcahamam da biraraya geldikleri ve örgütsel toplantı yaptıkları şeklinde değerlendirilmiştir.
    Örgütün yargıda görevlendirdiği tepe yöneticilerden olduğu belirlenen sivil imam ... ile 25.02.2016 saat:19.45 / 20.26... adresinde;
    Aynı şahıs ile 11.05.2016 saat:18.23/1336 Dr ... Eğitim Araştırma Hastanesi Bakırköy İstanbul adresinde 60 dakika ortak baz.
    25.02.2016 tarihi itibariyle İstanbul'da hakim olarak görev yaptığı anlaşılan şüphelinin, sivil imam ile örgütsel buluşma gerçekleştirdiği anlaşılmıştır.
    ... ve sivil İmam tabir edilen 29 şahıs ile 2010-2016 yılları arasında ... Merkezi ve ... il dışındaki 60 dakika ortak baz birlikteliklerinin, mahkeme aşamasında kolay olarak gösterilebilmesi için masaüstü ara yüz yazılımı oluşturulduğu, yapılan yazılımın çalışma mantığının, baz koordinat verilerini Google Maps üzerinden nokta olarak gösterebilmesi harita üzerinde tam nokta yakınlaştırma yapılmasını sağladığı, rapor ekinde Nesebi ÖZER’in 60 dakika ve üzerinde ortak baz birlikteliği olduğu 29 sivil imam ile ilgili tek tek excel tablolarının oluşturulduğu, şahıs şahıs ortak baz ve excell koordinat bilgilerini harita üzerinden gösterilmesini sağlayan haritalandırma yazılımının rapora eklemesi yapılmıştır. (Ek 3/283-323)
    Dijital Materyal İncelemesi
    Şüpheliye ait HTS kayıtlarına ilişkin bilirkişi raporunda; sivil imamlar ile irtibatının bulunduğu dikkate alınarak;
    Mahkeme kararına istinaden, CMK 134.maddesi gereğince alınan inceleme, kopyalama ve çözümleme kararına dayanılarak dijital materyaller üzerinde;
    17.07.2016 tarihli ev arama tutanağında el konulduğu anlaşılan ... IMEİ numaralı telefon ile ... IMEİ numaralı telefon ile sim kartlar üzerinde telefon belleğinde kayıtlı rehber bilgisi, sms kayıtları, silinmiş kayıtlar ile birlikte arama, e-post kayıtları, tespit edilen ByLock uygulamasının dışında başkaca ByLock, Eagle, Coverme, Herkul (org.herkul) gibi programların olup olmadığı, bu tür programların silinme işleminin yapılıp yapılmadığı, cep telefonu içerisindeki sistem dosyaları, silinmiş resimler, cep telefonu içerisindeki sim kartların aktif olup olmadığı ile sim kart içerisindeki öğelerin çözümü, inceleme detaylarının her bir materyal altına detaylı olarak belirtilmesi noktasında, inceleme yapılması konusunda bilirkişi raporu düzenlenmesi talep edilmiş olup, ibraz edildiğinde gönderilecektir. (Ek 3/324-325)'' ifadelerine yer verilerek sanık hakkında silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan cezalandırılması talebiyle dava açıldığı anlaşılmıştır.
    III) SAVUNMA:
    Sanık savcılıkta müdafisi huzurunda alınan 19.07.2016 tarihli savunmasında özetle; ... Hukuk Fakültesine 1982 yılında girdiğini, o dönemde dershaneye gidilmediğini, bir yaş küçük olan kardeşiyle beraber ... Hukuk Fakültesini kazanması nedeniyle ailesinin ...'ya taşındığını, bundan dolayı eğitimi süresince ailesiyle birlikte kaldığını, her iki oğlunun da Devlet okullarında okuyup Final Dergisi Dershanelerinde üniversite sınavına hazırlandıklarını, çocuklarının eğitimleri boyunca evinde kaldıklarını, geçmişte hiçbir zaman cemaatlere ait ev ve yurtlarda kalmadığını, FETÖ/PDY'ye ait ev veya yurt sohbetlerine katılmadığını, yaşam tarzı nedeniyle böyle yerlerden uzak durduğunu, bu grup tarafından organize edilen yurt içi ve yurt dışı gezilere katılmadığını, HSYK üyeliği döneminde diğer arkadaşlarına göre resmî gezilere bile en az katılan kişi olduğunu, iki çocuğunun eğitim durumlarından ötürü çocuklarına vakit ayıramadığını, 2007 yılında boşandığını, iki kardeşinin de eğitimleri boyunca kendisiyle beraber ailesinin yanında kaldıklarını, FETÖ/PDY'ye müzahir hiçbir dergi veya gazete aboneliğinin bulunmadığını, Vakıfbank'ta maaş hesabının olduğunu, Akbank'ta da hesabının bulunduğunu, Garanti Bankası ve Ziraat Bankası gibi kredi kartı aldığı bankalarda hesaplarının olduğunu, FETÖ/PDY ile bağlantılı hiçbir kuruluşa para transferi yapmadığını, hâkimlik için Eğitim Merkezinde bulunduğu dönemde de evinde kaldığını, o dönemde sınıf temsilciliğinin ve albüm kurulu üyeliğinin olmadığını,
    1989 yılında kurayla Hanak hâkimliğine atandığını, 1990 yılında eş birleştirmesiyle İskilip Adliyesinde görevlendirildiğini, 1993 kış kararnamesiyle Batman hâkimliğine atandığını, 1996 yılında eşinin Başsavcılığa atanmasıyla Mardin hâkimliğine tayin olduğunu, orada görevde bulundukları dönemin 28 Şubat'a denk geldiğini, zamanın yönetiminin rızaları dışında kendilerini Bakırköy Adliyesine atadığını, 2004 yılında Eyüp Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olduğunu, 2007 yılında adliye birleştirmesiyle Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına atandığını, bu esnada yapılan Anayasa değişikliği sonrasındaki HSYK seçimlerine aday olduğunu, asıl üye olarak seçimi kazandığını, HSYK içerisindeki seçimle 2. Daire Başkanlığına seçildiğini, 4 yıllık görev süresinden sonra yeniden bağımsız olarak aday olduğunu ancak kazanamadığını, bunun üzerine Küçükçekmece hâkimliğine atandığını, tayin yerlerinin belirlenmesinde sadece ilk görev yerindeyken eş birleştirmesi amacıyla talepte bulunduğunu, bunun dışında diğerlerinde talebi olmaksızın atandığını, sadece HSYK üyeliğinin sona ermesinden dolayı yasa gereği üç tercihli bir dilekçe verdiğini, HSYK üyesiyken hâl sicillerine bir kez baktığını, öncesinde talep etmediğini, hatırladığı kadarıyla notlarının iyi düzeyde olduğunu, herhangi bir pekiyisinin olmadığını, meslek kıdemi itibariyle birçok yerde görev yaptığından dolayı pek çok teftiş gördüğünü, hepsini tek tek hatırlamamakla beraber Adalet Müfettişleri Güngör Saka, Abdülkadir Güngören ve Halit Baysoy isimlerini şu an için hatırladığını, dil eğitimi amacıyla Devlet imkanlarıyla yurt dışına gitmediğini, HSYK üyesi seçildikten sonra ilk kez yurt dışına gitme imkanının olduğunu, değişik çalışma ziyaretlerine katıldığını, daha sonraları kendi imkanıyla arkadaşlarıyla birlikte değişik ülkelere gezi amacıyla birkaç kez gittiğini, FETÖ/PDY müntesipleri tarafından düzenlenen hiçbir seyahat organizasyonuna katılmadığını, bu yapılanmanın hiçbir ev, yurt ve derneğine bağışta bulunmadığını, öteden beri kurbanlarını Eyüp Sultan Camisinde kestirdiğini,
    Bu yapılanmayı ilk olarak 2013 yılı sonlarına doğru ciddi anlamda sorgulamaya başladığını, yapılan iş ve işlemlerden durup dururken hükûmetle karşı karşıya gelmelerinin ve ısrarcı davranışlarının bunu sorgulamasına sebebiyet verdiğini, şu an için geriye dönüp baktığında bu kadar gizli ve planlı bir örgütü genel bakış tarzıyla fark etmenin çok zor olduğunu, bu nedenle de zaman aldığını anlayabildiğini,
    2014 yılındaki HSYK seçimlerinde yeniden bağımsız aday olduğunu, bu adaylığının en büyük nedeninin cemaat yapılanmasıyla birlikte sanki onların istek ve talebiyle seçilmiş gibi yaratılan havayı dağıtmak olduğunu, cemaate yakın olarak bilenen kişilerin adaylık tekliflerinin söz konusu olmadığını, cemaat desteklemiş olsaydı zaten bu oy sayıları itibariyle kazanmasının gerektiğini, Yarsav'dan aday olan ve aslında gücü sınırlı bulunan dernek üyesi bir adaya destek verdiklerinin görüldüğünü, bu oyların kendisine dönmesi hâlinde kazanacağını, bu açıdan kendisine kumpas yapıldığını ve isminin özellikle öne çıkarılarak kullanıldığını düşündüğünü, zaten Kurul üyeliği ve Daire başkanlığı döneminde pek çok karara muhalefet şerhi koyarak düşündüğü doğrultuda karar veren biri olduğunu, bu nedenle Kurulun diğer üyeleriyle tartışma da yaşadığını, ancak genel anlamda bakıp kamuoyuna yansıyan olayları değerlendirdiğinde cemaat yapılanmasının yürüttüğü iddia edilen soruşturmanın seyrinin tamemen hükûmete yönelmesinin bu yapıyı sorgulamasına sebebiyet verdiğini, HSYK seçimlerinden sonra da o kesimden olduğunu düşündüğü kişilerle ilişkisini tamamen kestiğini, Kuruldaki Daire başkanlığı nedeniyle aldığı Devlet terbiyesi gereği kamuoyuna bu durumu açıklamamakla beraber arkadaş çevresinde ve gittiği yerlerde bunu açıkça söylediğini, adliyede ve diğer arkadaşlarla insani ilişkiler dahilinde diyalog içinde bir birlikteliği ve görüşmesinin olmadığını, göreve başladığında ziyarete gelenlere iadei ziyarete gittiğini, büyük çoğunluğunun zaten ziyarete gelmediğini, işi dışında bir şeyle ilgilenmediğini, 2014 yılındaki HSYK seçimlerinde aday olduğu için seçim günü sandık mahalline gittiğini, ...'da oyunu kullandıktan sonra İstanbul'a geldiğini, seçim çalışmaları boyunca eski arkadaşı ve meslektaşı ... ve ...'la birkaç yeri dolaştığını, Doğu Anadolu'ya gittiğinde ...'ın refakat ettiğini, seçimde seyahat bileti ve günlük ihtiyaçları dışında bir harcamasının olmadığını, tanıtım broşürü, CD ve reklam gibi işler için para sarf etmediğini, seçim sonucunda toplam 4000 civarında oy aldığını, bu oyu da dört yıllık üyeliği süresindeki tanınırlığına ve kadın oluşuna bağladığını, cemaatin yeniden tam desteklemiş olsaydı kendisinin seçilebileceğini,
    Kurul üyeliği döneminde görevi gereği pek çok kişiyle görüştüğünü ve birtakım taleplerin de olduğunu, ancak dosya kapsamı ve düşüncesi doğrultusunda kararını verdiğini, FETÖ/PDY yapılanması kapsamında Fethullah Gülen cemaati ismi kullanılarak herhangi bir talebin olmadığını, cemaatin temsilcilerinin kimler olduğunu bilmediğini, özel yetkili mahkemelerde görev almadığını,
    Darbeye teşebbüs olayını gece evinde oturmaktayken herkes gibi televizyondan öğrendiğini, gece boyu televizyon izleyerek üzülüp ağladığını, başarısız olmalarını Allah'tan dilediğini, öncesinde ima mahiyetinde bile bir şey duymadığını ve aklının ucundan geçmediğini, herhangi bir kimsenin de bu konuda uyarmadığını, zaten son dönemdeki arkadaşları itibariyle böyle bir çevresinin bulunmadığını, darbeden haberi olmadığından ve hiçbir ilgisi bulunmadığından görev teklifinin de söz konusu olmadığını, 1980 darbesini yaşamış, 28 Şubat'ta mağdur edilmiş ve darbenin ülkeyi ne hâllere getireceğini bilebilecek biri olarak bu sorunun sorulmasını bile hakaret saydığını, darbeye teşebbüs edenleri şiddetle lanetlediğini,
    Bu örgütün yapılanmasını 2013 yılına kadar bilmediğini, kamuoyundaki tartışmaları siyasal tartışmalar olarak değerlendirdiğini, HSYK'nın oluşumunda ağırlıklı olarak Bakanlık bürokratlarının mevcut olduğunu, Kurul Başkan Vekili ve 3. Daire Başkanı ..., 1. Daire Başkanı ... ve ...'in daha önce bürokrat kadrosuyla çalıştıkları için birçok talebin onlara gittiğini, zaten kendisinin pek çok dosyada muhalefet şerhi koyduğunu, 2013 yılında bir teftiş seminerinde 1. Daire Başkanı ...'un "Kimse bizi temsil edemez, Kurulu ancak Kurul üyeleri temsil eder, müfettişler kendi kafalarına göre gidemez" tarzında içeriği çok sert olan bir konuşma yaptığını, o konuşmayı dinlerken kamuoyunda tartışılan yapılanmanın ciddi boyutta olabileceği yönünde kafasında şimşekler çaktığını, ondan sonra sorgulamaya başladığını, zaten son aylarına girdiklerini, FETÖ örgütü adına doğrudan kendisiyle kimse bağlantıya geçemediği için şahısları tanımadığını, dolayısıyla bu konuda çok istemesine rağmen bilgi veremeyeceğini,
    Evinde, iş yerinde ve arabasında yapılan arama işleminin usulüne uygun gerçekleştirilmediğini, evde bulunduğu sırada dört polisin gelerek mahkeme kararını gösterip arama yapacaklarını söylediklerini, bu sırada küçük oğlunun yanında bulunduğunu, avukat olan oğlunun ise askerde olduğunu, ancak evde ona ait eşyalara ve laptopa söylemesine rağmen el konulduğunu, barodan avukat çağrılmadığını ve savcının da bulunmadığını, bilgisayarların imajının alınıp teslim edilmediğini,
    2010 yılında HSYK'da seçim yapılmasına karar verildiğinde mesleki tecrübesi, bilgisi, donanımı ve kadın olması sebebiyle hizmet etmek amacıyla kendine olan öz güveniyle aday olmaya karar verdiğini, bu süreçte çocukları dışında dışarıdan kimseyle görüşmediğini, ancak iş yerindeki arkadaşlarına böyle bir şeyi yapmasının uygun olup olmadığını sorduğunu, olumlu tepki alınca aday olmaya karar verdiğini, Adalet Bakanı Müsteşar Yardımcısı ... ve Personel Genel Müdürü ...'in kendisiyle görüşmek istediklerini sekretarya aracılığıyla bildirdiklerini, İstanbul Hâkimevinde verilen randevuya gittiğini, orada ... ve eşi ... ile ...'in olduğunu, isimlerini hatırlayamadığı birkaç kişinin daha bulunduğunu, ...'un tek başına hareket ettikleri takdirde hiçbirinin seçilemeyeceğini, bir liste oluşturup grup olarak birlikte hareket etmeye karar verdiklerini ve yaptığı araştırmada adaylığının meslek camiasınca olumlu karşılandığını söyleyerek kendileriyle birlikte hareket etmesini istediklerini söylediğini, bunun üzerine kendisinin de kürsüde olduğunu, Bakanlık bürokratı mantığıyla emir ve talimata gelemeyeceğini ve özgür çalışma imkanının sağlanması durumunda grupla birlikte hareket edebileceğini belirttiğini, ...'un ise seçim süresince birlikte çalışma amacıyla grup olarak hareket edeceklerini ve seçimden sonra herkesin özgür olduğunu ifade etmesi üzerine bunun uygun olacağını dile getirdiğini, bir süre sonra Adalet Bakanı Müsteşarı ...'ın talebi üzerine ... Hâkimevinde bir araya geldiklerini, kendisini müsteşarın tanıması için biraraya gelindiğinin söylendiğini, adaylığının konuşulmadığını, sonra kadın aday olarak grupla birlikte seçime girmesi ortak kararının alındığını, ortak karara rağmen seçim çalışmasını yalnız yürüttüğünü, seçimlerden sonra yapılan bir toplantıda oy çokluğuyla 2. Daire Başkanlığına seçildiğini, seçim sürecinden önce üç daire başkanının da Bakanlık bürokratlarından seçilen Kurul üyelerinden olacağının söylendiğini, o sırada Gazeteci ...'ın yazdığı bir yazıyla bu durumu eleştirmesi üzerine Bakanlık bürokratlarından 2. Daire için herhangi bir aday çıkmadığını, bu nedenle kendisinin aday olup seçildiğini, genel sekreterliğin örgüte bağlı veya yakın olarak addedilen kişilerden oluşturulmasıyla hiçbir ilgisinin olmadığını, HSYK Genel Sekreteri, yardımcıları, tetkik hâkimleri ve memurların tamamının Bakanlık bürokrasisinden oluşturulduğunu, bunun da Bakanlıktan gelen ..., ... ve ...'in Bakanlıkla istişaresi sonucu oluşturulduğunu düşündüğünü, kimseyi tanımadığını, neden bu şekilde olduğunu sorduğunda teşkilatın yeni kurulduğunu, kurumun oturması için tecrübeli eleman gerektiğini, tüm dosyaların Adalet Bakanlığından devralınacağını ve o birimde daha önceden çalışanların görevlendirilmesinin doğru olacağını söylediklerini, bunu ısrarla savunanların da ..., ... ve ... olduğunu, mantıklı geldiği için kendisinin de o yönde oy kullandığını, getirilenlerin belli bir gruba mensup ve birlikte hareket eden kişiler olduğunu bilmediğini, zaten onları tanımadığını, ilk derece mahkemelerini dizayn etme olayının çalıştığı daireyle bir ilgisinin olmadığını, bu tür atamaları HSYK Kanunu'na göre 1. Dairenin yaptığını, ilk bir yılda kararname bilgisi verilmediğinden meslektaşlarından gelen sorulara cevap veremediğini, bu nedenle pek çok kişinin küskünlüğüne sebebiyet verdiklerini, kurum içinde kararnamenin kendilerine de söylenmesinin uygun olacağının kavgasını verdiğini, bunun üzerine kararname yayınlanmadan 3-4 saat kadar önce diğer dairelerin üyelerine de genel sekreterlikçe mail atılmasına karar verildiğini, referans yönündeki taleplerinin yerine getirilmediğini, HSYK Teftiş Kurulunun oluşturulması sürecinde yukarıda ismini zikrettiği kişilerin yine ağırlıklı olarak belirleyici olduklarını, yapılan seçimde önceden tanıdığı şahsı tüm uğraşlarına rağmen seçtiremediğini, oylamalarda bir etkisinin olmadığını, Yargıtay üyelerinin seçiminde önce seçimin nasıl yapılacağı yönünde genel kurulda seçilme yeterliliğine sahip kişilerin tamamının belirlenmesinin ve aday olmak istemeyenlerin de müracaatlarının dilekçeyle alınmasının karara bağlandığını, kendisine sağlıklı bir yöntem olarak gelmediğinden ve yeterliliği olan birinin seçilmemesi yönünde talebininin alınmasını yargıçlık mesleğiyle bağdaştırmadığından buna karşı çıktığını, diğerlerini ikna edemediği için muhalefet şerhi yazdığını, karar alındıktan sonra seçilme yeterliliği olanların dosyalarının getirilerek genel kurul salonuna dizildiğini, isteyenin buradan sicilleri inceleyebileceğinin söylendiğini, bunun üzerine kendisinin de bildiği ve tanıdığı ya da iyi hâkim olduğu söylenenlerin sicil dosyalarını incelediğini, kendine göre oy kullanabileceği kişilerden oluşan bir liste oluşturduğunu, hatırladığı kadarıyla seçimden birkaç gün önce yüksek yargıdan gelenler hariç seçilmiş Kurul üyelerinin tamamının ... Hâkimevinde toplandıklarını, seçilecek kişilerin isimleri üzerinde tartışmalar yapıldığını, birkaç kişi için olumsuz görüş bildirdiğini, herkesin birtakım isimler sunduğunu, ... Yaman'ın ... tarafından önerildiğini, kendisinin bu şahıstan daha parlak sicilli kişiler olduğunu söylediğinde ... ve ...'in karşı çıkarak hatta ...'un sert çıkarak "Bugün burada Kurul üyesi isen bu şahıs sayesindedir, bu hâkim Demokrat Yargı Derneğinin adayı idi, kendisiyle görüşerek Yargıtay üyeliği sözü verilerek adaylıktan vazgeçirdiklerini, kendilerini desteklediğini ve bu nedenle seçmek zorunda olduklarını" söylediğini, örneğin bir şahıs yönünden Müsteşar ...'ın ısrarı olduğu söylenerek seçilmesi için ısrarcı olunduğunu, bu şekilde karşılıklı taleplerden sonra isimlerin tartışılıp herkesin destekleyeceği kişilerin belirlendiğini, daha sonra seçimlerin yapıldığını, tüm isimlerin kabul görmediğini, neticede seçilen 160 kişilik listenin ortaya çıktığını, bu listenin FETÖ/PDY tarafından önceden farklı kişilerce dikte ettirilerek oluşturulup oluşturulmadığı konusunda fikir sahibi olmadığını, Yargıtay üyesi seçildikten sonraki oylamalarda bu kişilerin blok olarak hareket ettiklerini gördüğünü, bu nedenle bir şekilde bilerek empoze etmek suretiyle bu isimlerin seçtirilmiş olabileceğini düşündüğünü, Teftiş Kurulunun çalışma sistemini tam olarak bilmediğini, bu konuda bir etkisinin olmadığını, HSYK Kanunu'na göre Teftiş Kurulunun 3. Daireye bağlı bulunduğunu, Daire başkanının da ... olduğunu, disiplin dosyalarının tamamında tetkik hâkiminin sunumuyla yetinmeyip ceza hâkimi titizliğiyle inceleyerek oyunu kullandığını, vicdani kanaatine uymayan hiçbir karara imza atmadığını, pek çok kararda olumlu ya da olumsuz olarak muhalefet şerhi koyduğunu,
    Adli Kolluk Yönetmeliği'ndeki değişikliklere ilişkin olarak, kendi aralarında tartıştıklarında Cumhuriyet savcılarının adli soruşturmalarda tam yetkili olması gerektiği ve bu yetkilerin karartılmasının hukuk devletiyle bağdaşmayacağı görüşünde olduğunu, ancak bir kurul kararı gibi yayınlamanın konuşulmadığını, genel kurul toplantısında ...'un söz alarak bu konuyu gündeme getirip genel kurulun görüşünü basın bildirisiyle açıklaması gerektiği şeklinde bir tavır koyduğunu, üyelerin bu konuyu tartıştıklarını, Danıştaydan gelen ...'ın bu şekilde bir bildirinin yayınlanmasının yanlış olduğunu ve Danıştayda yönetmeliği iptal etme gibi algılanabileceğini söylediğini, kendisinin söz alarak ve tavır göstererek Danıştayın zaten çok yakında karar vereceğini, bu konuda Kurulun yetkisinin olmadığını ve hukuki görüşlerini kişisel sayfalarında meslektaşlarla paylaşabileceklerini söylediğini, ...'un da ısrarla basın bildirisinin çıkarılması gerektiğini söylediğini, diğer üyelerden konuşanın olmadığını, Müsteşar ...'in "Ben hükûmet adına burada bulunmaktayım, hükûmet adına bir bildiriye imza atmam, muhalefet ederim" dediğini, Kurul Üyeleri ... ve ...'un da ...'le beraber muhalefet şerhi yazacaklarını söylediklerini, ...'in bu yönde bir görüş belirtmediği hâlde sonradan karara muhalif kaldığını, birkaç gün sonra muhalefet şerhinin yazıldığını, içeriğine baştan itiraz etmediği için çıkan kararı imzaladığını, bildirinin 25 Aralık tarihinde açıklandığını, o sırada arabada haberleri dinlerken bildirinin yayınlandığı tarihin aynı zamanda 25 Aralık gününe denk geldiğini ve sanki peş peşe işlemler yapılıyor gibi bir hisse kapılıp rahatsız olduğunu, Ocak ayında ...'ya döndüğünde bu olayın neden bu şekilde olduğunu arkadaşlarla konuştuğunu, ...'un bir hafta önce 1. Dairedeki toplantıda bu konuyu gündeme getirip üyeleri ikna ettiğini, bildiriyi Adalet Bakanı ...'e mail üzerinden gönderdiğini, Bakanın bu bildiriyi imzalamayacağını, içeriğinin sert olduğunu ve yumuşatılarak yazılması gerektiğini belirtince ...'un ısrarlarından sonra başka bir yol izleyerek çıkarılmasını söylediğini kendisine 1. Dairenin şu an ismini hatırlayamadığı üyelerinden birinin anlattığını, hatta bildiği kadarıyla Başkan Vekili ...'nin bildirinin arkasında olduğunu söylediğini, bu işin baştan sona planlayıcısı ... olduğu hâlde kamuoyunda kendi isminin daha çok zikredildiğini, oysa başlangıçta uygun olmayacağını söylemiş olduğunu, ...'un kimin telkin ve isteği üzerine bu yönde bir çalışma yaptığını bilemediğini, ...'un genelde kurulda ani teklifler getirerek ikna edip çıkarttırdığını, perde arkasını kalan sürede çözebilme imkanının olmadığını, son 1 yılda da son derece rahatsızlık duymakta olduğunu, bildiri nedeniyle duyduğu rahatsızlığı da Ocak ayındaki ilk genel kurulda dile getirdiğini, Kurul üyelerinin çoğunun buna şahit olduğunu, anladığı kadarıyla bildirinin hazırlama, mutfağında çalışma ve kulisini yapma işinin bizzat ...'un çabalarıyla olduğunu, bildiriden sonra ...'nin "Bu bildirinin sonuna kadar arkasındayım, benim fikrimdir" şeklinde basına açıkça beyan ettiğini medyada gördüğünü, kendisinin hükûmeti sert bir biçimde uyarma amaçlı niyetinin olmadığını, zaten böyle bir görevinin de bulunmadığını toplantıda dile getirdiğini, bu olayda da kullanıldığını düşündüğünü, bayan oluşu, daha medeni ve modern görünümü ile öz güveni gibi nedenlerle adının kamuoyuna verilerek vitrin süsü gibi kullanıldığından şu anda kesin olarak emin olduğunu,
    Basına "HSYK üyesi can güvenliğim yok diyerek Türkiye'yi AB delegasyonunu şikayet etti" şeklinde sirayet eden olayla ilgili olarak, 2. Daire toplantısına gelen AB delegasyonuyla yapılan görüşmede uygulamalar nedeniyle Türkiye'de hukuki güvenliklerinin kalmadığını söylediğini, bugünlerde bu sözün sarf edildiğini bildiğini, bu sözü üzerine diğer üyelerin "Biz kendimizi gayet güvende hissediyoruz, sen ne demek istiyorsun?" şeklinde tepki gösterdiklerini, kendisinin de "Ben zaten söyleyeceğim konuşmayı yaptım, ben çıkıyorum, siz konuşmaya devam edersiniz" diyerek salondan çıktığını, bu konuşmada can güvenliği sözcüğünü hiç kullanmadığını, toplantının basına kapalı olduğunu, sonradan basına bu şekilde verildiğini öğrendiğini,
    Darbeye teşebbüs iddiasını reddettiğini, bu konuda eylemi olmadığı gibi hiçbir zaman düşünemeyeceği bir durum olduğunu, FETÖ/PDY örgüt üyeliğini kabul etmediğini, HSYK'ya seçilme sürecini ve çalışmasını tüm samimiyetiyle anlattığını, hukukçu kimliğiyle olaylara baktığını, ancak yabancısı olduğu ...'daki yapılanmanın örgütlenme şekli ve ... bürokrasisini tanımaması nedeniyle diğer üyelerin özellikle Bakanlık bürokrasisinden gelen ...'un aktif yönlendirmeleriyle birçok şekillenmenin oluştuğunu düşündüğünü, paralel yapının imamlarını ve temsilcilerini tanımadığını, yönlendirmede kimlerin aktif rol oynadığını bilmediğini, iş ve işlemlerin yapılmasında doğrudan bir etkisinin olmadığını, arkadaşlarının atama taleplerini bile bildirmekte zorlandığını, suçlamaları kabul etmediğini,
    Sulh Ceza Hâkimliğinde müdafisi huzurunda alınan 20.07.2016 tarihli savunmasında özetle; savcılıkta verdiği ifadesini tekrar ettiğini, ilave edeceği şeyleri iki hususta toplamak istediğini, öncelikle usule ilişkin diyeceklerinin olduğunu, CMK'nın 161/8. maddesinin doğru uygulanmadığını, çünkü hâkim olması nedeniyle soruşturmanın başlatılması şeklinde algılanmayıp devamındaki işlemlerin de savcılık tarafından yapılması gerekirken arama, el koyma ve gözaltına alma işlemlerinin polis memurlarınca 17.07.2016 günü saat 12.00 civarında lojmandaki evine gelinerek yapıldığını, kamera kaydı alınmadığını, savcının yer almadığını, aynı meskeni ikamet olarak kullanan oğlu Av. ...'ün İstanbul Barosu avukatı olduğunu söylemesine rağmen baro temsilcisi olmadan arama yapıldığını, avukat olan oğluna ait olduğunu belirttiği laptop ve Ipad cihazlarına el koyulduğunu, bu usul nedeniyle ve el konulan diğer elektronik eşyalardaki imaj almanın kendisinin yanında yapılmaması sebebiyle işlemlerin CMK'ya aykırı olduğunu, daha sonraki bölümlerde gözaltı süresine ilişkin diyeceklerini özetleyeceğini, 77 saattir gözaltında olduğunu, bu süreyi sandalyede otururarak geçirdiğini, uykusunu da bu sandalyede oturarak giderdiğini, bunun yasak sorgu yöntemlerinden kabul edildiğinin AİHM kararlarıyla sabit olduğunu, savcılık ifadesinde tutanağa ifadenin başlama ve bitiş saatinin yazılmadığını, ifadeye 19.07.2016 günü saat 22.00 sularında başlandığını ve bitişinin 20.07.2016 günü saat 03.00 sıraları olduğunu, esasa ilişkin bir şeyler söylemeyi de istediğini, suçu tasnif eden maddenin CMK'nın 147. maddesine aykırı olarak söylenmediğini, delillerin sorulmadığını veya gösterilmediğini, delillerin ne olduğunu bilemediği için somut bir savunma geliştirmesinin mümkün olmadığını, her iki suçlamayı da ayrı ayrı reddettiğini, bu suçlamalarla ilgili deliller tek tek ibraz edilirse savunma yapabileceğini, bu bakımdan savunmasının soyut olacağını düşündüğünü, darbeye teşebbüs etme gibi ağır bir suçlamanın delilsiz şekilde ve sadece TCK'daki maddesini yazmak suretiyle yöneltildiğini, 15.07.2016 akşamı mesaiden sonra eve döndüğünü, gece saatlerinde TV'deki yayınlar nedeniyle bu girişimi öğrendiğini, şu an huzurda müdafi olarak hazır bulunan arkadaşı Av. ...'ın sosyal medyada paylaştığı "Darbeye hayır, şiddete başvurmadan ve demokratik bir duruş gösterilen siyasi kişi ve kurumlarımı koruyalım" şeklinde birlikte paylaşımının olduğunu, asla siyasi paylaşım yapmamasına rağmen 16.07.2016 sabahı "Çok şükür demokrasi kazandı, birlikte ve kardeşçe yaşamak 21. yy ülküsüdür" şeklinde tweetinin bulunduğunu, demokrat kişiliğine ve dünya görüşüne darbenin uymadığını, 1980 darbesinde 16 yaşında olduğunu, askeri bir darbenin nelere mâl olacağını görebilecek düzeyde bulunduğunu, 28 Şubat darbesiyle ilgili mağduriyetler yaşamış bir hukukçu olarak darbeyi desteklemesinin yahut darbeye teşebbüs etmesinin asla söz konusu olamayacağını, FETÖ/PDY örgüt üyesi olma suçlamasını da kabul etmediğini, zira örgüte üye olduğunu veya örgüt üyesi olarak neler yaptığını gösterir herhangi bir delilin ibraz edilmediğini, ifade alınması sırasında sadece 2010-2014 yılları arasında HSYK 2. Daire Başkanı olması sebebiyle yaptığı iş ve eylemler ile basına yanlış yansıyan sözlerden dolayı savunma yapmasının istendiğini, hiçbir şekilde bu görevi sırasında yaptığı işlemlerin suçlama konusu olmadığını, Türkiye'de hızla değişen konjonktür dikkate alındığında geçmiş tarihli ve basına nasıl yansıdığı tespit edilemeyen gazete haberlerinin fotokopileri çekilip gösterilmek suretiyle savunma yapmasının istendiğini, bunların hukuki delil olmadığını bildiği hâlde samimi bir şekilde bu konulara ifadesinde açıklık getirdiğini, örgüt üyeliğiyle ilgili dedikodulardan ibaret birtakım sözler ve seçimler sırasında rakibi olan kişilerin verdiği ifadeler sonucunda mahkeme karşısında bulunduğunu, bu soruşturmaya dahil edilme nedenini 2010-2014 yılları arasında Kurul üyesi olarak çalıştığı dönemde aklına, kanuna ve vicdanına sığmayan hiçbir şeyin altına imza atmaması ve 2014 seçimlerinde aday olup bazı adayların oyunu bölmüş ya da azaltmış olduğu düşüncesiyle kendisine karşı çıkmaları olarak gördüğünü,
    Savcılıkta müdafisi huzurunda alınan 23.03.2017 tarihli ek savunmasında özetle; bu hususta daha önceden savunma yaptığını, suçlamaları kabul etmediği ve terör örgütü üyesi olmadığı için etkin pişmanlıkta bulunmasını gerektirecek bir husus olmadığını, ancak sorulara bildikleri varsa doğru bir şekilde cevap vereceğini, uzun zamandan bu yana ... ve ... numaralı telefon hatlarını kullandığını, ayrıca kendi adına kayıtlı olmasına rağmen oğlu ... tarafından kullanılan ... numaralı hattın da bulunduğunu,.... numaralı hattın da kendisi adına olduğunu ancak kardeşi... tarafından kullanıldığını, ... numaralı hattın ise bilgisayardan internet kullanmak üzere aldığı VIN hattı olduğunu, ByLock uygulamasını veya terör örgütü üyelerinin aralarındaki iletişimlerinde kullandıkları diğer uygulamaları kullanmadığını, kendisinin tutuklanmasından bir ay kadar sonra basında Kurul Başkan Vekili ...'ın beyanıyla bu durumu öğrendiğini, ByLock programını hiçbir şekilde telefonuna indirmediğini ve kullanmadığını, birilerinin IMEI numarasını kopyalamak suretiyle telefonuna indirmesi hâlinde kendisinin telefonunda da indirilmiş olarak görünmesine sebebiyet vermiş olabileceğini veya FETÖ terör örgütünün bir kumpasın içerisine çekmek amacıyla bilgisi dışında telefonuna indirmiş olabileceğini, Kurulda çalışırken telefonunu masada veya çantasında bırakarak başka odalara geçmiş olabileceğini, haftada üç kez toplantı salonuna giderken telefonunu odasında bıraktığını, yokluğunda bilgisi dışında telefonuna bu uygulamanın indirilmiş olabileceğini,
    FETÖ/PDY terör örgütüyle bilerek bir ilişkisinin olmadığını, ancak çok sayıda meslektaşının darbe teşebbüsü olayından sonra bu suçlardan dolayı tutuklandığını, bu kişilerle mesleki ilişkiler içerisinde bir araya gelip çalışmış olabileceğini, bu suçlamayla tutuklanan kişilerle olan ilişkilerinin terör örgütü kapsamında olmadığını, toplantılarına veya sohbetlerine katılmadığını, bazı itirafçılar ve örgütün kripto elemanlarının başka örgüt elemanlarını kullanmak veya etkin pişmanlıktan faydalanmak amacıyla kendisinin ismini vermiş olabileceğini, kendisinin öz güveni fazla olan biri olduğundan salya sümük ağlayarak vaaz veren ilk okul mezunu birinin sözlerine itibar edecek biri olmadığını, Kuran-ı Kerim'in Türkçe mealini okuduğunu, Allah'ın kendisine akıl fikir verdiğinden kendi doğrularını okuyarak bulabileceğini,
    Kardeşi ...'in savunmasında evlendikten sonra değişip örtünmeye başladığı ve 28 Şubat sürecinden sonra Fetullah Gülen'e ait kitap ve kasetleri ...'daki annesinin evine götürüp sakladığı iddiasıyla ilgili olarak, sosyal demokrat görüşlü bir aileden geldiğini, dünya görüşü olarak başlangıçta sosyal demokrat düşünen biri olduğunu, ancak sonradan muhafazakar düşünceleri benimsediğini, hâlen de sorulduğunda dünya görüşü olarak müslüman ve liberal görüşlü olduğunu söyleyebileceğini, 28 Şubat sürecinde muhafazakar insanlara baskılar arttığından bir kısım dini kitaplarını ...'daki annesinin evine götürüp bodruma bıraktığının doğru olduğunu, ancak bu kitaplar arasında Fetullah Gülen'in kitaplarının bulunmadığını, götürdüğü kitapların Ali Şeriati, Mevdudi, Ramazan El Buti ve Türkçe Kuran-ı Kerim mealleri ile Elmalı Hamdi Yazır meallerine ilişkin olduğunu, kardeşinin dini litaratüre uzak olduğu için kitapların ayrıntısını bilemeyebileceğini, ayrıca bahsedilen bu olayın 1996-1997 yıllarına ait olduğunu,
    Kardeşi ...'in Fetullah Gülen tarafindan ismi yazılı kitap ve başörtüsü hediye edildiği ve annesinin bunun sebebini sorduğunda Fetullah Gülen'in önemli kişilere bu hediyeleri gönderdiği iddiasıyla ilgili olarak, kardeşinin bu ifadeyi verirken tutuklu olduğu için muhtemelen baskı altında kalıp tahliye olmaya yönelik olarak beyanda bulunduğunu, böyle bir şeyin yaşanmadığını, annesinin 2010 yılı Ocak ayında vefat ettiğini, Fetullah Gülen'den hediye almadığını, hayatında hiçbir zaman Fetullah Gülen'le bir alakasının olmadığını, ondan ya da örgüt üyelerinden hediye kabul etmediğini,
    Kardeşi ...'in hafta sonları cep telefonuna ulaşılamamasının sebebini sorduğunda çevre illerdeki Fettullah Gülen cemaatinin toplantılarına katıldığı için telefonunun kapalı olduğunu beyan ettiği iddiasıyla ilgili olarak, bu iddiaları kabul etmediğini, gezmeyi seven biri olduğundan hafta sonları trekking gezilerine gittiği için görüşememiş olabileceğini,
    2010 yılındaki HSYK seçimleri listesinin nasıl belirlendiğiyle ilgili olarak, 2010 yılındaki seçimlerde hangi şartlarda aday olduğunu 19.07.2016 tarihli savunmasında ayrıntılı olarak anlattığını, kendisinin dışındaki diğer adayların nasıl belirlendiğini ve aday belirlemeyi kimin yaptığını tam olarak bilmediğini, ancak kendisine ... ve ...'un ulaştığını, diğer adaylara da teklifi onların götürmüş olabileceğini, adayların birçoğunu önceden tanımadığını, bu örgüt üyelerine kontenjan verilip verilmediğini bilmediğini,
    FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyelerinden olan adayların ismi sorulduğunda, terör örgütüyle bir ilgisi olmadığı için bu örgüt adına kimlerin aday olduğunu bilemediğini, ancak aday olan üyelerin büyük çoğunluğunun birbirlerini tanıdıklarını ve Bakanlık bürokrasisinden geldiklerini, bunlar arasında daha sıkı bir iletişimin olduğunu ve kendisinin dışlandığını hissettiğini, genelde Bakanlığa ziyaretlere ... ile ...'nin birlikte gittiklerini, daire başkanı olduğu hâlde kendisine haber verilmediğini, bunları dile getirdiğinde de bu hususa çok takıldığını ve bunun önemli olmadığını söylediklerini,
    Yapılan seçim sonucu ...'un 6401, ...'nin 6084, kendisinin 5842, ...'nun 5833, ...'in 5770, ...'nın 5692, ...'ın 5191, ...n 2246 oy aldığı, seçim sonuçlarına bakıldığında Fetullah Gülen cemaat mensuplarının kendisi de dahil olmak üzere diğer Fetullah Gülen cemaat mensuplarını desteklediği, ancak Fetullah Gülen cemaat mensubu olmadığı bilinen başta ... olmak üzere diğer adaylara oylarını vermedikleri görüldüğü sorulduğunda, cemaat üyesi olduğunu kabul etmediğini, aldığı oyların büyük bir bölümünün kadın aday olmasından kaynaklandığını, terör örgütü tarafından bilinçli olarak bir seçim yapılmışsa bunun onların görüşünden olduğu için değil, Kurulda bir kadın aday olmasını istediklerinden veya kendisini ikna edeceklerini düşündüklerinden olabileceğini, ancak kendisine kimlerin oy verdiğini bilemeyeceğini, ayrıca seçildikten sonra da bugün terör örgütü üyesi olarak nitelendirilen Kurul üyeleriyle birlikte hareket etmediğini, zaman zaman birlikte oy kullandıklarının olduğunu, muhalefet şerhi yazdığı çok sayıda kararın bulunduğunu, Kurul sekreteryası oluşturulurken Bakanlıktaki kadronun olduğu gibi HSYK'ya taşındığını, bu sebeple Bakanlık bürokrasisinden gelenlerle HSYK sekretaryasında görev alan herkesin birbirini tanıdığını, yalnız kaldığını hissettiğinden kendi dairesiyle ilgili dosyaları tetkik hâkiminin sunumuna bağlı olmadan bizzat inceleyerek karar verdiğini,
    Yeni oluşan HSYK'da genel sekreter, genel sekreter yardımcıları ve diğer personelin nasıl seçildiğiyle ilgili olarak, Bakanlık bürokrasisinden gelen ..., ... ve ...'in önerileri doğrultusunda Bakanlıktaki tetkik hâkimi ve diğer personelden seçim yapıldığını, Bakanlık bürokrasisini bilmediğinden bu kişilerin seçilecekler hakkındaki referansları doğrultusunda oy kullandığını, Yargıtay ve Danıştaydan seçilenlerle Cumhurbaşkanı tarafından seçilen üyelerin de kendisi gibi davrandıklarını,
    2011 yılındaki Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçim süreciyle ilgili olarak, Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçimi gündeme geldiğinde Genel Kurulda konuşup prensipleri belirlemeye çalıştıklarını ve 40 yaş sınırını getirdiklerini, ayrıca ...'un önerisi üzerine kendisinin karşı çıkmasına rağmen yasal şartları tutan herkesin Yargıtay ve Danıştay üyesi adayı olduğu kabul edilerek seçimin bunlar arasından yapılacağını ancak seçilmek istemeyenlerin dilekçe vermeleri hâlinde adaylar arasından çıkarılacağına karar verdiklerini, hâkimevinde bir iki kez adayların durumunu konuşup değerlendirme yaptıklarını, hâkimevindeki toplantılara Yargıtay ve Danıştay'dan gelen üyelerin hatırladığı kadarıyla çağrılmadığını, çünkü Yargıtay ve Danıştaydan gelen üyeler dışındaki üyelerin taşradan gelmesi sebebiyle seçilecek adayları daha iyi tanıdıkları için rahat konuşup tartışabilmeleri amacıyla böyle bir düşüncenin oluştuğunu, ayrıca bir hafta sonu Genel Sekreter ...'nın evinde kahvaltı yapılacağının söylendiğini, İstanbul'dan geldiği için geç kaldığını, kahvaltı bittikten sonra eve vardığını, bu kahvaltıda ..., ..., ..., ..., ... ve ...'nun bulunduğunu, belki şu an hatırlayamadığı birkaç üyenin daha olabileceğini, ancak Yargıtay ve Danıştaydan gelen üyelerin olmadığını, kendisini ...'nin davet ettiğini, seçilecek adayların durumlarının konuşulduğunu, bu toplantıda ... Yaman ve şu an hatırlayamadığı birkaç kişinin ismi gündeme geldiğinde daha nitelikli adayların olduğunu söyleyerek karşı çıktığını, ancak ...'un ''Eğer bugün Kurul üyesi olduysan ... Yaman'ın sayesinde oldun, o adaylıktan çekildiği için kendisine Yargıtay üyeliği sözü verdik'' dediğini, bu sözü ...'in de söylemiş olabileceğini, çünkü Bakanlık grubunun birlikte hareket ettiğini ve aynı şeyleri söylediklerini, kendisinin bu duruma tepki koyarak "Siz kendi kendinize aday belirliyorsunuz" dediğini ve kapıyı vurup çıktığını, bu tarihten sonra bir iki sefer de hâkimevindeki Aynalı Salon'da Yargıtay ve Danıştaydan gelen üyelerin dışındaki üyelerle toplantı yapıp aday değerlendirmesinde bulunduklarını, hiçbir şekilde herhangi bir grupla pazarlık yapmadığını ve birlikte hareket etmediğini, ...'nin evinde bu amaçla yapıldığı iddia edilen toplantıya katılmadığını, terör örgütü üyesi olduğu iddia edilen eski HSYK üyeleriyle birlikte hareket ederek FETÖ/PDY örgütü için kontenjan belirlemediğini, bunun için istekte bulunmadığını ve böyle bir pazarlığa girmediğini, terör örgütü üyelerine bir kontenjan verilmişse bunun kendisinin dışında olduğunu, bu görüşmeler için toplantının yerini ve zamanını veya toplantıya katılacakları belirli bir kişinin belirlemediğini, bunların her seferinde değiştiğini, kendisine kimin söylediğini hatırlamadığını, bu görüşmelerdeki konuşmalardan ... ve ...'un veya genel sekreterlikte görevli sekreter veya yardımcılarının Danıştay ve Yargıtaydan gelen üyelerle de görüştüklerini anladığını, herhangi bir listeye üye vermediğini, sicil dosyalarını inceleyerek veya çevresindekilerin mesleki bilgisi ve yeterliliği konusunda emin oldukları kişilerin önerileri sonucunda kendi listesini oluşturup oyunu kullandığını, kimseden talimat almadığını, örgütün listesine oy vermediğini, ancak oy verdiği kişiler arasında örgütün listesinde olanların da bulunabileceğini, bu toplantılar dışında başka bir toplantıya katılmadığını, seçilen Yargıtay ve Danıştay üyelerinden hangisinin terör örgütü üyesi olduğunu bilemeyeceğini, ancak tanıdığı bazı kişilerin dünya görüşü olarak muhafazakar mı yoksa sosyal demokrat mı olduklarını bildiğini,
    Yargıtay ve Danıştay üye seçimlerinde isimler açıklanmadan önce bazı yargı mensuplarının Yargıtay ve Danıştaya seçildiklerini öğrenip ...'ya geldikleri ve çevrelerine yüksek yargıya seçildiklerini söyledikleri ve bazılarının duruşma dosyalarına bakmayı bıraktıklarıyla ilgili olarak, bu amaçla hiç kimseye bilgi vermediğini, ancak seçilen bazı üyelerin ertesi sabah erken saatte Yargıtaya geldiklerini kendisinin de duyduğunu, ancak kimseye önceden bir bilgilendirme yapmadığını ve kimin yaptığını da bilmediğini,
