Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/490 Esas 2022/108 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2019/490
Karar No: 2022/108
Karar Tarihi: 22.02.2022

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/490 Esas 2022/108 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2019/490 E.  ,  2022/108 K.

    "İçtihat Metni"



    Yargıtay Dairesi : 5. Ceza Dairesi


    Sanık ... hakkında kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan açılan kamu davalarının birleştirilerek yapılan yargılaması sonucunda sanığın eyleminin resmî belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu kabul edilerek TCK’nın 204/1, 43 ve 62. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin ... Ağır Ceza Mahkemesince verilen 16.03.2010 tarihli ve 174-35 sayılı hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 28.03.2013 tarih ve 6425-2399 sayı ile;
    "...Suç tarihlerinde... Bakanlığı ... 16. Bölge Müdürlüğüne bağlı araç muayene istasyonunda büro memuru olarak çalışan ve araç muayenesi işlemlerinde yetkisi bulunmayan sanık ...’ın, ilçede sigortacılık işi ile uğraşan sanık ... ile beraber hareket etmek suretiyle, borçları bulunduğu için muayenesi yapılamayan araçlara sahte muayene yaparak menfaat temin ettikleri iddiasıyla yapılan yargılamada,
    Sanık ...'nin kamu görevlisi olması ve görevi nedeniyle sahtecilik suçunu işlediğinin iddia edilmesi karşısında, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uyarınca yetkili merciiden soruşturma izni alındıktan sonra dava açılması gerektiği gözetilmeden, genel hükümlere göre açılan davaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması ..." isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yerel Mahkeme ise 30.01.2014 tarih ve 104-12 sayı ile bozma kararına direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
    Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 24.11.2015 tarihli ve 147862 sayılı "Bozma" istekli tebliğnamesiyle dosya kararına direnilen Daireye gönderilmiş ve inceleme yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince 27.06.2019 tarih ve 11483-6595 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Direnmenin kapsamına göre inceleme, sanık ... hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
    Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Karayolları Genel Müdürlüğüne bağlı araç muayene istasyonunda büro memuru olarak çalışan ve araç muayenesi işlemlerinde yetkisi bulunmayan sanığın araçlara sahte muayene yaptığı iddia edilen olayda sanık hakkında kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan yargılama yapılabilmesi için 4483 sayılı Kanun uyarınca soruşturma izni alınmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkin olup soruşturma izni alınmasının gerekmediği sonucuna ulaşılması hâlinde dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin de değerlendirilmesi gerekmektedir.
    İncelenen dosya içeriğinden;
    Sanığın... Bakanlığı ... 16. Bölge Müdürlüğü 164. Şube Şefliğine bağlı araç muayene istasyonunda büro memuru olarak çalıştığı,
    ... 16. Bölge Müdürlüğü 164. Şube Şefliğinin 29.01.2010 tarihli ve 01316 sayılı yazısına göre; Şube Şefliğinde 14.09.2005 tarihinde göreve başlayan sanığın araç muayenesi işlemlerinde herhangi bir görevinin olmadığı, yetkililer... ve ... Karagöz'ün gözetiminde fotokopi çekme, dosyaları getirme, odacılık gibi işlerle görevlendirilmiş olduğunun belirtildiği,
    ... Cumhuriyet Başsavcılığının 24.11.2008 tarihli ve 1775-58 sayılı, 08.01.2009 tarihli ve 36-4 sayılı iddianameleri ile; Ulaştırma Bakanlığı ... 16. Bölge Müdürlüğü 164. Şube Şefliğine bağlı araç muayene istasyonunda görevli sanık ...’nin, ilçede sigortacılık işi ile uğraşan inceleme dışı sanık ... ile beraber hareket etmek suretiyle vergi veya trafik borçları bulunduğu için muayenesi yapılamayan araçlara sahte araç muayenesi yaptığı iddiasıyla sanık hakkında kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan cezalandırılması istemiyle TCK’nın 204/2, 43 ve 53. maddeleri uyarınca kamu davası açıldığı,
    Yerel Mahkemece 16.03.2010 tarih ve 174-35 sayı ile; sanığın eyleminin resmî belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu kabul edilerek TCK’nın 204/1, 43 ve 62. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, söz konusu hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince sanığın kamu görevlisi olması ve görevi nedeniyle sahtecilik suçunu işlediğinin iddia edilmesi karşısında, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uyarınca yetkili merciden soruşturma izni alındıktan sonra dava açılması gerektiği gözetilmeden genel hükümlere göre dava açıldığı gerekçesiyle bozma kararı verilmesi üzerine yargılama yapan Yerel Mahkemece 30.01.2014 tarih ve 104-12 sayı ile sanık ...’nin araç muayene işlemlerinde herhangi bir görevinin olmadığı anlaşıldığından sanığın eyleminin TCK’nın 204/1. maddesinde düzenlenen resmî belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu kabul edilerek bozma öncesindeki hükümde direnilerek sanığın resmî belgede sahtecilik suçundan mahkûmiyetine karar verildiği,
    Anlaşılmaktadır.
    Uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
    1- Sanık hakkında kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan yargılama yapılabilmesi için 4483 sayılı Kanun uyarınca soruşturma izni alınmasının gerekip gerekmediği;
    Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, öncelikle TCK’nın 204/1. maddesinde düzenlenen resmî belgede sahtecilik ve TCK’nın 204/2. maddesinde düzenlenen kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçları üzerinde durulması gerekmektedir.
    Resmî belgede sahtecilik suçu TCK’nın 204. maddesinde;
    “(1) Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
    Söz konusu suç, maddenin birinci fıkrasında seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmış olup, resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi, gerçek bir resmî belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi veya sahte resmî belgenin kullanılması durumunda suç oluşacaktır.
    Maddenin ikinci fıkrasında, resmî belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanarak daha ağır bir yaptırıma bağlanmış, maddenin üçüncü fıkrasında ise suçun konusunu oluşturan resmî belgenin, kanunun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan bir belge niteliğinde olması hâlinde cezanın yarı oranında artırılması gerektiği belirtilmiştir.
    Sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamunun güveni olup belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, tamamen veya kısmen değiştirilmesi ya da gerçek bir belgeye eklemeler yapılması eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek yaptırıma bağlanmıştır.
    Resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi ya da gerçek bir resmî belgenin değiştirilmesi eyleminin sahtecilik suçunu oluşturabilmesi için düzenlenen ya da değiştirilen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Aldatıcılık özelliği suçun temel unsuru olup özel bir incelemeye tabi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmelidir. Sahteciliğin kişileri aldatacak nitelikte olup olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde saptanmalıdır.
    Gelinen bu aşamada Anayasa ve 4483 sayılı Kanun’un ilgili hükümlerine göz atılmasında fayda bulunmaktadır.
    Anayasa’nın “Kamu hizmeti görevlileriyle ilgili hükümler” bölümündeki “Görev ve sorumlulukları, disiplin kovuşturulmasında güvence” başlıklı 129. maddesinin son fıkrası; "Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idari merciin iznine bağlıdır." şeklinde düzenlenmiştir.
    Anayasa'nın bu hükmü ile memurlar ve diğer kamu görevlileri için özel bir soruşturma usulü (izin sistemi) getirilmesi öngörülmüş ve bu hüküm doğrultusunda 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un "Amaç" başlıklı 1. maddesi; "Bu Kanunun amacı, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili mercileri belirtmek ve izlenecek usulü düzenlemektir.",
    Aynı Kanun'un "Kapsam" başlıklı 2. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları;
    "Bu Kanun, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlar hakkında uygulanır.
    Görevleri ve sıfatları sebebiyle özel soruşturma ve kovuşturma usullerine tabi olanlara ilişkin kanun hükümleri ile suçun niteliği yönünden kanunlarda gösterilen soruşturma ve kovuşturma usullerine ilişkin hükümler saklıdır.” biçiminde düzenlenmiştir.
    Bu hükümlerle, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin, görevleri sebebiyle işledikleri suçlar yönünden uygulanacak soruşturma usulleri 4483 sayılı Memurlar ve Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’da gösterilmiş olup gerek Anayasa’da gerekse 4483 sayılı Kanun’da belirtilen memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında genel hükümlere göre soruşturma yapılabilmesinin kanunlarla getirilecek istisnalarla mümkün olabileceği açık bir şekilde ifade edilmiştir.
