Esas No: 2012/3235
Karar No: 2012/8405
Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2012/3235 Esas 2012/8405 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Bakırköy 12. İş Mahkemesi
TARİHİ : 19/01/2012
NUMARASI : 2010/53-2012/28
Davacı vekili, müvekkilinin davalıya ait işyerinde 11.09.2006-19.12.2009 tarihleri arasında uluslararası tır şoförü olarak çalıştığını, sefer primi alacaklarından değişik gerekçelerle kesinti yapılması, ödenmesi gereken aylık asgari ücretin ödenmemesi nedeniyle iş sözleşmesini haklı olarak feshettiğini ileri sürerek, kıdem tazminatı, yıllık izin ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti, sefer primi ve harcırah ile ücret alacağının ödetilmesine ve teminat senedinin iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı işveren vekili, davacının 11.09.2006-14.09.2009 tarihleri arasında çalıştığını, davacının belirttiği alacaklarının bulunmadığını, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece davacı tarafa verilen kesin süre içinde bilirkişi ücreti yatırılmadığı gerekçesi ile “kanıtlanamayan davanın reddine” şeklinde hüküm kurulmuştur.
Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava 20.01.2010 tarihinde açılmış olup, bu tarihte 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu yürürlüktedir. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 448. maddesine göre, “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır”; 450. maddesinde ise, “18.06.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ek ve değişiklikleri ile birlikte tümüyle yürürlükten kaldırılmıştır” hükmü yer almaktadır. Buna göre, 1086 sayılı Kanun döneminde açılmış olsa da, istisnai hüküm bulunmaması sebebiyle, bu davada 6100 sayılı Kanun"un davanın her aşamasında aranan gider avansı dava şartına ilişkin hükümlerin gözetilmesi gerekir.
6100 sayılı Kanunu"nun 114. maddesinde davacının yatırması gereken gider avansı da dava şartları arasında sayılmıştır. Kanun"un 115/2. maddesine göre, Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise, bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder”.
Anılan Kanun"un “Harç ve avans ödenmesi” başlığını taşıyan 120. maddesinde davacının, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığı"nca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorunda olduğu; avansın yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması halinde, mahkemece, bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verileceği düzenlenmiştir.
6100 sayılı Kanun"un 324. maddesinde ise, “delil ikamesi için avans” düzenlenmiş olup, buna göre taraflardan her biri, ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Taraflar birlikte aynı delilin ikâmesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler (f.1). Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi halde talep olunan delilin ikamesinden vazgeçmiş sayılır (f. 2).
Görüldüğü gibi, 6100 sayılı Kanun"da gider avansı ile delil ikamesi için ödenmesi gereken avans ayrı maddelerde düzenlenmiş ve farklı sonuçlar bağlanmıştır. Buna göre gider avansı delillerin ikamesi dışındaki yargılama giderlerini kapsamaktadır. Öyleyse delil ikamesi avansı ile dava şartı olan gider avansının birbirinden ayrılması, gider avansı ve delil avansı kalemlerine ilişkin miktarlarının ayrı ayrı belirlenmesi, delilerin ikamesi için alınacak avansın gider avansı içinde yer almaması gerekir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, delil ikamesi avansının süresinde yatırılmaması nedeniyle davanın kanıtlanmadığından söz edilebilmesi için, öncelikle o delilin, uyuşmazlık konusu vakıaya ilişkin iddianın ispatı ile doğrudan ilgili olması gerekir. Bu durumda davacı, giderini yatırmadığı delilden vazgeçmiş sayıldığı için davanın kanıtlanamaması söz konusu olabilecektir. Deyim yerindeyse, o delil olmadan o vakıanın ispatı mümkün olmamalı, taraf, delil avansını yatırmadığından delilden vazgeçmiş sayılınca, o vakıa tümüyle ispatsız kalmalıdır ki bu yönde karar verilebilsin. Bu bağlamda, herkesçe bilindiği üzere (aslında HMK’da tam yeri olmamasına rağmen), uygulamada hâkimin salt işlerin yoğunluğundan dolayı yalnızca hesaplama için aldığı bilirkişi raporunun davanın ispatı ile doğrudan ilgili bulunmaması halinde, bilirkişi ücretinin yatırılmadığından söz edilip, kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddi doğru olmaz.