    HSYK üyesi olduktan sonra FETÖ/PYD silahlı terör örgütü üyelerinin kendi aralarında yaptıkları toplantı ve sohbetlere gidip gitmediğiyle ilgili olarak, terör örgütü faaliyeti kapsamında Kurul üyelerinin tanık beyanlarında geçen toplantılara katılmadığını, bayan olarak diğer erkek üyelerle birlikte dini bir toplantıya veya toplu bir ibadete katılmış olamayacağını, 2007 yılında boşanmış dul bir kadın olduğundan erkeklerle birlikte hareket ederek dini bir sohbete veya ibadete katılmış olmasının dini inancına aykırı olduğunu,
    Özellikle İstanbul'da görev yapan özel yetkili mahkemelerde görevli hâkim ve savcılar hakkında 3. Dairenin izin vermediği, bu suretle bu kişiler hakkında soruşturmaların yapılmadığı, itiraz üzerine genel kuruldaki oylamada kendisinin de örgüt mensubu üyelerle birlikte soruşturma izni verilmemesi yönünde oy kullanmak suretiyle örgüt üyesi hâkim ve savcılar hakkında soruşturma açılmasının önlemesiyle ilgili olarak, bu iddiaları kabul etmediğini, disiplin veya görev suçu işlenmişse kendi görüşünün belli olduğunu, suç işleyen bir kimseyi koruyucu bir tavır takınmadığını,
    Adli Kolluk Yönetmeliği ile ilgili olarak, bu husustaki bildiklerini 19.07.2016 tarihli ifadesinde ayrıntılı bir şekilde anlattığını, buna ekleyecek bir hususun olmadığını,
    17-25 Aralık sürecindeki olayların FETÖ/PDY silahlı terör örgütü tarafından yürütülen hükûmete ve Başbakanın şahsına yönelik bir operasyon olduğu yönünde tespiti ya da izlenimi olup olmadığı ve bu süreçte FETÖ/PDY silahlı terör örgütü adına herhangi bir rolünün bulunup bulunmadığıyla ilgili olarak, o günkü şartlarda 17-25 Aralık'taki soruşturma sürecinde bir gariplik ve olağan dışılık hissedildiğini, bugün geriye dönüp baktığında bunun örgüt tarafından hükûmete yönelik bir eylem olduğunun anlaşıldığını, ancak o gün için bu durumun anlaşılamamakta olduğunu, dosyadan bilgi sahibi olmadığı için o gün bir fikir yürütemediğini,
    Avrupa Birliği delegasyonuyla yapılan görüşmeyle ilgili olarak, Avrupa Birliğinden gelen heyetle basına kapalı olan görüşmesinde sık sık yapılan yasal değişikliklerin hukuk güvenliğini tehlikeye düşürdüğünü söylediğini, ancak toplantıya katılanlardan ... Bey'in kendisi gibi düşünmediğini belirttiğini, kendisinin de düşündüklerini söylediğini belirtip toplantıdan çıktığını, daha sonra Yeni Şafak Gazetesi'nde sözlerinin çarpıtılarak "Can güvenliğim yoktur" diye haber yapıldığını, bunu gördüğünü ancak tekzip etmeyi düşünmediğini, çünkü meslek hayatı boyunca hakkında yapılan haberlerden dolayı hiç dava açmadığını,
    HSYK görevlilerinin gönderilmesini engellemek için 2014 yılı başındaki Genel Kurul toplantısına katılmama iddiasıyla ilgili olarak, o tarih itibariyla Şubat tatiline denk geldiği için önceden çocuklarıyla birlikte olmak amacıyla izne ayrıldığını, toplantıyı engellemek maksadıyla katılmamazlık yapmadığını,
    MİT Müsteşarı ...'ın İstanbul Başsavcılığınca ifadeye çağrılması hususuna ilişkin olarak, bu olay olduğunda o gün şu an hatırlayamadığı üyelerden birisinin odasında olduğunu, ... ve ...'in içeriye girerek "İstanbul savcıları MİT Müsteşarını ifadeye çağırmışlar, böyle şey olur mu?" dediklerini, o gün için olayın farkında olmadığından bunu normal bir ifadeye çağrılma olarak düşündüğü için "Ne var bunda?" dediğini ve "gider ifadesini verir" diye düşündüğünü, çünkü o dönem için mevzuatta MİT Müsteşarını ifadeye çağırmaya engel bir hükmün olmadığını, yasal değişikliğin sonradan yapıldığını, başkaca bir şey söylemediğini, ancak ortamda bir gerginlik olduğunu, çayını içip odadan çıktığını, bu olaylarla ilgili olarak İstanbul savcılarıyla görüşmediği ve çağrılma sebebini de bilmediği için o günkü şartlarda hangi amaçla ifadeye çağırdıklarını bilmediğini, ancak sonradan basının yazdığı kadarıyla öğrenebildiğini, İstanbul savcılarının zaman zaman HSYK'ya geldiklerini duyduğunu, ancak kendisinin yanına uğramadıklarını, ağırlıklı olarak ...'u ziyaret ettiklerini, bu savcılarla özel bir görüşmesi olmadığından ifadeye neden çağırdıklarını bilmediğini,
    Kardeşi ...'in Yargıtay üyesi seçilmesinde katkısının olup olmadığıyla ilgili olarak, 2011 yılındaki Yargıtay üyeliği seçiminden önce kardeşi ...'in Yargıtay üyesi olmak istediği hâlde kendisinin Kurulda olması nedeniyle bunun şık olmayacağını söyleyerek üye olmak istemediğine dair bir dilekçe göndermesini istediğini, onun da üye olmak istemesine rağmen bu şekilde dilekçe verdiğini, kardeşinin bu olay sebebiyle gönül koyduğunu, görevle ilgili olarak yurt dışında olduğu bir dönemde kardeşinin HSYK'ya gelip Kurul üyeleriyle tek tek görüştüğünü daha sonra kendisine anlattığını, hatta ...'la görüştüğünü ve Yargıtay üyesi olmasını onun daha çok istediğini söyleyerek sitem ettiğini, hiçbir Kurul üyesiyle kardeşinin Yargıtay üyesi seçilmesi için kulis yapmadığını ve talepte bulunmadığını,
    Yargıtay Divan üyeliği seçiminde örgüt adaylarını desteklemesi için kardeşi ...'den bir talebinin olmadığını,
    Akit Gazetesi aleyhinde açılan bir davanın Yargıtayda görülmesi sırasında gazete aleyhine oy kullandığı için kardeşi ...'i uyarıp uyarmadığıyla ilgili olarak, böyle bir davayı ve bundan dolayı kardeşini uyardığını hatırlamadığını,
    2014 yılındaki HSYK seçimlerinden sonra Yargıtaydaki daire başkanlıklarına ve dairelere üye seçimlerinin kilitlenmesi üzerine kardeşi ...'i arayarak sosyal demokrat adaylarla cemaatçilerin ittifak yapmasını açıkça veya dolaylı olarak önerip önermediğiyle ilgili olarak, kardeşine böyle bir önerisinin olmadığını,
    2014 yılında HSYK Kanunu'nda yapılan değişiklik sebebiyle...'un programına çıkma teklifinin...'dan geldiğini, daha doğrusu program yapımcısının sekreterinin kendisinin sekreterini arayarak teklifte bulunduğunu, sekreterinin bildirmesi üzerine program içeriğini sorduğunu, programın konusuna ve sorulacak sorulara ilişkin elektronik posta attıklarını, HSYK üyesi olduğu için yapılan kanun değişikliği kendilerini de ilgilendirdiğinden programa çıkmayı kabul ettiğini,
    2014 yılındaki HSYK'ya yeni atanan tetkik hâkimlerine ''8 aylığına neden geldiniz?'' diye bir şeyi kimseye söylemediğini,
    2014 yılında yapılan HSYK seçimlerinde çalışmalarda bulunmak amacıyla FETÖ/PDY terör örgütü mensuplarının ... dışına gittikleri hâlde kendi aralarında HSYK üyesi ...'i HSYK'da nöbetçi bıraktıklarıyla ilgili olarak, ...'in seçim çalışmaları sırasında ...'da kalıp kalmadığını bilmediğini, ancak Bursa, Balıkesir ve çevre ilçelerdeki birkaç yere eşlik etmek amacıyla çevreyi bildiğini söylereyerek kendisiyle birlikte gelip seçim çalışmalarına katıldığını,
    2014 yılında yapılan HSYK seçimlerindeki oyu dikkate alındığında terör örgütü üyesi olan hâkim ve savcıların kendisini destekleyip desteklemediğiyle ilgili olarak, bu kişilerden kendisine oy vermiş olanların çıkabileceğini, bunun kendisinin üzerine oynanan bir oyun olduğunu, kendilerindenmiş gibi göstermek için oy vermiş veya böyle bir söylenti çıkarmış olabileceklerini, yaklaşık 20 yıl Bakanlıkta her kademede görev yapmış olan ...'a 600 civarında oy çıktığını, bunun kendisinde çeşitli kuşkulara sebep olduğunu, görüşüne göre oy kullanan terör örgütü üyesi hâkim ve savcıların bu seçimlerde ...'u kendilerinden değilmiş gibi göstermeye çalıştıklarını, kendi üyeleriyle kendilerinden olmayanları harmanlamaya çalıştıklarını, 15 Temmuz'dan sonra öğrendiği bilgilerle bu örgütün ne kadar tehlikeli ve derin olduğunun görüldüğünü, bu nedenle HSYK'da çalıştığı dönemde ve 2014 yılındaki seçimlerde kendisiyle ilgili olarak örgütün algı yaratmaya ve belki de kripto elemanlarını korumaya çalıştığını düşündüğünü,
    Hiçbir zaman örgüt üyesi olmadığını, örgüt üyeleriyle yakın çalışma durumunda kalmış olabileceğini, ancak hiçbir zaman örgütten emir ve talimat almadığını, suçlamaları kabul etmediğini,
    Savcılıkta müdafisi huzurunda alınan 21.11.2017 tarihli ek savunmasında özetle; FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensubu bir kısım kişilerin verdikleri ifadelerde ... ve ...'nun seçimlerde nasıl oy kullanacaklarına ilişkin talimatların Tekin Korkmaz tarafından iletileceğini bildirdikleri ve örgüt mensupları tarafından verilen talimat sonucu 2010 yılındaki HSYK seçimlerinde birlikte hareket ederek adli yargı ve idari yargıda örgüt mensuplarının asıl, kendileriyle birlikte aynı listede bulunan ancak FETÖ/PDY içerisinde olmayan adayların ise yedek kalmasını sağladıkları iddiasıyla ilgili olarak, bu sorunun cevabını daha önceden verdiği iki ayrı ifadede anlatttığını,
    Uzun zamandan bu yana kamuoyunda bir kısım FETÖ üyesi yargı mensubunun itiraflarının yer aldığını, başlangıçta bir algı oluşturmaması düşüncesiyle hakkındaki soruşturmanın sonuçlanıp kovuşturma aşamasına geçildiğinde örgüt üyesi olmamakla birlikte HSYK seçimlerinden sonra 2010-2014 yılları arasında kendisini örgütün elemanlarıyla birlikte çalışır durumda bulduğu için bildiklerini anlatarak etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istediğini, ancak kovuşturma henüz başlamadığından 16 aydır tutuklu olduğunu da düşünerek avukatlarıyla görüşüp bu konuda ifade vermek istediğini bildirdiğini, etkin pişmanlıktan faydalanmak ve sorulara cevap verip bildiklerini paylaşmak istediğini,
    Adaylık süreciyle ilgili olarak ayrıntılı ifadesini önceki savunmalarında belirttiğini, 2010 yılındaki HSYK seçimleri tamamlandıktan sonra mazbata almak üzere ...'ya gittiğini, mazbata töreninden sonra Kurul üyelerinin tanışması ve kaynaşması için bir kahvaltı yapılacağını ve Pazar sabahı ...'da olup olmadığını ...'in sorması üzerine "Tamam" dediğini, bir gün önce ...'nin arayarak yarın sabah eşiyle gelip kendisini alacağını ve birlikte kahvaltıya gideceğini söylediğini ve Pazar sabahı kardeşi ...'in oturduğu lojmandan eşiyle gelip kendisini aldıklarını, birlikte Yaşam Kent Lojmanlarındaki ...'in evine gittiklerini, onların da içeri gireceğini zannederken kendisini ... Hanım'ın dairenin kapısına bırakarak ... Bey'e "Tamam genel müdürüm" dedikten sonra gittiğini, içeri girdiğinde ... Bey'in eşinden başka kimsenin eşiyle gelmediğini farkettiğini, üstünden on yıl geçtiği için bütün isimleri hatırlayamadığını, ancak ..., ..., ..., ..., ..., ... ile ... isimli Yargıtay tetkik hâkiminin olduğunu hatırladığını, ... ile ...'nin olup olmadığını tam olarak hatırlayamadığını, ...'un orada olmadığını hatırladığını, kahvaltının sonunda şu anda net hatırlayamamakla birlikte ... ya da ...'nun bu seçimlerden dolayı sadaka vermeleri gerektiğini, hâkim maaşı ile üye maaşı arasında 2.000 TL fark olduğunu, bu farkın sadaka olarak toplanacağını ve ihtiyaç sahibi insanlara iletileceğini söylediğini, hatta "Bu farka güvenerek yatırım yapmadınız inşallah, bu 2.000 TL'yi her ay almak istiyoruz" dediğini, oradakilerden kimsenin itiraz etmediğini, ancak kendisinin bütçesinin buna müsait olmadığını, böyle bir şeyi veremeyeceğini, bunun söylenmediğini, ...'da yaşayacağı ve çocukları da İstanbul'da olduğu için masraflarını planladığını ve böyle bir ödeme yapmaya uygun olmadığını ...'ya söylediğini, ortamda soğuk bir hava oluştuğunu, ...'nın da gülerek "Tabii ki kimseyi zorlamıyoruz, verebilseniz çok iyi olurdu" dediğini, bu tarz emri vakilerden hoşlanmadığı için böyle bir para işinde olmayacağını ve sadaka vermek isterse uygun olduğu zamanda uygun yerlere yardım ettiğini tekrar söylediğini, bunun üzerine konuyu uzatmadan değiştirip kapattıklarını, dört yıllık süre içinde bu kişilerle birlikte çalışmasından kaynaklanan bir araya gelmelerinde burs, himmet, bağış veya yardım adı altında herhangi bir para vermediğini, ancak ...'ın kendilerinin zaman zaman kurban kestirdiklerini ve kurban bağışı veya sadaka vermek istediğinde vermesini söylediğini, kendisinin de sık sık adak kurbanı kestirmesi nedeniyle yılda beş kurban kestiriyorsa iki üç tanesini yurt dışında kesilecek ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılacak dedikleri için ...'a iş yerinde elden verdiğini, ...'ın "kendileri" diye kastettiğinin FETÖ olduğunu anladığını, ancak o tarihlerde basında ya da halk arasında örgüt şeklinde anılmayıp dini bir cemaat olarak öne çıktığını, ... veya bazı üyelerin ...'la konuşurlarken bazı hâkim ve savcılar için ''Senin arkadaşların'' ifadesini kullandıklarını fark ettiğinde bunların birbiriyle irtibatlı olduğunu anladığını, ancak aynı ortamda çalıştığı bu kişilere doğrudan doğruya cephe almasının mümkün olmadığını, onlarla birlikte hareket etmeden kendi doğruları çerçevesinde onları da ürkütüp kendisini hedef hâline getirmeyecek şekilde hareket etmeye çalıştığını,
    HSYK üyesi seçilmesinden önceki dönemde örgütsel hiçbir toplantıya katılmadığını, FETÖ ile irtibatının HSYK üyesi seçildiği dönemden sonra başladığını, bu dönemde ... ve ...'nın çalışma odalarının yan yana olması sebebiyle sürekli olarak kendisiyle dolaşıp birlikte hareket ettiklerini, öğle yemeğine bile çıktığında yalnız bırakmadıklarını, sekretarya seçiminde Bakanlık kadrolarının Kurulun hafızası olduğunu ve onların seçilmesi gerektiğini söylediklerini, Bakanlık bürokrasisini bilmediği için ..., ... ve ...'in önerileri doğrultusunda oy kullandığını, 2. Daireye Genel Sekreter Yardımcısı olarak ...'nin atandığını, ancak ... ile kendi arasında anlaşmazlık çıktığı için bir müddet sonra yerine Havva Gürgen'i getirdiklerini, ...'den rahatsızlığının Daire sekretaryasına geçince kılık kıyafet ve saç stilini kendisine benzer şekilde değiştirmesi ve kendisini taklit etmeye çalışması olduğunu, ancak önceleri taklit zannettiği bu konunun daha sonraları "Acaba bazı yerlerde kendisini benmişim gibi tanıtıyor mu?" endişesine çevrildiğini,
    2011 yılındaki Danıştay ve Yargıtay üyelerinin seçimine ilişkin bildiklerini 23.03.2017 tarihindeki ifadesinde anlattığını, Yargıtay üyeliğine seçilen ... hakkında ek bir açıklamada bulunmak istediğini, bu kişinin o tarihlerde özel yetkili mahkemelerin kararlarının temyiz incelemesine bakan Yargıtay 9. Ceza Dairesinde tetkik hâkimi olarak çalıştığını ve aynı daireye Yargıtay üyesi olarak seçildiğini, onun ve aynı dairede çalışan tetkik hâkimi ile üyelerden oluşan bir grubun İstanbul özel yetkili mahkemelerdeki özellikli davalarla ilgili kararların gerekçelerini hazırladıklarını tahmin ettiğini, zira kendisinin iş ortamında birkaç sefer bu kararların Yargıtayda bozulabileceğini, çok sanıklı ve klasörlü dosyalarda hata yapma ihtimalinin yüksek olduğunu eski bir ağır ceza başkanı olarak söylediğinde ...'ın gülerek ''Merak etme başkanım, onların hiçbiri bozulmaz, işin kaynağında hazırlandılar'' dediğini, özel yetkili mahkemelerle ilgili birtakım düzenlemelere ilişkin olarak sık sık İstanbul savcılarının ve İstanbul Başsavcı Vekilinin Kurulu ziyaret ettiğinden haberinin olmadığını, sadece Genel Sekreter ve 1. Daire Başkanıyla görüşüp gittiklerini, hatta özel yetkili mahkemelerle ilgili bu şekilde bir haberleşme olduğunu ve örgütsel hareket edildiğini fark ettiğini, 2011 yılının başında çıkan kararnamede örgütün memnun olmadığı hâkimleri başka yerlere gönderdiklerini gördüğünü, .... gibi isimlerin özel yetkili mahkemelerden alınarak başka mahkemelerde görevlendirildiklerini,
    2012 yılında Deniz Feneri savcıları hakkında 3. Dairede soruşturma izni verilip soruşturma yapıldığını, ardından başkanı olduğu 2. Daireye müfettiş raporlarının geldiğini, sol dizinden bir operasyon geçirmesi nedeniyle raporlu olduğundan dolayı toplantıya katılamadığını, bu toplantıda yargılama yapılıp yapılmaması konusunda 3-3 olmak üzere eşitlik olduğundan karar çıkmadığını, dosyanın toplantı tarihinin raporu bittikten sonraki bir tarihe ertelendiğini, raporu bittiğinde Kurulun Brüksel'e bir ziyaretinin olduğunu, bu ziyarete ..., ... ve diğer Kurul üyelerinin de katıldığını, yurt dışındaki gezi boyunca kaldıkları otelde boş zamanlardaki lobi konuşmalarının tamamen bu konuya yönelik olduğunu, kendisinin kovuşturma açılmasına izin verilmemesi kanaatinde olduğunu ve bu disiplin soruşturmasının son derece kolay açılmış olduğunu söylediğini, bunun üzerine özellikle ... ve ...'un savcıların yargılanmaları gerektiği konusunda ikna etmeye çalıştıklarını, ...'ya döndüklerinde toplantıdan bir gün önce dahili telefondan ...'in arayarak dairenin toplantı salonunda yalnız görüşmek istediğini söylemesi üzerine dairenin toplantı salonuna geçtiğini, orada konuşmak istemesine neden olarak da "Galiba bunlar benim odamı dinliyorlar" diye düşündüğünü, toplantı salonunda ayakta bulundukları esnada ...'in "Yarın bu Deniz Feneri dosyasında savcıların yargılanmasına dair karar çıkacak" diye sesini yükseltip tehditvari şekilde konuştuğunu, kendisinin de sesini yükselterek "Benimle böyle konuşamazsın" diye söyleyince bağırarak ''Sen kimlerle düşüp kalkıyorsun, nerden böyle fikirlere sahip oluyorsun, biz ne diyorsak o'' diye bağırmaya başladığını, kendisinin de bağırarak ''Bu söylediğiniz söz yüzünden benim memleketimde adam öldürülür, namusuma dil mi uzatıyorsun?" dediğini, bu sırada bağrışmalar üzerine içeriye Genel Sekreter ...'nın girdiğini ve ... Bey'i sakinleştirerek dışarıya çıkarttığını, kendisine de sakinleştirici şeyler söylediğini, akabinde odasına geçtiğini, ancak o gece düşündüğünde bunun bir plan olduğunu anladığını, zira ...'nın oradan tesadüfen geçmesinin mümkün olmadığını, onun odasının iki kat altta, ...'in odasının ise bir kat altta, toplantı salonunun bulunduğu katta kendisinin odasının olduğunu, salonun kapısının önünden tesadüfen geçerken sesi duyup içeriye girmesinin mümkün olmadığını, muhtemelen ... konuşurken onun da haberi olduğundan kapıda beklediğini, sonuçta kovuşturma açılmasına izin verdiklerini, izin verilmesine ilişkin olarak kendi gerekçesini kovuşturma sonuna kadar meslektaşların yerinin değişmesinin engelleneceği, ...'da kalmaya devam edecekleri, eş ve çocuklarının mağdur olmayacağı olarak anlattığını, çünkü o tarihte Kurulun kovuşturması bitene kadar hâkim ve savcıların yerlerini değiştirmediğine dair ilke kararının olduğunu, meslektaşların da ... dışına gönderilmediklerini, kendisiyle birlikte ..., ..., ... ve ...'in de kovuşturma izni oyu kullandıklarını, sadece ... ve ...n muhalefet oyu kullandıklarını, kovuşturma sonucunda meslektaşların beraat ettiklerini ve soruşturmadan da ceza almadıklarını,
    Toplu hâlde çalışmanın verdiği zorluklarla Kurulun resmi toplantılarının dışında herkesin birbiriyle ilişkili olduğu ve adını koyamadığı ancak garip bir bağla bağlı olduklarını tahmin ettiği bir ortam oluştuğunu, bunun aynı cemaat mensubu olmaları nedeniyle birbirlerini koruma ve kollamaya yönelik olduğunu düşündüğünü, çünkü kendisinin verdiği hiçbir ismin yurtdışı gezilere ya da doktora ve mastıra kabul edilmediğini, bir meslektaşının tayinini veya talebini ilettiğinde 1. Daire sekretaryasında ciddi dirençle karşılaştığını, 1. Dairede ... ...'ün genel sekreter yardımcısı, ...'in de tetkik hâkimi olduğunu, oradaki tetkik hâkimlerinin doğrudan ...'a bağlı şekilde ve daha değişik çalıştıklarını, Kurul içinde olan herşeyden haberlerinin olduğunu, hatta ... ...'e bir Kurul toplantısında "Neden kararname hazırlandığından bizim haberimiz olmuyor?" diye sorduğunda ''Biz personelciyiz, Bakanlık geleneğimiz böyle, sır küpüyüz'' şeklinde cevap verdiğini,
    Dershanelerin kapatılmasına yönelik hükûmetin çalışmalarının yoğunlaşması üzerine örgüt elebaşının bedduaları kaset olarak televizyonlarda yayınlanınca bunun doğru olmadığını söylediğini, bunun üzerine ..., ... ve ... tarafından her aklına geleni her yerde söylememesi gerektiği konusunda birkaç sefer uyarıldığını, bu beddua kasetlerinden sonra örgütün dini yanı ya da hoşgörülü yaklaşımı konusundaki bütün düşüncelerinin değiştiğini ve güvenilmez olarak net bir biçimde görmeye başladığını,
    2013 yılının sonlarına doğru Eylül ya da Ekim aylarında henüz 17-25 Aralık olmadan istifa etmek istediğini, İstanbul'a geldiğinde meslektaşlarıyla görüştüğünde "İstifa etmen için oy vermedik, bizim teminatımızsın" gibi şeyler söyledikleri için istifa etmekten vazgeçtiğini,
    2014 yılındaki HSYK seçimleri için arkadaşlarıyla görüştüğünde "Yeniden aday ol, sen bizim Kuruldaki teminatımızsın" dedikleri için Kurulda 2010-2014 yılları arasındaki yapı olmadan daha rahat ve özgürce yeniden çalışabilmek amacıyla aday olduğunu,
    2014 yılı Ağustos ayının sonlarına doğru bir gün odasına ..., ... ve ...'ın geldiklerini, aralarında kullandıkları bir yazışma sisteminden bahsederek ücretsiz olduğunu, yüklemesinin kolay olduğunu ve google play arama motorunda da bulunduğunu söyleyip "Yükle, seçimler sırasında kolaylık olur" dediklerini, o anda odasındaki sabit bilgisayarından google playe baktığında bu yazılımın varlığını gördüğünü ve "Neyse sonra bakarız" dediğini, o arada ...'in masanın üzerindeki telefonu alıp "Sonra bakarız deme, şimdi hemen yükleyelim" dediğini, telefonunun markasını şu anda hatırlamadığını, ancak yarı akıllı eski bir telefon olduğunu, telefonuna onların yüklediğini, buradan gelen mesajlara bakmadığı için yaklaşık bir hafta kadar sonra ...'nın ''Başkanım, sen hiç bu Bylock mesajlarına bakmıyor musun?'' dediğinde vakti olmadığını söylemesi üzerine "Kullan, bazen oradan oradan mesaj atıyoruz, görmüyorsun" dediklerini, bunun üzerine telefonuna bir casus yazılımla girilip e-mail ve mesajlarına ulaşılabilmesi konusunda şüphelendiğini, bu nedenle hemen o gün öğleden sonra Kızılay'da bir telefoncuya gidip bu programı göstererek sorduğunu, telefoncunun da böyle bir yazılım görmediğini, birtakım casus yazılımların piyasada olduğunu, bu yazılımlarla telefon görüşmelerinin dinlenebildiğini, mesaj ve e-mail içeriklerine girilebildiğini hatta yer takibi yapılabildiğini ve bu ByLock'un da böyle bir yazılım olabileceğini söylediğini, bunun üzerine o telefonunu daha az kullanmaya başladığını ve ByLock programını telefonundan sildiğini, bu ByLock sistemiyle en fazla iki ya da üç mesaj attığını, mesajların da seçim gezileriyle ilgili olduğunu, telefonundan ByLock programını sildikten sonra hafta sonu İstanbul'a geldiğinde Bakırköy meydanındaki bir bilgisayarcıya gidip programı silmiş olmakla telefonunun temizlenip temizlenmeyeceğini sorduğunda telefonun bu şekilde temizlenemeyeceğini ve bazı tip casus yazılımların çok farklı özellikleri olduğunu söylemesi üzerine 2014 yılı Ekim veya Kasım aylarında bu programdan kurtulabilmek amacıyla telefonunu kırıp yeni bir telefon satın aldığını, telefonunda ByLock yüklü olduğu dönemde bu programda ..., ..., ... ve ...'ın kayıtlı olduğunu, başka kimsenin kayıtlı olup olmadığını hatırlamadığını, önceki savunmalarında telefonuna ByLock uygulamasını indirdiğini kabul etmediğini, ancak ByLock uygulamasıyla ilgili bu ifadesinde anlattıklarının doğru olduğunu,
    2010 yılı öncesinde örgütle herhangi bir ilgisinin olmadığını, 2010 sonrasındaki ilişkisini de bugünkü ifadesinde olduğu gibi anlattığını, FETÖ üyesi olduğunu kabul etmediğini, ancak 2010-2014 yılları arasında onların etkin olduğu bir Kurulda çalışması sebebiyle bu dönemde yaşadıklarını da anlattığını, bu örgüt üyeleriyle olan ilişkisinin iş ilişkisinden ibaret olduğunu, çalıştığı dönemde örgütün Kurulda etkin olması nedeniyle zaman zaman onlarla iş birliği hâlinde görünmüş olabileceğini, ancak o günkü konjektürde bunun yadırganacak bir durum olmadığını, herhangi bir abla konumunun söz konusu olmadığını, emir aldığı bir kimsenin bulunmadığını, bütün bildiklerini açıkça anlattığını, kişilik olarak daima güvenilir insan olmaya çalıştığını, örgütün de kendisiyle ilgili böyle bir fikrinin olabileceğini, kendisi üzerinden neyi tasarlayıp gerçekleştirmek istediklerini bilmediğini,
    TCK'nın 221. maddesi kapsamında etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak isteyip istemediği sorulduğunda doğrudan örgüt üyesi olmamakla birlikte etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istediğini, Kurul üyesi olarak çalıştığı dönemde örgütle iş birliği hâlinde olduğundan dolayı pişman olduğunu, ancak o zaman örgütün bu şekilde vahim bir terör örgütü olduğu bilgisine sahip olmadığını, bir çeşit dini duyguları kullanılarak işlerine alet edildiğini, pişman olduğunu, konumu itibarıyla gördüğü aksaklıkları, yanlışlıkları ve örgütsel faaliyetleri o tarihlerde anlatabileceği herhangi bir makamın ya da soruşturmanın bulunmadığını, kamu olarak da bu kadar bilgiye sahip olunmadığını,
    Kovuşturma aşamasında alınan savunmasında özetle; soruşturmanın CMK hükümlerine aykırı olarak başlatıldığını, arama, el koyma ve gözaltına alma işlemlerinde yasal prosedürün uygulanmadığını, bunların bizzat savcı tarafından yapılması gerektiğini, aynı ikamette beraber yaşadığı avukat oğlunun bilgisayarına da el konulduğunu ve arama esnasında barodan temsilcinin bulundurulmadığını, gözaltına alınma ve tutuklamaya sevk işlemleri sırasında florasanla aydınlatma ve sandalyede oturtulma neticesinde uykusuz bırakma şeklinde yasak sorgu yöntemlerine ve kötü muameleye maruz kaldığını, ancak bu kötü muameleyle ilgili herhangi bir şikayette bulunmadığını, ilk ifadesini alan Cumhuriyet Başsavcı Vekilinin kendisine karşı ön yargılı olduğunu, zira HSYK üyesi olduğu dönemde Başsavcı Vekili hakkında disiplin dosyasının bulunduğunu ve kendisiyle görüştüğünü, ceza evinde savunma hakkının kısıtlandığını, avukatıyla ve yakınlarıyla görüşmesinin on gün kadar engellendiğini, müdafisiyle görüşmelerinin kameraya alındığını ve bu görüşmelerde görevli bulundurulduğunu, soruşturma dosyasının ... ve İstanbul Başsavcılıkları arasında yetkisizlik kararıyla gidip geldiğini, soruşturmanın makul süreyi aştığını,
    Örgüt üyesi olmamasına rağmen etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istediğini ve bu kapsamda Kasım 2016'da savcıya ifade verdiğini, HSYK tarafından hakkında başlatılan idari soruşturmayla tutuklama kararındaki gerekçelerin birbirlerine atıf yaptığını, iddianamede kendisiyle ilgili 2010 yılı öncesine ait herhangi bir iddianın bulunmadığını, hakkındaki bütün iddia ve eylemlerin 2010-2014 yılları arasındaki Kurul üyeliği dönemiyle ilgili olduğunu, suç tarihinin 17.07.2016 olarak gösterildiğini, halbuki bu tarihte kendisinin Küçükçekmece hâkimi olduğunu ve Yargıtayda yargılanmasını gerektirecek bir unvanının bulunmadığını, bu itibarla suç tarihiyle yargılamayı yapacak görevli mercinin birbirleriyle örtüşmediğini, tutuklama gerekçesinin örgüt üyeliği olmasına rağmen iddianamedeki sevk maddesinin örgüt yöneticiliğinden olduğunu, örgütle bir irtibatının bulunmadığını, ceza evinde bile onlardan ayrı kalmak için talebi üzerine tek kişilik odada kaldığını, hatta FETÖ koğuşuna verecekleri söylendiğinde "Fetullahın köpekleriyle aynı koğuşta kalmam" diyerek karşı çıktığını, bu yapıya karşı iyi işler yaptıkları zannıyla 2013 yılının ortalarına kadar sempati duyduğunu ancak sonradan fikrini değiştirdiğini, cemaatle hareket etmediği için hakkında algı operasyonu yapıldığını, hatta sivil imamlarla baz çakışmasını örgütün kendisini takip etmesi olarak yorumladığını, iddianamede örgütün yapılanmasına ilişkin anlatımda somut bir kişiselleştirmeye yer verilmediğini, örgütün gizliliğe büyük riayet gösterdiğini, ancak yıllardır kendi adına olan telefon hatlarını kullandığını, ayrıca yaşantısının da gizli örgüt yaşamına uygun olmadığını, zira göz önünde yaşayan biri olduğunu,
    İddianamede 2014-2016 tarihleri arasında da Kurul üyesiymiş gibi anlatım olduğunu, 2014-2016 tarihleri arasında Kurulda üye olan ..., ... ve ...'le çalışmadığını ve bu kişileri tanımadığını, iddianamede belirtilen kahramanlar grubunun mesajlaşmalarında kendisiyle alakalı bir durumun olmadığını,
    15 Temmuz'daki darbe girişimi esnasında twitter hesabından "Askeri darbeler 20'nci yüzyılın kafasıdır, 20'nci yüzyılda kaldı, çok şükür ki bastırıldı, 21'inci yüzyıl birlikte ve kardeşçe yaşama ülküsüdür" diye mesaj attığını,
    ByLock programını indirdiğini ancak kullanmadığını, bu hususu etkin pişmanlık kapsamındaki savcılık ifadesinde anlattığını, ID ve içerik tespitinin olmadığını, CGNAT kayıtlarının hatalı olduğunu, hiç kullanmadan telefonundan bu programı sildiğini,
    ... ve ... arasında geçtiği belirtilen ByLock mesajlaşmalarının kendisiyle ilgili olmadığını, aksi hâlde bile kullanılan ifadelerin kendisinin örgüt mensupları tarafından sevilmediğini ve HSYK üyeliği bittikten sonra işe yaramaz durumda olduğunu gösterdiğini,
    2011 yılı Şubat ayındaki Yargıtay üyeliği seçiminin nasıl yapıldığını ilk ifadesinde kendisinin anlattığını, HSYK Genel Sekreteri ...'nın Yargıtay üyeliklerini konuşmak amacıyla kahvaltı için evine davet ettiğini, İstanbul'dan geldiği için biraz geç kaldığını, evde ..., ..., ..., ... ve ... ile Yargıtay tetkik hâkimi olduğunu söyleyen kişilerin olduğunu, diğer HSYK üyelerinin olmadığını, oradakilerin ellerindeki listeler üzerinden isimleri konuştuklarını, tetkik hâkimlerinin de anlatımda bulunduklarını, yansı olayını net olarak hatırlamadığını, kendisinden başka kadın olmadığını, hoşuna gitmeyen tuhaf bir ortamın olduğunu, kurban pazarlığı gibi bir ortam görünce çok sinirlendiğini ve burada bulunamam deyip kapıyı çarpıp çıktığını, ... Yaman'ın ismi konuşulunca "Bir dakika bir ticaret mahkemesi başkanı istiyorsak neden ... bey, İstanbul'da da bir sürü ticaret mahkemesi başkanı var, ...'da da var, neden Sincan'dan bir ticaret mahkemesi başkanı?" diye sorduğunda ...'in "Eğer sen bugün bu üyelik koltuğundaysan bunu bu şahsa borçlusun, kendisi aday olacaktı 2010 seçimlerinde, aday olmasın diye biz kendisiyle konuştuk, bizim ona sözümüz var" dediğini, birilerinin bir yerlere söz verdiğini görünce mesleki anlayışının dışında bir hareket olduğundan sinirlenip orayı terk ettiğini, örgüt yöneticisi olsaydı kalıp pazarlığa girmesinin ve onları ikna etmeye çalışmasının gerektiğini, Yargıtay üyeliği seçimine ilişkin bu toplantıyı söylemeseydi ..., ... ve ...'nin etkin pişmanlığına neden olmayacağını, zira etkin pişmanlığı başlatan ilk ifadenin kendisinin bu ifadesi olduğunu ve gazetelerde manşetlere konulduğunu, bu sayede onların çözülmesini sağladığını, ...'nin evine ise bu maksatla hiç gitmediğini,
    2010 yılında HSYK seçimlerine aday gösterilme sürecini tanıklar ..., ... ve ...'nin anlattığını, diğer genç meslektaşlara göre söyleyecek daha çok sözü olduğundan ve bir kadın olarak Anayasal seçme ve seçilme hakkı kapsamında aday olduğunu, öncesinde ...'la İstanbul Hâkimevinde olan görüşmesinde "Sizin her dediğinize eyvallah diyemem, kendi doğru bildiğime evet derim, doğru bilmediğime hayır derim" dediğini, ...'un da "Hâkime hanım önemli değil, bize de zaten böyle lazım, biz her şeye evet diyen aday aramıyoruz" diye cevap verdiğini, bu konuşmalar neticesinde aday olmayı kabul ettiğini, kimsenin adayı olarak seçime girmediğini, hiçbir gruba dahil olmadığını,
    2014 yılındaki HSYK seçimlerindeyse talimatla değil Kurul üyeliği dönemindeki çalışmalarının meslektaşları tarafından olumlu bulunup bulunmadığını anlamak ve kadın oylarına talip olmak için aday olduğunu, bu seçimleri hayat memat meselesi olarak görmediğini, seçim gezilerinin bütün masraflarını cebinden karşıladığını,
    HSYK 2. Daireye başkan olmasının örgütle bir ilgisinin olmadığını, bir tane de kadın başkan olması düşüncesiyle aday olup seçildiğini, başkanı olduğu 2. Dairenin bazı disiplin soruşturmalarına ilişkin aldığı kararların örgütsel faaliyet sayılamayacağını, kendisi haricinde altı üyenin daha olduğunu, dört üyenin oyunun soruşturma açmaya yettiğini, oysa ki kendisi haricinde de olumsuz oy kullanan üyelerin olduğunu,
    HSYK üyeliği dönemindeki işlemlerinde örgüt tarafından bilmeden ve istemeden yanlış yönlendirilmiş veya kandırılmış olabileceğini, bu nedenle bazı kararlarda onlarla birlikte hareket etmiş gibi görünebildiğini, bundan dolayı gerçekten pişman olduğunu, bugünkü bilgi ve düşüncelerle dünün yargılanmasının yanlış olduğunu, bunların gizli bir örgüt olduğunu ve gizli çalışmalar yaptığını anlamasının herkesin gizli yönlerini bilmenin mümkün olmamasına rağmen bir HSYK Daire Başkanının nasıl bilebileceğini düşünmesine dayandığını, emniyetten veya başka yerlerden bilgiler aldıklarının mutlak olduğunu, zira bir insanın üniversitedeyken örgüt afişi astığını dosyasında olmamasına rağmen bilerek tayin meselesinde gündeme getirildiğini, HSYK üyeliği döneminde alınan kararlarda kullanılan oyların örgüt mensupluğuna delil sayılamayacağını, idari kurulların iş ve işlemlerinde yanlışlık yapıldıysa bir üst makamdan döneceğini yahut ilgilileri hakkında görevi ihmalden dava açılabileceğini, kaldı ki kendisiyle aynı şekilde oy kullanan üyeler için hiçbir işlem yapılmadığını, soruşturma açma hususunda Bakanın da tek başına yetkisinin olduğunu, ancak bu yetkisini kullanmadığını, HSYK üyeleri hakkında davaların tek dosyada açılması gerektiğini, ayrı davalar açılarak birinin öbürü hakkında tanıklık yapmasının sağlandığını, aynı davada olsaydı bu beyanların atfı cürüm niteliğinde görülüp hükme esas alınamayacak olacağını,
    Adli Kolluk Yönetmeliği'ne ilişkin HSYK bildirisinin hazırlanmasında hiçbir katkısının olmadığını, zaten tanık ...'un ön çalışmaları yapıp bu bildiriyi hazırladığını ve tanık ...'nin gündeme aldığını ifadelerinde söylediklerini, ... ve ...'nin "Bu yargı için çok hayati bir şey, bizden mutlaka böyle bir şey çıkmalı" diyerek çok bastırdıklarını, bildirinin aslında daha sert olduğunu, genel kurulda konuşularak biraz daha yumuşatıldığını, genel kurul toplantısında HSYK'nın idari bir kurul olduğunu, bu konuda karar alma yetkilerinin olmadığını, yönetmelik hakkında Danıştayda dava olduğunu ve Kurulun böyle bir karar vermesinin mümkün olmadığını söylediğini, büyük bir çoğunluğun mümkün olduğunu söylemesi üzerine bu kararın çıktığını, içerik olarak çok katılmadığını, genel çoğunluk evet dediği için olumlu oy kullandığını, Afyonkarahisar'a Yargıtay tetkik hâkimlerinin değerlendirme sempozyumuna giderken radyodan HSYK'nın bildiri yayınladığını öğrendiğini, bunun üzerine ...'ı arayıp "Neden bugün yayınladınız, bu zamanlamayı kim yaptı?" diye sorduğunu, ...'ın da "Muhalefet şerhi yazmak için dosya ... Bey'deydi, muhalefet şerhi yazması uzun sürdü, biz de bugün yayınladık" diye cevap verdiğini, savcı ...'ın basın açıklaması dağıttığını sonradan duyduğunu, sonraki süreçte ...'nin "Bu bildirinin arkasındayım" dediğini,
    MİT Müsteşarının ifadeye çağrılmasıyla ilgili olarak önceden herhangi bir bilgisi olmadığından olayın vahametini bilmediğini, özel yetkili mahkemelerden HSYK'ya ziyarete gelen hâkim veya savcılarla hiç görüşmediğini, onların ... ve ...'la görüştüklerini, ayrıca ...'un Bakanla görüştükten sonra özel uçakla İstanbul'a gidip geldiğinden de haberinin olmadığını, o gün tesadüfen ...'un odasına gittiğini, odadaki herkesin çok telaşlı olduğunu, bunun üzerine "Ne var ki, gider ifade verir gelir" dediğini, yargının takdiri olarak düşündüğünü, çünkü o andaki bilgisiyle anormal bir durum gibi gelmediğini, televizyondan dinleyen bir vatandaş olarak çok vahim bir olay olarak düşünmediğini,
    Tetkik hâkimleri ve müfettişlerin HSYK'dan gönderilmesiyle ilgili genel kurul toplantılarına Kurulu çalıştırmamak için katılmadığı iddiasının doğru olmadığını, zira o tarihte Şubat tatili nedeniyle önceden aldığı iznini kullandığını, bu hususta kendisini sekretaryanın arayıp bilgilendirmediğini, aramaları hâlinde gelip toplantıya katılacağını,
    HSYK üyesi olduğu dönemde 2012 yılında kardeşi...'in basit bir çek olayı nedeniyle tutuklanıp ceza aldığını, bu cezanın Yargıtayda onanması sonrasında cezaevine girdiğini ve eşinden boşanmak zorunda kaldığını, örgüt mensubu olsaydı kardeşinin bu hâle düşmesine izin vermemesi gerektiğini, ancak bu konuda hiç kimseden talepte bulunmadığını, zira bu olayı kendisinin ipini ellerinde tutmak ve bir koz olarak kullanmak için planlayıp yaptıklarını, kimsenin özel hayatını başkalarına anlatma zorunluluğunun olmadığını, tanık ...'ın bu hususa ilişkin beyanlarının yerinde olmadığını, zira hiç kimsenin her şeylerini başkalarıyla paylaşmadığını, özel hayatını başkalarına anlatmamasının örgüt üyeliğiyle bir ilgisinin olmadığını,
    2010 yılındaki seçimler sonrasında HSYK üyesi seçilip mazbatalarını aldıktan sonra ...'in üyelerin tanışması amacıyla evinde kahvaltı vereceğinin söylendiğini, Cumartesi günü ...'nin eşiyle gelerek kendisini alıp ...'in evine götürdüğünü, evde eşlerin olmadığını, kahvaltıdan sonra Genel Sekreter ...'nın "Şükür olarak bir miktar para verelim her ay, iyi olur kazayı belayı defeder" diyerek para istediğini, kimsenin ses çıkarmadığını, meseleyi anlaması üzerine "Ben veremem, kusura bakmayın, zaten iki tane öğrenci okutuyorum, tek başıma geçiniyorum" diyerek bu teklifi reddettiğini, daha sonraki zamanlarda kurban bayramına yakın dönemde "Senin paran hiç kimseye nasip olmuyor" diyerek para istemesi üzerine ...'a bir ya da iki sefer kurban parası verdiğini,
    Tanık beyanlarının doğruyu yansıtmadığını, kişisel kanaat ve duyumlardan ibaret olduğunu, somut bilgi içermeyen ve görgüye dayanmayan afaki beyanlar içerdiğini, Gümüşhane ve Beyşehir'e hiç gitmediğini, bunun tespiti için HTS kayıtlarının getirtilmesini talep ettiğini, HSYK'da iken 2. Daire Genel Sekreter Yardımcısı ..., ... ve ... ...'ün saç tipi ve kıyafet stiliyle kendisine benzemeye çalıştıklarını, bu kişileri görenlerin kendisi zannederek beyanda bulunmuş olabileceklerini, nitekim bir gazetede kendisiyle ilgili olarak yayımlanan haberde ...'a ait fotoğrafın kullanıldığını, ayrıca ...'nin önceden Gümüşhane'de çalıştığını ve ailesinin Gümüşhane'yle irtibatının bulunduğunu, yaptırılan teşhislerin usulüne uygun olmadığını, birilerinin kendisinin ismini vererek oy istemelerinin mantıksız olduğunu, herkesin adını gizleyen örgütün kendi adını telefonla her yere bu şekilde söylemesini aklının almadığını, kimi tanıkların 2014 seçimlerinde aday olmayan ... ve ...'e oy istendiğini söylediklerini, seçim çalışmalarında birçok adliyeye ziyarete gittiğini, bunların hiçbirinin gizli olmadığını,
    Kardeşi olan tanık ...'in de aynı suçtan tutuklanması nedeniyle ceza evinden kurtulabilmek amacıyla asılsız beyanlarda bulunduğunu ve yargılaması hâlen devam ettiği için bu dosyanın onun başında demoklesin kılıcı gibi durduğunu, HSYK Başkan Vekili ...'ın "...'de ByLock var" demesi üzerine beyanda bulunduğunu, kardeşi ...'le arasında miras meselesi nedeniyle önceye dayalı gönül kırgınlığının da olduğunu, kardeşinin Yargıtay üyesi olmasını istemediğini, ancak yurt dışında olduğu bir esnada HSYK üyelerini ziyaret edip aday olmak istediğini söylediğini öğrendiğini, annelerinin evinde çanta içinde gördüğü kitapların Mevdudi ve Ali Şeriati gibi yazarlara ait olduğunu, örgüt liderine ait kitaplar olmadığını, kardeşi ...'in Yargıtay üyeliği seçilmesinden önce HSYK Genel Sekreteri ... ve Yargıtay Genel Sekreteri Boşgelmez'le birlikte bir öğle yemeği yediklerini, yemek esnasında kardeşinin kendisini anlattıktan sonra "Bir talep gelirse karşılamak zorunda hissetmem kendimi" dediğini, bunun üzerine ...'in de "Biz zaten kimsenin hakkını kimseye istemeyiz" diye söylediğini,
    Atılı suçlamaları kabul etmediğini, örgütle herhangi bir ilgisinin bulunmadığını, ne sorulduysa bildiklerini açıkça cevaplayıp anlattığını, beraatine karar verilmesini, aksi hâlde etkin pişmanlıktan ve takdiri indirimden faydalanmak istediğini,
    İfade etmektedir.
