Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/187 Esas 2022/79 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2018/187
Karar No: 2022/79
Karar Tarihi: 10.02.2022

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/187 Esas 2022/79 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2018/187 E.  ,  2022/79 K.

    "İçtihat Metni"

    Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Ağır Ceza

    Sanık ... hakkında olası kasıtla öldürme suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, eylemin taksirle ölüme neden olma suçunu oluşturduğu kabul edilerek sanığın TCK'nın 85/1, 62, 54 ve 63. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, müsadereye ve mahsuba ilişkin ... 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 03.11.2015 tarihli ve 305-385 sayılı hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 01.11.2017 tarih ve 2528-8211 sayı ve oy çoluğu ile;
    "...Olay günü ... İlkokulu bahçesinde icra edilen düğünde çok sayıda insan bulunduğu ve dosya içinde mevcut CD görüntü tutanağının incelenmesi ile halay çeken grubu kameraya çeken ölenin yakınında bulunduğu görülen sanığın, babasına ait silah ile birden çok kez havaya ateş ettiği, silahın tutukluluk yapması ile silahı yere doğru doğrultuğu sırada silahın ateşlenmesi sonucu yerden seken merminin ölene isabet ederek silahlı mermi yaralanmasına bağlı kaburga ve omurga kırığı ile iç organ harabiyetinden gelişen iç ve dış kanama sonucu ölümün gerçekleştiği olayda, sanık ve ölenin bulundukları konum, merminin vücuda giriş yeri, sanığın kendi savunmalarına da yansıdığı üzere, havaya eteş ettiği sırada silahın tutukluk yapması neticesinde tabancayı aşağıya indirdiğinde merminin tükendiğini düşünerek tekrar tetiğe basmış olması karşısında, gerçekleşen sonucun sanık tarafından öngörüldüğü hâlde gerçekleşmesini istemediği anlaşılan sanık hakkında bilinçli taksirle öldürme suçundan dolayı mahkûmiyet kararı verilmesi gerekirken, taksirle öldürme suçundan sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi, aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır." eleştirisiyle onanmasına karar verilmiş,
    Daire Üyeleri B. Köksal ve M. Uslu;
    "Sanığın olay tarihinde okul bahçesinde icra edilen düğün ortamında kalabalık insanların bulunduğu bir anda babasına ait tabancayı evden alıp getirerek havaya 4-5 el ateş ettikten sonra ikrarı ve tanık beyanlarına göre tabancayı yere doğru doğrultup yine tetiğe bastığı yere değen merminin sekerek 2-3 metre mesafede bulunup düğünü kameraya çeken maktüle isabet ederek maktülün önce yaralanmasına ve hastanede ölmesine sebep olduğu şeklinde gerçekleşen olayda, ihtilaf konusu olan sanığın hangi saikle hareket ettiğidir. Sanığın bu eylemi nedeniyle öldürme sonucunu öngörebileceği kuşkusuzdur. Çünkü elinde öldürmeye elverişli silah ve çok yakınında kalabalık insan topluluğu vardır. Sanık havaya 5 el ateş ettikten sonra eyleminden vazgeçmeyip tabancayı yere doğru doğrultmasına rağmen tetiğe basmaya devam etmiştir. Sanığın havaya doğru 4-5 el ateş etmesi sonucu etrafındaki 1-2 kişinin ölmesini olası kast saymakta şüphe yoktur. Çünkü netice öngörülüp olursa olsun mantığıyla hareket edilerek hiçbir önlem almadan eyleme devam etme durumu söz konusu olacaktır. Somut olayda havaya ateş ederken ölüm olayı meydana gelmese bile tabancanın yere doğru doğrultulup ateş edilerek yerden sekecek bir kurşunun da aynı olumsuz sonucu doğuracağı şüphesizdir. Çünkü elverişli araç bulunduğu gibi 2-3 metre mesafede insanların olması da ölüm sonucunu doğuracak ortamın olduğunu göstermektedir. Burada sanık olası kastın tanımında anlatıldığı gibi kanuni tanımındaki objektif unsurların gerçekleşebileceğini ciddi bir şekilde mümkün görmesine rağmen fiili işlemiştir. Sanık hareketinden doğacak sonuçları bilerek ve isteyerek hareket ettiğinden kast gerçekleşmiştir. Buna karşılık sanık belli bir sonucu gerçekleştirmek üzere hareket ederken bunun yanında başka sonuçların meydana gelmesini de göze almış ve bu sonuçlar da gerçekleştiğinden sanığın bu sonuçlar (ölüm) açısından da kasten hareket ettiği kabul edilmelidir. Çünkü somut olayımızda sanık, asıl kastettiğinden başka hareketinden doğacak diğer sonuçları tahmin ettiği veya öngördüğü hâlde hareketini devam ettirmiştir. Olası kastı bilinçli taksirden ayıran özellik, mümkün ya da muhtemel olarak öngörülen neticenin kabullenilmesi, failin öngördüğü tipik neticenin meydana gelmeyeceğine yönelik bir güveni olmadan hareket etmesidir. Olayımızda da sonucun meydana gelmeyeceğine yönelik bir güveni olmadan sanık silahıyla ateş etmeye devam etmiştir.