    765 sayılı TCK’nın uygulaması yönünden kimlerin memur sayılacağı, anılan Kanun’un 279. maddesinde hüküm altına alınmış, belirtilen maddenin birinci fıkrasında iki bent hâlinde yapılan düzenlemeyle “kamu görevi” yapanlar, aynı maddenin ikinci fıkrasında iki bent hâlinde yapılan düzenlemeyle de “kamu hizmeti” yapanlar şeklinde bir ayırıma yer verilmiştir. Bu düzenleme ile “kamu görevi” yapanların Ceza Kanunu uygulamasında memur sayılacakları, buna karşın “kamu hizmeti” yapanların “memur” sayılmayacakları ilke olarak benimsenmiştir.
    5237 sayılı TCK’da ise, 765 sayılı TCK’nın uygulamasında duraksamalara neden olan “kamu görevi” ve “kamu hizmeti” gibi ikili ayırımı reddeden görüş benimsenerek, 765 sayılı TCK’daki “memur” tanımının doğurduğu sakıncaları gidermek amacıyla, memur kavramını da kapsayacak biçimde “kamu görevlisi” tanımına yer verilmiş, 5237 sayılı TCK’nın 6. maddesinin 1. fıkrasının ( c ) bendinde; “Kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi” denilmek suretiyle de “kamu görevlisi”nin tanımı yapılmıştır. Yapılan bu tanıma göre, kişinin kamu görevlisi sayılması için aranacak ölçüt, görülen işin bir kamusal faaliyet olmasıdır.
    Yapılan yeni tanıma göre, kişinin kamu görevlisi sayılması için aranacak yegâne ölçüt, gördüğü işin bir kamusal faaliyet olmasıdır.
    Kamusal faaliyet de, anılan maddenin gerekçesinde; "Anayasa ve kanunlarda belirlenmiş olan usullere göre verilmiş olan bir siyasal kararla, bir hizmetin kamu adına yürütülmesidir." şeklinde tanımlanmış ve “Kamusal bir faaliyetin yürütülmesinin ihaleye dayalı olarak özel hukuk tüzel kişilerince üstlenilmesi durumunda, bu kişilerin kamu görevlisi sayılmayacağı” belirtilmiştir.
    Ayrıca kamuya ait yetki ve gücü kullanacak organların bu kamusal faaliyetlerine genel idare esaslarına göre katılan ve yardım edenlerin de "kamu görevi" yaptıklarının kabulünde zorunluluk vardır.
    Bu nedenle; TCK'nın 6. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendindeki "kamu görevlisi" tanımında yer alan "katılan kişi" ibaresi ile, madde gerekçesinde yer alan "kamusal faaliyet" açılımından hareketle, bir kimsenin Ceza Kanunu uygulamasında "kamu görevlisi", yapılan faaliyetin de "kamusal faaliyet" sayılabilmesi için, kamu adına yürütülen bir hizmetin bulunması, bunun da Anayasa ve kanunlarda belirlenmiş usullere göre verilmiş bir siyasal karara dayalı olması ve ayrıca faaliyetin kamuya ait güç ve yetkilerin kullanılması suretiyle gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
    Diğer yandan Ceza Kanunu bakımından kamu görevlisi sayılan her kişinin 4483 sayılı Kanun kapsamında ceza kovuşturmasında da kamu görevlisi (memur) sayılmasına imkân yoktur. Zira Ceza Kanunu’nun kamu görevlisi saydığı kişiler devlet veya kamu kuruluşu çalışanı olabileceği gibi devlete veya böyle bir kuruluşa bağlı olmadan çalışan kimseler de olabilir. Örneğin, TCK'nın, "kamu görevlisi" kavramının tanımının yapıldığı 6. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin gerekçesinde belirtildiği üzere tanıklar, tanıklık faaliyeti kapsamında kamu görevlisi sayıldıkları hâlde, bu kişiler hakkındaki ceza soruşturma ve kovuşturması 4483 sayılı Kanun'a göre yapılmayacaktır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Ulaştırma Bakanlığı ... 16. Bölge Müdürlüğü 164. Şube Şefliğine bağlı araç muayene istasyonunda büro memuru olarak çalışan sanık ...’nin, sigortacılık işi ile uğraşan inceleme dışı sanık ... ile beraber hareket ederek, trafik veya vergi borcu bulunduğu için muayenesi yapılamayan araçlara sahte araç muayenesi yaptığı iddiasıyla sanık hakkında TCK’nın 204/2. maddesi uyarınca kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan cezalandırılması istemiyle dava açılmış ise de sanığın araç muayene işlemlerinde yetkili olmayıp araç muayene istasyonunda büro görevlisi olarak çalıştığının anlaşılması karşısında, sanığın gerçekleştirdiği iddia edilen araç muayene işlemlerini görevi gereği düzenlemeye yetkili olmadığından atılı suçun sabit olduğunun kabul edilmesi hâlinde sanığın eyleminin TCK’nın 204/1. maddesinde düzenlenen resmî belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı, 4483 sayılı Kanun’un birinci maddesinde geçen "görevi sebebiyle işlenen suç" kavramının, memuriyet ve kamu görevinden doğan, görev ile bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenebilen, diğer bir ifadeyle failin memur veya kamu görevlisi olmasının suç tipinde kurucu unsur olarak öngörüldüğü suçlarla sınırlı olduğu, sanığın araç muayenesini gerçekleştirme konusunda bir görevi olmayıp araç muayenesi işleminin gerçekleştirildiği ... 16. Bölge Müdürlüğü 164. Şube Şefliğinde büro memuru olmak dışında bir sıfatı bulunmadığından sanık hakkında 4483 sayılı Kanun hükümleri uyarınca soruşturma izni alınmasına gerek olmadığının kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
    Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün isabetli olduğu kabul edilmelidir.