    IV) MAHKEME KABULÜ:
    ''Daha öncesine dair bir tespit ya da beyan bulunmasa da, 1998-1999 yıllarından itibaren eskiden cemaat olarak adlandırılan FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün içerisinde yer alan 30948 sicil numaralı sanık ...'in, sırasıyla Hanak, İskilip, Batman, Mardin ve Eyüp Hâkimliği, Eyüp ve Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde bulunduğu, 2010 yılında referandum yoluyla yapılan Anayasa Değişikliğinden sonra ilk derece adli yargı mensupları arasından HSYK üyeliğine seçildiği, 24/10/2010-10/11/2014 tarihleri arasında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2. Daire Başkanlığı görevinde bulunduktan sonra üyeliğinin sona ermesi ve yeniden seçilememesi nedeniyle Küçükçekmece Hakimliği'ne atandığı,
    Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu’nun, 16.07.2016 tarih ve 2016/345 sayılı kararı ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı bulunduğu değerlendirilerek hakkındaki soruşturmanın sonuçlanmasına kadar görevden uzaklaştırılmasının ardından HSYK Genel Kurul'nun 24.08.2016 tarih ve 2016/426 sayılı kararı ile de meslekten çıkarılmasına karar verildiği,
    17.07.2016 tarihinde Baran Sitesi Bahçelievler/İstanbul adresindeki ikametinde yapılan aramadan sonra yakalanarak gözaltına alındığı, 19/07/2016 tarihinde Bakırköy C.savcılığında müdafii huzurunda savunmasının alındığı, Bakırköy 6. SCM nin 20/07/2016 tarih ve 2016/306 sorgu sayılı kararıyla tutuklandığı,
    HSYK Seçimi Öncesi Dönem;
    1999 yılında cemaat bağlantısı bulunan sanığın, evinde bulunan bazı dini kitapları ve içerisinde Fetullah Gülen'in vaaz kasetlerinin bulunduğu çantayı annesinin Keçiören'deki evine bıraktığı, sanığın kardeşi olan tanık ...'in, yaptıkları konuşmalar nedeniyle sanığın ve eşi ...'ün Fetullah Gülen cemaati mensubu olduğunu anladığı, 2004 yada 2005 yılında sanığın cemaatten ve Fetulah Gülen'den bahsederken "Fethulah Gülen hoca efendi bana hediye olarak bir eşarp birde kitap göndermiş, imzalı kitap ... Hanımefendiye diye" dediği, bunun üzerine annesinin "bu adam herkese böyle hediye mi gönderiyor?" diye sorduğu, sanığın da "anne, önemli ve özel kişilere hediye gönderiyor" dediği, tanık Necmi'nin "ilkokul mezunu dahi olup olmadığı belli olmayan bir kişinin sözlerine inanıyorsunuz" dediğinde sanığın, sert bir şekilde tanığa "senin inancın zayıf olduğu için anlayamazsın" dediği,
    Sanığın boşanma aşamasında olduğu 2009 yılında, annesi ve kardeşi tanık ... tarafından bazen telefonlarına ulaşılamadığı, tanık Necmi'nin sanığa "hayatında başka birimi var?" diye sorduğu, sanığın bu soruya sinirlenerek "anlatayım dinle" deyip devamında "Fetullah Gülen cemaatinin Bolu ve Düzce gibi yakın illerde hafta sonları toplantılar yaptığını, bu toplantılara katıldığını" söylediği,
    HSYK Seçim Süreci;
    2010 yılında yapılan Anayasa referandumundan sonra tek oyla seçim yapılmasına dair hükmün iptali üzerine o tarihte Adalet Bakanlığı'nda görevli olup daha sonra bir kısmı hakkında FETÖ/PDY üyesi/yöneticisi olduğu suçlamasıyla soruşturma açılan üst düzey bürokratlar tarafından liste halinde seçime gidilmesine karar verildiği, tanık ...'un da katılımı ile İstanbul Aksaray'da toplantı yapıldığı, kadın aday olarak, çok sosyal bir insan olduğu, İstanbul'da kadın hakimler arasında geziler, hafta sonları çaylar, partiler düzenlediği, sevilen birisi olduğu, kendisininde zaten adaylık düşündüğü gerekçesiyle sanık ...'in isminin ön plana çıkartıldığı, bu durumu tanık ...'un Adalet Bakanlığı müsteşarına aktardığı ve sonrasında sanık ... ile görüştüğü, Müsteşar'ın başkanlığında müsteşar yardımcıları ve genel müdürlerin olduğu ortamlarda konuşulduğu, Dairemizin başka bir dosyasında FETÖ/PDY silahlı terör örgütü yöneticisi olmak suçundan yargılanan ...'ın da sanığın arkadaşı olduğunu, uygun bir aday olduğunu, sanık hakkında söylenenlerin doğru olduğunu söylediği, ayrıca sanığın İstanbul'da ekstra oy getirebilecek bir kapasitesi olduğunun söylenildiği, sanığın bu şekilde örgüt tarafından desteklenip parlatılması sonucu çoğunluğu hakkında daha sonra FETÖ/PDY üyesi/yöneticisi olduğu suçlamasıyla soruşturma açılan bakanlık bürokrasisinin hazırladığı HSYK aday listesine alındığı,
    2010 yılı HSYK seçimlerine yukarıda anlatıldığı şekilde giren sanığın, o tarih itibariyle cemaat olarak bilinen örgütün taşradaki hakim ve savcı mensuplarına ulaştırdığı talimatlar ve herkese Allah ve namus üzerine yemin ettirilmesine uygun olarak listedeki adaylardan sadece..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...'ya oy verilip desteklenmesi neticesinde HSYK asıl üyesi olarak seçildiği, örgütün bu şekilde aynı listeyle seçime giren adaylar Harun Kodalak, Hayrettin Türe, Celal Avar ve ...'ün yedekte kalmasını sağladığı, bu hususun tanıklar ... ve ...'un beyanlarından açıkça anlaşılmakta olduğu,
    Sanık HSYK Üyesi Seçildikten sonra;
    Sanığın örgüt özel gayretiyle HSYK üyesi seçilmesinden sonra Kurul'un FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün üyesi/yöneticisi olduğu gerekçesiyle hakkında soruşturma ve kovuşturmalar bulunan diğer üyeleri ile birlikte hareket ettiği, örgütsel faaliyet gösterdiği, sanığın örgüt mensubu olduğu iddia edilen diğer üyelerle sahip oldukları sayısal çoğunluğun verdiği avantajları kullanarak Kurul'un 1. Dairesi Başkanlığına ...'un, üyeliklerine..., ..., ...'nin, Hâkim ve savcıların, her türlü yükselme ve birinci sınıfa ayırma işlemlerini yapmak, görevlerinden dolayı veya görevleri sırasındaki suç soruşturması ile disiplin soruşturma ve kovuşturması sonucu hakkında karar vermek, disiplin veya suç soruşturma ve kovuşturması nedeniyle geçici yetkiyle yer değiştirmesine veya görevden uzaklaştırılmasına karar vermek, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar vermek, diğer kurumların geçici görevlendirme ve nakil taleplerine ilişkin izin işlemlerini yürütmek ve Genel Kurul tarafından verilen diğer işleri yapmakla görevli bulunan 2. Dairenin Başkanlığına sanık ...'in, üyeliklerine, ..., 3. Daire Başkanlığına ..., üyeliklerine ..., ... ve ...'ın getirilmesini sağladıkları,
    2010 yılında yeni HSYK'nun teşekkül ettirilmesinin hemen sonrasında Yüksek yargıya üye belirlenmesi aşamasında, önce HSYK Genel Sekreteri ...'nın evinde, sonrasında HSYK üyesi ...'nin evinde, sanık ... ile birlikte, tamamı hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye/yönetici olduğu iddiasıyla soruşturma ve kovuşturma bulunan ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... ile bu üyeler dışında HSYK üyesi olmayan ..., ... ..., ..., ..., ... ve ...'nin iştiraki ile gizliliğe en üst seviyede riayet edilmek suretiyle toplantılar yapıldığı, bu toplantılarda Yargıtay ve Danıştay'a seçilecek örgüt mensuplarının belirlendiği, belirlenen bu isimleri, "seçilme yeterliliğine sahip hakim ve savcılar" olarak nitelendirerek, o tarih itibariyle kendileriyle birlikte hareket edeceklerini düşündükleri FETÖ/PDY ile irtibatı olmayan Kurul üyeleri ile önceki toplantılardan hiçbir şekilde bahsetmeyerek seçimden kısa süre önce hakimevinde yapılan toplantıda paylaştıkları, seçimlerin meşru zeminde gerçekleştirildiği algısını oluşturmak için, önce üyelik yeterliliğine sahip beş bine yakın hakim savcının ismi bulunan listelerin, yapılan Genel Kurul toplantısında üyelere dağıtıldığı, yüksek yargıdan gelen üyelerin verilen listelerden isimleri henüz işaretlediği sırada, sanığın içinde bulunduğu grubun hazır oy pusulaları ile sembolik olacak şekilde seçimi yaptıkları, böylece yüksek yargıya yeni üyelerin seçildikleri, ...'nın evindeki toplantıya katılıp örgüt bağlantısı olmayan hakim ve savcıların da Yargıtay'a seçilmesi hususunda ... ile tartıştıktan sonra evi terk ettiği sabit olan sanığın ...'nin evinde yapılan birinci toplantıya da katıldığı, ancak ikinci toplantıya katıldığı hususunun tanık beyanları arasındaki çelişki nedeniyle şüpheli olduğu, netleştirilemediği,
    Sanığın HSYK üyesi seçildikten sonra da HSYK eski Genel Sekreteri ... tarafından organize edilen örgütsel nitelikli hale dönüştürülen toplantılara HSYK üyeleri ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve HSYK Genel Sekreter Yardımcısı ... ... ile birlikte katıldığı, yapılan toplantılar ve oluşturulan ortamların başka dosya sanıkları ..., ..., ... tarafından ifade edildiği, tanık ...'nun da devlet ve yargı işlerinin bu şekilde evlerde konuşulmasından rahatsızlık duyduğunu ifade ederek diğer tanıkların beyanlarını teyit ettiği, sanığın aşamalardaki savunmasında bu toplantıların yapıldığı doğruladığı üzere, ... ya da ... tarafından kahvaltı sırasında seçimlerden dolayı sadaka vermesi gerektiğinin belirtildiği, hâkim maaşı ile üye maaşı arasındaki 2.000 TL farkın ihitiyaç sahibi insanlara ulaştırılmak üzere sadaka olarak verilmesinin istenildiği, sanığın bütçesinin müsait olmadığını söyleyerek bunu kabul etmediği, ...'ın kurban verilmesi talebi doğrultusunda kendisinin de sık sık adak kurbanı kestiren biri olması sebebiyle yurt dışında kesilip ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılmak üzere 2-3 kurban bedeli olarak ...'a iş yerinde elden para verdiği,
    Tanık ...'un beyanlarından anlaşıldığı üzere, 2012 yılının başında MİT müsteşarının örgütün bir operasyonuyla ifadeye çağrıldığı dönemde, MİT Müsteşarının tutuklandığı haberlerinin yayınlandığı gün sanık ... ve ...'in tanık ...'un odasına geldikleri, burada sanığın "MİT müsteşarıysa MİT müsteşarı, herkes kanun önünde eşit, tabi ki gelip ifade verecek, vermeli" gibi sözlerle MİT ile ilgili mevzuatta MİT müsteşarı için getirilen ayrıcalıklı soruşturma usullerini yok farz ederek örgütsel tavrını ortaya koyduğu,
    Tanık ...'in, Bitlis Başsavcısı iken 2012-2013 yıllarında Başsavcılar toplantısı ve semineri için ... iken akşam saatlerinde ...'nın hangi semtte olduğunu bilmediği örgüte ait öğrenci evi yada hakim stajeri evine gittikleri, gittikleri bu eve HSYK üyesi sıfatıyla sanık ...'in ve...'nin de geldiği, sanığın örgütle bağlantısını bu şekilde bir kez daha ortaya koyduğu,
    HSYK'nın örgüt tarafından dizayn edilmesi çalışmaları çerçevesinde sanığında fiilen yer aldığı toplantılarda verdiği destek ile alınan yukarıda deliller kısmında 8-ı da gösterilen kararlarla; HSYK'da örgüt mensubiyeti ön planda tutularak unvanlı kadrolara atamalar yapıldığı, bu kapsamda; Genel Sekreterliğine örgütün yargı yapılanması içerisinde yönetici konumunda olduğu iddiasıyla yargılanan Yargıtay eski üyesi ...'nın, Genel Sekreter Yardımcılıklarına 222178 ID nolu ByLock kullanıcısı ....ve yine ByLock kullandığı anlaşılan ...'nin, halen Firari olan ... ...'ün, daha sonra HSYK Genel Sekreterliği Yardımcılığına örgüt mensubiyetinden dolayı yargılanan 71852 ID nolu ByLock kullanıcısı ...’ın ve örgüt mensubiyetinden yargılanan Havva Gürgen'in atandığı, değişik tarihlerde Kurul Başmüfettişliğine, Kurul Müfettişliğine ve HSYK Tetkik Hâkimliğine çok sayıda atama yapıldığı, bazıları ByLock kullanıcısı da olan bu kişilerin çoğunluğunun örgüt mensubiyeti nedeniyle soruşturulduğu ve yargılandığı, HSYK'da görev yapan Tetkik Hâkimi ve müfettiş kadrosundaki yargı eski mensuplarının 93'ü hakkında ihraç kararı verildiği, ihraç olanların sayısal olarak çok olmasının da unvanlı kadrolara atama yapılırken örgüt menfaatine hareket edildiğini açıkça ortaya koyduğu,
    HSYK yapılanması içerisinde müfettiş ve tetkik hâkimi sıfatı ile görev yapan aynı zamanda ByLock kullanıcısı oldukları da anlaşılan,...ve daha çok sayıda örgüt mensubu olduğu iddiasıyla soruşturulan ve yargılanan kişinin, HSYK'daki görevlerinden uzaklaştırılarak taşraya atanmalarına ilişkin tasarruflar üzerine ilgililer tarafından yapılan itirazların incelemesi sonucunda 02.07.2014 tarihli Genel Kurulda itirazlarının reddine karar verildiği, bu karara sanık ile örgüt mensubu olduğu iddia edilen diğer üyelerin örgütsel saik ile ve örgüt lehine hareket etmek suretiyle karşı çıkıp muhalefet şerhi yazdıkları,
    Adli Kolluk Yönetmeliği Değişikliği İle İlgili HSYK Bildirisi;
    17 Aralık 2013 tarihinde örgüt tarafından yolsuzlukla mücadele soruşturması görüntüsü altında yargı ve emniyet eliyle yapılmak istenen darbe teşebbüsü ile örgütün, meşru hükumeti devirmek ve Devletin kurumlarını ele geçirerek demokratik Anayasal düzeni ihlal etmek istediğinin açık şekilde ortaya çıkması sonrasında FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yargı ve emniyet teşkilatı içerisinde bulunan mensuplarının hukuka aykırı uygulamaların önlenebilmesi amacıyla Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan Adli Kolluk Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına dair yönetmeliğin 21.12.2013 tarihli Resmi Gazetede yayınlandığı, bu düzenleme üzerine örgütsel tepki olarak tanık ...'un bir metin hazırlayıp Adalet Bakanı'ndan bu metnin basın bildirisi olarak yayanlanmasını istediği, Bakan'ın kabul etmemesi üzerine ...'un, Bakan'dan Kurul'un Başkan Vekili sıfatıyla bildiri yayınlaması için tanık ...'ye yetki vermesini istediği, Adalet Bakanı'nın bu talebi de kabul etmemesi üzerine tanık ...'un HSYK Genel Kurulu gündemine getirdiği delil sırasının 9. sırada yer alan metnin, bazı üyelerin muhalefetine rağmen haklarında FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün üyesi/yöneticisi olmak suçundan soruşturma ve kovuşturma bulunan, sanığında içinde bulunduğu üyeler tarafından HSYK Genel Kurulu'nun 25.12.2013 gün ve 1024 sayılı kararı haline getirilip kamuoyu ile paylaşıldığı,
    HSYK'nın, hükumetin idari tasarruflarına karşı bildiri yayınlama görev ve yetkisinin olmaması, HSYK tarihinde bu olayın bir benzerinin hiç yaşanmamış olması, 17-25 Aralık olaylarının yukarıda değinilen niteliği, sanığın ve bildiri şeklindeki bu kararın alınması için olumlu yönde oy kullananların her birinin gerek hükumet yetkilileriyle gerekse İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ile irtibat kurarak olaylar hakkında bilgi edinebilecek konumda ve tecrübede olmalarına rağmen Yargı ve Emniyet içerisindeki FETÖ/PDY mensubu görevlilerin Devlete ve Hükumete başkaldırı niteliğindeki faaliyetlerine, sahip oldukları kamu gücünü kullanarak destek olacak şekilde karar almaları, HSYK eski üyeleri ..., ... ve ...'nun aşamalarda değişmeyen ve birbirini teyit eder şekildeki beyanlarına göre FETÖ/PDY şüphelisi 25 Aralık kumpasının asli faillerinden birisi olan İstanbul Cumhuriyet eski savcısı ... tarafından yapılan protesto niteliğindeki basın açıklamasında kullanılan ifadelerin HSYK bildirisi ile birebir örtüşüyor olması ve bu basın açıklamasının HSYK bildirisinin yayanlanması ile eş zamanlı yapılmış olması, ayrıca ifadelerden anlaşıldığı üzere 26.12.2013 tarihli HSYK Genel Kurulu tarafından yayınlanan bildirinin, FETÖ/PDY sanığı ... ve firari ... ...'ün iştiraki ile hazırlanmak suretiyle Genel Kurul gündemine alınmış ve yayınlanmış olmasının da bildirinin örgütsel faaliyet kapsamında hazırlanarak örgüte destek için yayınlandığını açıkça ortaya koyduğu, nitekim adli kolluk yönetmeliği ile ilgili bildiri Genel Kurulda görüşülürken sanığın "Genel Kurul olarak bunu çıkarmamız gerekir, gerekirse tek başıma imzalayacağım" dediği, tanık ...'ın ise sanığa "o zaman kurul üyeliği yetkiniz olmadan ... olarak imzalayıp koyun" diyerek cevap verdiği,
    HSYK'da Örgütün Etkinliğinin Kırılmasına Yönelik Tedbirler;
    17-25 Aralık 2013 tarihlerindeki olaylardan sonra örgütün HSYK içerisindeki etkinliğinin önlenebilmesi amacıyla önce HSYK 1. Dairesi'nin üye yapısı değiştirilmiş, 1. Dairede görevli üyelerden ... 3. Daire üyeliğine, ... 2. Daire üyeliğine, 3. Daire Üyesi ... ile 2. Daire Üyesi ...'ta 1. Daire üyeliğinde görevlendirilmiştir. Bu görevlendirmeler sonrasında HSYK'da görevli Genel Sekreter, yardımcıları, müfettiş ve tetkik hakimi olarak görevli olan kişilerden bazılarının da o zamanki adıyla cemaate mensup olduklarından şüphelenilen bazılarının görevden alınmaları için yapılmak istenilen iki Genel Kurul toplantısı, FETÖ/PDY sanığı üyelerin organize şekilde toplantıya katılmamaları nedeniyle toplantı yeter sayısının bulunamaması nedeniyle yapılamamış, neticede bu şekilde değişiklik yapılamayacağını gören hükumetin TBMM'ni harekete geçirmesiyle HSYK üyeleri dışında kalan ve unvanlı görevde bulunan HSYK çalışanlarının tamamının görevine son veren 6524 sayılı yasa yürürlüğe girmiş, yapılan değişiklik gereğince HSYK'da Genel Sekreter ve Genel Sekreter yardımcılarının da aralarında bulunduğu örgüte müzahir çok sayıda personelin görevlerinin sona erdirilmesi sağlanabilmiştir. Sanık yapılamayan Genel Kurul toplantılarına izinli olduğu için katılmadığını örgütsel bir tavır içerisinde olmadığını savunmuş ise de; Genel Kurul'un bilinen gündeminin örgütün HSYK içerisindeki etkinliğini sona erdirmek için kararlar almak olduğunu bilen örgüt üyelerinin organize hareket etmesinin örgütsel bir tavır olduğunda şüphe bulunmamaktadır. Sanığın İstanbul'da izinde olsa dahi HSYK 2. Dairesi'nin başkanı olarak Genel Kurulu'nun gündeminden ve toplanamıyor olmasından haberdar olmaması düşünülemez.
    Sanığın, HSYK tarafından verilen, örgütü doğrudan veya dolaylı şekilde ilgilendiren disiplin, atama, terfi vb gibi kararlarda örgüt menfaatini gözeterek hareket ettiği, bu kapsamda;
    HSYK Genel Kurulu tarafından verilen karardan olmak üzere;
    a-) 02.10.2013 gün ve 2013/739 sayılı kararda; Kamuoyunda Ergenekon davası olarak bilinen dosyanın soruşturma ve kovuşturma aşamasında yer alan hakim ve savcılardan haklarında örgüt mensubiyetinden dolayı yargılama ve soruşturma bulunan, İstanbul eski Cumhuriyet Başsavcı vekili ve savcılarından ..., ..., ... İstanbul 13. Ağır Ceza eski Başkanı ..., üye hakimlerden ... hakkında Avukat ...tarafından şikayete konu edilen usulsüz iletişimin tespiti ve dinlenmesi iddialarına ilişkin olarak çoğunluğu örgüt mensuplarından oluşan 3. Daire tarafından verilen "işleme konulmamasına" kararına karşı yapılan itirazın Genel Kurul tarafından yapılan incelemesinde, sanık da dâhil örgütsel yapı içerisinde hareket ettiği iddia edilen üyeler tarafından "herhangi bir durum ve delilin bulunmadığı" gerekçesiyle oy çokluğuyla itirazın reddine karar verildiği,
    b-) 07.05.2014 gün ve 2014/259 sayılı kararda; Albay ...'in İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi eski başkanı ... ve üyesi ...'nu, hakkındaki şikayete konu edilen belgelerin sahte olduğuna, delillerin basına verilerek soruşturmanın gizliliğinin ihlal edildiğine ilişkin şikayetinin, sanığında içerisinde bulunduğu örgütsel yapı içerisinde hareket ettiği iddia edilen üyeler tarafından oy çokluğu ile reddine karar verildiği,
    c-) 02.07.2014 gün ve 2014/494 sayılı kararda; Genelkurmay eski Başkanı ... vekilinin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi başkan ve üye hakimleri hakkındaki şikayetinin, 3. Daire tarafından işleme konulmaması kararına itiraz edildiği, yapılan itirazın Genel Kurul tarafından yapılan incelemesinde, sanığın da dâhil olduğu örgütsel yapı içerisinde hareket ettiği iddia edilen üyeler tarafından oy çokluğuyla reddine karar verildiği, örgüt mensubiyeti bulunmayan yüksek yargıdan gelen üyelerin, tüm delillerin toplanarak muhafaza altına alınması ve savunma hakkı ve hak arama hürriyetinin ihlal edilmemesi gerektiği gerekçesiyle muhalefet şerhi yazdıkları,
    d-) 02.07.2014 gün ve 2014/495 sayılı kararda; Örgüt mensubiyetinden dolayı haklarında yargılama ve soruşturma bulunan ... ve ... hakkındaki şikayetlerin herhangi bir araştırma soruşturmaya gerek duyulmaksızın, sanığın da dâhil olduğu örgütsel yapı içerisinde hareket ettiği iddia edilen üyeler tarafından, evrak üzerinden reddine karar verilmesinin tercih edildiği, anılan kararlara örgüt mensubiyeti bulunmayan yüksek yargıdan gelen üyelerin "otel kayıtları ve faturalar üzerinde araştırma yapılması" gerekçesiyle muhalefet şerhi yazıldığı,
    e-) 02.07.2014 gün ve 2014/496 sayılı kararda; Fenerbahçe Spor Kulübü eski başkanı ... vekilinin, futbolda şike iddialarına ilişkin İstanbul eski Cumhuriyet savcısı ...hakkındaki şikayetin, sanığın da dâhil olduğu örgütsel yapı içerisinde hareket ettiği iddia edilen üyeler tarafından oy çokluğuyla reddine karar verildiği, örgüt mensubiyeti bulunmayan yüksek yargıdan gelen üyeler tarafından tarafsızlığın yitirildiği ve kişisel duygulara kapılarak görev yapıldığı belirtilerek, tüm delillerin toplanarak muhafaza altına alınması ve savunma hakkı ve hak arama hürriyetinin ihlal edilmemesi gerektiği gerekçesiyle muhalefet şerhi yazıldığı,
    f-) 02.07.2014 gün ve 2014/497 sayılı kararda; Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi eski başkanı ... tarafından ilgili Hâkimler hakkındaki yaptığı şikayetin, sanığın da dâhil olduğu örgütsel yapı içerisinde hareket ettiği iddia edilen üyeler tarafından reddine karar verildiği, yüksek yargıdan gelen örgüt mensubiyeti bulunmayan üyeler tarafından ise Anayasa Mahkemesinin, müştekinin bireysel başvurusu ile ilgili olarak hak ihlali yapıldığı yönündeki kararı göz önüne alınarak iddiaların incelenmesi gerektiği gerekçesiyle muhalefet şerhi yazıldığı, ayrıca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine 16. Ceza Dairesi'nin, 30.04.2015 gün, 2015/3344 Esas, 2015/926 sayılı kararı ile ...'nın beraatına karar verilmesi gerektiğinden kararın bozulmasına hükmedildiği,
    Hususları Türk yargısının yaşadığı olağan olmayan durumlarla birlikte değerlendirildiğinde; verilen kararlarda sanık ... ile birlikte diğer Kurul üyelerinden ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...'nun aynı yönde kararlara iştirak etmiş olmaları, sanığın ve örgüt mensubu Kurul üyelerinin örgüt menfaati doğrultusunda işbirliği içerisinde hareket ettiklerini ortaya koymaktadır.
    g-) 02.07.2014 gün ve 482 sayılı itirazın reddine ilişkin kararı; 2010 yılından itibaren örgütün, HSYK'da etkinliği ele geçirmesi sonrasında, örgütün, Demokratik Anayasal sistemi yok etmek amacıyla yargıyı araç olarak kullanarak gerçekleştirdiği operasyonlar, kamuoyunda Ergenekon, Balyoz, Selam Tevhid, MİT müsteşarının ifadeye çağrılması, 17/25 Aralık operasyonları ile MİT Tırları soruşturmalarının haklarında örgüt üyeliği/yöneticiliği suçundan soruşturma ve yargılama bulunan hakim ve savcılara bırakıldığı, bu kapsamda; Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Selam Tevhid, 17/25 Aralık gibi kumpas davalarını ve soruşturmalarını yürüten ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., İzmir Askeri Casusluk gibi kumpas davaları ve soruşturmaları yürüten..., KPSS soruşturması yürüten ... Başsavcı vekili ...'ın, MİT Tırları soruşturmasında yer alan savcı ve hakimlerden, ...,'nun, kamuoyunda "Okyanus" davası olarak bilinen örgütün kumpasları doğrultusunda gerçekleştirilen davada mahkeme başkanı olarak görev yapan...n, anılan operasyonların gerçek amacının anlaşılması üzerine Devletin varlık mücadelesi kapsamında HSYK ilgili dairesinin bu kişilerin görev yerlerinin değiştirilmesine karar verdiği, yapılan bu tasarruflara karşı itiraz edilmesi üzerine de, HSYK'nun, 02.07.2014 gün ve 482 sayılı itirazın reddine ilişkin kararına, sanık ... ile birlikte örgütün HSYK yapılanması içerisinde bulunduğu iddia edilen ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... tarafından örgütsel dayanışmayı sağlayacak şekilde muhalefet şerhi yazıldığı,
    Yukarıda deliller kısmında (8-h) de ayrıntısına yer verildiği üzere İstanbul eski 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ... ve deliller kısmında (8-i, j,k ve l) de ayrıntısına yer verildiği üzere Erzincan eski Cumhuriyet Başsavcısı ... hakkında verilen kararlardan açıkça anlaşıldığı üzere sanığın da dahil olduğu örgüt üyesi olduğu iddia edilen HSYK üyelerinin, sırf örgüt bağlantısı nedeniyle, hukuksuzlukları ortaya çıkmış Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, Başsavcılık, Başsavcı vekilliği ve özel yetkili mahkeme hakim ve savcısı olan, örgüt mensubu olduğuna dair soruşturma ve kovuşturmalar bulunan kişilerin, görev yerlerinde kalmaları ve mevcut unvanlarını korumaları yönünde verilen kararlar ve yazılan muhalefet şerhlerinin, yapılan şikayetler ile ilgili işleme konulmama kararları ile bu kararların, HSYK Genel Kurulu'nda görüşülmesi sırasında verilen itirazların reddine ilişkin oyların, sayısal ve nitelik olarak yoğunluk arz etmesi sebebiyle sanığın takdir hakkını kullanmaktan öte örgütsel tavırla faaliyet gösterdiği kanaatine varılmıştır.
    Avrupa Konseyi'ne Şikayet;
    8 Mayıs 2014 tarihinde Avrupa Konseyi'nden Yargı Kurulları ile ilgili bir heyetin HSYK 2. Dairesi'ni ziyareti sırasında Daire'nin Başkanı olan sanığın, yabancı heyete "Türkiye de Yargı bağımsızlığı olmadığını, siyasilerin HSYK'ya baskı yaptığını, hatta kendisinin de can güvenliğinin olmadığını" söylediği, oradaki herkesin şok olduğu, tercümanın "bunları çevireyim mi?" diye sorduğu, bunun üzerine aynı daire üyesi tanık ...'in müdahale edip "Hanım efendi ne söylüyorsunuz?" dediği, sanığın da tanığa dönerek "merak etmeyin hocam siz de konuşacaksınız, zaten ben de şimdi çıkıp gideceğim" dediği ve sözlerini bitirip çıkıp gittiği, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün 17-25 Aralık sürecinde sonra hükumete karşı gösterdiği hasmane tavrın somut bir örneği olan sanığın hükumeti Avrupa'ya şikayetinin, örgütün ve üyelerinin nasıl bir ruh hali içerisinde olduğunu ve sanığın bu yapının içinde önemli bir konumunun olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.
    2014 HSYK Seçimlerinde Sanığın Adaylığı ve Örgütün Desteği;
    Örgüt, 2014 yılında yapılan HSYK üyeliği seçimlerini varlığının devamı için çok önemli bir mesele olarak görmüş, gerek kendisini ve gerekse mensuplarını açık etmemek gerekse kandırabildiği kendisinden olmayan hakim ve savcılardan da oy alabilmek için "bağımsız aday" olarak nitelendirdiği adaylarla seçime girmiş, istediği sonucu alabilmek için sadece yargı mensubu üyeleri değil, bütün birimleriyle aday gösterdiği kişilere destek olmuştur. Bu çerçevede örgüt hakim ve savcı mensuplarını kontrol altında tutma ve örgüt talimatlarını ulaştırmak üzere görevlendirdiği yargı mensubu olmayan "sivil imam" denilen görevlileri aracılığıyla HSYK seçimlerinde kimlerin destekleneceği talimatını tanık olarak dinlenilen ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... gibi hakim ve savcı üyelerine ulaştırmış, desteklenmesi gereken adaylar arasında sanığın da adı sayılmış, tanık ...'nın beyanında anlaşıldığı üzere sanık, Erzurum'da bazı hakim ve savcıların imamı konumunda ve tanık ...'nın eşi olan ... (K) adlı ...'nın evinde hakim ve savcılarla seçim toplantısı yapmış, ayrıca açık kimliği bilinmeyen ... kod adlı sivil imamın seçim çalışmasında aktif olarak görev yaparak sanık için oy verilmesinin istemiş, bu çalışmalar sonucunda sanık, kendisini ya hiç tanımayan yada ismen tanıyan hakim ve savcıların örgütsel saiklerle verdiği destek neticesinde örgütün diğer adaylarıyla aşağı yukarı aynı sayıda olmak üzere 4545 oy aldığı, gerek örgüt tarafından oy verilecek adaylardan birisi olarak belirlenmiş olması ve örgütün bütün birimleriyle sanığın kazanması için çalışması, gerekse sanığı hiç tanımayan ve örgütsel saikle hareket eden hakim ve savcıların oylarıyla yüksek oranda oy alması, sanığın 2010 seçiminde olduğu gibi bu seçimde da örgütün adaylarından birisi olduğunu açıkça göstermektedir.
    2010 yılında seçilen HSYK üyelerinin görev sürelerinin sona ermesinden sonra yeni seçilen HSYK Genel Kurulunun, 05.11.2014 tarih, 2014/626 sayılı kararı ile sanık ... ile birlikte Kurul üyelikleri sona eren ..., ..., ..., ..., ... ve ...'ın, Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı, Danıştay savcılığı ve ... hakimliğine atanma taleplerinin oy çokluğu ile reddine ilişkin kararlara muhalefet edenlerin, yine FETÖ/PDY mensubiyeti sebebiyle haklarında yargılama bulunan üyeler ..., ..., ..., ... ve ... olması da HSYK'daki örgütsel faaliyetlerin devamlılık arz ettiğini göstermiştir.
    Sanığın ByLock Programını Kullanması;
    Sanığın kendisi adına kayıtlı ... nolu GSM hattından ByLock programını kullandığı,12.05.2017 tarihli ByLock tespit tutanağına göre; sanık ...'in 129.862 satırlık ByLock abone listesinin 86784'üncü satırında kaydının bulunduğu, BTK' dan gelen teknik verilere göre ilk tespitin yapıldığı 25.08.2014 günü ile son tespitin yapıldığı 08.11.2014 günü arasında ByLock serverine bağlanılan 46.166.160.137 nolu hedef IP üzerinden bağlantı yapıldığına dair toplam 964 sinyal tespiti bulunduğu, bu sürede ... İMEİ nolu Iphone 4 A1332 model telefon cihazını kullanıldığı, soruşturmanın başında ByLock kullanmadığını söyleyen sanığın bu programı kullandığına dair teknik verilerin soruşturma makamlarına makamlarına ulaşmasından sonraki savunmalarında, HSYK'da üye iken ..., ... ve ...'ın odasına geldiklerini, kendi aralarında kullandıkları bir yazışma programı olduğunu söylediklerini, telefonuna bu programı indirdiğini, ancak hiç kullanmadığını, daha sonrasında bu programı sildiğini, telefoncunun silinse bile temizlenemeyeceğini söylemesi nedeniyle ByLock yüklenen telefonunu çöpe attığını, beyan etmiş olması nedeniyle sanığın beyanıyla da doğrulanan teknik veriler nedeniyle sanığın, münhasıran FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensubu kişiler tarafından kullanılan ByLock programını indirdiği ve sanık hemen sildiğini, kullanmadığını savunsa da yaklaşık 2,5 ay süreyle değişik günlerde ByLockun serverine bağlantı yaptığını gösteren 694 sinyal tespitinde de anlaşılacağı üzere bu programı kullandığı, ID numarasının ve içeriklerin tespit edilememesinin ByLock serverindeki verilerin bir kısmının kurtarılamamış olmasından kaynaklandığı kanaatine varılmıştır.
    Sanığın ByLocku bizzat kullanmasının yanında FETÖ/PDY üyeliği suçlaması ile haklarında soruşturma ve kovuşturma bulunan eski hakimler ... (411918 ID) ile ... (463435 ID) arasındaki 07.12.2015 tarihli ByLock yazışmasına da konu olduğu, yazışma yapanların örgütsel amaçla kurmayı planladıkları grupta sanığın yer almasını da düşündükleri, ancak antipatik kaçacağı değerlendirmesinde bulundukları, dolayısıyla yazışmanın yapıldığı 07.12.2015 tarihi itibariyle sanığı örgütün içerisindeki bir kişi olarak kabul ettikleri ancak örgüt dışından gelebilecek tepkiler nedeniyle geri durmayı düşündükleri,
    Anlaşılmış, sanığa atılı suç ile ilgili fiiller dairemizce bu şekilde kabul edilmiştir.
    Dinlenen tanıkların, sanığın HSYK üyesi olmadan önce de örgüt bağlantısının olduğuna, 2010 yılında örgütün desteği ile HSYK üyesi adayı yapıldığına ve yine örgütün desteği ile asıl üye olarak seçildiğine, seçildikten sonra örgüt mensubu olduğu iddia edilen diğer HSYK üyeleri ile birlikte hareket ettiğine, HSYK'nun örgüt tarafından dizayn edilmesi, unvanlı görev atamaları, örgüt mensubu hakim ve savcıların korunması ile ilgili kararların alınmasında örgüt lehine hareket ettiğine, 2014 HSYK seçimlerine de bağımsız aday görüntüsü altında yine örgütün adayı olarak katıldığına ve örgüt tarafından desteklendiğine dair beyanlarının HSYK kararları ve seçim sonuçlarıyla doğrulanmış olması, gizlilik stratejisine uygun olarak örgütün haberleşme programı ByLocku kullandığının teknik veriler ve aşamalardaki savunma ile doğrulanmış olması, başka örgüt mensuplarının ByLock yazışmalarına örgütün içinden birisi olarak konu edilmiş olması nedeniyle sanığın örgütün içerisinde olmadığına ve atılı suçu işlemediğine dair savunmalarına itibar edilmemiştir.
    Silahlı terör örgütü üyesi olmak suçunun, iştirak halinde işlenen suçlardan olmaması ve sanık ile başka dosyalarda etkin pişmanlıktan yararlanmak isteyen tanıklar arasında CMK'nın 50/1-c fıkrasında zikredilen anlamda bir iştirakten söz edilemeyeceğinden, aynı isimli suçtan yargılanıyor olsalar da başka dosya sanıklarının veya etkin pişmanlıktan yararlanmak isteyen kişilerin sanık ... hakkında tanıklık yapmasında ve yeminli dinlenmelerinde usulen bir engel bulunmamaktadır.
    ... nolu sanığın adına kayıtlı telefon hattının ... Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2016/146249 sayılı soruşturma dosyasında yapılan HTS baz analizlerine göre; örgütün sivil imam listesinde bulunan şahıslardan 29 tanesiyle aynı gün 60 dakikalık zaman dilimi içerisinde aynı baz istasyonlarından sinyal almak suretiyle baz çakışması yaşandığı tespit edilmiş ise de; çakışma yaşanan baz istasyonlarının bulundukları yerlerin ... ve İstanbul'da çok sayıda insanın bulunma ihtimalinin bulunduğu yerler olduğu ve belirleme yapmaya imkan vermediği, sanığın, sivil imamları tanımadığına, baz verilen yerlerin evinin, çalıştığı adliyenin ve HSYK nın bulunduğu yerler olduğuna, tesadüfi çakışmalardan haberinin olmadığına, farklı illerdeki sinyal tespit edilen yerlerin Kurul'la birlikte resmi toplantılar için gidilen yerler olduğuna dair savunmaların aksine kanaat oluşturacak yeterli delil bulunmadığı anlaşılmakla tespit edilen baz çakışmaları sanığın aleyhine değerlendirilmemiştir.
    HUKUKİ DEĞERLENDİRME;
    Yukarıda kabul bölümünde anlatıldığı üzere tespit edilebildiği kadarıyla sanığın, HSYK üyesi seçilmeden önce hakim olarak çalıştığı dönemden itibaren örgütün içerisinde olduğu, örgüt tarafından parlatılarak 2010 yılı HSYK seçimlerinde yukarıda kabul bölümünde anlatıldığı şekilde asıl üye olarak seçilmesinin sağlandığı, seçildikten sonrada örgüte bağlılığını kesintisiz devam ettirdiği, HSYK'nun örgüt tarafından ele geçirilmesi ve örgüt mensubu hakim ve savcıların bütün hukuksuzluklarına rağmen korunmasına dair kararlara aktif olarak katıldığı, 2014 yılındaki HSYK seçiminde de yine örgütün adayı olarak belirlenip örgüt tarafından bütün birimleriyle desteklendiği, örgütün talimatıyla kriptolu haberleşme programı Bylocku bizzat kullandığı, böylece sanığın yıllardır FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısı içerisinde yer aldığı, verilen talimatları yerine getirdiği ve verilebilecek talimatları yerine getirmeye hazır konumda olduğu, dolayısıyla kendi iradesini örgütün iradesine terk ettiği örgütün bir mensubu olduğu kanaatine varılmıştır.
    Yukarıda anlatıldığı üzere yıllarca örgütün mahrem yargı yapılanması içerisinde yer alıp 17/25 Aralık’tan sonra da aktif olarak HSYK yapılanması içerisinde faaliyet göstermesi, yıllarca hakimlik ve14.10.2010 tarihinden itibaren de HSYK üyeliği ve 2. Daire başkanlığı yapmış olması nedeniyle eğitimi ve sosyal durumu, hep gizlilik içerisinde hareket etmiş olması, sanığın üyesi olduğuna karar verilen örgüt tarafından gerçekleştirilen 17-25 Aralık 2013 tarihli operasyonlardan sonra bu yapının terör örgütü olduğuna dair üst seviyede devlet görevlilerince yapılan açıklamalara, 2014 yılı Şubat ayında Milli Güvenlik Kurulu'nca örgütün paralel devlet yapılanması adıyla tehlikeli bir oluşum olarak kamuoyuna açıklanmasına, 2014 yılı 22 Temmuz'dan itibaren özellikle İstanbul ve ... başta olmak üzere birçok ilde bu örgütle bağlantılı olduğu iddia edilen emniyet görevlileri başta olmak üzere bazı kamu görevlilerinin örgüt üyeliği suçu nedeniyle soruşturulmuş ve tutuklanmış olmasına, kamu görevlisiyken MİT tırlarının durdurulması eylemini gerçekleştiren şüphelilerin de örgüt tarafından sahiplenilip, örgüt medyasında desteklenmesine, ajanlık faaliyeti olduğu anlaşılan bu eyleminde esas itibariyle örgütün, devletin meşru silahlı güçleri içine sızmış mensupları tarafından gerçekleştirildiğini görüp anlayabilecek konumda olmasına rağmen, bu dönemde örgüt mensubu olduğu iddia edilen bazı kamu görevlilerine yapılan bu soruşturma işlemlerinin bazılarının tutuklanmayla sonuçlanması üzerine örgütün talimatıyla gerek mensuplarının "acaba bize bir şey olur mu?" yada "biz faaliyetlerimize devam edersek yakalanır mıyız" şeklinde zuhur eden şüphelerinin önüne geçip dağılmayı önlemek, gerekse motivasyonu yükseltip bozulan moralleri düzeltmek, aynı zamanda daha da gizli davranma stratejisi çerçevesinde, örgütün talimatıyla daha üstte bulunanlar tarafından hiyerarşik olarak daha aşağıda bulunanlara kurulduğu bilinen ByLock programını 25.08.2014 tarihinden itibaren kullandığı, Türkiye’de bütün bunlar olurken sanığın örgüt içerisinde kalıp gizlilik içerisinde davranmaya, dolayısıyla sanığın içinde bulunduğu örgütün yasa dışı faaliyetlerinin olduğunun farkında olarak nihayet 15 Temmuz 2016 tarihinde TSK içine sızmış mensuplarıyla darbe girişiminde bulunup devletin silahlarıyla halkın üzerine kurşun yağdırıp yüzlerce kişinin ölümüne ve binlercesinin yaralanmasına sebep olan örgütün içinde sorumlu düzeyde kalmaya devam ettiği, baştan itibaren örgütün devletin silahlı unsurları olan TSK ve Emniyet içerisine sızdırılmış mensupları tarafından, gerektiğinde kendi kullanımlarına verilmiş silahlarla eylem yapabilecek durumda olduklarını bilecek konumda olduğu, dolayısıyla sanığın örgüte bilerek ve isteyerek katıldığı, örgütün niteliği ve amaçlarını baştan itibaren bildiği, örgütün bir parçası olmayı istediği ve bu amaçla faaliyet gösterdiği, örgüt içerisinde olma iradesinin devamlılık gösterdiği, örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kasıt ve iradesi ile hareket ettiği, böylece sanık açısından atılı silahlı terör örgütüne üye olmak suçunun maddi ve manevi unsurlarının oluştuğu kanaatine varılmıştır.
    YÖNETİCİLİK/ ÜYELİK AYRIMI;
    Sanık hakkındaki iddianamenin silahlı terör örgütü yöneticiliği suçundan 5237 sayılı TCK'nın 314/1. Maddesine hasren düzenlenmiş olması nedeni ile örgütte yöneticilik pozisyonunun ayrıca değerlendirilmesine ihtiyaç duyulmuştur.
    Silahlı terör örgütünü yönetme/üyeliği suçu ile ilgili 5237 sayılı TCK ve 3713 sayılı TMK'daki yasal düzenlemelere yer verilmiştir.
    "Suç işlemek amacıyla örgüt kurma" suçu 5237 sayılı TCK'nın 220, "silâhlı örgüt" suçu (yönetme/üyelik dahil) aynı kanunun 314 maddelerinde düzenlenmiş, "terör örgütleri" hakkında ise 3713 sayılı TMK'nın 7. Maddesinin "... terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır." düzenlemesi nedeni ile TCK'nın 314. maddesine atıf yapmıştır.
    TCK'nın 314/3. fıkrasının " Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır." hükmü gereği silahlı terör örgütü suçu ile ilgili genel kriterler de suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna dair 220. maddedeki esaslara göre değerlendirilmiştir.
    Örgütü yönetmekten bahsedebilmek için öncelikle TCK'nın 220. maddesinde öngörülen şartlarla birlikte, amaç-saik, yöntem ve elverişlilik kriterleri itibariyle de terör örgütü vasfını haiz bir örgütün bulunması gerekir.
    Doktrin ve yerleşik uygulamalara göre;
    Terör örgütünü yönetmek örgüt hiyerarşisinin çeşitli basamaklarında örgütün amaçlarına ve yöntemlerine uygun biçimde örgüt faaliyetlerini sevk ve idare etmek olarak tanımlanabilir. Yönetici suç ortaklığına komuta eden ve örgütün kurallarını gösteren kişidir. (Simeone I Reati Associativi, op.cit.s 257 aktaran ...Terör Amaçlı Örgütlenme Suçu sh.269)
    Suç veya terör örgütünü yönetmek; onu sevk ve idare etmek, kısmen veya tamamen, bölgesel, yerel veya genel olarak yönetip yönlendirmek, hiyerarşik yapıya ve varsa işbölümüne uygun olarak emir ve talimat vermek, bunların yerine getirilmesini bekleyip denetlemek, gerekli olduğunda da emrine veya örgütün talimatlarına riayet etmeyenleri cezalandırmaktadır.Kişinin somut olayda yönetme kudretine, sevk ve idare yeteneğine fiilen sahip olup olmadığına bakılmalıdır (Şen E.-Eryıldız S. Suç Örgütü sh.107).
    Fail, hiyerarşik olarak örgüt üyeleri üzerinde bulunuyor, geniş bir alanda iş bölümü yapabiliyor, örgüt üyeleri üzerinde sevk ve idarede bulunabiliyor, örgütsel faaliyetlerin organizasyonunda, icrasında; harekete geçiren, engelleyen veya durduran olarak rol üstlenebiliyor, bu faaliyetleri denetleyebiliyor ise yönetici olarak kabul edilebilecektir.
    Örgüt yönetmek; örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmeyi, emir ve direktif vermeyi, örgüt içinde inisiyatif ve karar verme gücüne sahip olmayı gerektirir. Örgütün varlığının, etkinliğinin ve gelişiminin sağlanması, hedeflerinin belirlenmesi, program ve stratejilerinin saptanmasını ifade eder. Ancak örgütün faaliyetleri çerçevesinde sadece belirli bir suçun işlenmesini organize edenler bu suçun işlenmesini planlayıp yönetenler örgüt yöneticisi olarak kabul edilemez.
    Geniş bir alanda faaliyet yürüten örgütlerin yöneticileri, örgüt yapılanması da dikkate alınarak somut olayın özelliklerine, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevlerine göre belirlenmelidir. Bu tür örgütlenmelerde her yöneticinin örgütün tamamını yönetmesi mümkün olmadığından, örgütün bölge, il, ilçe sorumlularının yönetici olup olmadıklarının sorumluluk sahalarındaki örgütsel faaliyetlerin yoğunluğu da gözetilerek belirlenmesi gerekir.
    Örgüt yöneticileri, hiyerarşik açıdan emir ve talimat vermeye yetkili olduğu mensupların, örgütün amaçları doğrultusunda işledikleri suçlardan dolaylı fail olarak sorumludurlar (TCK 220/5m.)
    Failin örgüt yöneticisi olup olmadığı, örgütün organizasyon yapısı, hiyerarşisi ve kişilere verilen görevlerin önemi esas alınmak suretiyle belirlenecektir (Baltacı Vahit Terör Suçları ve Yargılaması sh.183). Bu tespitte belirleyici olan, failin örgüt hiyerarşisi içindeki sıfatı değil ve fakat yönetip yönlendirdiği faaliyetlerin, örgütün amaç ve etkinliği bakımından önemidir. Bu nedenle failin hiyerarşik konumu, üstlendiği görevler esas alındığında dahi belli bir hiyerarşik seviyenin üstünde bulunan kişilerin yönetici olarak kabulünde zaruret vardır. Zira gerek kanun koyucunun aynı cezai yaptırımı öngörerek örgüt yöneticiliğini, örgüt kurma fiili ile aynı ağırlıkta bir ihlal olarak görmesi, gerek mülga 765 sayılı TCK'nın 168 maddesinde yer alan, "silahlı çetede amirliği ve kumandayı haiz olmak" ve 141. maddesindeki, "cemiyetlerin faaliyetlerini tanzim veya sevk ve idare etmek" kavramları ile mer'i 3713 sayılı Kanunun 7/1 maddesinde yer verilen "örgütün faaliyetlerini düzenleyenlerin de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılacağına" dair kavramlar gerekse örgütle kurulan "organik bağın" sonucu olarak her seviyede belli ölçüde talimat alma-verme, astları yönetme olgusunun, örgütlü suçların doğasında mündemiç bulunması birlikte değerlendirildiğinde, yöneticilikten maksadın hiyerarşik yapının belli seviyede üst katlarını ifade ettiğini kabul etmek gerekir.
    Konunun FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü bakımından değerlendirilmesi:
    Ayrıntıları yukarıda "Yargıtay Ceza Genel Kuruluna göre FETÖ/PDY örgütü" başlığı altında değerlendirilen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarihli ve 2017/16.MD-956 - 2017/370 sayılı kararında belirtildiği üzere;
    FETÖ'nün dikey yapılanması şöyledir;
    Örgütün sorumlu yöneticisi “imam” olarak isimlendirilir. Hiyerarşi içerisinde yer alan örgütün yöneticisi, raporları toplayan ve emirleri veren kişidir. Kainat imamı, kıta imamı, ülke imamı, bölge imamı, şehir imamı, semt ve mahalle imamı, kurum imamı gibi bir çok değişik pozisyonu vardır.
    Örgütün lideri, mensuplarınca kainat imamı, mehdi, mesih olarak kabul edilmektedir. Kainat imamına bağlı olarak üst kurullar örgütün birimlerini yönetmekte faaliyetlerini düzenlemektedirler. Bu kurullar “istişare kurulu”, “mollalar”, “tayin heyeti” ve “özel hizmet” birimleridir.
    Örgütün yurt içi yapılanmasında ise; “Türkiye imamı”, “bölge imamları”, “il imamları”, “küçük il ve bölge imamları”, “ilçe imamları”, “semt imamları”, “mahalle imamları”, “ev imamları (abileri)”, “talebe imamları”, “serrehberler”, “belletmenler” şeklinde hiyerarşik bir yapı izlenmekte ve örgüt tabana yayılmaktadır.
    Türkiye’den sorumlu imama, beş bölge imamı, onlara da bu beş bölgeyi oluşturan şehirlerden sorumlu imamlar bağlıdır. Her şehir, büyüklüğüne göre alt bölgelere, bölgeler semtlere bölünmüş olup, her semte ayrı bir imam atanmaktadır. Semt imamlarının altında ise semte bağlı ışık evlerinin imamları yer almaktadır.
    Bunun yanı sıra kamuda, bakanlıklar ve taşra teşkilatı, yerel yönetimler, üniversiteler, kamu iktisadi teşebbüsleri alanlarında faaliyet gösteren kurumlara da örgüt tarafından imamlar atanmaktadır.
    ...
    Örgütün bir nev’i omurgasını oluşturan ve günümüz itibariyle elde ettiği konumu kazandıran özel hizmet birim imamları, örgüt ve lideri Gülen’in en çok önem verdiği imamlardır. Bu birim en geniş şekilde yargı, emniyet, mülkiye, TSK, MİT, Milli Eğitim ve akademik kadro imamlarından oluşmaktadır. Hizmet birimlerinde gizliliğe çok önem verilerek hücre tipi yapılanmaya gidilmiştir. Örgüt mensubu en fazla bir üst sorumlusunu ve bir altında bulunan mensubunu tanımaktadır.
    ...
    Kainat imamı inancı ve yedi katlı piramidal yapılanma, İsmailiye mezhebinden ve köken olarak da Zerdüştlük dininden alınmıştır. Zerdüştlük dini ve ondan mülhem İsmailiye mezhebinden yedi kat gök gibi örgütlenmişlerdir. Bu mezhep, sofilerini yedi dereceye ayırmıştır. Tarikatın piri yedinci derecede oturur ki, bu mertebe Allah’tan doğrudan emir alan imamlık makamıdır. İmam helali haram ve haramı helal yapabilir. Ona mübah olmayan hiçbir şey yoktur.