    Benzer olaylarda Yargıtay'ın kararlarında da olası kast yorumunun yapıldığı gözlemlenmektedir. Yargıtay 12. C.D' nin 2015/16102- E, 2016/8916-K, sayılı 26/05/2016 tarihli kararında belirtildiği üzere; olay tarihinde uzman ... olan sanığın, kardeşinin düğün merasiminde havaya ateş ettiği, silahın tutukluk yapması üzerine silahı yere paralel şekilde tutup arkasına vurduğu sırada düğün yerinde bulunan mağdurun silahtan çıkan kurşunla hayati tehlikeye neden olacak şekilde yaralandığı olayda, mesleği gereği silah kullanmasını ve silahın özelliklerini bilen sanığın kalabalık insan topluluğunun olduğu düğün mahallinde silahının tutukluk yapması üzerine merminin çıkarılması esnasında, patlayabilecek merminin kalabalık olan düğün yerindekilere isabet ederek yaralanmalarına veya ölmelerine neden olabileceğini öngörmesine rağmen, silahın arkasında vurarak mermiyi çıkartmaya çalışarak hareketinin muhtemel sonuçlarını kabullendiğini eylemli olarak ortaya koyduğu anlaşılmakla olası kastla yaralama suçunu işleyen sanık hakkında, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde bilinçli taksirle yaralama suçundan hüküm kurulmasının bozmayı gerektirdiği belirtilmiştir.
    Yine Yargıtay 1. C.D'nin 2012/4421 - E, 2012/9985- K sayılı, 26/12/2012 tarihli ilamında;
    Sanığın kalabalık nişan töreni sırasında hedef gözetmeksizin, iki-üç el tabancayla havaya ateş ettiği sırada çevrede bulunan kişi ya da kişilerinde isabet alıp yaralanabileceğini ya da ölebileceğini öngörmesine rağmen, atışlarına devam ettiği, bir ara tabancanın tutukluk yapması nedeniyle tabancayı yere paralele yakın vaziyette tuttuğu ve bu sırada da tetiğe basmak suretiyle yeniden ateş eden sanığın, kendisine yaklaşık 5,5 metre mesafede sandalye üzerinde oturan ve aralarında hiçbir husumet bulunmayan maktülü baş bölgesinden tek isabetle vurup öldürmesi eyleminde, sanığın olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerektiği hâlde, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde bilinçli taksirle insan öldürme suçundan hüküm kurulmasının bozmayı gerektirdiği dile getirilmiştir.
    Keza, Yargıtay 1. C.D.'nin 2014/663- E. 2015/2219- K sayılı, 13/04/2015 günlü ve takrir pusulasına eklenen kararda ise, sanığın olay günü akrabasının köydeki düğününe katıldığı gelin ve damadın araçtan inecekleri sırada tabancasını çıkararak havaya doğru rastgele ateş etmeye başladığı, çevrede bulunan kişi ya da kişilerinde isabet alıp yaralanabileceğini ya da ölebileceğini öngörmesine rağmen, atışlarına devam ettiği bir ara tabancanın tutukluk yapması nedeniyle tabancayı yere doğru vaziyette tutarak kurcalamaya başladığı bu sırada silahın ateş alması ile tam karşısındaki istikamette, kendisine yaklaşık 8- 10 metre mesafedeki maktülu baş bölgesinden tek isabetle vurup öldürmesi eyleminde, sanığın olası katla hareket ettiği ve olası katla öldürme suçundan hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde bilinçli taksirle insan öldürme suçundan hüküm kurulmasınını bozmayı gerektirdiği belirtilmiştir.