Öte yandan, davacının aynı davalıya karşı olan birbirinden bağımsız birden fazla talebini, aralarında bir derecelendirme ilişkisi kurmadan aynı dava dilekçesinde ileri sürmesi halinde görünüşte tek bir dava, gerçekte ise talep sayısınca talep ve dava vardır. Bu nedenle dava şartlarının her bir talep (dava) bakımından ayrı ayrı belirlenmesi gerekir. Delillerin ikâmesi ve tahkikat aşaması birlikte yapılmakta ise de, ispat noktasında her bir talep (ve bu taleplere ilişkin vakıalar) ve dava bağımsız bir şekilde değerlendirilmelidir.
Somut olayda davacı işçi, davalıya ait işyerinde belirttiği tarihler arasında uluslararası tır şoförü olarak belirli bir ücretle çalıştığını ileri sürmüş ve bu konuda tanık anlatımına, işyeri ve SGK kayıtlarına dayanmış bulunmaktadır. Davacı tanıkları dinlenmiş, işyeri ve SGK kayıtları dosyaya sunulmuştur. Bu aşamadan sonra mahkemece bilirkişi incelemesine gidilmesinin gerekip gerekmediği ve bunun ispata ilişkin olup olmadığı irdelenmelidir.
Dosya içeriğine göre davacının çalıştığı süre, son ücreti, kıdem tazminatı ve yıllık izin alacağı hâkimin hukuki bilgisi ile belirlenebilir niteliktedir. Başka bir anlatımla kıdem tazminatı ve yıllık izin alacağı yönünden teknik ve uzmanlık gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
Davacı dava dilekçesinde sefer primi ve harcırah ile ücret alacağının hangi döneme ilişkin olduğunu belirtmemiştir. 6100 sayılı Kanun"un 31. maddesinde öngörülen davayı aydınlatma ödevi (ve aynı zamanda 194. maddeye göre somutlaştırma yükü) çerçevesinde hâkimin, davacıya belirtilen alacaklarının hangi döneme ilişkin olduğunu açıklattırmasından sonra bilirkişi incelemesinin gerekip gerekmediğine karar vermesi gerekir. Davacı örneğin, son bir aylık dönem için anılan alacakların ödenmediği iddiasında bulunuyorsa bu takdird bilirkişi incelemesine gerek olmayabilir. Aksi halde, birden fazla talebin tümünü aynı akıbete tâbi tutmak mümkün değildir. Yapılması gereken iş, her bir talebe ilişkin kalemlerini tarafın somutlaştırması (bu somutlaştırma yapılmamışsa, somutlaştırma yükü yerine getirilmediğinden bu çerçevede ispatsız kaldığının kabulü), bu somutlaştırmaya göre hangi vakıa ve talepler için bilirkişi incelemesinin gerektiğinin tam olarak tespiti, ondan sonra bu vakıa ve taleplere yönelik bilirkişi incelemesi ile bunlar bakımından delil avansına karar verilmesidir. Kaldı ki, HMK m. 273/1-a ve b bentlerine göre de, mahkemece bilirkişi incelemesine karar verilirken, inceleme konusunun bütün sınırlarıyla ve açıkça belirlenerek, bilirkişinin cevaplaması gereken sorular tespit edilmelidir. Bu hüküm dahi, her bir talep için ayrı ayrı karar vermek gerektiğini ortaya koymaktadır.
Öte yandan, davacının ulusal bayram ve genel tatil alacaklarının bulunup bulunmadığı da davacının yurt dışında kaldığı sürenin belirlenmesi ile mümkün olduğundan, işyeri kayıtlarına göre davacının seferde olduğu dönemlerin ve bu sürelere denk gelen ulusal bayram ve genel tatil alacaklarının belirlenmesinin bilirkişi incelemesini gerektirmesi halinde davacıdan delil ikame avansının istenmesi gerekir.
Mahkemece bilirkişi incelemesi yapılmasını gerektirmeyen talep ve davalarda, verilen süre içinde bilirkişi ücretinin yatırılmamasından söz edilip davanın kanıtlanmadığı gerekçesi ile davanın reddi hatalı olduğu gibi, davayı aydınlatma ödevi ve davacının somutlaştırma yükü kapsamında davacıdan ödenmediğini ileri sürdüğü alacaklarının ait olduğu dönem açıklattırılmadan, dolayısıyla bilirkişi incelemesi yapılmasının gerekip gerekmediği netleşmeden bilirkişi ücretinin talep edilmesi de doğru değildir. Kararın bu nedenle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 02.05.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.