    Örgüt içi hiyerarşide itaat ve teslimiyet, katı bir kuraldır. Teslimiyet hem örgüte hem de liderin emrine ona atfen verilen göreve adanmışlıktır. Örgüt sivil toplumu kendi haline bırakmayıp, kendine hizmet eden bağlı unsurlara dönüştürmektedir. Kadrolaşma ile yargı, ordu, emniyet ve bakanlık birimleri bu gücün denetimine girip, örgütsel amaçlar doğrultusunda kullanılabilmektedir.
    Örgütün hiyerarşik yapılanmasındaki tabaka sistemi kat sistemine dayanır. Katlar arasında geçişler mümkündür ama dördüncü tabakadan sonrasını önder belirler. Katlar şu şekildedir;
    - Birinci Kat, Halk Tabakası: Örgüte iman ve gönül bağı ile bağlı olanlar, fiili ve maddi destek sağlayanlardan oluşur. Bunların birçoğu örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmayan bilinçli veya bilinçsiz hizmet ettirilen kesimdir. Genellikle faaliyetlerden habersizdirler. Bu katmandakileri örgüte bağlayan ana unsur istismar edilen İslami duyarlılık ve din duygularıdır.
    - İkinci Kat, Sadık Tabaka: Okul, dershane, yurt, banka, gazete, vakıf ve kurum görevlilerinden oluşan sadık gruptur. Bunlar örgüt sohbetlerine katılır, düzenli aidat öder, az veya çok örgüt ideolojisini bilen kişilerdir.
    -Üçüncü Kat, İdeolojik Örgütlenme Tabakası: Gayri resmi faaliyetlerde görev alırlar. Örgüt ideolojisini benimseyen ve ona bağlı çevresine propaganda yapan kişilerden oluşur.
    - Dördüncü Kat, Teftiş Kontrol Tabakası: Bütün hizmeti (legal ve illegal) denetler. Bağlılık ve itaatte dereceye girenler buraya yükselebilir. Bu tabakaya girenler örgütte çocuk yaşta kazandırılanlardan seçilir. Örgüte sonradan katılanlar genellikle bu katta ve daha üst katlarda görev alamazlar.
    - Beşinci Kat, Organize Eden ve Yürüten Tabaka: Üst düzey gizlilik gerektirir. Birbirlerini çok az tanırlar. Örgüt lideri tarafından atanır. Devletteki yapıyı organize edip yürüten tabakadır. Evlililiklerinin örgüt içinden olması zorunludur.
    - Altıncı Kat, Has Tabaka: Fethullah Gülen ile alt tabakaların irtibatını sağlar. Örgüt içi görev değişiklikleri yapar. Azillere bakar. Örgüt liderince bizzat atanırlar.
    - Yedinci Kat, Kurmay Tabaka: Örgüt lideri tarafından doğrudan seçilen 17 kişiden oluşan örgütün en seçkin kesimidir.
    Yedi katmanın en üstünde Sözde Fethullah Hoca arşı” yer almaktadır. Beşinci, altıncı ve yedinci katmanlar örgütü yöneten katmanlardır. Altıncı ve yedinci katmandakilerinin örgütten kopmalarına kesinlikle izin verilmez. Altıncı katmandakiler örgüt liderinin bildiği ve takip ettiği hayati önemi haiz gördükleri hizmetleri yapan kişilerdir. Beşinci katmanda çok nadir halde örgütten kopma olmuştur. Bu katmanda olup örgütten ayrılanlar takip edilerek etkisiz hale getirilmiştir. Dördüncü katman örgütü bir arada tutar ve alt katmandakilerin teftiş ve kontrolünü yapar. Hizmet denen işleri ise ilk üç katmandakiler yürütmektedir.
    Şu hale göre; anılan örgüt yönünden, örgütün lideri Fetullah Gülen ile beşinci, altıncı ve yedinci katmanlarda yer alanların, bu cümleden olarak kıta imamı, ülke imamı, “Türkiye imamı” ve “bölge imamlarının”, her halükarda örgütün üst düzey yöneticisi olduklarında kuşku yoktur. Ancak örgütü bir arada tutan ve alt katmanlardakilerin teftiş ve kontrolünü yapan dördüncü katman örgüt mensupları ile ilgili olarak, il ve ilçe sorumluları/imamları ile kamu kurumları imamlarının yönetici olup olmadıkları, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, somut olayın özellikleri, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevleri, sorumluluk sahalarında sevk ve idare ettiği örgütsel faaliyetlerin örgütün amaç ve etkinliği bakımından önem ve yoğunluğu ile kontrol ettikleri kamu personelinin devletin güvenliği bakımından ifade ettiği stratejik değer de gözetilerek belirlenmelidir. Örgüt yöneticisinin mutlaka illegal faaliyetleri yönetmesi gerekmez. Örgütün amacına ve varlığının devamına katkı sunan sözde legal faaliyetleri sevk ve idare etmek de bu kapsamda değerlendirilmelidir.
    Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 14.01.2019 tarih 2018/3259 E, 2019/207 Karar ve 06.02.2019 tarih 2018/5956 E, 2019/578 sayılı kararları da bu minvalde değerlendirmelere yer vermiştir.
    Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
    Sanığın üye olarak görev yaptığı HSYK'nun, bütün olarak Devlet, özelde yargı ve hizmet verdiği toplum için önemi ve stratejik değeri herhangi bir açıklamaya ihtiyaç duymayacak kadar büyüktür.
    Örgüte göre özel hizmet birimi niteliğinde bulunan HSYK için hem kurum içerisinden hem de sivil kadrolardan iki ayrı sorumlu imam belirlendiği gerek tanık beyanları gerekse ByLock yazışmalarından açıkça anlaşılmaktadır.
    Dinlenen tanıkların beyanlarına ve mevzuata göre sanığın, HSYK kararlarının alındığı toplantılara katılması yaptığı işin gereğidir. Bu toplantılarda örgüt mensubu olduğu iddia edilen diğer HSYK üyeleriyle birlikte blok halinde örgütsel saikle hareket etmesi de örgüt mensubiyetinin göstergesi olarak ortaya çıkmaktadır. Sanığın HSYK'ndaki örgüt yöneticisi olduğuna, kendiliğinden karar alıp uygulayabildiğine, verdiği kararların sonuçlarını örgüt içerisinde denetleyebildiğine ve bu kararlara uymayan örgüt mensuplarının gerektiğinde cezalandırabildiğine dair hiç bir tespit ve beyan bulunmamaktadır. Örgüt içerisindeki hiyerarşik konum, kişinin kamuda bulunduğu hiyerarşik konumla aynı olmayabilir. Nitekim sanığın örgüt içerisinde hiç bir kimseye emir ve talimat verdiğine dair delil bulunmamakla birlikte HSYK içerisinde emir verebileceği çok sayıda kişinin bulunduğu bir gerçektir. Şu hale göre sanığın örgüt yöneticisi olarak kabul edilemeyeceği, eylemlerinin örgüt üyeliği kapsamında kaldığı kanaatine ulaşılmıştır.
    SANIĞIN ETKİN PİŞMANLIĞI İLE İLGİLİ DEĞERLENDİRME:
    Sanık, 15 Temmuz 2016 tarihli FETÖ'cü darbe girişimi sonrasında hakkında başlatılan soruşturma kapsamında 17.07.2016 tarihinde yakalanmış, 19.07.2016 tarihinde Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'nda, 20.07.2016 tarihinde Bakırköy 6. Sulh Ceza Hakimliği'nde, 23.03.2017 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nda ve 21.11.2017 tarihinde etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istediğini beyanla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nda iade vermiştir.
    Sanık, etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istediğini beyan ettiği 21.11.2017 tarihinden önceki aşamalarda; suçlamaları reddetmiş, cemaat denilen yapı ile hiç bir bağlantısının olmadığını, gerek 2010 yılında yapılan gerekse 2014 yılında yapılan HSYK seçimlerine cemaatten bağımsız olarak katıldığını anlatmış, HSYK üyesi ve Daire başkanı iken HSYK'nda yaşanan olaylar, seçimler ve verilen kararlara dair hiç bir ayrıntı anlatmamış, bilgi vermemiştir. ByLock kullandığını kabul etmemiş, FETÖ/PDY terör örgütüyle hiç bir irtibatının olmadığını, 28 Şubat sürecinde bazı kitapları annesinin evinin bodrumuna bıraktığının doğru olduğunu, ancak içerisinde Fetullah Gülen'in kitapları olmadığını, Fetullah Gülen'den hediye almadığını, boşanma aşamasında iken FETÖ'nün sohbetlerine katıldığı iddiasının doğru olmadığını, 2010 yılında HSYK üye adaylığına örgütün kontenjanından girmediğini, kendisi örgüt mensubu olmadığı için kimlerin örgüt kontenjanından seçildiğini de bilmediğini beyan etmiş, 23.03.2017 tarihli ifadesinde, 24.02.2011 tarihinde 160 kişinin Yargıtay'a seçimi ile ilgili olarak ...'nın evinde kahvaltılı toplantı yapıldığını ifade etmesine karşılık seçilenlerin örgüt bağlantısına dair hiç bir ayrıntı vermemiş, tanıkların beyanlarına yansıyan örgütün sohbet toplantılarına katıldığını inkar etmiş, esas itibariyle başka tanık beyanlarının teyidi mahiyetinde dahi olmayan yüzeysel bilgiler vermiştir.
    21.11.2017 tarihinde etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istediğini beyanla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nda ifade vermiş, önceki ifadelerinden farklı olarak;
    "-2010 yılında HSYK üyesi seçildikten sonra ...'in evine kahvaltıya gittiklerini, evde ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...'in bulunduğunu, bu kahvaltının sonunda ... yada ...'nun hakim maaşı ile üye maaşı arasındaki 2000 TL farkı sadaka olarak istediğini, ancak kendisinin vermediğini, 4 yıl boyunca ...'a sadece 2-3 kurban parası verdiğini, ...'ın FETÖ adına hareket ettiğini anladığını ve o tarihlerde örgütün dini cemaat olarak öne çıktığını, o dönemde ... veya bazı üyelerin ...'a bazı hakim-savcılar için "senin arkadaşların" ifadesini kullanmaları sebebiyle de bunların birbiri ile irtibatlı olduğunu anladığını, HSYK üyesi seçilmesinden önceki dönemde cemaat adı ile bilinen örgütsel hiçbir toplantıya katılmadığını,
    -FETÖ ile irtibatının HSYK üyesi seçildikten sonra başladığını, ancak hiç bir örgütsel toplantıya katılmadığını,
    -Sekreterya seçiminde ..., ... ve ...'in referansları doğrultusunda oy kullandığını,
    -Yargıtay üyeliğine seçilen ...'in Özel Yetkili Mahkemelerin kararlarının temyiz incelemesine bakan Yargıtay 9. Ceza Dairesinde Tetkik Hâkim olarak çalıştığını ve aynı daireye Yargıtay üyesi olarak seçildiğini, ...'in ve aynı dairede çalışan tetkik hâkimi ve üyelerden oluşan bir grubun, İstanbul Özel Yetkili Mahkemelerdeki özellikli davalar ile ilgili kararlarının gerekçelerini hazırladıklarını tahmin ettiğini, çünkü iş ortamında bir kaç sefer davaların Yargıtay'da bozulabileceğini çok sanıklı ve çok klasörlü dosyalarda hata yapma ihtimalinin yüksek olduğunu söylemesi üzerine ... tarafından kendisine dosyaların bozulmayacağını işin kaynağında hazırlandığının söylendiğini,
    -Dershanelerin kapatılmasına yönelik hükümetin çalışmalarının yoğunlaşması üzerine örgüt ele başının beddua etmesini doğru bulmadığını söylemesi üzerine ..., ... ve ... tarafından bir kaç sefer her aklına geleni her yerde söylememesi gerektiği konusunda ikaz ettiklerini,
    -2014 yılı HSYK seçimleri için 2010-2014 yılları arasındaki Kurulda bulunan yapı olmadan daha rahat ve özgürce yeniden çalışabilmek amacıyla aday olduğunu,
    -2014 yılı Ağustos ayının sonlarına doğru ..., ... ve ...'ın kendi odasına geldiklerini ve kendi aralarında kullandıkları bir yazışma sisteminden bahsederek ücretsiz olduğunu ve yüklemesinin kolay olduğunu belirterek kendisinden seçimler sırasında da kolaylık sağlayacağı belirtilerek programın yüklenmesinin istenildiğini, bu programın Google Play'de de bulunduğunu gördüğünü, ...'in ısrarı sonucu markasını hatırlayamadığı telefona bu programın yüklendiğini, buradan gelen mesajlara bakmaması sebebiyle de yaklaşık bir hafta kadar sonra ... tarafından ByLock mesajlarına bakmadığının söylendiğini, sistem içerisinde en fazla 2 yada 3 mesaj attığını ve genel seçim gezileri ile ilgili olduğunu, sonradan ByLock programını telefondan sildiğini, sonradan gittiği teknik servis tarafından böyle bir programın temizlenemeyeceğinin söylenmesi sebebiyle de 2014 yılı Ekim veya Kasım aylarında programdan kurtulabilmek amacıyla telefonunu kırdığını, telefonda ByLock yüklü olduğu dönemde ..., ..., ..., ...'ın kayıtlı olduğunu hatırladığını,
    -2010 yılından sonra örgüt ile irtibatının belirttiği şekilde olduğunu" ifade etmiştir.
    Daha önceden örgütten ayrıldığına dair bir delil bulunmayan sanığın yakalanmasından yaklaşık bir buçuk yıl sonra etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istediğini söylemesi nedeniyle hukuki durumunun, etkin pişmanlığı düzenleyen 5237 sayılı TCK'nun “Etkin pişmanlık” başlıklı 221. Maddesinin 4. Fıkrasının 2. Cümlesi kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
    5237 sayılı TCK'nun 221/4. Maddesi hükmü:
    (4) Suç işlemek amacıyla örgüt kuran, yöneten veya örgüte üye olan ya da üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişinin, gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi halinde, hakkında örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz. Kişinin bu bilgileri yakalandıktan sonra vermesi halinde, hakkında bu suçtan dolayı verilecek cezada üçte birden dörtte üçe kadar indirim yapılır...” şeklindedir.
    Yargıtay CGK'nın 27.03.2018 tarih 2017/16-1118 esas 2018/121 sayılı kararında belirtildiği üzere TCK’nn 221. maddesinin dördüncü fıkrasının;
    İkinci cümlesinin uygulanabilmesi için;
    1- Fail, örgütün kurucusu, yöneticisi, üyesi ya da örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden olmalıdır,
    2- Yakalanmış olmalıdır,
    3- Örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermelidir.
    TCK'nın 221. maddesinin uygulanabilmesi için, etkin pişmanlık kurumunun doğası ve anılan madde başlığının “etkin pişmanlık” olması karşısında; failin pişman olması esasen ön koşul niteliğindedir. Bu nedenle, TCK'nun 221. maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinin uygulanması bakımından failin yalnızca maddi gerçeğin ortaya çıkması için yararlı bilgiler vermesi yeterli olmayıp bu pişmanlığını yargılamanın her aşamasında sürdürmesi, ayrıca söz ve davranışlarıyla pişmanlığını ortaya koyarak samimiyetini göstermesi gerekir.
    Sanığın aşamalardaki savunmalarında örgütle irtibatını, külliyen reddetme boyutundan zamanla "bir süre içlerinde bulundum" boyutuna taşıdığı görülmekle birlikte sanığın; örgütün kriptolu haberleşme programını ByLocku kullandığını, bu hususun teknik verilerle ortaya çıkmasından sonra kabul etmesi, yaklaşık 2,5 ay kullandığının anlaşılmasına rağmen kısa süre telefonunda kalan programı hiç kullanmadan sildiğini söyleyerek verdiği beyanını etkisizleştirmeye çalışması, 2010 yılında yapılan HSYK seçiminde örgüt tarafından parlatılarak aday yapıldığı ve yine 2014 yılındaki HSYK seçiminde de örgüt tarafından aday gösterildiği ve bütün birimleriyle desteklendiği tanık beyanlarıyla ortaya çıktığı halde, sanığın bu hususları inkar etmeye devam ediyor olması, örgütün HSYK içerisindeki sohbet adı altında düzenlediği toplantılara katıldığının, tanık beyanları ile ortaya çıkmasından sonra sanığın bu hususu ancak tevil yollu olarak kabul etmesi, örgütün mensubu olan hakim ve savcıların disiplin hukuku ve atamalar açısından korunması ve unvanlı görevlere getirilmesi, örgütün taleplerinin HSYK'da kim yada kimler tarafından takip edildiği ile ilgili HSYK'ndaki örgüt faaliyetlerine dair hiç bir bilgi vermemesi, özetle; örgüt içerisinde kaldığı süre ve üstlendiği konuma, bu sürede yerine getirdiği kamu görevinin içerik ve niteliğine uygun, yada örgütün dağılmasını ve mensuplarının yakalanmasını sağlamaya yönelik kendisinin ve diğer örgüt üyelerinin eylemleri, örgütün yapısı ve faaliyetleriyle ilgili yeterli bilgi vermemesi, verdiği yüzeysel bilgileri de tanık beyanları ve teknik verilerle maddi vakıaların ortaya çıkmasından sonra anlatmış olması, dolayısıyla sanığın pişmanlığında samimi olmaması, öte yandan örgütün üyesi olduğunu, örgüt adına suç işlediğini yada örgüte yardım ettiğini kabul etmiyor olması birlikte değerlendirildiğinde, sanık hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması şartlarının gerçekleşmediği kanaatine varıldığından TCK'nun 221. Maddesi uygulanmamıştır.
    Yukarıda anlatılan gerekçelerle sanık hakkında etkin pişmanlık hükümleri uygulanmamış ise de; örgütün dağılmasını ve mensuplarının yakalanmasını sağlamaya yönelik kendisinin ve diğer örgüt üyelerinin eylemleri, örgütün yapısı ve faaliyetleriyle ilgili yeterli bilgi vermeyen sanığın, bir kısım tanık beyanları ve teknik verilerle ortaya çıkarılan maddi gerçekleri yüzeysel ve tevilli yollu olarak kabul etmesi şeklindeki davranışı nedeniyle hakkında TCK'nun 62. Maddesi hükmü uygulanmıştır.
    CEZANIN BELİRLENMESİ:
    Yukarıda anlatıldığı üzere üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olmak suçunun sabit olduğuna karar verilen sanığın, TCK’nun 314/2. maddesi gereğince cezalandırılmasına, HSYK üyesi seçilmesinden önceki yıllarından itibaren örgüt içinde olması, yakalandığı tarihe kadar da yargı alanındaki önemli kurumlardan birisi olan HSYK yapılanması içerisinde Daire başkanı olarak örgüt adına görev yapmış olması, bu nedenle ortaya çıkan tehlikenin ağırlığı, ortaya koyduğu kastının yoğunluğu birlikte değerlendirilerek temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak teşdiden tayin edilmesine, etkin pişmanlık olarak değerlendirilebilecek bir beyan yada hareketi olmadığından TCK’nun 221. maddesinin uygulanmamasına, yargılama sürecindeki davranışları nedeniyle TCK’nun 62. Maddesinin uygulanmasına karar verilmiştir.
    '' şeklindeki ifadelerle mahkumiyet kararının gerekçesi açıklanmış ve sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasına karar verilmiştir.
    V) TEMYİZ:
    Sanık temyizinde özetle; kararda suç yerinin ... ve suç tarihinin 17.07.2016 olarak gösterildiği, oysa ...'daki çalışmasının 10.11.2014'te sona erdiği, bu itibarla suç tarihinin 2010 Ekim-2014 Ekim ayları arasındaki HSYK üyeliği dönemi olduğu, bunun da temadinin 2014 yılında kesildiği ve örgütle bağının olmadığı anlamına geldiği, karardaki örgüt üyeliğinin temadi eden suçlardan olduğuna dair açıklamalar karşısında 2014-2016 yılları arasında İstanbul'da Küçükçekmece hâkimi olarak çalışması nedeniyle İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmasının gerektiği, kararın matbu olarak hazırlandığı, 32. sayfasında "Yargıtay üyesi olan sanığın" ibaresinin kullanıldığı ve Yargıtay Kanunu ile herhangi bir itirazı olmamasına rağmen yargılamanın durmasına ve reddi hâkim taleplerine ilişkin açıklamalar yapıldığı, bütün bunların toptancı bir anlayışla ön yargı ve yanlış algıyla yargılama yapılarak karar verildiğini gösterdiği, tabii hâkim ilkesinin ihlal edildiği, tahliyesi yönünde oy kullanan heyet başkanının değiştirildiği, 2010'dan öncesine ve 2014'ten sonrasına ilişkin herhangi bir suçlamada bulunulmadığı, HSYK üyesi olmasının örgüt üyeliğiyle eş kabul edildiğini, Anayasal seçme ve seçilme hakkının kullanmasının suç olamayacağı, örgütün gizliliğe riayet ettiğinin belirtilmesine rağmen örgüt üyelerinin ismini vererek kendisine oy istediklerinin kabul edilmesinin yerinde olmadığı, zira kendisiyle ilgili örgütün algı yaratmaya çalıştığı, tanık beyanlarına neden itibar edildiğinin yeterince açıklanmadığı, HSYK'daki görevi nedeniyle kendisini sevmeyen birçok meslektaşının olduğu, katıldığı birkaç akşam oturmasının hoşgeldin veya taziye gibi sosyal sebeplerle olduğunu tanık ...'nin beyan ettiği, itirafçı olan ve 20 yıl Adalet Bakanlığı bürokrasisinde görev yaparak yargıyı dizayn eden tanıkların şimdi de beyanlarıyla yargılamaları dizayn ettikleri, ByLock indirdiğini ve 2 ay 10 gün sonra sildiğini savunmalarında anlattığı, ID numarası ve içeriklerin olmadığı, sadece program indirmenin söz konusu olduğu, buna rağmen ByLock kullandığının kabul edilmesinin yerinde olmadığı, zira bu husustaki şüphenin lehine değerlendirilmesi gerektiği, yapılan aramalarda ve dijitallerde hiçbir suç unsuruna rastlanmadığı, örgüt üyeliğiyle ilgili eylem olarak kabul edilen bazı HSYK genel kurul kararlarının çıkmasını sağlayan sonuca etkili nitelikteki tek oyun kendi oyu olmadığı, başka üyelerin de benzer oy kullandıkları, HSYK genel kuruluna katılmamasının suç unsuru olarak değerlendirilemeyeceği, zira bu tarihlerde izinli olduğu, kararda birkaç kez kullanılan "parlatmak" ibaresini şiddetle reddettiği, HSYK seçimlerine ilişkin aday listelerinin ve kaç oy alındığının sorulması talebinin reddedildiği, buna rağmen fazla oy aldığı söylenerek örgüt bağlantısının delili olarak kabul edildiği, bu şekilde eksik araştırma yapıldığı, kabule göre, örgüt faaliyetinden bahsedilmekle birlikte faaliyet ve eylemin neler olduğu açıklanmadığından ancak örgüte yardım suçunun oluşabileceği, verilen cezanın yerinde olmadığı,
    Sanık müdafileri temyizlerinde özetle; soruşturma işlemlerinin önemli bir bölümünde savcının olmadığı, sanığın gözaltında uyumasına ve dinlenmesine imkan verilmediği, ifadenin beş saat kesintisiz ve dinlenmeden alındığı, Anayasayı ihlal ve örgüt üyesi olma suçlarından tutuklanarak farklı infaz rejimine tabi tutulup tek başına hücreye konulduğu, tutuklandıktan sonra on gün boyunca vekilleri ve yakınlarıyla görüşmesinin engellendiğini, bir buçuk yıl boyunca vekilleriyle kamera önünde ve haftada sadece bir saatle sınırlı olarak görüşebildiği, iki yılı aşkın süre hücrede tek başına tutulduktan sonra iddianame düzenlenip mahkeme huzuruna çıkarıldığı, sanık hakkında hükûmeti ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçundan açılmış dava bulunmadığı hâlde bu suçtan dolayı verilen tutuklama kararının kaldırılmadığı, bu nedenle tutukluluğunun hâlen hücrede sürdürüldüğü, tüm bu nedenlerle yargılamanın durdurulmasına, sanığın tahliyesine ve soruşturma aşamasındaki izin ve diğer eksikliklerin giderilmesi için dosyanın savcılığa iadesine karar verilmesi gerektiği, mahkemenin örgüt üyeliği suçunun geçitli suç olduğu yönündeki kabulünün yerinde olmadığı, bu nedenle sanığın mağduriyetine neden olunduğu, mahkemenin görevli olduğu kabulünün de hatalı olduğu, soruşturmaya başlandığında sanığın Küçükçekmece hâkimi olarak görev yaptığı, suçlamanın 2010-2014 yılları arasındaki HSYK üyeliği ve daire başkanlığı görevine ilişkin olduğu, suçüstü hâlinin mevcut olmadığı, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu kararının uygulanmasının mümkün bulunmadığı, tabii hâkim ilkesinin ihlal edildiği, soruşturma başladıktan sonra yargılamayı yapacak mahkemenin değiştirildiği, yargılamada tanıkları dinleyen ve sanığın tahliyesi yönünde oy kullanan mahkeme başkanının değiştirildiği, karar celsesine yargılamanın önceki aşamalarında bulunmayan üyelerin katıldığı, Anayasal temel temel hak ve özgürlüklerin hükûmet kararnamesiyle ortadan kaldırılmasının hukuka uygun kabul edilemeyeceği, davaların ayrı görülmesinin hukuka aykırı olduğu, sanık hakkında beyanlarda bulunan HSYK üyelerinin de aynı suçtan yargılandıkları, bu beyanların sanık aleyhine delil olarak kabul edildiği, müdafilerin savunmalarına gerekçeli kararda yer verilmediği, kararda sanıkla ve savunmayla ilgisi olmayan hususlar bulunduğu, verilen cezanın fahiş olduğu, hukuka uygun hiçbir gerekçenin ortaya konulmadığı, savunmanın delillerini toplamaktan ve değerlendirmekten imtina edildiği, zira kararda belirtilen HSYK kararlarının tamamı getirtilerek kimin ne oy verdiğinin ve sanığın oyunun belirleyici olup olmadığının belirlenmediği, sanığın savunmasında ismi geçen kişilerin dinlenmediği, sanığın HSYK'nın bazı toplantılarına katılmamasının nedeninin aylar öncesinden aldığı izinden dolayı olduğu, ancak mahkemece izin kayıtlarının getirtilmediği, yapılan aramalarda ve el konulan dijitallerde suç unsurunun bulunmadığına ve örgüt mensuplarıyla bir görüşmesinin olmadığına ilişkin HTS kayıtları ile Bank Asya'ya para yatırmadığına ilişkin MASAK raporuna kararda yer verilmediği, gerekçeli karara tanık beyanlarının eksik alındığı, ayrıca sanığın örgüt üyesi olmadığına ilişkin beyanların hatalı ve yanlı yorumlandığı, sanığın örgüt üyesi olduğuna dair hiçbir ifadenin de olmadığı, HSYK'ya seçilme nedeninin kadın olması, mesleki başarısı ve tanınması nedeniyle olduğunu beyan ettikleri, tanıkların karara alınmayan beyanlarında sanığın örgüt adına hiçbir talep ve eyleminin bulunmadığını belirttikleri, HSYK üyesi olmayan tanıkların beyanlarının etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak için uydurdukları afaki ve genel beyanlar olduğu, atfı cürümde bulunmaları nedeniyle delil kabiliyetinin olmadığı, ayrıca ifadelerde çelişkiler bulunduğu, sanığın kardeşi ...'in yasak yöntemlerle alınmış, insani ve etik olmayan beyanlarını kabulünün hukuki olmadığı, zira tanığın sosyal demokrat bir kişi olduğu ve ablasının dindar bir kişiyle evlenmesine karşı çıktığı, örgütle ilgisi olmayan Mevdudi gibi yazarlara ait kitapları Fetullah Gülen'in diye söylediği, etkin pişmanlık kapsamında ifade verdikten sonra tahliye olduğu ve beraat ettiği, tanığın beyanlarının sanığın HSYK üyeliğinden önceki doksanlı yıllara ilişkin olduğu, sanki bu dönemdeymiş gibi yansıtıldığı, ByLock konusundaki değerlendirmenin maddi tespitlere ve Yargıtay kararlarına aykırı olduğu, zira sanığın bu program üzerinden hiçbir şekilde mesajlaşmadığının ortaya çıktığı, iki buçuk aylık bir süre için bu programın sanığın telefonunda kalmasının örgüt üyeliği için yeterli olmadığı, User ID ve mesaj içeriklerinin tespit edilemediği, ... ile ... arasında geçen ByLock yazışmasındaki "..." isminin sanığa ait olduğunun kabul edilemeyeceği, zira konuşmanın tamamına göre bu şekilde bir sonucun çıkarılamayacağı, mahkemenin HSYK Genel Kurulunun kararlarına ilişkin yaptığı değerlendirmenin yanıltıcı olduğu, bu kararların sanığın örgüt üyeliğinden mahkum edilmesine gerekçe olamayacağı, zira bu kararlar celbedilerek lehe ve aleyhe oyların üye ismi bazında belirlenmesine, hangi kararda sanığın oyunun belirleyici olduğuna ve sanıkla birlikte hareket ettiği iddia edilen örgüt mensubu üyelerden başka örgüt mensubu olmadığı iddia edilen üyelerin oylarıyla karar alındığının tespit edilmesine ve ayrıca soruşturma izni verilmemesine dair kararlardan hangisi için Bakanlığın soruşturma izni verip vermediğinin araştırılmasına dair talebin kabul edilmeyerek eksik delile göre karar verildiği, nitekim tanık HSYK Üyesi ...'ın beyanında birçok kararda kendisinin veya başka üyelerin demokrasi adına doğru davranış olarak değerlendirmek suretiyle örgüt mensubiyeti olmaksızın olumsuz oy kullandığını ifade ettiği, dolayısıyla yasal görev kapsamındaki oy ve görüşlerin örgüt üyeliğine dayanak olarak gösterilmesinin hatalı olduğu, Adli Kolluk Yönetmeliği'nde yapılan değişiklik hakkındaki HSYK bildirisi konusunda tanıkların çoğunun sanığın bu bildiriye karşı olduğunu belirttikleri, buna rağmen tartışmaları tam anlamadığı ortaya çıkan tanık ...'ın beyanının esas alınmasının yerinde olmadığı, sanığın bildirinin çoğunluk tarafından kabul edilmesi üzerine muhalefet yazmayı gereksiz bulduğu, Savcı ...'ın açıklaması sonrasında Kurulu arayıp bu kararın yayınlanmasının doğru olmadığını bildirdiği, sanığın izinli olup olmadığı araştırılmadan izinde olsa bile HSYK Genel Kurulunun toplanamadığından haberdar olmamasının düşünülemeyeceği şeklindeki görüşün önyargı niteliğinde olduğu, atılı suçun maddi ve manevi unsurlarının oluşmadığı, sanığın etkin pişmanlık talebi hakkındaki kabulün hatalı olduğu, zira ...'nın evi ile Hâkimevindeki toplantıları ve HSYK bildirisini 19.07.2016 tarihinde savcılıkta verdiği ifadesinde anlattığını, örgütü çökertmeye yönelik bu önemli bilgilerle örgüt üyesi olan HSYK üyelerinin çözülmesini sağladığı, bu bilgilere göre ifade veren eski HSYK Üyeleri ..., ..., ... ve ...'in etkin pişmanlıktan faydalandıkları, sanığın yargılama boyunca bildiği her şeyi samimiyetle anlattığı, cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak verilmesindeki gerekçenin maddi hataya dayandığı, zira sanığın yakalandığı tarihe kadar HSYK'da Daire Başkanı olarak örgüt adına görev yapmış olduğundan bahsedildiği, ayrıca cezanın haksız ve mağdur edici olduğu, hüküm kurulurken şüphelerin giderilmediği, belirleme ve bireyselleştirme yapılmadığı, delillerin hukuki niteliğinin bulunmadığı, hukuka aykırı şekilde elde edilen şüpheli deliller olduğu, tanık anlatımlarının çelişkili ve tanıklık vasfından uzak anlatımlar olduğu, savunmalar dikkate alınmadan haksız bir şekilde mahkumiyet hükmü kurulduğu, benzer durumda olan ve delil bakımından daha kuvvetli sanıklara beraat kararı verildiği hâlde sanığa mahkumiyetine hükmolunduğu,
    Yargıtay Cumhuriyet savcısı temyizinde özetle; 2010 yılındaki HSYK seçimlerinde örgütün stratejisi ve talimatları doğrultusunda organize şekilde hareket edilerek sanıkla birlikte örgüt mensubu olan diğer adayların seçildiği, örgüt mensubu olmayanların ise liste dışında kaldığı, sanığın HSYK 2. Dairesinde başkan olarak görev yaptığı, bu Dairenin görevleri itibarıyla sanığa yapı mensupları üzerinde önemli bir tasarruf alanı sağlandığı, HSYK tetkik hâkimlerinin ve müfettişlerin birçoğu hakkında ihraç kararı verilmesi karşısında sanığın örgüt lehine yapılan tasarruflar açısından odak hâline geldiği, örgütün HSYK'daki çoğunluğu ele geçirmesi sonrasında Ergenekon gibi davaların haklarında örgüt mensubiyetinden dolayı soruşturma ve kovuşturma bulunan ... gibi örgüt mensuplarına bırakıldığı, bu kişiler hakkındaki şikayetlerin gereğine tevessül edilmediği gibi korumacı nitelikte örgütsel bir tavır izlendiği, MGK'nın örgütün paralel bir yapılanma olduğuna dair açıklamalarına rağmen sanığın örgüt mensupları tarafından yapılan soruşturma ve kumpaslara destek vermeye devam ettiği, örgütle bağlantılı oldukları gerekçesiyle unvanlı görevlerde bulunanların değiştirilmelerine yönelik kararlara muhalif kaldığı, HSYK'daki tetkik hâkimi ve müfettişlerin Kuruldan uzaklaştırılmalarını engellemek amacıyla genel kurul toplantılarına katılmadığı ve sonrasında alınan kararlara muhalefet ettiği, kardeşi tanık ...'in beyanına göre örgüt lideri tarafından sanığın ismi yazılı kitap ve eşarp hediye edildiği, HSYK'da çalışan ...'ın beyanına göre örgüt liderinin sanık için "O bizim anamız" dediğinin örgüt mensupları arasında konuşulduğu, böylece sanığın örgütün yargı yapılanması içinde ayrı bir önemde olduğunun anlaşıldığı, sanığın Yargıtay ve Danıştaya üye seçileceklerin belirlenmesine dair ... ve ...'nin evinde yapılan toplantılara katıldığı ve örgüt mensuplarının bir kısmının seçilememesi ihtimali üzerine kızarak toplantıyı terk ettiği, tanık ...'in beyanına göre 17-25 Aralık sürecinden sonra Avrupa Konseyinden HSYK'yı ziyarete gelen yabancı heyete ülkeyi şikayet eden beyanlarda bulunduğu, sanığın ByLock kullandığı, 2014 yılında yapılan HSYK seçimlerine örgüt tarafından aday gösterildiği, bu seçimlerde örgütün sivil imamları tarafından yargı mensuplarından sanığa oy vermelerinin istendiği, bu durumların sanığa örgüt içerisinde verilen önemi gösterdiği, bu şekilde sanığın, örgütün stratejisi ve amacınca uygun şekilde hareket ettiği, görev ve sorumluluk alanı itibarıyla emir ve talimat verme noktasındaki yetkileri gözetildiğinde örgütün HSYK içinde özel görevi haiz yönetici konumunda olduğu anlaşıldığından TCK'nın 314/1. maddesi yerine TCK'nın 314/2. maddesi uyarınca cezalandırılarak eksik ceza tayininin usul ve yasaya aykırı olduğu,
    Hususlarını beyan etmişlerdir.
    VI) USULE İLİŞKİN İTİRAZLAR, RE'SEN İNCELENMESİ GEREKEN HUSUSLAR VE GENEL AÇIKLAMALAR:
    1) SORUŞTURMA USULLERİ VE KOVUŞTURMA MERCİSİ:
    a) Genel Olarak:
    Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır. Anayasa'nın 142. maddesinde, mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği öngörülmekle birlikte; yargı kollarında yer alan Yüksek Mahkemeler yönünden kanunilik esasının ötesinde bu mahkemelerin niteliklerine, üyelerin ne şekilde atanacağına ya da seçileceğine, görev ve yetkilerinin neler olduğuna dair konular doğrudan doğruya Anayasa'da hüküm altına alınmıştır.
    Ülkemizdeki yargı kolları arasında yer alan adli yargı; diğer yargı kollarının (anayasa yargısı ve idari yargının) görevine girmeyen davaların çözümlendiği olağan ve genel yargı kolu olup teşkilât yapısı ilk derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleri ve Yargıtay olmak üzere üç derecelidir.
    Kamu görevinin etkin ve kesintisiz biçimde sürdürülmesi ve soruşturulmasında kamu yararı bulunmayan kimi iddialarla ilgili gereksiz işlem yapılmasının önüne geçilmesi amacıyla kamu görevlilerinin bağlı bulundukları yasalara göre özel soruşturma usulleri öngörülmüştür.
    Hâkimlerin suç işlemeleri hâlinde cezai sorumluluklarının bulunduğu, çağdaş hukuk sistemlerinin ortak kabulüdür. Bir hâkimin göreviyle ilgili ya da kişisel bir suç işlemesi mümkün olup bu durumda kişinin hâkim olması nedeniyle işlediği suçun yaptırımsız kalması düşünülemez. Bu nedenledir ki, hukuk sistemimiz içinde hâkimlerin görevleriyle ilgili ya da kişisel nitelikte işledikleri ve suç oluşturan eylemlere ilişkin Anayasa, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu, 2575 sayılı Danıştay Kanunu ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu gibi kanunlarla kural olarak özel soruşturma ve kovuşturma usulleri ve mercileri öngörülmüştür.
    Suçun görev sebebiyle işlendiğinin kabulü için, eylemin memuriyet işleriyle ilgili olması, diğer bir anlatımla suçu doğuran fiil ile görev arasında illiyet bağı bulunması, görevle bağlantılı olması ve görevin sağladığı imkânlardan faydalanılarak işlenmesi gerekir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.02.2004 tarihli ve 2004/2-10 Esas 2004/40 Karar sayılı kararında "Görev sebebiyle işlenen suç kavramının, memuriyet görevinden doğan, görev ile bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenebilen suçları ifade eder." şeklinde kabul edilmiştir. Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre kamu görevlilerinin herhangi bir suç örgütüne üye veya yönetici olmaları kişisel suç niteliğindedir.
    Özel soruşturma ve kovuşturma usulleri öngören düzenlemelerden; yasama dokunulmazlığına ilişkin Anayasa'nın 83. maddesi, hâkim ve Cumhuriyet savcılarına ilişkin 2802 sayılı Kanun'un 94. maddesi, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerine ilişkin 6087 sayılı Kanun'un 38. maddesi, 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesi ile diğer kamu görevlilerine ilişkin 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un 2. maddesinde "ağır cezalık suçüstü hâli" ortak bir kavram olarak kullanılmaktadır. Aynı kavram, suç tarihinden sonra 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesine 680 sayılı KHK ile eklenen ve 7072 sayılı Kanun'la aynen kabul edilerek kanunlaşan altıncı fıkrada da yer almaktadır.
    5271 sayılı CMK'nın "Tanımlar" başlıklı 2. maddesinin (j) bendinde de "Suçüstü hâli"nin;
    "1. İşlenmekte olan suçu,
    2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,
    3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu" ifade ettiği öngörülmüştür.
    Belli bir suçun bulunması, failin yakalanmış olması ve failin suçu işlediği an ile yakalandığı an arasında uzun sürenin geçmemiş olması, suçüstü hâlidir.
    Öte yandan, suçüstü hâlinin varlığı açısından hukukî düzenlemelerde açıkça bir zaman sınırı öngörülmediği göz önüne alındığında, bir zaman sınırlaması getirmek mümkün değildir. Bir olayın hangi ana kadar "suçüstü" olarak nitelendirilebileceği, o olayın özelliklerine, işlenen suça, türüne, işlenme biçimine, icra ile yer ve zaman bakımından gerçekleşen illiyet bağına göre takdir edilmelidir.
    Suçüstü hâli doktrinde, dar anlamda ve geniş anlamda suçüstü olmak üzere ikili ayrıma tabi tutulmuştur (Faruk Erem, Ceza Usulü Hukuku, 5. Bası, Sevinç Matbaaası, ..., 1978, s. 692, 693). Konumuza ilişkin olarak, asıl suçüstü ya da dar anlamda suçüstü, CMK'nın 2. maddesinin (j) bendinde yer alan (1) numaralı alt bentteki "işlenmekte olan suç"u ifade etmektedir.
    b) Mütemadi Suçlarda Suçüstü Hâli:
    Doktrinde genel kabul gören görüş; mütemadi suçlar suçüstü hâlinde işlenebilen suçlardır. Mütemadi suçlarda, temadi devam ettikçe suçüstü hâlinin devam ettiği, icra hareketlerinin tamamlanmasının gerekmediği, mütemadi suçu oluşturan icra hareketlerinin bir kısmında sanığın geniş anlamda yakalanmasının yeterli olduğu, kanuni düzenlemelerde bu konuda bir ayrıma gidilmediği ve suçüstü hâlinde temadinin sona ereceğine ilişkindir.
    Türk Hukukundaki silahlı örgüt suçuna ve usul hukukuna ilişkin düzenlemelere ayrıca değinilecek olmakla birlikte, faile atılı mütemadi suçun niteliği, suçun işlenme şekli ve geniş anlamda yakalama şartlarının her olayda ayrı ayrı değerlendirilmesi koşuluyla, mütemadi suçlarda genel olarak failin o suça ilişkin devam eden icra hareketlerinin, bu hareketlerin meydana getirdiği hukuka aykırılığın devam ettiğinin, böylelikle o suçun işlenmekte olan bir suç olduğunun ve geniş anlamda yakalama sonucunda somut olayda dar anlamda suçüstü hâlinin var olabileceğinin kabulü gerekmektedir.
    c) Terör Suçlarında Özel Soruşturma Usulleri:
    Kamu görevlilerinin görev nedeniyle işledikleri suçlar bakımından haklarında doğrudan soruşturma yapılabilmesi, fiilin ağır ceza mahkemesinin görevine girmesi ve failin suçüstü hâlinde yakalanması terör suçları bakımından gerekli görülmemiştir.
    Demokratik yaşama ciddi tehdit oluşturan terör suçlarının soruşturulması usulüne ilişkin uzun yıllardan beri yürürlükte olan özel düzenlemeler söz konusudur. Nitekim, 16.06.1983 tarih ve 2845 sayılı yasa ile kurulan Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Görev" başlıklı ikinci bölümünün "Devlet güvenlik mahkemelerinin görevleri" başlıklı 9. maddesi;
    "Devlet Güvenlik Mahkemeleri aşağıdaki suçlarla ilgili davalara bakmakla görevlidir.
    a) Türk Ceza Kanununun 125 ila 139 uncu maddelerinde; 146 ila 157 nci maddelerinde; 161, 168, 169, 171, 172, 174 üncü maddelerinde; 312 nci maddenin 2 nci fıkrasında; (...); 499 uncu maddenin ikinci fıkrasında yazılı suçlar,
    Yukarıda belli edilen suçları işleyenler ile bunların suçlarına iştirak edenler, sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yargılanırlar.
    Ancak, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay'ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hali dahil Askeri Mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır."
    Şeklindedir.
    "Soruşturma usulü" başlıklı 10. maddesinde;
    "...Bu Kanun kapsamına giren suçlar hakkında, suç görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılıklarınca doğrudan doğruya takibat yapılır." hükmü yer almaktadır.
    5271 sayılı CMK'nın 6352 sayılı Kanun'un 105. maddesi ile ilga edilen 250. maddesi;
    "(1) Türk Ceza Kanununda yer alan;
    ...
    c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç),
    Dolayısıyla açılan davalar; Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayacak şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür.
    ...
    (3) Birinci fıkrada belirtilen suçları işleyenler sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun bu Kanunla görevlendirilmiş ağır ceza mahkemelerinde yargılanır. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile (…) askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.",
    Aynı Kanun'un 6352 sayılı Kanun'un 105. maddesi ile ilga edilen "Soruşturma" başlıklı 251. maddesi ise;
    "(1) 250 nci madde kapsamına giren suçlarda soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet Başsavcılığınca 250 nci madde kapsamındaki suçlarla ilgili davalara bakan ağır ceza mahkemelerinden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez...."
    Şeklindedir.
    "Görev ve yargı çevresinin belirlenmesi, soruşturma ve kovuşturma usulü" başlıklı 3713 sayılı Terörler Mücadele Kanunu'nun 10. maddesinin 21.02.2014 tarihli 6526 sayılı Kanun'un 19. maddeleriyle yürürlükten kaldırılmadan önceki hâli;
    "Bu Kanun kapsamına giren suçlar dolayasıyla açılan davalar; Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayabilecek şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür. Bu mahkemelerin başkan ve üyeleri adlî yargı adalet komisyonunca, bu mahkemelerden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
    Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile askeri mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.
    Bu Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak;
    a) Soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet başsavcılığınca başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
    b) Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316'ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 01.11.1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26'ncı maddesi hükmü saklıdır" biçimindedir.
    Mülga hükümlerin incelenmesinde de görülmektedir ki; silahlı terör örgütüne üye olma suçuyla ilgili olarak Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'la kural olarak, soruşturmanın genel hükümlere göre, bu kanun uyarınca kurulmuş mahkemelerde görev yapan Cumhuriyet savcıları tarafından yapılacağı kabul edilmektedir. Devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılmasından sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'nın 250. maddesi ile de bu genel kural aynen korunmuştur.
    05.07.2012 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun'un 105. maddesi ile 3713 sayılı Kanun'un 10. maddesinin 3. fıkrasının (b) bendi ile TCK'nın 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316 maddelerinde yazılı olup 3713 sayılı Kanun'un 3. maddesi uyarınca doğrudan terör suçu kabul edilen suçlar hakkında görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet Savcıları tarafından doğrudan soruşturma yapılacağı hüküm altına alınmış olup aynı Kanun maddesinin bendinde 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nun 26. maddesi hükmünü saklı tutmuştur.
    Daha sonra 06.03.2014 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanun'un 19. maddesi ile 3713 sayılı Kanun'un 10. maddesi yürürlükten kaldırılmış ve aynı Kanun'un 15. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesine "Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ıncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır." hükmü 8. fıkra olarak eklenmiştir. Suç tarihinde bu hüküm yürürlüktedir.
    Dolayısıyla suç tarihinde 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı terör suçları yönünden yapılacak soruşturmalarda görev ya da kişisel suç olup olmadığına bakılmaksızın Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve HSK üyelerine yönelik kendi özel kanunlarına ilişkin özel bir koruma öngörülmemiştir.
    Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5235 sayılı Kanun'un "Ağır ceza mahkemesinin görevi" başlıklı 12. maddesinde ağır ceza mahkemesinin görevine giren davaların istisnası olarak yer verilen "Anayasa mahkemesi Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler askeri mahkemelerin görevine giren hükümler ile çocuklara özgü kovuşturma hükümleri saklıdır." şeklindeki hüküm de kovuşturma aşamasında görevli mahkemenin belirlenmesine ilişkin olup soruşturmanın usulüne ilişkin düzenleme içermemektedir.
    Bu bağlamda ele alınması gereken ve 2575 ile 2797 sayılı Kanun'ların yürürlük tarihinden sonra, somut olayımızda suç tarihinden önce 06.03.2014 tarihli ve 28933 sayılı mükerrer Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 15. maddesiyle, 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesine eklenen sekizinci fıkrada "Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır." hükmüne ilişkin düzenlemede, aralarında silahlı örgüt suçunun da sayıldığı bazı suçların vahameti ve bu suçlarla korunan hukuki değer dikkate alınarak 2937 sayılı Kanun'da sayılan kişilere yönelik istisna haricinde, bu suçların soruşturmasının genel hükümlere göre yürütüleceği açıkça hüküm altına alınmıştır. Buna göre Yargıtay Kanunu'nun 46. maddesinin 6. fıkrasında belirtilen kişisel suç ağır cezalık olmasa ve fail suçüstü hâlinde yakalanmasa dahi, CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrası gereğince doğrudan soruşturulabilecektir. Dolayısıyla TCK'nın 314. maddesinde yazılı silahlı terör örgütüne üye olma suçu nedeniyle genel hükümlere göre soruşturma yapabilmek için suçüstü hâlinin bulunmasına gerek yoktur.
