Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2011/14510 Esas 2012/7755 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
22. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/14510
Karar No: 2012/7755

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2011/14510 Esas 2012/7755 Karar Sayılı İlamı

22. Hukuk Dairesi         2011/14510 E.  ,  2012/7755 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : Bergama 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
    TARİHİ : 15/07/2011
    NUMARASI : 2010/46-2011/444

    Davacı vekili, davacının dava dışı Bergama Belediyesi"nde hizmet ihalesi suretiyle iş yapan dava dışı ...Şti. nezdinde 14/07/2008 tarihinde işe başladığını, şirket işçisi olarak çalışmakta olmasına rağmen Belediyenin Halkla İlişkiler Müdürlüğü bünyesinde tercüman olarak çalıştığını, tercümanlığın yanı sıra halkla ilişkiler müdürlüğü ve özel kalem işleriyle ilgilendiğini, görevini tam ve eksiksiz olarak yerine getirdiğini, buna rağmen 04/01/2010 tarihinde önceden bir bildirimde bulunulmaksızın ve herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin iş akdinin feshedildiğini, ertesi günü işe gelmemesinin söylendiğini, davacının iş akdinin dava dışı ........Şti. ile akdedildiğini, bu şirketin halen Bergama Belediyesinin temizlik işlerini sürdürdüğünü, 31/12/2009 tarihinde söz konusu şirketin ihale süresinin dolduğunu, işi devralan davalı Beta şirketinin alt işveren sıfatında olduğunu, işyerinin devri işleminin ne işçiye ne de devralan işçiye fesih hakkı kazandırmadığını, bu feshin hiçbir haklı gerekçesinin olmadığını, ayrıca feshin geçerli olabilmesi için fesih gerekçesinin duraksamaya yer vermeyecek ve yazılı biçimde yapılması gerektiğini, halbuki davacıya yapılmış herhangi bir yazılı bildirimin bulunmadığını belirterek müvekkilinin işe iadesine ve yasal haklarına karar verilmesini istemiştir.
    Davalı vekili, davacının davalı şirkette hiç bir zaman çalışmadığını, dava dışı Milenyum şirketi bünyesinde çalıştığını, işine bu şirket tarafından 31/12/2009 tarihinde son verildiğini, ayrıca davalı şirket ile .......şirketi arasında işyeri devrinin söz konusu olmadığını  savunarak davanın reddini talep etmiştir.
    Mahkemece, görünüşte dava dışı belediye ile ihaleyi alan şirketler arasında 4857 sayılı İş Kanunu"nun 2/6 maddesi kapsamında asıl işveren alt işveren ilişkisi bulunduğu, ancak ihale sözleşmeleri ve şartnameler ile dinlenen tanıkların ifadelerine göre, işçilerin işe alınmaları, çıkarılmaları, çalışma koşulları gibi konularda tek yetkilinin belediye olduğu, firmaların bu konuda kesinlikle tasarruf sahibi olmadıkları, davacının başlangıçtan itibaren dava dışı belediyenin işçisi olduğu, davalı şirket ile Bergama Belediyesi arasında muvazaalı bir ilişki bulunduğu,  iş  sözleşmesinin  feshinde  4857  sayılı  Kanun’un  19.   maddesindeki koşullara uygun fesih bildiriminde bulunulmadığı, feshin geçerli nedene dayanmadığı gerekçesiyle işe iadeye karar verilmiştir.
    Hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 
    Alt işveren işçisi tarafından, feshin geçersizliğine karar verilmesi istemiyle yalnızca alt işveren hakkında veya geçersizlik yahut muvazaa iddiasıyla sadece asıl işveren aleyhine açılan davalarda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayandığının belirlenmesine bağlı olarak, davalı olarak gösterilen kişinin işçinin gerçek işvereni olmadığının belirlenmesi halinde taraf sıfatı sorunu ortaya çıkmaktadır. Davanın taraf sıfatı yokluğu nedeni ile reddedilmesi halinde, gerçek işverene karşı açılacak davada işçi, çoğunlukla, işe iade davaları için öngörülen bir aylık dava açma süresini kaçırma tehlikesi ile karşılaşmaktadır. Böyle bir sonuç işçiyi mağdur edeceği gibi, bir aylık süre geçmemişse yeni bir dava açılmasını gerektirmesi nedeni ile usul ekonomisine de uygun düşmez. Gerek daha önce işe iade davalarına bakan Yargıtay 9. Hukuk Dairesince ve gerek Dairemiz tarafından davacının temsilcide yanıldığı veya taraf sıfatında maddi hataya düştüğü kabul edilmek suretiyle taraf değişikliği konusunda mülga 1086 sayılı HUMK’nun katı kuralları aşılarak sorun çözülmeye çalışılmıştır.
    Ne var ki, işe iade davası asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açıldığında asıl işveren hakkında taraf sıfatı yokluğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmezken, sadece asıl işveren hakkında dava açılmışsa taraf sıfatının bulunmadığı ve taraf sıfatında yanılgı olduğunun kabulüne karar verilmesi sözü edilen çözümün çelişkisi olarak dikkat çekmiştir.   
    Öte yandan, 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK"nun 124. maddesinde kabul edilebilir yanılgıya dayanan iradi taraf değişikliği taleplerinin mahkemece kabul edilmesi yönünde düzenleme yapılmıştır. Ancak sözü edilen düzenlemede taraf değişikliğinin talep şartına bağlanması karşısında, hâkim tarafından bu hususta taraflara hatırlatmada bulunulması mümkün değildir. Bu nedenle talep olmadığı halde, taraf sıfatında maddi hataya düşüldüğünden söz edilmek suretiyle mahkeme kararının bozulmasına yönelik uygulamaya devam edilmesinin, kanunun belirtilen açık düzenlemesi karşısında, mümkün olmadığı görülmektedir.