    2- Dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği;
    TCK'nın 66. maddesinde; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle düşeceği düzenlenmiş, maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde de beş yıldan fazla olmamak üzere hapis ya da adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin sekiz yıl olacağı hüküm altına alınmıştır.
    Aynı Kanun'un 67. maddesinin 3 ve 4. fıkraları uyarınca kesen bir nedenin varlığı hâlinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun süreklilik gösteren birçok kararında açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hâllerden biri olan dava zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi hâlinde, yerel mahkeme ya da Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Sanığa atılı suçun sabit olduğunun kabul edilmesi hâlinde eylemin resmî belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı, bu suçun yaptırımının TCK’nın 204. maddesinin ilk fıkrasında 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası olarak öngörüldüğü anlaşılmakla, aynı Kanun'un 66/1-e maddesi gereğince atılı suça ilişkin asli dava zamanaşımı sekiz yıldır.
    Daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve son eylem tarihi olan 15.09.2008 tarihinde gerçekleştirilen eylemle ilgili olarak, dava zamanaşımı süresinin; sanık hakkında mahkûmiyet kararlarının verildiği 16.03.2010 ve 30.01.2014 tarihlerinde kesildiği gözetildiğinde, TCK'nın 66/1-e ve 67/4. maddelerinde öngörülen on iki yıllık kesintili dava zamanaşımı süresinin, 15.09.2020 tarihinde dolduğu anlaşılmaktadır.
    Diğer taraftan Yerel Mahkemece sanık ... ve inceleme dışı sanık ... hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan verilen mahkûmiyet kararlarının Özel Dairece bozulması üzerine Yerel Mahkemece sadece sanık ... hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan direnme kararı verilmesine rağmen Özel Dairece inceleme dışı sanık ... hakkında da resmî belgede sahtecilik suçundan direnme kararı verildiği kabul edilerek sanık ... ve inceleme dışı sanık ... hakkında verilen direnme kararının yerinde görülmediğinden bahisle dosya Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmiş ise de hakkında direnme kararı verilmeyen inceleme dışı sanık ... hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan verilen mahkûmiyet kararının temyizen incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmektedir.
    Bu itibarla, Yerel Mahkemenin sanık hakkındaki direnme kararına konu hükmünün, gerçekleşen dava zamanaşımı nedeni ile bozulmasına, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK'nın, 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün olduğundan, TCK'nın 66/1-e ve CMK'nın 223/8. maddeleri uyarınca sanık hakkındaki kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- ... Ağır Ceza Mahkemesinin 30.01.2014 tarihli ve 104-12 sayılı direnme kararına konu hükmünün İSABETLİ OLDUĞUNA,
    2- Sanık ... hakkında verilen direnme kararına konu hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı nedeni ile BOZULMASINA, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK'nın, 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün bulunduğundan, TCK'nın 66/1-e ve CMK'nın 223/8. maddeleri uyarınca sanık hakkındaki kamu davasının dava zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE,
    3- İnceleme dışı sanık ... hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan verilen mahkûmiyet kararının temyizen incelenmesi için dosyanın Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmesinden sonra mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 22.02.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.




    Hemen Ara