    Ayrıca, 15.07.2016 tarihinde ülke genelinde başlayan ve 19.07.2016'e kadar devam eden hükûmeti devirmeye ve Anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs edilmesi sebebiyle ve demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla ilan edilen olağanüstü hâlin varlığı, ülkede terör saldırılarının yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleşen 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe teşebbüsünün ulusal güvenlik üzerinde oluşturduğu tehdit ve tehlikenin boyutu, darbe teşebbüsünde bulunan terör örgütünün tüm unsurlarıyla ve süratle bertaraf edilmesi amacıyla yapılan işlemlerin uygulanabilmesi ve demokrasinin korunarak hukuk devleti ilkesine bağlılığın sağlanması için ihtiyaç duyulan süre darbenin yapıldığı günle sınırlı olmamıştır. Mevcut iktidar tarafından Anayasal düzeni korumakla görevli kolluk güçleri ile soruşturma ve yargılama organları üzerindeki terör örgütünün kontrolünün boyutu bilinmediğinden zira üst düzey yöneticilerin en yakınındaki görevlilerin örgüt mensubu olduğunun anlaşıldığı ortamda, çağrı üzerine halkın günlerce meydanlarda demokrasi nöbeti tutarak güvenliğin sağlanmaya çalışıldığı bir süreçte; 15.07.2016 tarihinde başlayan ve sonrasında da devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sürecinde sanığın yakalanıp gözaltına alındığı ve tutuklandığı hususları dikkate alındığında; sanığa isnat edilen suça ilişkin suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma ve kovuşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğu kabul edilemeyecektir.
    d) Hâkim ve Savcılar Sınıfı:
    Hâkim ve savcılarla ilgili olarak 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun 82 ve müteakip maddelerine göre "görevden doğan veya görev sırasında işlenen suçlardan dolayı" soruşturma yapılması izne bağlanmış, aynı Yasa'nın 90. maddesi gereğince birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve savcılar için Yargıtayın ilgili ceza dairesi, birinci sınıfa ayrılmayan hâkim ve savcılar için de bağlı bulundukları yargı çevresindeki Ağır Ceza Mahkemesi kovuşturma mercisi olarak belirlenmiştir. Hâkim ve savcıların kişisel suçları ile ilgili soruşturma, görev yerlerine en yakın Ağır Ceza Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılır. Bu suçlar yönünden kovuşturma mercisi aynı yargı çevresindeki Ağır Ceza Mahkemesidir. (2802 sayılı Kanun'un 93. maddesi). Ağır Ceza Mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlinde ise soruşturma genel hükümlere göre bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından yapılacaktır. (Aynı Yasa'nın 94. maddesi) Hâkim ve savcıların görev suçları yanında görev sırasında işledikleri suçlar yönünden de özel soruşturma usulü benimsenmiştir. Ancak bu kuralın iki istisnası bulunmaktadır: ağır cezalık suçüstü hâli ve Türk Ceza Kanunu'nun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316. maddelerinde yer alan suçların işlendiği iddiasıyla yapılan soruşturmalardır. (CMK'nın 161/8. maddesi)
    Görev suçlarında soruşturma sırasında alınması gerekli koruma tedbirleri bakımından 2802 sayılı Yasa'nın 85. maddesinde "Soruşturma sırasındaki tutuklama istemleri, son soruşturma açılmasına karar vermeye yetkili merci tarafından incelenir ve karara bağlanır." şeklinde açık biçimde düzenlenmiş iken, şahsi suçlar yönünden özel bir hüküm bulunmadığından kanun koyucu burada genel kuraldan ayrılmamış olup bu hâlde soruşturma yapan Cumhuriyet Başsavcılığının yargı çevresindeki sulh ceza hâkimleri yetkili olacaktır.
    e) Yargıtay Başkanı ve Üyeleri:
    Hukuk devletinin en önemli unsurlarından birini kanuni hâkim güvencesi oluşturmaktadır. Bu ilke Anayasal bir hak olarak korunmuş olup Anayasa'nın 37. maddesinde "Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz" şeklinde ifade edilmiştir.
    Yargıtay, adli yargı içerisinde Anayasal boyutta bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olarak düzenlenmiş olup adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı mercisine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercisidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmakla görevli kılınmıştır. Yargıtay Başkan ve Üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili ve özel kanunlarında belirtilen kimseler aleyhindeki görevden doğan tazminat davalarına ve kişisel suçlarına ait ceza davalarına ve kanunlarda gösterilen diğer davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmak bu görevler kapsamındadır.
    Bilindiği üzere, 15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün savuşturulmasından hemen sonra Milli Güvenlik Kurulu 20.07.2016 tarihinde yaptığı toplantıda "demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla" hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunmayı kararlaştırmıştır. Bunun üzerine, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20.07.2016 tarihinde, ülke genelinde 21.07.2016 Perşembe günü saat 01.00'den itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21.07.2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Olağanüstü hâl ilan edilmesine ilişkin karar, aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır.
    Türkiye Cumhuriyeti 21.07.2016 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'ne; Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine ise Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'ye (MSHUS) ilişkin derogasyon (askıya alma/yükümlülük azaltma) beyanında bulunmuştur. Olağanüstü hâlin uzatılmasına ilişkin kararlar da Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine bildirilmiştir.
    Olağanüstü hâl, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından 05.10.2016, 03.01.2017 ve 17.04.2017 tarihlerinde alınan kararlarla üçer ay daha uzatılmıştır.
    Olağanüstü hâl döneminde çıkarılan KHK'lar ile bazı yasalarda değişiklikler yapılmıştır.
    2797 sayılı Kanun'un; Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı yapılacak inceleme, soruşturma ve kovuşturma usullerini düzenleyen 46. maddesi suç tarihi itibarıyla;
    "Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı haklarında soruşturma yapılabilmesi Birinci Başkanlık Kurulunun kararına bağlıdır. Ancak, ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinin hazırlık ve ilk soruşturması genel hükümlere tabidir.
    Birinci Başkanlık Kurulu kendisine intikal eden veya ettirilen ihbar ve şikayetleri inceleyerek soruşturma açılmasını gerektirir nitelikte gördüğü takdirde, ilk soruşturma yapılması için ceza dairesi başkanlarından birini görevlendirir. Aksi takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verir. Bu karar kesindir.
    Soruşturma ile görevlendirilen başkan, soruşturmayı ikmal ettikten sonra evrakı Birinci Başkanlık Kuruluna gönderir.
    Soruşturmayı yapan ceza dairesi başkanı sorgu hakiminin yetkisini haiz olup Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ilk soruşturmaya ait hükümlerini uygular. Vereceği tutuklama ve tutuklamanın kaldırılması veya kefaletle salıvermeye ait kararları Birinci Başkanlık Kurulunun onaması ile tekemmül eder.
    Birinci Başkanlık Kurulu, incelediği evrakı eksik bulursa soruşturmayı yapan başkana tamamlattırır. Son soruşturmanın açılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına, aksi halde son soruşturmanın açılmasına karar verir ve görevle ilgili suçlarda Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda Yargıtay Ceza Genel Kuruluna tevdi olunmak üzere dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir. Evrakın işlemden kaldırılmasına dair verilen kararlar kesindir.
    Sanık, Ceza Genel Kurulunca verilen kararın tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde yeniden incelenmesini isteyebilir." şeklinde düzenlenmişken, bu maddenin beşinci fıkrasında 680 sayılı KHK'nın 5. maddesiyle değişiklik yapılarak bu kişilerin kişisel suçlarında kovuşturma makamı "Yargıtay Ceza Genel Kurulu" yerine "Yargıtay ilgili ceza dairesi" olarak yeniden belirlenmiş ve maddenin altıncı fıkrası da yürürlükten kaldırılmıştır. Bu değişiklik 7072 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
    Son olarak, 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesinin yürürlükten kaldırılan altıncı fıkrası bu kez 690 sayılı KHK'nın 2. maddesiyle yeniden düzenlenmiş ve bu fıkra;
    "Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Hâkim kararı gerektiren işlemlere dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talepleri ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara yapılan itirazlar hakkında, soruşturma konusu suçların en ağırına bakmakla görevli Yargıtay ceza dairesini numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı tarafından karar verilir. Suçun son numaralı ceza dairesinin görevine girmesi halinde talebi inceleme yetkisi Birinci Ceza Dairesi Başkanına aittir. Hâkim kararı gerektiren işlemlerde başkanın verdiği kararlara karşı yapılan itirazı numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı inceler. Son numaralı daire başkanının kararı, Birinci Ceza Dairesi Başkanı tarafından incelenir. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır." biçiminde son hâlini almış ve bu düzenleme de 7072 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
    Söz konusu değişikliklerle birlikte, 2797 sayılı Kanun'un "Dairelerin Görevleri" başlıklı 14. maddesinde yine 680 sayılı KHK'nın 3. maddesiyle yapılan ve 7072 sayılı Kanun'un 2. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşan değişiklik sonucunda bu maddeye "Yargıtayın ilk derece mahkemesi olarak bakmakla görevli olduğu davalarda, iş yoğunluğunun zorunlu kılması halinde Birinci Başkanlık Kurulu bir veya birden fazla daireyi sadece bu işlere bakmak amacıyla görevlendirebilir. Bu durumda, görevlendirilen dairenin bakmakta olduğu işler, bir sonraki takvim yılı beklenmeksizin Birinci Başkanlık Kurulu tarafından başka dairelere verilebilir." biçiminde (f) bendi eklenmiştir.
    2797 sayılı Kanun'un 14 ve 46. maddelerinde yapılan değişiklikler üzerine toplanan Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunca öncelikle 11.07.2017 tarih ve 245 sayı ile; söz konusu düzenlemelere yer verildikten sonra "kovuşturma işlemlerini yürütmek üzere Yargıtay 9. Ceza Dairesinin görevlendirilmesine" karar verilmiş ve bu karar 18.07.2017 tarihli ve 30127 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
    Gelinen aşamada, suç tarihi itibarıyla Yargıtayın ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılayacağı kişilerin, şahsi suçları bakımından kovuşturma makamı Yargıtay Ceza Genel Kurulu iken, sonradan olağanüstü hâl döneminde yürürlüğe konulan 680 sayılı KHK ile bu makamın Yargıtay ilgili ceza dairesi olarak değiştirilmesinin ve yargılamanın bu doğrultuda Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılmasının tabii hâkim ilkesi bağlamında incelenmesi gerekmektedir.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.10.2018 tarihli ve 389-420 sayılı kararında; Yargıtay Daireleri arasındaki görev ilişkisinin, adli yargı ilk derece mahkemeleri arasında var olan ve kamu düzenine ilişkin bulunan görev ilişkisi niteliğinde olmayıp 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 6545 sayılı Kanun'la değişik 14. maddesinde yer alan "hukuk daireleri ile ceza daireleri kendi aralarında iş bölümü esasına göre çalışır" şeklindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere idari nitelikte iş bölümü ilişkisi olduğu, ancak kamu düzenine ilişkin görev ve bu husustaki uyuşmazlığın değerlendirilmesi açısından ilk derece yargılamasına konu dosyayı ele alan ve davaların birleştirilmesi hususunda farklı görüş bildiren Özel Dairelerin birbirinden farklı mahkemeler değil, istisnai hâllerde ilk derece yargılaması yapan "Yargıtay", dolayısıyla tek mahkeme olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
    Terör suçlarına ilişkin davalara yönelik kanun yolu incelemeleri Yargıtay 16. Ceza Dairesince yapılmakta iken, bu suçlardan kaynaklanan davalardaki artış, bu artışın Yargıtayın tali ve istisnai görevi olan ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapma görevine de yansıması ve bu nedenle oluşan ciddi iş yoğunluğu, beraberinde daireler arasında bu hususta da iş bölümü yapılması sonucunu doğurmuştur. Bu bağlamda 2797 sayılı Kanun'da ve diğer özel kanunlarda sayılan kişilerin kişisel suçlarında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapılması hususunda Yargıtay 9. Ceza Dairesi görevlendirilmiş, Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanınca hazırlanan Çalışma Yönergesi'ne göre ise iş yoğunluğu nedeniyle Dairede birden fazla heyet oluşturularak çalışma usulüne gidilmiştir.
    Suç tarihinden önce ve sonrasında da 2018 yılının Eylül ayına kadar Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise 2797 sayılı Kanun'da ve Yargıtay İç Yönetmeliği'nde düzenlenen çalışma usulleri gereğince, değişken üyelerle haftada ancak bir kez toplanabilen ve zamanaşımı yakın, tutuklu iş niteliğinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının mahiyeti ve infaza dair olası hukuki sonuçları vb. nedenlerle önceliği bulunan dosyaların yoğun olarak görüşüldüğü bir karar organı olarak faaliyet göstermekteydi. Söz gelimi, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen sayısal verilere göre; 2017 yılında özetle 271'i itiraz, 877'si direnme olmak üzere esasa kaydedilen toplam 1148 dosyanın toplam 524'ü karara bağlanmış, karara bağlanan dosya sayısı 2018 yılında da 698 olarak ortaya çıkmaktadır.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunda suç ayrımı yapılmaksızın tüm dairelerden gelen dosyaların karara bağlanmasına, derdest dosyaların çokluğu ve niteliğine, çalışma usulleri gereği önceden değişken tek heyet, sonradan ise sabit tek heyet hâlinde ve haftada en fazla 1-2 gün toplanabilmesine karşın, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin bir uzmanlık mahkemesi biçiminde faaliyet göstermesi, bu Dairenin dahi yargılamaların makul sürede tamamlanabilmesi için haftanın bir çok günü ve birden fazla heyetle toplanarak yargılama yapıyor olması, mevcut çalışma prensipleri ve suç tarihinden sonra ortaya çıkıp belirginleşen iş yoğunluğu da dikkate alındığında, kişisel suçları nedeniyle Yargıtayda yargılanacak kişilerin kovuşturma makamının Yargıtay Ceza Kurulu olarak belirlenmesi, bu Kurulun önceden istisnai görevi olarak öngörülen yargılama yapma yetkisini asli görevi hâline getireceği, bu nedenle hem derdest dosyaların hem de kovuşturma yapılmak üzere gelen dosyaların adil yargılanma hakkına uygun olarak makul sürede tamamlanmasının imkânsızlaşacağı, dolayısıyla kovuşturma yapma yetkisinin Yargıtay ilgili ceza dairesine devredilmesine dair düzenlemenin, salt Yargıtay Ceza Genel Kurulunca bu görevin yerine getirilmesindeki zorluk yerine adil yargılanma hakkının sağlanması ve davaların makul süre içinde sonuçlandırma gibi evrensel hukuk ilke ve kuralları açısından uluslararası üst normlardan kaynaklanan zorunluluğun gereği olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, söz konusu değişiklik üzerine kovuşturmanın Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılmasının usul ve kanuna uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
    Bu nedenle; dava konusu olayda sanığa atılı suç nedeniyle yargılamanın Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmaktadır.
    f) Danıştay Başkanı ve Üyeleri:
    Danıştay üyelerinin hukukî durumları 2575 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Anılan Kanun'un 3. maddesinde Danıştay Başkanı, Danıştay Başsavcısı, Danıştay başkanvekili, daire başkanları ile üyelerin "Danıştay Meslek Mensupları"nı ifade ettiği, 4. maddesinde de bu görevlilerin yüksek mahkeme hâkimleri olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve kanunların kendilerine sağladığı teminat altında görev yapacakları belirtilmiştir.
    2575 sayılı Kanun'un "Soruşturma" başlıklı 76. maddesi;
    "1-Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyelerin görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işlemiş bulundukları suçlardan dolayı, Danıştay Başkanının seçeceği bir daire başkanı ile iki üyeden oluşan bir kurul tarafından ilk soruşturma yapılır.
    2-Danıştay Başkanı hakkında soruşturma, kendisinin katılmayacağı Başkanlık Kurulunca seçilecek bir daire başkanı ile iki üyeden oluşan bir kurul tarafından yürütülür.
    3-Kurul, soruşturma sonunda düzenleyeceği fezlekeyi ve buna ilişkin evrakı Danıştay Başkanına, soruşturma Danıştay Başkanı hakkında ise fezlekeyi ve evrakı başkanvekiline verir. Bu husustaki dosya Danıştay Başkanı veya vekili tarafından gerekli karar verilmek üzere İdari İşler Kurulu Başkanlığına tevdi edilir. Bu Kurulun vereceği kararlar sanığa ve varsa şikayetçiye tebliğ olunur.
    4-Yargılamanın men'i kararı kendiliğinden ve son soruşturmanın açılmasına dair kararlar itiraz üzerine İdari İşler Kurulu Başkan ve üyelerinin katılmayacağı Danıştay Genel Kurulunda incelenir.
    5-Danıştay Genel Kurulunun bu toplantılarında yeter sayı en az otuzbirdir. Toplantıda hazır bulunanlar çift sayıda ise en kıdemsiz üye toplantıya katılmaz." ,
    Aynı Kanun'un "Soruşturma dosyasının yargı yerlerine gönderilmesi" başlıklı 79. maddesi;
    "76 ncı madde gereğince verilen son soruşturmanın açılmasına dair kararlar üst kurulca onanmak veya itiraz olunmamak suretiyle kesinleştikten sonra, soruşturma dosyası, gereği yapılmak üzere Danıştay Başkanı veya vekili tarafından Cumhuriyet Başsavcısına gönderilir.",
    Aynı Kanun'un "Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun uygulanacağı haller" başlıklı 81. maddesi;
    "...belirtilen bu maddelere göre yapılacak soruşturmalarla verilecek kararlarda, bu Kanun'da hüküm bulunmayan hallerde, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun soruşturmaya ilişkin hükümleri uygulanır.
    2. Soruşturma kurulları sorgu hakiminin yetkilerini haizdir."
    Şeklinde düzenlenmiştir.
    "Şahsi suçların kovuşturma usulü" başlıklı 82. maddesinin birinci fıkrasında ise Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyelerin şahsi suçlarının takibinde Yargıtay Başkanı, Cumhuriyet Başsavcısı ve üyelerinin şahsi suçlarının takibiyle ilgili hükümlerin uygulanacağı öngörülmüştür.
    Söz konusu hukuki düzenlemeler ile yukarıda Yargıtay üyelerine ilişkin kısımda yer verilen açıklamalar bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde;
    Danıştay üyelerine atılı kişisel suçun, suçüstü hâli bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı suçlardan olması ya da "ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli" kapsamında işlenmesi durumunda, soruşturma ya da kovuşturma izinleri alınmasına gerek bulunmaksızın, dolayısıyla 2797 sayılı Kanun'da düzenlenen güvenceler uygulanmaksızın genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.
    g) Hâkimler ve Savcılar Kurulunun Seçimle Gelen Üyeleri:
    Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerinin hukukî durumları 6087 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Anılan Kanun'un "Haklarındaki Soruşturma ve Kovuşturmalar" başlıklı beşinci kısmında yer alan "Üyelerin Hukuki Durumları" başlıklı birinci bölümünde düzenlenen 34. maddesi uyarınca, Kurulun seçimle gelen üyelerinir görevleri süresince Yargıtay daire başkanı için ilgili mevzuatta öngörülen tüm malî ve sosyal haklardan yararlanacakları hüküm altına alınmıştır.
    Yine, 6087 sayılı Kanun'un Beşinci Kısmında yer alan "Üyeler Hakkındaki Soruşturma ve Kovuşturmalar" başlıklı İkinci Bölümde, üyeler hakkında disiplin ve adli yönden yürütülecek soruşturma ve kovuşturma işlemlerine dair düzenlemelere yer verilmiştir.
    6087 sayılı Kanun'un "Üyelerin adli suçlarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturma usulü" başlıklı 38. maddesi;
    "(1)(Değişik: 18/6/2014-6545/100 md.) Kurulun seçimle gelen üyelerinin görevleriyle ilgili suçları ile kişisel suçları hakkındaki soruşturma ve kovuşturma izni işlemleri Genel Kurul tarafından, kovuşturma açılması kararı ve kovuşturma mercilerinin belirlenmesi ise gösterilen yetkili merciler tarafından bu Kanun hükümleri uyarınca yapılır.
    (2) Kurulun seçimle gelen üyeleri hakkında yapılan ihbar ve şikâyetlerde Başkan, işi Genel Kurula götürmeden önce daire başkanlarından birine ön inceleme yaptırabilir. Görevlendirilen bu daire başkanı, incelemesini yaptıktan sonra, durumu bir raporla Başkana bildirir.
    (3) Başkan suç ihbar veya şikâyetini doğrudan ya da inceleme yaptırdıktan sonra Genel Kurula sunar. Yapılan görüşme sonucunda; soruşturma açılmasına yer olmadığına ya da soruşturma açılmasına karar verilir. Soruşturma açılmasına karar verilmesi hâlinde, Genel Kurul tarafından soruşturma yapmak üzere gizli oyla bir üye seçilir.
    (4) Soruşturma için seçilen üye, 5271 sayılı Kanuna göre işlem yapar ve kanunların Cumhuriyet savcısına tanıdığı bütün yetkileri kullanır. Soruşturma sırasında hâkim kararı alınması gereken hususlarda ilgililer hakkında isnat edilen suçun niteliğine göre belirlenmiş bulunan kovuşturma mercilerine başvurur.
    (5) Soruşturmayı yürüten üye, soruşturmayı tamamladıktan sonra kovuşturma açılmasına yer olup olmadığı hakkındaki kanaatini belirten bir rapor hazırlayarak, rapor ve eklerini Genel Kurula sunulmak üzere Başkana verir.
    (6) Genel Kurul, dosyayı inceledikten ve varsa eksiklikleri tamamlattıktan sonra, kovuşturma yapılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına karar verir; aksi hâlde kovuşturma yapılmasına izin verir.
    (7) Kovuşturma yapılmasına ilişkin verilen iznin kesinleşmesi üzerine dosya;
    a) Görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesine,
    b) Kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesine,
    kamu davası açılmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
    (8) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı iddianamesini düzenleyerek evrakı, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapmak üzere Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda ise Yargıtay ilgili ceza dairesine gönderir.
    (9) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde soruşturma genel hükümlere göre yürütülür ve durum hemen Kurula bildirilir. Soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezleke ile birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Başsavcılık tarafından yerine getirilecek müteakip iş ve işlemlerde 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46 ncı maddesinin altıncı fıkrası hükümleri uygulanır. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesince, kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır...."
    Biçiminde son hâlini almıştır.
    Söz konusu hukuki düzenlemeler ile yukarıda Yargıtay üyelerine ilişkin kısımda yer verilen açıklamalar incelendiğinde;
    Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerine atılı suçun, suçüstü hâli bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı suçlardan olması ya da "ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli" kapsamında işlenmesi durumunda, görev suçu ya da kişisel suç olup olmadığının önemi bulunmamaktadır. Bu hâlde soruşturma ya da kovuşturma izinleri alınmasına gerek bulunmaksızın, dolayısıyla 6087 sayılı Kanun'da düzenlenen güvenceler uygulanmaksızın genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.
    Ayrıca, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 28.11.2017 tarihli ve 2037-5409 sayılı kararında yer alan "Bulunduğu görev itibariyle özel soruşturma usulüne tabi olan, kişisel suç olması nedeniyle genel hükümlere göre soruşturulan örgüt üyeliği suçunun ağırlıklı kısmının görev yaptığı dönemi kapsayan şüphelinin, emeklilik ya da herhangi bir sebeple kamu görevinin sona ermesi halinde bu teminattan yararlanıp yararlanmayacağı bir başka deyimle kovuşturma aşamasındaki görevli mahkemenin değişip değişmeyeceği konusuna gelince;
    Kamu görevlilerinin gereksiz soruşturma ve kovuşturmaya maruz kalmalarını önleyen özel soruşturma ya da kovuşturma usulü ile getirilen teminatın, kamu görevlisinin şahsı ile değil doğrudan bulunduğu pozisyon ve icra edilen kamu görevi ile ilgili olduğu açıktır. 6087 sayılı Yasa'nın 38/9. maddesi atfı nedeni ile 2797 sayılı Kanun'un 46/son fıkrasındaki '...bulunulan son görev ve sıfatları esas alınır.' şeklindeki düzenlemenin de soruşturma aşamasına ilişkin olduğu gözetilmelidir. HSYK üyelerinin görevlerini icra ettikleri sırada görevle ilgili olsun ya da olmasın işlemiş oldukları suçlar yönünden kovuşturma aşamasında özel kovuşturma teminatı altında olduklarının ve suçun görevle bağlantılı olmasa da görev yaptığı dönemi de kapsayacak biçimde işlendiğinin iddia edilmesi halinde teminatın görevden herhangi bir sebepten ayrılması durumunda da devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Doktrinde de aynı görüş benzer bir olayda; 'istifa eden, emekli olan ya da başka bir göreve atanan kişi, vali unvanı haiz iken işlediği suç nedeniyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturulacak ve muhakemesi Yargıtay 4. Ceza Dairesinde yapılacaktır' (... , Özel Soruşturma Usulleri, Adalet Bakanlığı yayınları, 2008 baskı sayfa 26) şeklinde kabul edilmiştir.
    6087 sayılı Yasa'nın 38/9. maddesinde değişiklik yapan 17.4.2017 tarih 690 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Yargıtay Kanunu'nun 46. maddesinde değişiklik yapan 02.01.2017 tarih 680 sayılı ve 17.04.2017 tarih 690 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameler ile yapılan düzenlemeler dikkate alındığında, yasada sayılan kişiler yönünden yerel Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma neticesinde soruşturma evrakının düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi gerekmektedir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verebileceği gibi Yargıtay ilgili Ceza Dairesi nezdinde iddianame de düzenleyebilcektir. Görüldüğü üzere kişisel suçlara ilişkin ağır cezalık suçüstü halinde yerel Cumhuriyet Başsavcılıklarının genel hükümlere göre soruşturma yapma yetkileri bulunmakta ise de iddianame düzenleyerek dava açma yetkilerinin olmadığı izahtan varestedir.
    Şu hale göre; iddianamede görev suçu işlendiğine ya da kovuşturma teminatı bulunan dönemden, yakalama tarihine kadar devam eden örgütsel faaliyetlerin neler olduğuna dair bir anlatımın yer almaması ve fakat eylemin maddi unsurunu ve vasfını belirlemek üzere 'FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yargı içerisindeki yapılanması içerisinde yer alan şüphelinin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nda görev yaptığı esnada da örgüt adına hareket ettiği'nin iddia edilmesi karşısında, bu döneme ilişkin özel kovuşturma teminatının mevcudiyetini koruduğunun kabulünde zorunluluk bulunması ve örgüt üyeliği suçunun kişisel suç olma vasfı nazara alındığında ... 20. Ağır Ceza Mahkemesinin hukuki nitelendirmesi ve itirazı reddeden ... 21. Ağır Ceza Mahkemesinin kararında 6087 sayılı Kanun'un 38/9. maddesi delaleti ile 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun değişik 46. maddesi gereğince bir isabetsizlik bulunmadığının kabulü gerekecektir" şeklindeki açıklamalar nazara alınıp 26.10.2014 tarihinde HSYK üyeliği sona eren ve suç tarihi itibarıyla Küçükçekmece hâkimi olarak görev yapmakta olan sanığın ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçüstü hâlinde yakalandığı gözetildiğinde kişisel suç niteliğindeki silahlı terör örgütünün yöneticisi/üyesi olma suçundan ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince yargılanmasında isabetsizlik bulunmamıştır.
    ğ) AİHM Kararı Işığında Suçüstü Hâlinin Uygulanmaması Durumunda Uygulanacak Usul Hükümleri:
    Suçun işlendiği tarihte yüksek yargı mensubu olarak görev yapan sanığın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin suçüstü hâline ve mütemadi suça ilişkin kararı doğrultusunda, örgüt üyeliği eylemini suçüstü koşulları altında gerçekleştirmediğinin kabulü hâlinde hakkında uygulanacak hükümlerin değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
    Kişisel suçlar bakımından 2802 sayılı Hâkimler Savcılar Kanunu'nda olduğu gibi Yargıtay Kanunu, Danıştay Kanunu ile Anayasa Mahkemesinin Kuruluş Ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun'da özel düzenlemelere yer verilmiştir. Sanık, anılan kanunlar gereğince yukarıda açıklandığı üzere özel soruşturma usulüne tabidir. Suç işlediği şüphesinin Yargıtay veya Danıştay Birinci Başkanlık Kurulu tarafından öğrenilmesi hâlinde bu işin ön incelemesini yapmak üzere ilgiliden daha kıdemli bir üye veya başkan görevlendirilerek gerekli soruşturmanın yapılacağı, soruşturma sonrasında adli veya idari yönden bir suç işlendiği kanaatine varılması hâlinde düzenlenecek raporların Birinci Başkanlık Kuruluna sunulacağı, Başkanlık Kurulunca düzenlenecek talepnameyle ilgili hakkında dava açılacağı anlaşılmakta ise de sanığın mensup olduğu iddia edilen terör örgütünün Anayasal düzene yönelik darbe girişimi sonrasında açığa alınan ve hakkında disiplin soruşturması başlatılan sanık istifaya davet edilmiş, bu daveti kabul etmemesi üzerine görevine son verilmek suretiyle disiplin suçu bakımından en ağır yaptırım uygulanmıştır. Bu arada ... Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma yürütülüp sevk edildiği Sulh Ceza Hâkimliğince de tutuklandığı anlaşılmaktadır. Yargılamada gelinen bu aşamada yukarıda izah edilen özel soruşturma hükümlerinin uygulanmamasının, yargılamanın durması için bir neden teşkil edip etmeyeceği değerlendirildiğinde; usule ilişkin hakkın özüne dokunan ihlal gerçekleşmediği takdirde kovuşturma aşamasından soruşturma aşamasına dönülemeyeceği ilkesi gözetilip diğer taraftan ilgili mevzuata göre en ağır yaptırım gerektiren fiili işlemiş olması nedeniyle görevden sürekli şekilde uzaklaştırılmış bulunan sanık hakkında tekrar soruşturma izninin verilmesini talep etmenin yargılamayı uzatacağı ve yasanın kamu görevlileri hakkında özel soruşturma usulü konulmasındaki amacına hizmet etmeyeceği açık olup bu nedenle yargılamanın durdurulmasına gerek görülmemiştir.
    2) SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ SUÇUNUN HUKUKİ NİTELENDİRİLMESİ:
    Yargıtayın yerleşik uygulaması ve öğretideki ağırlıklı görüşlere göre örgüt kurma, yönetme ve üyelik suçları;
    a) Genel Olarak:
    Yapılanma biçimi ne olursa olsun kanunlarda suç olarak tanımlanan fiillerin işlenmesi amacıyla oluşturulmuş örgütlere suç örgütü denmektedir.
    Örgüt kurma ve yönetme suçunda genel hükümlerden ayrı olarak kanun koyucu hazırlık hareketlerini suç sayarak kamu düzeninin ve güvenliğinin korunmasını sağlamak amacıyla bağımsız bir suç düzenlemesi yapmıştır. Bu suç somut tehlike suçudur.
    Düzenleme ile amaç suçtan bağımsız olarak, hazırlık hareketlerini cezalandıran bir suç tipine yer verilmiştir.
    Devletin şahsiyetine karşı cürümlere müteveccih çok kişinin iradesinin birleşmesinin doğuracağı ağır tehlikeyi ve ciddi bir suçun işlenmesi ihtimalinin muhakkaklığını göz önünde bulundurarak bu kolektif suç tehlikesini müstakil suç olarak cezalandırmış ve icra hareketlerine geçilmeden bir fiilin cezalandırılmayacağı prensibinden ayrılmıştır.
    Devletin şahsiyetine karşı suçların çoğu teşebbüs suçudur, teşebbüs dahi tamamlanmış suç gibi kabul edildiğinden, zaten tehlike suçudur; bu bakımdan hazırlık hareketlerinin cezalandırılması "tehlike tehlikesinin cezalandırılması" şeklinde kabul edilmektedir. (Manzini, 1950, 606, atfen, Özek, ege. s. 348)
    b) Örgüt kurma:
    Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp bünyesinde hiyerarşik bir yapının, ast-üst ilişkisinin, emir-komuta zincirinin hâkim olduğu yapılanmayı ifade eder. Böylece örgüt, mensupları üzerinde hakimiyet tesis eden bir güç kaynağı mahiyetini kazanmaktadır. Bu bağlamda bir organize güç aracından, organize güç enstrümanından söz edilebilir.
    Suç örgütünün varlığından söz edebilmek için belli bir amaç, maksat etrafındaki bir fiili birleşme yeterlidir. Bu örgütler mahiyetleri itibariyle devamlılık arz ederler. Bu itibarla belli bir suçu işlemek için bir araya gelme hâlinde bir suç örgütünün varlığından bahsedilemez.
    Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, somut bir tehlike suçu olduğu için oluşturulan örgütün üye sayısı ve malzeme donanımı itibariyle güdülen amaçları gerçekleştirme açısından somut bir tehlike arzedip arzetmediği hâkim tarafından yapılacak değerlendirmeyle belirlenecektir. Somut zarar tehlikesini oluşturmaya uygunluk için "amacı gerçekleştirmeye yeterli üye"nin, "hiyerarşik örgüt yapısı"nın, "şiddete dayanan eylem programı"nın varlığını aramak gerekir.
    Örgütün silahlı olup olmaması ve sahip olunan silahların cins, nitelik ve miktarı somut tehlikenin belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. Örgütün, silahlı örgüt vasfını kazanması için mensuplarının silah sahibi olmaları gerekmez. Silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkânının olması gerekli ve yeterlidir.
    c) Örgüt yönetme:
    Fail, hiyerarşik olarak örgüt üyeleri üzerinde bulunuyor, geniş bir alanda iş bölümü yapabiliyor, örgüt üyeleri üzerinde sevk ve idarede bulunabiliyor, örgütsel faaliyetlerin organizasyonunda ve icrasında harekete geçiren, engelleyen veya durduran olarak rol üstlenebiliyor, bu faaliyetleri denetleyebiliyor ise yönetici olarak kabul edilebilecektir.
    Örgüt yönetme, örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmeyi, emir ve direktif vermeyi, örgüt içinde inisiyatif ve karar verme gücüne sahip olmayı gerektirir. Örgütün varlığının, etkinliğinin ve gelişiminin sağlanması, hedeflerinin belirlenmesi, program ve stratejilerinin saptanmasını ifade eder. Ancak örgütün faaliyetleri çerçevesinde sadece belirli bir suçun işlenmesini organize edenler bu suçun işlenmesini planlayıp yönetenler örgüt yöneticisi olarak kabul edilemez.
    Geniş bir alanda faaliyet yürüten örgütlerin yöneticileri, örgüt yapılanması da dikkate alınarak somut olayın özelliklerine, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevlerine göre belirlenmelidir. Bu tür örgütlenmelerde her yöneticinin örgütün tamamını yönetmesi mümkün olmadığından, örgütün bölge, il, ilçe sorumlularının yönetici olup olmadıklarının sorumluluk sahalarındaki örgütsel faaliyetlerin yoğunluğu da gözetilerek belirlenmesi gerekir.
    d) Örgüt üyeliği:
    Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği; örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hâkim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ; canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemedeki ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
    Örgüt üyesinin bu suçtan cezalandırılması için örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez ise de örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması gerekir. Üyelik mütemadi bir suç olması nedeniyle de eylemlerde bir süre devam eden yoğunluk aranır.
    Bu ilkeler ışığında iç hukukumuzdaki düzenlemelere göz atıldığında;
    Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 1. maddesinde terörü; "Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir." aynı Kanun'un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu; "Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi..." şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.
    Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında 3713 sayılı Kanun'un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.
    TCK'nın 314. maddesi bakımından bir oluşumun veya yapılanmanın, silahlı terör örgütü sayılabilmesi için;
    Yöntem: Terör örgütü, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle hareket eden bir örgüt tipidir.
    Amaç-Saik: Silahlı terör örgütü, siyasi maksatla faaliyet gösteren örgütleri ifade eder. Bu bakımdan 3713 sayılı Kanun'un birinci maddesinde sayılan amaca yönelik ve Devletin Anayasal düzenine veya güvenliğine karşı bir suç işlemek amacıyla faaliyet gösterir.
    Elverişlilik: Silahlı terör örgütünün, TCK'nın İkinci Kitabının Dördüncü Kısmının Dördüncü ve Beşinci Bölümlerinde yer alan suçları amaç suç olarak işlemek üzere kurulmuş ve amaca matuf bir eylem gerçekleştirmeye yeterli derecede silahlı olması ya da bu silahları kullanabilme imkânına sahip bulunması gerekir. Amaca matuf kavramı ise silahlı terör örgütünün yapısının, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olmasını ifade eder.
    Araç-gereç: Örgüt mensuplarının tamamı olmasa bile bir kısmının silahlı olması silahlı terör örgütünün oluşması için yeterlidir. Örgüt, bu silahları gerektiğinde kullanma imkânına sahip ise silahlı olduğu kabul edilmelidir. Silahlı terör örgütünün elinde bulunan silahın devlete ait olması ya da bu silahların hukuka aykırı yollardan elde edilmesi bu suçun oluşması açısından önem taşımaz.
    Türk halkı 40 yılı aşkın süredir etnik, ideolojik veya dini temellere dayalı çeşitli terör örgütleri tarafından yapılan saldırılara muhatap olmuş, binlerce insan hayatını kaybetmiş veya ağır şekilde yaralanmıştır. İnsanların refahı için harcanması gereken parasal kayıp hesap edilemeyecek boyuttadır. Örgütün baskısı yüzünden bazı insanlar en temel hak ve özgürlüklerini kullanamaz hâle gelmiş, yaşadıkları yerleri terk etmek ya da örgütün talimatları doğrultusunda hareket etmek zorunda kalmışlardır. Devlet, bu tehdidin devam ettiği zamanlarda dahi insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmeleri imzalayarak kişisel hak ve özgürlükleri korumak iradesini ortaya koymuştur. Nitekim bu sözleşmelerdeki hakların, hiyerarşik olarak kanunlar üstü biçimde uygulanacağına dair Anayasal hüküm kabul edilmiş olması ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisinin tanınması bu iradenin somut örneklerinden birisidir. 1991 yılında yürürlüğe giren Terörle Mücadele Kanunu'nda 29 kez genel olarak özgürlükleri genişletme yönünde değişiklik yapılmıştır. Amaç suçlar bakımından tehlikelilik hâlinin somutlaşıp yakınlaşması durumunda halkta oluşan güvenlik kaygısının artmasına paralel kısıtlayıcı tedbirlere başvurulduğu görülmekle birlikte kişilerin barış ve güven içinde yaşama hakkına yönelik tehdidin azaldığı dönemlerde özgürlükleri genişleten düzenlemeler hız kazanmıştır.
    Terörle Mücadele Kanunu'nun terör örgütlerini tanımlayan 7/1. maddesinde 29.06.2006 tarihinde 5532 sayılı Kanun'un 5. maddesiyle yapılan değişiklik sonrası oluşan hukuki durumun değerlendirilmesinde fayda görülmektedir. İlgili maddenin önceki hâli "Madde 7- “3 ve 4 üncü maddelerle Türk Ceza Kanununun 168. 169, 171, 313, 314 ve 315 inci maddeleri hükümleri saklı kalmak kaydıyla bu Kanunun 1 inci maddesinin kapsamına giren örgütleri her ne nam altında olursa olsun kuranlar veya bunların faaliyetlerini düzenleyenler veya yönetenler beş yıldan on yıla kadar ağır hapis ve ikiyüzmilyon liradan beşyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası, bu örgütlere girenler üç yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve yüzmilyon liradan üçyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar" şeklindeki iken 2006 yılında yapılan değişiklik sonrası "7/1. cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır." hâlini almıştır.
    Bu değişiklik karşısında; Terörle Mücadele Kanunu'nunda yapılan örgüt tanımı ile TCK'nın 314/1-2. maddesindeki örgüt tanımı çelişmekte midir; mevzuatta silahlı veya silahsız iki ayrı örgüt varlığını sürdürmekte midir soruları gündeme gelmektedir. Başka deyimle Terörle Mücadele Kanunu'nun 7/1. maddesinin, TCK'nın 314. maddesine atfının unsur atfı mı yoksa ceza yaptırımına mı olduğu ortaya konulmalıdır. Silahlı terör örgütü suçunun unsurlarına TCK'nın 314. maddesinde yer verilmiştir. Yukarıda izah edildiği şekilde örgüt kurma, yönetme ya da üye olma, amaç suç bakımından hazırlık hareketi niteliğinde somut tehlike suçudur. Somut tehlike suçları zarar suçu niteliğinde olmayıp hazırlık hareketlerini cezalandıran istisnai düzenlemeler olması nedeniyle cebir ve şiddet içeren faaliyetlerde bulunma zorunluluğu yoktur, yeter ki cebre yönelik bir irade ortaya konulsun. Zira 5237 sayılı TCK'nın 221. maddesinin 1. bendinde örgüt kuran kişilerin, herhangi bir suç işlemeden örgütü dağıtmaları hâlinde cezai yaptırıma muhatap olmayacakları şeklindeki düzenleme bu görüşü doğrulamaktadır. Bu nedenle 3713 sayılı Kanun'un 7/1. maddesinde yapılan değişiklikle, failin örgüt üyesi olduğunun kabulü için cebir ve şiddet gerektiren fiili işlemesi zorunluluğu getirildiği ileri sürülemeyecektir. Bu değişiklik TMK'nın 1. maddesinde yazılı amaç suçların gerçekleştirilmesinde şiddetin gerekliliğini vurgulamanın yanında kurulan, yönetilen veya üyesi olunan örgütün cebir ve şiddeti araç olarak kullanma gerekliliğini ifade etmektedir. Aksi takdirde bu suçun tehlike suçu olma vasfını ortadan kaldırmış ve TCK'nın 220 ve 314. maddelerindeki unsurlarla çelişilmiş olacaktır.
    e) Hata Hükümleri Çerçevesinde Silahlı Terör Örgüt Üyeliği Suçunun Değerlendirilmesi:
    FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün aşağıda açıklanan yapı ve görüntüsü itibariyle suçların manevi unsurunun tespiti bağlamında kusur ilkesi ve suçun kast unsurunun değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
    5237 sayılı TCK'ya esas alınan suç teorisi üç ilkeye dayanmaktadır. Bunlar: kusur ilkesi, hukuk devleti ilkesi ve insanilik ilkeleridir.
    Kusur ilkesi; kusursuz ceza olmaz prensibine dayanmaktadır. Failin işlemiş olduğu suçtan dolayı şahsen kınanabildiği hâllerde cezalandırılmasını ifade eder. İlke ile amaçlanan, cezanın kusuru gerektirdiği ve kusurlu hareket etmeyen kişinin cezalandırılmayacağıdır. Bu ilkeden çıkarılacak birinci sonuç, netice sorumluluğunun kaldırılmış olması; ikinci sonuç ise cezanın kusur derecesini aşmayacağı yani ceza hukukunda kusurla orantılı ceza tayininin esas alınacağıdır.
    Hata (yanılma); genel olarak kişinin tasavvuru ve zihinden geçirdikleri ile gerçeğin birbirine uymaması anlamına gelen bir kavramdır. Hata kural olarak iradenin oluşum sürecine etki eder ve gerçeğin yanlış biçimde tasavvuru veya bilinmesi nedeniyle irade bozulmuş olarak doğar. Failin tasavvurunun konusu, dış dünyaya ait bir şeye ilişkin olabileceği gibi normatif dünyaya (kurallar alanına) dair de olabilir. Dış dünyayla ilgili şeyin olduğundan farklı bir biçimde algılanması hâlinde unsur yanılgısından (tipiklik hatası), normatif dünyaya ait gerçekliğin farklı biçimde değerlendirilmesi hâlinde ise yasak hatasından bahsedilir. Kısaca unsur hatası, bir algılama hatası olduğu hâlde; yasak hatası, bir değerlendirme hatasıdır.
    Failin ceza sorumluluğuna gidilebilmesi için kusurlu olması şarttır. Kusur, kınanabilirliktir. Kusurun ifade ettiği değersizlik yargısı ile fail hukuka uygun davranmaması, haklı olan lehine karar verebilme ve hukuka uygun davranma imkânına sahip olmasına rağmen haksız olan davranışı tercih etmesi nedeni ile kınanmaktadır. Kusur yargısının temeli insanın özgür iradesidir. İnsan, özgür iradeye sahip bir varlık olması nedeniyle haklı olan davranış ile haksızlık arasında bir tercih yapma ve haklı olan davranış lehine karar verebilme, davranışlarını hukuk düzeninin gereklerine göre yönlendirebilme ve hukuk düzeninin yasakladığı davranışlardan sakınma yeteneğine sahiptir. Kusur yargısının temelini oluşturan irade özgürlüğü, haksızlık bilincinin varlığını gerekli kılar. Çünkü insanın haklı olan davranış ile haksızlık arasında tercih yapabilmesi için bunu bilmesi şarttır. Fail, haksızlık bilincine sahipse ve özgür iradesiyle haksız olan davranışı tercih ediyor ise kusurludur. Fakat yasak yanılgısı her zaman failin kusurunu tamamen ortadan kaldırmaz. İnsan, hukuk toplumunun bir üyesi olarak hukuka uygun davranmak ve haksız olan davranışlardan sakınmak yükümlülüğü altındadır. Failin açıkça yasak olduğunu bildiği davranışlardan sakınması bu yükümlülüğü yerine getirdiği anlamına gelmez. Fail, aynı zamanda davranışlarının hukuk düzeninin gerekleri ile uyumlu olup olmadığını sorgulamakla yükümlüdür. Fail bu husustaki şüphesini tefekkür etmek veya bir uzmana danışmak yoluyla bertaraf etmek zorundadır. Ayrıca fail vicdan muhasebesi de yapmalıdır. Failden beklenen vicdan muhasebesinin ölçüsü, somut olayın koşulları ile onun sosyal ve mesleki çevresidir. Fail kendisinden beklenen vicdan muhasebesine rağmen davranışının haksızlığını idrak etmeye muktedir değilse yanılgısı kaçınılmazdır. Bu durumda fail kusurlu addedilemez. Buna karşılık fail kendisinden beklenen vicdan muhasebesiyle davranışının haksızlığını idrak edebilecek idiyse yasak yanılgısı kusurunu tamamen ortadan kaldırmaz; fail kusurludur, ancak kusuru azalmıştır.
    Hata, kastı ortadan kaldıran veya kusurluluğu etkileyen hata olmak üzere ikiye ayrılır. Suçun maddi unsurlarında (TCK'nın 30/1. maddesi), suçun nitelikli hâllerinde (TCK'nın 30/2. maddesi), hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında (TCK'nın 30/1-3. maddesi) hata kastı kaldırır. Kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin maddi şartlarında hata (TCK'nın 30/3. maddesi) ile haksızlık yanılgısı (yasak hatası) (TCK'nın 30/4. maddesi) kusurluluğu etkileyen hata şekilleridir. Kastı kaldıran hata türüne hukuka uygunluk nedenlerinin sınırındaki yanılgıyı da eklemek gerekmektedir. (TCK'nın 27/1. maddesi)
    İlgisi nedeniyle suçun maddi unsurlarında hata (unsur yanılgısı) üzerinde durmak gerekecektir.
    TCK'nın 30/1. maddesinde "suçun kanuni tanımındaki maddi unsurlara ilişkin bilgisizliğin kastı ortadan kaldıracağı" belirtilmiştir. Unsur yanılgısının konusunu suçun maddi unsurları oluşturmaktadır. Unsur yanılgısı kastı ortadan kaldırdığına göre, böyle bir yanılgı ancak kastın kapsamında kalan konular hakkında olabilir. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilinmesini gerektirdiğinden, maddi unsurların bilinmemesi hâlinde kasten işlenen bir haksızlıktan bahsedilemez.
    Unsur yanılgısı; haksızlığa temel teşkil eden, haksızlığı tipikleştiren objektif unsurlarda, yani suçun maddi unsurlarında yanılgıdır. Bu durumda haksızlığın kasten işlendiğinden söz edilemez. Fiilin taksirle işlenmiş şekli suç olarak tanımlanmış ise fail ancak taksirli suçtan sorumlu olur.
    Bir suç örgütü, baştan itibaren suç işlemek üzere kurulmuş illegal bir yapı olduğunu eylem ve söylemleriyle açıkça ortaya koyabileceği gibi legal olarak faaliyet göstermekte olan bir sivil toplum örgütünün sonradan bir suç örgütüne, hatta terör örgütüne dönüşmesi de mümkündür. Bu kapsamda önceden var olan ancak hakkında karar verilmediği için kamuoyu tarafından varlığı bilinmeyen örgütün hukuki varlık kazanması mahkemeler tarafından verilecek karara bağlı ise de örgütün kurucusu, yöneticileri ya da üyeleri, kuruluş tarihinden veya meşru amaçlarla kurulup daha sonra suç örgütüne dönüştüğü andan itibaren ceza hukuku bakımından sorumlu olacaklardır.
    Failin, isnat olunan suçun maddi unsurlarına ilişkin hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa, bu takdirde fail TCK'nın 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu hatasından yararlanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağından ve suçun taksirle işlenmesi hâli de kanunda cezalandırılmıyor ise CMK'nın 223. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraatına karar verilmesi gerekecektir.
    Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararında da belirtildiği üzere;
    FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün, Devletin Anayasal düzenini cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olan nihaî amacını gerçekleştirmek için "mahrem alan" şeklinde örgütlenmesi ve Devletin silahlı kuvvetlerindeki unsurları dikkate alındığında gerekli ve yeterli örgütsel güce sahip olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Örgütün bu amaç ve yöntemlerini bilen örgüt mensuplarının örgütteki konumları gözetilerek cezalandırılacağı da açıktır. Örgütlenme piramidine göre beş, altı ve yedinci kat ve kural olarak üç ve dördüncü katlarda bulunan örgüt mensuplarının bu durumda olduklarının kabulü gerekmektedir. Ancak önce dinî bir kült, ardından da terör örgütü hâline dönüşen FETÖ/PDY'nin, başlangıçta bir ahlâk ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve genellikle böyle algılanması, örgütün gayrı meşru amaçlarını gizleyip alenen kriminalize olmamaya çalışması ve örgütün kurucusu ve yöneticisi Fetullah Gülen hakkında ... 11. Ağır Ceza Mahkemesince verilen beraat kararının onanarak kesinleşmesi karşısında, özellikle örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan diğer katlardaki örgüt mensupları tarafından bilinip bilinmediğinin olaysal olarak TCK'nın 30. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
    Bu bağlamda söz konusu değerlendirme yapılırken, ülke çapında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü ile ilgili dava dosyalarında yer alan belgeler, mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları, tanık beyanları ve benzer pek çok kaynakta yer aldığı üzere; örgüt mensubu olan kamu görevlileri tarafından örgütün nihaî amacının açıkça ortaya konularak devleti ve hükûmeti açıkça hedef alan terör faaliyetlerinin icra edilmesi, bu faaliyetlerin örgüt liderinin açıklamaları ve basın yayın araçlarıyla üstlenilmesi gibi sansasyonel olayların kamuoyunun gündemini uzunca bir süre meşgul edip yoğun bir şekilde tartışılması, Milli Güvenlik Kurulu'nun 30 Ekim 2014, 29 Nisan 2015 ve 26 Mayıs 2016 tarihli toplantılarında alınan ve kamuoyu ile paylaşılan kararlarda sözde "hizmet hareketi" adlı legal görünümlü illegal yapının, paralel bir devlet kurma amacında olan, devletin varlığına ve Anayasal düzenine karşı ciddi tehdit oluşturan bir örgüt olarak kabul edilmesi, aynı tespit ve açıklamaların Devlet ve Hükûmet yetkililerince de en üst düzeyde benimsenip kamuoyu ile paylaşılması gibi olguların da gözardı edilmemesi gerekir.