    Tüm bu örnek kararlardan ve olayın oluş şeklinden anlaşılacağı üzere, tebliğnamedeki bozma isteyen görüş ve değerlendirmeye göre sanığın olay tarihinde düğün yerinde insanların bulunduğu ortamda genel güvenliği tehlikeye sokacak şekilde havaya doğru ateş ettiği sırada tabancanın tutukluk yapması üzerine tetik hâkimiyetini bırakmadan ve hiçbir önlem almadan silahını atışa elverişli duruma getirmeye uğraşırken tetiğe basınç uygulayarak ateşlediği silahtan çıkan kurşunun topluluk içinde bulunan vc düğünü kameraya çeken 2-3 metre mesafedeki ...' ye yerden sekme sonucu isabet etmesi nedeniyle ölüm olayının meydana geldiği sanığın öldürme sonucunun meydana gelebileceğini öngörmesine rağmen eyleminden vazgeçmeyip sürdürmesinin, olası kastla insan öldürme suçunu oluşturduğu gözetilmeden taksirle öldürme suçundan hüküm kurulmasının aleyhe temyiz olmasa da suç vasfına yönelik olarak mahkeme kararının bozulup CMUK'un 326/son maddesi gereğince, ceza süresi açısından sanık hakkında kazanılmış hak hükümlerinin uygulanması gerektiği kanaatiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz." düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 03.01.2018 tarih ve 29398 sayı ile;
    “...Sanığın olay tarihinde düğün yerinde insanların bulunduğu ortamda genel güvenliği tehlikeye sokacak şekilde havaya doğru ateş ettiği sırada tabancanın tutukluk yapması üzerine tetik hâkimiyetini bırakmadan ve hiçbir önlem almadan silahını atışa elverişli duruma getirmeye uğraşırken tetiğe basınç uygulayarak ateşlediği silahtan çıkan kurşunun topluluk içinde bulunan vc düğünü kameraya çeken 2-3 metre mesafedeki ...'ye yerden sekme sonucu isabet etmesi nedeniyle ölüm olayının meydana geldiği sanığın öldürme sonucunun meydana gelebileceğini öngörmesine rağmen eyleminden vazgeçmeyip sürdürmesinin, olası kastla insan öldürme suçunu oluşturduğu gözetilmeden taksirle öldürme suçundan hüküm kurulmasının aleyhe temyiz olmasa da suç vasfına yönelik olarak mahkeme kararının bozulup CMUK'nın 326/son maddesi gereğince, ceza süresi açısından sanık hakkında kazanılmış hak hükümlerinin uygulanması gerektiği,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 28.02.2018 tarih, 4-2256 ve oy çokluğuyla itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Sanık hakkında 6136 sayılı Kanun’a muhalefet etme suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı itiraz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme; sanık hakkında taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan verilen mahkûmiyet kararı ile sınırlı olarak yapılmıştır.
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin hukuki niteliğinin belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    11.04.2015 tarihli olay yeri inceleme raporuna göre; saat 14.30 sıralarında ... Caddesi üzerinde bulunan ... İlköğretim Okulu'nun bahçesinde gerçekleşen ateşli silahla yaralama olayının bildirilmesi üzerine olay yerine gidildiği, olayın meydana geldiği okul bahçesinin zemininin beton, etrafının ise demir korkuluk ile çevrili olduğu, alan içerisinde çok sayıda tahta ve plastik sandalyelerin bulunduğu, okul duvarının dip kısmında orkestra ses cihazlarının, ortalama 3 metre uzaklığındaki mesafede 5 adet boş kovanın,17 metre mesafede ise kan izlerinin olduğu,
    12.04.2015 tarihli olay yeri araştırma tutanağına göre; olayın gerçekleştiği ... İlköğretim İlkokulu’nun beton kaplama olan zemininin, pürüzlü ve tırtıklı olduğu, zemin üzerinde ve okul duvarında herhangi bir mermi sekme izi, deforme olmuş veya olmamış herhangi bir mermi çekirdeğine ve mermi çekirdeği gömleğine rastlanmadığı,
    11.04.2015 tarihli muhafaza altına alma tutanağına göre; olayda kullanılan ... P85 marka 302-83920 seri numaralı siyah renkli tabancaya ait bulundurma ruhsatının... tarafından görevlilere rızasıyla teslim edildiği,
    11.04.2015 tarihinde saat 17.10’da düzenlenen araştırma, yakalama ve muhafaza altına alma tutanağına göre; görevli ekiplerce olay yerine intikal edildiğinde düğün sahibi olduğu söyleyen ... ...’ün görevlilere, düğünde kamera çekimi yapan ... uyruklu ... isimli şahsın düğün sırasında yaralandığını, adı geçen yaralıyı kardeşi ... ...’ün kendi imkanlarıyla hastaneye götürdüğünü, kardeşi ... ...’ün oğlu olan ...'ün adı geçeni yaraladığını ifade etmesi üzerine sanık ... ile irtibat kurulduğu, karakola teslim olan sanığın belinden çıkardığı ve babası adına kayıtlı olduğunu söylediği ... P85 marka 302-83920 seri numaralı boş olduğu anlaşılan 1 adet tabanca ve 1 adet boş şarjörü kendi rızasıyla teslim ettiği, sanığın olayın kaza olduğunu, korkması nedeniyle olay yerinden önce uzaklaştığı sonra da teslim olduğunu ifade ettiği,
