Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2011/16578 Esas 2012/9695 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
22. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/16578
Karar No: 2012/9695

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2011/16578 Esas 2012/9695 Karar Sayılı İlamı

22. Hukuk Dairesi         2011/16578 E.  ,  2012/9695 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : Antalya 1. İş Mahkemesi
    TARİHİ : 04/08/2010
    NUMARASI : 2010/34-2010/285

    Davacı vekili, davacının işine gerekçesiz olarak son verildiğini, dağıtım işlerinin bir kısmının yıllardır taşeron firmalara yaptırıldığını, firmaların değişmesine rağmen davacının aynı iş yerinde dağıtıcı olarak çalışmaya devam ettiğini, son taşeron firmanın ...Ltd. Şti. olduğunu, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muavazaalı olduğunu müvekkilinin başlangıçtan beri asıl işverenin işçisi olduğunu belirterek müvekkilinin işe iadesine ve kanuni haklarına karar verilmesini istemiştir.
    Davalı vekili, davacının ihaleyle posta tekeli dışında kalan gönderilerin işlenmesi, taşınması ve dağıtım hizmetlerini ihale yolu ile alan şirketin işçisi olduğunu, dayanak içtihattan sonra kuruluş mevzuatında yapılan değişiklikle postaların ayrım ve dağıtım işlerinin ihale yolu ile üçüncü kişilere gördürülebileceğinin hüküm altına alındığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.
    Mahkemece, davalı Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü (PTT)  posta tekeli dışında kalan gönderilerinin dağıtım hizmetleri ihale ile üçüncü kişilere son olarak da dava dışı ...Ltd. Şti."ne verildiği, davacının bu işte ihaleyi alan şirketler değiştiği halde çalıştığı ve en son davalı şirket tarafından iş sözleşmesinin feshedildiği, posta tekeli dışında kalan gönderilerin kabulü, nakli ve dağıtım işinin yardımcı iş olarak kabul edilemeyeceği, ihale ile alt işverenlere verilen bu işin davalının tekelindeki posta dağıtım işi gibi asıl iş olduğu, kural olarak asıl işin bölünerek alt işverene verilmesinin mümkün olmadığı, posta dağıtım işinin teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektiren bir yönünün de bulunmadığı, davalı PTT Genel Müdürlüğünün gerçek işveren olduğu gerekçesiyle işe iadeye karar verilmiştir.
    Hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Alt işveren işçisi tarafından, feshin geçersizliğine karar verilmesi istemiyle yalnızca alt işveren hakkında veya geçersizlik yahut muvazaa iddiasıyla sadece asıl işveren aleyhine açılan davalarda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayandığının belirlenmesine bağlı olarak, davalı olarak gösterilen kişinin işçinin gerçek işvereni olmadığının belirlenmesi halinde  taraf sıfatı sorunu ortaya çıkmaktadır. Davanın  taraf  sıfatı yokluğu sebebi ile reddedilmesi halinde, gerçek işverene karşı açılacak davada işçi, çoğunlukla, işe iade davaları için öngörülen bir aylık dava açma süresini kaçırma tehlikesi ile karşılaşmaktadır. Böyle bir sonuç işçiyi mağdur edeceği gibi, bir aylık süre geçmemişse yeni bir dava açılmasını gerektirmesi sebebi ile usul ekonomisine de uygun düşmez. Gerek daha önce işe iade davalarına bakan Yargıtay 9. Hukuk Dairesince ve gerek Dairemiz tarafından davacının temsilcide yanıldığı veya taraf sıfatında maddi hataya düştüğü kabul edilmek suretiyle taraf değişikliği konusunda mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun katı kuralları aşılarak sorun çözülmeye çalışılmıştır.
    Ne var ki, işe iade davası asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açıldığında asıl işveren hakkında taraf sıfatı yokluğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmezken, sadece asıl işveren hakkında dava açılmışsa taraf sıfatının bulunmadığı ve taraf sıfatında yanılgı olduğunun kabulüne karar verilmesi sözü edilen çözümün çelişkisi olarak dikkat çekmiştir.  
    Öte yandan, 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 124. maddesinde kabul edilebilir yanılgıya dayanan iradi taraf değişikliği taleplerinin mahkemece kabul edilmesi yönünde düzenleme yapılmıştır. Ancak sözü edilen düzenlemede taraf değişikliğinin talep şartına bağlanması karşısında, hâkim tarafından bu hususta taraflara hatırlatmada bulunulması mümkün değildir. Bu sebeple talep olmadığı halde, taraf sıfatında maddi hataya düşüldüğünden söz edilmek suretiyle mahkeme kararının bozulmasına yönelik uygulamaya devam edilmesinin, kanunun belirtilen açık düzenlemesi karşısında mümkün olmadığı görülmektedir.
    Hal böyle olunca, Dairemizde yukarıda belirtilen içtihadın yeniden gözden geçirilerek değerlendirilmesi ihtiyacı doğmuştur. 