    3) FETÖ/PDY SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ YAPILANMASI:
    a) Genel olarak:
    Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı, 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı ile 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararları ve bu suçların temyiz incelemesi ile görevli 16. Ceza Dairesinin kararlarında ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
    FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma aracı hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; "Altın Nesil" adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütüdür.
    İstişare kurulu, ülke, bölge, il, ilçe, semt, ev imamları gibi hiyerarşik bir yapı içeren insan gücünü ve finans kaynaklarını örgütsel menfaat ve ideolojisi çerçevesinde kullanıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirme amacı taşıyan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü "gizli yaşamak, her zaman korkmak, doğruyu söylememek, gerçeği inkâr etmek" üzerine kuruludur.
    FETÖ/PDY'nin Türk Silahlı Kuvvetlerine, Emniyet Teşkilatına ve MİT'e sızan militanları, şeklen kamu görevlisi gibi gözükse de bu kişilerin örgüt aidiyetleri diğer tüm aidiyetlerinden önce gelmektedir. FETÖ/PDY'nin devletin tasarrufunda bulunması gereken kamu gücünü, kendi örgütsel çıkarları lehine kullanmakta olduğu anlaşılmaktadır. Çeşitli aşamalardan geçirildikten sonra güçlü örgütsel bağlarla bağlandığı FETÖ/PDY'nin bir neferi olarak TSK, Emniyet Teşkilatı ve Milli İstihbarat Teşkilatında meslek hayatlarına başlayan örgüt mensupları, sahip oldukları silah ve zor kullanma yetkilerini FETÖ/PDY'deki hiyerarşik üstünden gelen emir doğrultusunda seferber etmeye hazır olacak şekilde bir ideolojik eğitimden geçirilmektedir. Nitekim hiyerarşik ilişki bakımından sıkı bir disiplinin hâkim olduğu Türk Silahlı Kuvvetlerinde dahi FETÖ/PDY mensuplarının darbeye teşebbüs sırasında genel olarak öğretmenlerden oluşan mahrem imam olarak adlandırılan sivil kişilerden aldıkları talimatlara göre hareket ettikleri veya alt rütbedeki subayların emirlerine uydukları birçok dava dosyasında görülmüştür.
    Emniyet Genel Müdürlüğü kadrolarının etkin birimlerinde ve TSK'da yapılanan FETÖ/PDY, Emniyet ve TSK birimlerinin doğasında var olan cebir ve şiddet kullanma yetkisinin verdiği baskı ve korkutuculuğu kullanmaktadır. Örgüt mensuplarının silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkânının bulunması, silahlı terör örgütü suçunun oluşması için gerekli ve yeterli olmakla birlikte; 15.07.2016 tarihinde meydana gelen kalkışma esnasında TSK içerisinde yapılanıp görünürde TSK mensubu olan ve ancak örgüt liderinin emir ve talimatları ile hareket eden örgüt mensuplarınca silah kullanılmış, birçok sivil vatandaş ve kamu görevlisi öldürülüp yaralanmıştır.
    Söz konusu terör örgütü, nihaî amaçlarına ulaşmak gayesiyle öncelikle askeriye, mülkiye, emniyet, yargı ve diğer stratejik öneme sahip kamu kurumlarını ele geçirmek için kendilerine engel olacaklarını düşündüğü bürokrat ve personelin sistem dışına çıkarılmasını sağlayarak örgüt elemanlarını bu makamlara getirmiştir.
    Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik nihaî hedefi bulunan FETÖ/PDY, söz konusu ele geçirme süreci tamamlandıktan sonra devlet, toplum ve fertlere dair ne varsa ideolojisi doğrultusunda yeniden dizayn ederek oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomik, toplumsal ve siyasal gücü yönetmek ve aynı zamanda uluslararası düzeyde büyük ve etkili siyasi/ekonomik güç hâline gelmek amacıyla hareket etmektedir.
    Örgütte sıkı bir disiplin ve eylemli bir işbirliğinin bulunduğu, örgütün kurucusu, yöneticileri ve üyeleri arasında sıkı bir hiyerarşik bağın mevcut olduğu, gizliliğe riayet edildiği, illegal faaliyetleri gizleyebilmek için hiyerarşik yapıya uygun hücre sistemi içinde yapılanarak grup imamları tarafından emir talimat verilmesi ve üyeleri arasında haberleşmenin sağlanması için ByLock gibi haberleşme araçlarının kullanıldığı, görünür yüzüyle gerçek yüzü arasındaki farkın gizlendiği, amaca ulaşabilmek için yeterli eleman, araç ve gerece sahip olduğu, amacının Anayasa'da öngörülen meşru yöntemlerle iktidara gelmek olmayıp örgütün yarattığı kaos ortamı sonucu, demokratik olmayan yöntemlerle cebir şiddet kullanmak suretiyle parlamento, hükûmet ve diğer Anayasal kurumları feshedip iktidarı ele geçirmek olduğu, bu amaçla Emniyet, Jandarma, MİT ve Genelkurmay Başkanlığı gibi kuvvet kullanma yetkisini haiz kurumlara sızan mensupları vasıtasıyla, kendisinden olmayan güvenlik güçlerine, kamu görevlilerine, halka, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve Meclis binası gibi simge binalar ve birçok kamu binasına karşı ağır silahlarla saldırıda bulunmak suretiyle amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli öldürme ve yaralama gibi çok sayıda vahim eylem gerçekleştirdiği, anılan örgüt mensupları hakkında 15 Temmuz darbe girişiminden ya da örgüt faaliyetleri kapsamında işlenen diğer bir kısım eylemlere ilişkin bir kısmı derdest olan ya da mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları ve gizli-açık tanık anlatımları, bu davalarda verilen mahkeme ve Yargıtay kararları, örgüt lider ve yöneticilerinin açık kaynaklardaki yazılı ve sözlü açıklamaları gibi olgu ve tespitler dikkate alındığında;
    FETÖ/PDY, küresel güçlerin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzere kurulan bir maşa olarak; Anayasa'da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik ve ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkıp ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş bir terör örgütüdür. Bu örgüt, kuruluşundan 15 Temmuz sürecine kadar örgüt lideri Fetullah Gülen tarafından belirlenen ideoloji doğrultusunda amaçlarını gerçekleştirmek için hareket etmiştir. Gerçekleştirilen eylemlerde kullanılan yöntem, bir kısım örgüt mensuplarının silah kullanma yetkisini haiz resmi kurumlarda görevli olması, örgüt mensuplarının bu silahlar üzerinde tasarrufta bulunma imkânlarının var olması ve örgüt hiyerarşisi doğrultusunda emir verilmesi hâlinde silah kullanmaktan çekinmeyeceklerinin anlaşılması karşısında tasarrufunda bulunan araç, gereç ve ağır harp silahları bakımından 5237 sayılı TCK'nın 314. maddesi kapsamında bir silahlı terör örgütüdür.
    b) Örgütün Yargı ve Yargıtay Yapılanması, HSK ve Yüksek Mahkeme Üyelikleri Seçimleri:
    Örgütsel kadrolaşma açısından; FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü tarafından kendi mensuplarına hâkimlik ve Cumhuriyet savcılığı sınavlarına girmeleri konusunda telkinlerde bulunulduğu, örgüt mensubu öğrencilere hâkimlik ve savcılık sınavını kazanmaları hâlinde örgütün kendilerine referans olacağının söylendiği, mülakatı geçip staja başlayan örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcısı adaylarının Adalet Akademisi ve staj döneminde de yine örgüt tarafından koordine edildiği, söz konusu adayların örgüt mensubu olduklarının anlaşılmaması için kendi başlarına fakat örgütle irtibatı koparmayacak şekilde ev tutmalarının tavsiye edildiği, adayların beşer kişilik kapalı gruplar hâlinde örgüt tarafından finanse edilen evlerde kalmalarının sağlandığı, bu kapsamda örgüt kurallarına göre iki evin irtibat hâlinde olmasının istendiği, bu evlere murakıp adı verilen örgüt mensubu kişilerin gelerek evde kalan adaylardan bilgi alıp tavsiyelerde bulundukları, bununla birlikte örgüte ait ışık evlerinin il bazında eyalet adı altında birden çok bölgeye ayrıldığı, her bölgenin sekiz ilâ on evi kapsadığı, bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi/ablası adı verildiği, örgütün Türkiye Adalet Akademisi stajındaki adayları staj dönemlerine göre ayırdığı, bazı örgüt mensubu adaylara Türkiye Adalet Akademisi yurdunda kalmaları tavsiye edilerek bu kişilerden, örgüt lehine ya da aleyhine konuşan aday arkadaşlarının bildirilmesinin istendiği, her dönemin sorumlu abisinin/ablasının bulunduğu, evlere gelen örgüt mensubu murakıpların adaylara dinsel ve sosyal davranışları açısından telkinde bulundukları, örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcılarının T1, T2, T3, T4 ve T5 şeklinde kategorize edilerek taşra ve devre yapılanmasının oluşturulduğu, bu yapılanmalarda belirli aralıklarla organizasyon ve görüşmelerin gerçekleştirildiği,
    Eski Yargıtay üyelerinin görev yapmakta oldukları hukuk ve ceza dairelerine göre gruplar oluşturulduğu, eski yüksek yargı üyelerinin kod isimleri dikkate alındığında (H1, H2, H3, C1, C2, C3, C4) şeklinde gruplandırıldıkları, eski Yargıtay üyelerinin görevde bulundukları zaman içerisinde görev yaptıkları Yargıtay Daireleri göz önünde bulundurulduğunda "H" kod adı ile isimlendirilenlerin Yargıtay Hukuk Dairelerinde, "C" kod adı ile isimlendirilenlerin Yargıtay Ceza Dairelerinde görev yaptıkları, isimlendirmelerde yer alan 0, 1, 2, 3 rakamlarının grup içerisindeki hiyerarşiye ilişkin sıralamayı, "0" ile kodlamanın ise grup sorumlusunu gösterdiği, harf ve rakam ile gruplandırmalardan sonra (C3, H2 vb.) bazı isimlendirmelerde kullanıcının adı ve soyadının baş harflerinin eklenmesi suretiyle kod adı oluşturulduğu anlaşılmıştır.
    c) 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Teşebbüsü:
    Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443-4758 sayılı kararında açıklandığı üzere;
    15 Temmuz 2016 günü Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzeninin değiştirilmesi amacıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olan ve/veya bu örgütsel faaliyeti destekleyen 8.000'in üzerinde askeri personel tarafından savaş uçakları dahil 35 uçağın, 3 geminin, 37 helikopterin, 74'ü tank olmak üzere 246 zırhlı aracın ve 4.000'e yakın hafif silahın kullanılarak; Cumhurbaşkanına suikasta teşebbüs edilmiş, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi başta olmak üzere birçok stratejik merkez bombalanmış, Başbakanın konvoyuna silahlı saldırı gerçekleştirilmiş, kalkışmaya karşı koyan güvenlik görevlileri ile sokaklara çıkan sivillere Devletin silahlı kuvvetlerine ait bu uçak, helikopter, tank ve silahlarla saldırılarak 4'ü asker, 63'ü polis ve 183'ü sivil olmak üzere toplam 250'den fazla kişi şehit edilmiş; 23'ü asker, 154'ü polis ve 2.558'i sivil olmak üzere toplam 2.735 kişi de yaralanmıştır.
    Somut darbe teşebbüsü, TCK'nın 309. maddesinde sayılan amaçlara matuf zarar tehlikesi doğuran vahim eylem vasfını aşarak Anayasal düzeni doğrudan ortadan kaldırma neticesine yönelmiş, örgütün ülke genelindeki organik bütünlüğünden ve etkinliğinden istifade edilerek planlanıp uygulanmış, neticesi ve başarısı eş zamanlı, senkronize hareketlere bağlı hukuki anlamda tek bir fiil olarak ortaya çıkmıştır.
    d) 15 Temmuz 2016 Tarihindeki Darbe Teşebbüsünün FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü İle İlişkisi:
    Anayasa Mahkemesinin 30.06.2017 tarihli ve 30110 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 20.06.2017 tarihli ve 2016/22169 başvuru numaralı kararında ayrıntılı olarak yapılan tespitler, ... Cumhuriyet Başsavcılığının 03.03.2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı, E.2017/26 sayılı ve 2006/103583 soruşturma sayılı iddianamelerindeki belirlemelere göre; "Yurtta Sulh Konseyi" üyesi olan, "sıkıyönetim komutanı" olarak görevlendirilen, "sıkıyönetim mahkemeleri"ne ve "kritik önemdeki askerî ve sivil makamlara" ataması planlanan kişilerin büyük bölümünün FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olduğunun, bu görevlendirmelerin yapılmasında örgüt içindeki hiyerarşinin dikkate alındığının ve haklarında örgüte üye olma suçundan işlem yapılan bazı emniyet mensupları ile mülki idare yetkililerinin darbe girişimi sonrasında ilan edilecek sıkıyönetim döneminde atanacakları resmî devlet kuruluşlarına gittiklerinin saptandığına dair bulgular, tanık olarak dinlenen Genelkurmay Başkanı ile İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca dinlenen gizli tanıklar (Şapka ve Kuzgun)'ın anlatımları, şüpheli olarak dinlenen Deniz Piyade Tugay Komutanı Tuğamiral H. İ. Y., Genelkurmay Başkanı'nın emir subayı olan Yarbay L. T., Jandarma Genel Komutanlığında görev yapmakta olan Binbaşı H. H., Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığında görev yapmakta olan Yarbay F. E., Yüzbaşı F. T. Ç., Müşterek İstihbarat Koordinasyon Merkezi Başkanlığında görev yapan Jandarma Yarbay A. K., Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Analiz Yönetim Başkanı Tuğgeneral G. Ş. S., Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Üretim Analiz Merkezinde görev yapmakta olan Yüzbaşı A. P., Kara Kuvvetleri Tayin Daire Başkanlığında astsubay olarak görev yapmakta olan T. F. D., TSK'da pilot olarak görev yapan Yarbay İ. A., Akıncı 4. Ana Jet Üssü Komutanlığında pilot olarak görev yapan Teğmen M. M. gibi çok sayıda şüphelinin itiraf içeren beyanları, açık kaynak bilgileri, 15 Temmuz darbe kalkışması ile ilgili verilen mahkeme kararları, derdest bulunan dava dosyaları ve yürütülen soruşturmalar ile resmî kurumların tespitleri değerlendirildiğinde; 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe teşebbüsünün, daha önce de bir çok kez yaşandığı üzere uluslararası güç odaklarının da desteğiyle, esas itibariyle Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarınca gerçekleştirildiği, kalkışmaya başka unsurların da katılmış olma ihtimalinin darbe teşebbüsünün bu karakterini değiştirmeyeceği değerlendirilmiştir. (Yargıtay 16. CD'nin 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443-4758 sayılı kararı)
    4) HÜKME ESAS ALINAN BAZI DELİLLERİN HUKUKİ NİTELİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
    A) BYLOCK İLETİŞİM SİSTEMİ:
    Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı ile 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı kararlarında da ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
    Gelişen teknolojiyle beraber hayatın her alanında kullanılan bilişim teknolojisi, muhakeme konusu olayların aydınlatılmasında etkin rol oynayan deliller arasında ön sıralarda yer almaktadır.
    Kural olarak kişiler arasındaki haberleşme gizlidir. Ancak terör örgütlerinin yasa dışı amaçlarını gerçekleştirirken, mensuplarının ve faaliyetlerinin kolluk güçleri tarafından tespit edilememesi için çağın şartlarına uygun teknik olarak daha gelişmiş haberleşme sistemleri kullandıkları sıklıkla görülmektedir. Nitekim ByLock iletişim sistemi, global bir uygulama görüntüsü altında belli bir tarihten sonra yenilenen ve geliştirilen hâliyle münhasıran FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının kullanımına sunulmuş bir programdır. Benzer iletişim araçlarında olduğu gibi sisteme dahil olup kullanmak kişilerin istekleriyle değil örgüt yöneticilerinin inisiyatifi ile gerçekleşmiştir. Üyeler arasındaki haberleşmede zaman zaman gündelik işlerle ilgili mesajlar paylaşılsa da ağırlıklı olarak örgütsel talimatların iletildiği, faaliyetlerin değerlendirildiği, örgüt mensupları arasındaki bağlılığı artırıcı ve motive edici haberlerin paylaşıldığı bir sisteme dönüştüğü anlaşılmış olup ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu terör örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren bir delil olacağı kabul edilmiştir.
    ByLock sisteminin kullanılması için indirilmesi yeterli olmayıp özel bir kurulum gerektiren, güçlü bir kriptolama yoluyla internet bağlantısı üzerinden iletişim sağlamak üzere, gönderilen her bir mesajın farklı bir kripto anahtarı ile şifrelenerek iletilmesine dayanan bir tasarıma sahiptir. Bu şifrelemenin, kullanıcıların kendi aralarında bilgi aktarırken üçüncü kişilerin bu bilgiye izinsiz şekilde (hack) ulaşmasını engellemeye yönelik bir güvenlik sistemi olduğu tespit edilmiştir.
    2014 yılı başlarında işletim sistemlerine ait uygulama mağazalarında yer alıp bir süre herkesin ulaşımına açık olan ByLock'un, bu mağazalardan kaldırılmasından sonra geliştirilen ve yenilenen sürümünün ancak örgüt mensuplarınca harici bellek, hafıza kartları ve Bluetooth yoluyla yüklenildiği yürütülen soruşturma ve kovuşturma dosyalarındaki ifadeler, mesajlar ve e-postalardan anlaşılmıştır.
    ByLock iletişim sisteminin hukuki alt yapısı;
    2937 sayılı MİT Kanunu'nun 6. maddesinin "g" bendinde; telekomünikasyon kanallarından geçen dış istihbarat, millî savunma, terörizm ve uluslararası suçlar ile siber güvenlikle ilgili verileri toplayabileceği, 4. maddesinin "i" bendinde ise dış istihbarat, millî savunma, terörle mücadele ve uluslararası suçlar ile siber güvenlik konularında her türlü teknik istihbarat ve insan istihbaratı usul, araç ve sistemlerini kullanmak suretiyle bilgi, belge, haber ve veri toplamak, kaydetmek, analiz etmek ve üretilen istihbaratı gerekli kuruluşlara ulaştırmakla görevli olmanın yanında Devletin güvenliğini ilgilendiren ve suç işlendiği şüphesi doğuran somut verileri terörle mücadele konusunda görevli idari ve adli birimlere ulaştırmakla yükümlüdür. Nitekim, ByLock uygulamasına ait sunucular üzerindeki veriler hakkında düzenlenen teknik analiz raporu ve dijital materyallerin ... Cumhuriyet Başsavcılığına ve Emniyet Genel Müdürlüğüne ulaştırıldığı görülmektedir. Bu aşamadan sonra adli sürecin başlatılması ve bu noktadan sonra CMK hükümlerine göre soruşturma işlemlerinin yapılması zorunludur. Nitekim ... Cumhuriyet Başsavcılığı ByLock ile ilgili dijital materyallerin teslim edilmesi üzerine 2016/104109 sor. ve 2016/180056 numara üzerinden başlattığı soruşturma kapsamında, CMK'nın 134. maddesine göre gönderilen dijital materyallerle ilgili 09.12.2016 tarihli ve 2016/104109 soruşturma sayılı yazısı ile ... 4. Sulh Ceza Hâkimliğine Milli İstihbarat Teşkilatınca teslim edilen 1-1 adet Sony marka HD-B1 model, üzerinde ... seri numaralı ve ön yüzünde ... yazılı harddisk, 2-1 adet Kingston marka DataTraveler, uç kısmında .. yazılı flash bellek üzerinde CMK'nın 134. maddesi gereğince inceleme yapılmasına, 2 adet kopya çıkartılmasına, kopya üzerinde kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine karar verilmesini istendiği, ... 4. Sulh Ceza Hâkimliğince bu talep kabul ederek 09.12.2016 tarihli ve 2016/6774 D. İş nolu karar ile dijital materyaller üzerinde inceleme yapılması, kopya çıkarılması ve kopya üzerinde bilirkişi incelemesi yapılarak metin hâline getirilmesine ve bir kopyasının ... Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiştir.
    Soruşturma aşamasında olayın aydınlatılması amacıyla el konulan veya talep edilen elektronik verilerden doğrudan suçla ilgili olanlar elektronik delil olarak kabul edilmektedir. Bir suçun işlendiği iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında, dijital veri ve delil elde etmek amacıyla bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında, bilgisayar kütüğünde, bilgisayar ağları ve diğer uzak bilgisayar kütüklerinde ve çıkarılabilir donanımlarda arama yapılması gerekebilir. Bu konuda uygulanacak iki kural vardır. Birisi CMK'nın 134. maddesi, diğeri de 27.07.2016 tarihinde ilan edilen olağanüstü hâl kapsamında çıkartılan 667 ve 668 sayılı KHK'larla Türk Ceza Kanunu'nun ikinci kitap, dördüncü kısım, dördüncü, beşinci, altınca ve yedinci bölümde tanımlanan suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve bu suçlar kapsamına girip girmediğine bakılmaksızın, toplu yani en az üç kişinin iştiraki ile işlenen suçlarda uygulanabilecek 668 sayılı KHK'nın 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendidir. Bu düzenleme, 6755 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler İle Bazı Kurum Ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendinde aynen yer almıştır. Bu sebeple bilgisayarda arama, kopyalama ve el koyma konusunda CMK'nın 134 ve 6755 sayılı Kanun'un 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendi birlikte uygulanacaktır. Bu uygulama sırasında 6755 sayılı Kanun'un "soruşturma ve kovuşturma işlemleri" başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasında sayılan suçlar yönünden öncelik aynı Kanun'un 3/1-j maddesi olacak, burada hüküm bulunmayan hâlde CMK'nın 134. maddesine göre hareket edilecektir. Olağanüstü hâl kaldırıldığı anda bilgisayarda arama, kopyalama ve el koyma konusunda öngörülen istisnai tedbirin uygulaması son bulacaktır. Bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma koruma tedbiri, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 134'üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu koruma tedbiri, CMK'nın 116 ve 123. maddelerinde düzenlenen "arama" ve "el koyma" koruma tedbirlerinin özel bir görünümünü oluşturmaktadır. Buna göre, bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada, başka surette delil elde etme imkânının bulunmaması hâlinde Cumhuriyet savcısının istemi üzerine şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına ve bu kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine hâkim tarafından karar verilir. Bilgisayar, bilgisayar programları ve bilgisayar kütüklerine şifrenin çözülememesinden dolayı girilememesi veya gizlenmiş bilgilere ulaşılamaması hâlinde çözümün yapılabilmesi ve gerekli kopyaların alınabilmesi için bu araç ve gereçlere el konulabilir. CMK'nın 134. maddesindeki "bilgisayar kütükleri" ifadesi teknik anlamda sadece masaüstü ve dizüstü bilgisayarlarda bulunanları değil; CD, DVD, flash disk, disket, harddisk vs. tüm çıkarılabilir bellekler, telefon vb. dijital tabanlı mobil cihazlarda dahil olmak üzere herhangi bir bilgi işlem veya veri toplama araç ya da gerecinde bulunabilecek tüm dijital dosyaları kapsamaktadır. Adli Ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin "bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma" kenar başlıklı 17. maddesinde el koyma sırasında zorunlu kılınan yedekleme işleminin, "bilgisayar ağları ve diğer uzak bilgisayar kütükleri ile çıkarılabilir donanımlar hakkında da" uygulanmasının dayanağı budur.
    10 Kasım 2010 tarihinde Türkiye tarafından imzalanan, 22.04.2014 tarihinde ve 6533 sayılı "Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesi" adı ile onaylanıp 02.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren ve Anayasa'nın 90. maddesi gereğince iç hukukumuzun bir parçası olarak kabul edilen Avrupa Siber Suçlar Sözleşmesi'nde bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında, bilgisayar kütüklerinde, bilgisayar ağları ve verilerin saklandığı depolarda ve uzak bilgisayar kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma tedbirlerinin uygulanabileceği kabul edilmiştir. Bilgisayar kütükleri (computer files) yalnızca kullanıcının kendi bilgisayarında yer alan bir bilgisayar programı aracılığıyla kullanılabilen, verilerin saklandığı depolama araçlarıyla sınırlı değildir. Bunun yanında bir bilgisayar aracılığıyla ağ üzerinden ulaşılabilen gerek kullanıcıya ait gerekse kullanıcıya ait olmayıp ancak ortak paylaşıma ve kullanıma açık diğer bilgisayarlardaki veri depolama araçlarına ulaşabilmek mümkündür. CMK'nın 134/1. maddesinde "şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde" arama ve kopyalama işleminin yapılabileceği belirtilmiştir. Kanun koyucu, söz konusu maddede arama ve kopyalama işlemlerinin yapılacağı araçların şüpheliye ait olmasını aramamış, şüphelinin fiilen bu araçları kullanıyor olmasını yeterli görmüştür. Maddede özellikle "şüphelinin kullandığı" ifadesine yer verilmiştir; zira üzerinde arama ve kopyalama işlemi yapılacak bilişim sisteminin şüpheliye ait olması gerekmez. Şüphelinin maliki olduğu, kiraladığı, ödünç aldığı ya da ortak kullanıma açık bir bilgisayarı eylemini gerçekleştirirken kullanması bu tedbirin uygulanması için yeterlidir. Ancak delile ulaşmak için sadece failin kullandığı bilişim sisteminde arama yapılması yeterli değildir. Bilgisayarlarda, bilgisayar programları, bilgisayar kütükleri veya diğer araçlarda yapılacak aramanın konusu "elektronik veri"dir. Bu araçlarda arama işleminde amaç suçla bağlantılı her türlü elektronik veriye ulaşmaktır. Bu kapsamda bilgisayardaki mevcut klasördeki dokümanların tümü taranabilir. Bilgisayarda, şüpheli veya sanığın internet ortamında çeşitli programlar ya da sosyal iletişim siteleri (Msn Messenger, Facebook, Twitter vb.) vasıtasıyla gerçekleştirdiği iletişime ilişkin kayıtların aranması, CMK'nın 135. maddesine göre değil CMK'nın 134. maddesine göre yapılabilir. Zira CMK'nın 135. maddesinde düzenlenen telekomünikasyon yoluyla iletişimin denetlenmesi koruma tedbiri, teknik araçlarla iletişimin tespitini, dinlenmesini ve kayda alınmasını kapsamaktadır. CMK'nın 135. maddesine göre yapılan iletişimin dinlenmesi ve kaydı, geçmişe dönük olarak değil geleceğe dönük olarak yapılabilir. Diğer bir ifadeyle geçmişte gerçekleşen iletişimin dinlenebilmesi, kayda alınabilmesi mümkün değildir. Ancak internet ortamında gerçekleştirilen iletişime ilişkin kayıtlar, bilgisayar kütüğünde kayıt altına alındığından bu iletişim kayıtları hakkında CMK'nın 134. maddesindeki koruma tedbiri kapsamında arama, kopyalama ve elkoyma tedbirleri uygulanabilir. Bireyin e-posta, yazışma ve haberleşmeleri CMK'nın 135. maddesi kapsamında değerlendirilirken, bireyin kendisine e-posta ile gelen bir yazı, resim, görüntü veya ek dosyayı kullandığı bilgisayara veya taşınır belleğe kaydettiğinde, artık bu belge haberleşme hürriyetinin dolayısıyla iletişimin denetlenmesinden çıkıp CMK'nın 134. maddesi kapsamında bilişim cihazına kayıtlı bilgi ve belgeye dönüşecektir. Kriptolu haberleşme sonucunda silinmiş mesajların gerek bilgisayarda gerekse sistem üzerinde ele geçirilmesi de telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim denetimi kapsamında olmayıp bu gibi hâllerde CMK'nın 134. maddesinde düzenlenen bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma tedbiri söz konusu olabilir.
    Sonuç olarak, ... Cumhuriyet Başsavcılığının dijital materyaller üzerinde CMK'nın 134. maddesi gereğince ... 4. Sulh Ceza Hâkimliğinden aldığı inceleme kopyalama ve çözümleme kararına istinaden Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı uzmanlarınca düzenlenen 18.02.2017 tarihli ByLock raporu, açık kaynaklar, dosyadaki diğer bilgi ve belgeler, yasa, Anayasa ve uluslararası sözleşmeler göz önüne alınarak yapılan tespit ve değerlendirmeler sonucunda; MİT tarafından yasal olarak elde edildiği kabul edilen dijital materyaller üzerinde ... Cumhuriyet Başsavcılığının talebi ile CMK'nın 134. maddesi gereğince ... 4. Sulh Ceza Hâkimliğinden alınan "inceleme kopyalama ve çözümleme" kararına istinaden bilgisayardaki ve bilgisayar kütüklerindeki iletilerin tespiti işleminde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
    Haklarında soruşturma işlemi başlamamış ya da soruşturması devam eden yüz binden fazla şüphelinin delil niteliğinde kişisel bilgisi bulunan Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı uzmanları tarafından üzerinde çalışma yapılan ByLock ana serverının, henüz haklarında soruşturma işlemlerine başlanmamış kişiler açısından terör örgütü soruşturmasının selameti, diğer kişilerin ise masumiyet karinesinin korunması bakımından, ana serverdeki bilgilerin sanıklara teslim edilmemesinde yasaya aykırılık görülmemiştir. Ancak yargılama sürecinde tarafların bu delile karşı somut itirazlarının inceleme ve değerlendirmeye tabi tutulması, gerektiği takdirde bilirkişi incelemesi yapılması zorunluluğu gözden kaçırılmamalıdır.
    B) SABİT HATLARDAN ARAMA VE ARDIŞIK ARAMA YÖNTEMİ:
    B-1) FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün Askeri Mahrem Yapılanması:
    Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarihli ve 2017/956 Esas 2017/370 Karar sayılı kararı ile onanarak kesinleşen 16. Ceza Dairesinin ilk derece sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarihli ve 2015/3 Esas 2017/3 Karar sayılı ve aynı Dairenin temyiz mercii olarak verdiği 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443 Esas 2017/4758 Karar sayılı kararlarında nitelikleri ve özellikleri açıklanan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığı tarafından 2019 yılı Ocak ayında düzenlenen rapora göre;
    a) Genel Olarak Mahrem Hizmetler ve Mahrem Yapılanma:
    Mahrem hizmetler, Devletin en kritik ve operasyonel birimlerine sızarak örgüt hesabına yürütülen gizli faaliyetleri ifade eder. Bu kurumlarda örgüt adına kadrolaşma, abinin veya imamın emrine göre organize hareket edip örgüt amacına yönelik verilen görevleri ifa etmektedir.
    Mahrem hizmetlerde, Fetullah Gülen veya örgütün üst yönetim katından gelen talimatları, doğruluğunu veya akla uygunluğunu, dini, hukuki, ahlakiliğini sorgulamadan yerine getirecek "mutlak itaat ve teslimiyet gösteren özel seçilmiş" örgüt mensupları kullanılmaktadır.
    Mahrem hizmetlerde istihdam edilecek örgüt mensuplarının, zihin kontrollerinin sağlanması, örgütün değerlerini ölümüne savunması, kör bir itaatkârlığa ulaşması zaman almaktadır. Bu nedenle örgüt, ağacın yaşken eğildiğinin bilincinde olarak, mahrem hizmetlerde ihtiyaç duyduğu tipte insanları, genellikle ortaokul/lise döneminden itibaren kazanmaya çalışmaktadır. Örgüt içinde en önemli iş; bu şahısların bulunması, örgüte kazandırılması, yetiştirilmesi, mahrem hizmetlere yönlendirilmesi ve yerleştirilmesidir.
    Bu şekildeki bir sürecin ardından TSK içerisine sızdırılan örgüt mensubu sayısının zamanla artması ile birlikte FETÖ/PDY, TSK birimlerini yönlendirebilecek ve kontrol altında tutabilecek bir güce kavuşmuştur. Sözde TSK yapılanması, Emniyet ve MİT yapılanması ile birlikte örgütün "silahlı kanadı"nı oluşturmuştur.
    15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi; örgütün, mensupları sayesinde TSK'nın her türlü imkân ve silah gücünü gerektiğinde çıkarları doğrultusunda kendi halkına ve halkının iradesine karşı kullanmaktan çekinmeyeceğini açıkça göstermiştir.
    Örgüt dilinde mahrem yerler:
    -TSK (Genelkurmay ve Kuvvet Komutanlıkları),
    -Emniyet (EGM ve il emniyet müdürlükleri),
    -Yargı (Adalet Akademisi, hâkimler/savcılar, HSK),
    -MİT,
    -Mülkiye (valiler/kaymakamlar),
    -Bazı özel kurumları (TİB, ÖSYM, TÜBİTAK),
    İfade eder.
    Özel Hizmet Birimleri; TSK, Yargı, Emniyet, Mülkiye, MİT gibi kurumlardaki yapılanmadır. Örgüt asıl operasyonel gücünü bu birimlerden almıştır.
    Örgütün gerek 17-25 Aralık 2013 öncesi ve sürecinde yapılan operasyonel faaliyetler gerekse 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişiminin planlama ve uygulaması Özel Hizmet Birimleri tarafından yürütülmüştür.
    Özel Hizmet Birimlerinde hücresel yapılanma söz konusudur. Bu birimlerin deşifre olmasını önlemek için uygulanan hücresel yapılanmada bir örgüt mensubunun, en fazla bir üst sorumlusunu ve/veya bir altında bulunan örgüt mensubunu tanıması amaçlanmaktadır.
    b) Mahrem Yapılanmanın İşleyişi:
    Örgüt için en önemli kurumlar olan TSK, Emniyet, MİT ve Yargı organlarına yerleştirilecek öğrenciler, "Talebe İmamları" tarafından belirlenmekte ve durumlarına göre sınıflandırılarak o yönde ders çalışmaları sağlanmaktadır.
    Bu öğrenciler talebe evlerinden alınarak mahrem yapı dışındaki kişilerin bilmediği ve sadece mahrem hizmetlerde kullanılan "Özel Evlere" yerleştirilmektedir.
    Evlere yerleştirilen öğrencilere kod isim verilmekte ve özel derslere tâbi tutulmaktadır.
    Örgütün mahrem yapısı tarafından ele geçirilen Askeri Liselere Giriş ve Polis Koleji Giriş Sınav soruları Talebe İmamları aracılığıyla bu okullar için hazırlanan öğrencilere ezberletilerek sınavlarda başarılı olmaları sağlanmaktadır.
    Bu okullara giriş için yapılan çalışmaların boşa gitmemesi için öğrencilerin sağlık durumları önceden örgüt tarafından incelenmekte ve engel hâli bulunmayanlar seçilmektedir.
    Her şeye rağmen sağlık raporunda bir sorun çıkması hâlinde ilgili hastanelerdeki örgüt mensupları aracılığı ile uygun raporun verilmesi sağlanmaktadır.
    1985 yılında örgüte mensup bazı öğrencilerin askeri liselerden atılması üzerine örgüt tarafından strateji ve sistem değişikliğine gidilerek, askeri liselere ve Polis Kolejine yerleştirilen öğrencilerin bu okullardaki öğrenimleri süresince de kendilerini bu okullara hazırlayan "Talebe İmamı" tarafından takibi sağlanmıştır.
    Talebe İmamı, sorumlu olduğu öğrenciyi genelde on beş günde bir kez ziyaret etmekte, ziyaret gerçekleşmezse ikinci buluşmanın ne zaman ve nerede gerçekleşeceği mutlak surette belirlenmektedir. Bu görüşmeler, katı kurallarla belirlenmiş yüksek gizlilik içerisinde gerçekleştirilmektedir.
    15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi sonrası TSK içerisindeki yapılanmaya yönelik yapılan soruşturmalar akabinde alınan ifadeler ve yapılan tespitler sonucu gün yüzüne çıkarılan bilgilere bakıldığında; "Örgütün TSK içerisinde farklı bir yapılanmaya gittiği, tamamen hücre tipi, birbirinden habersiz ve bağımsız üniteler oluşturulduğu, bu ünitelerin sivil abilerin/imamların sorumluluğunda üst düzey komutanlar (general, albay, yarbay, binbaşı), alt rütbede subaylar (yüzbaşı, üsteğmen, teğmen) ve astsubay gruplarından oluştuğu" tespit edilmiştir.
    c) Kadrolaşma Süreci:
    Örgüt tarafından seçilerek yetiştirilen elemanlar, örgütün hedefleri doğrultusunda kamu ve özel sektörde istihdam edilmektedir. Kamudaki örgütlenme anlayışı, herhangi bir cemaatin üyelerinin devletin kademelerinde yer almasının ötesindedir.
    Devletin kamu kurumlarına yerleşme, her vatandaşın hakkı olarak görülse ve Fetullah Gülen tarafından bu hak kılıf olarak kullanılmaya çalışılsa da gizlenmeye çalışılan bir gerçek vardır. Bu gerçek; FETÖ/PDY'nin sınav sorularını çalması, kumpas davalarıyla örgüt mensubu olmayanları tasfiye etmesi ve örgütün devlette monopol olmaya çalışması, hizmet asabiyetinin sonucu olarak örgüt mensuplarının hizmet aidiyetini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından üstün görmesi, sadakatin devlete değil örgüte sunulması, devlet hiyerarşisi yerine örgüt hiyerarşisinin konulması, emirlerin sivil örgüt imamlarından alınması gibi birçok somut olayda görülmektedir.
    Bu gibi somut olaylar da göstermektedir ki FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubunun devletin kamu kurumlarına yerleşmesi/yerleştirilmesi değil, sızması ve halk tabiriyle ayrık otu gibi bulunduğu yerleri işgal etmesi söz konusudur.
    15.07.2016 tarihindeki darbe girişimini gerçekleştiren FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki yapılanmasının "Mahrem Hizmetler" olarak isimlendirildiği ve yapılanmada gizliliğe azami derecede riayet edildiği bilinmektedir.
    Genellikle ortaokul/lise döneminde kazanılan ve örgütsel ideolojiye uygun olarak yetiştirilerek örgüt mensuplarınca özel bir sınavdan geçirilen bu şahısların, örgütün mahrem yapılanmasını oluşturan birimlerde istihdam edilmesine örgütün oldukça önem verdiği ve mahrem hizmetlerde kullandığı görülmektedir.
    Askeri mahrem yapılanmada yer alan bir örgüt mensubunun hayatını dört evrede özetlemek mümkündür:
    -Birinci evre; Işık evi,
    -İkinci evre; Hususi/özel ev,
    -Üçüncü evre; Askeri okullardaki eğitim süreci,
    -Dördüncü evre; Birim yapılanması,
    Çocuk yaşta örgüte kazandırılan öğrenciler, talebe evlerinden alınarak mahrem yapı dışındaki kişilerin bilmediği ve sadece mahrem hizmetlerde kullanılan özel evlere yerleştirilmektedir.
    Örgüt mensupları, ortaokul ve lise dönemlerinden itibaren düzenli olarak örgüt liderinin ses veya görüntü kaydı hâline getirilmiş vaazlarını, kitaplarını sohbet toplantılarında dinlemekte, izlemekte ve okumaktadır. Sohbet toplantıları, örgüt tarafından masum dini faaliyetler gibi gösterilmeye çalışılarak ardındaki örgütsel fikir ve idealler gizlenmektedir. Oysaki bu toplantılarda, dini kılıf altında ya da buz dağının görünmeyen yüzünü oluşturan kısımlarında örgütsel bir bakış açısı kazandırılmaktadır.
    Bir örgüt mensubunun bütün bu hayat evreleri, sohbet toplantılarına katılmakla geçer. Örgütün temel direği, olmazsa olmazı bu toplantılardır. Nitekim terör örgütü lideri bu konuda şunları söylemiştir:
    "Evvela kendimiz bu hizmetin büyüklüğünü kabul edelim, başkalarına anlatmadan. Evet, yani bu öyle bir hizmettir ki bunu mütevelli toplantısındaki bir akşam bile hiçbir şeye feda edilemez. Ne kadar feda edilemez yani? Mesela annemiz babamız ölse feda edilemez. Gider geçer, belli bir fasıldan sonra başında durur kaldırırız. Ama buraya gelinir. Çünkü bir arkadaş iki arkadaş buraya gelmeyince gelenlere gelinmiyor olabileceği fikri verilir. Gelenlerin şevki söndürülür. Kuvveyi maneviye si kırılır. Biz her bir yerlerimiz şu cemaatin Kuvveyi maneviye sini takviye etmek üzere el ele tutup omuz omuza verme mecburiyetindeyiz. İhlası salesinde buna temas ediyor. Birisinin geriye durması diğer arkadaşları (...) sarsabilir. Allah’ta diyor, o fabrikayı katar karıştırır, o saatin çarklarını katar karıştırır diyor. Demek biz öyle fabrikanın çarkları öyle saatin çarkları hâline gelmişiz ki bu çarklardan bir tanesi dursa muvakkaten bu durgunluk, duraklama bütün çarklara sirayet ediyor. Birbirimizle çok bütünleşmişiz. Bu bütünleşmenin manevi keyfiyetini yani tablonun öbür yanını ben göremiyorum, tahminde edemiyorum. Fakat Allah bir araya gelmeyi böyle bu bütünleşme adına çok önemli sayıyor. Önemli kabul buyuruyorsa şayet bizim için bu çok önemli olmalıdır. Biz burada bir cemaat teşkil ediyoruz ve Allah’ın eli cemaatle beraberdir. (...) Arkadaşlarımız cennete giden yollardaki tıkanıklıkları açacak, herkesi gelmeye mecbur edecekler. (...) O zaman bu fedakâr arkadaşlarımıza bir gece gelmemeye bir şey takdir edelim. Bir gece mütevelliye gelmezse acaba ne takdir edelim? Bugünkünü muaf tutacağız. Mesela Nejat Bey yok, (X) yok, mesela Celal bey de yok. Başınız sağ olsun. O aksatmazdı da benim şeyimdi o, izin alması lazım giderken, manevi şeyin yanında bir şey takdir edelim. Veremezlerse ben vereyim onu. Öyle bir şey söyleyelim ki ben veremeyeyim onu. ... Bey diyor ki bir senelik burs versin. (Konuşmalar) Bir kere atlatana bir senelik burs takdir edelim. Ne güzel şey yine cennete giden yolda tıkanıklık açılıyor."
    Sohbet toplantılarını, çeşitli alt başlıklar altında incelemek ve sınıflandırmak mümkündür. Ortaokul döneminde irtibata geçilen çocuk yaştaki kişilerin katıldığı sohbet toplantıları "keyfiyet" odaklıdır. Bu toplantı türünde, evlere gelenlere yoğun ideolojik eğitim programı uygulanmaktadır. Bunun haricinde sivil/bölge yapılanmalarında ve mahrem yapılanmalarda gerçekleştirilen toplantılar ise iki genel kısımdan oluşmaktadır. Birincisi keyfiyet denilen örgütsel bağ oluşumunu sağlayan, destekleyen ve geliştiren kısım, ikincisi ise örgüt idaresi ve stratejileri ile alakalı "iş/meslek" konularının görüşülmesi kısmıdır.
    Keyfiyet odaklı toplantıların işleyişine bakıldığında;
    -"Pırlantalar" olarak adlandırılan Fetullah Gülen'in kitaplarını okuma,
    -Önceden kayda alınmış sesli ve görüntülü kayıtlarını dinleme ve izleme,
    -Haftalık Bamteli sohbeti, Sızıntı, Çağlayan dergisi vb. yazılarını okuma/izleme,
    -Örgüt mensubu yazarların kitaplarından ve yazılarından kesitler okunması, anlatılması,
    Gibi faaliyetlerle örgütsel değerler aşılanmaktadır.
    Daha önce de açıklandığı gibi bu faaliyetler rastgele değildir; belli bir plan ve sistem dahilinde zamana yayılarak ışık evlerine gelmesi sağlanan herkese uygulanmaktadır. Bu toplantıların belli bir takvime göre, önceden belirlenmiş hedeflere ulaşılacak şekilde ayarlandığı ele geçirilen belgelerde açıkça görülmektedir. Bir yıl içinde sohbet toplantılarına katılan kişilere örgütün temel değerlerinin hemen hemen hepsinin eğitiminin verildiği anlaşılmaktadır. Ondan sonraki süreçte de her yıl, yine belli bir plan ve program doğrultusunda bu değerler çerçevesinde "ideolojik örgüt eğitimi"nin verilmeye devam ettiği görülmektedir.
    Sohbet toplantılarının fonksiyonlarına ve verilen ideolojik eğitimin içeriğine bakıldığında;
    -Olağanüstü kişilik bilincinin aşılanması, (Fetullah Gülen'in insanüstü özelliklere sahip, ilahi irade tarafından seçilmiş ve özel bir misyonla dünyaya gönderilmiş, her dediği ilahi iradenin isteklerini yansıtan ve yanlış olması mümkün olmayan bir kişi olduğuna iman edilmesi)
    -Kutsal dava fikrinin yerleştirilmesi, (Fetullah Gülen'in olağanüstülüğüne iman etmiş kişilerin, ona verilen kutsal görevleri, ona bağlanan kutsal ordusuyla başaracağına olan inanç)
    -Ham olarak gelen hedef şahısların örgüt elemanına dönüştürülmesi, bu hedef şahıslara örgütün ideolojisi ile öğretilerinin empoze edilmesi,
    -Toplantıya katılanların bireysel dönüşümlerinin sağlanması ve radikalleştirilmesi,
    -Grup aidiyetinin keskinleştirilmesi,
    -Dayanıklılık, katı disiplin ve mutlak itaatin sağlanması,
    -Bağlılık, güven ve sadakatin oluşturulması,
    -Birlik ruhunun sağlanması,
    -Örgüt idealleri doğrultusunda mücadele ederken başa gelebilecek her türlü zorluk ve acıya (örgüt içinde imtihan olarak adlandırılır) karşı insanı kayıtsız kılan bir dayanıklılık kazanılması, psikolojik olarak önceden hazırlanılması,
    -Hizmet uğruna ölmenin erdemi ve mükâfatının cennet olduğu bilincinin yerleştirilmesi,
    -Moral değerlerin ve mücadele kapasitesinin yükseltilmesi,
    Şeklinde olduğu görülmektedir.
    Sohbet toplantılarının örgütün temellerinin dayandığı en önemli taşıyıcı sütun olması dolayısıyla gizlenmesi ve dış müdahalelere karşı çeşitli şekillerde korunması gerekmektedir. Örgüte hâkim olan gizlilik ilkesi, diğer uygulama ve faaliyetlerde olduğu gibi sohbet toplantılarının da koruyucu kalkanıdır. Bu toplantıların ne zaman, nerede yapıldığı açık ve şeffaf değildir. Özellikle mahrem hizmetler toplantılarının gizliliği için birçok tedbir uygulanmaktadır. Yine gizlilik ilkesi gereği bu toplantılar "dini faaliyet, dini sohbet" kılıfı altında hedef saptırma yöntemi kullanılarak ardındaki örgüt gerçekleri saklanmaya çalışılmaktadır.
    Örgütün toplantılara bakışı gayet nettir. Elemanların örgüt içi değerinin toplantılara katılma durumuna göre belirlendiği örgütten ele geçirilen bütün belge ve dokümanlarda açıkça görülmektedir.
    Toplantılara aksatmadan, düzenli katılanlar ele geçirilen bütün fişleme belgelerinde en sadık, en yüksek mertebede yer alan kişiler olarak nitelendirilmektedir. Ara sıra aksatanlar, bir alt basamakta yer almakta ve kendi içinde aksatma sıklığına göre sıralanmakta/sıralanabilmektedir. Aksatma sıklığı artanlar ve gelmemeye başlayanlar "Ümit" pozisyonuna düşürülmekte, bunlar da kendi içinde kategorilere ayrılarak tekrardan kazanılmak amacıyla özel stratejilerle yaklaşılmaktadır. Bu çabaların da sonuçsuz kalması ve kişinin irtibatı keserek toplantılara katılmaması örgütten çıkma anlamına gelmektedir.
    Diğer terör örgütleriyle mukayese edilemeyecek ölçüde gizliliğe büyük önem veren FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün; yasa dışı faaliyetlerinin bilinmesinin önüne geçmek ve meçhulde kalmasını sağlamak, örgüt mensubunun güvenliğini gerçekleştirmek ve kriptolanması ile deşifre olmasını engellemek, yapılması planlanan eylemin veya yasa dışı faaliyetin başarıya ulaşmasını temin etmek, yasa dışı faaliyetlerin akabinde mümkün olduğunca az iz ve emare bırakmak amacına yönelik olarak kod ad kullanılmakta ve yine mahrem hizmetlerde kullanılan evlere yerleştirilen öğrencilere özellikle kod adı verilerek özel derslere tabi tutulmaktadır.
    Örgütün neredeyse tüm uygulamalarında olduğu gibi gizlilik de istismar edilen dini kavramlarla kamufle edilmekte, örgüt jargonunda tedbir olarak adlandırılmaktadır.
    d) Örgütsel Toplantılar İçin İletişim Kurma Yöntemleri:
    Dünya genelinde 160 ülkede faaliyet gösteren ve binlerce mensubu olan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü açısından iç haberleşme; talimatların alınıp verilmesi, gelişmelerin güvenli ve zaman kaybetmeksizin aktarılması ve faaliyetlerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi bakımından hayati öneme sahiptir.
    Faaliyet alanlarının çeşitliliğine paralel olarak örgütün haberleşme yöntemleri de farklılık arz etmektedir. Örgütün neredeyse tüm uygulamalarında olduğu gibi haberleşme yöntemlerinde de gizlilik içerisinde iletişim sağlamaya özen gösterilmektedir.
    Örgütün iletişimde kullandığı yöntemlerin;
    -Yüz yüze/buluşma,
    -Canlı kurye,
    -Kriptolu IP hattı,
    -Not ile haberleşme,
    -Basın yayın üzerinden talimat verme,
    -Sosyal medya (Facebook, Twitter vb.),
    -Telefon (GSM, operasyonel hat, ankesör/büfe arama),
    -İletişim/haberleşme programları (ByLock vb.),
    Olduğu anlaşılmaktadır.
    Canlı kurye kullanılması, en sağlıklı haberleşme yöntemlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Talimat almak ve faaliyetler hakkında bilgi vermek amacıyla doğrudan ABD/Pensilvanya'ya gidilerek örgüt lideri ile yüz yüze görüşülmekte ve talimatlar bizzat alınmaktadır. FETÖ/PDY elebaşısının "çok önemli hususların yüz yüze (Ru Be Ru) görüşülmesi" yönünde talimatlarının olduğuna dair bilgiler mevcuttur. Örgüt toplantılarında verilen talimatlar ufak kâğıtlara yazılmakta hatta bunların lüzumu hâlinde yok edilebilmesi için yenilebilir özellikte olması sağlanmaktadır.
    Kiralık hatlar vasıtasıyla kriptolu IP telefon kullanılması, özellikle yurt dışındaki okullarla irtibatta kullanılan yöntemlerdendir.
    En kolay ve önemli haberleşme araçlarından biri GSM hatlarıdır. Bu hatlar, genel olarak başkası adına kayıtlı ya da örgüt kontrolündeki kurum/kuruluş adına kayıtlı olan, abone bilgilerinin gerçek kullanıcısına kolaylıkla ulaşılamayan hatlardır. Genellikle yaklaşık 3 ayda bir yeni GSM hattı temin edilmekte ve eski hatla birlikte telefon cihazı da değiştirilmektedir. (Uygulanan tedbir şekline göre süre değişkenlik gösterebilir.)
    Telefonların değiştirilmesi sürecinde eski telefonlar imha edilmekte ve parçalanarak farklı bölgelerdeki çöp kutularına atılmaktadır. Bu işlerin kamera olmayan yerlerde yapılmasına dikkat edilmektedir. Böylece tek numara ile görüşme yapan hat görüntüsünden uzaklaşılması ve örgütün kullandığı hatların tespitinin zorlaştırılması amaçlanmaktadır.
    İletişimin telefonla kurulduğu dönemlerde (iletişim/haberleşme programlarının kullanılmadığı dönemlerde) telefonun akıllı olmaması ve internet bağlantısının bulunmamasına dikkat edilmiştir. Aynı zamanda mesaj atılması da istenmediği için yasaklanmıştır.
    Örgüt mensuplarının kendi adlarına olmayan GSM hatları temin edip bunları belirli aralıklarla cihazlarıyla birlikte değiştirmeleri dahi legal olduğunu iddia ettikleri faaliyetlerinin illegal olduğunu ve bunları gizlemeye çalıştıklarını ortaya koymak açısından önemli bir veridir.
    Türkiye'de Almanya, ABD ya da başka bir ülkeye kayıtlı GSM hatlarının kullanılması, örgütün üst düzey abilerinin kullandığı yöntemlerdendir. Abone bilgilerinden sadece hangi ülkeye ait olduğunun görülebilmesi nedeniyle zaman zaman tercih edilebilmektedir.
    Örgüt mensupları, tedbir olarak haberleşme araçlarını değiştirdikleri gibi isim zikretmekten imtina ederek genel ifadeler kullanmaya özen göstermekte ve yaygın olarak "KOD İSİM" kullanmaktadırlar. Örgütsel görüşmeler sırasında "hizmet, şakirt, Gülen, cemaat" gibi kelimelerin telefonda zikredilmemesine özen gösterilmekte, buluşma yeri söyleneceği zaman şifreli ifadeler kullanılmasına önem verilmektedir.
    Her ne kadar iletişimde esas olan usul "randevulaşma sistemi" olsa da örgütün mahrem sorumlularının, sevk ve idaresi altındaki askeri personel ile deşifre olmayı engellemek maksadı ile irtibat kurma yollarından birisinin de "Kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, iddia bayii ve lokanta gibi işletmelerde bulunan ve ücret karşılığı kullanılan sabit (kontörlü/voip) hatlar ile Türk Telekom'a ait ankesörlü telefon hatlar" olduğu tespit edilmiştir.
    Örgüt tarafından bu yöntemin kullanılma sebepleri ise;
    -Pratik ve kolay ulaşılabilir bir iletişim modeli olması, (Örneğin, operasyonel hat ile iletişim için gerekli olan 2. bir telefon, çevresi tarafından şahsın durumunu şüpheli hâle getirebilir)
    -Anonim bir iletişim modeli olması, (Açıklamaya ihtiyaç duyulduğunda gönül ilişkisi vb. bahaneler ileri sürülebilir)
    -Teknolojik imkânların güvenilir olmadığı, (ByLock serverlarının elde edilmesi vb. toplu deşifrasyon olmayacağı inancı)
    -Arayan mahrem sorumlusunun kimliğinin deşifre olmayacağı,
    Düşüncelerine dayanmaktadır.
    e) Büfe/Ankesörlü Sabit Telefon Hatlarıyla İrtibat Kurma Yönteminin Özellikleri:
    FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü "sohbet" olarak adlandırdığı örgütsel toplantıları devam ettirmek için elzem olan askeri personel ile irtibatlarında gizliliğe çok önem verdiği hususuna yukarıda ayrıntılarıyla değinilmiştir.
    FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü kapsamında yürütülen soruşturmalardaki şüphelilerin hatları ile kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye ve lokanta gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatların HTS kayıtlarının incelenmesinde;
    -Ardışık arama (Yakın zaman diliminde birbirini takip eden peşi sıra),
    -Periyodik arama (Farklı tarih ve zaman diliminde belirli gün aralığı dahilinde),
    -Tek arama,
    Şeklinde iletişim gerçekleştirildiği ve irtibat sağlandığı saptanmıştır.
    Birim içerisinde sorumlu düzeyde bulunan örgüt mensuplarının, kendilerine bağlı askerlere ait telefon numaralarını, telefonlarına farklı isimler kullanarak veya not kâğıtlarına GSM numaraları üzerinde belirli değişiklikler yaparak kaydettikleri, iletişim kurmak istedikleri zamanlarda ise kamuya açık ve birbirinden bağımsız market/büfe/lokanta vb. işletmelerde kurulu bulunan kontörlü/voip (sabit) hatlar ile Türk Telekom'a ait ankesörlü telefonları kullanmak suretiyle kendilerine bağlı askerleri aradıkları belirlenmiştir.
    Yapılan soruşturma ve kovuşturmalar sırasında elde edilen bilgilerden, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün "Mahrem Yapısı" içerisinde faaliyet gösteren örgüt mensuplarının, kendi sorumlulukları altında bulunan özellikle asker ve diğer mahrem hizmetteki sivil şahısların telefon numaralarını, deşifre edilmelerinin önlenmesi ve örgütsel faaliyetlerinin sürdürülebilir olması amacıyla şifreleme metotları kullanarak kaydettikleri de tespit edilmiştir.
    FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarınca kullanılan ve şu ana kadar tespit edilebilen bazı şifreli kaydetme yöntemlerinin;
    -On (10) Rakamına Tamamlama; Öğrencilerin telefon numaralarını telefona kaydetmek yasak olduğu için normal bir esnafın kartvizitinin arkasına veya herhangi bir kâğıda telefon numaralarının son dört rakamının her biri 10'a tamamlanarak kaydedilir. Yani kayıtlı telefon numarasının son dört rakamının her birini 10 sayısından çıkararak ortaya çıkan rakam yazılır. 10'a tamamlama sistemine örnek vermek gerekirse telefon numarasının son dört rakamı 46 05 ise not kâğıdına yazılan numaranın son dört rakama 64 05 olur. Bir başka örnekte ise telefon numarasının son dört rakamı 43 17 ise kartvizite yazılan numaranın son dört rakamı 67 93 olur.
    -Sondan İkili Rakam Bloklarını Çapraz Yer Değiştirme; Telefon numarasının sondan rakam bloklarının yerlerinin çapraz olarak değiştirilmesi yöntemidir. Örneğin, 0 xxx 345 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 345 44 62 olarak kaydedilir.
    -Rakam Bloklarını Ters Yazma; Telefon numarasının operatöre ait ilk 3 rakamları sabit kalmak şartıyla geri kalan rakamları ise rakam bloklarının kendi arasında ters yazılarak kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 345 62 41 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 543 26 14 olarak kaydedilir.
    -Sondan 4 üncü Rakamı Dört (4) Arttırma; Telefon numarasının sondan dördüncü rakamına dört eklenerek kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx xxx 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx xxx 02 44 olarak kaydedilir.
    -Sondan 2 nci ve 4 üncü Rakamı Yer Değiştirme; Telefon numarasının sondan ikinci ve dördüncü rakamlarının yerlerinin değiştirilerek kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx xxx 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx xxx 42 64 olarak kaydedilir.
    -Telefon Numarasını Oluşturan Rakamlara Bir Ekleme Bir Çıkarma; Telefon numarasını oluşturan rakamlara soldan başlayarak sırasıyla bir ekleme bir çıkarma yapılarak kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 444 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 535 53 35 olarak kaydedilir.
    -Telefon Numarasını Oluşturan Rakamları Kredi Kartı Numarasına Benzetme; Telefon numarasını oluşturan rakamlarının başına, sonuna rakamlar ekleyerek veya 16 haneli kredi kartı numarası şeklinde kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 444 62 44 telefon numarası 5410 xxx4 4462 4454 olarak kaydedilir.
    -Telefon Numarasını Oluşturan Rakamları Servis Sağlayıcı Operatör Kodunun İl Alan Koduna Değiştirme; Operatör kodunun herhangi veya faaliyet gösterdiği il kodu şeklinde kaydedilmesidir. Örneğin, 0 505 xxx xx xx numaralı telefon kaydedilirken 0 312 xxx xx xx olarak kaydedilir.
    -99'a Tamamlama; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son iki hanesini 99'a tamamlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 45 32 şeklinde yazılması,
    100'e Tamamlama; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son iki hanesini 100'e tamamlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 45 33 şeklinde yazılması,
    -Çaprazlama metodu; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son dört hanesinin ikili gruplar hâlinde kendi içinde çaprazlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 76 54 şeklinde yazılması,
    Şeklinde olduğu saptanmıştır.
    Mahrem imamların, kendilerine bağlı muvazzaf askerlerin (öğrenci) telefon numaralarını ajandalarına kaydederken yukarıda açıklamaları verilen örnek şifreleme yöntemlerini kullanmakla birlikte "bazı mahrem imamların arama yapmadan önce numaralara baktığında şifreleme yaptığını unutarak/kasten yazılı olan şifreli numarayı aradığı, daha sonra yanlış numara çevirdiğini fark ederek/kasten asker şahsı tekrar gerçek numarasından aradıkları da" sıklıkla gözlemlenmiştir.
    Kolluk birimlerinin yapmış olduğu çalışmalar ve soruşturmalarda alınan ifadelerden;
    "Mahrem imamların belirledikleri periyodik zaman diliminde grubunda bulunan askeri personelle sohbet adı altında örgütsel toplantıları düzenledikleri, bir sonraki toplantının yerinin-zamanının ve saatinin yapılan bu toplantılarda yüzyüze görüşülerek belirlendiği, toplantı günü ve saatinde değişiklik veya farklı bir gelişme olduğu zaman mahrem imam tarafından sabit hatlardan (ankesör-büfe-market vb.) askeri personelin cep telefonu aranmak suretiyle irtibatın gerçekleştirildiği, mahrem imam tarafından gerçekleştirilen bu görüşmelerin genellikle çok kısa tutulduğu ve şifreli olarak anlatılmak istenilenin söylendiği, bu telefon görüşmelerinin kısa tutulmasının sebebinin mahrem imamın ve sabit hatlardan aranan askeri personelin deşifre olmasını engellemek olduğu, askeri personelle mümkün olduğu kadar sabit hatlardan az irtibat kurulmaya özen gösterildiği, askeri personelin çok aranmasının o personelle ilgili bir sıkıntının yani toplantılara gelmeme, terör örgütü ile irtibatını koparmaya çalışma gibi etkenlere işaret ettiği, mahrem imam tarafından sürekli arama yapılarak askeri personelin ikna edilmeye çalışıldığı, askeri personelin az aranmasının ise o personelin toplantılara düzenli geldiğinin, gerçekleştirilen toplantılarda yüz yüze alınan kararlar sonucunda bir sonraki toplantıya düzenli katıldığının göstergesi olduğu, katalog evlilik yapan askeri personelin eşleri ile toplantılara katıldıkları örgüt imamlarının eşlerinin askeri personelin eşleri ile ilgilendikleri, bu şekilde mahrem imamlarca yapılan görüşmelerin 2017 yılına kadar devam ettiği, bu tarihten sonra sabit hatlardan askeri personelin aranmamasına dikkat edildiği, bunun sebebinin ise yapılan örgütsel faaliyetin deşifre olması ve mahrem imamların takip edilmesinden korku duyulmasından kaynaklı olduğu, bu süreçten sonra askeri personel ile görüşme yapılmak istenildiği zaman; lojmanlarda oturmayan ve FETÖ Silahlı Terör Örgütü içerisinde faaliyet gösteren askeri personelin evlerine gidilerek irtibat kurulduğu ya da asker şahsın mahrem imamın evine gitmesi şeklinde irtibat kurulmaya çalışıldığı, subay, astsubay veya askeri öğrenciler ile ilgilenen mahrem imamların birbirinden farklı olduğu, örneğin subay ve astsubayların aynı grup içerisine dâhil edilmediği"
    Anlaşılmıştır.
    Sonuç olarak;
    Yukarıda izah edilen açıklamalar, olgular ve FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne yönelik yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda alınan ifadeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde;
    FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesine sızmış mensuplarının çok az kısmına kriptolu haberleşme programı Bylock ve Eagle gibi programlar yüklediği, geri kalan mensupları ile özellikle geçmiş yıllarda kullandıkları bir sistem olan büfe, market vb benzeri yerlerdeki ücretli telefonlar veya kontörlü telefonlar ile haberleştikleri, örgütsel irtibatta asıl olan iletişim metodunun yüz yüze görüşme olduğu ve bir sonraki görüşmenin tarih ve yerinin bu esnada belirlendiği, bu mümkün olmaz ise tedbir anlamında her asker şahsın farklı ankesör ya da sabit hatlardan (market-büfe-bakkal vb.) aranmak (GEZEREK) suretiyle örgütsel iletişimin kurulduğu, arama işleminin genellikle tek taraflı ve kısa süreli olduğu, sadece sorumlu şahısların ARAMA işlemini yaptığı (askeri şahıs tarafından karşı arama yapılmadığı, askeri personelin de çok sık olmamakla birlikte mahrem sorumlusuna ulaşmak istedikleri durumlarda aradığı), sorumlu şahıs tarafından aranan askeri personelin büyük kısmının rütbe/makam olarak genelde denk olduklarının tespit edildiği (Örneğin; aranan Astsubay ise ardışık aranan kişi de Astsubay, Subay ise ardışık aranan da Subay gibi), aynı şekilde kuvvetlerin de denk olduğu (Örneğin; aranan jandarma ise ardışık Jandarma, aranan KKK personeli ise ardışık KKK personelinin arandığı gibi), genel olarak her sivil yöneticinin sorumluluğunda birden fazla hücre bulunduğu ve hücrelerin 2-3 asker şahıstan (askeri öğrenci ve/veya muvazzaf personel) oluştuğu, bu asker şahısların da aynı kuvvete mensup olup aynı rütbede bulundukları (istisnai olarak farklı rütbe ve/veya kuvvetlere mensup asker şahıslardan bir hücre oluşabildiği, örneğin; sivil sorumlunun astsubaylardan oluşan grubunun yanında astsubaylıktan subaylığa geçen askeri personelle de ilgilenebileceği), tek ankesör ya da sabit hattan (market-büfe-bakkal vb.) farklı asker şahısların aranmasının arka arkaya arama (ARDIŞIK ARAMA) şeklinde olması durumunda aramanın örgütsel olduğu kanısını güçlendirdiği, ayrıca aynı ankesör/sabit (büfe-market vb.) hattan arka arkaya (ARDIŞIK) arama yapılmasının mahrem sorumlu şahsın tedbirsizliği ve işin kolayına kaçmasından kaynaklandığı, daha çok gizliliğe uymayan mahrem imamlar tarafından yapıldığı, aramaların kısa olmasının nedeninin ise askeri personelin daha önceden yeri ve zamanı kararlaştırılan görüşmeye gelinmemesi gerektiği veya gelip gelemeyeceğinin teyit edilmesi ya da görüşmeye gelmeyen kişiye gelecek görüşme yer ve zamanının bildirilmesi veya daha önceden kararlaştırılan yer/tarihin değişmesinden dolayı yapılan aramalar olmasından kaynaklı olduğu, aramaların genellikle mesai saatleri dışında yapıldığı, sorumlu şahsın askeri personeli aradıktan sonra tedbir amaçlı alakasız kişileri de ankesörle arayarak hedefin kaybolmasını amaçladığı, genellikle on beş gün, ayda veya iki ayda bir kez iletişime geçilerek buluşmaların/toplantıların gerçekleştirildiği, bu görüşmede bir sonraki buluşma tarihinin kararlaştırıldığı, bir aksaklık olmadığı müddetçe yeniden aramaya ihtiyaç duyulmadığı, bazen mahrem sorumlu tarafından sorumluluğundaki gruplarla ilgili grup içerisindeki tek şahsın arandığı ve bu şahıstan gruptaki diğer şahsa veya şahıslara bilgi vermesini istediği, aramanın sadece büfe, lokanta, market vs. kontörlü arama yapılabilen yerler olmadığı, ayrıca ankesörlü telefonlar ile kontörü olmadığından bahisle rica yolu ile iş yerlerinde mevcut sabit hattan da arama işlemi yapılabildiği, genel olarak yüzbaşı ve üstü rütbedeki subaylarda "birebir sorumluluk" esasının geçerli olmasından dolayı birden fazla asker şahsın oluşturduğu hücre sisteminin tercih edilmediği, mahrem yapı sorumlusunun kural olarak sorumlusu olduğu asker şahıs/şahıslarla aynı ilde ikamet ettiği ve aynı ildeki sabit hatlarla iletişim kurduğu, istisnai olarak sözde TSK yapılanmasının bölge esaslı teşkilatlanması nedeniyle yakın ilde bulunan hatlarla da iletişim kurulabildiği, mahrem yapı sorumlusunun sorumlu olduğu örgüt mensubu asker şahısları aramasından sonra belirlenen buluşma yerinde aranılan hatların takılı bulunduğu cihazların götürülmemesi veya götürülse bile kapatılmasına yönelik tedbir uygulanmaya çalışıldığı, bu tedbirin ortak yer baz istasyonundan sinyal verilmesini ve/veya dinleme yapılmasını önleme amaçlı olduğu, daha önceden kararlaştırılan noktaya gelinmediği takdirde ya da mahrem imam il dışında ise ve periyodik zamanlarla bir araya geliniyorsa (2 haftada bir Cumartesi gibi) bir gün önce mahrem imamın arayarak çağrı bıraktığı, arama işlemi sonrasında gizlilik (son aradığı numaranın telefon hafızasında kalmasını önlemek) ve tedbir amaçlı olarak ilgisiz rastgele numaraların çevrildiği ve redial (geri arama) tuşu ile son aranan kişinin tespitinin önlenmeye çalışıldığı, sivil yönetici unsurun sorumlusu olduğu asker şahsın numarasının son iki rakamını kendi telefon rehberinde "10", "100" veya "99" rakamına tamamlayacak şekilde kayıt etmesinin en fazla başvurulan tedbir yöntemlerinden biri olduğu, bu nedenle yanlışlıkla numaraların şifrelenmiş hâliyle yapılan aramaların da gerçekleşebildiği, yapılanmada her yönetici sivil unsurun deşifre olmamak amacıyla kendi tedbir ve iletişim metodunu kendisinin belirlediği, (Bu metotlardan birisine örnek vermek gerekirse kısa süreli arama, cevapsız çağrı bırakma, aynı hattan parça parça kısa süreli arama vb.), mahrem yapı içerisindeki irtibatın ve şifreleme tekniğinin deşifre olmaması amacıyla çok sayıda şifreleme tekniğinin kullanıldığı,
    Belirlenmekle;
    Günümüzde iletişim aracı olarak cep telefonlarının kullanılmasının hayatın olağan akışına uygun ve kabul edilen bir gerçek olmasına karşın, kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatlar üzerinden asker şahıslarla GEZEREK ya da ARDIŞIK şekilde yapılan aramaların; örgütün "gizlilik" ve "deşifre olmama" kuralına uygun olarak Askeri Mahrem Yapılanmasının irtibat kurma yöntemlerinden biri olup FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün MAHREM İMAMLARI tarafından örgütsel amaçlı, örgütsel haberleşmeyi sağlamak amacıyla gerçekleştirildiği sonucuna varılmıştır.
    B-2) Bir İletişim Aracı Olarak Ankesörlü/Sabit Hatlardan Periyodik Veya Ardışık Aramaların Hukuki Niteliği:
    a) Ulusal ve Uluslararası Mevzuat:
    Konuyla İlgili Ulusal ve Uluslararası Düzenlemeler;
    Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi:
    Madde 8 - Özel ve aile hayatına saygı hakkı
    (1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
    (2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.
    Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
    Özel hayatın gizliliği ve korunması
    Özel hayatın gizliliği
    Madde 20- Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
    Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış mercinin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili mercin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
    ...
    Haberleşme hürriyeti
    Madde 22- Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
    Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
    İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir.
    Suç ve Cezalara İlişkin Esaslar
    Madde 38- (6)- Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.
    Milletlerarası Andlaşmaları Uygun Bulma
    Madde 90/5- Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.
    Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre;
    İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması
    Madde 135 – (1) (Değişik: 21/2/2014–6526/12 md.) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi (…) dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır. (Mülga son iki cümle: 24/11/2016-6763/26 md.)
    ...
    (3) Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.
    ...
    (6) (Ek: 2/12/2014-6572/42 md.) Şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, soruşturma aşamasında hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma aşamasında mahkeme kararına istinaden yapılır. Kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu ve tedbirin süresi belirtilir. (Ek cümleler: 24/11/2016-6763/26 md.) Cumhuriyet savcısı kararını yirmi dört saat içinde hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde kayıtlar derhâl imha edilir.
    ...
    (8) Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
    a) Türk Ceza Kanunu’nda yer alan;
    ...
    15. (Değişik: 2/12/2014-6572/42 md.) Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak (madde 302),
    16. (Ek: 2/12/2014-6572/42 md.) Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
    17. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337) suçları,
    Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi
    Madde 160 – (1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
    Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri
    Madde 161 – (1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir.
    (2) Adlî kolluk görevlileri, el koydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirler emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür.
    ...
    (4) Diğer kamu görevlileri de, yürütülmekte olan soruşturma kapsamında ihtiyaç duyulan bilgi ve belgeleri, talep eden Cumhuriyet savcısına vakit geçirmeksizin temin etmekle yükümlüdür.
    Delillerin Ortaya Konulması ve Reddi
    Madde 206-(2) Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:
    (a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.
    ..
    Delillerin Takdir Yetkisi
    Madde 217 – (2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.
    Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar
    Madde 230 – (1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
    ...
    (b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
    Hukuka Kesin Aykırılık Hâlleri
    Madde 289 – (1) Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
    ...
    (i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması.
    Şeklinde düzenlenmiştir.
    b) Sabit/Ankesörlü Hatlardan Arama Sonuçlarının Delil Olarak Hukukiliği:
    Çağımızda hukukun değişmez niteliği "Evrensel, herkes için, bağımsız, tarafsız, insan haklarına saygılı, eşitlikçi, özgürlükçü, adil, haksızlığa karşı vazgeçilmez" oluşudur.
    Bir ülkede bu ilkelerin benimsenip güçlendirilmesi ve içselleştirilmesi için demokratik düzenin bütün kurum ve kuruluşlarıyla oluşturulması, demokratik hakların etkin biçimde kullanılması, devletin bütün işlemlerinin hukuk sınırları içinde ve hukuk devleti ilkelerine uygun olması kadar çağdaş bir ceza yargılamasının sağlanması da gerekmektedir.
    İstikrar kazanmış yargı kararlarında vurgulandığı ve öğretide ifade edildiği üzere, ceza yargılamasının amacı maddi gerçeğin insan onuruna yaraşır biçimde araştırılıp bulunmasıdır. Nitekim, Ceza Genel Kurulunun 23.02.2016 tarihli ve 2014/5.MD-98 Esas 2016/83 sayılı ve 10.12.2013 tarihli ve 2013/359 sayılı kararlarına göre ceza muhakemesinin amacı usul kurallarının öngördüğü ilkeler doğrultusunda maddi gerçeğin her türlü şüpheden uzak bir biçimde kesin olarak belirlenmesidir. Maddi gerçeğin belirlenmesinde kullanılan yegane araç deliller olup nitekim 5271 sayılı CMK'nın "delillerin takdir yetkisi" başlıklı 217. maddesinin 2. fıkrasında "yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir" denilerek aynı amaca işaret edilmiştir. Bu açıklama ile ayrıca delillerin serbestliği ilkesine de vurgu yapılmaktadır. Buna göre, ceza muhakemesinde hangi hususu hangi delillerle ispat olunacağı konusunda bir sınırlama bulunmayıp yargılama yapan hâkim, hukuka uygun şekilde elde edilmiş her türlü delili kullanmak suretiyle sanığın aleyhine olduğu kadar lehine olan delilleri de araştırıp değerlendirerek şüpheden arınmış bir sonuca ulaşmalıdır.
    Ceza muhakemesinde maddi gerçek ortaya çıkarılırken, kişisel hak ve özgürlüklere saygı ile toplumsal düzenin sağlanması arasında bir denge kurulması temel amaçtır. Kanun koyucu bu amaçla, delil serbestliği ilkesine, öğretide ve uygulamada "delil yasakları" olarak adlandırılan bir takım sınırlamalar getirmiştir. Anayasa'nın 38. maddesinin 6. fıkrasında, CMK'nın 206. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinde, 217. maddesinin ikinci fıkrasında, 230. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde ve 289. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin esas alınamayacağı belirtilmiştir. Delilin hukuka aykırı bir yöntemle elde edilmiş olup olmadığına ise yargı makamı karar verecektir.
    Delillerin yerindeliği incelemesi yapmayan ve bu konunun ulusal yargı organlarının takdirinde olduğunu belirten AİHM, elde edilen deliller dahil olmak üzere yargılamayı bir bütün olarak inceleyip bu çerçevede ilgilinin adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediğine karar vermektedir (AİHM, Khan/Birleşik Krallık, 12.05.2000, B.No:35394/97, &34). AİHM, delillerle ilgili olarak, başvurucuya delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediğini esas almaktadır. (Bykov/Rusya, 10.03.2009, B.No:4378/02, & 90; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, 25.07.2013, B.No:11082/06, 13772/05, & 700).
    Yargılama konusu olayın açıklığa kavuşturulması ve maddi gerçeğin bulunabilmesi için ispat amacıyla kullanılan her araç delil olarak kabul edilir. Bu manada esas olan, delilin keyfi ve açıkça dayanaktan yoksun olacak şekilde sanık aleyhine kullanılmaksızın, yargılamanın bir bütün olarak adil yapılmasıdır.
    Görüldüğü gibi delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ulusal mahkemelerin takdirindedir.
    c) Mukayeseli Hukuk ve AİHM Kararı Bağlamında Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi Delillerin Niteliği ve Hukukiliği:
    Karşılaştırmalı hukukta iletişimin tespitine ilişkin düzenlemeler farklılık göstermektedir. Örneğin Fransa, İngiltere ve Avusturya'da iletişimin tespitine ilişkin bilgiler denetim kapsamında kabul edilmemekte ve herhangi bir sınırlamaya tabi bulunmadan bu bilgiler soruşturma ve kovuşturmada kullanılmaktadır.
    Avrupa Birliğince (AB) 24.10.1995 tarihinde "Kişisel Verilerin İşlenmesinde Gerçek Kişilerin Korunması ve Serbest Dolaşımı"na ilişkin 95/46 nolu Yönerge kabul edilmiştir. Ancak söz konusu yönerge hükümlerinin savunma, kamu güvenliği veya ceza hukuku açısından uygulanmayacağı da belirtilmiştir. 95/46 nolu Yönerge temel alınarak düzenlenen telefon konuşmaları ve e-postaları da kapsayacak şekilde elektronik iletişimde özel yasanın gizliliği ve kişisel verinin korunmasına dair 2002/58 nolu Yönerge'nin amacı, Avrupa Birliğine üye ülkeler tarafından, haberleşmenin gizliliğine yetkisi bulunmayan kişilerce erişilmesini engellemek, kamu telekomünikasyon şirketleriyle ve kamuya açık telekomünikasyon servisleriyle sağlanan telekomünikasyon gizliliğini korumak amacıyla önlemlerin alınmasını sağlamaktır. (Hayrünisa Özdemir, Haberleşmenin Gizliliği ve Kişisel Veriler, Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.13, S:1-2, 2009, s. 286) Bununla birlikte bu yönerge; devletlerin elektronik iletişimi, hukuka uygun denetleme veya AİHS'ye uygun olarak önlem alma imkânlarını etkilememektedir. (Saadet Yüksel, Özel Yaşamın Bir Parçası Olarak Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Gizliliğine Önleyici Denetimle Müdahale, Beta, 1. Baskı, 2012, s. 89-99)
    AİHM, kişisel verilerin elde edilmesini her durumda özel yaşamın gizliliği hakkına bir müdahale olarak görmemekte ve kişisel verilere ilişkin AİHS'nin 8. maddesi çerçevesinde iki aşamalı bir değerlendirme yapmaktadır. Öncelikle müdahalenin yasal dayanağı olup olmadığı ve ulaşılabilirliği, daha sonra ise ulusal güvenlik gibi meşru bir amaç bağlamında müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığını değerlendirmektedir. (Saadet Yüksel, a.g.e, s. 103)
    Bu bakımdan AİHM devletlerin, ulusal güvenliklerini korumak amacıyla, yetkililere kamunun ulaşamadığı kişisel verileri barındıran kayıtlarda bilgi toplama ve kaydetme yetkisini veren kanuni düzenlemeler yapmasını uygun görmektedir. (Leander/İsveç, 26.03.1987, B.No: 9248/81, & 59)
    Nitekim AB'nin 95/46 ve 2002/58 nolu Yönerge'leri doğrultusunda tanzim edilen 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nun "İstisnalar" başlıklı 28. maddesinde de kişisel verilerin milli savunmayı, milli güvenliği, kamu güvenliğini, kamu düzenini sağlamak için kanunla görev ve yetki verilmiş kamu kurum ve kuruluşlar tarafından yürütülen önleyici, koruyucu ve istihbari faaliyetler kapsamında veya soruşturma, kovuşturma, yargılama veya infaz işlemlerine ilişkin olarak yargı makamları veya infaz mercileri tarafından işlenmesi hâllerinde söz konusu kanun hükümlerinin uygulanmayacağı belirtilmiştir.
    AİHM, bir devletin terörle mücadele etmek için önlem almadan önce felaketin gelip çatmasını beklemesinin mümkün olmadığını vurgulamıştır. (A. ve Diğerleri/Birleşik Krallık, 19.02.2009, B.No: 3455/05, & 177)
    Görüldüğü üzere AİHM, Sözleşme'nin 8. maddesinde herkesin kendi özel yaşamına saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğunun açık bir şekilde belirtilmesine karşın terörle mücadele, terör saldırılarını engellemeye yardımcı olabilecek bilgilerin toplanması, terör şüphelilerinin yakalanıp yargılanması amacıyla özel gözetleme yöntemlerinin kullanmasına cevaz vermektedir.
    d) Sabit/Ankesörlü Hatlardan Arama Sonuçlarının Delil Olarak Kabul Edilip Edilmeyeceğine İlişkin Hukuki Değerlendirme:
    ByLock için yapılan değerlendirmeler ışığında; demokratik kurumlara, hukuk devletine, demokrasiye ve insan haklarına karşı 15.07.2016 tarihindeki darbe teşebbüsünü gerçekleştiren, pek çok insanın ölümüne ve yaralanmasına sebebiyet verip bir çok ağır suçu organize şekilde işleyen FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün çok büyük bir önem verdiği silahlı kanadını oluşturan askeri mahrem yapılanmasına yönelik yapılan soruşturmada, şüphelilere ve suç delillerine ulaşılması amacıyla ... merkezli ve diğer illerde Cumhuriyet Başsavcılıklarının yasal yetkisine dayanarak hâkim kararıyla geçmişe dönük elde ettiği "iletişimin tespiti (HTS)" kayıtlarının, hukuka uygun bir delil olarak hükme esas alınmasında herhangi bir hukuki isabetsizlik bulunmadığı, yapılan işlemin "demokratik bir ülkede gereklilik" ve "orantılılık" ilkelerine uygun olduğu, kanunda yazılı esas ve usullere göre bu tedbire başvurulmasının "iletişim özgürlüğü" hakkının özünü ortadan kaldırmayacağı kanaatine varılmıştır.
    İçeriğine müdahale edilmeden, iletişim araçlarının diğerleri ile kurduğu iletişime ilişkin arama, aranma, yer bilgisi ve kimlik bilgilerinin tespitine yönelik işlem olması ve daha çok dış bağlantı verilerini ifade etmesi nedeniyle "iletişimin tespiti", Cumhuriyet savcısının soruşturma yetkisini düzenleyen CMK'nın 160 ve 161. maddeleri kapsamında istenebilecek delillerdendir. Cumhuriyet savcısı, soruşturmanın ayıklayıcılık ve kişilerin lekelenmeme hakkı ilkelerini dikkate alarak, delil toplarken Anayasa'da ve yasada düzenlenen "orantılılık" ilkesini göz önüne almak durumundadır. İletişimin tespitinin istenmesi her zaman aleyhe sonuç doğurmaz. Bazen suça katılmayan kişilerin erkenden tespiti ile haklarında başkaca ceza muhakemesi tedbirine başvurmama imkânını da sağlayabilir.
    Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 135/6. maddesindeki (Ek: 2/12/2014-6572/42 maddesi) şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, soruşturma aşamasında hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı kovuşturma aşamasında mahkeme kararına istinaden yapılır. Daha önce uygulamada Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 160 ve 161. maddelerinde düzenlenen Cumhuriyet savcısının delil toplama yetkisi kapsamında iletişimin tespitinin yapıldığı, yapılan değişiklikle bu yetkinin hâkime verildiği, gecikmesinde sakınca olduğu hâllerde Cumhuriyet savcısının bu yetkiyi kullanabileceği düzenlenmişti.
    Ancak yeni ceza yargılaması sisteminde soruşturma evresi, suç işlendiği izlenimini veren hâlin öğrenilmesi ile başlar ve iddianamenin kabulü kararı verilinceye kadar devam eder. Soruşturma evresi üç aşamada gerçekleşir. Bunlar: başlangıç soruşturması, kısa soruşturma ve ara soruşturma aşamalarıdır. İlk aşama, Cumhuriyet savcısının "araştırmalara" başlama kararı ile gerçekleşen "başlangıç soruşturması"dır. Bu aşamada, kural olarak henüz suçun kim tarafından işlendiği konusunda bir bilgi mevcut bulunmadığı için "şüpheli" de yoktur. Bu aşamada bir suç işlendiğine dair "basit şüphe" oluşmazsa kovuşturmama kararı verilecektir. Aksi takdirde soruşturmanın diğer aşamalarına geçilip ortaya çıkan şüpheli/şüphelilere ilişkin deliller toplanarak suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa Cumhuriyet savcısı bir iddianame düzenleyecektir.
    Ayrıntıları ilgili bölümde açıklanan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün iletişim yöntemi olarak ankesörlü/sabit hatlardan periyodik veya ardışık aramalar yaptıkları yönündeki tespitlerden sonra, soruşturma makamlarınca başlangıç soruşturması kapsamında ve CMK'nın 160/1. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak yapılan araştırmalar sonucunda; FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının "sohbet" olarak adlandırdıkları örgütsel toplantılara devam etmek için kamuya açık market, büfe vb. yerlerde kurulu bulunan ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatları özel yöntemlerle kullandıklarının tespit edilmesi üzerine CMK'nın 135/6. maddesi gereğince sabit hat ve ankesörlü hatlara yönelik iletişimin tespiti kararları alınarak uygulamaya konulması, bu cümleden olarak şüpheli kişilerin hatlarıyla kamuya açık, birbirinden bağımsız büfe, market vb. yerlerde kurulu bulunan sabit veya ankesörlü hatların HTS kayıtlarının incelenmesi, üçüncü kişilere ait verilerin ayıklanması ile yapılan analizler sonucunda şüphelilere ulaşılmasında hukuka aykırı yöntemlerin kullanıldığı ileri sürülemeyeceği gibi ihlal edildiği iddia edilen hakka nazaran kamu güvenliğinin korunması ve suçla mücadele için sağlanan yararın üstünlüğünden de kuşku duyulmaması gerekecektir.
    Şüphelinin/sanığın mahrem yapıda yer alıp sabit hat ve/veya ankesörlü telefonlar üzerinden hücresel haberleşme ağına dahil olup olmadığının belirlenmesi ile soruşturma ve yargılama aşamasında hukuki durumunun ve konumunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından; suçun ispatı açısından belirleyici nitelikte olması nedeniyle bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı ve hukukiliği konusunda yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında taraflar huzurunda tartışılması ve savunma argümanlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
    Ayrıca bu delillerin teyidi açısından;
    Mahrem imamların büfe/ankesörlü sabit telefon hattı ile hedef şahıslarla görüşmelerinde gizliliği sağlamak için genellikle kullandığı yöntem olarak belirlenen;
    Hedef şahsın telefon numarasının deşifre edilmesinin önlenmesi amacıyla çeşitli şifreleme metotları kullanarak kaydedilmesi,
    Bazı mahrem imamların arama yapmadan önce ajandada kayıtlı numaralara baktığında şifreleme yaptığını unutarak/kasten yazılı olan şifreli numarayı aradığı, daha sonra yanlış numara çevirdiğini fark ederek/kasten asker şahsı tekrar gerçek numarasından aramış olmaları,
    Aramaların tek taraflı ve kısa süreli olması veya sadece çağrıdan ibaret bulunması,
    Aranan askeri personel ise genellikle rütbe/makam olarak ve bağlı bulunduğu kuvvetlerin de denk olmaları,
    Mahrem imamlar tarafından gerçekleştirilen arka arkaya aramanın (ardışık arama) örgütsel amaçlı olduğuna dair karine oluşturması,
    Aramanın mesai saatleri dışında yapılması, sorumlu şahsın askeri personeli aradıktan sonra tedbir amaçlı alakasız kişileri de ankesörle arayarak bu bütün içerisinde hedeflerin kaybolmasını sağlama çabası,
    Aramanın on beş gün, ayda veya iki ayda bir kez olmak üzere periyodik olması,
    Mahrem imamın sorumlusu olduğu asker şahıs/şahıslarla aynı ilde ikamet ettiği ve aynı ildeki sabit hatlarla iletişim kurduğunun gözetilmesi,
    Asker şahısların hatların takılı bulunduğu cihazların toplantı yerine götürülmediği veya götürülse bile kapalı tuttukları,
    Mahrem imamlarca hedef şahıs arandıktan sonra ilgisiz rastgele numaraların çevrilerek redial (geri arama) tuşu ile son aranan kişinin tespitinin önlenmeye çalışılması,
    Hususlarını da ortaya koyan, bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı ve hukukiliği konusunda yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında kişiselleştirilmiş, emniyet birimlerince büfe/ankesörlü sabit telefon hatlarıyla irtibat kurma yöntemine ilişkin olarak düzenlenen ayrıntılı analiz raporunun temin edilerek dosyaya konulması,
    -Emniyet kayıtlarının yanı sıra BTK'dan alınan baz istasyonunu gösterir HTS kayıtlarının "0" saniyeli çağrılar da dahil olmak üzere getirtilmesi,
    -Şüpheli/sanığın görev yaptığı diğer şehirlerde ardışık aramalarının olup olmadığı araştırılarak sabit hat ve ankesörlü telefon kullandığına ilişkin analiz raporunun da istenmesi,
    -Şüpheli/sanıkla ilgili sabit hat veya ardışık aramaya ilişkin varsa itirafçı beyanlarının dosyaya getirilmesi, gerektiği takdirde tanık sıfatıyla dinlenilmeleri,
    -Ardışık aramalar kapsamında diğer şahıslar hakkında bir soruşturma veya dava olup olmadığı araştırılıp varsa ifade örneklerinin dosyaya ibrazı sağlanarak değerlendirilmesi suretiyle maddi gerçeğin ortaya konulması,
    Gerekmektedir.
    Bu kapsamda;
    Yukarıda açıklanan özellikler doğrultusunda; mahrem hizmetlerde görevlendirilen asker veya sivil şahsın, örgütün gizlilik ve deşifre olmama kuralına riayetle, örgütün talimatı ile ve örgütsel irtibatı sağlamak maksadıyla kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatlar ile mahrem imam tarafından arandığı her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak somut olgu ve teknik verilerle tespit edilmesi ve yargılama yapan mahkemenin de tam bir vicdani kanaate ulaşması hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren hukuka uygun bir delil olacağında kuşku yoktur.
    C) HABERLEŞME İÇİN OPERASYONEL HAT KULLANILMASI:
    FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün örgütsel toplantılar için iletişim kurma yöntemlerinden biri olan operasyonel (patates) GSM hatlarıyla görüşme yapıldığı yönünde şüphe oluşması durumunda soruşturma makamlarınca başlangıç soruşturması kapsamında ve CMK'nın 160/1. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak yapılan araştırmalar sonucunda örgüt mensuplarının "sohbet" olarak adlandırdıkları örgütsel toplantılara devam etmek için kamuya açık market ve büfe gibi yerlerde kurulu olup ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatlar dışında operasyonel GSM hatlarını da özel yöntemlerle kullandıklarının tespit edilmesi hâlinde şüphelinin/sanığın askeri mahrem hizmetler yapılanmasında veya sivil şahıslardan olup örgütteki konumu itibariyle operasyonel hat üzerinden hücresel haberleşme ağına dahil olup olmadığının belirlenmesi ile soruşturma ve yargılama aşamasında şüpheli/sanığın hukuki durumunun ve konumunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi bakımından; özellikle suçun ispatında belirleyici delil niteliğinde olması hâlinde bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı ve hukukiliği konusunda sabit hat veya ardışık arama için yapılan açıklamalar ışığında, taraflar huzurunda tartışılması ve savunma argümanlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
    Burada şüpheli/sanık tarafından kullanılan GSM hattı ile mahrem imam tarafından kullanılan hatlara ait HTS raporları karşılıklı mukayese edildiğinde her iki hattın ortak baz bilgileri bulunduğu, her iki GSM hattının da aynı tarih ve yakın saatler aralığında aynı yerde baz verdiği, görüşmelerin ağırlıklı olarak tek bir GSM numarasıyla olduğu hususlarının mevcudiyeti hâlinde başkası üzerine kayıtlı bu hattın operasyonel hat olarak kullanıldığının tespiti mümkün olabilecektir.
    Bu kapsamda;
    Sanığın FETÖ/PDY'nin operasyonel hat kullanmak suretiyle oluşturulan hücresel haberleşme ağında yer aldığının teknik verilerle belirlenmesi,
    Sanığın kullandığı operasyonel hat ile örgüt mahrem imamının kullandığı hattın aynı baz istasyonunda sinyal alıp almadığının tespitinin yapılması,
    Sanığın silahlı terör örgütünün mahrem imamları ve yöneticileriyle iletişim kurma yöntemleri, zaman aralıkları, çeşitlilikleri, sanığın asker mi sivil şahıs mı olduğu, irtibat kurduğu kişilerin örgütün mahrem imamı olup olmadıkları hususlarının tespiti,
    Operasyonel hat olarak kullanılan telefon numarasının kimin adına, ne zaman, nerede alındığına ilişkin GSM operatörlerinden belgelerin getirtilerek belgelerin incelenmesi, bu hattın kim tarafından alındığına yönelik araştırma yapılıp gerekli tespitlerin yapılması,
    Operasyonel hat olarak kullanılan GSM hattının faturalarının nerede, kim tarafından ve hangi yöntemlerle ödendiğine ilişkin tespitlerin yapılması,
    Yine operasonel hattın kontürlu hat olarak kullanılması durumunda kontürlerin nerede, ne zaman, kim tarafından yüklendiği ve ücretlerinin nasıl ödendiğinin tespiti,
    Operasyonel hat ile bu hattı kullanan askeri şahısların görüştüğü mahrem imamların GSM hatlarının HTS kayıtlarının ve diğer iletişim bilgilerinin getirilmesi,
    Sanığın kullandığı operasyonel hat ile asker ve sivil imam şahısların kullandığı operasyonel hatların ortak bazlarının bulunup bulunmadığı ve mahrem imamlar tarafından kendisi gibi asker olan başka dosya şüphelileri ile farklı tarihlerde ardışık olarak aranıp aranmadığı, arama sayısı ve aramaların periyodik olup olmadığı, aramaların gerçekleştirildiği zaman, konuşma süreleri, sanığın farklı sabit hatlardan aranması, aranmaların makul görünüp görünmediği konusunda uzman teknik bilirkişiden inceleme raporu ve operasyonel hat/HTS veri analiz raporu alınması,
    Gerektiğinde operasyonel hat ile mahrem imamın kullandığı hattın diğer iletişim bilgilerinden olan; abone ismi, adresi, abone kimlik bilgileri, telefon numarası, IMEI numarası sorgusu veya eşleştirmesi (IMEI numarasından kullanıcı, kullanım tarihi, kimlik ve adres bilgisi araştırması), IP sorgusu bilgileri, sim kart bilgisi ve eşleştirmesi, IMSİ bilgisi, PUK numarası bilgisi, kontör kartları bilgisi ve eşleştirmesi, Roaming bilgisi, telefonun açık olup olmadığı bilgilerinin temin edilmesi,
    Sanıkla ilgili operasyonel hatla aramaya ilişkin varsa itirafçı beyanlarının dosyaya getirilmesi, gerektiği takdirde bu kişilerin tanık sıfatıyla dinlenmesi,
    Operasyonel hat aramaları kapsamında diğer asker şahıslar (hücresel iletişim ağında yer alan) hakkında bir soruşturma veya dava olup olmadığı araştırılıp varsa ifade örneklerinin dosyaya getirilmesi,
    Böylece elde edilen tüm bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilerek maddi gerçeğin ortaya çıkarılması,
    Gerekmektedir.
    Yukarıda yapılan açıklamalar ve tespitler doğrultusunda; sanığın, örgütün gizlilik ve deşifre olmamak kuralına riayetle, örgütün talimatı ile ve örgütsel irtibatı sağlamak maksadıyla operasyonel (patates) hatlar ile mahrem imam tarafından arandığı veya kendisinin aradığı her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak somut olgu ve teknik verilerle tespit edilmesi ve yargılama yapan mahkemenin de tam bir vicdani kanaate ulaşması hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren hukuka uygun bir delil olacağı kabul edilebilecektir.
    D) TANIKLIK:
    a) Genel Olarak:
    Ceza Muhakemesinde önemli yer tutan tanıklık, yargılamaya konu fiilin fail tarafından işlenip işlenmediği ya da nasıl işlendiği konusunda yargılama makamının kanaate ulaşmasını sağlayan kanıtlardan birisidir.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.11.2013 tarihli ve 2013/1-251 Esas 2013/454 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere tanık, kendisine karşı yürütülmeyen bir ceza soruşturmasında, olay hakkında beş duyu ile edindiği algılamaları ifadesiyle açığa vuran kişidir.
    Kural olarak ceza muhakemesinde taraf sıfatı bulunanların tanık olarak dinlenmemesi gerekir. Bu nedenle davanın tarafı olan sanık ve şüphelinin tanık olarak dinlenmesini Ceza Muhakemesi Kanunu düzenlememiş ancak şeriklerin tanıklığına imkân sağlamıştır.
    Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre, görülmekte olan davada yargılanan sanığın, suç ortağı hakkında tanık olarak dinlenilmesi mümkündür. CMK'nın 50. maddesinde soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar tanık olarak dinlenebilirler, ancak bu tanıkların yeminsiz olarak dinlenmeleri gerekmektedir. Suç ortağının vereceği ifade, kendisinin de suçlanması sonucunu doğuracaksa tanıklıktan çekinme olanağına sahiptir. CMK'nın 48. maddesinde temelini Anayasa'nın 38/5. maddesinden alan ve adil yargılanma hakkını güvenceye bağlayan bir düzenlemeye yer verilmiştir.
    Çekinme hakkı hatırlatılmadan tanığa bu tür soruların yöneltilmesi sonucu alınan cevaplar hukuka aykırı biçimde elde edilen kanıt niteliğindedir, (CMK'nın 206/a ve 217/2. maddeleri) hukuka aykırı delil de hükme esas alınamaz. (Yargıtay CGK'nın 12.11.2013 tarihli ve 2013/1-251, 2013/454 sayılı kararı)
    Sanığın kendisinin de katıldığı suçlarla ilgili tanık sıfatıyla dinlenmemesi, sanığın açıklamalarının delil niteliği taşımayacağı anlamına gelmemektedir. Örneğin, diğer örgüt üyeleri kabul etmediği hâlde örgüt üyelerinden birisinin suçu birlikte nasıl işlediklerini samimi olarak anlatması ve destekleyici kanıtların da bulunması hâlinde elbetteki bu beyan delil olarak değerlendirilecektir. Bu bakımdan bir anlatımın "tanık beyanı" veya "sanık beyanı" olarak adlandırılmasının çok önemi de bulunmamaktadır.
    b) Çağrı ve dinleme:
    Sanık duruşmaya tanık getirebileceği gibi mahkemeye davet de ettirebilir. (CMK'nın 179. maddesi)
    Mahkeme tanığın dinlenmesi için belirlenen gün ve saati sanığa ve müdafisine bildirmelidir. (CMK'nın 181/1. maddesi)
    Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinlenme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçmez. (CMK'nın 210/1. maddesi)
    Sanık ancak suç ortaklarının veya tanığın gerçeği söylemeyeceğinden endişe edilmesi hâlinde, dinleme sırasında mahkeme salonundan çıkarılabilir, ancak tekrar getirildiğinde tutanaklar okunup ve gerektiğinde içeriği anlatılır. (CMK'nın 200. maddesi)
    Tanıktan, tanıklık edeceği konulara ilişkin bildiklerini söylemesi istenir ve tanıklık ederken sözü kesilmez. Tanıklık edilen konuları aydınlatmak, tamamlamak ve bilgilerinin dayandığı durumları gereğince değerlendirebilmek için tanığa ayrıca soru yöneltilebilir. (CMK'nın 59. maddesi)
    Tanık, bir hususu hatırlayamadığını söylerse önceki ifadesini içeren tutanağın ilgili kısmı okunarak hatırlamasına yardım edilir. Tanığın duruşmadaki ifadesiyle önceki ifadesi arasında çelişki bulunduğunda, evvelce alınmış ifadesi okunarak çelişkinin giderilmesine çalışır.
    CMK'nın 201. maddesine göre, Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilir. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer soru sorabilir. Heyet hâlinde görev yapan mahkemelerde, heyeti oluşturan hâkimler birinci fıkrada belirtilen kişilere soru sorabilir.
    c) Gizli tanıklık:
    Kovuşturmanın aleniliği, yargılamanın doğrudan doğruyalığı ve kovuşturma aşamasında tüm yargılama süjeleri huzurunda delillerin tartışılıp maddi hakikate ulaşılması ilkelerine aykırı olmakla beraber kanun koyucu, suç örgütlerinin faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili yapılacak soruşturma ve kovuşturmalarda maddi gerçeğe ulaşmak adına bu prensiplerden vazgeçmeyi göze almıştır.
    Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçların ortaya çıkarılması için başvurulabilecek tanıkların, muhatap oldukları tehlike nedeniyle temininde zorluk yaşanmaktadır. Bu nedenledir ki 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu'nda ve CMK'nın 58/2-5. fıkralarında tanıkların korunmasına ilişkin hükümlere yer verilmiş ve gizli tanıklığın esasları düzenlenmiştir. Gizli tanıklığa başvurabilmek için CMK'nın 58/5. maddesinde tanıklığa konu eylemin bir suç örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş bir eylem olması aranırken örgütün faaliyeti dışında işlenen tüm suçlar kapsam dışı bırakılmıştır. Tanık Koruma Kanunu'nda örgütlü suçlar için cezanın alt sınırının iki yıl ve daha fazla olması şartı getirilmiştir. Sadece terör örgütünün faaliyetleri kapsamında değerlendirilen suçlar için alt sınır konulmamıştır. (TKK'nın 3/1-b maddesi) Bunun yanında örgüt kapsamında işlenmese bile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve alt sınırı on yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren tüm suçlar Tanık Koruma Kanunu kapsamında değerlendirilmiştir.
    Tanığın taraflar huzurunda dinlenilmesi, tanık ya da yakınları adına ağır tehlike oluşturmalı ve bu tehlike başka türlü önlenemiyor olmalıdır. Tanık Koruma Kanunu'nun 1. maddesi uyarınca tehlikenin ağır ve ciddi olması gerekmektedir. Tehlikenin niteliği, tanığın subjektif algılaması ile değil yetkili makamlarca her somut olayın özelliğine göre yapılacak değerlendirmeyle saptanmalıdır.
    CMK'nın 58/2. maddesine göre gizli tanığın kimliğinin ortaya çıkmaması için mahkeme 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu'nun 9. maddesinde belirtilen tedbirlere başvurabilir.
    Gizli tanık kovuşturma aşamasında, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan dinlenilebileceği gibi tarafların huzurunda ancak, duruşma salonunun dışında başka bir odada görüntü ve sesi salona aktarılarak gerektiğinde ses ve görüntüsü değiştirilerek ya da duruşma salonunda bulunmakla birlikte kabin, perde gibi tanınmasını engelleyecek şekilde tedbirler alınarak dinlenebilir.
    Gizli tanık, tanıklık ettiği olayları hangi nedenle öğrenmiş olduğunu açıklamakla yükümlü olduğu gibi bu bilgiyle de beyanının gerçeğe uygunluğu denetlenmeli, bunun yanında sanık ve tarafların tanığın kimliğini ortaya çıkaracak soru sorması engellenmelidir.
    Tanık Koruma Kanunu'nun 9/8. maddesine göre gizli tanık beyanı tek başına hükme esas alınamaz. Özellikle mahkumiyet kararı, ek başka delil olmadıkça, yalnızca gizli tanık beyanı esas alınarak verilemez. Dinlenen gizli tanığın birden fazla olmasının da önemi yoktur. Delil türü olarak yalnızca gizli tanık beyanına dayanılarak mahkumiyet kararı kurulamaz.
    Kovuşturma aşamasında bütün kanıtların tartışılabilmesi için, kural olarak bu kanıtların aleni bir duruşmada ve sanığın huzurunda ortaya konulması gerekir. Bu kural istisnasız olmamakla beraber eğer bir mahkumiyet sadece veya belirleyici ölçüde, sanığın soruşturma veya kovuşturma aşamasında sorgulama ve sorgulatma olanağı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları AİHS'nin 6. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olabilir. Olayın tek tanığı varsa ve sadece bir tanığın ifadesine dayanılarak hüküm kurulacak ise bu tanık mutlaka duruşmada dinlenmeli ve taraflara soru sorma imkânı sağlanmalıdır.
    AİHS'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ve aynı maddenin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi sanığa, aleyhte ifade veren tanığın beyanlarına, tanık ifadesinin alındığı sırada ya da yargılamanın daha sonraki bir aşamasında itiraz imkânı tanınması gerektiğine işaret etmektedir. (Sadak ve diğerleri/Türkiye; B. no;29900/96, 29901/96, 29902/96, 29903/96, s.67)
    Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dahil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi zorunludur. Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken önemli husus, tarafların tanık ve bilirkişi incelemesi de dahil dermeyan ettikleri delillerin değerlendirilmesi ve özellikle bu taleplerin reddi hâlinde yargılama makamınca bu karara ilişkin tutarlı şekilde gerekçe gösterilmesi gereğidir. (AİHM Vidal/Belgium, B.No. 12351/86, 22/04/1992)
    d) Etkin Pişmanlık Hakkından Yararlanan Sanıkların Tanıklığı:
    Örgütsel faaliyetlerin büyük bir gizlilik içinde yürütülmesi nedeniyle örgüt mensuplarının ve eylemlerinin tespitinde önemli zorluklar yaşanmaktadır. Bu suçların ispat araçlarından birisi de bizzat örgüt mensuplarının beyanlarıdır. Uygulamada itirafçı olarak adlandırılan bu tanıklar suçların aydınlatılması açısından önemli bir kaynaktır. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.04.2008 tarihli ve 9-18-78 sayılı kararında; etkin pişmanlık hükümlerinin amacı, bir yandan terör ve örgütlü suçlarla mücadele bakımından stratejik önemi nedeniyle en etkili bilgi edinme ve mücadele araçlarından olan örgütün kendi mensuplarını kullanmak, diğer taraftan da suç işlemeyi önlemek, mensup olduğu yasa dışı örgütün amaçladığı suçun işlenmesine engel olanları ve işlediği suçtan pişmanlık duyanları cezalandırmayarak ya da cezalarında belli oranlarda indirim yaparak yeniden topluma kazandırmaktır şeklinde açıklanmıştır.
    Örgüt mensubu olup etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak amacı ile tanıklık yapanların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerekecektir.
    CMK'nın "Kendisi veya yakınları aleyhine tanıklıktan çekinme" başlıklı 48. maddesi "Tanık, kendisini veya 45 inci maddenin birinci fıkrasında gösterilen kişileri ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olan sorulara cevap vermekten çekinebilir. Tanığa cevap vermekten çekinebileceği önceden bildirilir" şeklinde hükümler içermektedir.
    Tanıklıktan çekinmede, bütün hâlinde tanığın çekinme hakkı gündeme gelmekte; burada ise tanık, kendisine sorulan sorulardan kendisi ya da sayılan yakınlarını ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olanlar bakımından cevap vermeme takdirine sahiptir. Bu kapsam dışında kalan hususlarda tanığın, salt bu madde uyarınca çekinme hakkı bulunmamaktadır.
    Diğer yandan, CMK'nın "Yemin verilmeyen tanıklar" başlıklı 50. maddesi;
    "(1) Aşağıdaki kimseler yeminsiz dinlenir:
    a) Dinlenme sırasında onbeş yaşını doldurmamış olanlar.
    b) Ayırt etme gücüne sahip olmamaları nedeniyle yeminin niteliği ve önemini kavrayamayanlar.
    c) Soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar" şeklinde hüküm altına alınmıştır.
    Doktrinde genel kabul gören görüşe göre örgütlü suçlar, anlaşma suçlarının bir türü olup çok failli suçlardandır. Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olmak da genel iştirak hükümlerinin ötesinde örgüt kurmak ve yönetmekten ayrı bir suç olarak düzenlenmiş ve cezai yaptırıma bağlanmıştır. Dolayısıyla, bu suç tipi açısından müşterek faillik suretiyle iştirak söz konusu olamayacaktır.
    Bu bağlamda, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olduğu iddiasıyla farklı yürütülen bir muhakemenin şüpheli ya da sanık sıfatıyla süjesi olan failin, aynı örgüte üye olduğu iddiasıyla yargılanan diğer kişilerin varsa örgüt içerisindeki konumlarının ve örgütsel faaliyetlerinin tanığı konumunda olup bu kişiler hakkında görülmekte olan davalarda tanık sıfatıyla dinlenmesinde bir sakınca bulunmadığı gibi diğer sanığa atılı örgüt üyeliği suçuna müşterek fail sıfatıyla iştiraki de mümkün olmadığından, bu kişilerin eylemlerine ilişkin tanıklık yaptığı noktada tanıklıktan ve yeminden çekinme hakkı da söz konusu olmayacaktır.
    Diğer yandan, 5237 sayılı TCK'nın "Etkin pişmanlık" başlıklı 221. maddesinde; suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme veya bu amaçla kurulmuş örgüte üye olma suçlarını işledikten sonra soruşturma veya yargılama aşamasında etkin pişmanlık gösteren failler hakkında şahsi cezasızlık veya cezada indirim yapılmasını gerektiren hâller olarak kabul edilmiştir.
    05.06.1985 tarihli ve 3216 sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanun, 25.03.1988 tarihli ve 3419 sayılı Kanun ve 29.07.2003 tarihli 4959 sayılı Topluma Kazandırma Kanunu'na benzer şekilde 5237 sayılı TCK'nın 221. maddesinde yapılan düzenlemeyle; kanun koyucu, örgütlerle etkin mücadele edebilmek için, örgütleri ortaya çıkarıp dağıtmayı, örgüt elemanlarını devletin yanına çekerek bir yandan zayıflatıp diğer yandan da örgütlerin deşifre olmasını sağlayarak örgüt bünyesinde faaliyet gösteren failleri yakalamayı, "etkin pişmanlık" hükümlerinden yararlanan sanıkları topluma kazandırmayı, örgüt bünyesinde gerçekleştirilen eylemleri açığa çıkarmayı ve benzer suçların tekrar işlenmesini önlemeyi amaçlamaktadır.
    Etkin pişmanlık hükümleri kanunda failin cezasının kaldırılmasını veya cezada indirim yapılmasını öngören bir şahsi hâl olarak düzenlendiğinden, örgütlü suçluluk kapsamında savunmasının alınması sırasında kişiye bu hükümlerin hatırlatılması CMK'nın 148. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "kanuna aykırı bir vaat" niteliğinde olmadığı gibi kişinin de kendi iradesiyle bu hükümlerden yararlanmayı kabul ederek ifade vermesinde ve bu ifadenin başka kişiler hakkında görülmekte olan davalarda adil yargılanma hakkına uygun olarak o davaların sanığına etkin itiraz yolları tanınması suretiyle delil olarak kullanılmasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
    Dosyanın incelenmesinde; beyanları hükme esas alınan tanıkların kendi haklarında yürütülen soruşturmalarda müdafileri huzurundaki ifadelerinde kendi iradeleriyle beyanda bulunmuş olmaları, aşamalarda herhangi bir kimse tarafından kendilerine kanuna aykırı vaatte bulunulduğuna ya da bu yönde zorlandıklarına dair delile dayanan somut iddialarının bulunmaması, kovuşturma aşamasındaki oturumlarda ayrıntıları SEGBİS kayıtlarından da anlaşılacağı üzere söz konusu tanıkların sanığa atılı suça ilişkin beyanda bulunmaları ve bu suça müşterek fail sıfatıyla iştirak etmemeleri nedeniyle tanıklıktan ve yeminden çekinme haklarının bulunmaması, bununla birlikte sanık ve müdafisinin de hazır olduğu ortamda beyanda bulunan tanıklara karşı sanık ve müdafisine tanıklara soru sorma ve bu beyanlara karşı savunma yapma haklarının etkin şekilde tanınmış olması hususları birlikte değerlendirildiğinde tanıkların dinlenilme usulleri ve bu beyanların değerlendirilerek hükme esas alınması açısından mahkeme hükmünün hukuka aykırı delile dayanmadığı anlaşılmaktadır.
    Bazı hâllerde müdafisi huzurunda veya yargılandığı mahkemede etkin pişmanlık kapsamında beyanda bulunan şüpheli veya sanıklar, tanık sıfatıyla başka mahkemelerde dinlendiğinde, örgütten korkması veya değişik sebeplerle önceki anlatımından vazgeçtiği görülmektedir. Bu durumda hâkim önünde verilmiş bulunan ifadenin delil değeri yargılamayı yapan mahkemece tartışılıp değerlendirilmelidir.
    Diğer delillerin ibrazında olduğu gibi beyan delili niteliğindeki tanıklar; kanuna aykırı olarak elde edilmiş ise, delille ispat edilmek istenen olayın karara etkisi yoksa veya istem sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa mahkemece reddedilebilecektir. (CMK'nın 206/2. maddesi)
    Delilin ortaya konulması istemi, bunun veya ispat edilmek istenen olayın geç bildirilmiş olması nedeniyle reddedilemez. (CMK'nın 207/1. maddesi)
    Somut olayda, bir kısım tanıkların dinlenilmesinin reddedilmesi, ispatı gereken olayın karara etkisi bulunmadığından hukuka aykırı görülmemiştir.
    E) BANK ASYA:
    Bank Asya, ülkemizde faaliyet gösteren dört katılım bankasından biri olarak 24 Ekim 1996 tarihinde ... Kurumu A.Ş. unvanıyla kurulmuş ve 20.12.2005 tarihinde ise "... Kurumu A.Ş." olan ünvanı "... Bankası A.Ş." olarak değiştirilmiştir. Kuruluş itibariyle, ... Bankası A.Ş.'nin ödenmiş sermayesi 900.000 TL olup bunun 360.000 TL'si A grubu, 540.000 TL'si ise B grubu paylardan oluşmaktadır. Bank Asya'nın halka açıklık oranı %54,04 olup 2014 yılı sonu itibariyle yaşadığı mali sıkıntılar sebebiyle aktif büyüklüğü ile sektörde 21. ve emsal grup (katılım bankaları) arasında ise 4. sıraya gerilemiştir.
    Terör örgütleri faaliyetlerini devam ettirebilmek için paraya ihtiyaç duyarlar. Örgüte finansal olarak kaynak sağlamak için legal görünümlü ekonomik getirisi olan ticari işletmeler kurulabildiği gibi uyuşturucu veya silah ticareti, kara para aklamak şeklinde yasa dışı faaliyetler ile ya da mensupları ile sempatizanlarından bağış, himmet adı altında para toplayarak ekonomik kaynak sağlayabilmektedirler. FETÖ/PDY'nin de finansal gücünün en önemli ayaklarından biri olan ... Bankası A.Ş.'nin esasen ekonomik prensipler ve ticari hükümler çerçevesinde faaliyet göstermesi beklenmekte iken, kuruluş tarihinden itibaren örgütün yurt dışı ve yurt içi kurumlarının finansmanı amacıyla kullanıldığı, 2008 yılından itibaren başlayan birtakım mali ve kurumsal sıkıntıların yoğunlaştığı Aralık 2013- Ocak 2014 döneminde bankanın 29.05.2015 tarihinde fona devrine kadarki süreçte kamu oyu ve ekonomik çevrelerde kaybettiği itibar nedeniyle yaşadığı finansal krizi aşabilmek adına; rasyonel ekonomik gerekçelere ve kurumsal yönetim ilkelerine aykırı bir şekilde sözde örgüt liderinin ve örgütün yönlendirmesiyle mevduat toplama kampanyaları düzenlediği BDDK'nın 28.05.2015 tarihli mali analiz raporundan anlaşılmaktadır. Bankanın bahse konu finansal krizin aşılabilmesi için örgüt lideri Fettullah Gülen tarafından 25.12.2013 tarihinde Bank Asya'ya para yatırılması yönünde talimat verildiği, söz konusu talimatın banka yönetimi tarafından Kamuyu Aydınlatma Platformunda tekzip edilmediği gibi bankanın Genel Müdürü ...'dan Yönetim Kurulu Başkanı... ve Yönetim Kurulu Üyeleri ..., ..., ..., ..., ... ve ...'e 06.01.2014'de iletilen 05.01.2014 tarihinde banka çalışanı ...'in ...'a gönderdiği "Affınıza mahçuben" konulu elektronik posta mesajının içeriğinde "....Bizim iklimimizden bir ağabeyim .... Bankamız için seferberlik ilan ettik, aynen 2001'de olduğu gibi, neyimiz varsa namusumuz bildiğimiz bankamız için yarından tezi yok getireceğiz .... Arkadaşlar evini arabasını satacak, gerekirse başka bankalardan kredi çekecek bankamıza mevduat koyacağız..." ifadeleri yer almaktadır. Bu doğrultuda talimat kapsamındaki ekonomik ve rasyonel saike dayanmayan bir şekilde hesabı olmayan kişilerin bankada hesap açtıkları, hesabı olan kişilerin ise cari ve katılım hesaplarında bulunan mevduatlarında artışa gittikleri veya muhtelif bankacılık işlemleriyle bankaya likitide sağladıkları anlaşılmaktadır.
    İkinci talimat ise 28.08.2014 tarihi olup bu talimat sonrasında da Eylül - Ekim aylarında para yatırılmasına ilişkin yoğun bir kampanya gerçekleştirildiği görülmektedir.
    Bank Asya'ya para yatırılması talimatlarından üçüncüsü BDDK'nın bir kısım banka imtiyazlı pay sahibine tedbir uyguladığı ve akabinde fon yönetimi tarafından banka yönetiminin değiştirildiği tarih olan 04.02.2015'dir. Bu tarihte sosyal medya paylaşımları ve banka şubeleri önünde yapılan eylemlerle kişilerin bankaya para yatırılmaya yönlendirildiği ve sembolik (50-100 TL) olsa dahi yeni hesap açma ve para yatırma işlemlerinin gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
    Rutin bankacılık işlemleri dışında talimat sonrası açılan hesap sayısı ve işlem hacmine ilişkin veriler aşağıda yer almış olup ortaya çıkan rakamlardan talimatın yerine getirildiği bankacılık işlemlerinde mutad olmayan artışların sağlandığı görülmektedir.
    Yıl Ay Toplam Kendisi Eşi Eski Eşi Oğlu/Kızı Kardeşi Annesi Babası
    2013 12 3809 1256 700 11 109 1073 145 287
    2014 1 66483 25482 16847 204 2251 17350 2817 3176
    2014 2 39654 15431 10069 129 1362 10568 2329 2454
    2014 3 22361 8244 5018 85 665 5957 1400 1758
    2014 4 15737 5552 3388 63 426 4205 839 1398
    2014 5 13679 4614 2767 45 329 3668 616 1025
    2014 6 12546 4441 2713 58 395 3510 587 911
    2014 7 11560 4174 2431 36 441 3403 424 719
    2014 8 20681 7159 4826 74 1090 5860 854 985
    2014 9 65130 25807 18366 180 3496 17039 2613 2427
    2014 10 38771 13486 8774 113 1990 11496 1689 2043
    2014 11 42992 14032 9567 161 1985 11776 2055 2638
    2014 12 13782 5379 3439 38 603 3758 546 778
    2015 1 14257 5705 3617 39 548 3940 634 827
    2015 2 41978 13729 10979 124 6125 10539 2179 1776
    2015 3 17545 6699 4513 57 1059 4813 844 864
    2015 4 12630 3794 3077 34 711 3452 628 778
    2015 5 11623 4247 2954 21 618 3148 567 721
    Tablodan anlaşılacağı üzere rutin bankacılık faaliyeti dışında örgüt liderinin talimatı doğrultusunda kişisel yarar amacı güdülmeksizin örgütün finans kaynaklarından olan bankanın krizden kurtarılması için örgüt liderinin talimatı doğrultusunda hareket edilip zaman zaman başka bankalardan kredi kullanmak suretiyle Bankasya'ya para yatırılması örgüte ve liderine bağlılığı gösteren bir faaliyet olarak değerlendirilmiştir. Bu faaliyetin tek başına örgüt üyeliği için yeterli kriter olarak kabul edilmesi mümkün değil ise de terör örgütüne yardım etme olarak değerlendirilebilecektir.
    F) ETKİN PİŞMANLIK:
    Terör örgütlerinin insan kaynağının kurutulması, alınabilecek diğer tedbirlerle birlikte bu örgütlerin etkisizleştirilip ortadan kaldırılmaları, geçmişte meydana gelen terör eylemlerinin aydınlatılması, gelecekte işleyebilecekleri suçların engellenmesi ve terör örgütüne üye olanların tekrar topluma kazandırılması amacı taşıyan etkin pişmanlık, 5237 sayılı TCK'nın 221. maddesinde;
    "(1) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu nedeniyle soruşturmaya başlanmadan ve örgütün amacı doğrultusunda suç işlenmeden önce, örgütü dağıtan veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlayan kurucu veya yöneticiler hakkında cezaya hükmolunmaz.
    (2) Örgüt üyesinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeksizin, gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.
    (3) Örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeden yakalanan örgüt üyesinin, pişmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermesi halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.
    (4) Suç işlemek amacıyla örgüt kuran, yöneten veya örgüte üye olan ya da üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişinin, gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi halinde, hakkında örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz. Kişinin bu bilgileri yakalandıktan sonra vermesi halinde, hakkında bu suçtan dolayı verilecek cezada üçte birden dörtte üçe kadar indirim yapılır.
    (5) Etkin pişmanlıktan yararlanan kişiler hakkında bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine hükmolunur. Denetimli serbestlik tedbirinin süresi üç yıla kadar uzatılabilir.
    (6) (Ek: 6/12/2006 – 5560/8 md.) Kişi hakkında, bu maddedeki etkin pişmanlık hükümleri birden fazla uygulanmaz." şeklinde düzenlenmiş olup maddenin ilk dört fıkrasında suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme veya bu amaçla kurulmuş örgüte üye olma suçlarıyla ilgili etkin pişmanlık gösteren faillerin, birbirinden farklı koşullarla cezasının kaldırılmasını veya cezasında indirim yapılmasını gerektiren şahsi hâl olarak kabul edilmiştir.
    Maddenin gerekçesinde "Madde metninde, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek veya bu amaçla kurulmuş örgüte üye olmak suçları ile ilgili olarak etkin pişmanlık hâli düzenlenmiştir.
    Birinci fıkrada, örgüt kurucu veya yöneticileri ile ilgili etkin pişmanlık hükmüne yer verilmiştir. Buna göre; suç işlemek amacıyla örgüt kurmak veya yönetmek dolayısıyla haklarında soruşturmaya başlanmadan ve örgütün amacı doğrultusunda suç işlenmeden önce, örgütü dağıtan veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlayan kişiler hakkında cezaya hükmolunmaz.
    İkinci fıkrada, suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olan kişilerle ilgili etkin pişmanlık hükmüne yer verilmiştir. Örgüt üyesinin, etkin pişmanlık hükmünden yararlanabilmesi için, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmemiş olması ve ayrıca, gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi gerekir. Bu koşulların gerçekleşmesi hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmayacaktır. Bu koşullar gerçekleştikten sonra, kişi hakkında örgüt üyesi olmaktan dolayı soruşturma başlatılmış olmasının veya örgütün faaliyeti çerçevesinde başkaları tarafından suç işlenmiş olmasının, etkin pişmanlıktan yararlanma açısından bir önemi bulunmamaktadır.
    Üçüncü fıkrada ise, yakalanan örgüt üyesi ile ilgili etkin pişmanlık hükmüne yer verilmiştir. Yakalanmış olmasına rağmen, bu fıkrada belirlenen şartların gerçekleşmesi hâlinde örgüt üyesi cezalandırılmayacaktır. Bu şartlardan birisi, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmemiş olmak; diğeri ise, örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermiş olmaktır. Verilen bilginin, örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli olup olmadığını takdir yetkisi mahkemeye aittir.
    Kişi, suç işlemek için kurulmuş olan örgütün kurucusu, yöneticisi veya üyesi olmakla birlikte, örgütün ulaştığı yapılanma itibarıyla dağılmasını sağlama imkanından yoksun olabilir. Bu durumda bile, söz konusu sıfatları taşıyan kişilerin belli şartlarda etkin pişmanlıktan yararlanması sağlanabilmelidir. Bu düşüncelerle maddenin dördüncü fıkrası düzenlenmiştir. Buna göre, suç işlemek amacıyla örgüt kuran, yöneten veya örgüte üye olan kişinin, gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi hâlinde, hakkında örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı cezaya hükmolunmayacaktır.
    Kurucu, yönetici veya üyenin, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgileri yakalandıktan sonra vermesi hâlinde, örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı hakkında verilecek cezada belli oranda indirim yapılması kabul edilmiştir..." açıklamalarına yer verilmiştir.
    TCK'nın 221. maddesinin birinci fıkrasına göre, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu nedeniyle ceza soruşturmasına başlanmadan ve örgütün amacı doğrultusunda suç işlenmeden önce örgütü dağıtan veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlayan örgüt kurucu veya yöneticileri hakkında cezaya hükmolunmayacaktır. Bu hükmün uygulanabilmesi için ilgili suç örgütü hakkında soruşturmaya başlanmamış ve örgütün amacı doğrultusunda suç işlenmemiş olması gerekmektedir.
    Suç örgütü kurulmakla beraber herhangi bir amaç suç işlenmemiş fakat amaç suçları işlemek için hazırlık hareketi mahiyetindeki birtakım fiillere girişilmişse diğer şartların da varlığı hâlinde bu hükmün uygulanmasının önünde herhangi bir engel yoktur. Örneğin, suç işlemek amacıyla örgüt kuran kimseler işleyecekleri amaç suçlar için silah temin etme, plan ve program yapma gibi faaliyetlere girişmiş olabilirler. Kanun, amaç suçların işlenmemesini şart olarak koştuğu için bu şekilde hazırlık hareketinde kalmış fiillerin varlığına rağmen etkin pişmanlık hükümleri uygulanabilecektir. Fakat hazırlık hareketi niteliğindeki fiiller ayrıca bir suç oluşturuyorsa faillerin, bu fiilleri dolayısıyla cezai sorumlulukları saklıdır. Örneğin, ruhsatsız silah veya patlayıcı madde temin eden failin cezai sorumluluğu doğacaktır. Bunun ötesinde hazırlık hareketi aşaması da geçilerek örgütün amacı doğrultusunda bir suç işlenmişse örgüt kurucu ve yöneticilerinin bu etkin pişmanlık hükmünden yararlanmaları imkan dahilinde değildir.
    TCK'nın 221. maddesinin birinci fıkrasının aradığı bir diğer şart ise örgüt kurucu ve yöneticilerinin bizatihi örgütü dağıtmaları ya da verdikleri bilgilerle örgütün dağılmasını sağlamalarıdır. Bu bağlamda, verdikleri bilgiler önemsiz veya önemli olmakla beraber örgütün dağılmasını sağlayacak nitelikte değilse kurucu ve yöneticilerin bu hükümden yararlanması mümkün değildir.
    Buna göre TCK'nın 221. maddesinin birinci fıkrasının uygulanabilmesi için;
    i) Fail örgütün kurucusu veya yöneticisi olmalıdır,
    ii) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu nedeniyle soruşturmaya başlanmamış ve örgütün amacı doğrultusunda suç işlenmemiş olmalıdır,
    iii) Fail örgütü dağıtmalı veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlamalıdır.
    TCK'nın 221. maddesinin ikinci fıkrasına göre, örgüt üyesi örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bir suça iştirak etmeksizin ve gönüllü olarak örgütten ayrıldığını yetkili makamlara bildirirse etkin pişmanlık hükmünden yararlanacak ve ceza almayacaktır.
    Yine ilk fıkrada örgüt kurucu ve yöneticilerinin etkin pişmanlıktan yararlanabilmesi için "örgütün amacı doğrultusunda suç işlenmemiş olması" şart koşulmuş olmasına rağmen ikinci fıkrada bu şart "örgüt üyesinin örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmemesi" olarak düzenlenmiştir. Nitekim TCK'nın 221. maddesinin ikinci fıkrası gereğince örgüt faaliyeti çerçevesinde amaç suçlardan bazılarının işlenmiş olması, örgüt üyesinin bu fıkra hükmünden yararlanmasına engel değildir. Zira bu fıkra bakımından önemli olan, örgüt faaliyeti çerçevesinde amaç suçların işlenmemesi olmayıp örgüt üyesinin örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmemesidir. Bir başka anlatımla, TCK'nın 221. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan koşullar gerçekleştikten sonra örgütün faaliyeti çerçevesinde başkaları tarafından suç işlenmiş olmasının etkin pişmanlıktan yararlanma açısından bir önemi bulunmamaktadır.
    TCK'nın 221. maddesinin ikinci fıkrasında örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen herhangi bir suça iştirak etmemiş olan örgüt üyesinin örgütten gönüllü ayrılması yanında ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi de ceza almamasının koşulu olarak yer almaktadır. Gönüllü olarak örgütten ayrılma, güvenlik kuvvetleri tarafından yakalanmama/zorla ele geçirilmeme anlamını taşımaktadır.
    Buna göre TCK'nın 221. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanabilmesi için;
    i) İşlenen suçun örgüt üyeliğinden ibaret olması,
    ii) Failin örgüt faaliyeti kapsamında herhangi bir suçun işlenmesine iştirak etmemesi,
    iii) Gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi gerekmektedir.
    TCK'nın 221. maddesinin üçüncü fıkrasına göre, suç örgütünün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeden yakalanan örgüt üyesi hakkında pişmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermesi hâlinde ceza verilmeyecektir.
    TCK'nın 221. maddesinin üçüncü fıkrasında, ikinci fıkradan farklı olarak yakalanmış olan örgüt üyesine ilişkin etkin pişmanlık hâli düzenlenmiştir. Kendiliğinden teslim olmaksızın yakalanan örgüt üyesi hakkında cezaya hükmolunmaması, amaç suçlara iştirak etmemiş olmasına ve pişmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermesine bağlıdır. Çünkü bu durumda fail, yetkili makamlara kendiliğinden teslim olmamış, kolluk tarafından yakalanmıştır. Kanun, bu durumdaki örgüt mensuplarının da yetkili makamlara örgütün etkisizleştirmesi amacına matuf bilgiler sunması kaydıyla etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmasını kabul etmiştir.
    Failin vermiş olduğu elverişli bilgilere rağmen örgütün dağılması veya mensuplarının yakalanması sağlanamamış olabilir. Önemli olan, nitelikli bilginin verilmesi olup verilen bilginin örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli olup olmadığını takdir yetkisi mahkemeye aittir.
    Buna göre TCK'nın 221. maddesinin üçüncü fıkrasının uygulanabilmesi için fail;
    i) Örgüt üyesi olmalıdır,
    ii) Örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmemiş olmalıdır,
    iii) Yakalanmış olmalıdır,
    iv) Pişmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermelidir.
    TCK'nın 221. maddesinin dördüncü fıkrası, ilk üç fıkrada düzenlenen suçların faillerinin yanı sıra örgüte üye olmamakla beraber örgüt adına suç işleyen ve örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişileri de kapsamaktadır.
    TCK'nın 221. maddesinin dördüncü fıkrasının birinci cümlesine göre, örgüt kuran, yöneten veya örgüte üye olan ya da üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden failin, gönüllü olarak teslim olup örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi hâlinde hakkında örgüt kurma, yönetme veya örgüte üye olma suçundan dolayı cezaya hükmolunmayacaktır. Anılan fıkranın ikinci cümlesine göre ise gönüllü olarak yetkili makamlara teslim olmamakla birlikte yakalandıktan sonra bahsedilen nitelikteki bilgileri veren failin cezasında üçte birinden dörtte üçüne kadar indirim yapılacaktır. Bu indirim oranı belirlenirken failin vermiş olduğu bilgilerin niteliği göz önünde bulundurulmalıdır.
    Buna göre TCK'nın 221. maddesinin dördüncü fıkrasının;
    Birinci cümlesinin uygulanabilmesi için fail;
    i) Örgütün kurucusu, yöneticisi, üyesi ya da örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden olmalıdır,
    ii) Gönüllü olarak teslim olmalıdır,
    iii) Örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermelidir.
    İkinci cümlesinin uygulanabilmesi için fail;
    i) Örgütün kurucusu, yöneticisi, üyesi ya da örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden olmalıdır,
    ii) Yakalanmış olmalıdır,
    iii) Örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermelidir.
    Görüldüğü üzere TCK'nın 221. maddesinin ilk dört fıkrasındaki açık düzenlemeler gereği, ancak örgüt kurma, yönetme veya üye olma suçlarında etkin pişmanlık hükümleri tatbik edilebilecek olup örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen diğer suçlar yönünden bu maddede belirtilen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma imkanı bulunmamaktadır. Bu bakımdan, örgüt kuran, yöneten, örgüte üye olan ya da örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden fail hakkında TCK'nın 221. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabileceği suçlar; örgüt kurma, yönetme veya örgüte üye olma suçlarından ibarettir.
    Bununla birlikte, "pişmanlık" kavramının TCK'nın 221. maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinin tatbiki bakımından irdelenmesine gelince;
    TCK'nın 221. maddesinin uygulanabilmesi için etkin pişmanlık kurumunun doğası ve anılan madde başlığının "etkin pişmanlık" olması karşısında failin pişman olması esasen ön koşul niteliğindedir. Bu nedenle, TCK'nın 221. maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinin uygulanması bakımından failin yalnızca maddi gerçeğin ortaya çıkması için yararlı bilgiler vermesi yeterli olmayıp bu pişmanlığını yargılamanın her aşamasında sürdürmesi, bu bağlamda pişmanlık duyarak örgütün yapısı çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgileri içeren ifadesini inkar etmemesi gerekir. Pişmanlık duyarak verdiği ifadeyi inkar eden kişinin o aşamada pişmanlığından söz edilemez.
    Diğer taraftan, TCK'nın "etkin pişmanlık" başlıklı 221. maddesinin üçüncü fıkrasında "pişmanlık duyarak" ibaresi kullanıldığından, bu koşulun dördüncü fıkranın ikinci cümlesi bakımından aranmayacağı ileri sürülebilir ise de Adalet Komisyonu raporunda da vurgulandığı üzere madde başlığının, maddenin tüm fıkralarının yorumu bakımından ayrılmaz bir parça olması, üçüncü fıkranın uygulanma koşullarının, dördüncü fıkranın ikinci cümlesine göre daha ağır şartlara bağlı tutulması ve madde gerekçesinde belirtildiği veçhile dördüncü fıkranın, üçüncü fıkrada belirtilen nitelikte bilgi verme imkanından yoksun failler bakımından ihdas edilen bir düzenleme olması nazara alındığında dördüncü fıkranın ikinci cümlesinin uygulanması bakımından diğer koşulların yanı sıra failin pişmanlık duyması koşulunun da gerçekleşmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, örgütlü suçluluğa ilişkin etkin pişmanlığı düzenleyen TCK'nın 221. maddesinde yer alan fıkraların her birinin uygulanabilmesi bakımından failin pişmanlık duyması ön koşul niteliğinde olduğundan maddenin "pişmanlık duyarak" ibaresine yer verilmeyen fıkraları açısından da failin pişman olmasının gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 27.03.2018 tarihli ve 1118-121 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
    VII) HÜKMÜN İSABETLİ OLUP OLMADIĞI HUSUSUNDA MADDİ HUKUKA İLİŞKİN YAPILAN TEMYİZ İNCELEMESİ:
    Temyiz edenlerin sıfatı, başvuruların süresi ve temyiz nedenleri bu şekilde değerlendirildikten sonra sanık hakkındaki mahkumiyet hükmünün; sanığın fiilinin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığı, hükmün doğru tesis edilip edilmediği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, dosyaya yansıyan ve hükme etki edebilecek delillerin karar yerinde tartılışıp tartışılmadığı, bu bağlamda maddi sorunun isabetli bir şekilde tespit edilip edilmediği gibi dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılık iddiaları ile usul hükümlerine uygunluk bakımından ve 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde yazılı bulunan hukuka kesin aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden temyiz denetimine geçilmiş; silahlı terör örgütü suçunun özellikleri, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün mahiyeti ve yargı yapılanması, hükme esas alınan bazı delillerin hukuki niteliği hususlarında Ceza Genel Kurulunun 17.03.2021 tarihli ve 495-116 sayılı kararında belirtilen açıklamalara atıfla yetinilmiştir.
    Sanık savunmalarında her ne kadar suçlamaları kabul etmemiş ise de dosya kapsamındaki tanık beyanları ile diğer bilgi ve belgelere göre; sanığın, 1998 yılında evindeki bazı dini kitapların ve örgüt lideri Fetullah Gülen'in vaaz kasetlerinin olduğu çantayı annesinin evine bıraktığı, 2005 yılında kardeşi tanık ... ve annesiyle konuşurken bir eşarp ve kitabın örgüt lideri tarafından kendisine gönderildiğini söylediği, 2009 yılında telefonlarına ulaşamayan kardeşi tanık ...'in nedenini sorması üzerine Bolu ve Düzce gibi İstanbul'a yakın illerde örgütün hafta sonları düzenlediği toplantılara katıldığını belirttiği, örgütün adayı olarak belirlenmesi sonrasında girdiği 17.10.2010 tarihinde yapılan HSYK seçimlerini kazanması neticesinde 26.10.2014 tarihine kadar ifa ettiği 2. Daire Başkanlığı esnasında gerek 24.02.2011'de gerçekleştirilen Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimlerinde örgüt mensubu hâkim ve savcıların seçilmesine katkıda bulunması ve hatta HSYK Genel Sekreteri ...'nın evindeki görüşmeler esnasında belirlenen sayının yeterli görülmemesi üzerine HSYK Üyesi ...'nun "Bu konu hoca efendiyle konuşulmuş ve 140 denmiş, benim açımdan konu kapanmıştır, bu listede en az 140 kişi olacak" demesi sonrasında çıkan tartışmalar akabinde kızarak evi terk etmesi gerekse örgütün önem verdiği Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda görev yapan hâkim ve savcılar hakkındaki şikayetlere ilişkin kararlarda bu kişileri korumak amacıyla soruşturma açılmaması yönünde oy kullanması ve HSYK'da görevli hâkim ve müfettişlerden örgüt mensubu olduğu tespit edilenlerin taşraya gönderilmesi için düzenlenen Genel Kurul toplantılarına iznini sona erdirme imkanına rağmen örgüt mensubu olduğu belirtilen HSYK üyeleriyle birlikte katılmaması şeklinde tezahür eden faaliyetlerini örgütsel saikle gerçekleştirdiği, aynı tutumu 21.12.2013 tarihinde Adli Kolluk Yönetmeliğinde yapılan değişikliğe karşıt nitelikte görüşlere yer verilen ve bildiri şeklinde kamuoyuna açıklanan HSYK Genel Kurulunun 25.12.2013 tarihli ve 1024 sayılı kararında olumlu oy kullanmak suretiyle de sergilediği, HSYK Genel Sekreteri ... tarafından organize edilen ve örgüt mensubu olduğu belirtilen HSYK üyelerinin katıldığı örgütsel mahiyetteki sohbet toplantılarına iştirak ettiği, bu toplantılarda sadaka adı altında istenen parayı maddi durumunun uygun olmadığını belirterek vermediği ancak şahsi olarak kestirdiği adak kurbanlarının iki üç tanesinin parasını ...'a verdiği, 07.02.2012 tarihinde MİT Müsteşarının ifadeye çağrılması sürecinde HSYK Üyesi ...'le birlikte odasına gittiği tanık ...'a "MİT Müsteşarıysa MİT Müsteşarı, herkes kanun önünde eşit, tabii ki gelip ifade verecek, vermeli" dediği, 2012-2013 yıllarında bir seminer için ...'ya gelen tanık Bitlis Başsavcısı ...'in Denizli Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ... ve Fethiye Başsavcısı...e beraber gittiği ve hangi semtte olduğunu bilmediği öğrenci evi ya da hâkim stajyeri evi gibi tam olarak ne evi olduğunu bilmediği bir evde düzenlenen dini sohbete HSYK Üyesi... ile birlikte katıldığı ve akabinde mesleki konulardan bahsettiği, 08.05.2014 tarihinde Avrupa Konseyinden gelen bir heyetin HSYK 2. Dairesini ziyareti esnasında tercümanın çevirisini yapmaya "Bunları çevireyim mi?" diyerek tereddüt yaşamasına sebebiyet verecek şekilde Türkiye'de yargı bağımsızlığının olmadığı, siyasilerin HSYK'ya baskı yaptığı ve kendisinin can güvenliğinin bulunmadığı yönünde açıklamada bulunması üzerine tanık HSYK Üyesi ...'in "Hanımefendi siz ne söylüyorsunuz?" şeklindeki itirazına "Merak etmeyin hocam, siz de konuşacaksınız, zaten ben de şimdi çıkıp gideceğim" diyerek cevap verdiği ve odadan ayrıldığı, örgüt mensubu olduklarını etkin pişmanlık kapsamında verdikleri ifadelerde dile getiren tanık hâkim ve savcılar ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...'den gerek örgütün sivil imamlarınca gerekse ByLock üzerinden gönderilen mesajlarla 2014 yılı Ekim ayında yapılan HSYK seçimlerinde oy verilmesinin istendiği bağımsız olarak nitelendirilen adaylar arasında yer aldığı, söz konusu seçimler döneminde nasıl oy kullanılacağına yönelik olarak Erzurum bölgesindeki örgütün yargı yapılanmasında T-4 ve T-5 olarak adlandırılan gruptaki hâkim ve savcılardan sorumlu olan ... kod ...'nın evinde düzenlenen ve anılan gruptaki bazı hâkim ve savcıların bulunduğu toplantıya katıldığı, eski hâkimler ... ile ... arasında geçen 07.12.2015 tarihli ByLock mesajlarında başka birilerinin kurmaları hâlinde rahat faaliyet göstereceklerinden bahsederek ismini Bağımsız Yargı Derneği olarak belirledikleri derneğin kurucularının kimler olabileceğini istişare ederlerken "mesela ... antipatik kaçar, zaten çok hegatif yaklasimlari var, ancak ..., ..., ... ve ... çok süper olur" biçimindeki mesajda isminin geçtiği ve ayrıca FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü tarafından örgüt üyelerinin gizli haberleşmesini sağlamak amacıyla oluşturulan Bylock programını kullandığı belirlenmiş olmakla silahlı terör örgütünde örgüt üyeliğinden kaynaklanan hiyerarşi içerisinde hareket ederek örgütün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik nihâi amacına ulaşmak için bir süreç ve basamak olarak gördüğü yargısal mekanizmalara egemen olma faaliyetleri kapsamında HSYK üyeliğine yerleştirildiği, örgütsel amaçların gerçekleştirilmesine yönelik örgütsel motivasyonla hareket ederek örgüt adına faaliyetlerde bulunduğu, bu suretle FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olduğu ve böylelikle silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğine ilişkin dosya kapsamındaki delillere uygun kabulde isabetsizlik görülmemiştir.
    Sanığın, sübutu kabul olunan faaliyetlerinin mahiyeti itibarıyla müstakilen karar alma yetkisinin bulunmadığı, emir ve direktif verebilen son karar mercisi konumunda olmadığı gözetildiğinde örgüt yöneticisi olarak değerlendirilmesine imkan bulunmadığından tebliğnamedeki bozma isteyen görüşe iştirak olunmamış; ByLock kullandığına dair soruşturma aşamasındaki ikrarı ve diğer delillerin atılı suçun sübutu için yeterli olduğu görülmekle ByLock tespit ve değerlendirme tutanağının dosyaya gelmesi beklenmeden karar verilmesi sonuca etkili bulunmamış; HSYK üyeliği döneminde gerçekleştirdiği bazı işlemler ve kullandığı oylardan dolayı suçlanmaması gerektiği yönündeki itirazı, işbu temyiz incelemesine konu davanın söz konusu işlem ve oylar sebebiyle görevi kötüye kullanma veya ihmal gibi göreve müteallik suçlardan açılmamış olması ve ayrıca örgüt yöneticisi/üyesi olma suçlarının görev suçu kapsamında kabul edilmesi imkanının bulunmaması karşısında yerinde görülmemiş; gerekçeli kararda soruşturma usulüne dair itirazlar değerlendirilirken sanıktan Yargıtay üyesi olarak bahsedilmesi ve Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun kararına yer verilmesi maddi hata olarak değerlendirilmiştir.
    Suç tarihi itibarıyla FETÖ/PDY'nin silahlı terör örgütü olduğuna ilişkin kesinleşmiş bir mahkeme kararının bulunmaması, neticeyi bilerek ve isteyerek tipik hareketi gerçekleştiren sanığın kanuni yönden sorumlu tutulmasına engel teşkil etmeyecektir. Ayrıca örgüt piramidi içindeki konumu itibarıyla "mahrem alan" yapılanmasında yer alması, sanığın eğitim düzeyi, yaptığı görev nedeniyle edindiği bilgi ve tecrübeleri ile örgütteki konumu itibarıyla bu oluşumun bir silahlı terör örgütü olduğunu ve amaçlarını bilebilecek durumda olduğu anlaşıldığından ve ayrıca bu yönde bir savunması da bulunmadığından sanık hakkında TCK'nın 30. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen hata hükmünün uygulanmamasına ilişkin kabul yasaya aykırı görülmemiştir.
    Bu itibarla, sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde sayılan hukuka kesin aykırılık hâlleri ile sanık ve müdafileri ile Yargıtay Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları doğrultusunda incelenmesi sonucunda, yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği, sanığın örgütte kaldığı süre ve bu süre içerisindeki örgütsel eylemlerinin çeşitliliği itibarıyla suç kastının yoğun olması, örgütün mahrem yapılanmasında ve bu yapılanmanın da HSYK gibi örgüt tarafından büyük önem taşıyan Anayasal bir kurum içerisindeki örgütlenmesinde yer alması, bu örgütlenme içerisinde tanık beyanları ve diğer delillerle ispatlandığı şekilde örgütsel saikle hareket ettiği, gerçekleştirdiği eylemlerin vahameti karşısında işlediği suçla meydana gelen tehlikenin ağırlığı birlikte değerlendirildiğinde temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesi dosya kapsamına uygun olup TCK'nın 3. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen "orantılılık" ilkesine aykırılık oluşturmadığı, TCK'nın 62. maddesi uyarınca cezanın indirilmesi esnasında belirlenen takdiri indirim oranının yerinde olduğu, savcılıkta alınan beyanlarından kovuşturma aşamasındaki savunması esnasında kısmen dönen ve anılan beyanları örgütün yapısı, işleyişi ve mensuplarıyla ilgili olarak tanık beyanlarıyla sübuta eren konumuna ve faaliyetlerine uygun ve samimi mahiyette olmayan sanık hakkında koşullarının oluşmaması sebebiyle etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmamasına karar verilmesinde kanuna aykırılık bulunmadığı anlaşılan Özel Daire kararı isabetli bulunmuştur.
    Açıklanan nedenlerle;
    1)Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 28.05.2019 tarihli ve 60-85 sayılı; sanık ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün ONANMASINA, oy birliğiyle,
    2)Onama kararı ve sanığın tutuklukta geçirdiği süre göz önüne alınarak sanık hakkındaki salıverilme isteklerinin REDDİNE, oy birliğiyle,
    3)Özel Dairece yapılan yargılama sırasında bazı oturumlarda heyetteki en kıdemli üye yerine kıdemsiz üyenin heyete başkanlık yapmasının usul ve yasaya uygun olup olmadığına ilişkin ön sorun bakımından, oy çokluğuyla,
    4)Dosyanın, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 22.06.2021 tarihli ve 196 sayılı kararı ile Yargıtay 9. Ceza Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla baktığı terör suçlarından kaynaklanan davalara ilişkin dosyaların devredildiği Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 25.01.2022 tarihinde yapılan müzakerede karar verildi.

    Hemen Ara