    11.04.2015 tarihli ölü muayene ve otopsi tutanağına göre; ölenin, ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı kaburga ve omurga kırığı ile iç organ harabiyetinden gelişen iç ve dış kanama sonucu öldüğü kanaatine varıldığı, ölenin vücudunda 1 adet ateşli silah mermi çekirdeği giriş deliği, 1 adet çıkış deliğinin tespit edilmiş olduğu, otopsi esnasında ateşli silah ürününün elde edilmediği, giriş deliğinin cilt altı bulgulara göre atışın bitişik atış niteliğinde olmadığı, kesin atış tayini için atışın elbiseli bölgeye yapılmış olması nedeniyle kişinin vurulma anındaki elbiselerinin incelenmesi gerektiği, cesetten otopsi işlemi esnasında alınan kan örneğinin alkol, uyutucu, uyarıcı ve sistematik analiz için Adli Tıp Kurumuna gönderilmesine karar verildiği,
    Adli Tıp Kurumu ... Grup Başkanlığı Kimyasal Tahliller İhtisas Dairesince düzenlenen 11.05.2015 tarihli rapora göre; ölenin kanında alkol bulunmadığı, midazolam bulunduğu,
    ... Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen 07.05.2015 tarihli uzmanlık raporuna göre; ölenin gömleğinin sol koltuk altı bölgesinde etek ucundan 35 cm yukarıda bulunan 1 adet delik etrafında atış artıklarının tespit edildiği, atış artıklarının dağılım yoğunluğuna göre söz konusu deliğin ateşli silahla uzak atış mesafesinden yapılan atış sonucu meydana geldiği kanaatine varıldığı,
    ... Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen 06.07.2015 tarihli uzmanlık raporuna göre; olayda kullanılan tabancanın 6136 sayılı Yasa kapsamında yasak niteliği haiz ateşli silahlardan olduğu, tabancadan deneme ve mukayese atışları sonucu elde edilen mukayese kovanları ile birlikte gönderilen 5 adet kovanın yarı otomatik tabanca vasfındaki 302-83920 numaralı, ... marka P85 model tabancadan atıldığı, ölen ve sanıktan alınan svaplarda atış artıklarına rastlanılmadığı,
    Kamerası görüntülerine göre; olay günü saat 14.45.08’de havaya doğru 8-9 kez ateş eden sanığın ateş etmeyi bıraktığı ve sağ tarafından geriye doğru döndüğü, bu esnada sanığın yüz ve gövde kısmının ölene doğru olduğu, saat 14.45.09’da ölenin yere doğru düşmeye başladığı ve sanığın geriye doğru dönüşünü tamamladığı,
    Anlaşılmaktadır.
    Müşteki ...; kardeşi olan ölenin düğünlerde kameramanlık yaptığını, olay günü saat 10.00-11.00 sıralarında ... için anlaştıkları düğüne ölen ve ... isimli arkadaşıyla birlikte giderek cihazların kurulumunu yaptıklarını, saat 12.00 sıralarında düğünün başladığını, düğünü ölenin kameraya aldığını, ...’in cihazların kontrolünü yapmak üzere bir başka kişiyi de düğüne getirmek için olay yerinden ayrıldığını, bu sırada kendisinin bilgisayarın başında masada oturduğunu, bir şahsın yan tarafta elinde bir şarjöre mermi bastığını gördüğünü, düğünde yaklaşık 40-50 kişinin halay çektiğini, 3-4 el silah sesi geldiğini, başını bilgisayardan kaldırdığında şarjöre mermi basan kişinin tabancayla havaya doğru ateş ettiğini gördüğünü, bu kişinin kendisine olan mesafesinin 2-3 metre, ölene olan mesafesinin ise yaklaşıl 1 metre kadar olduğunu, bu sırada ölenin birden yere düştüğünü gördüğünü, hemen kardeşi ölenin yanına koştuğunu, ölenin o anda bilincinin kapalı olduğunu, sol yanından kanlar geldiğini, orada bulunan düğün sahiplerinden birinin aracıyla öleni hastaneye kaldırdıklarını,
    Tanık ... ...; bacanağı ... ...’ün oğlunun düğünü sebebiyle saat 13.30 sıralarında ... İlkokulu bahçesine gittiğini, yaklaşık 1 saat sonra bir anda bir el silah sesi duyduğunu, arkasına dönüp baktığında ise kalabalığın içerisinde ölenin yerde kanlar içerisinde yattığını gördüğünü, olay yerinde bulunan ... ...’ün aracıyla yaralı olan öleni hastaneye götürdüklerini,
    Tanık ... ...; abisi ... ...’ün düğünü sebebiyle ... İlkokulu bahçesine geldiğini, düğünün devam ettiği saat 14.30 sıralarında kendine ait araç ile gelini kuaföre bırakıp düğün yerine geri döndüğünde düğün yerinde yaralanan ölenin kucaklanarak götürüldüğünü gördüğünü, olayın nasıl gerçekleştiğini görmediğini, yaralanan öleni kendi aracıyla hastaneye götürdüklerini,