    Hal böyle olunca, Dairemizde yukarıda belirtilen içtihadın yeniden gözden geçirilerek değerlendirilmesi ihtiyacı doğmuştur.  
    Mahkemece verilecek hükmün etkisi bakımından mecburi dava arkadaşlığı, maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ve şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı olarak ikiye ayrılmaktadır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı, maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi zorunlu hallerde söz konusu olur (6100 sayılı HMK.m.59). Şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ise, kanunun özel hükümleri ve davanın niteliğinden kaynaklanan, birden fazla kişiye karşı dava açılmasının ve yürütülmesinin zorunlu olduğu hallerde oluşan dava arkadaşlığına denir (PEKCANITEZ Hakan/ATALAY Oğuz/ÖZEKES Muhammet, Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, Ankara 2011, s.223). Şekli dava arkadaşlığı, gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılması ve taraflar arasındaki ilişkinin doğru karara bağlanmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Bu durumda, dava konusu hukuki ilişki hakkında bütün dava arkadaşlarına yönelik tek ve aynı doğrultuda bir karar verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usulî işlemler birbirinden bağımsızdır. 
    4857 sayılı Kanun"un 2. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarına göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olup olmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik re’sen yapılması gereken yargısal denetim, ilişkinin taraflarının, yani asıl işveren ve alt işverenin davada yer almalarını ve kendi hukuklarını koruyacak açıklama  ve  ispat  haklarını                         zorunlu    kılmaktadır.  Aksince   bir   düşünce   Avrupa   İnsan   Hakları   Sözleşmesinin    6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ve 6100 sayılı Kanun’un 27. maddesinde öngörülen hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil eder. Buna göre, işe iade davalarına özgü olarak, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin söz konusu olduğu davalarda, davalı taraf yönünden bir çeşit şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığının mevcut olduğu kabul edilmelidir. 
    Görüldüğü üzere, bu çözüm tarzı hem işçi hem de işveren yönünde hukuka uygun maddî ve usûlî bakımdan her iki tarafın haklarını korumasını sağlayan bir çözümdür.
    Böyle olunca, işe iade davasının yalnızca asıl işveren veya alt işveren aleyhine açılması durumunda, mahkemece, dava hemen reddedilmemeli, davalı olarak gösterilmeyen asıl işveren veya alt işverene davanın teşmili için davacı tarafa süre verilmeli, verilen süre içinde, diğer dava arkadaşına teşmil edilirse davaya devam edilmeli, aksi halde dava sıfat yokluğundan reddedilmelidir. 
    Taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına yönelik olarak yapılacak inceleme sonucunda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayanması nedeni ile feshin geçersizliğine yönelik karar gerçek işveren hakkında kurulmalı, geçersiz veya muvazaaya dayalı ilişkinin diğer tarafı hakkında sıfat yokluğu davanın reddine karar verilmelidir. Ancak, 6100 sayılı Kanun"un 327. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca taraf sıfatı olmadığı halde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltarak kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verdiği için, davanın sıfat yokluğu nedeni ile hakkındaki davanın reddine karar verilen taraf lehine vekâlet ücreti takdir edilmemelidir. 
    Somut olayda, davacının öncesinde dava dışı  .... Şti. nezdinde  çalıştığı sabittir. Bu firmanın Bergama Belediyesi’nden aldığı ihaleler  31/12/2009 tarihinde sona ermiştir. Davacı, ihaleyi yeni alan davalı ........... Tic.  Ltd. Şti. işçisi olarak çalıştırılmaya devam ettiğini ve geçerli neden olmaksızın davalı tarafından işten çıkarıldığını iddia etmektedir. Davalı ise işçinin iş sözleşmesinin önceki alt işveren tarafından sona erdirildiğini, davalı işçisi olarak hiç çalışmadığını savunmaktadır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalı ve önceki alt işveren arasında işyeri devri bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. 
    Mahkemece, davalı firmanın, önceki dava dışı işverenin işçilerinin büyük bölümünü çalıştırmaya devam edip etmediği, önceki ve sonraki işçi listeleri karşılaştırılarak netleştirilmeli, davalı ve dava dışı önceki işveren arasında işyeri devri olup olmadığı değerlendirilmeli, işyeri devri bulunduğu sonucuna ulaşılması halinde, taraf teşkili için Belediye açısından davacıya süre tanınmalı, işyeri devri bulunmuyorsa bu kez Belediye ve önceki alt işveren Milenyum Ltd. Şti. için taraf teşkili açısından davacıya süre verilmeli, ardından diğer delillerle birlikte bir değerlendirmeye tabi tutularak sonuca gidilmelidir. Yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
    SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 19/04/2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.


       

    Hemen Ara