    Mahkemece verilecek hükmün etkisi bakımından mecburi dava arkadaşlığı, maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ve şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı olarak ikiye ayrılmaktadır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı, maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi zorunlu hallerde söz konusu olur (6100 sayılı Kanun"un 59. maddesi). Şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ise, kanunun özel hükümleri ve davanın niteliğinden kaynaklanan, birden fazla kişiye karşı dava açılmasının ve yürütülmesinin zorunlu olduğu hallerde oluşan dava arkadaşlığına denir (PEKCANITEZ Hakan/ATALAY Oğuz/ÖZEKES Muhammet, Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, Ankara 2011, s.223). Şekli dava arkadaşlığı, gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılması ve taraflar arasındaki ilişkinin doğru karara bağlanmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Bu durumda, dava konusu hukuki ilişki hakkında bütün dava arkadaşlarına yönelik tek ve aynı doğrultuda bir karar verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usulî işlemler birbirinden bağımsızdır. 
    4857 sayılı İş Kanunu"nun 2. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarına göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olup olmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik re’sen yapılması gereken yargısal denetim, ilişkinin taraflarının, yani asıl işveren ve alt işverenin davada yer almalarını ve kendi hukuklarını koruyacak açıklama ve ispat haklarını zorunlu kılmaktadır. Aksince bir düşünce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ve 6100 sayılı Kanun’un 27. maddesinde öngörülen hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil eder. Buna göre, işe iade davalarına özgü olarak, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin söz konusu olduğu davalarda, davalı taraf yönünden bir çeşit şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığının mevcut olduğu kabul edilmelidir.
    Görüldüğü üzere, bu çözüm tarzı hem işçi hem de işveren yönünde hukuka uygun maddî ve usûlî bakımdan her iki tarafın haklarını korumasını sağlayan bir çözümdür.
    Böyle olunca, işe iade davasının yalnızca asıl işveren veya alt işveren aleyhine açılması durumunda, mahkemece, dava hemen reddedilmemeli, davalı olarak gösterilmeyen asıl işveren veya alt işverene davanın teşmili için davacı tarafa süre verilmeli, verilen süre içinde, diğer dava arkadaşına teşmil edilirse davaya devam edilmeli, aksi halde dava sıfat yokluğundan reddedilmelidir.
    Taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına yönelik olarak yapılacak inceleme sonucunda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayanması sebebi ile feshin geçersizliğine yönelik karar gerçek işveren hakkında kurulmalı, geçersiz veya muvazaaya dayalı ilişkinin diğer tarafı hakkında sıfat yokluğu sebebiyle davanın reddine karar verilmelidir. Ancak, 6100 sayılı Kanun’un 327. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca taraf sıfatı olmadığı halde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltarak kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verdiği için, sıfat yokluğu sebebi ile hakkındaki davanın reddine karar verilen taraf lehine vekâlet ücreti takdir edilmemelidir.
    Somut olayda mahkemece davalı PTT Genel Müdürlüğü  ile dava dışı ...Ltd. Şti. Arasında 02/07/2007- 31/12/2009 tarihleri arasında  PTT  Alım ve Satım Yönetmeliğine göre posta tekeli dışında kalan gönderilen işlenmesi taşınması ve dağıtımı hizmetlerine ilişkin sözleşme yapıldığı, davacının kayden dava dışı ...Ltd. Şti. çalışanı olarak gözüktüğü dikkate alındığında, davalı kurum ile dava dışı ...Ltd. Şti. arasında düzenlenen hizmet alım sözleşmesinin 4857 sayılı  Kanun"un 2/6-7 maddesi yönünden incelenmesi gerektiği açıktır. Söz konusu sözleşmenin  4857 sayılı Kanun"un hükümleri uyarınca geçerliliği veya mavazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik yapılacak yargısal denetim sözleşmenin diğer tarafını yani dava dışı ...Ltd. Şti. hak alanını da etkileyeceğinden, davanın adı geçen şirkete de teşmili için davacıya usulüne uygun süre verilmeli dava teşmil edilirse, yargılamaya devam edilerek sonucuna göre alt işverenlik ilişkisinin muvazaaya dayandığı anlaşılırsa, asıl işveren işyerine iadeye, muvazaa bulunmayıp bir asıl işveren-alt işveren ilişkisinin varlığı sonucuna varılırsa alt işveren işyerinde işe iadeye ve kanuni haklardan alt işverenle birlikte asıl işverenin de sorumluluğuna karar verilmelidir. Dava, dava dışı ...Ltd. Şti."ne  teşmil edilmezse, dava sıfat yokluğundan reddedilmelidir.  Taraf teşkili sağlanmadan ve eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
    SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 11/05/2012  gününde oybirliğiyle karar verildi.  

     

    Hemen Ara