    Tanık ... ...; oğlunun düğün merasimi yapmak için misafirlerini ... İlkokulu’na davet ettiğini, düğünün saat 11.00 sıralarında başladığını, yeğeni olan sanığın düğün yerine yaklaşık iki-üç saat sonda geldiğini, bir süre sonra sanığın babasına ait olduğunu bildiği tabanca ile havaya ateş etmeye başladığını, havaya üç el ateş ettikten sonra tabancanın tutukluk yaptığını, bunun üzerine sağ elinde bulunan tabancayı aşağıya doğru indirdiğini, aşağıya indirince tabancanın ateş aldığını ve merminin yere değmesi sonucunda sekerek ölene isabet ettiğini, sanık ile ölen arasında yaklaşık 1-2 metre mesafe olduğunu, ölenin sol kolunun altından ve sol göğsünden kan geldiğini gördüğünü, ardından kardeşi tanık ... ve düğündeki diğer kişilerle öleni yerden kaldırıp hastaneye götürdüklerini, düğünde sadece sanığın ateş ettiğini, olayın tamamen sanığın dikkatsizliğinden kaynaklandığını,
    Tanık ... ...; saat 10.00 sıralarında yeğeninin düğünü sebebiyle olay yerine gittiklerini, oğlu olan sanığın da olay yerinde olduğunu sırada düğün yerinde bulunan misafirlere su almak için markete gittiğini, döndüğünde düğünün sona erdiğini gördüğünü, orada bulunanlara ne olduğunu sorduğunda, oğlu sanığın düğünde havaya ateş ettiğini bu kurşunlardan bir tanesinin ölene isabet ettiğini öğrendiğini, ölenin durumunu öğrenmek için hemen hastaneye gittiğini, sanığın kullandığı silahın kendi adına kayıtlı olan ve taşıma ruhsatı olan tabanca olduğunu, ancak oğlunun bu silahı evinden aldığını bilmediğini, tabancanın içerisinde kaç tane fişek olduğunu da bilmediğini, tabanca içindeki fişek haricinde evde yedek fişekte olmadığını,
    Tanık ...; düğün alanında bulunduğu sırada sanığın tabancayla havaya 4-5 el ateş ettiğini, daha sonra mermisinin bittiğini düşünerek silahı yere doğru doğrultup doldur boşalt yaptığı sırada silahın tekrar patladığını, daha sonra da düğünü kameraya çeken ölenin yere düştüğünü, ölenin sol koltuk altından kanlar geldiğini, ardından yaralı ölenin hastaneye götürüldüğünü,
    Tanık ... ...; düğün sahibi olduğunu, düğünün devam ettiği sırada düğün yerine sonradan elinde silahla gelen amcasının oğlu olan sanığın 4-5 el havaya ateş ettiğini, merminin yerden mi sektiğini yoksa direk ölene karşı mı hedef alındığını görmediğini, ancak sanığın elindeki silahın namlusunun yere bakar vaziyette olduğunu, akabinde sanığın sinir krizi geçirerek olay yerinden uzaklaştığını,
    Tanık...; düğün yerine şarkı söylemesi amacıyla çağırıldığını, yanında kameraman getirmesinin istenilmesi üzerine akrabası olan olan ölen ile birlikte düğün yerine gittiklerini, saat 12.00 sıralarında düğünün başladığını, ölenin kamera çekimi yaptığını, şarkı söylediği sırada sanığın önce tabancayla havaya doğru 3 yada 4 el, sonra da bir el de yere ateş ettiğini, yere sıktığı merminin sekerek ölene isabet ettiğini, ölenin yere düştüğünü, ölenin yanına giderek onu kaldırmaya çalıştığını daha sonra olay yerine gelen bir araç ile öleni hastaneye kaldırdıklarını,
    Tanık...; sanığın abisinin oğlu olduğunu, düğün için okul bahçesinde bulundukları sırada saat 14.30 sıralarında sanığın tabancayla havaya doğru 3-4 el ateş ettiğini, o sırada düğünü kameraya çeken ölenin birden yere düştüğünü, orada bulunan kişilerce yaralanan ölenin hastaneye götürüldüğünü, düğünde sanıktan başka silah kullanan olmadığını, ayrıca düğünde herhangi bir kavga ya da tartışma olayının da yaşanmadığını,
    Tanık ...; sanığın ablasının oğlu olduğunu, düğün için okul bahçesinde bulundukları sırada saat 14.30 sıralarında sanığın tabancayla havaya doğru ateş etmeye başladığını, ancak kaç el ateş ettiğini hatırlamadığını, o sırada düğünü kameraya çeken ölenin birden yere düştüğünü, orada bulunan kişilerce yaralanan ölenin hastaneye götürüldüğünü, düğünde sanıktan başka silah kullanan olmadığını, ayrıca düğünde herhangi bir kavga ya da tartışma olayının yaşanmadığını,
    Tanık ...; sanığın kaynı olduğunu, düğün için okul bahçesinde bulundukları sırada saat 14.30 sıralarında sanığın tabancayla havaya doğru ateş ettiğini gördüğünü, bu sırada kenar tarafta oynadığını, arkasını döndüğünde düğünü kameraya çeken ölenin birden yere düştüğünü gördüğünü, düğünde sanıktan başka silah kullanan olmadığını, ayrıca düğünde herhangi bir kavga ya da tartışma olayının yaşanmadığını,
    Beyan etmişlerdir.
