Esas No: 2017/278
Karar No: 2022/60
Karar Tarihi: 27.01.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/278 Esas 2022/60 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2017/278 E. , 2022/60 K."İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 39-127
Kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan sanık ...’nun TCK’nın 256 ve 86/3-d maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 87/4-2. cümle, 29, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 08.04.2009 tarihli ve 340-69 sayılı hükmün sanık müdafisi ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 19.12.2012 tarih ve 1858-9694 sayı ile;
“...Adli Tıp 1. İhtisas Kurulunun 12.03.2008 tarihli raporuna göre, maktulde tespit edilen yaralanmalarının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olduklarının ve olay ile ölüm arasında illiyet bağının bulunduğunun bildirilmesi karşısında, sanığın 5237 sayılı TCK’nın 22/2 ve 86/2 maddeleri yollamasıyla aynı Yasa’nın 85, 62. maddeleri uyarınca, taksirle ölüme neden olmak suçundan cezalandırılması yerine, suç niteliğinde yanılgıya düşülerek, TCK’nın 87/4-2. cümle, 29, 62. maddeleri gereğince hüküm kurulması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesi ise 03.04.2013 tarih ve 39-127 sayı ile;
“...Ölüm ile eylem arasında uygun nedensellik bağı bulunan tekme savurmak şeklinde tezahür eden sanığın eyleminde doğrudan veya karar yerinde değerlendirildiği üzere olası kasıt ile öldürme neticesi öngörülmemiş ise de olayda ölüm ile neticelenmiş kasten yapıldığı sabit eylemin varlığı karşısında Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 2010/1858 esas, 2012/9694 karar no’lu ilamının oluşa ve esasa uygun düşmediği,” gerekçesiyle bozmaya direnerek ilk hüküm gibi sanığın kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 20.04.2015 tarihli ve 282367 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 376-1190 sayı ile 6763 sayılı Kanun'un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 13.03.2017 tarih ve 7-749 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık ... ...hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan verilen beraat hükmü temyiz edilmeksizin, sanık ... hakkında kasten yaralama suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar, bu karara yönelik itirazın mercisince reddedilmesi suretiyle kesinleşmiş olup direnme kararının kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunu mu yoksa taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
22.11.2007 tarihli olay yeri inceleme raporunda; “21.11.2007 tarihinde nöbetçi amirlik tarafından belirtilen adrese görevli polis memuruna mukavemet ve şüpheli ölüm olayının bildirilmesi üzerine 4944 kod no’lu ekip olarak adrese intikal edildi. Olay yerinde resmî görevlilerin olduğu görüldü. İlçe olay yeri görevlilerinden aldığımız bilgiye göre ve olay yerinde olaya karışan görevli polis memurundan alınan bilgiye göre iki kişi parkta oturup bira içerken Avcılar Asayiş Bürosunda çalışan görevli polis memuru ‘Ne yapıyorsunuz parkta içiyor musunuz?’ demesi üzerine polisler ve şahıslar arasında çıkan nedeni bilinmeyen tartışma neticesi ... isimli şahsın yere düştüğü, daha sonra yere düşen kişinin yanındaki arkadaşıyla birlikte görevli ekip olan 7269 no'lu ekip tarafından alınarak Özel Avcılar Hospital Hastanesine kaldırıldığı ancak hastanede öldüğü öğrenildi. Olay yerinde yapmış olduğumuz incelemede olay yerinde, yerde iki adet Efes Pilsen ibareli bira şişesi olduğu, ayrıca masa üstünde açık fıstık ve kraker poşeti olduğu görüldü, olay yerinde başkaca herhangi bir suç unsuruna rastlanmamış olup olay yerindeki incelemeyi yaptıktan sonra hastane morguna geçildi, hastane morgunda ceset üzerinde savcı ile birlikte yapmış olduğumuz fiziki incelemede sol göğüs altında kızarıklıklar olduğu görülmüş olup cesedin morgda on parmak basım izleri ve fotoğrafları çekildi.” ibaresinin yer aldığı,
Görevliye direnme suçundan hakkında verilen beraat hükmü kesinleşen inceleme dışı sanık ... .....hakkında Adli Tıp Kurumu Küçükçekmece Şube Müdürlüğünce düzenlenen 23.11.2007 tarihli raporda; “Sol clavikula üzerinde ekimoz, sağ antekubital bölgede medialde ekimoz, sol humerus medialinde kızarıklık, sol dirsek altında ekstansör yüzde lateralde ekimoz ve laserasyon, sağ göz alt kapağında zygomatik kemiğe doğru ödem mevcut olduğu kayıtlı bulunmakla; kemiklerde kırık, iç organ, büyük damar ve sinir lezyonu tarif edilmediği anlaşılmakla yaralanmasının; kişide yaşamsal tehlike yaratmadığı, basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek nitelikte olduğu,” açıklamasına yer verildiği,
21.11.2007 tarihli ölü muayene tutanağında; “Cesedin muayenesinde; 175-180 cm boylarında, 75-80 kg ağırlığında, 25 yaşlarında, kumral, siyah saçlı, buğday tenli, sakalsız, sünnetli bir erkek cesedine ait olduğu görüldü. Cesedin yapılan baş muayenesinde, saçlı deride herhangi bir darp cebir izine rastlanmadı. Boyunda, elle yapılan muayenesinde herhangi bir bulgu tespit edilemedi. Göğüs ve kolların muayenesinde, sağ ön kol dirsek iç yüzünde enjeksiyon izi, sol kolda herhangi bir travmatik lezyon yok. Harici muayenede kırık, çıkık izi yok. Göğüste sol hemitoraksta 5x3 cm çapında ekimotik bölge, sırtta lomber bölgede 1xl cm boyunda ekimotik alan, karın alt kadranda sağ ingüinal bölgede geçirilmiş eski operasyon izi, testis bölgesinde ekimotik lezyonlar, her iki bacak uyluk bölgesi normal, sol tibia fibula iç yüzde 0,5 cm çapında laserasyon ekimotik alan görüldü. Vücudunda başkaca harici bulgu tespit edilemedi. Ölü morluklarının sırt bölgesinden itibaren oluşmaya başladığı, ölü soğumasının oluşmaya başladığı, ölü katılığının henüz oluşmadığı görüldü.” ifadesine yer verildiği,
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Birinci İhtisas Kurulunca düzenlenen 12.03.2008 tarihli raporda; “...21.11.2007 tarihinde göz altına alınmak istenirken öldüğü bildirilen İsmail oğlu 1981 doğumlu ... hakkında düzenlenmiş adli ve tıbbi belgelerde bulunan veriler değerlendirildiğinde;
1- Kimyasal incelemeye göre kanda saptanan 58 mg/dl etil alkol ve %4,5 karboksihemoglobinin öldürücü ya da toksik düzeyde olmadıkları, örneklerde aranan diğer toksik, uyutucu-uyuşturucu maddelerin bulunmadıkları,
2- Kişinin otopside saptanabilecek nitelikte herhangi bir kronik hastalığı olduğunun kanıtları bulunmadığı,
3- Otopside kişinin vücudunda sakrum (sağrı kemiği-kuyruk sokum kemiğinin üstü) üst kısmı bölgesinde, üst kısımda 2,5x0,5 cm'lik sıyrıklı ekimoz, lomber bölge sol (bel solunda) üst kısımda 1x0,5 cm'lik ekimoz ve sıyrıklar ile göğsündeki tıbbi müdahaleye ait defibrilatör izi dışında travmatik değişim tanımlanmamış olduğu, boyun arkada (ense) sağ derin paravertebral kas dokusu içindeki 3 cm çapındaki ekimozun ölüme yol açacak nitelikte olmadıkları, travmatik değişimlerin tümünün doğrudan travma veya düşmekle ya da düşürülmekle de oluşabilecekleri, ayrıca bu travmaların kişinin yaşamını tehlikeye sokacak nitelikte olmadıkları, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte oldukları,
