Esas No: 2011/19778
Karar No: 2012/8613
Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2011/19778 Esas 2012/8613 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Gebze 3. İş Mahkemesi
TARİHİ : 30/03/2011
NUMARASI : 2011/136-2011/64
Davacı vekili, müvekkilinin davalı belediyede 17/11/2003-20/01/2011 tarihleri arasında çalıştığını, yerel bir gazetede yayınlanan ve davacının açıklamalarını kaynak gösteren haberi gerekçe göstererek davacının iş sözleşmesinin 4857 sayılı İş Kanunu"nun 25/II-b maddesi uyarınca davalı tarafından haksız şekilde feshedildiğini, davalının müvekkiline karşı davranışlarının altında müvekkilinin davalıya karşı açmış olduğu alacak davalılarının olduğunu iddia ederek feshin geçersizliğine ve davacının işe iadesine karar verilerek işe başlatmama halinde sekiz aylık iş güvencesi tazminatı ile en çok dört aylık boşta geçen süre ücretine hükmedilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davacının iş sözleşmesinin bir yerel gazetede belediye başkanını hedef alan ve onu küçük düşüren açıklamaları nedeniyle 19/01/2011 tarihli disiplin kurulu kararına dayanılarak 4857 sayılı Kanun"un 25/II-b hükmü uyarınca haklı nedenle feshedildiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir
Mahkemece, toplanan kanıtlara dayanılarak, davacının söylediği iddia edilen sözlerin davalı belediyenin başkanının şeref ve namusuna dokunacak nitelikte sözler olmadığı ve yapılan haksız olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Davacı ile davalı arasındaki uyuşmazlık iş sözleşmesinin işveren tarafından haklı nedenle feshedilip feshedilmediği noktasında toplanmaktadır.
4857 sayılı Kanun’un 25. maddesinin II. bendinin (b-d) fıkralarına göre, işçinin işverene veya ailesine karşı şeref ve namusuna dokunacak sözler söylemesi veya davranışlarda bulunması ya da işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnatlarda bulunması veya işçinin işverene veya aile üyelerinden birine sataşması haklı fesih nedeni olarak sayılmıştır. Böyle durumlarda işçi, Anayasanın 25 ve 26. maddesi ile güvence altına alınmış düşünceyi açıklama özgürlüğüne dayanamaz. Buna karşılık işçinin bu ağırlıkta
olmayan işveren aleyhine sarf ettiği sözler çalışma düzenini bozacak nitelikte ise geçerli fesih nedeni sayılmalıdır. Sadece işverene karşı değil, işveren temsilcisine karşı yöneltilen ve haklı feshi gerektirecek ağırlıkta olmayan aleyhe sözler geçerli fesih nedeni sayılmalıdır. Bunun gibi, işçinin, işveren veya aile üyelerinden olmamakla birlikte, işverenin yakını olan veya işverenin yakın ilişkide bulunduğu veya başka bir işte ortağı olan kişilere hakaret ve sövgüde bulunması, bu kişilere asılsız bildirim ve isnatlar yapması özellikle işverenin şahsının önemli olduğu küçük işletmeler bakımından bu durum iş sözleşmesinin feshi için geçerli neden oluşturacaktır.
4857 sayılı Kanun’un 25. maddesi kapsamında değerlendirilecek ağır sözleri, işçinin işverenin veya vekilinin tahrikleri sonucu söylemesi de, geçerli fesih nedeni sayılmalıdır. Yapıcı ve objektif ölçüler içerisinde belirli bir uzmanlık alanı ile ilgili eleştiri ya da işletmedeki bozukluk ya da uygunsuzluklara ilişkin eleştiri söz konusu olduğunda ise geçerli fesihten bahsedilemez.
Dosya içeriğine göre, davacı hakkında davalı belediyenin başkanına karşı basın yoluyla hakaret suçunu işlediği iddiasıyla savcılığa suç duyurusunda bulunulduğu anlaşılmaktadır. Somut bir olayla ilgili olarak ceza yargılaması ve hukuk yargılaması arasındaki ilişki genel olarak 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53. maddesinde ortaya konulmuştur. Anılan maddeye göre, “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” Bu hükümde kısaca, hukuk hakimin ceza ve hukuk yargılamasının kendisine özgü kuralları bulunması nedeniyle ceza mahkemesinde yapılan işlemler ve verilen kararlarla kural olarak bağlı olmadığı ifade edilmek istenmiştir. Ancak 818 sayılı Kanun"un 53. maddesine dayanılarak ceza mahkemesince yapılan, maddi vakıaların tespiti ile sanığa yüklenen eylemin sabit olup olmadığına ilişkin belirlemelerin hukuk hakimini bağlamayacağı söylenemez. Çünkü aksinin kabulü halinde aynı olayla ilgili olarak yargı tarafından iki farklı gerçeklik yaratılmasına zemin hazırlanması söz konusu olur ki bu durumun benimsenmesi mümkün değildir.
Somut olaya dönülecek olunursa; yapılan açıklamalar ışığında, öncelikle mahkemece söz konusu suç duyurusunun akıbeti araştırılarak soruşturma sonucunun beklenmesi, eğer soruşturma sonucunda davacı hakkında ceza davası açılmışsa yine bu davanın da bekletici mesele yapılması gerekirken bunun yapılmayarak yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 03.05.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.