    Sanık ...; olay günü saat 12.00 sıralarında amcasının oğlunun düğününe katılmak için olay yerine gittiğini, düğün yerinde bir süre kaldıktan sonra babası tanık ...’den aracının anahtarını alarak babasının evine gidip onun adına kayıtlı ve ruhsatlı tabancayı bulunduğu yerden aldığını, tabancanın şarjörünü çıkardığını, içerisinde fişek olduğunu görünce saymadan doğrudan kılıfsız olarak beline koyup düğün yerine geri döndüğünü, önce tabancayı aracın koltuğunun altına koyarak araçtan indiğini, bir süre düğünde oynadıktan sonra araçtan silahı aldığını, tabancanın mermi yatağına fişeği sürüp beline taktıktan sonra düğün alanına gittiğini, bir süre sonra da tabancayı belinden çıkartıp havaya doğrultup seri şekilde 4-5 el ateş ettiğini, tetiğin boşa düşmesi nedeniyle tutukluk yapınca da tabancayı aşağıya doğru indirdiğini, bu sırada mermilerin tükendiğini düşünerek tetiğe tekrar bastığında silahın patladığını, tabancanın yere doğru ateş aldığını, bu sırada merminin sekerek önünde ve sağında yana doğru duran, sol omzunda kamera bulunan ölene isabet ettiğini, ölenin yaklaşık 1-2 metre uzağında olduğunu, merminin ölene isabet ettiğini ölenin yere düşmesi nedeniyle anladığını, korkup olay yerinden uzaklaştığını, akabinde teslim olduğunu, öleni hiç tanımadığını, pişman olduğunu savunmuştur.
    Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından, kasten yaralama suçu ile ilgili açıklamalarda bulunulması; "doğrudan kast", "olası kast", "taksir" ve "bilinçli taksir"e değinilerek birbirlerinden ayırtedici ölçütlerin ortaya konulması gerekmektedir.
    Uyuşmazlık konusuyla ilgili tartışılması gereken kasten yaralama suçunun düzenlendiği TCK’nın 86. maddesinin suç ve karar tarihindeki hâli;
    “(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
    (3) Kasten yaralama suçunun;
    a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
    b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
    c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
    d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
    e) Silâhla,
    İşlenmesi hâlinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır” şeklinde iken; 15.04.2020 tarihli ve 31100 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürülüğe giren 7242 sayılı Kanun’un 11. maddesiyle, 86. maddenin 3. fıkrasına "f" bendi eklenerek kasten yaralama suçunun "canavarca hisle işlenmesi" de bir nitelikli hâl kabul edilip madde yeniden düzenlenmiştir.
    Maddenin birinci fıkrasında kasten yaralama suçunun tanımı yapılarak, kasten yaralamanın temel şekli düzenlenmiş, kişinin vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan her davranış, yaralama olarak kabul edilmiş, madde gerekçesinde bu husus açıkça vurgulanmıştır. Kasten yaralama fiilinin, kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde olması hâli ise ikinci fıkrada düzenlenmiş olup bu durumda birinci fıkradaki hapis cezasından daha az süreli bir hapis cezası ya da seçimlik olarak adli para cezası suçun yaptırımı olarak öngörülmüştür.
    Kasten yaralama suçunda korunan hukuki yarar, kişinin vücut dokunulmazlığı ve beden bütünlüğüdür. Suçun konusu, mağdurun acı verilen veya bozulan bedeni veya ruhsal varlığıdır. Failin yaptığı hareket sonucu, maddede belirtilen sonuçlardan biri meydana gelirse, kasten yaralama suçunun oluşacağında tereddüt bulunmayıp, bu sonucu doğurmaya elverişli olan tüm hareketlerle, kasten yaralama suçunun işlenmesi mümkündür.
    Maddenin 3. fıkrasının (e) bendinde kasten yaralama suçunun silahla işlenmesi durumu nitelikli hâl olarak düzenlenmiştir. Suçun silahla işlenmiş olmasının nitelikli hâl sayılmasının altında yatan düşünce, söz konusu aracın mağdurun yaşamı, vücut bütünlüğü ve özgürlüğü bakımından ortaya çıkardığı potansiyel tehlikedir. Suçun silahla işlenmesinin nitelikli hâl sayılması, silahın suçun işlenmesini kolaylaştırdığı ve mağdur üzerindeki korkunun etkisini artırdığı düşüncesine dayanmaktadır. (Durmuş Tezcan, ... Ruhan Erdem, R. ... Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Seçkin Yayınevi, 15. Baskı, ... 2017, .... 232.)
    “Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama” başlıklı 87. maddesinin suç ve karar tarihindeki hâli;
    "(1) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
    a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
    b) Konuşmasında sürekli zorluğa,
    c) Yüzünde sabit ize,
    d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
    e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
    Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde üç yıldan, üçüncü fıkraya giren hâllerde beş yıldan az olamaz.
    (2) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
    a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
    b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
    c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
    d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
    e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,
    Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde beş yıldan, üçüncü fıkraya giren hâllerde sekiz yıldan az olamaz.
    (3) Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması halinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar artırılır.
    (4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hâllerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hâllerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur" biçiminde iken 7242 sayılı Kanun’un 12. maddesiyle, bu fıkrada yer alan “onaltı” ibaresi “onsekiz” şeklinde değiştirilmiş, TCK’nın 87. maddesinin 4. fıkrası “Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklinde son şeklini almıştır.