4- Sorulduğu üzere hastayı ilk muayene eden Dr. ... ile hastane görevlisi tanık ...'ın beyanlarında sözü edilen ‘göğüs’ bölgesinde defibrilatör izi dışındaki kızarıklığın otopsi raporunda tanımlanmamış olduğu gibi otopsi sırasında çekilen fotoğraflarda da görülmediği,
5- Sorulduğu üzere kişinin sara (epilepsi) hastası olduğuna ilişkin dosyada bir tıbbi belge bulunmadığı gibi epilepsi hastalığının otopside tanı koyduracak bulgusu olan bir hastalık olmadığı, ayrıca tanık ifadelerinde kişinin ölmeden önce epileptik nöbet geçirdiği kanısı uyandıracak bir tarif yapılmamış olduğu, tanı koyduracak özellikte olmamakla birlikte epileptik nöbetle ölen kişilerde otopside görülebilecek anoksik kanamalar, akciğerlerde ödem, dilde ısırık izleri gibi bulguların da olmadığı,
6- Kişinin göğüs bölgesine geniş yüzeyli, sert ve küt nitelikli bir travmanın uygulanmasının savcılıkça kabulü hâlinde bunun cilt ve cilt altında herhangi bir travmatik değişim bulgusu olmaksızın kalpte aritmiyle ölüme yol açabileceği, ayrıca batın, boyun gibi basınç veya ağrı duyarlılığı olan bölgeleri öldürücü olmayan travmalarla da bradikardi ve kalp durması (inhibisyon) olabileceği, eldeki verilerle hangi mekanizma ile ölüm meydana geldiğinin ayırt edilemediği,
7- Kişinin vücudunda doğrudan ölümüne yol açacak nitelikte bir travmatik değişim bulgusu olmaması, ayrıca travma veya olayın etkisiyle aktive olacak özellikte kronik bir hastalık bulgusu da olmamasına göre eldeki verilerle ölüm mekanizması belirlenememekle birlikte olayın kasten yaralama olduğunun kabulü hâlinde, kişinin olaydan hemen sonra ölmesi de dikkate alındığında olay ile ölüm arasında illiyet bağının bulunduğu,” tespitlerine yer verildiği,
22.11.2007 tarihli teşhis tutanağında; “Müşteki şüpheli ...beyanında ...’nin ölümü esnasında olay mahallinde bulunan üç polis memurundan birinin ...'ye tekme atıp ölümüne sebebiyet verdiğini beyan ettiğinden, Avcılar Asayiş Büro Amirliğinde bulunan her üç şüpheli Avcılar Firüzköy Şehit Ilgaz Aykutlu Polis Merkezi Amirliğine getirtildi. Soldan sağa ..., ....ve ... Avcılar Şehit Ilgaz Aykutlu Polis Merkezi Amirliğinde hazırlattırılan boş bir odaya birlikte alındı. Müşteki şüpheli.... camekânlı bölüme alındı. Şüpheliler... .....'ya gösterildi soruldu: ‘Olay sırasında yanımıza gelerek önce bana tokat atan, daha sonra arkadaşım ...'ye küfredip göğüs bölgesine tekme vuran polis memuru sol baştan birinci sırada bulunan siyah kaşe montlu polis memurudur. Kendisini kesin olarak teşhis ettim.’ dedi. ‘Diğer iki polis memuru olaya hiç karışmadı. Bizimle konuşmadı dahi.’ dedi.” ibaresine yer verildiği,
Sanık Polis Memuru ... ile tanıklar ...ve ...tarafından düzenlenen 21.11.2007 tarihli tutanakta; “Asayiş Büro Amirliğine bağlı 7269 kod no’lu ekip olarak 21.11.2007 günü saat 20.30 sıralarında sorumluluk bölgemiz dâhilinde bulunan Üniversite Mahallesi İGDAŞ karşısında bulunan park ve civarında uyuşturucu madde satan, kullanan şahıslara ve aynı zamanda asayiş olaylarına karşı kontrollerimizi yaptığımız sırada parkın içerisinden çevreyi rahatsız eden bağrışma sesinin gelmesi üzerine ekip otosunu park etmek suretiyle araçtan inerek ekipte görevli bulunan biz görevliler bağrışma sesinin geldiği parkın içerisi kontrol ettiğimiz sırada iki şahsın park içerisinde bulunan bankta oturarak alkol aldıkları ve çevrede bayanların da spor yaptıklarını görülmekteydi. Şahısların çevreyi rahatsız edecek derecede yüksek sesle konuştukları görülmesi üzerine şahısların yanına yaklaşarak alkol alan şahıslara polis olduğumuzu belirtip kimlik kartlarımızı göstermek suretiyle ‘İçki içip çevreyi rahatsız etmemeleri’ hususunda uyardık. Ancak uyarılarımıza aldırmayan ismini Karakolda öğrendiğimiz ... polis memuru ...'ya hitaben ‘Abi sen beni bir kez daha uyarmıştın’ diye cevap vermesi üzerine, Polis memuru ... arkadaşımız ‘Madem seni uyardım bir daha niye içip çevreyi rahatsız ediyorsun. Kabahatler Kanunu’na göre size ceza yazacağız’ demesi üzerine, şahıslardan kimliklerini istedik. İsmini karakolda öğrendiğimiz diğer şahıs ..., arkadaşımız polis memuru ...'ya doğru küfrederek, ‘S.kerim kimliğini, avradınızı s.kerim lan sizin ne yapacaksınız kimliğimi’ demesi üzerine ... arkadaşımız ‘GBT'ne bakacağız ve ceza yazacağız’ demesiyle, şahıs ‘Siz kim oluyorsunuz, Allah mısınız ki size kimlik vereceğim. İstediğim yerde içki de içerim, nara da atarım, istediğimi de yaparım’ demesi ile polis memuru ...'ya saldırmaları bir oldu. Polis Memuru ...'nun üzerine hızla saldırmaları sonucu şahıslardan ismini daha sonra öğrendiğimiz ... adlı şahıs ile Polis Memuru ... birden yere düştüler. Biz polis memurları koşarak ... ve ....adlı şahsı etkisiz hâle getirdik. Arkadaşımız ... ayağa kalkarak kendini toparladı. Ancak ... ayağa kalkmadı. Arkadaşı .... ‘Abi onun sara hastalığı var daha önce de olmuştu. Ben Medikal işi yapmaktayım.' Sonra kendisi bir kâğıt yaktı ve koklattı. Sonra da ‘Şimdi ayılır, merak etmeyin siz gidin abi, daha önce de böyle olmuştu şimdi ayılır’ dedi. Biz 'Ne yapıyorsun öyle şey olur mu?' dedik ve şahsın ayılmadığını görünce yanan kağıdı atıp, şahsı hastaneye götürmek için ekip otomuza taşıyarak en yakın hastane olan Avcılar Hospital Hastanesine götürdük. Ancak Hastanede yapılan müdahaleye rağmen şahsın eks olduğunu öğrendik.” ibaresine yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ... aşamalarda benzer şekilde; “... benim öz oğlum olur. Kendisi evli iki çocuk sahibidir ve benimle birlikte ikamet etmektedir. Olay günü ben Adana ilinde idim. Bana telefon geldi. Oğlumun yaralı olduğunu söylediler. Ben de acilen İstanbul iline geldim. Burada öldüğünü öğrendim. Olayın ne şekilde meydana geldiğine ilişkin görgüm yoktur. Olayın meydana gelmesine sebebiyet veren şahısların cezalandırılmasını istiyorum, şikâyetçiyim.”,
Katılan ... Cumhuriyet Başsavcılığında; “... benim öz kardeşim olur. Kendisi evli iki çocuk sahibidir, benden ayrı ikamet etmektedir. Olay günü duyduğum kadarıyla sabah işe çıkmış, akşamüstü saat 16.00 sıralarında eve gelmiş. Daha sonra evden kahveye abimin yanına gitmiş. Orada oyun oynamışlar. Saat 19.00 sıralarında arkadaşı ...ile kahvehaneden çıkmışlar. Ben olayı 21.00 sıralarında duydum. Olaya ilişkin görgüye dayalı bilgim yoktur. Sorumlular hakkında şikâyetçiyim.”,
Görevliye direnme suçundan hakkında verilen beraat hükmü kesinleşen inceleme dışı sanık ... ...Cumhuriyet Başsavcılığında; “Adı geçen arkadaşım ... ile yaklaşık 6 yıldan beri tanışırım. Kendisi ile çok samimiyim, ailece de görüşürüm. Her akşam işten gelince kahvede buluşuruz. Buluştuğumuzda ya kahvede oyun oynarız ya da dolaşırız. Bazen birlikte alkol alırız. Ben genelde alkol kullanırım. O da bazen uyuşturucu hap alıyordu. Fakat benim yanımda esrar aldığını görmedim. Bildiğim kadarıyla kendisinin sara hastalığı yoktur. Bugün .... ile akşamüzeri saat 16.00-16.30 sularında bizim evin yanındaki Onur Kafe’de buluştuk. Burada oturup oyun oynadık. Saat 19.10 sıralarında birlikte kalktık. Türkiye maçına da iki saat vardı. Ben kendisine ‘Feyzi önce iki bira içelim, sonra maçı izlemeye gidelim.’ dedim. Kendisi kabul etti. Parkın oradaki bir bakkaldan 5 tane bira aldık. Birlikte Hakan Koyuncu Parkı’na gittik. Hava soğuk olduğu için orada bulunan masalara oturmadık. Ayakta durarak bira içmeye başladık. İkimiz birer tane bira içtik, bu sırada yanımıza üç tane sivil şahsın yaklaştığını gördük. Bu şahıslar bana 3 metre kadar yaklaşıp durdular. Daha doğrusu biri durdu, diğerleri etrafı kontrol etmeye başladılar ve kontrolden sonra diğer iki kişi de yanımıza geldiler, içlerinden birisi elinde sigara olan, açık tenli, gözlerinin altı hafif torbalı, seyrek saçlı, 35-40 yaşlarında olanı ‘Lan ben size burada bir daha içki içmeyin, demedim mi?’ diyerek avucunun içerisi ile sağ yanağıma vurdu. Vurur vurmaz bu şahsın polis olduklarını anladım. Zaten ellerinde telsiz vardı. Ayrıca birinin belinde de kelepçe gördüm. Bunun üzerine ben de ‘Bu kadar niye sert tepki veriyorsunuz?’ dedim. Bana vuran ‘Sus ulan burada ben konuşurum’ dedi. Bize burada içki içmeyeceksiniz ve bu benzeri sözler söyledi. Bu esnada masanın üzerinde bulunan şişeleri alıp çöpe attı. Biz de ‘Tamam’ deyip gitmeye karar verdik. Tam biz gidiyorduk ki ...'a yöneldi. Elinin işaret parmağını sallayarak ‘Seni burada bir daha görmeyeceğim, görürsem senin için iyi olmaz.’ şeklinde bir şey söyledi. ... da ‘Abi biralar da çöpe gitti. Biz zaten maça gideceğiz.’ dedi. Bu sırada aynı polis memuru ‘Sus lan, senin avradını s.kerim.’ diyerek tekme ile göğsüne doğru bir tane vurdu. Polis memuru ile ... arasında kaldırım vardı. Bu nedenle polis memuru daha yüksek yerde buluyordu. Bu esnada arkadaşım da ona küfretti. Küfretmesi ile yere düşmesi bir oldu. Arkadaşım yere düşünce diğer iki polis ve ben ne oldu diye hemen ...’a yöneldim. Kendine gelmesi için yüzünü birkaç kez ovaladım. Uyanmayınca polis memurları 'Araba çağırıp hastaneye götürelim' dedi. Araba çağırdık, hastaneye götürdük, fakat ölmüştü. Bana yumruk atan, benimle konuşan, ... ile konuşup ona tekme atan polis memuru hep aynı polis memuru idi. Olay mahallinde bulunan diğer iki polis memuru ne benimle ne de ...’la konuştu, ikimizle hiç konuşmadılar dahi. Onlar ... yere düştükten sonra yardım amacı ile uğraştılar, ismini bilmediğim fakat tarif ettiğim polis memuru ...’a göğsünün üzerine bir tekme vurdu. Bana da avuç içi ile bir darbe vurdu. Bunun haricinde başka tekme ve yumruk vurmadı. Olay esnasında ben hiçbir şekilde memurlara hakaret etmedim, karşı da gelmedim fakat ... düşerken ‘Ben de senin avradını s.kerim.’ diye polis memuruna söyledi, bu sırada yere düştü. Fakat bu sözü darbe yiyip düşerken söyledi. Kimlik belgelerindeki fotoğraflardan anladığıma göre bana ve ...'a vuran şahıs ...’dur. Kendisini kesin olarak teşhis ettim. Diğer iki memur olaya hiç müdahale etmedi. Ben bana vuran ve hakaret eden polis memurundan şikâyetçiyim. Olayı tek başına polis memuru ... gerçekleştirdi, diğer polis memurları ne bana ne de ...’a hiç söz söylemediler, hakaret etmediler, müdahale etmediler. Polis memuru ..., ...’a sağ ayağı ile tekme ile göğsüne doğru bir tekme vurdu. Başka da vurmadı. ... yere düştüğü zaman ben ne oldu diye üzerinde çabalarken, polis arkadaşlarından biri de 'Ne oldu?' diye sordu. Ben de ‘Sara hastası gibi bir şey mi var acaba?’ dedim. Polis memurlarından biri kâğıt yaktı dumanını üflettik. Ancak bir faydası olmadı. Ben ...’nin daha önce sara nöbeti geçirdiğini hiç görmedim. Böyle bir hastalıktan da bana bahsetmedi.”,
Mahkemede; “Diğer sanığın olayın gelişimi ile ilgili anlatımlarını kabul etmem. Olay gecesi arkadaşım ... ile olayın geçtiği parkta bira içip sohbet edecektik. Bizim oturduğumuz ve bira içtiğimiz bir zamanda 3 kişi parka geldi. Daha önce eşkâl olarak bildirdiğim ilk ve doğrudan bana gelip vuran kişi huzurdaki tutuklu sanıktır. Kimlik dahi göstermeden ağzında sigara olan bu kişi bana tokat attıktan sonra argo sözler sarf edip sinkaflı sözle birlikte 'Burada bir daha oturmayacaksınız, bir daha görmeyeceğim.' gibisinden sözler söyledi. Arkasında hiç konuşmayıp müdahale de etmeyen iki kişi daha vardı. Ben nedenini sormaya kalktığımda ‘Burada yalnızca ben konuşurum.’ şeklinde ‘Buranın abisi benim, bir tek ben konuşurum, benim sözüm geçer.’ dedi. Diğer polisler herhangi kötü bir davranış sergilemediler. Bu sırada arkadaşım ... ellerini açarak sanki bu hareketlere anlam veremiyorum gibi doğal bir mimik ve hareket sergileyince bu kez parkta kaldırım taşı kadar yüksekte bulunan basamaktaki ..., ...'a doğrudan ve parmağı ile tehditvari, azarlar gibi hareket yapıp sözler söyleyerek sol göğüs altına göre tekme vurdu. Tekmeyi atarken sinkaflı söz sarf etti. Bunun üzerine ... olduğu yerde sola doğru düştü. Sol kolunun üzerine düştüğünde önce sol omuzu yerle temas etti sonra cansız bir hâlde yığıldı. Hemen nabız atışlarına baktım, vardı. Bu sırada sanık ... bana ‘Neyi var, hasta mıdır, sara hastası mıdır?' deyince ben ‘Tekme vurduğun için düştü.’ dedim. Polislerden bir tanesi kâğıt yakıp maktulün burnuna doğru yaklaştırmak istedi, ben müdahale ettim ve söndürdüm. Banka oturtmaya çalıştık ancak hâlen bir tepki vermiyordu. Azami 5 dakika sonra ekip otosuna götürüp hastaneye götürdük. Kesinlikle ben veya ... direnç göstermiş değiliz, hakkımdaki suçlamayı kabul etmem, ben yere düşen ...'ın yanına eğildiğimde bu kez kimin savurduğunu görmediğim bir tekme daha geldi. Koluma çarptı. Daha önce uyuşturucu kullanmaktan tedavi gördüğünü bildiğimi söyledim, olay anında uyuşturucu kullanması söz konusu değildi. İkinci tekmeden bahsetmiş değilim, burada benimle maktulün hastalığı olup olmadığı yönünde konuşan da sanık ...'dir. Sara hastalığı gibi konuşmalar polislerin daha çok kendi aralarında konuştukları konulardı. Ben kulak misafiri olduğumdan farklı yazılmış olabilir ancak kâğıdı yakıp burnuna tutma hadisesi olmadı, ancak herkes başına geldiği için dumanı da kendisine ulaşmış olabilir. Olay yerinde ...'ın darbe aldığı bölgeyi açıp görmedik. Haricen orada bulunanlar masaj gibi bir uygulamada yapmadılar. Hastanede acil servise bıraktık. Sanıyorum eks düşüncesiyle kalp masajı ve şok uygulamışlar. Tekrar odaya girdim ve defibrilatör uygulaması yapıldıktan sonra maktulü çıplak olarak gördüm. Sol göğüs memesinin yaklaşık 3 parmak altında çok küçük bir morluk vardı. ... yanımıza geldiğinde çok agresifti alkollü veya keyif verici bir madde alıp almadığını bilemem ancak alkol kokusu almadım. Daha önceden hiç husumetimiz olmadığı hâlde fazlasıyla agresif davranışlar sergiledi fakat bunun nedeni biz olamayız. Olayın olduğu anda parkta dikkatimi çeken doğrudan tanıdığım kimse yoktu. Spor aletlerinin bulunduğu bölümde iki genç bayan vardı ancak müdahale veya konuşma olmadı.”,
Tanık...Cumhuriyet Başsavcılığında şüpheli sıfatıyla; “Ben hâlen Avcılar Asayiş Büro Amirliğinde görevli polis memuru olarak görev yaparım. Olay tarihinde yani bugün saat 20.00 sıralarında 7269 kod no’lu ekipte görevli polis memuru arkadaşım ... ve ekip amir vekili ... ile birlikte devriye görevimizi ifa ediyorduk. Avcılar Şehit Onbaşı Hakan Kuyucu Parkı’nda sürekli olarak uyuşturucu madde ticareti ve asayişi bozucu olaylar olduğundan bu parkın etrafında da geziyorduk. Parkın yanından ekip otosu ile geçerken parktan naraya benzer bir ses duyduk. Hemen ekip aracını park ettik. Üçümüz birlikte parka gittik. Gördüğüm kadarıyla parkta bank içerisinde oturan iki şahıs alkol alıyordu. Ben ve ... muhatap olmadık. Ekip amirimiz ... şahısların yanına giderek muhatap oldu. Polis olduğumuzu söyledi kimliklerimizi gösterdik. Parkta alkol alıp çevreyi rahatsız ettikleri için yanlarına gidip uyarmak istedik. Ayrıca GBT ve Kabahatler Kanunu’na göre para cezası kesmek için ekip amirimiz kimlikleri istedi, içlerinden birisi ‘Sen bizi daha önceden uyarmıştın.’ dedi. Bunun üzerine ekip amirimiz ‘Madem uyardık, niye gelip milleti rahatsız ediyorsun?’ dedi. Daha sonradan ismini sonradan öğrendiğimiz ... bize ‘Siz kimsiniz ki, size kimlik göstermeyiz. Siz Allah mısınız, niye karışıyorsunuz, burada kafa dağıtıyoruz, istediğimizi yaparız, siz karışamazsınız,’ dedi. İkisi birlikte oturdukları yerden kalktılar. Bir anda amirimize doğru hamle yaptılar, saldırdılar, bunun üzerine ben ve arkadaşım...’yi tuttuk. Bu esnada ... ile amirimiz yere düştüler, amirimiz kalktı, o kalkmadı. Bunun üzerine... isimli şahıs ‘O hasta.’ dedi. Biz de, ne hastası dedik. O da sara hastası olduğunu söyledi, ben ayıltırım dedi. Bir kâğıt yaktı. Dumanını burnuna doğru getirdi, biz de 'Böyle olmaz' dedik. Şahsı hastaneye getirdik ancak burada vefat ettiğini öğrendik. Ben kendim ... ile muhatap olmadım. El atmadım, dokunmadım da, olayla ilgim yoktur. Buna ilişkin tutanak tanzim etmiştik. bu tutanak içeriği doğrudur.”,
Mahkemede; “Olay akşamı genel kontrol sırasında olayın geçtiği park yakınındayken araç pencerelerinin açık olup olmadığını bilmediğim ve hatırlayamadığım hâlde, nara şeklinde ses duyduk ve park kenarında durduk. Parka girmeden önce içeride kimler ne yapıyor göremedik. Girince sağ tarafta spor bölümünde bay, bayan karışık kişiler olduğunu diğer tarafta ise iki kişinin bira içtiklerini gördük. Önde amirimiz ... olduğu hâlde kimliklerimizi gösterdik, hatta telsiz de...'nin elindeydi. Kendilerine umuma açık alanda alkol aldıklarından müdahale edip yasal işlem yapacağını söyleyince, bence hiç gereği olmadığı hâlde her iki kişi sinkaflı sözler söylediler. İkaz ettik hemen akabinde önde olaydan sonra ölen, arkada huzurdaki müşteki sanık ... olduğu hâlde ...’ya doğru saldırı şeklinde hareketlendiler. Ben ve arkadaşım .... arkadaki kişiye müdahale ettik. Bu sırada ...'nun yüzünü kapattığını görebildim. Birlikte yere düşmüşlerdi. Amirimiz kalktı ancak diğer kişi kalkamadı. Arkadaşı... kendisinin medikalci olduğunu, sara hastası olduğunu belirtip kâğıt parçası alıp yaktı ve şahsın burnuna tuttu. Sanık ... 'Bu şekilde müdahale olmaz.' diyerek hastaneye götürmemezi istedi, birlikte hastaneye geldik. Hastane girişinde merdivenlerden götürürken ben, sanıklar ve diğer polis ....acile götürürken elimizden 50 cm kadar yükseklikten düştü, yeniden kaldırıp aynı şekilde el birliği ile götürdük, sırtüstü düştü. Bu arada herhangi bir organını çarpıp çarpmadığını bilemiyorum. Tüm vücuduyla yere temas etmişti. Sanık ...’nun olayın başlangıcından itibaren olumsuz bir hâl ve tavrı, kötü sözü yoktu. Sara hastalığını kesinlikle söyleyen diğer sanık olup medikalcilik yaptığını da söyledi. Nara şeklindeki sesleri ben duydum, diğerlerinin de duyduğunu tahmin ederim.”,
Tanık..... Cumhuriyet Başsavcılığında şüpheli sıfatıyla; “Ben hâlen Avcılar Asayiş Büro Amirliğinde görevli polis memuru olarak görev yaparım. Olay tarihinde yani bugün saat 20.00 sıralarında 7269 kod no’lu ekipte görevli polis memuru arkadaşım...ile ekip amirimiz ... ile birlikte devriye görevimizi ifa ediyorduk. Avcılar Şehit Onbaşı Hakan Kuyucu Parkı’nda sürekli olarak uyuşturucu madde ticareti ve asayişi bozucu olaylar olduğundan bu parkın etrafında da sürekli kontrol amaçlı geziyorduk. Parkın yanından ekip otosu ile geçerken parktan naraya benzer bir ses duyduk. Hemen ekip aracını park ettik. Üçümüz birlikte parka gittik. Önce parkta spor yapan bayanları gördük. Daha sonra bu şahıslara doğru yaklaşmaya başladık. Aramızda mesafe vardı. Biz arkadan kontrol ederek geliyorduk. Ekip amirimiz bu şahısların yanına yaklaştı. Polis olduğumuzu söyledi. Elinde de telsiz vardı. Kendimizi tanıtıp polis tanıtma kartımızı gösterdikten sonra amirimiz şahıslarla konuşmaya başladı. Şahıslardan biri amirimize ‘Sen beni daha önce uyarmıştın.’ dedi. Amirimiz de açık alanda içki içmek suçundan para cezası ve GBT kontrolü için kimliğini istedi, daha sonra yanında bulunan ...’tan da kimliğini istedi. ... sinkaflı bir şekilde cevap verdi. Tekrar kimlikleri istedi. ... ‘Allah mısınız ulan?’ diyerek tekrar sinkaflı sözlerle konuşmaya başladı. Bu esnada bir elektriklenme oldu. ... ve ... ekip amirimize saldırdı. ... isimli şahıs ekip amirine saldırdı diyemem ancak hareketlenmişti. Ben ve arkadaşım......’nin yanına gittik, ...’yi tuttuk. Bu esnada amirim ile ... yere düşmüştü. Amirim yerden kalktı ancak ... ayağa kalkmadı. Hareketsiz olarak yatıyordu. Biz ne olduğunu... isimli şahsa sorunca bu şahıs ‘Arkadaşımın sara hastalığı var.’ dedi. ‘Ben daha önce medikalcilik yaptım, gerekli müdahaleyi yaparım.’ dedi. Ağzını açmaya çalıştı, yerden kâğıt aldı, yaktı dumanını üfledi. Biz bunun üzerine böyle tedavi olmaz diyerek şahsı hastaneye götürdük. Olay esnasında ben ... ve... isimli şahısla herhangi bir diyaloğa girmedim. ...’yi tuttum. ...’a el sürmedim. Hastaneye gittiğimizde yakınları bize saldırdı. Kazağım da yırtıldı. ... ....’nın beyanı kısmen doğru değildir. Olay benim anlattığım şekilde olmuştur. Bizim olaya karışmadığımız yönündeki beyanı doğrudur. Fakat...’ye tekme ile vurduğu iddiası doğru değildir. Aralarında bir itiş kakış oldu. Amirim kendini korumaya çalışıyordu. Bu esnada yere düştüler. Göğsündeki yaranın ne şekilde olduğunu bilmiyorum fakat ben kendisine herhangi bir müdahalede bulunmadım.”,
Mahkemede; “Olay tarihinde genel asayiş görevindeydik, nara atılması gibi bir ses duyunca olayın geçtiği parka girdik, burada olayda ölen ve arkadaşı olan huzurdaki tutuksuz sanık vardı. Kendileri ile ekip amirimiz olan sanık ... muhatap oldu, sivildik. Polis olduğumuzu söyleyip amirimiz... kimliğini gösterdi. Elinde telsizi de vardı. Burada içki içmenin yasak olduğunu Kabahatler Kanunu’na göre ceza kesileceğini söyledi. Bunun üzerine kimliklerini çıkarmayan bu kişilerden daha sonra ölen şahıs sinkaflı sözle yanıt verdi. Ortam gerildi. Her ikisi ...'ya doğru yöneldiler ancak diğer sanık ... gerideydi. Bu sırada ben ve arkadaşım Mesut daha yakın olduğumuz... isimli şahsı tuttuk. Tam temas anını ve şeklini göremedik, diğer şahısla meşgul olduğumuzdan ayrıntıları göremedik ancak her ikisi de yere düşmüşler ki biz yeniden o tarafa baktığımızda ... ayağa kalktı, diğer kişi kalkamadı. Hepimiz yanına gittik, hepimiz panik hâlindeydik. Arkadaşı... ‘Sara hastalığı var, ben medikalcilik yaptım, tedavi yöntemini biliyorum.’ deyip kâğıt bulup yaktı, burnuna getirdi. Ancak sonuç alamayacağımızı anlayınca hemen hastaneye götürdük. Amirimizin ölen şahsa vurup vurmadığını göremedim. Diğer ölen şahsın da hareketlenmesinden sonra ...'ya vurup vurmadığını göremedim, nara sesinin yanlarına gittiğimiz kişilerden gelmediğini anladık ancak bira içiyorlardı. Biz araçtan indiğimizde ise bir daha duymadık. Hava soğuk olduğu hâlde çok küçük hızla kontrol amaçlı olduğumuzdan dışarıyı duymak ve gözlemek için pencereleri açık tutuyorduk, park ara sokakta olup araç ile yanından geçerken anlattığım olayları yaşadık. mesafe tahminen 10-20 metre yürüdükten sonra şahısların yanına vardık araçtan inip parka girdikten sonra şahısları gördük, gördüğümüz şahıslara doğru yürüdük. Parkta spor yapma bölümünde bayanlar spor yapıyordu, zaten bu şahısların olduğu yerde alkol alındığı için müdahale gereği duyduk. Polis olduğumuzu söyledik kimlik gösterildi. Ekip amirinde görev dışı herhangi bir hâl ve tavır alkol ve benzeri madde kullanımı söz konusu değildi, agresif bir tavır sergilemedi, daha sonra ölen kişinin taşınması aşamasında düşürülmesi olmadı. ... tarafından sara konusu gündeme getirildi ve kâğıt dahi kendisi tarafından yakıldı. Beyanlarım doğrudur. Olayın şokuyla maktulü taşırken düşürüp düşürmediğimizi hatırlamayorum.”,
Tanık... Cumhuriyet Başsavcılığında; “Ben hâlen Avcılar Hospital Hastanesinde uzman doktor olarak görev yaparım. Olay tarihinde akşamleyin Avcılar Hospital hastanesinde nöbetçi idim. Acilden bana telefon ettiler. Acil bir hasta geldiğini söylediler. Hemen acile indim. Hemen hastanın pupillerini kontrol ettim. Nabzı alınmıyordu. Solunumu yoktu. Ne olduğunu sordum. Göğsüne bir tekme aldığını söylediler. Kendim de çıplak gözle muayene yaptığımda belli belirsiz onların tarif ettiği göğüs bölgesinde kalp altında bir iz vardı. Ben gittiğimde defibrilatör aletini kullanıp kullanmadıklarını bilmiyorum fakat kullanılsa bile onun izi hemen çıkmaz. Kullanmadan önce jel kullanıyor idik. Darbe izi olan bölgeye defibrilatör yapılması gerektiğinden defibrilatör işlemi yapıldı. Defibrilatör izi yarım saat - bir saat içerisinde belirginleşmeye başladı. Ben gelmeden acildeki görevliler muayeneye başlamışlardı. Ben hastaneye acil olarak müdahale yapmadan önce kendi gözümle belli belirsiz göğüs bölgesinde tanımlayamayacağım bir iz vardı. Ben 'Buna ne oldu?' deyince oradakiler 'Buraya tekme gelmiş' diyerek belli belirsiz diye kastettiğim yeri gösterdiler. Daha sonra ben raporumu tanzim ettim, raporda da belirttiğim gibi hastaya kardiyopulmuner resüssitasyon uygulandı. Bu işlem yani 'hasta belki canlanır' diye yaptığımız işlem 3-4 kez tekrarlandı. Sonuç alamayınca ölü olarak kabul edildi. Bu işlem toplam 10 dakika olarak yapıldı. 20.35’te başlayıp 20.45’te bu işlem sonlandırıldı, daha sonra ben otopsi işlemine de katılmadığım için sonraki gelişmelerden haberim yoktur.”,
Mahkemede; “Tarafları tanımam, Hastanemize yakın parktan hasta getirildiği söylenip acilen çağrıldım. Burada, daha önce bu gelmiş görevliler yatan kişinin üstünü soymuşlardı. Sol göğüs bölgesinde haricen neden kaynaklandığını bilemeyeceğim bir iz vardı, kızarıklık şeklindeydi. Oradakiler bana tekme geldiğini söylediler. Elbise üzerinden ve olayın hemen akabinde hastanemize geldiğinden harici görüntü bu şekildeydi. Ben eks olarak gelmiş olduğunu anladığımız kişiyi defibrilatör yapılmadan önce gördüm, gözlemlerim de buna dayalıdır. Haricen bakıldığında sara gibi dışa net bulgu veren bir görüntü yoktu.”,
Tanık Serdar Başaran Cumhuriyet Başsavcılığında; “Ben hâlen Özel Avcılar Hospital Hastanesinde sağlık memuru olarak görev yaparım. 21.11.2007 tarihinde hastanede nöbetçi sağlık memuru olarak görev yapıyordum. Akşamleyin saat 20.30 sıralarında acile polis ekip otosu ile bir şahıs geldi. Bu şahıs acile ilk geldiğinde üzerinde elbiseleri vardı. İlk olarak ben ve hemşire arkadaşlarım müdahale ettik. Ne olduğunu sorduk. Getiren arkadaşı yere düştü bayıldı şeklinde beyanda bulundular. Biz hastayı kontrol ettik. Kalp ve solunumun durduğunu anladık. Hatta monitöre bağladık. Kalbi atmıyordu. Bunun üzerine hastayı eks olarak kabul ettik. Ben ve personel arkadaşlar hastayı tamamen soyduk, çırılçıplak olarak soyduk. Bu esnada gözle gördüğüm hâliyle sol göğüs meme alt ucunda kızarıklık şeklinde hafif bir iz vardı. Bu izi gördüğümden eminim. Daha sonra doktor arkadaşlar da gelip gördüler. Daha sonra kalbine masaj yaptık. Çakma denilen defibrile işlemini yaptık, bu işlemi yaparken bu izin yanına ve üstüne yapmak zorunda kaldık çünkü buraya yapılması gerekiyordu. Daha sonra sonuç alamayınca hastayı morga kaldırdık. Saatler ilerledikçe de bu bölgedeki izler çoğaldı. Hastaya müdahale anında yanında gelen ismini bilmediğim arkadaşı göğsüne darbe aldığını söylemişti. Bunun üzerine göğsüne baktığımızda sol göğüs meme alt kısmında hafif morluk olduğunu gördük.”,
Mahkemede; “Ölen şahsı birkaç kez görmekle tanırım. İlk olarak elbiselerini biz soyduk. (Huzurdaki müşteki sanığı göstererek) Yanında bu şahıs vardı. Bize haricen göğsüne darbe aldığı söylendi. Defibrilasyon için uzman hekimleri bekledik, bu sırada kalp masajı yapıldı, ancak bundan dolayı küçük bir kızarıklık meydana gelmiştir. Getirilen şahısta kalp masajı öncesinde sol meme altında hafif belirli belirsiz bir kızarıklık vardı. Gördüğümüz var olan iz bizim uygulama alanımız olduğu için doktor... geldikten sonra müdahalede bulunduk. Cumhuriyet savcılığındaki ifadem doğrudur bana aittir ancak ifadem eksik geçmiştir, şöyle ki getiren arkadaşı 'Göğsüne darbe aldı, yere düştü ve bayıldı.' demişti. Gelen şahsın sedye veya arabadan düşürülmesi gibi bir olay yaşanmadı.”,
Tanık.....Mahkemede; “Biz akşam saat 19.30-20.00 sularında evimize yakın olan parkta spor yapıyorduk bizim dışımızda da başka şahıslar vardı. Olay yerinde olay bittikten sonra gittikten sonra yanmış kâğıtlar vardı ama niçin kullanıldığını bilmiyorum. Parkın giriş kapısının bulunduğu yerde idik, içeriye o an polis olup olmadıklarını dahi fark edemediğim birkaç kişi girdi ama o arada herhangi bir dikkat çeker yüksek sesle konuşma, tartışma ve kavga hadisesi yaşanmadı, birdenbire kalabalık bir topluluğun telaşlı hareketlerinden kaynaklandığını anladığımız ayak seslerini duyunca arkamızda gelişen bu olayların bulunduğu yere doğru baktığımda daha önceden tanımadığım bir kişinin gördüğüm kadarıyla iki kişi tarafından yerden kaldırıldığını, götürülmeye çalışıldığını fark ettim. (Huzurdaki sanıklardan ...'u göstererek) Bu şahıs da yere düşen ayakkabısını alıp peşlerinden gittiğini gördüm. Parka geldiğimizde bahsettiğim ve gösterdiğim ayakkabısını alan sanığın ve arkadaşının orada olduğunu biliyorum, bizi veya oradakileri rahatsız edecek herhangi bir davranışları, tartışmaları olmadı. Bir ara yaşları daha küçük birkaç kişilik bir grup bizim çalıştığımız jimnastik amaçlı aletlerle çalışıp gittiler. İçeri giren daha sonra polis olduğu söylenen ve yerden kaldırıp götürdükleri kişiyi taşırken telsizlerini fark ettiğim bu kişilerin beni rahatsız eden herhangi bir söz veya davranışları olmadı. Zaten kayda değer dikkat çekici olağan dışı bir durum görmediğimden çok fazla da bakmamıştım olayın geçtiği belirtilen yer ile aramda 10-15 metre kadar bir mesafe vardı. Aralarında ne konuştuklarını dahi duymadım. Şahsı kaldırıp götürdükten sonra sivil bir araca bindirip ayrıldılar. Biz merak saikiyle şahsı kaldırdıkları yere baktık masa üzerinde bir poşet içerisine kuru yemiş vardı. Bu şahısların olup olmadığını bilmediğim yakın mesafede bulunan çöp içerisinde bira şişeleri vardı. Yine yerde ne zaman ve ne amaçla yakıldığını bilemediğimiz yanmış kâğıt parçaları vardı. Daha sonra olayları basından ve ertesi gün aynı yerde bulunan kalabalıktan öğrendim.”,
Tanık..... Mahkemede; “ Ablamın anlatmış olduğu gibi olay günü saat 20.00 sularında jimnastik yapmak için parkta idik. Parka girdiğimizde iki kişinin ayakta dikilir vaziyette gördük. Bizi rahatsız eden herhangi bir ses veya hareket görmedim. Biz parkta iken birkaç kişinin normal vaziyette parka girdiklerini gördük. Polis olduklarını anlayamamıştık zaten. Aramızda 10-15 metre mesafe vardı, daha sonra polis olduklarını duymakla anladığım kişilerin bahsettiğim iki kişi ile diyaloglarını duymadım. Gerek bu şahısların parka girişlerinde gerek bizden önce orada bulunan ayaktaki iki kişinin tavır ve davranışlarında dikkate değer bir durum yoktu. Sonradan bir anda panik ortamı, hızlı hareket eden kalabalık bir ayak sesi duyunca seslerin bahsettiğim iki kişinin bulunduğu yerden geldiğini anladım. Bir kişinin diğer sivil şahıslar tarafından yerden kaldırılmış ve hızla kapıya doğru götürüldüğünü, sivil bir araca bindirildiğini gördüm. Şahıslar ayrılınca merak saikiyle bahse konu yere gittiğimizde masada bir poşet içerisinde çerez vardı, bira şişeleri de masanın hemen yanındaki çöp poşetinin içinde duruyordu. Yine yerde yakılmış kâğıt parçaları vardı. Ne zaman kim tarafından yakılıp ne amaçla kullanıldığını görmedim, daha sonraki gün de bahse konu taşınılan şahsın öldüğünü söylediler. Orada bulunanlar da bizlerden çok fazla bir bilgiye sahip değillerdi, ayrıntılarla ilgili hiç kimse beyanda bulunmadı. Aralarında geçen konuşma itiş kakış veya kavga gibi olayların kesinlikle farkına varmış değilim, bu konuda orada bulunan diğer parktaki kişilerce de herhangi bir açıklama yapılmadı.”,
Şeklinde ifade vermişlerdir.
Sanık ... Cumhuriyet Başsavcılığında; “Ben hâlen Avcılar Asayiş Büro Amirliğinde polis memuru olarak görev yaparım. Olay tarihinde benim ekip amir vekili olduğum grupta ben, polis memuru arkadaşlarım...ve ... olduğu hâlde Avcılar Şehit Onbaşı Hakan Kuyucu Parkı’nda sık sık uyuşturucu satıldığı, uyuşturucu içilme olayları olduğu için akşamleyin saat 20.30 sıralarında rutin kontrol için ekip arkadaşlarımla birlikte parkın önünden ekip arabası ile geçiyorduk. Parktan ses duyunca arabayı park ettik. Üçümüz birlikte parka gittik. Sesin geldiği yere doğru gidince iki şahsı masanın başında oturup bira içerken gördüm. Diğer iki arkadaşım da arkamdan kontrol yaparak geliyorlardı. Şahısların yanına yaklaştım. Polis tanıtma kartımı gösterdim. Polis olduğumu söyledim, elimde de telsiz vardı. Açık alanda parkta içki içtikleri için kendilerine umuma açık yerde içki içmenin yasak olduğunu söyleyip önce GBT ve üst araması daha sonra da Kabahatler Kanunu’na göre açık alanda alkol aldıkları için para cezası uygulamak için kimliklerini istedim. İsmini daha sonradan öğrendiğim... isimli şahıs bana ‘Sen beni daha önce de alkol aldığım için uyardın.’ dedi. Ben de ‘Uyardıysam niye alkol alıyorsun?’ dedim. Hakkında işlem yapacağımı söyleyerek kimliklerini istedim. Bu esnada... ‘Seni daha önce tanıyorum.’ diye söyleniyordu. İsmini sonradan öğrendiğim ... isimli şahıstan da kimliğini istedim. O da bana ‘Ne yapacaksın kimliğimi?’ diye söyledi. Ben de GBT’ye bakıp ceza keseceğimi söyledim. Bunun üzerine ‘S.kerim ananı avradını, içki içemeyecek miyiz buralarda?’ diye söyledi ve direkt bana saldırdı. Diğer iki polis memuru arkadaşım da biraz arkamda idiler. Onlar bana saldırınca ellerimle yüzümü kapadım. Dizimi de yüzüme doğru kaldırdım. ...’la ikimiz birlikte yere düştük. Arkadaşlar gelip...’yi tuttu. Sonra ben yerden kalktım fakat ... yerde öylece yatıyordu, bunun üzerine... ‘Durun o sara hastası’ diye söyledi, eğildi. Daha önce de olmuştu diyerek ayıltacağını söyledi. Bir kâğıt aldı, kâğıdı yaktı, burnuna doğru tuttu. ‘Ben medikalciyim’ dedi. Ben de olmaz deyip kâğıdı elinden alıp atıp şahsı hastaneye götürmek istedim. Fakat hastaneye getirdiğimizde şahıs ölmüştü. Benim olayla ilgili herhangi bir kastım ve kusurum bulunmamaktadır. Ben onlar bana saldırınca bir tepki yaptım. Ancak ne olduğunu tam anlayamadım. Bu esnada birinin tırnağı boynuma gelerek yaralandım, ayrıca elimden de yere düşerken yaralandım. Olayın meydana geldiği yerde piknik masası vardı. Bu masanın yanında da bordürden yapılmış yol vardı. İkimiz birlikte yere düştük. Olay esnasında yanımda bulunan polis memurları arkadaşlarım her ikisi ile birlikte diyaloğa girmediler. ... bana saldırırken onu engellediler. Sadece onu tuttular, fakat ...’a herhangi bir müdahaleleri ve el atmaları olmadı. ... olay anında bana koşarak geldi. Yaklaşık 2,5 metre mesafeden koşarak üzerime geldi.”,
Tutuklanması talebiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde; “... isimli şahsın ölümüne ben sebebiyet vermedim, kendilerine açık alanda alkol kullanma eylemi nedeni ile para cezası keseceğimi söyleyerek kimliklerini istedim, o sırada bana ana avrat küfrettiler ve aniden saldırdılar. Saldırınca ismini daha sonra ... olduğunu öğrendiğim şahısla yere düştük, yerden kalkmayınca onu hastaneye götürdük, kendisine herhangi bir şekilde vurmadım, suçsuzum.”,
Mahkemede; “Maktulü daha önceden herhangi bir olay nedeniyle tanımıyorum. Olayın olduğu yer sıklıkla uyuşturucu madde kullanıcılarının ve satıcılarının bulunduğu, 'Bally' içenlerin olduğu malum bir yer olduğundan genel ve rutin asayiş kontrolü için oradaydık. Huzurdaki diğer sanığı da ilk kez orada gördüm. Açık alanda içki içilmesi nedeniyle sarhoş olan bu kişiler hakkında Kabahatler Yasası kapsamında işlem yapacağımızı söylediğimden ve bu sırada GBT sorgulaması ve üst araması yapacağımızı belirttiğimizden ölen şahıs doğrudan bana saldırdı. Aramızda iki buçuk metre kadar mesafe vardı. ‘Burada içki içmeyecek miyiz?’ şeklinde başlayıp sinkaflı sözlerle devam eden davranışları oldu. Hemen akabinde saldırdı. Kendimi korumak amaçlı yüzümü kapatıp dizimi de korunmak amaçlı göğsüme doğru bir miktar çekmekten başka bir saldırım olmadı. Bana çarpınca ayrı ayrı yönlere sırtüstü elimi yere destek yaparak düştüm. Saldıran ise yere düştü ama düşüş şeklini görmedim. Bu aşamadan sonra ne ölen kişinin ne de benim ikinci bir hamlemiz olmadı. Ben ayağa kalktığımda bana saldıran kişi hareketsizdi. O sırada bu kişinin yanında olan huzurdaki diğer sanığın davranışlarını fark edemedim ama arkadaşlarım bana saldırmaması için tutmuşlar. Şahıs yerden kalkmayınca arkadaşı... sara hastası olduğunu, daha önce de bu şekilde olay yaşadıklarını, kendisinin medikalci olduğundan bunu bildiğini söyleyip kâğıt tutuşturup burnuna koklattı, hatta bize ‘Siz gidebilirsiniz.’ gibi bir şeyler söyledi, ancak ben bu söze itibar etmedim ve kişinin tedavisi için en yakın hastaneye ekip otosu ile götürmeyi tercih ettim. Benim veya ekipteki polislerin yerde yatan şahsa tokat atmak veya göğsüne bastırmak gibi bilinçli veya bilinçsiz bir müdahalesi olmadı. Olduğu hâliyle hastaneye götürdük, diğer arkadaşının da böyle bir müdahalesi olmadı. ...'da netice doğurabilecek bir şekilde bir tokat atma olmadı. Başını ayrıca bir yere vurduğunu görmedim, hastaneye giderken ve o aşamada düşme olayı olmadı. ”,
Şeklinde savunmada bulunmuştur.
TCK’nın “Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama” başlıklı 87. maddesinin 4. fıkrasının suç ve karar tarihindeki hâli; “Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur”, şeklinde iken 15.04.2020 tarihli ve 31100 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7242 sayılı Kanun’un 12. maddesiyle, bu fıkrada yer alan “onaltı” ibaresi “onsekiz” şeklinde değiştirilmiş, TCK’nın 87. maddesinin 4. fıkrası “Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
Konuya ilişkin TCK'nın 87. maddesinin gerekçesinde ise; “Dördüncü fıkrada, kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmiş olması hâline ilişkin hükme yer verilmiştir. Neticesi sebebiyle ağırlaşmış bu kasten yaralama hâllerinde, failin bu ağır neticeden sorumlu tutulabilmesi için, ‘Genel Hükümler Kitabı’nda yer alan netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara ilişkin hükümler, burada da geçerlidir” açıklamasına yer verilmiştir.
765 sayılı TCK’da objektif sorumluluk esasına dayanan düzenlemelere yer verilmiş iken, 5237 sayılı TCK’da objektif sorumluluk esası benimsenmemiştir. Suçu, “kanunda tanımlanmış bir haksızlık” olarak öngören yeni suç teorisinde, bir hareketi yapan kişi, bu hareketin tüm sonuçlarından her şartta sorumlu tutulmamakta, bir başka anlatımla “kusursuz sorumluluk” terk edilmiş olmaktadır (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, s.161.).
765 sayılı TCK’daki objektif sorumluluk esasının yerine 5237 sayılı TCK’da haksızlığın bir gerçekleştirilme şekli olarak kasıt-taksir kombinasyonuna, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara yer verilmiştir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümü için, 5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde, suçun manevi unsurları arasında gösterilen kasıt-taksir kombinasyonu, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suç üzerinde durulmalıdır.
5237 sayılı TCK’nın “Netice sebebiyle ağırlaşmış suç” başlıklı 23. maddesi;
“(1) Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir” şeklindedir.
Buna göre; failin gerçekleştirdiği bir eylemde, kastettiğinden daha ağır veya başka bir sonucun meydana gelmesi hâlinde, sorumlu tutulabilmesi için netice bakımından en azından taksirle hareket etmiş olmasının kabulü gerekmektedir. Fail, bu sonucun meydana gelmesinden taksirle bile sorumlu tutulamıyorsa, objektif sorumluluğun kaldırılmasının doğal bir sonucu olarak, sadece nedensellik bağının bulunuyor olması, neticeden sorumlu tutulması için yeterli olmayacaktır.
Öğretide, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçun, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç ve görünüşte ya da gerçek olmayan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç olarak iki farklı şeklinin bulunduğu kabul edilmektedir. Gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda, failin hareketi sonucunda kastettiğinden daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla bağımsız bir suç tipi ortaya çıkmaktadır. Örneğin, yaralama suçunda mağdurun ölmesi, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hâlidir. Görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda ise, failin hareketi sonucunda suçun oluşması için aranan neticeden başka, niteliği de farklı olan daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla temel suç niteliği aynı kalmakla beraber yalnızca ceza ağırlaştırılmaktadır. Örneğin, cinsel saldırı suçunda mağdurun bitkisel hayata girmesi, görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hâlidir (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, 5. Bası, İstanbul 2015, s. 286 vd; Mehmet Emin Artuk, Ahmet Gökcen, A.Caner Yenidünya, TCK Şerhi, Turhan Kitabevi, Ankara 2009, c 3, s. 2484 vd.).
5237 sayılı TCK’nın 23. maddesinde düzenlenmiş bulunan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suça ilişkin genel kuralın, özel hükümler arasında kendisine yer bulduğu maddelerin başında gelen TCK’nın 87. maddenin 4. fıkrasına göre, gerçekleştirilen kasten yaralama eylemi TCK’nın 86. maddesinin 1. fıkrası veya 1. fıkrası ile birlikte 3. fıkrası kapsamında bulunur ve bunun sonucunda da ölüm meydana gelirse, en azından taksirle hareket etmiş olmak şartıyla faile belirtilen cezaların verileceği öngörülmektedir.
TCK'nın 86. maddesinin ikinci fıkrası kapsamındaki basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olan kasten yaralama fiilinin işlenmesi sırasında aynı maddenin üçüncü fıkrasının da ihlal edilmesi ve fiil sonucu ölüm neticesinin meydana gelmesi ihtimalinde TCK'nın 87. maddesinin dördüncü fıkrasının uygulanmasının gerektiği yönünde bir düşünce akla gelebilecek ise de, yukarıdaki açıklamalar da dikkate alındığında kanun koyucunun amacının bu olmadığı aşikârdır.
Öğretide de "...vücut üzerindeki etkisi basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek nitelikteki bir yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, bu fiil 87. maddenin 4. fıkrası bakımından tipik bir fiil değildir. Buna göre, her şeyden önce, kasten yaralama sonucunda meydana gelen ölüm neticesinin faile isnat edilebilmesi için kasten yaralamanın belli bir ağırlığa ulaşması gerekmektedir. Böylece kanun koyucu hafif nitelikteki yaralama fiilinin tek başına ölüm neticesini meydana getirebilecek tehlikeyi içermediğini kabul etmiş olmaktadır. Diğer bir ifadeyle, 86. maddenin 2. fıkrası kapsamında kalan yaralama tek başına ölüm neticesinin faile yüklenebilmesi bakımından yeterli değildir." (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 4. Bası, Ankara 2017, s.193.); "...kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde ölüm neticesinin meydana gelmiş olması durumunda m. 87/son'un uygulanması mümkün olmayacaktır" (Veli Özer Özbek-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 12. Bası, Ankara 2017, s.219.); "Bu nitelikli hâlin düzenlendiği TCK'nın 87/4. maddesinde, faile verilecek ceza belirlenirken 'yukarıdaki maddenin birinci ve üçüncü fıkralarına' yollama yapılmıştır. O hâlde, mağdurun basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaralanması ve/veya bu şekilde yaralamanın üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle veya silahla gerçekleştirilmesi durumunda anılan nitelikli hâl uygulanacaktır. Bu önermenin aksi düşüncesinden çıkan sonuç, TCK'nın 86/2. maddesinde düzenlenen basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde meydana gelen yaralamalarda, bu nitelikli hâl uygulanamayacaktır." (Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan - Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s.3060-3061.) şeklinde görüşler mevcuttur.
Sonuç olarak kasten yaralama sonucu mağdurun ölmesine ilişkin TCK'nın 87. maddesinin 4. fıkrasının uygulanması için;
a- Failin yaralama kastı ile hareket etmesi,
b- Mağdurun TCK’nın 86. maddesinin birinci fıkrası kapsamında yaralanmış olması veya 86. maddenin birinci fıkrası kapsamındaki yaralama fiilinin üçüncü fıkra da ihlal edilmek suretiyle gerçekleştirilmesi,
c- Failin eylemi ile arasında illiyet bağı bulunacak şekilde mağdurun ölmesi,
d- Failin meydana gelen ölüm sonucuna ilişkin en az taksir derecesinde bir kusurunun bulunması,
Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.
Buna göre, fail mağduru yaralamak amacıyla hareket etmeli, mağdurun yaralanacağını bilmeli ve bu sonucu istemelidir. Bununla birlikte fail mağdurun yaralanmasını değil de, ölmesini istemiş ve ölüm meydana gelmiş ise bu durumda kasten öldürmeden sorumlu tutulacaktır.
Madde metnine göre faile verilecek ceza belirlenirken kasten yaralama suçunun düzenlendiği TCK'nın 86. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarına yollama yapılmıştır. O hâlde, mağdurun basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek dereceden daha ağır şekilde yaralanması gerekmektedir. Anılan maddenin 2. fıkrasında karşılığını bulan basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde meydana gelen yaralamalarda 87. maddenin 4. fıkrası uygulanamayacaktır.
Üçüncü şart olarak mağdurun ölmesi ve failin eylemi ile mağdurun ölümü arasında uygun nedensellik bağının bulunması gerekir.
Son olarak, failin meydana gelen bu ölüm sonucundan, en az taksir derecesinde bir kusurunun bulunması gerekir.
5237 sayılı TCK'nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde "kanunda tanımlanmış haksızlık" olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hallerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için birtakım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama mecburiyetinden doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç, bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirmekte, fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılmaktadır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide de benimsendiği üzere taksirli suçlarda aranması gereken hususlar;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Uyuşmazlığa konu olay özelinde, beşinci bentte yer alan neticenin öngörülebilir olmasına rağmen öngörülememiş olması şartı üzerinde ayrıntılı olarak durmakta fayda vardır.
Taksirle gerçekleştirilen bazı eylemlerin suç olarak tanımlanıp cezai yaptırıma bağlanmasıyla, insanların gittikçe yoğunlaşan ve karmaşık hâle gelen toplum hayatı içinde daha dikkatli davranmalarının temin edilmesi amaçlanmaktadır. Kanun ve ortak hayat tecrübesinin sonucu olarak kendisine toplum tarafından yüklenen dikkat ve özen görevini ihlal eden ve bu hareketiyle öngörülebilir zararlı neticeye sebep olan kişinin taksirle işlenen suçlara ilişkin cezai sorumluluğu benimsenmiş, fakat taksirden söz edebilmek için de kanuni tarife uygun fiilin işlenebileceğinin öngörülme imkânının mevcut olması aranmıştır.
Bilindiği üzere, failin iradesi kasten işlenen suçlarda neticeye, taksirli suçlarda ise harekete yöneliktir. Gerek kanun tarafından konulan, gerekse ortak deneyimler ürünü olan kurallara iradi olarak riayetsizlik suretiyle dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranıldığı takdirde, bir takım zararlı neticelerin doğabileceği öngörülebiliyorsa taksir söz konusu olacaktır. Yapılan hareketin neticesi ortak tecrübeye göre öngörülemiyorsa ve hukuken de böyle bir yükümlülük getirilmemişse, taksirli hareketten söz edilemeyecek, "kaza" ya da "tesadüf" olarak adlandırılan bu hâl nedeniyle cezai sorumluluk gündeme gelmeyecektir.
Diğer bir anlatımla; taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Öğretide, sonucun öngörülebilirliğinin, failin içinde bulunduğu sosyal çevre, mensup olduğu meslek, eğitim durumu, ortak tecrübe, bilgi düzeyi ve failin kişisel özellikleri dikkate alınarak saptanması gerektiği, öngörülebilir sonucun, fiilen meydana gelen sonuç olmayıp failin yaptığı iradi hareketin neden olabileceği benzer sonuçlar olduğu, fiilen oluşan sonucun sadece genel olarak öngörülebilir olması taksirin varlığı için yeterli olup sonucun bütün inceliklerinin öngörülmesine gerek bulunmadığı yönünde görüşler ileri sürülmüştür. (Timur Demirbaş, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, 8. Bası, İstanbul, 2012, s. 358 vd.; Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 3. Bası, İstanbul, 2013, s. 277; Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, 6. Bası, Ankara, 2013, s.219.)
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Ölen ...’nin 21.11.2007 tarihinde, akşam saatlerinde arkadaşı ... .... ile birlikte Avcılar Şehit Onbaşı .... parkı içerisinde çerez yiyip bira içtiği sırada, Avcılar İlçe Emniyet Müdürlüğü Asayiş Büro Amirliğinde polis memuru olarak görev yapan sanık ...’nun, yanında bulunan polis memurları tanıklar ... ve...ile birlikte ölen ... ve ...’un yanına gelerek çevreyi rahatsız etmemeleri için öleni ve ...’u uyardığı, ...’un daha önceden de kendilerini uyardığını sanığa söylemesi üzerine sanığın Kabahatler Kanunu’na göre işlem yapacağını söyleyerek ölen ... ve ...’dan kimliklerini istediği, duruma küfrederek tepki gösteren ... ile sanık arasında çıkan tartışma sırasında sanığın tekmeyle ...’ın göğüs bölgesine vurduğu, almış olduğu darbe sonucu yere düşen ...’nin hayatını kaybettiği; ölen hakkında Adli Tıp Kurumu Birinci İhtisas Kurulunca hazırlanan uzmanlık raporunda; “Kişinin vücudunda sakrum üst kısmı bölgesinde 2,5x0,5 cm'lik sıyrıklı ekimoz, lomber bölge sol üst kısımda 1x0,5 cm'lik ekimoz ve sıyrıklar ile göğsündeki tıbbi müdahaleye ait defibrilatör izi dışında travmatik değişim tanımlanmamış olduğu, boyun arkada sağ derin paravertebral kas dokusu içindeki 3 cm çapındaki ekimozun ölüme yol açacak nitelikte olmadıkları, travmatik değişimlerin tümünün doğrudan travma veya düşmekle ya da düşürülmekle de oluşabilecekleri, ayrıca bu travmaların kişinin yaşamını tehlikeye sokacak nitelikte olmadıkları, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte oldukları, kişinin göğüs bölgesine geniş yüzeyli, sert ve küt nitelikli bir travmanın uygulanmasının savcılıkça kabulü hâlinde bunun cilt ve cilt altında herhangi bir travmatik değişim bulgusu olmaksızın kalpte aritmiyle ölüme yol açabileceği, ayrıca batın, boyun gibi basınç veya ağrı duyarlılığı olan bölgeleri öldürücü olmayan travmalarla da bradikardi ve kalp durması (inhibisyon) olabileceği, eldeki verilerle hangi mekanizma ile ölüm meydana geldiğinin ayırt edilemediği, kişinin vücudunda doğrudan ölümüne yol açacak nitelikte bir travmatik değişim bulgusu olmaması, ayrıca travma veya olayın etkisiyle aktive olacak özellikte kronik bir hastalık bulgusu da olmamasına göre eldeki verilerle ölüm mekanizması belirlenememekle birlikte olayın kasten yaralama olduğunun kabulü hâlinde kişinin olaydan hemen sonra ölmesi de dikkate alındığında olay ile ölüm arasında illiyet bağının bulunduğu” şeklindeki rapor düzenlendiği anlaşılan olayda; TCK'nın 87. maddesinin 4. fıkrasının uygulanabilmesi için mağdurun TCK’nın 86. maddesinin birinci fıkrası kapsamında yaralanmış olması veya 86. maddenin birinci fıkrası kapsamındaki yaralama fiilinin üçüncü fıkra da ihlal edilmek suretiyle gerçekleştirilmesinin gerekmesi, ayrıca failin yaralama kastı ile hareket etmesi, failin eylemi ile arasında illiyet bağı bulunacak şekilde mağdurun ölmesi ve failin meydana gelen ölüm sonucuna ilişkin en az taksir derecesinde bir kusurunun bulunması şartlarının birlikte gerçekleşmesinin zorunlu oluşu, somut olayda ise maktulün vücudundaki sıyrık ve ekimozun basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduklarının belirtilmesi, TCK’nın 87/4. maddesinde düzenlenen kasten yaralama sonucu bir kişinin ölümüne neden olma suçunda mağdurun basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek dereceden daha ağır şekilde yaralanmasının gerekmesi, anılan maddenin 2. fıkrasında karşılığını bulan basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde meydana gelen yaralamalarda 87. maddenin 4. fıkrası uygulanamaması karşısında, sanığın eyleminin TCK’nın 87. maddesinin 4. fıkrasında değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, neticesi sebebiyle ağır olan taksirle ölüme neden olma suçunun temelindeki kasten yaralama suçunda, haksız tahrik teşkil eden fiil ölenden sadır olduğu takdirde, koşulları var ise haksız tahrik hükmünün uygulanmasının mümkün olduğuna ilişkin Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 29.06.2021 tarihli ve 413-315 sayılı kararı da gözetildiğinde; sanığın eylemini haksız tahrikin etkisi altında gerçekleştirdiği ve TCK’nın 22/1-2 ile 23. maddeleri delaletiyle aynı Kanun’un 85/1. maddesinden düzenlenen taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yerel Mahkeme direnme kararına konu hükmün, sanığın eyleminin taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 03.04.2013 tarihli ve 39-127 sayılı hükmün sanığın eyleminin taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 27.01.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.