    Bu maddede neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama fiilleri yaptırıma bağlanmış olup birinci fıkrada bir kat, ikinci fıkrada iki kat artırımı gerektiren hâller gösterilmiş, üçüncü fıkrada yaralanmanın vücutta kemik kırılmasına ya da çıkığına neden olması hâlinde yapılacak artırım, dördüncü fıkrada ise kasten yaralama sonucu ölüm meydana gelmesi halinde uygulanacak yaptırım hükme bağlanmıştır. Ancak kanun koyucu birinci ve ikinci fıkralarda, 86. maddeye göre hükmolunan cezanın bir ve iki kat artırılması esasını kabul etmesine karşın bununla yetinmemiş, her iki fıkranın son cümlelerinde, artırım sonucu hükmolunabilecek cezaların belirli bir miktardan aşağı olamayacağı esasını da kabul etmiştir.
    5237 sayılı TCK'nın "Kast" başlıklı 21. maddesi;
    "(1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.
    (2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir" şeklinde düzenlenerek, maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde doğrudan kast, ikinci fıkrasının birinci cümlesinde de olası kast tanımlanmıştır.
    Olası kastın tanımlandığı TCK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasının gerekçesinde;
    “...Olası kastdurumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir. Mevzuatımıza giren yeni bir kavram olan olası kastla ilgili uygulamadan bazı örnekler vermek yararlı olacaktır.
    Yolda seyreden bir otobüs sürücüsü, trafik lambasının kendisine kırmızı yanmasına rağmen, kavşakta durmadan geçmek ister; ancak kendilerine yeşil ışık yanan kavşaktan geçmekte olan yayalara çarpar ve bunlardan bir veya birkaçının ölümüne veya yaralanmasına neden olur. Trafik lambası kendisine kırmızı yanan sürücü, yaya geçidinden her an birilerinin geçtiğini görmüş; fakat, buna rağmen kavşakta durmamış ve yoluna devam etmiştir. Bu durumda otobüs sürücüsü, meydana gelen ölüm veya yaralama neticelerinin gerçekleşebileceğini öngörerek, bunları kabullenmiştir.
    Düğün evinde törene katılanların tabancaları ile odanın tavanına doğru ardı ardına ateş ettikleri sırada, bir kişinin aldığı alkolün de etkisi ile elinin seyrini kaybetmesi sonucu, yere paralel olarak yaptığı atışlardan bir tanesinden çıkan kurşun, törene katılanlardan birinin alnına isabet ederek ölümüne neden olur. Bu örnek olayda kişi yaptığı atışlardan çıkan kurşunların orada bulunan herhangi birine isabet edebileceğini öngörmüş; fakat, buna rağmen silâhıyla atışa devam etmiştir. Burada da fail silâhıyla ateş ederken ortaya çıkacak yaralama veya ölüm neticelerini kabullenmiştir.
    Verilen bu örneklerde kişinin olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerekir.” şeklinde açıklamalara yer verilmiş ve olası kasta ilişkin örnek olaylar gösterilmiştir.
    Buna göre, doğrudan kast; öngörülen ve suç teşkil eden fiili gerçekleştirmeye yönelik irade olup kanunda suç olarak tanımlanmış eylemin bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi ile oluşur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesi hâlinde doğrudan kastla hareket etmiş olacak, buna karşın işlemiş olduğu fiilin muhtemel bazı neticeleri meydana getirebileceğini öngörmesine ve bu neticelerin gerçekleşmesini mümkün ve muhtemel olarak tasavvur etmesine rağmen muhtemel neticeyi kabullenerek fiili işlemesi hâlinde olası kast söz konusu olacaktır.
    Olası kast ile doğrudan kast arasındaki farkı ortaya koyan en belirgin unsur, doğrudan kasttaki bilme unsurudur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyorsa doğrudan kasıtla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da, açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bir kısım neticeleri de doğurması muhakkak ise, failin bu sonuçlar açısından da doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilmelidir.
    Olası kastı doğrudan kasttan ayıran diğer ölçüt; suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp muhtemel olmasıdır. Fail, böyle bir durumda muhakkak değil ama, büyük bir ihtimalle gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte ve "olursa olsun" düşüncesi ile göze almakta; neticenin gerçekleşmemesi için herhangi bir çaba göstermemektedir. Olası kastta fiilin kanunda tanımlanan bir sonucun gerçekleşmesine neden olacağı muhtemel görülmesine karşın, bu neticenin meydana gelmesi fail tarafından kabul edilmektedir.
    5237 sayılı TCK'nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde "kanunda tanımlanmış haksızlık" olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. 5237 sayılı TCK'nın 22/2. maddesinde taksir; "dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir" şeklinde tanımlanmıştır.
    Taksirli suçlarda, gerek icrai, gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
    Sonucun gerçekleşmesinde mağdurun taksirli davranışının da etkisinin olması hâlinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum, failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. Türk Ceza Kanunu'nda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.
    Türk Ceza Kanunu'nda taksir; "basit" ve "bilinçli" taksir olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmuş, 22. maddesinin üçüncü fıkrasında bilinçli taksir; "kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi" şeklinde tanımlanmış, bu hâlde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.
    Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırdedici ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir hâlinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
    Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü hâlde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü hâlde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlikelilik hâli, bunu öngörememiş olan kimsenin tehlikelilik hâli ile bir tutulamayacaktır. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
    Türk Ceza Kanunu'nun 21. maddesinin ikinci fıkrasında; "kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi" şeklinde tanımlanıp başkaca ayırıcı unsura yer verilmeyen olası kast ile aynı Kanun'un 22. maddesinin üçüncü fıkrasında; "kişinin, öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır" biçiminde tanımlanan bilinçli taksirin karıştırılacağı hususu öğretide dile getirilmiş, kanun koyucu da madde metninde yer vermediği "kabullenme" ölçüsünü aynı maddenin gerekçesinde; "olası kast halinde suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir, diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir" şeklinde açıklamak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak kıstası ortaya koymuştur.
    Olası kastla bilinçli taksiri ayırdetme konusunda doktrinde “Her ikisi arasındaki ayrımı belirlemek bakımından Frank formülü uygulanmalıdır. Buna göre eğer ‘öyle veya böyle fail her hâlde hareketi gerçekleştirirdi’ diyebiliyorsak olası kast; ‘neticenin gerçekleşeceğini bilseydi hareketi gerçekleştirmeyecekti’ diyebiliyorsak bilinçli taksirden söz edilir...Her ikisi arasında bir ayrım yapılabilmesi için her somut olay bakımından failin ayrıca neticeyi göze almış, kabullenmiş sayılıp sayılamayacağı yönünde bir değerlendirme yapılması zorunlu görünmektedir” şeklinde görüşler mevcuttur. (Bahri Öztürk-... Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayınlar, 17. Baskı, ... 2017, .... 303-304.)
    Öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen neticenin meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir söz konusu olacaktır.
    Diğer bir deyişle, failin neticeyi istememekle beraber neticenin meydana gelmesinin muhtemel olduğunu bilmesine rağmen duruma kayıtsız kalarak hareketini sürdürmek suretiyle muhtemel neticeyi kabullenmesi durumunda olası kast, failin neticeyi öngörmesine rağmen becerisine, şansına, tecrübesine ya da başka bir etkene güvenip neticenin meydana gelmeyeceğine inanarak gerektiğinde muhtemel neticenin gerçekleşmemesi için gerekli önlemleri de almak suretiyle hareketini sürdürmesi hâlinde ise bilinçli taksir söz konusu olacaktır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Sanık ...’ün, 11.04.2015 tarihinde saat 14.30 sıralarında okul bahçesinde icra edilen düğün ortamında kalabalık insanların bulunduğu sırada babasına ait tabancayla havaya 4-5 el ateş ettikten sonra tabancanın namlusunu yere doğru çevirirken mermilerinin bittiği düşüncesiyle tetiğe bastığına ilişkin beyanı olay yerini çeken kamera kayıtları ile doğrulanması yerden sekmeye ilişkin fiziki bulgu bulunmaması ve tanık anlatımlarına göre sanığa 1-2 metre mesafede bulunan ve düğünü kameraya çeken ...’ye isabet etmesi ile adı geçenin ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı kaburga ve omurga kırığı ile iç organ harabiyetinden gelişen iç ve dış kanama sonucu kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği olayda;
    Davul ve zurna eşliğinde yapılan eğlenceli düğün merasimine çok sayıda insan tarafından katılım sağlandığını bilen ve gören sanığın, doğrudan hedef almadan, düğün yerinde insanların bulunduğu ortamda genel güvenliği tehlikeye sokacak şekilde havaya doğru ateş ettiği sırada tabancanın tutukluk yapması üzerine tetik hâkimiyetini bırakmadan ve hiçbir önlem almadan silahını atışa elverişli duruma getirmeye çalışırken tetiğe basınç uygulayarak ateşlediği sırada silahtan çıkan kurşunun topluluk içinde bulunan ve düğünü kameraya çeken 1-2 metre mesafedeki ölene veya çevrede bulunan kişilerden birisine de isabet edebileceğini, bu durumda muhtemel bazı neticelerin meydana gelebileceğini öngörmesine rağmen muhtemel neticeyi kabullenerek fiili gerçekleştirdiği anlaşıldığından olası kasıtla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir.
    Bu nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne, Özel Dairenin onama kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün sanığın eyleminin olası kastla öldürme niteliğinde olduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden, aleyhe temyiz bulunmadığından 1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı bakımından sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulması kaydıyla bozulmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
    2- Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 01.11.2017 tarihli ve 2528-8211 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
    3- ... 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 03.11.2015 tarihli ve 305-385 sayılı mahkûmiyet hükmünün, sanığın eyleminin olası kastla öldürme niteliğinde olduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden aleyhe yönelen temyiz olmaması nedeniyle 1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/son maddesine göre ceza miktarı bakımından aleyhe değiştirme yasağı saklı tutulması kaydıyla BOZULMASINA,
    4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 10.02.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara